Kur'an ve Bağlam’ın birinci kitabı Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü’nü mütalaanızın sonuçlarını maddeler halinde yazınız.
Hedef Tarih: 23 Nisan 2013
AYSUN ÖZSUNAR / YÜKSEK LİSANS
KUR’AN VE BAĞLAM
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I
NUZUL’ÜN ROLÜ
·
İnsanoğlu varolduğundan beri kendisi, yaşamı ve içinde bulunduğu
evren hakkında hep sorular sorarak kendini gerçekleştirme sürecine girmiş ve bu
sorulara cevaplar aramıştır. İşte bu evrede Yüce Allah peygamber vasıtasıyla ve
vahiy yoluyla tebliğler indirerek bu sorulara cevap vermiştir. Kur’an-Kerim bu
bağlamda etkinliğini kıyamete kadar sürdürecek en son vahiydir . Bu bağlamda da
insan sorularına ve problemlerine Kur’an çerçevesinde çözüm aramak durumundadır.
·
Kur’an-ı Kerimi anlamak noktasında Esbab-ı Nuzul ilmi
önemli bir bilgi kaynağıdır. Bu ilim, Kur’an-ı Kerimi pasif bir düşünce metni
biçimi olmaktan çıkarıp, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak etkin bir
gerçekliğe ve insanlığa yol gösterecek hidayet rehberine dönüştürmüştür.
·
Esabab-ı Nuzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nuzul
ortamının temel unsurudur.Sahabe nuzul ortamında bizzat yaşamış, o ortamın olaylarının içinde bulunmuş ve olayların
meydana geliş sebeblerine yani Kur’an-ı Kerim tarihine bizzat tanıklık etmiş ve
kendinden sonraki nesillere aktarılmasına büyük çabalar göstermişlerdir.Sahabe,
tabiun ve tebe-i tabiin olan müfessirler Kur’an-ı özellikle esbab-ı nuzul ile
tefsir etmişler.Başlangıçta tefsir ilmini esbabı nuzulu bilmek ile eş tutmuş
‘Tefsir ilmi esbab-ı nuzulu bilmekten ibarettir’
denilmiştir.
·
Nübüvvet döneminde, sahabeler nuzulu bizzat
yaşadıklarından, peygamber veya peygamber eğitiminden geçen ilk muallimler
hayatta olduğundan, lisan selikası denilen düzgün konuşma alışkanlıklarını
koruduklarından gelen mesajı rahatlıkla anlayabilmekte veya anlamadığı
durumlarda direkt ilk kaynaklara sorarak öğrendiklerinden ilk dönemde Kur’an-ı
Kerim karıştırılabilir endişesiyle telif hareketine sıcak bakmamışlardır.
·
Nübüvvet döneminde sahabe Kuran-ı Kerim’i ilim ve amel
yönleri ile birlikte öğrenme ve yaşama ilkesi üzerinde durmuş, esbab-ı nuzul
bilgisi sahabeye, müşahade ettikleri ortamda
insani etki-tepkilerin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümleri
sebeblere bağlama yeteneğini ve salahiyetini kazandırmıştır. Yani Kur’an ilmini
onu hayata tatbik etme usulu ile birlikte öğrenmişlerdir. Bu yüzden Kur’an-ı
anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Buna karşılık sahabe
her ayetin nuzul sebebini bilme ve tefsir edebilme gibi bir iddalarıda
olmamıştır. Kendilerine bu konuda yöneltilen sorulara ‘bilmiyorum ‘diye cevap
vermeleri bunu ifade eder.
·
Esbab-ı Nuzul ilmi nakli ilimleridir.Okuma yazma bilen
sahabelerin sayısı çok olmadığından öğretim ‘talim’ yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır. Esbab-ı nuzul rivayetlerinde
sahabe nakli ve tabiun nakli öne çıkar.Sahabe nakli merfudur.Sened ve
metin sahihdir.Tabiun nakli ise mürsel olup aranan şartlar; senedin ve metnin
sahih olması,rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayeti, ravinin tefsir
imamlarından olması (Mücahid,İkrime,Said b.Cübeyir gibi),ve ilmi doğrudan
bilginin sahibinden almış olması sayılır.
·
Hadis mecmualarında, tefsir ve tarih kitaplarında
geçen rivayet cümlesi kalıbı ile sebebi nuzulun kavramı arasında bir bağ vardır
ve bu önemlidir. Bu kavrama girmeyen rivayetler sebebi nuzul rivayeti sayılmaz.
Rivayet sigaları; sebeb ifade etmede nass olan rivayetler, sebeb ifade etmede
nass olmayan rivayetler olmak üzere iki başlık altında incelenir.
·
Esbab-ı nuzul rivayetlerinde ihtilaflar edilmiştir. Bazıları
her ayete bir sebeb arama çabasına girişmiş,bunun sonucunda da mezhep
hareketleri,israliyat,uydurma rivayetler esbab-ı nuzule dahil
edilmiştir.Böylece bu haberlerle uğraşanlar Kur’an’ın hedefine ulaşamadan
tutarsız,dayanaksız,değersiz şeylerle uğraşıp zaman kaybı ve bilgi kirliliğine
yol açmışlardır.
·
Esbab-ı Nuzul rivayetleri çeşitli açılardan tasnife
tutulmuştur. Bunlar, esbab-ı nuzul rivayetlerini ‘vurudu itibariyle’tasnif
etmek, hadis usulu kriterleri uygulanarak yapılan tasnif,Şeyh Veliyullah
Dihlevi’nin tasnifi,Tahir b.Aşur’un senedi sahih olan esbab-ı nuzul
rivayetlerinin beş kısma ayrılması,rivayetlerin nevileri açısından tasnifi, esbab-ı
nuzul rivayetleri sayılır.
·
Esbab-ı Nuzul ilmininde kendine has problemleri
vardır. Rivayetlerin tasnif edilirken söz konusu olan taaddüt ve taahhüt
meselesi,nuzule sebeb olan hadise dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye hasmı olduğu,yoksa
umumu olacağı konusu en önemli problemlerindendir.
·
Esbab-ı nuzul ilmi hikmet-i teşriiye, tenasüb-insicam
ve mübhematu’l Kur’an ilmi gibi disiplenlerle iç içedir.Hikmet-i teşriiye
ilmine teşri felsefesi de denir.Hükümlerin teşri buyrulmasında etken olan hikmetin
sebeplerini, hakikatını arayan bir ilimdir.Yani bir
mesele hakkındaki şer’i
hüküm ile amaçlanan maddi ve manevi fayda kamu yararı (maslahatı), sosyal
menfaatler o hükmün şeri hikmetleridir.Tenasüb ve insicam ilmi Kur’an-ı
Kerim’in cüzlerinin (parçalarının) tertibindeki illetleri bildiren bir
ilimdir.Mübhematu’l Kur’an ilmi ise Kur’an Kerim’de anlaşılması açık ve belirli
olmayan bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir.
AYSUN ÖZSUNAR / YÜKSEK LİSANS
KUR’AN VE BAĞLAM
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I
NUZUL’ÜN ROLÜ
·
İnsanoğlu varolduğundan beri kendisi, yaşamı ve içinde bulunduğu
evren hakkında hep sorular sorarak kendini gerçekleştirme sürecine girmiş ve bu
sorulara cevaplar aramıştır. İşte bu evrede Yüce Allah peygamber vasıtasıyla ve
vahiy yoluyla tebliğler indirerek bu sorulara cevap vermiştir. Kur’an-Kerim bu
bağlamda etkinliğini kıyamete kadar sürdürecek en son vahiydir . Bu bağlamda da
insan sorularına ve problemlerine Kur’an çerçevesinde çözüm aramak durumundadır.
·
Kur’an-ı Kerimi anlamak noktasında Esbab-ı Nuzul ilmi
önemli bir bilgi kaynağıdır. Bu ilim, Kur’an-ı Kerimi pasif bir düşünce metni
biçimi olmaktan çıkarıp, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak etkin bir
gerçekliğe ve insanlığa yol gösterecek hidayet rehberine dönüştürmüştür.
·
Esabab-ı Nuzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nuzul
ortamının temel unsurudur.Sahabe nuzul ortamında bizzat yaşamış, o ortamın olaylarının içinde bulunmuş ve olayların
meydana geliş sebeblerine yani Kur’an-ı Kerim tarihine bizzat tanıklık etmiş ve
kendinden sonraki nesillere aktarılmasına büyük çabalar göstermişlerdir.Sahabe,
tabiun ve tebe-i tabiin olan müfessirler Kur’an-ı özellikle esbab-ı nuzul ile
tefsir etmişler.Başlangıçta tefsir ilmini esbabı nuzulu bilmek ile eş tutmuş
‘Tefsir ilmi esbab-ı nuzulu bilmekten ibarettir’ denilmiştir.
·
Nübüvvet döneminde, sahabeler nuzulu bizzat
yaşadıklarından, peygamber veya peygamber eğitiminden geçen ilk muallimler
hayatta olduğundan, lisan selikası denilen düzgün konuşma alışkanlıklarını
koruduklarından gelen mesajı rahatlıkla anlayabilmekte veya anlamadığı
durumlarda direkt ilk kaynaklara sorarak öğrendiklerinden ilk dönemde Kur’an-ı
Kerim karıştırılabilir endişesiyle telif hareketine sıcak bakmamışlardır.
·
Nübüvvet döneminde sahabe Kuran-ı Kerim’i ilim ve amel
yönleri ile birlikte öğrenme ve yaşama ilkesi üzerinde durmuş, esbab-ı nuzul
bilgisi sahabeye, müşahade ettikleri ortamda
insani etki-tepkilerin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümleri
sebeblere bağlama yeteneğini ve salahiyetini kazandırmıştır. Yani Kur’an ilmini
onu hayata tatbik etme usulu ile birlikte öğrenmişlerdir. Bu yüzden Kur’an-ı
anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Buna karşılık sahabe
her ayetin nuzul sebebini bilme ve tefsir edebilme gibi bir iddalarıda
olmamıştır. Kendilerine bu konuda yöneltilen sorulara ‘bilmiyorum ‘diye cevap
vermeleri bunu ifade eder.
·
Esbab-ı Nuzul ilmi nakli ilimleridir.Okuma yazma bilen
sahabelerin sayısı çok olmadığından öğretim ‘talim’ yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır. Esbab-ı nuzul rivayetlerinde
sahabe nakli ve tabiun nakli öne çıkar.Sahabe nakli merfudur.Sened ve
metin sahihdir.Tabiun nakli ise mürsel olup aranan şartlar; senedin ve metnin
sahih olması,rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayeti, ravinin tefsir
imamlarından olması (Mücahid,İkrime,Said b.Cübeyir gibi),ve ilmi doğrudan
bilginin sahibinden almış olması sayılır.
·
Hadis mecmualarında, tefsir ve tarih kitaplarında
geçen rivayet cümlesi kalıbı ile sebebi nuzulun kavramı arasında bir bağ vardır
ve bu önemlidir. Bu kavrama girmeyen rivayetler sebebi nuzul rivayeti sayılmaz.
Rivayet sigaları; sebeb ifade etmede nass olan rivayetler, sebeb ifade etmede
nass olmayan rivayetler olmak üzere iki başlık altında incelenir.
·
Esbab-ı nuzul rivayetlerinde ihtilaflar edilmiştir. Bazıları
her ayete bir sebeb arama çabasına girişmiş,bunun sonucunda da mezhep
hareketleri,israliyat,uydurma rivayetler esbab-ı nuzule dahil
edilmiştir.Böylece bu haberlerle uğraşanlar Kur’an’ın hedefine ulaşamadan
tutarsız,dayanaksız,değersiz şeylerle uğraşıp zaman kaybı ve bilgi kirliliğine
yol açmışlardır.
·
Esbab-ı Nuzul rivayetleri çeşitli açılardan tasnife
tutulmuştur. Bunlar, esbab-ı nuzul rivayetlerini ‘vurudu itibariyle’tasnif
etmek, hadis usulu kriterleri uygulanarak yapılan tasnif,Şeyh Veliyullah
Dihlevi’nin tasnifi,Tahir b.Aşur’un senedi sahih olan esbab-ı nuzul
rivayetlerinin beş kısma ayrılması,rivayetlerin nevileri açısından tasnifi, esbab-ı
nuzul rivayetleri sayılır.
·
Esbab-ı Nuzul ilmininde kendine has problemleri
vardır. Rivayetlerin tasnif edilirken söz konusu olan taaddüt ve taahhüt
meselesi,nuzule sebeb olan hadise dolayısıyla inen ayetin bu hadiseye hasmı olduğu,yoksa
umumu olacağı konusu en önemli problemlerindendir.
·
Esbab-ı nuzul ilmi hikmet-i teşriiye, tenasüb-insicam
ve mübhematu’l Kur’an ilmi gibi disiplenlerle iç içedir.Hikmet-i teşriiye
ilmine teşri felsefesi de denir.Hükümlerin teşri buyrulmasında etken olan hikmetin
sebeplerini, hakikatını arayan bir ilimdir.Yani bir mesele hakkındaki şer’i
hüküm ile amaçlanan maddi ve manevi fayda kamu yararı (maslahatı), sosyal
menfaatler o hükmün şeri hikmetleridir.Tenasüb ve insicam ilmi Kur’an-ı
Kerim’in cüzlerinin (parçalarının) tertibindeki illetleri bildiren bir
ilimdir.Mübhematu’l Kur’an ilmi ise Kur’an Kerim’de anlaşılması açık ve belirli
olmayan bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir.
Hikmet Kıratlı
12912709
Yüksek Lisans
Yüce Allah (c.c.) ilahi vahiy ile peygamberi Hz. Muhammed’e(s.a.v.) inzal buyurduğu ilahi mesaj yüklü kerim kitabı(Kuran’ı Kerim) dır. Tebliğ için insanların kıyamete kadar sorunlarına , meselelerine çözüm üretecek ilahi bir kaynaktır Kur’an…
Kur’an’ı anlamak isteyenler özellikle birinci ikinci üçüncü kuşak( sahabi,tabiin, tebe-i tabiin) esbab-ı nüzửl ilminden yararlanmayı önemli bir prensip haline getirmişlerdir. Dolayısıyla tefsir olmak üzere İslami ilimlerin bir çok alanında alimlerce yararlanılan bir kaynak olmuştur.
Esbab-ı nüzul ilmi Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünme biçimi değil,yaşanmış yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat ve hidayet rehberi olduğunun delilidir.
Hocamız birinci kitapta Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolünü belirleyebilmek için Kur’an İlimlerine bir giriş yapmıştır. Ulumul Kur’an da ve esbab-ı nüzul deki kavramların incelenmesi yapılmıştır. Kur’an ilimlerinin doğuşu, gelişmesi ele alınmıştır.
Kur’an ilimleri ,bidayette Kur’an ın tefsiri edilirken, onu anlama çabaları sürecinde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmış ilk müfessirler için Kur’an- ı anlamada bir araç olarak kullanılmıştır. Ulumul Kur’an, konusu her yönüyle Kur’an- ı kerim olan veya Kur’an ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’an ın en doğru şekilde anlaşılmasına gaye edinen bir bilgi alanıdır. Ulumul Kur’an ve ulumut tefsir birbirleriyle ilişkisi olan kavramlardır. İki kavramın tedahulu söz konusudur. Bunu Zerkeşi ‘el-Burhan’ı’ ile ayırt ettiği söylenmektedir. Buna göre tefsir ilmi özel bir gaye ile Kur’an’ a yönelir. Kur’an ilimleri ise daha genel olarak ilgilenen kimseye alt yapı hazırlar.
Kur’an ilimleri arasında Esbab-ı nüzul ilmi ilk dönemlerden itibaren ayrıcalıklı bir konumda mütaala edilmiş, bu ilmi bilmek Kur’an ‘ı anlamakla neredeyse eşdeğer tutulmuştur.
Esbab-ı nüzul: Nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya , vukuu bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye denir.
Esbab-ı nüzule dair ilk eserde tefsir kitapları değil hadis kitaplarıdır.Hadis kitaplarının tefsire ait bablarında esbab-ı nüzul rivayetlerinin çoğunluğu oluşturduğu görülmektedir.
Esbab-ı nüzule dair eserler nüzul çağı ve nuzül ortamını sonraki nesillere anlatmak,nakletmek amacıyla telif edilmiştir. Böylelikle o dönemin sosyal iktisadi ve siyasi yapısı o dönem insanının zihniyeti ve zihnini dolduran , oluşturan kavramlar kayıt altına alınmıştır. Bunun neticesinde Kur’an’ı anlama çabalarında yeni boyutlar elde etmek, derinlik kazanmak gaye edinilmiştir. He zaman ve ortamda insanlar bunlardan yararlanacaktır.
Esbab-ı nüzul ancak sahih nakille bilinebilir . yani nüzul sebebi, akılla idrak edilmesi mümkün olmayan , sadece işitme ve görme suretiyle bilinebilen ve sahabeden gelen rivayettir. Sahabeden gelen Esbab-ı nüzul hadis ilminde merfu sayılır. Bu rivayet adeta Hz. Peygamberden bildirilmiş hükmündedir. Sahabenin bu tecrübesine onlardan ilim almak suretiyle iştirak eden tabiiler de esbab-ı nüzul rivayetleri nakletmişler. Bu da hadis usulunde mürsel hükmündedir. Sahabeden sonra tabiin de kaynak kabul edilmiştir.
Sebeb-i nüzul rivayetleri zikredilirken kullanılan rivayet siyga ve kalıpları çok güzel izah edilmiştir. Bunlar da iki kısma ayrılmıştır.
sebep ifade etmede nass olan kalıplar (rivayetler)
sebep ifade etmede nass olmayan kalıplar, bunlar anlaşılır bir şekilde anlatılmıştır.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesi sonucu bazı problemler zuhur etmiştir. Taahhüt , taahhür,nass umum mu yoksa husus mu ifade ettiği meseleleridir.
Tefsir(Esbab-ı nüzul) rivayetleri ,hadis tenkitçilerinin rivayetlerin tenkidinde kullandıkları sened ve metin tenkid kurallarının sıkı eleğinden geçirilmelidir. Tefsir rivayetlerinin eserlerinde nakleden müfessirlerimizin bir çoğu garib, münker ve israili bir çok hadis zikretmişlerdir. Bu da gösteriyor ki bu tefsir haberlerinin sıhhatini göstermez. Müfessirler kendilerine ulaşan haberleri yazıya aktarmaları, toplamaya imkan buldukları her şeyin yok olup gitmelerinden endişe etmeleridir. Alimler kendilerinden sonrakileri bu haberleri kabul etmekle yükümlü tutmamışlardır.bunlar senedini rivayet etmekle sorumluluklarından kurtulmuş saydılar. Bunu sebebi isnad ilminin hayatlarına tam anlamıyla girmiş olmasıydı. Yani senedi olmayan rivayet edilen habere itibar edilmemelidir. Ama sahih bir senet ve sağlam bir metinle rivayet edilen bir metin de kabul edilmelidir.
Sahabenin Kur’an tefsirinde kendi rey ve içtihadleriyle ifade ettikleri görüşler müsned- merfu haberler olmaz. Bu nedenle bu rivayetler tefsir için yapılmış değerlendirmeler olarak adlandırılmalıdır. Aynı şekilde tabiinde mürsel , esbab-ı nüzul rivayetleri bu şekilde değerlendirilir. Esbab-ı nüzulün tasnifine dikkat gösterilmeyince rivayet sıygalarına dikkat gösterilmemesi de doğal bir sonuç olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında Esbab-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinden biri de nüzul sebebi olarak bir ayet için bir çok rivayet bulunması sebebiyle ortaya çıkan nüzulün taahhüdü veya taahhürü meselesidir. Esbab-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerinden biri de bu rivayetlerde görülen tarihi gerçeklere aykırılık ve zaman bakımından uyumsuzluktur. Bunun için tarih ilminden yararlanmak gerekir.
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında Esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinde olumsuz sonuçlardan biridir konunun istismarı. Şahısların ebedileştirilmesinde ve mezhep hareketlerinde bu istismarı görmek mümkündür. Hadis metodolojisi açısından kıritiğe tabi tutulmadıkça ,tasnif edilmedikçe bu problem devam edecektir. Bunun sonucu ise Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında görüş açısının daralması demektir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri iki grupta müteala edilir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri
Tefsir için Esbab-ı nüzul rivayetleri,değerlendirmeleri
tefsir için olan Esbab-ı nüzul rivayetleri
Hz. Peygamberin yaptığı sebeb-i nüzul değerlendirmeleri
Sahabe ve tabiinin yaptığı sebeb-i nüzul değerlendirmeleri
Müfessirin(alimlerin) sebeb-i nüzul değerlendirmeleri
Kur’anın anlaşılmasında esbab-ı nüzul değerlendirmesine iki madde daha eklemek gerekirse Kur’an-ı Kerimin bütünlüğünün dikkate alınması ilkesi ve siyak-sıbak göz önünde bulundurulması.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinin Kur’an’ın bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi konusu ile esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnifi konusu birlikte düşünülmelidir. Böylece Kur’anın nüzul ortamına ait rivayetler ile sahabe ve tabiinin tefsir için yaptıkları sebeb-i nüzul değerlendirmeleri Kur’an’ın anlaşılması çabalarında tam yerlerini bulmuş olacaktır. Her ayette bir nüzul sebebi arama gibi hatalara düşülmeyecektir. Müfessirlerin bir ayet için bir çok nuzül sebebi zikretmeleri falan şahıs hakkında nazil oldu demelerini bütünlük içinde değerlendirilmelidir.
Sahih olan bütün esbab-ı nüzul rivayetleri , nüzul sebebi olarak zikredilen sebep haricindeki benzer olaylara uygulanabilir. Çünkü sebeb-i nüzulle oluşan olgu ve sosyal bağlam,insani örnek oluşturan ,insan hayatının doğal bir kesitini yansıtan ve zaman - mekan unsurlarının ötesinde müteala edilmelidir. Böylece Kur’anın bütünlüğü ve ona dahil olan siyak-sibak kolaylıkla görülecektir.
NAZIM ÇETİN 12912769 YÜKSEK LİSANS
* Kur’ân’ı Kerim İslam’ın en temel kaynağıdır.Kur’ân’ın rehberliğinden faydalanabilmemiz için, Kur’ân’ı
bilmek, tanımak, anlamak ve hükümlerine uymamız gerekir. Kur’ân’ı anlama faaliyeti Hz. Peygamber ile
başlamıştır.Peygamberimiz (a.s) Kur’ân’ın anlamı bilinmeyen bazı kelimelerini
açıklamış, mücmel olan ayetlerini tefsir etmiş ve Kur’ân’da bulunmayan dinî konuları beyan
etmiştir.Sahabe döneminde Kur’ân’ı
anlama faaliyeti ; Kur’ân, sünnet, içtihat ve rey ile anlamaya ve
yorumlamaya çalışmıştır.Tabiîn döneminde bunlara sahabe görüşleri de ilave
edilmiştir.
* Kur’ân ilimleri,başlangıçta Kur’ân tefsir edilirken ,onu anlama çabaları sürecinde bir ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır.Nitekim Kur’ân’ın ilk muhatabı olan insanlar ‘’salat’’ denilince duayı ,’’zekat’’ denilince bereketi ve arınmayı ,’’hacc’’ denilince kasd manalarını anlamaktaydılar.Ama bu kelimelerin Kur’ân’da ve onun getirmiş olduğu risalette ifade ettiği manaları yani ıstılahî anlamlarını kavramaları mümkün değildi.
* Değişen hayatın şartları içinde insanın ihtiyaçları ve karşılaştığı durumlar değişiklik göstermektedir.İslamın yayılmasıyla birlikte yeni meseleler ortaya çıktı.Ehli Kitap olan insanların etkisiyle farklı akımlar ortaya çıktı.Kur’ân tefsirini bilmeyenlerin sayısı arttıkça maksadı aşan teviller yapılıyordu. Bundan dolayı sahabenin gerekli yerleri tefsir etme gereği hissedildi.Bu şekilde başlayan Kur’ân-ı anlama ve anlamlandırmaya olan ihtiyaç sürekli devam edecektir.
* Kur’ân öğretilerini ‘’insan’’ üzerinde yoğunlaştırır. Kur’ân mesajının taşıdığı anlam veya anlamlar her zaman onun lafızlarının içinde gizlidir.Böylece herkes, kendi anlayış kapasitesi ve yeteneği düzeyinde Kur’ân’ı anlama çabası içinde bulunabilir.
* Kur’ân ve Bağlam adlı bu eserde Kur’ân ilimleri ve esbab-ı nuzûle dair sistematik bilgiler verilmiştir.
* Kur’ân ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’ân-ı Kerim’dir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim kendisi üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen, neticede yaşanılır kılınmasına muhataplarını teşvik eden vahiy mahsulu bir kitaptır.
* Hz. Peygamber döneminde hem de ashab döneminde Kur’ân ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır.Çünkü nuzûlü müşahede eden ve bizzat ilk muallimimin tedrisinden geçen sahabe mesajı anlıyor ve anlayamadıklarını soracak kimseler bulabiliyorlardı.
* Hz. Peygamber ve sahabe Kur’ân-ı Kerîm’i hem söz hemde eylemleri ile tefsir etmişlerdi.Ancak Hz. Peygamberin Kur’ân’ın tamamını ashabına açıklayıp açıklamadığı hakkında alimlerin bir kısmı tamamını açıkladığını diğer bir kısmı da tamamını açıklamadığını savunuyorlar. Hz. Peygamberin Kur’ân’ın tamamını açıkladığı görüşüne sahip olanlar delil olarak Nahl suresinin 44. ayetini ve ashabın Kur’an’dan bazı sureleri ezberlemesinin uzun zaman aldığını belirten hadis ve selef nakillerini esas almışlardır. Dilleri arapça olan ashabın ayetleri ezberlemesinin zor olmayacağı bundan kastedilenin mananın anlaşılması olduğunu söylemişlerdir. Hz. Peygamber Kur’ân’ın tamamını tefsir etmemiştir diyenler ise ‘’Rasûlullah Kur’an’ın tamamını açıklamış olsaydı, insanlar onu bilmede aynı düzeyde olurlar ve Allah Resûlü İbn Abbas hakkında Allah’ım onu dinde fakih yap ve ona te’vîli öğret di ‘’ diye dua etmezdi demişlerdir.
* Esbab-ı nuzûl ; ‘’Nuzûl ortamında meydana gelen bir hâdise veya Hz.Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun ( hâdiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek),cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzûl denir.’’
* Esbab-ı nuzûlün bir çalışma alanı olarak ortaya çıkışı , sahabe döneminden başlamak suretiyle, meseleyi betimlemek biçiminde değil , kimliğe ilişkin inşa faaliyetinin devamı şeklindedir.
* İsmail Cerrahoğlu hocamız sahabeyi yükselten iki şey vardır diyor.Bunlardan birincisi sağlam bir iman ,ikincisi ise, peygambere bir ayet nazil olduğu zaman nüzûlüne sebep olan hadiseyi ve sebebini, aynı zamanda sual sormak isteyenin durumunu ve suali sormasındaki sebebi bilmeleriydi.Sahabe sadece hadiseyi görmez aynı zamanda o hâdisenin sebebini de bilirdi.
* Kur’ân-ı Kerim’in anlayabilmemiz için Ulûmul Kur’ân ve esbab-ı nüzulu iyi bilmemiz gerekir.
* Esbab-ı nuzûlü bilmek Kur’ân-ı Kerîm’i anlamayı kolaylaştırır.
* Sûrenin hangi gaye ile indiğini bilmek Kur’ân-ı Kerim’deki münasebet-insicâmı tespit için önemlidir.
* Esbab-ı nuzûlü bilmeden Kur’ân-ı anlamaya çalıştığımızda bağlamdan uzak bir değerlendirme yapmış oluruz.
* Esbab-ı nuzûlü bilmek ortaya çıkabilecek yanlış anlamalara mani olur.
* Esbab-ı nuzûlü bilmek nuzûl dönemini tahayyül etmemizi kolaylaştırır.
* Esbab-ı nuzûlü bilmek olayları birçok açıdan görmemizi ve objektif değerlendirme imkânı verir.
* Esbab-ı nuzûlü bilmek sahabenin içinde bulunduğu ruh halini ve psikolojisini anlamamızı empati yaparak ben olsaydım o gün nasıl anlardım bugün nasıl anlamalıyım diyerek düşünmemizi sağlar.
* Tarihe ışık tuttuğu için geçmişle gelecek arasında köprü kurmamızı sağlar.Aynı zamanda sebepleri sonuçlarıyla değerlendirmemizi sağlar.
* Sahabenin doğru ve yanlış tutumlarından ders çıkarmamıza fikir verir.Sebebi nüzûl sahabenin gözlemleri tabiinin değerlendirmeleridir.
* Esbab-ı nuzûl yorumu sınırlandırıyor gibi gözüksede kanaatimce fikir zenginliği ortaya çıkarıyor.Sebebi nuzûlun değişik şekillerde olması bize daha değişik açılardan değerlendirme imkânı verir.
* Sebebi nuzûl rivayetleri bize nakil vasıtasıyla ulaştığından dolayı hadislerin senet ve metin tenkidi yapılmalıdır.Bu değerlendirme esnasında hadis usûlu kriterlerinden yararlanılmalıdır.
* Tefsir rivâyetlerini eserlerinde nakleden müfessirlerimizin bir çoğu ilmî yeterliliklerine ,salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf,garip,münker ve israili bir çok hadis zikretmişlerdir.Hatta mevzu hadis dahi naklettikleri vâkidir.O halde alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş olmaları, o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemektedir.
* Sebebi nuzûl rivayetlerinin çokluğu nedeniyle bu rivayetlerin tasnif edilmesi zorunlu hâle gelmiştir.Çünkü sahabe tarafından nakledilen müsned haberlerle müfessirlerin yorumlarının birbirine karışması sözkonusudur.Rivayetlerdeki bir başka problem ise senedlerin hazfedilmesidir.Bu da karışıklıklara neden olmaktadır.
* Alimlerin ekseriyeti hükmün,sebebinin hususilîğine değil ,lafzın umumîliğine göre olduğunda icma vardır demektedirler.Çünkü İmam şafî’nin dediği gibi ‘’ Sebep bir şey ortaya koymaz. Bir şey ortaya koyan lafız ve ifâdelerdir.O halde esbab-ı nuzûl rivâyetleri Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında araç olarak kullanılmalıdır.
* Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbab-ı nuzûlden yararlanırken siyâk ve sibâkın göz önünde bulundurulması gerekir. Kur’ân’daki siyâk ve sibâkı görebilmeye imkân sağlayan unsurlardan birisi de esbab-ı nuzûl bilgisidir.Sûrenin veya ayetlerin nâzil olmasındaki sebeplerin bilinmesi siyâk ve sibâkın idrâk edilmesini mümkün kılmaktadır.
* Sebebi nuzûl tarihî koşulluluk , tarihe bağlı olma olarak tanımlamak mümkün değildir.Şöyle ki iki veya daha fazla kişi arasında cereyan eden bir olayı anlatan birisi olmadan olayın sebebini doğru bir şekilde anlayamayız.
* Esbab-ı nüzûl-tarihîlik münasebetine insanın tarihî bir varlık oluşu bakımından yaklaşılmalıdır. Tarihî bir varlık olan insan , çeşitli durumlar içinde yaşar. Bu durumlar insanı realite ile karşı karşıya getirirler, hatta onun içine sürükleyebilirler. İnsan içinde yaşadığı durumlara bir anlam veremediği, onlarda bir değer göremediği zaman, onun yapıp etmeleri sona erer, o, artık yaşamaz.
* Esbab-ı nüzûl Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûl ortamına ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır.
* Kur’ân-ı Kerîm- nüzûl ortamı – esbab-ı nüzûl münasebetini “insan” açısından değerlendirdiğimizde Kur’ân vahyinin, insanı insanı ve onun varlık koşullarını reddeden değil, aksine insanın varlık koşullarını onaylayan ve insanın onların şuuruna vararak geliştirmesine imkân sağlayan bir mesajı içerdiğini görmekteyiz.
* Kur’ân-ı Kerîm’in mesajı, bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli bir eylem prensibidir.Bu durumda esbab-ı nüzûl, nüzûl ortamının somut şartlarına bağlı olarak oluşan Kur’ân mesajının kendine özgü insanî bir biçimidir.Bu sebeple, önemli olan, bu tarihî icraatlardan bugünün insan meselelerine çözüm bulmaya imkân verecek ebedî ilkeleri yakalayabilmek ve onları hayata aktarıp uygulayabilmektir.
* Sonuç olarak Rabbimizin insanlığı uyarmak maksadıyla göndermiş olduğu ilkeler tarihin belli bir döneminde yaşamış olan kişilerin ve olayların içerisinde cereyan etmiştir. Ancak bu ilkeler sadece o günkü insanlara değil tüm insanlığa gönderilmiş olduğu için bizler esbab-ı nüzûlü ve nüzûl ortamının şartlarını araştırıp en iyi şekilde anlamaya ve günümüzde daha iyi bir şekilde yaşamaya çalışmalıyız.
KUR’AN VE BAĞLAM
Bu kitap; kendi içinde
“Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”, “Sa’lebe Kıssası”, Tarihsellik
ve Esbâb-ı Nüzul” adlarındaki üç kitaptan oluşmaktadır.
Önce kitabın ismindeki
bağlam kelimesinin içeriğini açıklamakla başlayalım. Bağlam; esbâb-ı nüzule
ilişkin bilgileri etkileyen anlamlar, anlamalar, ön kabuller, yargılar ve bakış
açılarının toplamı.
İnsan, tarih boyunca
kendisi, kainat ve hayat hakkındaki sorulara cevap aramıştır. Bugün de öyledir.
Gelecekte de öyle olacaktır. İnsan bu sorulara Kur’an-ı Kerim’le cevap aramak
durumundadır. Bu açıdan esbâb-ı nüzul, başta tefsir olmak üzere birçok ilim
alanında üzerinde önemle durulan bir bilgi kaynağı olmuştur. Çünkü esbâb-ı
nüzul K’in soyut bir düşünce biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak
bir hakikat olduğunun delilidir.
Ortaya çıkan bir takım
problemler esbâb-ı nüzul’ün işlevine yeni bir yaklaşım ortaya konmasını
gerektirmiştir.
İşte bu kitabın bütünü
içindeki birinci kitapta, “Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” olarak adlandırılan
usûlün takip edilmesi, ikinci kitapta “Sa’lebe Kıssası” ile yöntemin
uygulamasının gösterilmesi, üçüncü kitapta da “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul”
başlığında Tarihsellik kavramının kültürümüze nasıl nakledilebileceği ve nasıl
kullanılabileceği üzerinde durmaktadır.
BİRİNCİ KİTAP
KUR’AN’IN
ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ
Esbâb-ı nüzul bilgisi, Kur’an-ı
Kerim’in nüzul ortamınının asli bir unsurudur. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasında gerekli bir bilgi olarak değerlendirilmiştir.
Esbâb-ı nüzul
hakkındaki tek kaynak da sahabedir.
Ancak ayetin sebebi
nüzulü işte bu hadisedir demeden önce ciddi bir araştırma şarttır.
Araştırmanın amacı, Kur’an-ı
Kerim ilimlerinin ve esbâb-ı nüzul kavramlarının tanımlanması ve düşülebilecek
yanlışları dikkat çekmek, vahyin kesilmiş olmasına rağmen Kur’an’ın mesajının
sürmesinden hareketle daha büyük bir terakkinin de kaynağı olma potansiyelini
sürdürmesiyle esbâb-ı nüzul’ün günümüze nasıl taşınabileceğidir.
Konuyu Kur’an’ın
anlaşılmasıyla sınırlayıp yorumlayıcı olmayı, sadece bilgi verici olarak kalmamayı
usul olarak edinmektedir Kitap.
Bu husustaki diğer
kitaplardan farkı esbâb-ı nüzul ilmine, vakıasını tespit, onu tenkit, ve yeni yaklaşım
ilkeleri ortaya koymak olmuştur. İşin aslı tekrarları bırakıp bir çözüm
üretmek.
Vakıanın tesbitini
yaptıktan sonra onu eleştirmek daha iyi anlaşılmasını, tahlil edilmesini sağlayacak
bir gereklilikti. Bunun neticesi de yeni bir yaklaşım ortaya konmasını
getirmiştir.
Bu çalışma önceki kaynakların
tekrarı olmayan yeni bir yöntem ortaya koymuştur. Ayrıca birçok kavram ve terim
yeniden biçimlenmiştir.
Öncelikle esbâb-ı
nüzul’ün içinde olduğu Kur’an İlimleri açıklanacak.
Kur’an
İlimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir. Çünkü, kendisi üzerinde
düşünülmesini, anlaşılmasını, açıklanmasını isteyen, muhataplarını yaşanılır
kılınmasına teşvik eden vahiy mahsulü bir kitaptır.
Hz.
Peygamber’in de Medine’ye gelir gelmez Suffe’nin inşasına girişmesi ve Bedir
Savaşı’ndaki esirlerin fidye-i necat olarak on Müslüman çocuğuna okuma -yazma
öğretmesi şartı, Medine’deki dokuz mescitler onun maarif siyasetini ortaya
koymaktadır. Kadınlar da okuma-yazma işinden eksik kalmamışlardır. Müslümanlar
kutsal kitaplarını nazil olduğu sıralarda ezberliyorlardı. Hz. Peygamber de
Kur’an’ı hem haliyle hem kavliyle tefsir ediyordu. Ezberlediklerini hayata
geçirip yenilerini ondan sonra ezberliyorlardı. Anlayamadıkları yerleri Hz.
Peygamber’e soruyorlardı. Muhakkaki hepsinin anlayışı/kavrayışı aynı değildi.
Bu ortamın kolaylığı ve anlaşılırlığı içinde Kur’an ilimlerinin telifine ashab
döneminde gerek duyulmamıştır. Hem de Kur’an’la karıştırılabilir diye de
teliflerine sıcak bakılmamıştır.
Kur’an-ı
Kerim’in sahabe dönemindeki ilim ve amel olarak öğrenilmesi ilkesi tabiîn
tarafından da uygulanmıştır. Bunun yanı sıra Hz. Ebubekir döneminde Kur’an-ı
Kerim cem edildi, Hz. Osman döneminde çoğaltıldı ve Hz. Ali ve sonrasında
harflerin noktalanmasını ve harekelenmesine başlandı. Sahabe döneminin
sonlarına doğru sınırların genişlemesi, farklı kültürlerle karşılaşma Ulûmu’l Kur’an’ın tedvini için gerekli ortamı
hazırlamıştı.
Sonradan Ulûmu’l Kur’an olarak adlandırılacak olan bu
ilme onlar sahiptirler. Çünkü, Ulûmu’l
Kur’an iki kaynağa dayanıyordu; Arap diline ve gözleri önünde cereyan eden
olaylara.
İbn Abbas,
ibn Mes’ûd, Zeyd b. Sabit, Ebu Musa el-Eşari, Abdullah b. Zubeyr gibi
sahabeler; ibn Teymiyye, Zeyd b. Eslem, Ebu’l Âliye, Muhammed b. Ka’b
el-Kurazi, Alkame b. Kays, Mesrûk, eş-Şabi, el-Hasan el-Basri, Katâde gibi
tabiun alimleri Kur’an ilimlerinin esaslarını koyan alimlerimizdir.
Kur’an’ın
çoğaltılmasıyla kıraat ve resmu’l Kur’an ilk ilimler olarak ortaya çıktı.
Noktalama ve hareke koyma işiyle de İ’râbu’l Kur’an ilmi neşet etti (Ebu’l
Esved ed-Dueli). Esbâb-ı nüzul, Mekki-Medeni, nâsih-mensuh, garibu’l Kur’an
kayda geçirilen ilk tedvin edilen Kur’an ilimleridir.
İbnu’n-Nedim’in
eserine göre Kur’an ilimlerinin 22 başlıkta toplanması, onların müstakil olmasını,
bu da konunun derinlemesine ve bütün yönleriyle ele alındığını göstermektedir.
Kur’an ilimleri terimi bu dönemde sözlük anlamında kullanıldı. Kur’an ilimleri
fikri kavram olarak Zerkani ile ortaya çıkmış, Ulûmu’l Kur’an başlığında ise Zerkeşi
tarafından muhtasar halinde tek bir eserde toplanmıştır.İlk kayıtlar h. V.
asıra kadar çekilse de Ulûmu’l Kur’an
kavramı Zerkeşi tarafından h. 8. asırda vuku bulmuştur. Zerkeşi, Ulûmu’l Kur’an’dan kastın şu üç ilim olduğunu
söyler; 1) Tevhid; Yaradanı ve yaradılanları, isimleri, sıfatları ve fiilleri
ile bilmek, 2) Tezkir; Va’d, vaid, cennet-cehennem, zâhiri ve bâtıni tasfiye,
3) Ahkâm; şer’i mükellefiyetler, haram-helalin açıklanması, emirler-nehiyler,
mendup emirler.
Suyutî de
eserinde Zerkeşi’nin metodunu takip edip el-Burhan’ın tertibi üzere telif
ettiğini söylerken o da Kur’an ilimlerini üçe ayırır; 1) Allah Teala’nın zâtına
mahsus eylediği kısım, 2) Peygamberine öğrettiği kısım, 3) Peygamberine
öğretmekle birlikte Kitabına açık-gizli yerleştirdiği ve öğrenimini emir
buyurduğu kısım.
Kur’an
ilimleri Kur’an’ı anlamaya yönelik ilimlerken fen bilimleri Kur’an’ı anlamak
için araç olabilir ama fen bilimlerine delalet etmek için Kur’an araç olmaz,
onun için nazil olmamıştır.
Kur’an
ilimleriyle birlikte anılan Tefsir ilminin konusu daha dar olarak; Kur’an’ın
sözcüklerini, anlamlarını, Kur’an’la ilgili ilimler gereğince araştıran ilim
olarak zikredilebilir. Tefsir ilmi, Ulûmu’l Kur’an’dan biridir.
Esbâb-ı
nüzul ise, sahabeye müşahede ettikleri ortamda insani yapıp etmelerinin
sonucunda inen ayet ve ayetle ilgili hükümlerin sebebe bağlanması yeteneğini
kazandırmıştı. Yani onlar Kur’an’ı, hayata tatbik etmek usûlüyle
öğrenmişlerdir. Bu yüzden sahabe dönemi Kur’an ilimlerinin doğmasına ihtiyaç
hissetmemiştir.
Esbâb-ı
nüzul nakli bir ilimdir. Sahabîlerden tabiîlere öğretim yoluyla sözlü olarak
aktarılmıştır.
Esbâb-ı
nüzul’ün tanımını yapmak için kelime anlamına bakarsak “sebep” kelimesinin ip
(halat, bağ), yani arzulanan amaca ulaştıran her şey, yol anlamını görürüz.
Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir
soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap
vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil
olduğu ortamı resmeden hadiseye denir, diyebiliriz.
Kur’an’ın
müneccemen (ceste ceste, parça parça) inmesi hayata geçirilmesini sağlamıştır.
Elbette inmiş olduğu Arap toplumunun edebi özelliklerine de bir uyum içerisinde
olduğundan Kur’an’ı anlamada Arap diline vukufiyetten başka eski Arap şiirini
de bilmek gerektiği açıktır.
Esbâb-ı
nüzul’ün ilk kayda geçirildiği eserler Hadis mecmualarıdır. esbâb-ı nüzul
eserlerinin telif sebebi; 1) sahabenin nüzul sebebini bilmeye önem vermesi, 2)
bu bilginin sonraki nesillere aktarımını sağlamak, 3) tedvin dönemi ve hadis
mecmualarına , tefsir eserlerine yazılı olarak girmiş olmalarıdır.
Vâhidî’nin
Esbâbu’n-Nüzul’ünden önce tarihli olan esbâb-ı nüzul eserlerinin çoğu günümüze
ulaşamamış bibliyografik eserlerdir.
Esbâb-ı
nüzul ancak nakil yani rivayet yoluyla bilinebilir. esbâb-ı nüzul’ün akılla
idraki mümkün değildir. Sadece işitme ve görme yoluyla sahabeden gelen
rivayettir. esbâb-ı nüzul Hz. Peygamber’den bildirilmiş hükmünde olduğu için
merfudur. Ayetlerin nüzul sebeplerini bizzat onları müşahede eden sahabeden
öğrendiğimiz haberlere el-hadisu’l müsned denmektedir. Müsned olması; senedin
ittisali -her ravinin hadisi rivayet ettiği şeyhten bizzat işitip isnadın
sonuna kadar devam etmesi, isnadında şüphe oluşturan rivayetlerin olmaması
(fülan rivayet etti gibi). Merfu olması; Hz. Peygamber’e ulaşması.
Her müsned
hadis merfudur ama her merfu hadis müsned değildir.Aslında sahabinin tefsir rivayetlerinde
kendi yorumu ve ictihadı söz konusudur, ama sahabinin nüzul sebebinden bahseden
sözleri kendi nefsinden söylemeyeceğine hükmedilerek hükmen merfu kabul edilir.
İşte sahabenin böyle tefsir rivayetleri mevkuf haberler olarak mütaala edilir.
Nüzul ortamının bilakis müşahede eden kişiler olarak sahabenin icmaı varsa
hüccet olarak kabul edilmesi vacibtir.Tabiînin mürseli için de aynı hüküm
söylenir.
Bir nüzul
rivayeti oluşurken ashab işittikleri veya gördüklerini aktarırken bir takım
cümleler, kalıplar kullanırlar. Onlardan sonra gelen tabiîn ve diğerleri de bir
şekilde olayı aktarırlar. İşte bu kullandıkları rivayet sıygaları; sebep ifade
etmede nass olan (yani ya açıkça “sebebi nüzul budur” der, ya da olay
anlatıldıktan sonra “fenezelet” ibaresi ile devam eder); sebep ifade etmede
nass olmayan (açıkça nüzul sebebi olduğunu söylemez, zan ifadeleri içerir veya
meçhul kalıplar kullanır) diye değerlendirilirler. Nass, beyan veya ızhar etmek
anlamlarınadır. Sadece Kur’an’a ve sünnete ait bir lafız değildir. Rivayet
sıygalarının tasnifinde bu terim, “sebeb-i nüzul rivayetinin nüzul ortamına ait
olduğunun başka bir unsura ihtiyaç olmadan anlaşılabilir olması” demektir.
Sıygaların nass olup olmadığını belirlerken karîneler aranır. Mesela fî harfi
cerinden sonraki kelime vaaz, irşad gibi bir anlam içeriyorsa bu tefsir
rivayetidir, eğer bu anlamlar değil de şahıslar veya bir hadise zikredilmişse
sebebi nüzuldür.
Kur’an
ayetlerinin hepsinin bir sebeb-i nüzulü olduğunu söylenemez. Bir kısmı bir
sebebe binaen nazil olmuştur. Ekseriyeti ise bir sebebe mebni olmaksızın
ibtidaen nazil olmuştur.
Esbâb-ı
nüzul rivayetlerini tasnif etmede şu yöntemler öne çıkmaktadır:
1) Vürud
itibariyle; soru ve fetva isteme -ki en kolay olanıdır- ve hükmü beyan maksadı
ile vârid olanlar -en zor olanları- 2) çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis
usûlü kriterlerinin uygulanması -sahih olanın seçilmesi, iki sahihten tercih
sebebi olanın seçilmesi, iki sahihten tercih sebebi bulunmayıp zaman olarak cem
etmenin mümkün olması ile cem etmek, iki sahihten tercih sebebi bulunmayıp
zaman olarak da cem etmenin mümkün olmadığından nüzulün tekerrürüne karar verilmesi,
gibi iki klasik yöntem kullanılabilir.
Şah
Veliyyullah Dihlevi’nin tasnifi ki; sebeb-i nüzul rivayetlerini bilinmesi
gereken ve gerekmeyen olarak ele alır. Esbâb-ı nüzul’ün bilinmesini gerektiren
durumlar; metindeki husus durumlarına bir ima bulunan kıssaların vb. bilinmesi
gerekir, metnin umumi ifadeyi tahsis etmeye sebep olacak kıssa vb. bilinmesi
gerekir. Esbâb-ı nüzul’nin bilinmesini gerektirmeyen durum ise; mana umum ifade
etmektedir ve bunlar tefsir için yapılmış esbâb-ı nüzul değerlendirmeleridir.
Re’y ve ictihada açıktırlar.
Tâhir b.
Âşûr’un tasnifi; senedi sahih olan esbâb-ı nüzul’ü beş kısma ayırır; 1)
mübhematü’l Kur’an tefsirleri, 2) ahkamın teşriine sebep olan hadiseler, 3)
insani yapıp etmelerden ibaret hadiseler, 4) hadiselerden önce veya sonra nazil
olan ayetler, 5) mücmel olanı (manası anlaşılmayacak şekilde kapalı) beyan
eden.
Son olarak esbâb-ı
nüzul nevileri açısından; 1) esbâb-ı nüzul rivayetleri (müsned-merfu hadis olup
sıhhat şartlarını taşıyan nüzul ortamına ait sûretlerdir), 2) tefsir için esbâb-ı
nüzul rivayetleri (re’y ve ictihad ile misal getirmeye imkan verirler).
Esbâb-ı
nüzul rivayetlerinde nakilden (sahih, zayıf, uydurma) ve istidlalden (re’y ve
ictihad) doğan ihtilaflar vardır. Bunun nedenleri de her ayete nüzul sebebi
aramak, esbâb-ı nüzul’le tefsir için yapılan rivayetleri birbirinden
ayırmamaktır.
Esbâb-ı
nüzul’e dair meseleleri üç başlıkta toplayabiliriz; taaddüt, taahhür,
umum-husus meselesi.
Taaddüt; mutlaka
sahih rivayetlerin nass rivayetlerle olmak koşuluyla, birçok nüzul sebebine bir
ayet veya bir nüzul sebebine birkaç ayet inmiş olabilme durumu (nüzul sebebinin
veya nüzulün taaddütü).
Taahhür;
nüzulün hükümden önce olması -Mekki olan Kamer/45. ayette “hezimete uğrayacakların”
Bedir Savaşı’nda açıklanması- veya hükmün nüzulden önce olması -abdestin
farzının Mekke’de vuku bulmasına karşılık abdest ayetinin Maide/6. ayetiyle
Medeni oluşu- durumu.
Umum-husus
meselesi; sebebin hususiyeti görüşüne sahip olanların yanı sıra alimlerin ekseriyeti
“muteber olan lafzın umumudur, sebebin hususu değil” görüşünü benimsemişlerdir.
İttifak ettikleri nokta da umum ifadesinin bakasına mani olan karine (ipucu)
bulunduğunda nüzule sebep olan hadiseden başkasının murad edilmediğidir. Karine
ile amel vaciptir. Yani esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur’an’ın anlaşılmasında
araçtır, tahsis vasıtası olarak değerlendirmek problemlere neden olabilir.
Esbâb-ı
nüzul’le ilgili disiplinlerden hikmet-i teşrîiye ve tenasüb-insicam ilimleri
aklın alanları olup re’y ve ictihadın söz konusu olmasıdır. İhtilafa açık
alanlardır.
Hikmet-i
teşrîiye; “beşer kudretinin erişebildiği yere kadar konunun sebeplerini, hakikatlerini
aslında oldukları gibi arayan ilimdir.
Tenasüb-insicam;
ayetlerin tedrici olarak inmesi, Allah Teala’nın bildirmesiyle Hz. Peygamber’in
yerlerine yerleştirmesine yani ayet-sure münasebetine alimler ilgi
duymuşlardır. Bu ilim kelamın akışını düzenleyen bir olgudur, denilebilir.
Surenin hangi gaye ile indiğini bilmek, bu gayeye götüren öncülleri araştırmak
Kur’an’daki münasebet-insicamı tespit için önemlidir.
Mübhematü’l
Kur’an; Kur’an’da müphem kalan bazı kelimeleri (ismi mevsuller, ismi işaretler,
zamirler vb.) açıklamayı konu edinir. Nakli bir ilimdir. Re’y ve ictihada yer
yoktur denilse de bu konunun istismar edilmiş olduğu yaygın kanaattir.
İslam
kültürü tarihine genel bir bakışın neticesinde esbâb-ı nüzul rivayetlerinin ve
tefsir için esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis tenkitçilerinin tenkit şekliyle
elden geçirilmesi gerekmektedir.
Esbâb-ı
nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinin sonuçları;
Birinci
olarak esbâb-ı nüzul’ün yetersiz kalması açısından ele alınmıştır. Yani
rivayetler açısından bakınca merfu-müsned esbâb-ı nüzul rivayetlerinin aslında
mevkuf (sahabe sözleri) ve maktu (tabiînin sözleri) içermesi açısından
merfu-müsned sayılamayacakları hususunda eleştirilmektedir. Mürsel rivayetlerin
sebep tayininde bulundurulması yerine fukahanın yaptığı gibi Kur’an’ı anlamada
ufuk açıcı olarak değerlendirilmelerinin daha iyi olacağı görüşüne
varılmaktadır. Senetlerin hazfedilip sahabeden senetsiz yapılan rivayetlerin
hiçbir meseleyi halletmediği gibi kıssacılara ve istismarcılara açık hale geldiğinden
birçok problemin kaynağı olmuştur. Rivayetlerin tasnifi konusunda da çözüme
kavuşturacak kriterler ortaya konamamıştır. İbn Âşûr bizzat kendisi tasnif
yöntemlerinin aksayan yönlerini söylemiştir, en gerçekçi yolu tutan yöntemin
Şah Veliyyullah Dihlevi’nin ki olduğu belirtilmektedir. Olumlu yönleri kapsayan
tasnifin ise esbâb-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul
rivayetleri olarak değerlendirilmesinin doğru olduğudur. Bu, Kur’an’la esbâb-ı
nüzul’ün farklı ama aynı bütünlüğe ait olmaları sebebiyle gerekmektedir. Sahih
rivayetlerin ibareleri bile her zaman sebep ifade etmede nass değildir. Bu da
rivayetler açısından eleştirilecek bir konudur.
Umumu
hususileştirme açısından ise; aslolanın sebebin hususiliği değil, lafzın
umumiliğinin kabulü meselesidir.
Taaddüt-taahhür
açısından; ayetlerin taaddütü konusunda da sebeb-i nüzulün tespitinin konuyu
açıklığa kavuşturarak tefsir için sebeb-i nüzul değerlendirmelerinden
ayıracaktır. Ayetlerin farklı ortamlarda bir vesile tekrarı taaddütü
ispatlamaz. Taahhür meselesinde de taaddütte olduğu gibi eleştiriler bazı
bakımlardan doğrudur.
Tarihten
yararlanmama rivayetlerde tutarsızlıklara sebep olmuştur. Sahabi ve tabiîler
Yahudilerin inançlarına ait kıssa vb. olayları benzeri bütün olaylara geçerli kılmak
için zikrediyorlardı, nüzul sebebini bildirmek için değil.
İkinci
olarak esbâb-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar
değerlendirilmiştir. Her ayete bir nüzul sebebi arama, ayetin manasında nüzul
sebebi ile sınırlı kalma, sebeb-i nüzul olan olay çerçevesinde sıkışıp kalmak
Kur’an’ın yorum zenginliğine engel olmuştur. Aslında esbâb-ı nüzul rivayetleri
sahabe ve tabiî döneminde tefsir rivayetleri şeklinde yorum zenginliğini
sunmuştur.
Kur’an’ın
evrenselliği boyutunda; nüzul asrı insanının insan olma bakımından yapıp
etmeleri ile çağımız insanının yapıp etmeleri temelde birlik arz eder. Nüzul
ortamındaki insanlar da gelecekteki insanlar da aynı durumlar ile
karşılaşabileceklerinden ayetlerin anlamı zaman ve mekanla kısıtlı değildir.
İstismar
edilmesi konusuna gelince; esbâb-ı nüzul’ün yetersiz kaldığı konular kapsamında
istismara açık hale gelmiştir. En belirgin olarak nüzul sebebi olan şahısların
ısrarla zikredilmesidir. Oysa Kur’an’ın evrenselliği noktasından Kur’an’ın
yorum zenginliği yakalanmalıdır. İstismarın bir alanı da mezhep taassubudur.
Yapılacak
olan şudur:
Genel bir
başlangıç olarak söylersek; esbâb-ı nüzul’e ihtiyaç duyulan noktalar (ayetler)
tespit edilmeli ve bu çalışmayı destekleyeceği için nüzul ortamının sosyal,
fikri, iktisadi, siyasi şartları bilinmelidir.
A) Esbâb-ı nüzul
rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir;
1)
esbâb-ı nüzul’e olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen
ilkeler konmalı
a)
genel ilkeler kapsamında söylersek bütün esbâb-ı nüzul
rivayetlerini ihata etmek mümkün olmadığına göre, Kur’an’ı bir bütün içinde
zahirinden anlamaya çalışmak
b)
özel ilkeler ki asıl belirleyici olanlardır. Birinci ilke
olarak sebeb-i nüzulü bilmenin muktezây-ı hâli (durumun gerektirdiğini) bilme
zarureti. İkinci olarak, sebeb-i nüzulü bilmemenin zahir nassları mücmel nassa
dönüştürme şüphesinin bulunması. Üçüncü ilke ki bu ikisini kapsayarak dinleyicinin/okuyucunun
manayı yakalamak için bir bekleyiş içinde olması durumu.
2)
esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis usûlü açısından tenkidi
yapılmalı, esbâb-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken hadis metodolojisinden
yararlanılarak yapılacak tenkit senet-metin bütünlüğü içinde ele alınmalıdır.
3)
Rivayetler tasnif edilmeli. esbâb-ı nüzul rivayetleri ve
tefsir için esbâb-ı nüzul rivayetleri şeklinde olmalıdır. esbâb-ı nüzul
rivayetleri sahabenin re’y ve ictihadını içermez, metin ve senet bakımından
müsned-merfudur, sebep ifade etmede nass olan sıygaları vardır. Tefsir için esbâb-ı
nüzul rivayetleri ise Hz. Peygamber’in sahabe ve tabiîunun, müfessirlerin
yaptıkları nüzul değerlendirmeleridir. Bunlar sebep ifade etmede nass olan
rivayet kesinliğinde anlama alındıklarından bazı problemler ortaya çıkmıştır.
Bu iki rivayet çeşidinden birinin seçilmesi değil, ikisinin de ayrı ele
alınması gerektiği vurgulanmaktadır. Hatırlanması gerekenin de aslolanın metin
(lafız) olduğudur.
B) Kur’an-ı Kerim’in
bütünlüğünün dikkate alınması gerekir. Bütün olarak Kur’an-ı Kerim kavramını
oluştururuz ve bu Kur’ani cümleler ile oluşan bütünlük, tarihi bütünlük,
siyak-sibak bütünlüğü, Kur’ani cümleler ve sureler arasındaki bütünlük,
surelerin dahili bütünlüğü, teşriî bütünlük kavramlarını içine alır. Yani Kur’an’ı
salt parçalarının toplamına indirgemek yerine, birleşik bir bütün, topyekün bir
gestalt olarak kavranmalıdır, demektir. Kur’an’ın indirilişine dikkat edilirse,
parça parça nazil olmasına rağmen bu iniş sırasına göre tertibi yapılmadı,
nüzul bakımından önce olan tertip sırasında geriye kalabildi, Mekki surelerde
Medeni ayetler, Medeni surelerde Mekki ayetler bulunabildi, bunların hepsi
bütün olarak Kur’an’ın tahakkukundan başka bir şey değildir.
C) Siyak-sibak göz
önünde bulundurulmalıdır. Günümüz Türkçesinde bağlam-kontekst sözcükleri
kullanılmaktadır. Bir metni değerlendirirken dilin insan üzerindeki etkisi,
ifade şekli, tarzı, sözün gelişi, başı ve sonu ile uygunluğu, tutarlılığı,
sözlerin uygun bir biçimde birbirini takip etmesi olarak görülür. İnsan bunlara
yaratılıştan gelen bir yetenekle dikkat eder.
D) Esbâb-ı nüzul ve
Tarihîlik kavramı üzerinde mutlaka durulmalıdır. Çünkü Kur’an, tarih ve tarihîliği
geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet
sahası olarak görmektedir. Hz. Âdem’le başlayan insanın varlığının hep aynı
fenomenler çevresinde olduğunu görmekteyiz. İşte nüzul ortamı insanı, kendi
hareketleri arasında bir seçme yapmayı sağlamak için Kur’ani değer duygusuna
yöneldi. Kur’an’ın ilk muhatabı olan insanların yapıp ettikleri esbâb-ı nüzul
olabilmektedir. Ve bu yapıp etmeler tarihteki yerlerini alırlar. Kaybolup
gitmezler. Bugünden düne, dünden yarına bir bağ kurarlar. Bütün bu yapıp
etmeler insanın dışındaki faktörler tarafından da yönetilirler. İşte esbâb-ı
nüzul mekan-zaman içindeki vuku bulması, sahih rivayetle bize ulaşmış olması
sebebiyle tarihidir. Nüzul ortamında cereyan eden hadiselerin karşılığı olarak
tarihi olanın varlık biçimidir. esbâb-ı nüzul, tarihi koşulluk ifade etmez.
Tefsir için esbâb-ı nüzul ise düşünülmüş tarih olarak değerlendirilebilir.
Hocam: Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu
Kitap: Kur`an ve Bağlam
Öğrenci: Murat kayalik
Kur’an’ın anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün rolü (s.17-268)
Kur’an ilimleri kavramı: Zerkeşi: “Kur’an ilimlerinden kasdolunan üç şeydir”. Ibnu’l Arabi: “Kur’an ilimleri üç nevidir: tevhid (Kelam), tezkir (Tasavvuf) ve ahkam (Fıkıh). Zerkani: “Kur’an ilimleri: Kur’an olması, hidayet rehberi oluşu, veya i’cazı açılarından Kur’an-ı Kerim’le alakalı bütüm ilimlerdir”.Sonuç: konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan, Kur’an’la ilgili veya Kur’an’ın içerdeği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’an’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır. Tefsir ilimleri kavramı: El-İzz Ibn Abdisselam: “Tefsir ilmi, Kur’an-ı Kerim’in sözcüklerini, anlamlarını Kur’an’la ilgili ilimler gereğince araştıran bir ilimdir”. Sonuç: iki kavram tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanılmıştır. Bugün ise tefsir ilimleri: müfessirin Kur’an tefsirine yöneldiğinde bilmesi gereken ilimler olarak kavramlaşmıştır. Kur’an ilimleri ise daha kapsamlı olarak Kur’an-ı Kerim’le ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideler olarak kavramlaşmıştır.
Sebeb-i Nüzul: “Nüzul ortamında meydan gelen bir hadiseye veya Hz.Peygamber’e yönetilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek (hadiseye-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadise”.
Esbab-ı Nüzulle ilgili meseleler: 1-Taaddüt. a) Sebebin taadütü: Birçok nüzul sebebi dolayısıyla bir ayetin nazil olmasıdır. b) Nüzulün taadütü: Birkaç ayetin tek bir sebep için inmiş olmasıdır. 2-Hükmün veya Nüzulün Taahhürü. 3-Umum-Husus meselesi.
Esbab-ı Nüzulle ilgili ilimler: 1-Hikmet-i Teşriiye ilmi: Selef, bazı ayetlerin manaları hakkında güçlükle karşılaştığında nüzul sebeplerine başvurarak bu hikmet ve gayelere vakıf olmuş, böylece tereddütten kurtulmak istemiştir. Onlar bu sayede şer’i ahkamın hikmetini de belirlemiş oluyorlardı. Yani hükümlerin hikmet(ler)ini araştıran ilimdir. (İctihada mahal vardır) 2-Mübhematü’l-Kur’an ilmi: Kur’an-ı Kerim’de müphem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli olmayan) bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir. (İctihada mahal yoktur, çünkü nakle dayanır) 3-Tenasüb ve insicam ilmi: Ayetler ve sureler arasındaki tenasüb (münasebat) ve insicamı konu edinen ilimdir.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar: 1-Yorum zenginliğine engel olması. a) Her ayete nüzul arama çabaları. b) Ayetin mana bakımından birçok vechesi olabilir diye düşünmek varken, nüzul sebebi ile sınırlı kalma ihtimali. c) Ayetin sebeb-i nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalmak. 2-Kur’an-ı Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’an-İnsan-Hayat bütünleşmesini önlemesi. 3-Konunun istismar edilmesi. Yani kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri. a) Şahısların ebedileştirilmesi. b) Mezhep hareketlerine etkisi.
Bu hatalara girmenin sebepleri şöyle sıranabilir: -Her ayete bir nüzul sebebi arama çabaları. -Senetleri hazfederek rivayet etmeleri. -Esbab-ı nüzul rivayetlerini tasnif etmemeleri. -Rivayet sıygalarına dikkat etmemeleri. -Tarih ilminden yararlanmamaları.
Sa’lebe kıssası: Esbab-ı Nüzul’e yeni bir yaklaşım (s.269-302).
İmam Ahmed b. Hanbel’in: “Üç şeyin aslı yoktur: Melahim, Megazi ve Tefsir“ ifadesini, senedi olmadan rivayet edilen bir habere itibar edilmemelidir; ama sahih bir senet ve sağlam bir metinle rivayet edilen haber de elbette kabul edilmelidir, şeklinde anlamak daha isabetlidir.
Sonuç: Alimlerimizin bir tefsir
haberini eserlerinde rivayet etmiş olmaları, her zaman o rivayetin sıhhatine
delil teşkil etmemelidir. Kendilerine ulaşan her haberi yazıya aktarmalarından
amaçları, toplamaya imkan buldukları her şeyin yok olup gitmesinden endişe
etmeleridir. Onlar senedi zikretmiş olmakla mesuliyetten kurtulacaklarını ümid
etmişlerdir. Bizi de bu haberleri kabul etmekle yükümlü de tutmuşlardır.
Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul (s.303-342).
Kavram-Terim: Kavram: Bir şeyin zihindeki tasarımı. -Zaman ve mekana göre değişir. -yanılmak mümkündür. -Son tanımı mümkün değildir. Terim: Bir kavramın dille ifade edilmesidir. İki temel nitelik: 1-Seçiklik (Zaman ve Mekana göre değişmez). 2-Açıklık (Zaman ve Mekana göre değişir). İnsanın bütün iradi eylemleri, kazandığı kavramlara bağlıdır. Tarihsel: Tarihe mal olmuş. Tarihsellik: Bir Paradigma’dır (dünya görüşü) Kökleri Batı düşüncesine dayanmktadır. Felsefi bir terimdir. (17 yy.-19 yy. Almanya’da ortaya çıkmıştır. Amacı: yeni bir zihniyet ve yeni bir kozmos anlayışı oluşturmak).
Tarihsellik üzerine çalışanlar: Branis Schelling, Hegel, Prantl, Feuerbach, Chalybaeus, W. Dilthey, E. Troeltsch, K. Manheim, F. Meinecke, Croce, Erich Rothacker, Nietzsche, Husserl, K. Popper, E.H. Carr, M. C. D’arcy, Prof. Gilbert Ryle, Julien Freund, Comte, Marx ve Spencer.
Sonuç: Tarihsellik, insanın varlık
şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe
ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir. Tarihsellik, bir kavram olarak oluşum
süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü
kültüre ait bir kavramdır. Kur’an’ı kerim’in temel konusunun insan oluşu ve
insanı hşdayete iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik
bağlamında onun temel karekteristiğini ortaya koymaktadır. Kur’an, ilm-i
ilahinin murad ettiği hikmete binaen bilinen ortamda nazil olmuştur. Dış
etkenlerin ortaya çıkışı (nüzul sebepleri gibi) onun indirilişinin gerçek
sebebi değildir. Esbab-ı nuzül, doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı ve
somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilebilir. Orijinal
tarih: Esbab-ı nüzul rivayetleri, Düşünülmüş tarih: Tefsir için olan
Esbab-ı nüzul rivayetleri değerlendirmeleri.
Bayram AKTAŞ 11952751
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NUZUL’UN ROLÜ
Esbabı nüzul : Nüzul ortamında meyadana
gelen bir hadiseye ve Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu
günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü
açıklamak için inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı
resmeden hadiseye denir.
o
Esbab-ı
nuzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nuzul ortamının asli bir unsurudur. Kur’an-ı
Kerim’in anlaşılmasında gerekli bir bilgi olarak değerlendirilmiştir.
Başlangıçta esbabı nuzul tefsir ilmi ile eşdeger tutulmuş ve Tefsir ilmi esbabı nuzulu bilmekten
ibarettir denilmiştir.
o
Esbabı
nuzul hakkında aslı kaynak sahabidir . Çünkü onlar o ortamda bizzat
yaşamışla,yaşanan olaylara canlı şahit olmuşlardır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’i
öğrenmeye aşırı önem verip sonraki nesillere aktarmayı kendilerine vazife bilmişlerdir.
o
Esbabı
nüzul bilgisi sahabeye, müşahade ettikleri ortamda insani yapıp etmelerin
sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini
kazandırmıştı. Bunun anlamı onların Kur’an ilmini ,onu hayata tatbik etme usulu
ile birlikte örgenmiş olmalarıdır.
o
Sahabe
her ayetin nuzul sebebini bilme gibi bir iddiada bulunmamıştır.Aynı şekilde her
ayeti tefsir edebilme gibi de bir iddiaları olmamıştır.
o
Esbabı
nüzul ilmi nakli ilimlerdendir . Dolayısıyla bilgin sahabiler tarafından
tabilere öğretim yoluyla sözlü olarak aktarılmıştır.Yani yazılı hale gelmeden
önce Kur’an-ı Kerim’i anlama yolunda bilinmesine pek önem verilmiş bir ilimdir.
o
Esbabı
nuzul ilminin doğuşu ve gelişimini Kur’an ilimlerinin doğuşu ve gelişimi esnasındaki
bütünlük içersinde ele almak gerekir.
o
Kur’an’ı
kerim’in indiği dönemde sözlü kültürün egemen olduğu Arap toplumunda başta şiir
olmak üzere bir çok edebi üründe sebep sonuç ilişkisi kullanılmaktaydı. Birçok
edebi ürün, bir sebep sonucu vucud bulmuş olmaktadır . Arap, bir darbı meseli
veya şiiri onların var oluşuna sebep olan hadiseye benzeyen her sosyal ve psikolojik durum ve ortamda
hatırlamakta ve söylemekteydi.
o
Bir
ayetin nüzul sebebini ancak o ayetin nüzulunu bizzat müşahede edenlerden öğreniyoruz.
Ayrıca sebeplerini yakından bilip bunlardan bahsedenlerden rivayet veya sema
yoluyla nakil ve izah etmeninde caiz olduğunu anlıyoruz.
o
Sahabeden
gelen tefsir rivayetleri, sebebi nüzul bilgisi gibi rey ve ictihada girmeyen alandan
ve gramer ,belağat gibi re’y ve ictihada giren alandan gelmektedir.
o
Sahabenin
re’yi ,izahı sıradan bir kimsenin izahı gibi değildir. Vahiy çağında
yaşadıkları için ancak onların vakıf olabilecekleri bir karineyle bu izahı
yapmış olabilirler.
o
Hadis mecmualarında, tefsir ve tarih kitaplarında
geçen rivayet cümlesi kalıbı ile sebebi nuzulun kavramı arasında bir bağ vardır
ve bu önemlidir. Sebebı
nüzulun kavramsal tanımı ile rivayet sigaları arasında bir bağ vardır ve bu bağ
mutlaka kurulmalıdır.
o
Rivayet
siğalarını iki ana başlık altında incelemek mümkündür.
A)
sebep
ifade etmede nass olan rivayetler.
B)
sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler.
o Esbab-ı Nuzul rivayetlerinin tasnifi. Vurudu itibariyle’tasnif etmek. Kur’an
ayetlerinin bir kısmı bir sebebe binaen nazil olmuştur. Ekserisi ise bir sebebe
mebni olmaksızın nazil olmuştur.
o Hadis usulu kriterleri uygulanarak yapılan
tasnif.
A)Rivayetlerden biri sahih , diğerleri
sahih değildir.
B) İki rivayette sahihdir .arasında tercih sebebi vardır
C) İki rivayette sahih, tercih sebebi yoktur. Cem etmek mümkün.
D) ) İki rivayette sahih, tercih sebebi yoktur.Cem mümkün değil.
TAADDÜD MESELESİ: Rivayetlerin
arasını te’lif edemeyen veya birini tercih edecek sebep bulamayan alimlerimiz,
bu ayetler için nüzulun teaddüd ettiği tezini ileri sürmüşlerdir.
a) Nüzul sebebinin teaddüdü : Sebebin
teaddüd edebileceğini kabul etmekle, nazil olan ayetlerin tekrar tekrar
indirilmiş olduğu kabul edilmiş olmaktadır. Yani ayetin nüzulu tekerrür
etmiştir.
b) Nüzulun teaddüdü: Bir hadise
sebebiyle birden çok ayeti kerimenin nazil olması manasına gelmektedir.
Tefsir nakille başlamış ve bu alanda
nakil dışında fazladan bir şey yapılmamıştır. Bu durum ilk zamanlarda az sayıda
rivayetin olduğunu ortaya koymaktadır. Zamanla
bu rivayetler coğalmış ve genişlemiş zamanla da sağlam olmayan rivayetler de
aralarına karışmıştır. Bu durumdaki tefsir rivayetleri hakkında ve haliyle
esbabı nüzul rivayetleri ile de ilgili tenkitler yapılmıştır. Bazen bu
tenkitler bütün bu sahayı kapsayacak şeklde yapılmıştır. Örneğin Ahmed b.
Hanbel (241/885 ) Üç seyin senedi ( aslı ) yoktur. Tefsir, Melahim, Meğazi.
Sıddıkı’nin hadis tarihi açısından
ele aldığı meğazi rivayetleri konusunda söyledikleri Ahmed b. Hanbel’in sözünü
açıklamktadır. Buna göre Ahmed b. Hanbel tefsir rivayetlerinin meğazi
rivayetleri gibi ilk Müslümanların umumi sohbet konularından biri olarak
serbest bir tavırla rivayet etmelerini tenkit etmektedir.
İlk dönemde tefsirle eşdeğer tutulan
esbabı nüzulun Kur’an-ı Kerim’i anlamada en önde gelen Kur’an ilimlerinden
olduğu aşikardır.
Samet YAMAN
(No: 12952732 - Birleşik Doktora)
Kur’an Ve Bağlam (İcmalî Mütalaa)
Arkadaşlarım ve büyüklerimin mütalaalarına ek olarak
Kur'an ve Bağlam kitabından edindiklerim ve bende oluşan yeni zihinsel
açılımlar şu şekildedir:
Kur’an’ı her devrin insanı kendi kültür, bilgi, çevre
boyutunda farklı farklı anlayabilecektir. Bu anlamayı kesinlik kazanmış bilimsel
gerçeklere dayandırmak elzemdir. Aksi halde Kur’an’dan hareket ederek tabiat
hakkında çıkarsamalara varmak çoğu zaman yanlış sonuçlara götürür. Buna misal
olarak Râzî’nin Tefsirinde “yeryüzünü döşek kıldık” ayetinden Dünyanın düz
olduğunu ifade etmesi gösterilebilir. Razi Kur’anî ayete bakarak Kevnî ayeti
yanlış yorumlamıştır. Bunda Kur’an’ın suçu yoktur. Kur’an ve bilim
mütevafıktırlar, lakin onu anlayanlar farklıdır. Anlama ve yorumlama çabamız
bilimsel dayanaklı olmalı ve Kur’an’ın şamil prensiplerine dayanmalıdır.
Bir ayetten anladığımız mana diğer başka bir ayete
ters düşüyorsa bu anlama yanlıştır. Çünkü Kur’an’ın bir bütün olarak kendi
içinde çelişkiye düşmesi abestir. Kur’an’ın ayetlerini şümullü bir şekilde
inceleme gayretine girmeyen insanlar aralarında çelişki görüp ayetleri
nasih-mensuh diye adlandırırlar. Oysa ayetler 23 küsur yılda şart ve ortamlara
göre inmiştir. Aynı şart ve ortamlar yeniden oluşursa (mensuh sayılan)
ayetlerin delaleti de tahakkuk edecektir. Bu konu aslında bu kadar basittir.
Asr-ı Saadet’te yaşayan insanlar gibi 21. yüzyılda yaşayan insanlar da
Kur’an’ın muhatabı olan aynı “insan”dır. İslam’ı yeni tanıyan bir insana direkt
olarak içkiyi, faiz ve domuz eti yemeyi bırakmasını istemek Kur’an’a,
dolayısıyla murad-ı İlahiye taban tabana zıttır. İşte ayetler de toplumlara
sanki yeniden iniyormuş gibi tedricilik, kolaylık prensipleriyle hitap etmek
durumundadır, anlama ve yorumlamamızı bu gerçeği gözardı etmeden sürdürmemiz
şarttır.
Ashab efendilerimizin kendi anlayışlarını yansıtan
yorumlar, Kur’an’ı anlama ve yorumlamada bize birer yardımcı olabilirler, fakat
nihai anlam sayılmamalıdırlar. Çünkü onların da hata yapma olasılığı vardır.
Her sahabi alim olmadığı gibi, alim olsa da kendisine ulaşamamış olan
dolayısıyla kendisinin eksik yada noksan bilgisi sebebiyle konu hakkında yanlış
hüküm verebilir. Her sahabi Alak suresiyle Müslüman olup Peygamberimizin (s.as)
yanında en baştan vahyin sonuna kadar eğitim öğretim görmemiş olabilir. Her
sahabi kendisine ulaşan bilgiyi olması gerektiği gibi yorumlayıp tefakkuh
etmemiş olabilir ki Peygamberimiz de veda hutbelerinde bunu ifade etmiştir:
“Belki kendisine ulaştırılan kişi bu rivayeti daha iyi tefakkuh eder.” Belki de
bu anlamlar Kur’an’ın birçok anlamından sadece bir anlamı sayılmalıdırlar.
Böyle olmazsa, Kur’an’ı Asr-ı Saadet döneminde inip işi biten ve anlamı donup
kalan bir “metin” olarak kabul etmiş oluruz ve her devirde sanki yeniden nazil
olurmuşçasına zenginleşen anlamlarından mahrum kalırız.
Sahabi efendilerimizin bir ayetin sebeb-i nüzulü şudur
dediği her durum o ayetin inme sebebinin mezkur olay olması anlamına
gelmiyordu. Ayetin delalet ettiği duruma göre bir yorum, “bu ayet işte tam
bunun için inmiş olmalı” diyebileceğimiz hadise üzerine de anlama ve yorumlama
söz konusuydu. Her sahabi rivayeti müsned-merfu değildir, bazıları tefsir için
yapılmış değerlendirmelerden ibarettir ve sabahiler de bu sebeple ihtilaf
halinde olabilmektedirler.
Alimlerimizin tefsir konusundaki bir rivayeti
eserlerinde rivayet etmiş olmaları o rivayetin sahih olduğu anlamına
gelmemelidir.
Sebebin hususîliği lafzın umûmîliğine mani değildir.
Bir ayet özel bir olay-soru-sebep için inmişse ayetin hitap alanı sadece o özel
olay-soru-sebep değildir, benzer her türlü durum için ayetin evrensel ve ebedi
hitap alanı sözkonusudur.
Şaban CENGİZ
Yüksek Lisans 13OZL264
Kritik dönemlerde hep peygamberler gelip dünyanın ve insanlığın sorunlarını çözmüşlerdir. Olması gereken hakka dayalı dünya düzenlerini kurmuşlar. Ancak artık peygamberler gelmeyeceğine göre, onların görevlerini kim yerine getirecek?
Elbette, peygamberlerin vârisleri olan ilim adamları.
Evet, 'Kur'ân'ın anlaşılmasına doğru' yol almak gerek.
Ama hangi usûl, hangi metod, hangi anlayış ile?
Kur'ân dili medeniyetlerin dili olmalı ve Kur'ân medeniyetlerin kalbi hâline gelmelidir. Çünkü İslâmiyet'in dinî yönü sadece Müslümanları ilgilendirmektedir. Ama İslâmiyet'in düzen, sistem ve medeniyet yönü bütün insanlığı ilgilendirmektedir. Bütün beşeriyet Yeni İslâm Medeniyeti'ni bekliyor. Bu medeniyete giden yol da, Kur'ân'dan geçiyor. Ancak bütün mesele, Kur'ân-ı Kerîm'i çağın gerektirdiği seviyede anlamak ve anlatmak, yaşamak ve yaşatmak.
Kur’an-ı Kerimin anlaşılmasında esbab-ı nüzulü bilmek onun için önemlidir. Birinci bölümde Kur’an da ve esbab-ı nüzuldeki kavramların incelemesi yapılmıştır. Kur’an ilimlerinin doğuşu, gelişmesi ele alınmıştır.
Sahabeyi kiram nüzul ortamında bizzat yaşamış, o ortamın içinde bulunmuş ve olayların meydana geliş sebeblerine yani Kur’an-ı Kerim tarihine bizzat tanıklık etmiş ve kendinden sonraki nesillere aktarılmasına büyük çabalar göstermişlerdir.
Kur’an-ı kerim ilmini onu hayata tatbik etme gayreti içinde öğrenmişlerdir. Kur’an-ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Buna karşılık sahabei kiramın her ayetin nüzul sebebini bilmek ve tefsir etmek gibi bir iddaları da olmamıştır. Kendilerine bu konuda yöneltilen sorulara ‘bilmiyorum ‘diye cevap verebilmişlerdir. Bazıları gibi her ayete bir sebeb bulma çabasına girmemişlerdir. Gereksiz zaman kaybı ve bilgi kirliliğine yol açmamışlardır.
Esbab-ı Nüzul ilmininde kendine has problemleri vardır.Esbab-ı nüzul ilmi ilk dönemlerden itibaren ayrıcalıklı bir konumda değerlendirilmiştir.Bu ilmi bilmek Kur’an ‘ı anlamakla neredeyse eşdeğer tutulmuştur.
Diğer canlıların da dilleri var. Ancak, hem dilleri hep birbirine benzer, hem de zamanla değişmez. Halbuki insan “sosyal evrim” yaptığı için dili, sanatı, tekniği ve örfü hem yer itibariyle hem de zaman itibariyle farklılaşmaktadır. Ayrıldıktan sonra faklılaşır, sonra bir araya geldiklerinde sentez ortaya çıkar.
Sahabeyi kiramı yücelten iki şey vardır.Birincisi sağlam bir iman ,ikincisi ise peygambere bir ayet nazil olduğu zaman ona sebep olan hadiseyi ve sebebini, aynı zamanda sual sormak isteyenin durumunu ve suali sormasındaki sebebi bilmeleriydi.Sahabe sadece hadiseyi görmez aynı zamanda o hâdisenin sebebini de bilirdi. O mübarekler İslamı bilgiçlik taslamak için değil, yaşamak için öğreniyorlardı.
İnsanın fikrî, hissî, amelî ve ma’şerî melekeleri vardır. Kimse bunları değiştiremez. Onun elinden alamaz. Yeni duygu ve melekeler de veremez.
İnsan bunları var edemez, sadece bunları değerlendirebilir. Onlardan yararlanır.
Sünnet ve alimlerin içtihatları Kur’an’ın insanlara ulaşmasında etkili olmaktadır. İlhamla insan yücelmektedir. İlimle ise insanlar birlikte uygarlaşmaktadır. Böylece ortak bir uygarlık oluşturabiliyoruz. Sadece ilham olsaydı, ayrı yaşayan ve gelişemeyen varlıklar olurduk. Sadece vahiy olsaydı o zaman bizim kişiliğimiz olmazdı.
Eğer anne-babamız olmasaydı, topluluğumuz olmasaydı, bizim şimdi varolmamız mümkün olmazdı. Biz belli yaşa geldiğimizde borçluyuz. Kime? Bizi yetiştirenlere borçluyuz. Ne var ki, onlara bizim borcumuzu ödememiz mümkün değildir. Onlar da borçlu idiler. Bizi yetiştirmekle borçlarını ödemeye çalıştılar. Biz de şimdi çocuklarımızı yetiştirirsek borcumuzu öderiz.
Bu durum bize şunu söylüyor: Öğreneceksin ve öğreteceksin. Böylece borçlu gitmeyiz.
O halde, Müslüman olduğumuz için öğrenmeliyiz ve öğretmeliyiz. Dünya imtihanını kazanacak ameller işlemeyi Allah(c.c) tan niyaz edelim.
KUR’AN
VE BAĞLAM
Kur’an’ın
Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün Rolü
Ayşe
KARAKAYA / 12912704 / Yüksek Lisans
a-) nüzul ortamına ait ve o
ortamın özelliklerini yansıtan müsned-merfu hadislerden oluşan esbabı-ı nüzul
rivayetleri
b-) ayet veya ayetlerin manasının
kapsamına giren, nüzul asrında vuku bulmuş veya bilahare meydana gelmiş bir
hadisenin re’y ve ictihad ile misal getirildiği haberlerden oluşan tefsir için
esbab-ı nüzul rivayetleri
olarak tasnif edilmesidir ve bu
tasnifte rivayet sigalarına gösterilecek dikkat bu konudaki karışıklıkların
önüne geçmede yardımcı olacaktır. Şöyle ki: birinci grup rivayetler nüzul
ortamına aittir, ayetin inişine sebep olan hadiseyi bildirmeyi ve ayetin
delalet ettiği manaya açıklık getirmeyi murad etmiştir. Bu konuda delil ve
hüccettir. Dolayısıyla bunlar sebep ifade etmede nass olan rivayetlerdir. İkinci
grup rivayetlerde ise ravinin re’y ve içtihadı söz konusudur. Ayetin yorumuna
dayalı ve ihtimal ifade eden rivayetlerdir. Dolayısıyla bunlar da sebep
ifade etmede nass olmayan rivayetlerdir.
Bir ayet için birçok rivayet
bulunması sebebiyle ortaya çıkan sebebin veya nüzulün taaddüdü meselesi, yine
buna benzer bir konu hükmün veya nüzulün taahhürü meselesi, sebebiyet ifade
eden rivayetin nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde
anlaşılması, tarihi gerçeklere aykırılık ve zaman bakımından uyumsuzluk,
Bu sebeplerin saik olduğu olumsuz
sonuçlar ise, Kur’an-ı Kerim’in yorum zenginliğine engel olması, Kur’an-ı
Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’an-hayat-insan bütünleşmesini önlemesi,
şahıslar ebedileştirilerek veya çeşitli mezhep hareketlerinde konunun istismar
edilmesi,
1- Esbab-ı nüzul rivayetlerinin
tamamını ihata etmek mümkün değildir.
2- Esbab-ı nüzulü bilmeden de
Kur’an-ı Kerim’i anlamak mümkündür.
İkinci grup özel ilkeler, bunlar
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını
belirleyecek olan esas ilkeler:
1- Sebeb-i nüzulü bilmenin
durumun gereğini bilmek gibi olduğu hallerde
2- Sebeb-i nüzulü bilmemenin
Kur’an’ın zahir nasslarını, mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü
bulunduğu hallerde
3- Kur’an-ı Kerim’i okuyan veya
dinleyen kimsenin ayet ve ayetlerde bulunan üstü kapalı bir ifade hakkında
manayı yakalamak için bir bekleyişe, arayışa girdiği hallerde -ki, bu anlamda
esbab-ı nüzule olan ihtiyacı Kur’an belirlemelidir- sebeb-i nüzulü nakletmeye,
olayı aydınlatmaya ihtiyaç var demektir.
1- Bir rivayetin sebep ifade
etmede nass ve nüzul ortamına ait olabilmesi için müsned-merfu olması
gereklidir.
2- Sahabenin esbab-ı nüzul
değerlendirmeleri sebep ifade etmede nass olmayan rivayetlerdir. Bu kabil
haberlerin hükmünün mevkuf olduğu bilinmelidir.
3- Tabiunun esbab-ı nüzul
değerlendirmeleri aynen sahabeninkiler gibi sebep ifade etmede nass
değildirler. Bu kabil haberlerin hükmü ise mürseldir.
4- Rivayetlerin tenkidi
senet-metin bütünlüğü içinde yapılmalıdır. Çünkü senet-metin ikilisi bu ilmin
bütün meselelerini ilgilendirmektedir.
Ramazan ÜNSAL (12912729) (ramazanriza@gmail.com)
Kuran ilimlerinin doğuşu ile konuya girilerek, kayda geçmese bile peygamberimiz ve sahabe zamanında başladığını ve tabiin döneminde de kuran ilimleri alanında eserler verilmeye başlanmıştır. İlkönce kıraat ilmiyle başlanmıştır. Zerkani bugünkü anlamda ulumu’l-Kuran kavramını kullanmıştır. Kuran ilimlerinden maksat konusu kuran olan kuranla ilgili kuranın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye bilgi alanıdır. Tefsir ilmi ise kuranın sözcüklerini anlamlarını kuranla ilgili ilimler gereğince araştıran bir ilim olarak belirlenmiştir. Kuran ilimleri ve tefsir ilimleri ayrımını yaptıktan sonra esbab-ı nüzül konusunun doğuşu gelişmesi konusu işlenmiştir.
Sebeb-i Nüzül nasıl bilinir meselesine gelince bunu bilmenin tek yolu rivayetlerdir. Esbab-ı nüzül rivayetlerinin kalıpları açısından nass olup olmama gibi, tasnif etme konuları işlenmiştir. Esbab-ı Nüzül rivayetlerinin nevileri açısından sınıflandırılması önemlidir. Esbab-ı nüzül rivayetleri ve tefsir için olan esbab-ı nüzül rivayetleri olarak tasnifini sayın hocamızın tefsir ilmine büyük bir katkısı olarak görülmelidir. İkinci kitabında değerlendirileceği gibi salebe kıssasında ve buna benzer olaylarda bize doğru anlama yolunu gösterecektir. Maalesef tefsir için nüzül sebebi rivayetlerini nüzül sebebi olarak değerlendirilmesi yapılınca içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Meseleler karmaşıklaşıyor. Burada hocamızın bu konudaki çalışması iyi değerlendirilmelidir.
Benim kafama takılan esbab-ı nüzülle ilgili meseleler konusundaki taaddüt ve hükmün veya nüzülün taahhürü meselesidir. Hakikaten kuranda tekrar eden ayetlerin nüzülün taaddüdü veya sebebin taaddüdü neticesinde mi olmuştur? Yoksa kuranın sözlü kültüre sahip Arap toplumunun fıtri bir özelliği için mi taaddüt veya tekrar olmuştur?
Diğer taraftan hükümle ilgili olarak taahhür meselesi de benim aklıma yatmayan, hafsalamın almadığı bir konudur. Hocamızın verdiği örnek beni tatmin etmedi bu konuda doyurucu açıklaması olan arkadaşlar varsa müzakerelerini paylaşabilirler.
Hadis rivayetleri hususunda çok titiz davranılmasına karşın neden tarih ve tefsir rivayetlerinde bu titizlik gösterilmemiştir? Bu gün biz bu rivayetleri hadis rivayetleri gibi değerlendirmeye tabi tutabilir miyiz? Bunun için bir ilim ordusu olması gerektiğini düşünüyorum. Halbuki bizim alimlerimizden tefsir rivayetleri konusunda da titizlik göstermeleri beklenirdi. Çünkü konu nesnesi Kur’an olunca bunu beklememiz en tabii hakkımızdır diye düşünüyorum.
Saygılarımla…
Ramazan ÜNSAL (12912729) (ramazanriza@gmail.com)
Kuran ilimlerinin doğuşu ile konuya girilerek, kayda geçmese bile peygamberimiz ve sahabe zamanında başladığını ve tabiin döneminde de kuran ilimleri alanında eserler verilmeye başlanmıştır. İlkönce kıraat ilmiyle başlanmıştır. Zerkani bugünkü anlamda ulumu’l-Kuran kavramını kullanmıştır. Kuran ilimlerinden maksat konusu kuran olan kuranla ilgili kuranın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye bilgi alanıdır. Tefsir ilmi ise kuranın sözcüklerini anlamlarını kuranla ilgili ilimler gereğince araştıran bir ilim olarak belirlenmiştir. Kuran ilimleri ve tefsir ilimleri ayrımını yaptıktan sonra esbab-ı nüzül konusunun doğuşu gelişmesi konusu işlenmiştir.
Sebeb-i Nüzül nasıl bilinir meselesine gelince bunu bilmenin tek yolu rivayetlerdir. Esbab-ı nüzül rivayetlerinin kalıpları açısından nass olup olmama gibi, tasnif etme konuları işlenmiştir. Esbab-ı Nüzül rivayetlerinin nevileri açısından sınıflandırılması önemlidir. Esbab-ı nüzül rivayetleri ve tefsir için olan esbab-ı nüzül rivayetleri olarak tasnifini sayın hocamızın tefsir ilmine büyük bir katkısı olarak görülmelidir. İkinci kitabında değerlendirileceği gibi salebe kıssasında ve buna benzer olaylarda bize doğru anlama yolunu gösterecektir. Maalesef tefsir için nüzül sebebi rivayetlerini nüzül sebebi olarak değerlendirilmesi yapılınca içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Meseleler karmaşıklaşıyor. Burada hocamızın bu konudaki çalışması iyi değerlendirilmelidir.
Benim kafama takılan esbab-ı nüzülle ilgili meseleler konusundaki taaddüt ve hükmün veya nüzülün taahhürü meselesidir. Hakikaten kuranda tekrar eden ayetlerin nüzülün taaddüdü veya sebebin taaddüdü neticesinde mi olmuştur? Yoksa kuranın sözlü kültüre sahip Arap toplumunun fıtri bir özelliği için mi taaddüt veya tekrar olmuştur?
Diğer taraftan hükümle ilgili olarak taahhür meselesi de benim aklıma yatmayan, hafsalamın almadığı bir konudur. Hocamızın verdiği örnek beni tatmin etmedi bu konuda doyurucu açıklaması olan arkadaşlar varsa müzakerelerini paylaşabilirler.
Hadis rivayetleri hususunda çok titiz davranılmasına karşın neden tarih ve tefsir rivayetlerinde bu titizlik gösterilmemiştir? Bu gün biz bu rivayetleri hadis rivayetleri gibi değerlendirmeye tabi tutabilir miyiz? Bunun için bir ilim ordusu olması gerektiğini düşünüyorum. Halbuki bizim alimlerimizden tefsir rivayetleri konusunda da titizlik göstermeleri beklenirdi. Çünkü konu nesnesi Kur’an olunca bunu beklememiz en tabii hakkımızdır diye düşünüyorum.
Saygılarımla…
12912778
RUKİYE ÖZTÜRK / Yüksek Lisans
Kur’an ve Bağlam
Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün
Rolü
Birinci Kitap
( Birinci Bölüm )
• Emin el Huli’nin de dediği gibi ‘ Ayetin sebebi nüzulü işte bu hadisedir ’
demeden önce ciddi bir araştırma yapmak şarttır ve hükmü vermeden önce epeyce
düşünmek gerekir. Yani Esbab-ı Nüzul hakkında akla göre tasarım yapmak doğru
değildir.
• Bu alanda çalışmak için esbab-ı nüzul ilmine vakanın tespit ve tenkitine
yönelmek şarttır.
• Kur’an ilimlerine ve ilimlerin telifine hem Hz. Muhammed döneminde hem de
ashab döneminde gerek duyulmamıştır. Çünkü kendileri bizzat ilk muallimden
mesajı alabiliyorlardı ancak sonraki yıllarda ise Kur’an-ı Kerim’in üzerinde
düşünülmesi, anlaşılması ve açıklanması gerekliliğinin ortaya çıkmıştır
diyebiliriz.
• Bu alanda Taberi, Lahmi, Zerkeşi, Ali b. İsa er- Rumani, Satıbi temel
alınabilecek değerli âlimlerdir.
• Esbab-ı Nüzul ilminin tanımıyla ilgili âlimlerin tanımlarından yola çıkarak
tanımım şudur: İnen ayetler vahyin geldiği zamanla, mekânla, kişilerle, yaşam
şartlarıyla hatta kültürle iletişim halindedir. Bu durum Kafiyeci’ nin de
dediği gibi Nüzul’ün sebebi Kur’an’ın iniş sebebidir, anlamına gelir.
• Nüzul sebebi yalnızca işitme veya görme yoluyla idrak edilmiş sahabiden gelen
rivayetlerdir. Bu rivayetler Hz. Peygamber’den gibi sayılır ve hükmen
yülseltilmiştir.
• Esbab-ı Nüzul açıklamaları net olarak yapılsa da okuyan kişinin karışıklık
yaşaması muhtemeldir. Bu nedenle rivayetlerin tasnif edilmesine ihtiyaç
duyulmuştur. Rivayetlerin bir kısmı sebebe binaen ve bir kısmı da bir sebebe
mebni olmaksızın olmak üzere ikiye ayılmıştır.
• Eğer bir ayet için çeşitli sebepler öne sürülürse hadis usulü kriterlerine
göre tercih yapılır. Şah Veliyyullah Dihlevi ve Tahir b. Aşur’un tasnifleri bu
bağlamda kabül görmüştür. İhtilaflar ise olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
• Esbab-ı Nüzul’de taaddüt meselesinin ortaya çıkış sebebi: Bazı olaylarla
ilgili iki sahih rivayet arasında tercih için neden bulunamamasıdır. İşte bu
gibi durumlarda yani birçok nüzul sebebi dolayısıyla bir ayet nüzul olmuş ise ‘
sebebin taaddütü ’ oluşur. Burada önemli olan ise sebep ile hadisenin zaman
bakından yakın olması gerektiğidir. Ayrıca bir sebep için iki ayetin nazil
olması da mümkündür.
• Hükmün veya nüzulün taahhürü de yine mümkündür. Zerkeşi ve Suyuti bu
meseleden bahseder. Bergavi ve İbn’l Hasar da bu görüşe delil ayet
nakletmişlerdir.
• Yalnızca Esbab-ı Nüzul rivayetleri Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında bir araç
olarak kabül edilmelidir. Nüzule sebep olan soru ve hadiseyi bir tasnif
vasıtası olarak almak sorun çıkarabilir.
• Müslümanlıkla ilgili birçok şer’i hükmün hikmetlerini araştırmak ve bu alanda
görüşler ileriye sürmek caizdir. Bundan yola çıkılarak esbab-ı nüzulle ilgili
ilimler oluşturulmuştur.
( İkinci Bölüm)
• ‘ Al- Hadisül Musned ’ konusu esbab-ı nüzul açısından ele alındığında çoğu
konunun açıklanmaya muhtaç kalması, ayetlerin iniş sebebinin tayini durumunun
sonradan sorunlar ortaya çıkarması, senetsiz rivayetler, rivayetlerin
tasnifinde usule riayet etmeme, rivayet kalıplarında hassasiyetin minimum
seviyeye indirilmesi Esbab-ı Nüzulü Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında ışık
tutması gerekirken yarım bırakmıştır.
• Bunlara ek olarak ayetlerin umumi mi yoksa hususi mi olduğu konusundaki
ayrılıklar, hatalar, taaddüt ve taahhürdeki görüş ayrılıkları karışıklığı perçinlemiştir.
Belki de tarih biliminden yararlanma daha üst düzeyde tutulabilseydi ihtilaflar
azalırdı.
• Öte yandan her insan Kur’an’ı ancak anlayış kabiliyetinin ve zihin
çerçevesinin izin verdiği ölçüde anlayabilir. Tamamıyla anlayabilmek ise Sehl
b. Abdullah’ın da dediği gibi imkânsızdır.
• Rivayetler nakledilirken şahsa aşırı vurgu yapmak, kritiğe ve tasnife tabi
tutmamak Kur’an ayetlerindeki hakikatleri yakalama imkânına engel teşkil eder.
İlerleyen süreçte ise mezhep hareketlerinde bu durum mezhebi fikirleri Kur’an-ı
Kerim’ e uygulamaya kadar uzanabilir.
( Üçüncü Bölüm)
• Kur’an’ı anlamak için nüzul dönemi insanların yaşamlarındaki tüm koşulları
bilmek, bunları bilmek içinse Sebeb-i Nüzul rivayetlerini doğru anlamak,
algılamak gerekir.
• Esbab-ı Nüzul’un sınırlarını çizerken öncelikle nüzul dönemi rivayetlerindeki
sebeplerin tamamını kavrayıp zihne doldurmamız imkânsızdır ancak Kur’an-ı
Kerim’i anlamanın da Esbab-ı Nüzulsüz olamayacağını kabül etmek gerekir. Bu
durum kitabımızda verilen örneklerle ( 191- 196 ) ispatlıdır.
• Farklı müfessirler yukarıda belirtilen yöntemleri kullanıp, değişik sebeb-i
nüzullerle tefsir edebilirler. Bu insanın fıtratından gelen özelliği kullanması
sonucu oluşur. Kur’an da zaten buna imkân verir.
• Kur’an’ı anlamaya çalışırken ona ait tüm parçaları ( sure, tarihi, anlatım
biçimi ) bir arada almak gerekir. Ayrı ayrı değerlendirme çabaları yanlış
yollara sevk edebilir.
• Kur’an-ı Kerim’de tüm yaratılanlar arasında en büyük önem insandadır ve esas
olarak onun kurtuluşu ile ilgilenilmektedir.
• Örneklerden anlaşıldığına göre ( 209–210 ) Kur’an parça halinde indirilmeden
ve sebebi nüzulün oluşumundan önce parçaların yerleri planlıydı. Zaten
incelendiğinde parça parça nazil olan her bir ayetin önce veya sonra bir
çerçeveye yerleştirildiğini görmek mümkündür.
• Ayetlerin anlatım biçimini ve tarihsel durumunu dikkate almak da iniş
sebebini anlam da yararlı ve gereklidir.
• Tarihsellik kavramı olanın biçimi, zamanla bağı, dönemsel koşullarla bağı
yönleriyle bu işe dâhil edilebilir. Ancak kavramın yoğun ve bulanık anlamlarına
bir de Türkçe’deki sapmaları ekleyecek olursak mesele içinden çıkılmaz bir
vaziyet alabilir. Bu nedenle ayrı ayrı değerlendirmek yerinde olacaktır.
• Sonuç olarak;
► Tüm Kur’an ilimlerinin ortak amacı : ‘ Kur’an’ı doğru anlamak, algılamak ve
açıklamaktır.’
►Esbab-ı Nüzul eserleri Kur’an anlamadaki faydalarına ek olarak nüzul çağının
sosyal, iktisadi ve siyasi yapısının yazılı kaydıdır.
►Esbab-ı Nüzul ancak sahih nakil ile idrak edilebilir.
►Rivayetlerin yararının aksine karmaşaya sebep olmaması için tasnifi şarttır.
►Her ayette nüzul sebebi arama çabası, tek bir sebebe bağlı kalma ya da
nüzuldeki olaya takılıp kalma yorum zenginliğinin önünde engel oluşturur.
►Esbab-ı Nüzul, Kur’an-ı Kerim’in sadece bir düşünce biçimi değil gerçek hayatta
rehber olduğunun ispatıdır.
Fikret akman no/12912768
KURAN VE BAĞLAM
İnsani yapıp etmelerin masdarı olmayı amaçlanan kuranı kerimin başlı başına kitap oluşunun yanında yüzlerce yıla sığmayacak ilimlerin doğuşunun da en büyük sebebi olduğu gözler önünde mütalaa durumundadır. En başta esbabı nüzulün hikmetinin ne olduğu akla gelmekle bunun birkaç sebebi vardır. Bunlardan biri hiç şüphesiz kendisini insanlığa hidayet rehberi olarak nitelendiren ilahi kaynaklı bir kitabı, kaynağının diline göre değil de muhatabının diline ve aklına en yatkın şekilde inmesi olacaktır. Zaten peygamberimiz (as) bizlere dini açmak onun müphemliğini mübeyyen etmek için gönderilmişti. Yoksa ayetler varakalar halinde gökten inebilirdi. Rasulullah’ın gönderiliş amacı (muallim olup bireyler toplumu yetiştirme amacını)’nda yatan espriyi anlarsak esbabı nüzul ve diğer kuran ilimlerinin ruhunu da kavrayabiliriz. Aynı şekilde kuranın muhatabı olan Arapların bazı darbı meselleri benzer olaylar karşısında söylemeleri, esbabı nüzulünde vakıa üzerine inişi ile birebir örtüşmesidir. Diğer yönden dediğimiz gibi varakalar halinde gökten bir anda kuran inebilir idi ama bu insanoğlunun varlık koşullarına zıt gelmesi hasebi ile başlarında En büyük muallim eşliğinde bu talimi tamamlamışlar. Ayrıca esbabı nüzul konusu kuranı kerimin bizatihi tatbik edilebilirliğinin en büyük kanıtıdır.
Esbabı nüzul ilminin bu denli önemli olduğunu söyledikten sonra kuranı en iyi talim eden dönemden gelen (müsned-merfu) rivayetler ile kuranı en iyi şekilde tatbik edebiliriz. Pek tabii nüzul asrını bizzat müşahede etmiş sahabe efendilerimiz kendi çıkarımlarını da rivayet etmişler. Her ilimde olduğu gibi İslam ilimleri ilk asırlarda şifahi olarak rivayet üzere nakil olunmuş. Tasnif eden selefimiz ise fazla ilim göz çıkarmaz misali, rivayetlerin gelecek asra intikali için bil fiil çaba göstermişler. Bu iyi niyetli bir çaba olsa da günümüz insanı için rivayet yığını oluşması kaçınılmaz olmuş, esbabı nüzul rivayetleri ayet sayılarını, kuran varakaları ile yarışır şekilde kesret göstermiştir. Tedvin döneminde unutulan tasnifin derinlemesine yapılmayışı selef âlimlerinin dahi gözünden kaçmamış, imam-ı Ahmed b. Hanbel gibi büyük âlimler aslı olamayan ilimler sınıfına daha o asırda tefsir ilmini de katmaları bu durumun vaziyetini daha o zamandan göstermektedir. Bizlere ilham kaynağı olacak Kur’an’ın anlaşılması için en muteber kaynaklardan faydalanmak gerekir. Kurtuluş vesilesi olan Kur’an’ın insanüstü, sema kaynaklı olması gerekir.
Esbabı nüzulün faydalarından bahsettiğimizin haricinde zihinlerde ayetlerin iniş sebebi bilfiil sebebe bağlı olması (vakıanın düşünce önüne geçmesi) gibi bir düşünceye düşebilir. Bu kuranın ruhuna tamamı ile aykırı olur. Çünkü insanlığın hidayeti sebebine binaen inmiş bir ilahi kitabın inişini başka bir şeye ittisal etmenin sözü bile olamaz.
Esbabı nüzulün 1-nüzul sebebi bilinebilen (bunlar ayette biz-zati ‘yeselüneke’ kalıbı ile Rasulullah’a beyan olunan ayetlerdir.2-) İşte herkesin rivayetler içinde boğulduğu kısım burasıdır. Bu da dediğimiz gibi ümmetin ihtilafından kaynaklanmaktadır. Bu da doğruyu bulma çabasında olan âlimlerimizin rahmetindendir. Sonuç olarak esbabı nüzul rivayetlerini 1-)tefsir için yapılan ve 2-) esbabı nüzul rivayetleri olarak adlandırmaktayız. Her ne kadar müfessirle (nezelet) kalıbını kullansalar da bir yığın rivayet arasından seçim yaparak buna ulaşırlar
Son olarak diyebilirim ki, her şey sözde değil, amel de anlam kazanır ve kaza olur. Gönül gözü açık olan kişiler için esbabı nüzul pek bir şeyi ifade etmezken, benim gibi aciz kullar işin hep kelami konusunu konuşuyoruz ama esası ameli üzerine durmaktır. Bunu başarabilsek ayetlerin esbabı nüzule ihtiyacı olmadığını anlayabiliriz..
MURAT CAN /NO:12912777 YÜKSEK
LİSANS
DERS: TEFSİR RİVAYETLERİNE GÖRE
KUR’AN’IN NÜZUL ORTAMI
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA
ESBAB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ 2
*Esbabı Nüzulü bilmek Kuran-ı
daha iyi anlamaya yardımcı olmaktadır.
*Kuran eğitimine sahabe özen
göstermekte ezberlediği ile amel etmeden başka bir ayete geçmemektedirler.
Tabiun ve sonraki nesilde aynı yolu izlemiştir.
*Hz. Peygamber Kuran-ı hem
kavliyle hem de fiili ile tefsir etmekteydi.
*İslam coğrafyasının genişleyip
yeni millet ve kültürlerle kaynaşması ulumul Kuran ilmine ihtiyacı artırmış
tasnif ve tedvin hareketini başlatmıştır.
* Esbabı nüzul ilminin doğuşu
ve gelişimi Kuran ilimleri ile paraleldir.
*Kuran-n Kerim indiği dönemdeki
Arap toplumunun zirvede olan fesahat ve belağatına meydan okumuş, her konuda
onları aciz bırakmıştır.
*İslam âlimleri Esbabı Nüzul
ilmine önem vermişler, bu alanda müstakil ederler telif etmişlerdir.
*Selef âlimleri tefsir yazacak
kişilerin Esbabı Nüzul ilmine vakıf olmalarını şart koşmuşlardır.
*Müfessirler esbabı nüzul ile
alakalı nass olup olmaması ile ilgili özel siyga kalıp ve ifadeler
kullanmışlar, gelen rivayetleri konularına göre belirleyip tasnif etmişler.
*Esbabı nüzul ile ilgili
ihtilaflar ufku açmaya, ayet manalarının daha iyi anlaşılmasına yardımcı
olmaktadır.
*Birçok sebebe binaen bir ayet
inmiş olmakla beraber bazende bunun tersi olup birkaç ayet tek sebebe binaen
inmiştir.
*Burada dikkat edilmesi
gereken, rivayetler arasında sıhhat bakımından eşitliğe, rivayetlerden herhangi
birini tercih etmemize bir sebep yoksa ve sebepler arasındaki zaman farkının
uzun veya kısa olduğuna bakılarak nüzul hakkında hüküm vermektir.
*Esbabı Nüzul rivayetleri
Kur’an-ı Kerimin anlaşılmasında araç
olarak kullanılmalıdır. Rivayetlerde asıl olan umumiliktir. Tahsise delalet
veya bir karine var ise o zaman has hükmüne varılır.
*Kur’an-ı Kerimin ana gayesi ve
hedefi beşeriyete genel bilgiler vermek, hükümler koymaktır. Burada zaman,
mekân ve tarih önemli değildir. Kur’anın nüzulünden kıyamete kadar baki olan
mesaj ve hükümlerini anlamak için Esbabı Nüzul ile ilgili disiplinler (ilimler)
olan Hikmeti Teşri ilmi, Mübhemetül Kur’an ilmi, Tenasüb ve insicam ilmi ve bu
disiplinler arasındaki bütünlüğe bakılarak müfessirlerin yazdıkları eserler ve
fikirler tetkik edilip üzerinde düşünülerek daha yeni orijinal asrın ve çağın
ihtiyaçlarına cevap verecek hükümlere ulaşılablir.
*Esbabı Nüzul rivayetleri
değerlendirilirken eleştirel yaklaşımla beraber
olumlu düşünülmelidir. Ku’anın daha iyi anlaşılması için müfessirler ve
İslam alimleri duydukları bütün rivayetleri sahih –zayıf, merfu- mevzu ayrımı
yapmaksızın senetleriyle veya senetsiz bizlere nakletmişler ulaştırmışlardır.
Yapılması gereken hadi usulünde olduğu gibi rivayetlerin sened ve metinleri
incelenerek sakim ve zayıflık emaresi bulunanlar ayıklanmalı sahih ve merfu
rivayetler belirlenmelidir.
*Mürsel, senedsiz ve
tasnifindeki hatalar Kur’an’ı doğru anlamaya engeldir.
*Esbab-ı nuzül rivayetlerinin
çokluğunun olumsuz sonuçları da bulunmaktadır. Bunlar, kıyamete kadar hükmü
baki olacağından yorum zenginliğini engellemesi, Kur’an’ın hedefi olan
beşeriyetle ve onun hayatıyla bütünleşememesi, rivayetlerin ve konuların
istismar edilmesi, nuzüle sebep olan şahısların ebedileştirilmesi, günümüzle
veya bulunulan çağ ile veya asır ile bağlantı kurulamaması ve mezhep
taassubiyeti sebebiyle önyargılı hükümler vererek Kur’an’ı doğru anlamaya engel
olmuşlardır.
*Esbab-ı nuzül rivayetlerini
değerlendirirken sosyal, fikri, iktisadi ve siyasi şartlarında göz önünde
bulundurulması gerekir.
*Esbab-ı nuzül rivayetlerinin
hepsinin zayıf veya sahihliğine ulaşmak mümkün değildir. Bu rivayetler olmadan
da Kur’an’ın ana hedefi olan manalara ulaşılabilir.
Ahmet SAKCAK
88912701
1.KİTAP:KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL’UN ROLÜ
KURAN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ
Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzul ilminin rolünü inceleyebilmek için bazı kavramları açıklığa kavuşturmak gerekir.Bu kavramların ilki esbab-ı nuzül ilminin de bir disiplini olarak takdim edildiği Kur’an ilimleri kavramıdır.Araştırmamızın bu ilk bölümünde Kur’an ilimleri kavramını,doğuşu ve gelişmesi ile incelemekle;
1.Ulumu’l-Kur’an denildiği zaman ne kast olunuyor?
2.Tarih boyunca bu kavramdan ne anlaşılmış? Soruları açıklığa kavuşmuş olacaktır.Böylece Kur’an’ın anlaşılması meselesinde Kur’an ilimlerinin ifade ettiği anlam tespit edilecektir.
A.Kur’an İlimleri Hakkında
1.Kur’an İlimlerinin Doğuşu Ve Gelişmesi
KUR’AN ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir.Çünkü Kur’an-ı Kerim,kendisi üzerinde düşünülmesini,anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen;neticede yaşanılır kılınmasına okuyucularına-muhataplarına teşvik eden vahiy mahsülü bir kitaptır.
Hz.Peygamber döneminde hem de ashab döneminde Kur’an ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır.Çünkü nüzulu müşahede edenlenler ,bizzat ilk müallimin tedrisinden ğeçenler ,o sıralar hayattadır ve lisan salikası dediğimimiz düzğün konuşma alışkanlıklarını henüz muhafaza etmektedirler.
Yüksek Lisans
Emrah MERAL
12912714
KUR'AN'IN
ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZÛL'ÜN ROLÜ
Esbab-ı Nüzûl'ün Tarifi: Nüzûl ortamında meydana gelen bir hâdise veya Hz.
Peygambere yöneltilmiş bir soru, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla
âyetin, hâdiseyi, soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek
veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzûl denir.
Esbab-ı Nüzûl ilminin doğuşu ve gelişmesi: Kur'an ilimlerinin doğuşu ve gelişiminden ayrı
olarak mülâhaza edilemez. O bütünlük içerisinde esbab-ı nüzulün yerini aldığını
bilerek bütüncül bir yaklaşım edinmek konu hakkında sağlıklı bir fikir edinmeye
götürür.
Esbab-ı Nüzûl
ilmi, ayetlerin inmesinin asli bir unsurudur. Bu sebeple üç kurun (sahabîler,
tabiîler, teb-u tabiîler) ve sonrasında ki bütün âlimlerce önemle üzerinde
durulan bir vakıa olagelmiştir. Hatta "başlangıçta Tefsir İlmi, Esbab-ı
Nüzûl'ü bilmekten ibaretti(1)" denilmiştir.
Zerkeşi el-Burhan adlı eserinde
"Kur'an'ın anlaşılmasında en emin yol Esbab-ı Nüzûl'dür" demiştir.
Şatıbî bu sözleri "Esbab-ı Nüzûl'ü bilen kimsenin Kur'an-ı Kerimi'de
bileceği" manasında yorumlamıştır.
Ancak Esbab-ı Nüzûl rivayetleri Kur'an-ı
Kerim'in anlaşılmasında araç olarak kullanılmalıdır. Nüzûl sebebi olan soru
veya hadisleri, tahsis vasıtası olarak değerlendirmek Kur'an'ın anlaşılmasında
bazı problemlere neden olabilir. Yani "bir ayetin sebebi nüzûlü bu
hâdisedir" denildiğinde "ayetin varoluşu, indirilişi o hâdise
sebebiyledir" denmek istenmez. Kur'an-ı Kerim'in nüzulü ahkâmın teşriîne
medar olan hadiselerin vukuuna tevakkuf etmez. Yani sadece o hâdiseye münhasır
kılınamaz. O hâdiseye münhasır
kılınması, kıyamete kadar hükümleri yürürlükte olan Kur'an'ın temel özelliği
ile çakışması anlamına gelirdi ki bu ise muhaldir.
Esbab-ı Nüzûl ancak sahih nakille bilinebilir.
Bu alanda içtihada, re'ye ve imâl-i fikir etmeye mahal yoktur. Yani nüzul
sebebiakılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle
bilinebilen ve sahabeden müsned-merfu olarak gelen rivayettir.
Sahabenin icma ettikleri esbab-ı nüzul
yorumları nüzul ortamına ait suretler (form) taşıdığı ve nüzul ortamını
yansıttığı için hüccettir.
Tâbiûndan gelen
sebeb-i nüzul rivayetlerinin hükmü mürseldir.
Esbab-ı Nüzûl
rivayetlerinin sigalarını iki kısma ayırmamız mümkündür:
1-Sebep ifade etmede nass olan kalıplar (rivayetler).
2- Sebep ifade etmede nass olmayan kalıplar.
Sebep ifade etmede nass olan kalıpla rivayet edilen
haber, sebeb-i nüzül ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın sınırları
içinde kalır. Dolayısıyla rivayetin nüzul ortamına ait olduğu, başka bir unsura
ihtiyaç olmadan anlaşılabilir.
Sebep ifade etmede nass olmayan kalıpla rivayet
edilen haber, sebeb-i nüzül ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın
sınırları dışında kalır.
Siyak ve sibaktan nüzul sebebi rivayeti olduğu anlaşılmaz.
Sahih olan bütün esbab-ı nüzul rivayetleri, nüzul sebebi olarak zikredilen
sebep haricindeki benzer olaylara uygulanabilir. Çünkü sebeb-i nüzulle oluşan
olgu ve sosyal bağlam, insani örnek oluşturan, insan hayatının doğal bir
kesitini yansıtan ve zaman-mekan unsurlarının ötesinde mütalaa edilmelidir.
Böylece Kur’an'ın bütünlüğü ve ona dâhil olan siyak-sibak kolaylıkla
görülecektir.
Kur’an’ın nüzül asrı için geçerli olan bu bakış tarzı günümüz içinde
geçerlidir. Hayat tezahürleri değişse dahi insan ve onun ana karakteri, ondan
zuhur eden hadiseler, meseleler, sorular devam ediyor. Kur’an-ı Kerim’i hidayet rehberi edinen insan
esbab-ı nüzulleri bu bağlamda değerlendirirse onu anlamada yeni boyutlar
keşfedebilir. Kur’an-ı kendi vakıasına aktarabilir. Bu aynı zamanda insanın
önemli sorumluluklarından da biridir.
İsrafil GÖK
Öğrenci No: (12952754)A. KUR’AN İLİMLERİ, TEFSİR İLİMLERİ VE ESBÂB-I
NÜZÛL
A.1. Kur’an İlimlerinin Doğuşu ve Gelişimi
Kur’an-ı Kerim, Allah (cc) tarafından
melek/cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed (sav)’e yaklaşık 23 senelik zaman
diliminde indirilen, tevatürle nakledilen ve insanların benzerini getirmekten
aciz kaldığı Arapça bir kelamdır.
Kuran ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir.
Çünkü Kur’an kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen
ve sonuçta yaşanılır kılınmasına muhattaplarını teşvik eden vahiy mahsulu bir
kitaptır.
Arap diline vakıf olan sahabe, mevcut kültürel
birikimleri ile Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Bu anlama onları ayetlerin iniş
durumlarını/ortamlarını bilmeye teşvik ediyordu. Sahabenin yetiştirdiği tabiun
alimleri ve diğerleri Kur’an ilimlerinin esaslarının koyan bilginlerimiz olarak
bilinmektedir. Dolayısıyla Kur’an ilimleri İslam’ın ilk döneminden itibaren
alimlerimizin özel olarak ilgilendiği sahayı teşkil etmektedir.
Katib Çelebi (Keşfu’z-Zünûn isimli eserinde)
bu dönem alimlerinin tedvin eylemindeki ortak gaye ve özelliklerini Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tespit etmek ve Kur’an ile hadisin
manalarını açıklamak olarak tanımlamaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için bu
iki ilmi elde etmeye yarayacak araç ilimleri tedvin etmeye girişmişlerdir.
Kur’an
ilimleri tarihinden bahseden ilim adamlarımız bu sahada eser veren müellifleri
zikrederler. Bu listeden anladığımıza göre ilk eserler, Kur’an ilimlerinin
müstakil ele alınması, konunun derinlemesine ve bütün yönleriyle incelenmesi
metoduna dayanmaktadır
Öte yandan Kur’an
ilimleri sahasında eser vermiş müelliflere baktığımızda tedvin döneminin
başlarında alimlerin Kur’an ilimleri
terimini sözlük anlamında ele
aldıklarını ve Kur’an ile alakası bulunan bütün
bilgilere delalet eden bir anlam yüklemiş bulunduklarını tesbit
etmekteyiz. Böylece tek tek kuran ilimleri belirli bir alanda uzmanlaşmış özel bilgi alanı olarak görülmüştür.
Dr. Adnan
Zarzur’a göre Ulumu’l-Kur’an tabirini terimsel olarak kimin ilk defa kullandığını tesbit
etmek zordur. Bunun sebebi ilk
dönem alimlerimizin Ulumu’l-Kur’an lafzını Ulumu’t-Tefsir anlamında
kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Yani
ilk devir alimlerimizin bazıları tefsirlerine
bir mukaddime ile başlamayı ilke
edinmişler ve burada Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik izahatta bulunurken bazıları ise bu malumatı
konuyla ilgili ayetin tefsiri esnasında
kaydetmişlerdir. İşte bu malumat Ulumu’l-Kur’an
veya Ulumu’t-Tefsir bilinmektedir. Ulumu’l-Kur’an kavramanın bugünkü
araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde
billurlaşması Zerkeşi sayesinde h. 8
asırda vuku bulmuştur.[1]
Zerkani’nin
Kur’an ilimleri kavramına yaklaşımında Ulumu’l-Kur’an ‘ı sınırları ve kapsamı genişleyen bir alan
olarak mütala etmesi. Kur’an ilimleri’ni Kur’an’ın işaret ettiği veya Kur’an’da delaleti bulunan bütün bilgi
sahalarını kapsayan bir alan olarak tanımlayan bazı çağdaş bilginlerin
anlayışına yol açmamalıdır. Aksi halde güünümüz tecrübi ilimleri ile Kur’an
(direct olarak) irtibatlandırılmaya çalışılır ki bu yöntemin yararlı olmayacağı
açıktır.
A.2. Tefsir İlimleri
Tefsir ilmi, Kur’an’ın
izahını amaçlayan bir ilimdir ve Kur’an’ı
her bakımdan açıklamaya ve bildirmeye yardımcı olmaktadır ki tefsir ilmi kuran
ilimlerinden biridir
Kur’an
ilimleri ve tefsir ilimleri kavramı tedvin döneminin başlarının itibaren aynı
anlamda kullanılmışlardır. Zerkeşi’nin Kur’an ilimleri’ni tek bir kitapta ve
bütün konularını kapsayacak şekilde toplaması ile bu iki kavram arasında
bir farkın ortaya çıktığını
söyleyebiliriz. Tefsir ilimleri artık müfessirin tefsire yöneldiğinde bilmesi
gereken ilimleri ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir ifadeyi
içermektedir.
A.3. Esbâbu’n-Nüzûl
Nüzûl ortamında
meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber (as)’a yöneltilmiş bir soruya,
vuku bulduğu günlerde bir veya daha
fazla ayetin soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya
hükmünü açıklamak üzere immesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Esbâbu’n-Nüzûl
bilgisi sahabeye şahit oldukları ortamda insanî yapıp-etmelerin sonucunda inen
ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı.
Bunun anlamı, onların Kur’an ilmini, onu
hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan
(ancak sahih nakille bilebileceğimiz) esbâbu’n-nüzûl onlar için çok önemli bir
bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eş değerde tutulmuştur.
[1] Kuran
ilimleri kavramını tanımsal olarak ifadeleştirirsek :
Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’an-ı
Kerim olan, Kur’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve
araştırmalardan oluşan Kur’an‘ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.
Hacı Turan
DEMİRCİOĞLU-12912775-Yüksek Lisans-
Kuranın
Anlaşılmasında Esbabı Nüzulün Rolü
Yüce Kuranı anlamak için hiç
şüphesiz ki esbabı nüzul önemli asıl kaynaktır. Esbabı nüzül bilgisi İslam’ın
başlangıcından bu yana Kuranı Kerimi anlama çabalarında göz ardı edilmesi
mümkün olmayan bir ilim olagelmiştir. Kuran biz insanların üzerinde düşünmemizi
anlaşılmasını ve açıklanmasını ister. Onu anlamak içinde bizzat Kuranın tercümanı
olan, vahyin muhatabı Hz. Peygamberimizden faydalanmak gereklidir.
Hz. Peygamberin risalet döneminde
vuku bulan vakıalar Kuranın ayetlerinin ve sürelerinin inmesine sebep olmuştur.
Yüce Kitabımız Kuran hiç şüphesiz ki insanlık için inmiştir. Toplum hayatına
yön veren yüce bir kitaptır. Bu kitabı anlamak için esbabı nüzule önemle
ihtiyaç vardır. Esbabı nüzul ve tabiin dönemlerinde müstakil bir ilim olup
Kuranı anlamak için mutlaka müracaat edilmesi lazım olan bir kaynaktır.
Bizzat nüzul ortamına şahit olan
sahabeler, bu tarihi ana tanıklık etmişler ve sonraki nesillere bu ilmi
aktarmışlar ve Kuranı bu ilme göre tefsir etmişlerdir.
Esbabı nüzulü bilmeden Kuranı
anlamak konuyu mecrasından uzaklaştırır. Esbabı nüzulü bilmek ise birçok açıdan
olayları güzel tahlile sebep olur.
Bu ilim bizlere nakil vasıtasıyla
gelmiştir. Bundan dolayı senet ve metin tenkidi de iyice yapılmalıdır. Bu
ilimden yararlanırken, siyak ve sibakın göz önünde bulundurulması gerektiği
gibi, ayet ve sürelerin inmesine sebep olan olayları da iyi anlamak gerekir.
Abdullah
ARSLAN-12912771-Yüksek Lisans
KURANIN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZULUN ROLÜ
Kur’an-ı Kerimi anlamak için Esbab-ı Nüzul ilmi önemli bir bilgi
kaynağıdır.
Esabab-ı Nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının temel unsurudur. Sahabe
nüzul ortamında bizzat yaşamış, o ortamın olaylarının içinde bulunmuş ve
olayların meydana geliş sebeplerine yani Kur’an-ı Kerim tarihine bizzat
tanıklık etmiş ve kendinden sonraki nesillere aktarılmasına büyük çabalar
göstermişlerdir. Sahabe, tabiin ve tebe-i tabiin olan müfessirler Kur’an-ı
özellikle esbab-ı nüzul ile tefsir etmişler.
Başlangıçta tefsir ilmini esbabı nüzulü bilmek ile eş tutmuş ‘Tefsir ilmi
esbab-ı nüzulü bilmekten ibarettir’ denilmiştir. Çünkü nüzulü müşahede eden ve
bizzat ilk muallimimin tedrisinden geçen sahabe mesajı anlıyor ve
anlayamadıklarını soracak kimseler bulabiliyorlardı.
Esbab-ı nüzule dair ilk eserde tefsir kitapları değil hadis kitaplarıdır. Hadis
kitaplarının tefsire ait bablarında esbab-ı nüzul rivayetlerinin çoğunluğu
oluşturduğu görülmektedir.
Esbab-ı nüzule dair eserler nüzul çağı ve nüzul ortamını sonraki nesillere
anlatmak, nakletmek amacıyla telif edilmiştir. Böylelikle o dönemin sosyal
iktisadi ve siyasi yapısı o dönem insanının zihniyeti ve zihnini dolduran,
oluşturan kavramlar kayıt altına alınmıştır.
Esbab-ı nüzul nakli bir ilimdir. Yani nüzul sebebi, akılla idrak edilmesi
mümkün olmayan, sadece işitme ve görme suretiyle bilinebilen ve sahabeden gelen
rivayettir. Sahabeden gelen Esbab-ı nüzul, hadis ilminde merfu sayılır.
Zaman içerisinde esbab-ı nüzul rivayetleri çeşitli şekillerde tasnif
edilmiştir. Ancak Kur’an’ın anlaşılmasında sağlıklı bir şekilde
değerlendirilebilmesi için bu rivayetlerin yeni bir yaklaşımla şu şekilde tasnif
edilmesi son derece gereklidir.
a-) Nüzul ortamına ait ve o ortamın özelliklerini yansıtan müsned-merfu
hadislerden oluşan esbabı-ı nüzul rivayetleri
b-) Ayet veya ayetlerin manasının kapsamına giren, nüzul asrında vuku
bulmuş veya bilahare meydana gelmiş bir hadisenin re’y ve içtihat ile misal
getirildiği haberlerden oluşan tefsir için esbab-ı nüzul rivayetleri olarak
tasnif edilmesidir
Esbabı Nüzul rivayetleri
değerlendirilirken eleştirel yaklaşımla beraber olumlu düşünülmelidir.
Kur’an’ın daha iyi anlaşılması için müfessirler ve İslam âlimleri duydukları
bütün rivayetleri sahih –zayıf, merfu- mevzu ayrımı yapmaksızın senetleriyle
veya senetsiz bizlere nakletmişler ulaştırmışlardır. Yapılması gereken hadi
usulünde olduğu gibi rivayetlerin sened ve metinleri incelenerek sakim ve
zayıflık emaresi bulunanlar ayıklanmalı sahih ve merfu rivayetler
belirlenmelidir.
Ramazan Koç-12912727
Zerkani Esbab-ı nüzulü,vuku bulduğu günlerde ondan bahseden veya onun hükmünü açıklayan ayet veya ayetlerin inmesine sebeb olan ve Hz.peygamber zamanında meydana gelmiş bir hadise veya o'na yöneltilmiş bir sorudur şeklinde tarif ediyor.Esbab-ı nüzul,ulumu'l-kur'an ve ulumu't-tefsir başlığı altında telif edilen eserlerde ilk incelenen konu olmuş ve bu mecale dair eserler bizlere nüzul asrı ve ortamının portresini vermesi acısından önemlidir.Esbab-ı nüzül ancak sahih nakille bilinebilir.Yani sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilir ve sahabiden musned-merfu olarak gelmelidir.sahabenin musned-merfu olmayan Esbab-ı nüzül rivayetleri ise tefsir için yaptıkları esbab-ı nüzül değerlendirmeleri olarak kabul edilir.Bunun içindir ki gerek hadis mecmualarında ve gerekse tefsir ve tarih kitaplarında sebeb-i nüzül rivayetleri zikredilirken kullanılan rivayet sıygası çok önemlidir. Böylece Esbab-ı nüzül rivayetlerinin sıygalarını sebep ifade etmede nass olup olmamasına göre iki gruba ayırmamız doğal bir çıkartım olacaktır.Bir rivayetin "sebeb ifade etmede nass" ve nüzul ortamına ait olabilmesi için ise musned-merfu olması gerekir. Kur'an ve bağlam'ın bu bölümünde rivayetlerin tenkidi yapılırken bilgisayar teknolojisindeki gelişmelerden yararlanmamız gerektiği dile getiriliyor.Daha sonra esbab-ı nüzul rivayetlerinin iki grupta mütalaa edilmesi ve bununla birlikte kur'ân'ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul değerlendirilirken Kur'ân'ın bütünlüğün dikkate alınması siyak-sibak'ın göz önünde bulundurulması gerektiği gibi hususları zikrediliyor.Neticede esbab-ı nüzul Kur'an'ı kerim'in yaşanmış,yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat ,hidayet rehberi olduğuna delil teşkil eder.
O halde insan hayatına yön
vermek,anlam vermek için var olan Kur’an-ı Kerim’i anlama çabasında esbâb-ı
nuzul’ün teorik temellerini bilmek ve onun ilkelerine uymak gerekir.O zaman
nüzul ortamını tanımış ve o döneme tarihi açıdan bakıp nüzul ortamına
getireceğimiz açıklamalarla bu insanî varlık alanına ait yapıp etmeleri
günümüze taşıyıp anlamlandırabiliriz.
Kur’an ilimlerinin kaynağı bizzat
Kur’an-ı Kerimdir.çünkü Kur’an- Kerim kendisi üzerinde düşünülmesini
,anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen,neticede yaşanılır kılınmasına okuyucularını
teşvik eden vahiy mahsûlu bir kitaptır.Hz.peygamber’in maarif siyasetinin
temelini “kıraat-kitabet”oluşturmuştur.Bedir savaşı sonrasında harp
esirlerinden okuma-yazma bilenler on Müslüman çocuğa okuma-yazma öğretmeleri
karşılığında serbest bırakılmışlardır.
Hamidullah,suffe hakkında “islam’ın
ilk Üniversitesi” demektedir.Bu üniversitede öğrenciler,Hz. Peygamberin dediğinin ve yaptığının bilgisini elde etmek
için can atıyorlardı.
Hz.peygamber döneminde hem de ashab
döneminde Kur’an ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır.Çünkü nüzul’ü
müşahede edenler mesajı anlayabilmekte veya anlayamadıklarını soracak kimseleri
bulabilmektedirler.Hz.Ebu Bekir döneminde Kur’an cem edildi.Hz.osman döneminde
çoğaltıldı.Hz. Ali ve sonrası dönemde de harflerin noktalanması ile harekelenmesine
başlandı.
Mushaf’ın çoğaltılmasıyla kıraat
ilmi ve resmu’l Kur’an ilimlerinin ilk ele alınan ilimler olduğu
bilinmektedir.Aslında bütün Kur’an ilimleri,Kur’an’ın anlaşılması açısından
değerlendirilince birbirlerine geçmiş halde bulundukları da bir hakikattir.İşte
bu sebeble “Ulûm’l -Kur’an”başlığı altında Kur’an ilimlerinin tek bir eserde
muhtasar olarak toplanması zarureti hasıl oldu.
” Ulûm’l -Kur’an”kavramının bugünkü
araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeşî sayesinde h.VIII.asırda
vuku bulmuştur.
Esbâb-ı nüzul, Kur’an ilimlerinin
önemli bir unsurudur. Sahabe Kur’an ilmini, onu hayata tatbik etme usulu ile
birlikte öğrenmişlerdir.Bu açıdan esbâb-ı nüzul ,onlar için çok önemli bir
bilgi olarak görülmüş ve kur’an-ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer
görmüşlerdir.
Netice itibariyle esbâb-ı nüzul,
Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünce biçimi olarak
kalmadığının,aksine,yaşanmış,yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat,bir hidayet
rehberi olduğunun en büyük delilidir.
KUR’AN’IN
ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULÜN ROLÜ
MUSTAFA MURAT BATMAN
12912713
· Esbabı-
Nüzul ilmi, daha ilk tefsir faaliyetlerinin ortaya çıkması ile teşekkül etmiş
bir ilimdir ve Tefsir ilmi içerisinde çok önemli bir yer işgal etmektedir.
Hatta âlimlerimiz bu ilmi bilmeden Kur’an’ın anlaşılamayacağını
bildirmişlerdir. Ulemanın bu kadar ehemmiyet ittihaz ettiği bir konunun
içeriğine girmeden önce biz de klasik kaynaklarda yapıldığı gibi ilk olarak
kavramın sözlük anlamlarına değinmek istiyoruz.
·
Sebep: ip, halat demektir. Yine arzulanan bir şeye insanı
ulaştıran şeylere de sebep denmiştir. Sebep ayrıca, yol anlamında da kullanılmaktadır. Bir kişi
yola çıktığında, yol onu arzuladığı yere götürdüğü için yola da sebep
denmiştir. Esbab ise Sebep kelimesinin Arap dilindeki çoğuludur. Sebepler
demektir. “Nüzûle gelince: O, yukarıdan aşağıya inmek
manasınadır. Bunun aksi ise suûd'dur.”[1]
·
Bu iki tanımı sentezleyerek “Esbab-ı
Nüzul” kavramını şöyle tanımlayabiliriz: “Esbab-ı Nüzul: (Kur’an ayetlerinin)
İnişinin (ardındaki tabloyu) ipler, halatlar vasıtasıyla (yani bağlantılar
kurarak) araştırmak ve öğrenmek için ortaya çıkmış bir ilimdir.”
·
Istılahî manada Esbab-ı Nüzul ise;
“Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına imkân sağlayan çok
güvenli bir yol, (Vahidi) Kur’an-ı Kerim tefsirinde bilmeye muhtaç olduğumuz
bir ilim, (Zerkeşi) muktezay-ı hali bilmek (Şatıbi) [2],
Kur’an’ın iniş sebebidir. (Kafiyeci)”[3]
Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir
soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek
(hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek), cevap vermek veya
hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden hadiselerdir.[4]
·
Bu kavramın daha net anlaşılabilmesi
için Kur’an ilimlerinin doğuşu ve gelişimine de değinmek gerekir. Kur’an
ilimlerinin ilk nüvelerinin Kur’an tefsir edilirken ortaya çıktığı
gözlemlenmektedir. İlk müfessirler, Kur’an-ı Kerim’i anlamlandırmak için
kullanılan bu çeşitli yöntemlere “Ulumu’l-Kur’an” adı veriliyordu. Ancak daha
sonraları kelime, sözlük anlamı ile irtibatlandırılarak anlamlandırılmış,
sınırları çizilmiş, belirli alanlara sahip bir ilimler topluluğu halini
almıştır.
·
Tıpkı “Sünnet” mefhumunun
Rasulullah’tan sonra anlamlandırılması gibi, bu ilimler de belirli bir zaman
sonra anlamlandırılmış, tasnif edilmiş ve günümüze gelmiştir. “Sünnet”
mefhumunun Rasulullah’tan sonra anlamlandırılması derken şunu kastediyoruz:
Rasulullah örneğin öğlen namazının
farzından önce 4 rek’at namaz kılmıştır. Ancak Rasulullah bu namaza niyet
ederken tabi ki “Öğlen Namazının İlk Sünneti”ni kılmak için niyet
etmemiştir. Çünkü sünnet mefhumu/terimi Rasulullah’tan sonra ortaya çıkmış,
daha doğrusu anlamlandırılmış bir mefhumdur.
·
Terim; kavramın kendisi değildir, onun
zihindeki tasarımı, o terime biriktirilmiş depo edilmiş, yoğunlaştırılarak
yükletilmiş bilgidir.[5] Bilgi zaman içinde farklı anlamlandırmalar yaşayabilir,
değişebilir. Değişen bilgi dolayısıyla da bilginin dile yansıması olan kavramın
“içeriği” değişir. Artık o kavram, yaşanan ayrı bir
olguya/bilgiye isim olur. “Yol” anlamındaki sünnet, Rasulullah’tan sonra artık
farklı bir anlam çerçevesi kazanmış ve ayrı bir terim anlamı yüklenmiştir.
·
Tıpkı örnekte yer alan sünnet gibi,
Kur’an ilimleri de ilk müfessirler tarafından bilinen, kullanılan bir araçtır.
Ancak zaman geçtikçe ilimlerin tesmiye, tebvib ve tasnifi ihtiyacı ortaya
çıkmış bu süreçte de kavram farklı bir terim anlamı elde etmiştir. Yani “ilk
dönem müfessirlerinin zihninde Kur’an ilimleri cem’ olunmuştu; ama ‘Kur’an
ilimleri kavramı’ teşekkül etmemişti.”[6]
·
Kur’an ilimleri kavramının ilk zamanlar
Tefsir anlamında da kullanıldığını bilmekteyiz. Bu kavramın günümüzdeki terim
anlamını kazanması Zerkeşi’nin El-Burhan adlı eserinden sonra cereyan etmiştir.
·
Zerkani’nin Ulumu’l-Kur’an’ı
tanımlarken her ilmin Kur’an ile belli bir irtibatının bulunacağını söylemesi,
günümüzde bazı ilim adamlarının Ulumu’l-Kur’an’ı yanlış anlamasına sebep
olmuştur. Onlar bu sözlerden, Kur’an-ı Kerim’le alakalı bilgiye sahip (Astronomi,
tıp, matematik, felsefe ve sair) dâhil bütün ilimlerin Kur’anî ilimler olarak
kullanılabileceğini anlamışlardır. Şayet bu anlayış kabul edilirse, her yeni
çıkan teknolojik ve bilimsel bir gelişme Kur’an ile irtibatlandırılmaya
çalışılacak, anlamsız zorlamalar ortaya çıkacaktır. Bu yüzden böyle bir anlayış
bizce hatalıdır.
·
Tefsir rivayetleri, içerikleri
bakımından diğer rivayetlerden ayrılsa bile menşe’leri itibariyle aslında birer
hadis rivayetidir. Çünkü onlar sonuçta rivayettirler ve unutulmamalıdır ki, ilk
hicri asırlarda ‘rivayet’ ile ‘hadis’ kelimeleri eş anlamlı olarak da kullanılmıştır.[7] Doğal olarak “Esbab-ı nüzul rivayetlerinin ilk kayda
geçirildiği eserler de tefsir kitapları değil, hadis mecmualarıdır. Bu
eserlerin tefsire ait kitab veya bab’larında nakledilen rivayetlerin ekseriyeti
esbab-ı nüzul rivayetleridir.”[8]
·
Esbab-ı nüzul rivayetleri ayetlerin
indiği ortamı, yaşanan olayları bir sonraki nesle aktarmak için yazılmış ve
zapturapt altına alınmıştır. Onlar, (rivayetleri ilk olarak toplayıp bir araya
getirenler) sadece sahih olarak gördüklerini değil, ellerine ulaşan tüm verileri
kaydetmişler ve tasnif, tebvib, tashih işlemlerini bir sonraki döneme
bırakmışlardır. Onlar duydukları bir rivayeti aktarmamaktan ötürü vebal altında
kalmaktan korkmuşlar, bu yüzden uydurma rivayetleri bile nakletmişlerdir. Bu
demektir ki onlar tüm naklettiklerine inanmamızı değil nakledilenler üzerinde
ince ince tefekkür, tedebbür ederek onları en sağlam şekilde ayıklamamamızı
istemişlerdir.
·
Esbab-ı nüzul rivayetinin sıhhat
şartlarına değinecek olursak; rivayetin sıhhatli olması için:
v
Sahih bir nakil ile aktarılması
gereklidir,
v
Senedde
kopukluk olmamalıdır (İttisal)
v
Senedin Hz.
Peygamber’e ulaşması gereklidir. (Merfu)
Kısacası esbab-ı nüzul rivayetinin
Müsned-Merfu olarak nakledilmiş olması gereklidir. Sahabeden gelen müsned-merfu
olmayan rivayetler de bulunmaktadır. Bu rivayetler ise tefsir (açıklama)
mahiyetli esbab-ı nüzul rivayetleridir.
·
Esbab-ı Nüzul rivayetlerinde kullanılan
sıyga çok önemlidir. Ancak bu husus, bu konuda yapılan çalışmalarda sistematik
olarak ele alınmamıştır. Bu durum esbab-ı nüzul ile ilgili çalışmaların en
büyük sorunlarından birisidir. Bizlere düşen görev ise ilk olarak hadisleri
sıhhat yönünden incelemek, daha sonra rivayetin sebep ifade etmede nass olan
bir kalıp mı yoksa sebep ifade etmede nass olmayan bir kalıp mı olduğunu belirlemektir.
·
Bu tasnifin yapılması çok önemlidir.
Çünkü sağlam bir isnadla, birbirine çelişik, birçok esbab-ı nüzul rivayeti
bulunmaktadır. Bunların bir kısmı muhtemeldir ki sebep ifade etmede nass
olmayan bir kalıp olmasına karşın sebep ifade etmede nass olan bir kalıp olarak
değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu problemi te’lif etmek için
seçilen yollar yüzünden Esbab-ı Nüzul hususunda daha farklı birçok problem
ortaya çıkmıştır. Örneğin Zerkeşi, Suyuti, İbn Teymiyye bu problemin ortadan kaldırılması
için bu iki rivayeti nüzulün taaddüdü fikrini ortaya atmışlardır. Nüzulün
teahhürü, ayetin umumi veya hususiliği gibi birçok problem bu tasnifin
yapılmamasından ileri gelmektedir. Şayet toplanan bütün sebeb-i nüzul
rivayetleri bu tasnife uygun bir şekilde sistematize edilirse bu problemler
ortadan kalkacaktır.
·
Kur’an-ı Kerim’i anlama çabasında
esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki gurup söz
konusudur. Bunlar genel ve özel ilkeler olarak sınıflandırabiliriz:
a) Genel
ilkeler:
1.
İlke: Esbab-ı
nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.
2.
İlke: Esbab-ı
nüzulü bilmeden Kur’an’ı anlamak mümkündür. Bu ise Kur’an-ı Kerim’i bütünlüğü
içinde okuyarak ve zahirinden gücümüzün yettiğini anlamaya gayret ederek çözümü
Kur’an’da, onun manalarında bularak yapılabilir.
b)
Özel ilkeler:
1.
İlke: Sebeb-i
nüzulü bilmenin muktezay-ı hali (durumun gerektirdiğini, gereğini) bilmek gibi
olduğu hallerde esbab-ı nüzule ihtiyaç duyulur.
2.
İlke: Sebeb-i
nüzulü bilmemenin Kur’an’ın zahiri nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme
şüphesi ve güçlüğü hallerde esbab-ı nüzule ihtiyaç duyulur.
3.
İlke: Esbab-ı
nüzule ihtiyacı ilk olarak Kur’an’ın belirlemesi gerekir.[9]
[1] Muhyiddin Ebû Abdillah Muhammed b.
Süleyman el-Kafiyeci el-Hanefi, Kitabu’t-Taysîr fî Kavâidi ‘İlmi’t-Tefsir, çev.
Prof. Dr. İsmail Cerrahoğlu, AÜİFY, s. 64, Ankara Üniversitesi Basım Evi,
Ankara 1989.
[2] Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu, Kur’an ve
Bağlam, Şule Yayınları, s. 53, İstanbul 2008.
[3] Kafiyeci, age, s. 64; Serinsu, ay.
[4] Serinsu, age, s. 56.
[5] Serinsu, age, s. 304.
[6]Serinsu, age, s. 235.
[7] Mehmet Akif Koç, İsnad Verileri
Çerçevesinde Erken Dönem Tefsir Faaliyetleri, s. 19, Kitabiyat, Ankara, 2003.
[8] Serinsu, age, s. 236.
[9]
Serinsu, age, s. 188-191.
Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü
HAMDULLAH KAYA ÖĞRENCİ NO: 12912772
1-Esbab-ı nüzulu Kur’an-ın anlaşılmasında gerekli bir bilgi kaynağı olarak değerlendirmeliyiz.
2-Bunu için esbab-ı nüzulü önce sınıflandırmalıyız sonra ona eleştirel bir bakışla yaklaşmalıyız.
3-Bu değerlendirmeyi yapabilmemiz için de tek kaynak sahabe efendilerimizdir.
4-Daha sonra da Kur’ın-ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulü nasıl değerlendirmemiz gerektiğini ortaya koymalıyız. 5-Esbab-ı nüzulü iyi anlamak için de onu tenkit edip incelemeliyiz, bunu için esbab-ı nüzulü önce sınıflandırmalıyız sonra ona eleştirel bir bakışla yaklaşmalıyız
6-Bunun için bize yardımcı olacak bir yardımcıya ihtiyacımız lazım, o da Kur’an İlimleridir.
7-Kur’an ilimlerinin kaynağı Kur’an’dır.
8-Çünkü Kur’an, kendisinin düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını biz insanlardan ister.
9-Kur’andaki birçok ayet insanı tasvir ediyor ve insanlara eğitimi gerekli görüyor.
10-Bundan dolayı Kur’an inmeye başladığından buyana Müslümanlar Kur’an-ı anlamaya çalışmış.
11-Bu anlama süresinde de peygamberimizden faydalanmışlar.
12-Peygamberimizde bunu hem fiili hem de kavli ile yerine getirmiştir.
13-Bunun için okuma-yazma bilmeyenlere eğitim için zaman harcanmış, mescitlerde dersler verilmiştir.
14-Nüzul çağında tefsir ilimlerinin telifine ihtiyaç duyulmamış, çünkü bunları anlatan efendimiz vardı ve o dönemde Kur’an ilimleri nakil şeklindeydi.
15-Daha sonra İslam fetihleri, Kur’an ilimlerinin tedvinini zorunlu kılmıştır. Bu işe de sahabe, tabiin ve onların yetirdikleri öncü olmuşlardır.
16-Buradan anlaşılıyor ki Kur’an ilimleri Kur’an-ı anlama sürecinde ortaya çıkmıştır.
17-İlk müfessirlerimiz bunu Kur’an-ın anlaşılmasına imkan sağlayan ilmi araçların geliştirilmesi şeklinde algılamışlardır.
18-Bu arada Kur’an ilimlerini gayesi bir olduğundan hepsi birbirine geçmiş haldeydi.
19-Bu yüzden Kur’an ilimlerinin bütününü kapsayan bir ilim kavramına ihtiyaç vardı.
20-Ve Kur’an ilimlerinin kavram ve ıstılah olarak kullanımları hicri V. Asırda ortaya çıkmıştır.
21-Kur’an ilimlerine giren ilimler teker teker ele alınmıştır.
22-Kur’an ilimlerinin bugünkü kullanımları ise hicri VIII. asırda ortaya çıkmıştır.
23-Önceki âlimlerimiz, hadis ilminde ortaya konulan yöntemi Kur’an-ın anlaşılmasında ortaya koyamamışlardır.
24-Kur’an ilimleri üç türdür; Tevhid, Tezkir ve Ahkâm’dır.
25-Bu yüzden Kur’an-a yakınlığı ile bilinen tek bir ilim olmadığı için ilim terimi çoğul olarak kullanılmıştır.
26-Kur’an ilimlerinin konusu da geniştir.
27-Tefsir ise Kur’an-ın anlaşılmasını hedef edinen bir ilimdir.
28-Bundan dolayı Kur’an ilimlerinin ilk tedvin edileninin tefsir olması gayet doğaldır. Çünkü Kur’an bizden önce kendisinin anlaşılmasını istiyor.
29-Yani Kur’an ilimlerinde hedef; Kur’an-ın tefsirini ve anlaşılmasını kolaylaştırmaktır.
30-Dolayısıyla tefsir ilmi özel bir alan ve gaye ile yönelmiştir.
salahhaldain Abdulhuseın flaifel- طالب الدراست العليا ماجستير
المقدمة
-------------------------
تكمن
اهمية السنة النبوية سنة رسول الله [ ص] والاهتمام بها متنا وسندا , فهي المصدر
الرئيسي للتشريع مع القران الكريم كما قال مكحول : القران احوج الى السنة من السنة الى القران .
وقال
احمد بن حنيل [ ان السنة تفسير الكتاب وتبينه ] كان الاهتمام بالسنة نظير للاهتمام
بالقران , لما كانت السنة لها في الدين هذه المكانه العليا حق عليها الرعاية
والاهتمام في حفظها . وكذلك الاهتمام باصولها وقواعدها .
والاصول
لغة جمع اصل , وهو في اللغة عبارة عما يفتقر اليه ولا يفتقر الى غيره , وفي الشرع
يُبنى عليه غيره ولا يُبنى هو على غيره, والاصل ما يثبت حكمة بنفسه ويُبنى عليه
غيره 1
وقال ابو حيان الاندلسي : التفسير فيه كيفية النطق بالفاظ القران الكريم
ومدلولاتها وأحكامها الافرادية والتركيبية ومعانيها التي تحمل عليها حالة التركيب وتتمات لذلك .
والفقه الاسلامي عموما هو العلم الذي يبحث لكل عمل عن حكمه الشرعي , وفضل
الفقه عظم . قال النبي محمد [ص ] : من يرد الله به خيرا يفقهه في الدين . اما
موضوعه فهو افعال المكلفين من العباد , فيبحث فيه عما يعرض لافعالهم من حل حرمة
ووجوبة ند ب وكراهه .
----------------------------------------------------------------------------------------------------------
1-
معجم مقاييس اللغة / ابن فارس
اصول التفسير
---------------------------
فهي
القواعد والاسس التي تقوم عليها علم التفسير وتشمل ما يتعلق بالمفسر من شروط واداب
وما يتعلق بالتفسير من قواعد وطرق ومناهج
وما الى ذلك .
او هو
العلم الذي يتوصل به الى الى الفهم الصحيح للقران ويكشف الطرق المنحرفة أو الضالة
في تفسيره .
وهو علم واحد من علوم كثيرة انشئت لخدمة القران الكريم كعلم التجويد
والقراءات والرسم القراني وغيرها . 1
وقال ابو طالب الثعلبي التفسير بيان وضع
اللفظ اما حقيقة او مجازا كتفسير الصراط بالطريق والصيب بالمطر والتأويل تفسير
باطن اللفظ مأخوذ من الاولِ وهو الرجوع لعلقبة الامر , فالتأويل اخبار عن حقيقة
المراد , والتفسير اخبار عن دليل المراد لان اللفظ يكشف عن المراد والكاشف دليل .
2
اما غاية اصول التفسير هو ضبط التفسير بوضع القواعد الصحيحة والطرق السليمة
والمناهج السديدة للتفسير والشروط المحكمة والاداب الفريدة للمفسر . وكما ان غاية
التجويد النطق الصحيح لالفاظ القران فان غاية اصول التفسير الفهم الصحيح لمعانيه .
-----------------------------------------------------------
1-
اصول التفسير د/فهد بن عبد الرحمن ص15
2-
الاتقان في علم القران / الامام السيوطي ج2
ص137
فائدة اصول التفسير
----------------------
ولهذا العلم فوائد عديدة ليس من السهل حصرها ومن اهمها : *
1- التزود بالثقافة العالية من المعارف القيمة والتسلح بسلاح العلم والمعرفة
للدفاع عن القران الكريم ضد الاعداء الذين يبذلون وسعهم لتحريف معاني القران
والالحاد فيه .
2- معرفة الطرق الصحيحة لتفسير القران الكريم وما يقبل منها وما يرد ومعرفة من
يصلح تلقي التفسير عنه , ومن لا يصح تفسيره للقران .
3- معرفة القواعد التي تُعين على فهم كتاب الله تعالى الفهم الصحيح ختى يبني
المسلم عقيدته على قاعدة صحيحة ثابته .
4- الاطلاع على الجهود العظيمة التي بذلها علماء السلف الصالح للمحافظة على
القران الكريم لفظا ومعنى , ومن ثم الاقتداء بهم في ذلك والسير على نهجهم .
ان موضوع كل علم هو الشي الذي يبحث ذلك
العلم عن احواله العارضة لذاته . 1 واذا
كان الامر كذلك فان اصول التفسير تبحث في علم التفسير من حيث تحديد قواعده وأسسه
وشروط تناوله وطرق ومناهجه وما الى ذلك . وموضوع علم التفسير هو القران الكريم من
حيث بيان معانية واستخراج أحكامه وحكمه .
----------------------------------------------------------------------------------------------------
*بحوث في اصول التفسير د/ فهد بن عبد الرحمن بن سليمان استاذ الدراسات
القرانية بالرياض
1-الاحكام في اصول الاحكام /
الامدي ج1 ص7
اساليب التفسير
---------------------------
وللمفسرين في التفسير اساليب
اربعة هي : 1
1- التفسير التحليلي .
2- التفسير الاجمالي .
3- التفسير المقارن .
4- التفسير الموضوعي .
والتفسير التحليلي هو الاسلوب
الذي يتتبع فيه المفسر الايات حسب ترتيب المصحف سواء تناولة جملة من الايات
متتابعة او سورة كاملة أو القران الكريم كله , ويبين ما يتعلق بكل اية من معاني
الفاظها ووجوه البلاغة فيها واسباب نزولها واحكامها ومعناها ويتميز هذا الاسلوب
على انه من اقدم اساليب التفسير . وان هذا الاسلوب هو الغالب على مؤلفات التفسير
واهمها قديما وحديثا من مثل الطبري والثعلبي والواحدي والبغوي .
---------------------------------------------------------
1- اتجاهات التفسير في القرن الرابع عشر ج1 ص22
اما التفسير الاجمالي : وهو الاسلوب الذي يعمد فيه المفسر الى الايات
القرانية حسب تريتب المصحف فيبين معاني الجمل فيها متتبعا ما ترمي اليه الجمل من
اهداف ويصوغ ذلك بعبارات من الفاظ ليسهل فهمها وتتضح مقاصدها للقارئ والمستمع .
وهوبعبارة اخرى التفسير الاجمالي هو ان يلتزم المفسر تسلسل النظم القراني
سورة سورة الا انه يقسم السورة الى مجموعات من الايات يتناول كل مجموعة بتفسير
معانيها اجمالا مبرزا مقاصدها , موضحا معانيها , والتفسير الاجمالي اشبه ما يكون ب
[ الترجمة المعنوية ]
التي لايلتزم المترجم فها بالالفاظ وانما يقصد الى بيان العام .
ومن امثلته من المؤلفات : تفسير كلام المنان عبد الرحمن بن سعدي , ومحمود
شلتوت ,
اما التفسير القارن : وهو الذي يعمد المفسر فيه الى الاية او الايات فيجمع ما
حول موضوعها من نصوص سواء كانت نصوصا قرانية اخرى , او نصوصا نبوية [ احاديث السنة
النبوية ] او للصحابة , او التابعين , او للمفسرين , او الكتب السماوية الاخرى ,
ثم يقارن بين هذه النصوص , ويوازن بين الاراء , ويستعرض الادلة , ويبين الراجح
وينقض المرجوح . 1
-----------------------------------------------------------
1- اصول التفسير / د- فهد بن عبد
الرحمن ص59
التفسير الموضوعي : هو اسلوب لا يُفسر فيه صاحبه الايات القرانية حسب ترتيب
المصحف بل يجمع الايات القرانية التي تتحدث عن موضوع واحد فيفسرها .
اذا هو جمع الايات القرانية التي تتحدث عن قيض او موضوع واحد وتفسير ها
مجتمعة واستنباط الحكم المشترك منها ومقاصد القران فيها .
وهذا التفسير ظهر في القرن الرابع عشر , وهناك صور متعددة عند السلف الصالح
منها :
التفسير القران بالقران وتفسير
ايات الاحكام والاشباه والنظائر ,
والدراسات التفسيرية . 1
-------------------------------------------------------------
1- اصول التفسير ومناهجه / د- فهد بن عبد الرحمن سليمان الرومي
الخاتمة
----------------------
قال الامام الشافعي : [ كلُ ما حكم به رسول الله [ص]فهو مما فهمه من القران
] .
وقال الامام احمد رحمه الله تعالى : [ السنة تُفسرُ الكتاب وتبينه ]
لقد كان الصحابة رضي الله
عنهم ومن بعدهم الى يومنا هذا يتفاوتون في فهم القران وتفسيره , ومنهم من يُشكل
على بعضهم ما لايُشكل على الاخر , ولو تساوت الاذهان في ادراك معاني القران لبطل
التنافس وخمدت الهمم , لزوال ما يحملها على القدح واعمال الذهن والتفكير والتدبر
لكن الله – جلت حكمته – جعل الفاظ القران القران الكريم تحتمل – احيانا – معاني
كثيرة , وامر الناس بالتدبر والتفكير فيها وحثّ الناس على ذلك فقال سبحان وتعالى :
[ افلا يتدبرون القران ام على قلوبٍ اقفالُها ]1ولهذا فقد تنافس الصحاب رضي الله
عنهم والمسلمون من بعدهم في التدبر في ايات القران , وبيان معانيه , واستنباط حكمه
واحكامه .
--------------------------------------------------------
Hocam: Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu
Kitap: Kur`an ve Bağlam (özet)
Öğrenci: Murat kayalik
Kur’an’ın anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün rolü
(s.17-268).
Kur’an
ilimleri kavramı: Zerkeşi:
“Kur’an ilimlerinden kasdolunan üç şeydir”. Ibnu’l
Arabi: “Kur’an ilimleri üç nevidir: tevhid (Kelam), tezkir (Tasavvuf) ve
ahkam (Fıkıh). Zerkani: “Kur’an ilimleri: Kur’an olması, hidayet rehberi
oluşu, veya i’cazı açılarından Kur’an-ı Kerim’le alakalı bütüm ilimlerdir”.
Sonuç: konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan,
Kur’an’la ilgili veya Kur’an’ın içerdeği ilim ve araştırmalardan oluşan,
Kur’an’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi
alanıdır.
Tefsir
ilimleri kavramı: El-İzz
Ibn Abdisselam: “Tefsir ilmi, Kur’an-ı Kerim’in sözcüklerini, anlamlarını
Kur’an’la ilgili ilimler gereğince araştıran bir ilimdir”.
Sonuç: iki kavram tedvin döneminin başlarından
itibaren aynı manada kullanılmıştır. Bugün ise tefsir ilimleri: müfessirin
Kur’an tefsirine yöneldiğinde bilmesi gereken ilimler olarak kavramlaşmıştır.
Kur’an ilimleri ise daha kapsamlı olarak Kur’an-ı Kerim’le ilgili bütün
ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideler olarak kavramlaşmıştır.
Sebeb-i Nüzul:
“Nüzul ortamında meydan gelen bir hadiseye
veya Hz.Peygamber’e yönetilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha
fazla ayetin, tazammun etmek (hadiseye-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri
içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden
ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadise”.
Esbab-ı
Nüzulle ilgili meseleler:
1-Taaddüt. a)
Sebebin taadütü: Birçok nüzul sebebi dolayısıyla bir ayetin nazil
olmasıdır. b) Nüzulün
taadütü: Birkaç ayetin tek bir sebep için inmiş olmasıdır. 2-Hükmün veya Nüzulün
Taahhürü. 3-Umum-Husus meselesi.
Esbab-ı Nüzulle ilgili ilimler:
1-Hikmet-i Teşriiye ilmi: Selef, bazı
ayetlerin manaları hakkında güçlükle karşılaştığında nüzul sebeplerine
başvurarak bu hikmet ve gayelere vakıf olmuş, böylece tereddütten kurtulmak
istemiştir. Onlar bu sayede şer’i ahkamın hikmetini de belirlemiş oluyorlardı.
Yani hükümlerin hikmet(ler)ini araştıran ilimdir. (İctihada mahal vardır) 2-Mübhematü’l-Kur’an
ilmi: Kur’an-ı Kerim’de müphem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli
olmayan) bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir. (İctihada mahal
yoktur, çünkü nakle dayanır) 3-Tenasüb
ve insicam ilmi: Ayetler ve sureler arasındaki tenasüb (münasebat) ve
insicamı konu edinen ilimdir.
Esbab-ı
Nüzul Rivayetlerinin doğurduğu olumsuz
sonuçlar:
1-Yorum zenginliğine engel olması. a)
Her ayete nüzul arama çabaları. b)
Ayetin mana bakımından birçok vechesi olabilir diye düşünmek varken, nüzul
sebebi ile sınırlı kalma ihtimali. c)
Ayetin sebeb-i nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalmak. 2-Kur’an-ı
Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’an-İnsan-Hayat bütünleşmesini önlemesi. 3-Konunun
istismar edilmesi. Yani kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri. a) Şahısların ebedileştirilmesi. b)
Mezhep hareketlerine etkisi.
Bu hatalara girmenin sebepleri şöyle
sıranabilir: -Her
ayete bir nüzul sebebi arama çabaları. -Senetleri
hazfederek rivayet etmeleri. -Esbab-ı
nüzul rivayetlerini tasnif etmemeleri. -Rivayet
sıygalarına dikkat etmemeleri. -Tarih ilminden yararlanmamaları.
Sa’lebe kıssası: Esbab-ı Nüzul’e yeni bir yaklaşım (s.269-302).
İmam Ahmed b. Hanbel’in: “Üç şeyin aslı yoktur: Melahim, Megazi ve
Tefsir“ ifadesini, senedi olmadan rivayet edilen bir habere itibar
edilmemelidir; ama sahih bir senet ve sağlam bir metinle rivayet edilen haber
de elbette kabul edilmelidir, şeklinde anlamak daha isabetlidir.
Sonuç: Alimlerimizin bir tefsir
haberini eserlerinde rivayet etmiş olmaları, her zaman o rivayetin sıhhatine
delil teşkil etmemelidir. Kendilerine ulaşan her haberi yazıya aktarmalarından
amaçları, toplamaya imkan buldukları her şeyin yok olup gitmesinden endişe
etmeleridir. Onlar senedi zikretmiş olmakla mesuliyetten kurtulacaklarını ümid
etmişlerdir. Bizi de bu haberleri kabul etmekle yükümlü de tutmuşlardır.
Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul (s.303-342).
Kavram-Terim: Kavram:
Bir şeyin zihindeki tasarımı. -Zaman
ve mekana göre değişir. -Yanılmak
mümkündür. -Son
tanımı mümkün değildir. Terim:
Bir kavramın dille ifade edilmesidir.
İki
temel nitelik: 1-Seçiklik
(Zaman ve Mekana göre değişmez). 2-Açıklık (Zaman ve Mekana göre değişir).
İnsanın bütün iradi eylemleri, kazandığı
kavramlara bağlıdır.
Tarihsel: Tarihe mal olmuş. Tarihsellik:
Bir Paradigma’dır (dünya görüşü) Kökleri Batı düşüncesine dayanmktadır. Felsefi
bir terimdir. (17 yy.-19 yy. Almanya’da ortaya çıkmıştır. Amacı: yeni bir
zihniyet ve yeni bir kozmos anlayışı oluşturmak).
Tarihsellik
üzerine çalışanlar: Branis Schelling, Hegel, Prantl, Feuerbach, Chalybaeus,
W. Dilthey, E. Troeltsch, K. Manheim, F. Meinecke, Croce, Erich Rothacker,
Nietzsche, Husserl, K. Popper, E.H. Carr, M. C. D’arcy, Prof. Gilbert Ryle,
Julien Freund, Comte, Marx ve Spencer.
Sonuç: Tarihsellik, insanın varlık
şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe
ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir. Tarihsellik, bir kavram olarak oluşum
süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü
kültüre ait bir kavramdır. Kur’an’ı kerim’in temel konusunun insan oluşu ve
insanı hşdayete iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik
bağlamında onun temel karekteristiğini ortaya koymaktadır. Kur’an, ilm-i
ilahinin murad ettiği hikmete binaen bilinen ortamda nazil olmuştur. Dış
etkenlerin ortaya çıkışı (nüzul sebepleri gibi) onun indirilişinin gerçek
sebebi değildir. Esbab-ı nuzül, doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı ve
somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilebilir. Orijinal
tarih: Esbab-ı nüzul rivayetleri, Düşünülmüş tarih: Tefsir için olan
Esbab-ı nüzul rivayetleri değerlendirmeleri.