Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


Habib Baygın

14952703 (B.Doktor)

Esbabı Nüzul İle İlgili Literatür

Makaleler

1.      POLAT, Selahattin, Esbab-ı Nüzul Üzerine, I. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu, 03-05 Şubat 1995, 1995, s. 110-117.

2.      Türcan, Selim
Tefsir Tarihçiliği Bağlamında Klasik Esbab-ı Nüzul Yaklaşımının Değerlendirilmesi, İslâmî İlimler Dergisi, 2007, cilt: II, sayı: 1, Kur’an Özel Sayısı: 2, s. 119-138

3.      Köktaş, Yavuz 
Esbâbu Vurûdi’l-Hadîs İlmi: Kapsamı ve İçeriğine Yeni Bir Bakış, Usûl: İslâm Araştırmaları, 2005, sayı: 4, s. 131-156 

 

Kitaplar

1.      Ahmet Nedim Serinsu, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzûl, Şule Yayınları

2.      Yakup Bıyıkoğlu, Şevkani’nin Fethu’l-Kadir’inde Esbab-ı Nüzûl ve Kur’ân’ın anlaşılması(ayetlerin iniş sebepleri), Rağbet Yayınları

3.       es-SUYUTİ, İmam Celaleddin, Lubabu’n-Nukûl fi Esbabi’n-Nüzul, Fatih Yayınevi: 2/722. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/571.

4.      el-VÂHİDÎ, Esbâbu'n-Nüzûl, II. Bsk., Beyrut 1991, s. 190.
0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an ve Bağlam    30.11.2015

                             KUR'AN VE BAĞLAM 

Esbabü'l Nüzul ilmi , Kur'an-ı Kerim'in soyut  bir düşünce veya düşünme  biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat ve hidayet rehberi olduğunun delilidir.Bu çalışmanın ilk bölümü nakil, ikinci bölümü ise yorum ve tahlil temellidir. Üçüncü bölüm ise Esbabü'l Nüzule  Yeni Bir Yaklaşım şeklindedir.

Kuran İlimleri ve Esbab Nuzül İlmi  

Bölüm I: Kuran ilimleri ve Esbab-ı Nüzul 

Kur’an ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerimdir. Onun tebyin ve tebliğ i ile görevli Hz. Peygamberdir.Hz peygamber muallim bir peygamberdir. O’nun metodu tafakkuhtur.

Esbab-ı nüzulü iyi anlamak için öncelikle bir disiplin olarak içinde bulunduğu zemin olan Ulum-ul’Kuran kavramının anlaşılması gerekir. Kuran ilimleri; konusu her yönüyle Kuran olan, Kuran ile ilgili veya Kuran‘ın içeriği ile ilgili ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran‘ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı amaç edinen bilgi alanıdır.

Bu geniş tanım Kuran ilimlerini en sade haliyle ifade etmektedir: Kuran ilimlerinden selefin anladığı kanaatimizce; Kuran’ın muhtevasında bulunan bilgilerin sistemleştirilmesi ve bu usulün Kuranın anlaşılmasında kullanılmasıdır.

İlk dönemlerde âlimler için Kuran’ın anlaşılması meselesi çok sistematik bir yapıda çözülmüyordu. Çünkü en geç tabiine kadar gelen silsilede Kuran’ın konuşulduğu dile olan yakınlık, sahabe ve talebelerine ulaşabilirlik mümkün olduğu için Kuran lafızlarının anlamları ve delaletleri çok karmaşıklaşmadan öğrenilebiliyordu. Ancak tarih ilerledikçe ve coğrafyalar farklılaştıkça bu ilimler daha da derinleşti ve uzmanlık gerektiriyordu. Bunu ifade eden cümle şu şekildedir: Ulumul-Kuran kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeşi (794/1391) sayesinde hicri VIII asırda vuku bulmuştur.

Zerkeşi yazdığı Kuran İlimleri kitabında (el-Burhan fi Ulumi’l-Kuran) kendinden önceki alimlerin hadis ilmine olduğu kadar Kuran ilimlerine hizmet edecek açık kitaplar yamadıklarını beyan ederek bu alanda kapsamlı bir eser ortaya koymak istediğini ifade ediyor.

Kuran ilimleri Arasında Esbab Nuzulün Yeri 

Esbab-ı nüzul ilmi telif edilen ilk ilimlerdendir. Kuran’ın iniş süreci içerisinde sahabe ayetlerin iniş bilgisine sahipti ve hatta bu sebepleri müşahede etmişti. Ancak burada bir hususu belirtmek gerekir ki sahabenin hepsi bütün bir esbab-ı nüzule hakimdi denilemez. Çeşitli insani sebepler dolayısıyla herkesin ilim seviyesi birbirinden farklıydı. Nitekim sahabe de bilmediği hususlarda açıkça bilmediğini ifade ederek yorum yapmamıştır. Ancak genel olarak esbab-ı nüzul bilgisine sahip olmak sahabeye, amellerin ayetlerle açıklanması ve hükme bağlanması ilmini vermişti. Çünkü onlar Kuran’ı onu hayata tatbik etme usulü ile öğrenmişlerdi. Bu açıdan esbab-ı nüzul onlar için çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kuran ’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdi.

Ulema da esbab-ı nüzulü bilmenin Kuran’ı bilmek olduğu şeklinde değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Bundan dolayı yukarıda da ifade edildiği gibi esbab-ı nüzul telif döneminin başından itibaren eser yazılan bir ilim olmuştur. Zerkeşi’ye kadar müstakil kitaplarda incelenen bu ilim Zerkeşi’nin ulumi’l-Kuran kavramını geliştirmesiyle Kuran ilimleriyle beraber ancak en başta gelerek incelenmiştir.

 Nüzul dönemine ait rivayetlerden hangilerinin esbab-ı nüzulden olduğunu tespit edebilmek için esbab-ı nüzulün tanımını yapmak gerekir. Literatürde esbab-ı nüzul hakkında pek çok tanım yapılmıştır. Bu tanımların her biri kendilerini ortaya koyan ulemanın bakış açısını yansıtır ve kapsamları itibariyle farklılık gösterir. Kitapta bu tanımları kuşatıcı bir şekilde esbab nüzul şu şekilde tarif ediliyor. Nüzul ortamında meydana gelmiş bir hadiseye veya Hz Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek (hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.

Bu tanımdan hareketle şu ortaya konmaktadır: esbab-ı nüzul ancak nakil yoluyla bilinebilir. Zira esbab-ı nüzul hakkında konuşabilmek için vahiy ortamını ve nüzulle ilintili olayları müşahede etmiş olmak gerekir. Bu da ancak bu ortamı müşahede eden sahabenin aktardığı rivayetlerle ortaya konabilir. Onun dışında nüzul ortamını müşahede etmemiş birinin bu ayet ancak şuna benzer bir olay üzerine inmiştir demesinin bir kıymeti yoktur. Özetle esbab-ı nüzul bilgisi vakanın şahitliğinin rivayet kanalıyla aktarılmasıyla ortaya çıkar denebilir. 

Kaynaklarda esbab-ı nüzule dair var olan rivayetlerin tamamının ayetlerin iniş sebeplerine işaret ettiğini söyleyemeyiz. Çünkü kimi rivayetler, ayetin iniş sebebi değil sahabenin ayetin tefsirini yaparken ayet-olay ilişkilendirmesi ile ortaya çıkan bir takım değerlendirmelerin konusu olabilmektedir. Rivayette anlatılan olay sahabenin ayetin tefsiri ile bağlantı kurduğu herhangi bir olay olabilir. Bu anlamda hangi rivayetin sebeb-i nüzul olduğunu tespit etmek gerekmektir. Bunun için başvurulacak yöntemlerden ilki rivayetlerin senetleri itibariyle tenkit edilmesidir. 

Sebeb-i nüuzlle ilgili bir rivayetler Mürsel ya da merfu olmalıdır. Merfu hadisler sahabe naklidir ve senedi ya Hz Peygamber’e ulamalı ya da sahabede kalsa bile hükmen merfu olmalı. Mürsel hadis ise tabiun naklidir: senedi ve metni sahih, rivayeti destekleyen bir başka tabiun tarafından da rivayet edilir ve ravi İkrime, Mücahid, Said b. Cübeyr gibi tefsir alimi bir sahabeden olmalıdır.  

Rivayetlerin sağlamlığı için yukarıdaki şartlar uygulanırken sebeb-i nüzulü tespit edebilmek için bir hususu daha bilmek gerekir. Bu da sahabenin ve tabiunun hangi rivayeti ayetin manasına dair bir açıklama için hangi rivayeti ayetin iniş sebebi olarak andığını bilmektir. Hangi rivayetin iniş sebebi olduğunun tespitini yapabilmek için rivayetler anılmadan önce zikredilen belli başlı kalıpların(siyga) anlamları bize yardımcı olmaktadır. Bu kalıpların ilk kısmı sebebi ifade etmede nass olan yani iniş sebebini ifade ettiği kesin olarak bildirilen kalıplardır. İkinci kısım ise kalıp itibariyle bir başka ihtimalin de olabileceği kuşkusu uyandıran ancak verdiği mana ile bu şüpheyi kaldıran sebep ifade etmede nass olmayan rivayetlerdir.

Esbab-ı nüzul rivayetleri tefsir ilmine faydalı olabilmeleri adına tasnife tabi tutulmuşlardır. Bu tasniflerden en dikkat çekeni Şah Veliyullah Dihlevi tasnifidir. Bu tasnifte öne çıkan hususlardan ilki Kuran’da kendisine ima bulunan özel olaylar, savaşlar ve umumi ifadeyi tahsis etmeye sebep olacak durumların bilinmesidir. Bunlar Kuran’ın anlaşılması için bilinmesi gerekli ve yine nakille bilinebilecek konulardır. Dihlevi bunların dışındaki rivayetleri dokuz başlık altında ayetin manasına dair bir açıklama mahiyetinde değerlendirmiştir. Bu kısım rivayetlerde içtihat yolu açıktır. 

Esbab-ı nüzul rivayetleriyle ilgili kitapta verilen diğer tasniflerde özetle şu husus öne çıkmaktadır. Bu nevi rivayetler ya esbab-ı nüzul rivayetleri olarak alınırlar ve yukarıda bahsi geçen müsned-merfu hadis olma ve sair sıhhat şartlarını taşımaları gerekir. Rivayet külliyatının kalanı ise sahabenin tefsir olarak değerlendirilecek aktarımlarıdır.

Taaddüt ve Taahhur Meselesi: Ulema bazı eleştirilerin dışında genel olarak bu iki meselede ittifak etmişlerdir. Taaddüt meselesi bir ayetle ilgili birden fazla sebeb-i nüzulün açıklanmasını kolaylaştıran bir açıklamadır. Aynı ayetin birkaç defa inmiş olabileceği görüşüdür. Kuran’da belli başlı ayetler hakkında bu şekilde bir açıklama vardır.(Al-i İmran 195, Ahzab 35, Nisa 32, Nahl 126-128 vd.)Taahhür meselesi ise hükmün nüzulden sonra gelmesidir. Yani nüzul ile hüküm arasında hüküm sonra olacak şekilde bir zaman aralığının bulunmasıdır. 

Umum-Husus Meselesi: Sebeb-i nüzul ile ilgili olarak ön plana çıkan önemli meselelerden biri olarak ayetin umumiliği dikkatle ele alınmalıdır. Esbab-ı nüzulün Kuran’ın anlaşılmasında bir araç olmaktan çıkıp bir engel olmasına dönüşecek bir tehlike olarak rivayetin anlamın umumiliğini iptal etmesi problemi ortaya çıkmaktadır. Bu hususta alimler sebep bildiren rivayetlerin ayetin umumiliğini, eğer ayet umumi siygayla gelmişse, kaldırmayacağını söylemişlerdir. Bununla beraber iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Ayetlerden hüküm çıkarırken sebeb-i nüzulün husus ifade etmediği ve hükmün bizzat nasstan çıkarılacağını belirten cumhurun görüşü karşısında bir kısım ulema da hükmün ayetin sebebine kıyas edilerek çıkarılacağını belirtmişlerdir. 

Bölüm II: Kuran’ın Anlaşılmasında Esbab- Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları 

Esbab-ı Nüzulün Yetersiz Kalma Sebepleri 

1.      Rivayetler açısından: Kuran’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kalma durumu ilgili rivayetlerle ilgili ilkelerin göz ardı edilmesinden dolayıdır. Sebep bildiren rivayetler daha önce de belirtildiği gibi müsned-merfu veya Mürsel olmak durumundadır. Çünkü esbab-ı nüzul rivayetleri nüzul sürecine müşahitliğin bir parçasıdırlar.  Bu bağlamda bu hususla ilgili ilkeler şunlar olmalıdır: rivayetlerin hadis usulü açısından tenkide tutulması, sahabe veya tabiunun ayetlerin tefsir etmelerini konu alan rivayetlerle sebep bildiren rivayetlerin birbirinden ayrılması. Bunlara ilaveten rivayet siygalarının hangi amaçla kullanıldığına da dikkat edilmesi hususu burada tekrar gündeme getirilmelidir.  

Esbab-ı nüzul Kuran’ın iniş sürecine şahitlik olarak Kuran’ın bütünlüğünün bir parçasıdır.

2.      Umum-Husus açısından: Esbab-ı nüzul rivayetleri ile ilgili en önemli problem bu rivayetlerin ayetlerin umumiliğinin önüne geçirilmesidir. Ayetin bir manasına işaret eden tefsir olarak rivayet edilen sahabe ve tabiun nakilleri ile ayetlerin sebebini bildiren rivayetlerin lafzın umumiliğinin önüne geçirilmesi esbab-ı nüzulün Kuran’ın anlaşılmasında yetersiz kalmasına sebep olmaktadır. Ulemanın cumhurunun görüşü sebeb-i nüzulü belirli olan ayetlerde sebeplerin hususi fakat hükümlerin umumi olduğu şeklindedir. 

3.      Taddüt ve Taahhur açısında: Ayetlerin birden çok sebebe mutaallık olarak tekraren inmesine taaddüt ve daha önce gerçekleşmiş bir sebep için ayetin çok sonra inmesine taahhür denir. Burada ayetler için birden fazla sebep bildiren rivayetin zikredilmesi problem oluşturmaktadır. Ancak alimlerin ayetler için birden fazla sebeb-i nüzul bildirmeleri ayetin bir başka veçhesini ortaya koyduklarını göz önüne alarak bu rivayetler dikkate alınmalıdır. (s.159) 

4.      Tarih İlminden Yararlanma: Özellikle önceki ümmetlerle ilgili rivayet edilen olaylarda tarih ilminin imkanlarından istifade edilerek yanlış değerlendirmelerin önüne geçilmelidir. 

Esbab-ı nüzul rivayetlerinde yukarıda belirtilen hükümlerin uygulanmaması bu rivayetlerin Kuran’ın anlaşılması adına yorum zenginliğine engel olmak, Kuran-insan-hayat bütünleşmesini önlemek, şahısların ve mezheplerin kutsanması, ebedileştirilmesi olumsuz sonuçlar doğurmasına yol açabilir. 

Bölüm III: Esbab-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım 

Kuran araştırmacılarına düşen görev nüzul asrı insanının içinde bulunduğu siyasi, iktisadi, sosyal şartlar üzerinden inceleyerek Kuran’ın ayetlerini aydınlatmaktır.

Esbab-ı nüzul rivayetlerini belirlerken öncelikle bu rivayetlere olan ihtiyacın sınırlarını belirlemek gerekir. Bu sınırlardan ilk ikisi; esbab-ı nüzul rivayetlerinin tamamının ihata edilemeyeceğini bilmek ve bu rivayetler olmadan da Kuran’ın anlaşılabileceğini kabul etmektir. Buna karşın bazı özel hallerin de sebeb-i nüzulü bilmenin gerekliliğine işaret ettiğini ve esasında buna olan ihtiyacın da sınırlarını belirlediğini bilmek gerekir. Bu özel haller; sebebi bilmenin anlamın gereğini bilmek olduğu, sebebin zahir nasların mücmel naslar durumuna düşmesini engellediği, Kuran okuyan ya da dinleyen kişinin anlamın kapalılığından dolayı izahat beklediği durumlar şeklinde özetlenebilir.

Sebeb-i nüzul rivayetlerinde ihtiyacın belirlenmesinin ardından atılacak diğer adım rivayetlerde sıhhat şartlarının temini bakımından önemli bir diğer yöntem olan hadis usulü açısından tenkididir.

Kuran’ın bütünlüğünün dikkate alınması esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğuracağı problemlerin önüne geçmede bir diğer yol olarak zikredilmiştir. Kuran’ın üslubu ve ayetlerinin bütünlüğünü kavrayarak rivayetler değerlendirmeye alındığında ayetlerin zaman ve mekanla sınırlanmasının önüne geçilecektir. Müfessirlerin tefsirlerinde ’’bu ayet falanca kişi için inmiştir’’ şeklindeki değerlendirmeleri de ayetin manasına bu yolla bir zenginlik katacaktır. 

Son olarak rivayetlerin sınır ve fayda temin etmek bakımından önemli bir yanı olarak tarihilik olgusu değerlendirilmiştir. Bu hususta kitaptan şu nakille yetinilebilir: ‘’O halde sebeb-i nüzul ve nazil olan ayet dolayısıyla oluşan tarihilik, insanın tarihi bir varlık oluşu bağlamında değerlendirilmelidir. Böyle bir yaklaşım Kuran- Kerim’in evrensel ve ebedi mesajından hiçbir şey eksiltmez. Kuran mesajı, bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli bir eylem prensibidir. Bu durumda sebeb-i nüzul, nüzul ortamının somut şartlarına bağlı oluşan Kuran mesajının kendine özgü insani bir biçimidir. Bu sebeple, önemli olan, bu tarihi icraatlardan bugünün insan meselelerine çözüm bulmaya imkan verecek ebedi ilkeleri yakalayabilmek ve onları hayata aktarıp uygulayabilmektir. 

Sonuç: Esbab-ı nüzul en temel anlamıyla Kuran’ın iniş sürecine olan şahitliğin bir ürünü olarak ayetlerin inmesine sebep teşkil eden olaylar ve durumlardır. Müslümanlar sahabe devrinden itibaren nüzul sürecinin içinden bu nevi olay ve durumları içeren anektotları aktarmak suretiyle tefsir yoluna önem vermişlerdir. Bu da en başından itibaren esbab-ı nüzulün ciddi bir literatüre erişmesine imkân sağlamıştır. Bu literatür Kuran ilimleri içerisinde önemli bir yekunu oluştururken müfessirlerin çoğu esbab-ı nüzulün bilinmesinin sahih bir tefsirin önemli şartı olduğunu dile getirmişlerdir. 

Ancak bugün bu literatürü incelediğimizde esbab-ı nüzul rivayetleri ile ilgili bazı olumsuz durumların var olduğunu görmemiz gerekir. Bunların başında rivayetlerin taşıması gereken şartların tam anlamıyla yerine getirilmemesi bulunmaktadır. Nüzul sürecine şahit olmuş olaylar rivayet edilirken bunların merfu-müsned veya belli şartları taşımak kaydıyla Mürsel olması gerekir. Bu şartın sağlanması için kitapta zikredilen en kritik önlem rivayetlerin hadis usulü tenkit metoduyla incelenmesi ve sahih olanların zayıflardan ve uydurma olanlardan ayrılması gerekir. Bazı esbab-ı nüzul kitaplarının senetsiz zikrettiği rivayetler bu çalışmanın ilk hedefi olmalıdır. Esbab-ı nüzul rivayetleri ilgili bir diğer olumsuz durum ise bu rivayetlerin sahabe tarafından ayetin anlamına işaret eden bir tefsir mi olduğu yoksa ayetin iniş sebebine mi işaret ettiğinin ayırt edilmemesidir. Siyer, tabakat vs kaynaklarda anılan rivayetler özellikle başlarına getirilen kalıplar yoluyla yazım geleneği içerisinde konumu belirlenmiş olarak kaydedilmişse de bugün bu kayıt metodunun tanıtılması gerekmektedir. Esbab-ı nüzule yeni yaklaşımlar ve önceki konularda bu husus detaylı bir şekilde işlenmiştir. Bunların dışında kitapta dikkat çekilen diğer hususlar taaddüt-taahhur ve umum-husus konularıdır. Ayetle sebep arasındaki zaman farkı veya bir ayetin benzer sebepler için inmesini konu alan taaddüt-taahhur ve sebebin ayetin anlamının tahsis edip etmediği ili ilgili tartışmaları içeren umum-husus konuları hakkında bilgi sahibi olmak esbab-ı nüzulden gereği gibi istifade etmek için şarttır. Yine bu konular da kitapta gereğince işlenmiştir. 

Kuran araştırmacıları için önemli imkânlar sunan esbab-ı nüzul rivayetleri yukarıda anlatılan teknik sorunlardan arındırılsa bile yine belli hususların halli olmadan bu rivayetlerin Kuran’ın anlaşılması için fayda sağlaması beklenemez. Bunlardan birincisi rivayetlerin Kuran’ın bütünlüğü içerisinde değerlendirmenin ihmal edilmesi ve esbab-ı nüzulün belli şartları taşıyan bir zaman-mekân kısıtı içerisinde gerçekleşen bir tecrübe olduğunun görülememesidir. Bütünlük ve tarihîlik şeklinde ifade edilebilecek bu iki durumu gereği gibi kavramak gerekir ki esbab-ı nüzul Kuran’ı anlamanın önünde bir engel teşkil etmesin. Bu husus da kitapta önemine uygun şekilde dile getirilmiştir. 

Salebe Kıssası: 

Kaynaklarda Tevbe suresnin 75. ayetinin sebeb-i nüzulü olarak nakledilen hadisedir. Bu hadise özetle Rasulullah’tan kendisinin zengin olması için dua isteyen bir zatın Hz Peygamber’in uyarısına rağmen ısrarcı olması ve nihayetinde zengin olup zekat vermeyerek malını başına bela etmesidir. Bu hadise pek çok tefsirde bazı rivayet farklılıkları ve Salebe’nin kimliği üzerine olan farklı kayıtlarla aktarılır. Bu rivayet esbab-ı nüzule yeni yaklaşımlar başlığı altında ortaya konan ilkeler çerçevesinde kitapta incelenmiştir. 

·         Hadis Usulü Açısından Tenkidi: Hadis alimlerinin bu hadiseyle ilgili rivayetlere ilişkin değerlendirmeleri çoğunlukla senet zincirlerinin kaviyy olmadığı, zayıf olduğu ya da kesinlikle zayıf olduğu şeklindedir. 

·         Rivayetlerin Tasnifi Açısından: Hadisenin anıldığı yerlerde kullanılan kalıplar hadisenin sebep bildirmekten ziyade tefsir için zikredilen bir hadise olduğuna işaret etmektedir. 

·         Tarih İlminden Faydalanılması: Olayın zikredildiği rivayetlerde başlangıçta zekâtı vermeyen ama daha sonra pişman olup zekâtını getirdiğinde Hz Peygamber’in Salebeyi geri çevirdiği rivayet edilir. Taberi’nin ’’bu ayet zekâtın farz kılındığı sene Salebe hakkında inmiştir’’ beyanıyla rivayet çelişmektedir. Nitekim Hamidullah da böyle bir uygulamada zekâtın zorla alınması gerektiğini ifade etmektedir. Süleyman Ateş ise Salebe’nin rivayetlerde anlatılan ve Medine’ye sığmayan servetinin o süre zarfında gerçekleşmesinin teknik olarak mümkün olmadığını ifade etmektedir. 

·         Kuran’ın Bütünlüğü Açısından: Burada anlatılan hadise ayetin münafıklarla ilgili olan anlatımına sebep olarak rivayet edilmekle beraber esasında ayette ve Kuran’ın genelinde anlatılan özellikleri ifade etmek bakımında zikri gereksiz bir hadisedir. Kuran mesajının evrenselliği açısından bu rivayetle sınırlı bir anlatım doğru değildir. 

Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul 

Tarihsellik veya başka bir isimle tarihselcilik tartışmaları Batıda 19.yy itibariyle beşeri ilimler ve tabiat ilimlerin birbirlerine göre durumlarının ne olacağı tartışmaları içerisinde şekillenmiş bir felsefi kavramdır. Modern bilim anlayışının tabiat ilimleri üzerinden geliştirdiği mekanik ve kesin doğrulanabilirlik algısı beşeri ilimlerinde usulünü belirleme iddiasındaydı. Ancak tarihselcilikle beraber beşeri ilimlerin tarihin ürünü olmakla tabiata yüklenen mekanik imajdan kopması sağlandı. Buna göre insan yapıp-etmeleri tarihin içerisinde ve tarihi yapan bir hareket olarak tanımlanmaya başlandı. 

Hegel’in tarihselliğe verdiği iki anlamda bahsi geçen izahatlara dair işaretleri bulmak mümkündür. İlk anlam: Tarihsellik geçmişte olup-biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesidir. Bir çağın, bir dönemin, bir halkın, kendilerini nasıl anladıkları, onların tarihselliklerinin bilincidir. Mesela batı zihniyetini, Grek felsefesine bağlayan deruni bir ilişki vardır. Bu sebeple Greklerin kendilerini nasıl anladıklarını bilmek Batı’nın özünün kaynağını bilmeye ve bu özün bilincine varmaya imkan verir. Tarihsellik kavramını bu anlamda kullanmak gerekir. İkinci anlam: Tarihsellik sürekli tarihsel bir etkililiktir. Mesela Grek tinin tarihsellik karakteri, özgürlük ve güzellik idelerine göre anlaşılabilir. Yani tarihsellik o çağı yapan etkililik anlamına gelir.

Tarihselliğin anlamlarından hareketle esbab-ı nüzulle ilişkisi şu şekilde maddelendirilebilir: 

·                    Tarihsel olanın varlık biçimi: Esbab-ı nüzul, Kuran’ın nüzul ortamına ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden ve onların yapıp-etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır. 

·                    Zamana bağlılık, gelip geçicilik: Esbab-ı nüzul için tarihe bağlılık ve gelip geçicilik isabetli bir ifade olarak değerlendirilemez. Böyle düşünüldüğü takdirde esbab-ı nüzul kıssalarının, Kuran mesajının kendine özgü insanî biçimleri olduğu göz ardı edilmiş olur. 

·                    Tarihe bağlı olma: Bu tanımın da esbab-ı nüzul için doğru olduğu söylenemez. Esbab-ı nüzul bilgisi, Kuran’ın nüzul ortamının bir parçası olabilir ama yokluğu hâlinde Kuran gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez. 

·                    Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu: Esbab-ı nüzul, Kuran’ın nüzul ortamının, bu ortamın akışının ve oluşumunun temel bir parçası olduğuna, nüzul ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri gösterdiğine göre gerçekten tarihsel olarak var olmuş bir olgudur. 

 

Esbabü’l Nüzul ile ilgili 3 kitap

1-      Ebu’l Hasan Vahidi       Esbabu’n Nüzul

2-      Abdülfettah el-Kadî ( Tercüme Prof.Dr.Salih Akdemir) Esbab-ı Nüzul

3-      Suyutî         Lübabu’n Nukul fi Esbabı’n Nüzul

 

 

3 Makale

Esbabu'n-Nüzülün Kur'an Tefsirindeki Yeri, Doç. Dr. Muhsin DEMİRCİ

2-Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri Arasında Görülen Çelişkiler ve Geliştirilen Çözüm Yollarının Tahlili,    Halil ALDEMİR

3-Esbab-ı Nüzulun Anlamı Nedir ?,  Prof.Dr. Hasan Hanefi, Çev, Prof.Dr Ahmet Nedim  SERİNSU

                                                                                 HİKMET KIRATLI

                                                                             DOKTORA/  15922719


0 Yorum - Yorum Yaz


      

            

KUR’AN VE BAĞLAM HÜLASASI

Yazar,  önsöz kısmında,  insanın tarih boyunca olduğu gibi şuanda da kendisi, kainat ve hayat hakkındaki sorulara cevap aradığını, İlâhî vahyin, bu insanî ihtiyaca cevap vermek üzere  indirildiğini, Kur’ân-ı Kerîm’i bu bağlamda anlamak isteyen insanların, Kur’ân-ı Kerîm’i özellikle Esbâb-ı Nüzul çerçevesinde değerlendirmelerinin gerekliliğini dile getirmiştir.Üç kitaptan oluşan bu çalışmada  yazar,birinci kitapta, Kur’an’ı Kerim’i anlamaya çalışan araştırmacıların Esbab-ı Nüzul’den nasıl faydalanacakları hususunda alanında ilk olan bu kitaptan yararlanmaları amacıyla kaleme aldığını belirterek Esbab-ı Nüzulün rolü incelenmiştir. İkinci kitapta yeni bir esbab-ı nüzül yaklaşım yönteminin örneklemi için Sa’lebe Kıssası’nı inceleyerek usulün uygulanmasını göstermiştir. Üçüncü kitapta ise Tarihsellik kavramı ile ilgili sorulara cevap aranmış, cevaplar aranırken tarihsellik kavramı, esbab-ı nüzul bağlamında incelenmiştir

BİRİNCİ KİTAP:

KUR'AN'IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULUN ROLÜ

Esbab-ı Nüzul ilmi, Kur’an’ın nüzul safhasında ana unsuru teşkil etmiştir. Çünkü Kur’an’ın anlaşılmasında veya tefsirinde sahabe, tabiin, tebe-i tabiin esbab-ı nüzule başvurmuşlardır.

Hz. Ali, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas gibi sahabiler, ‘’Kur’an’da inen her ayetin kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bildiklerine dair ‘’rivayetler de vardır.

Esbab-ı Nüzul ilmi, Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir rol oynadığından bu ilme vakıf olmak Kuranı anlama ve yorumlamada büyük kolaylıklar sağlayacaktır.

BİRİNCİ BÖLÜM:

KUR’AN İLİMLERİ VE ESBAB-I NÜZUL İLMİ

Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin ‘’Yaratan Rab’ının adıyla oku…[4] olması oldukça manidardır. Efendimiz bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya koymuş, Bedir deki esirlerin okuma yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri karşılığı serbest bırakılmaları bunun en güzel örneğidir.Ayrıca Mescidi  Nebevide eğitim öğretim için ‘’suffe ‘’ denen yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka öneli destekçisidir.

Açık bir dille peyderpey inen Kur’an’ı öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı. Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş yapıyorlardı.

İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olması Kur’an ve ilimlerini tedvin ihtiyacı olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve meydana gelen vakıalara binaen Resulullah’ın tefsiridir. İlk şahitleri olan ashab elbette bunları en iyi bilenlerdi.

Hz. Ebubekir döneminde Kur’an bir araya getirildi.Hz.Osman döneminde çoğaltıldı.Hz. Ali ve sonraki  dönemlerde harekeleme- noktalama işine başlandı.

Tabiin de sahabilerin öğretisine binaen hal ve hareketleriyle ve de kavilleri ile Kur’an’ı  tefsir etmeye çalışmışlardır. Adeta bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten hemen sora gelen nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur’an ilimlerine yönelik Kur’an’a noktalama ve hareke konmasıyla neş’et etmiş, diğer Kur’an ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni,nasih-mensuh gibi ilimler takip etmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda çoğalmıştır. Bu da tabi bir sonuçtur.

Ulumu’l-Kur’an’ın sistematik olarak h.8.asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür.Ancak selefi salihinin ve mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi kullandıkları gözlemlenir.

Bununla beraber Ulumu’l-Kur’an ile Ulumu’t-Tefsir arasında  bir ilişki söz konusudur. Ulumu’l-Kur’an Kur’an’ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu’t-Tefsir ise sadece Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.

Kur’an ilimleri arsında esbab-ı nüzul ilminin sahabiler kanalıyla müşahede olunan olaylara binaen zuhur etmesi, tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini ortaya koymaktadır.Ayrıca Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da göstergesidir. 

 

ESBAB-I NUZUL İLMİ  TANIMI,DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

  Esbab-ı Nüzulün tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden yola çıkarak esbab-ı nüzulün tarifini yapacak olursak :

 ‘’ Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.’’

          Gelişim ve Doğuşuna gelince;Esbab-ı nüzul Kur’an’la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur’an, hayatla beraber canlı örnekler ve derslerle, insanın kalbine ve şuuruna hitap etmiştir.Kur’an nüzul olurken,dönemin edebi geleneklerini, zevklerini kaile alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de göstererek bu alanda da icazını göstermiştir. Bu da bizlere Kur’an’ın anlaşılmasında Arap dili belağatının ve de şirinin anlaşılması önemini ortaya koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki, dönemin insanları bu bilgilere vakıf oldukları için Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil olduklarını öğrenmek istemişlerdir.

Efendimizin vefatından sonra İslamiyet’i kabul edenler Peygamberler ve Kur’an’da ki kıssalar hakkında bilgiyi sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla bu ilimleri tedvin edecek insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini almıştır.

         Sonuç olarak birçok ilimle( hadis, kur’ an ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde görülen bu münasebetlerden soyutlamak mümkün değildir.Ancak bütünlük çerçevesi içinde ele alınırsa en sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir.

 

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ

ESBAB-I NÜZULÜ BİLMENİN YOLU

Esbâb-ı Nuzûlü bilmenin yolu ancak rivayet yani nakil yolu ile mümkündür. Bunun anlamı Esbâb-ı Nuzûlün ancak sahih nakille bilinebilir olmasıdır. Nuzûl sebebi akılla idrak edilmesi mümkün olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabîden gelen rivayettir. Bu rivayet Hz. Peygamber’den bildirilmiş hükmünde kabul edilir. Bu rivayetlerde merfû sayılır. Sahabe bilgisinde bulunan bu ilim tâbiîler tarafından da nakledilmiştir. Bunlar mürsel hükmündedir

 

     - Esbâb-ı Nuzûl Rivayetlerinin Tasnifi

a. Vurûdu ile tasnif etme

b. Bir ayet için çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usûlü kriterleri uygulanarak yapılan tasnif

c. Şah Veliyullah Dihlevî’nin tasnifi

d. Tâhir b. Âşûr’un tasnifi

e. Esbâb-ı Nuzûlü nevileri açısından tasnif etme

 

- Esbâb-ı Nuzûl Rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi

Tefsirde iki türlü ihtilaf vardır: a) Nakle dayanan ihtilaf (Sahih, zayıf ve uydurma haberleden kaynaklanan ihtilaf);  b) İstidlâlden doğan ihtilaf (Nakle dayanmayan ve akılla yapılan yorumlardan kaynaklanan ihtilaf)

Esbâb-ı nuzûl rivayeterinde ihtilaf edilmesindeki iki temel sebep: 1. Her ayete sebep arayanların tutumları sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedîleştirilmesi, israilî haberler ve uydurma rivayetlerin esbâb-ı nuzûl alanına dahil edilmesi; 2. Esbâb-ı nuzûl rivayetlerinden nuzûl ortamına ait olanlar ile tefsir için yapılan değerlendirmeler arasında bir tasnifin yapılmaması.

Esbab-ı Nüzülle İlgili Disiplinler

a)Hikmet-i Teşriiye İlmi

Ayetlerin kastettiği manaları tespit açısından sahabe döneminde nüzül ortamının sosyal, psikoojik şartları da dikkate alınarak hükmün verilmesi gerektiğine vurgu yapan bir disiplidir.

b)Müphematü’l- Kur’an İlmi

Bu ilimde nakli ilimlerdendir.Kaynak yine sahabenin müşahedesidir.

c)Tenasüb ve İnsicam İlmi

Bu ilimle sure ve ayetler arasında akli ve zihni bağlar kurmak hedeflenir. Bu husus Kuran’ın edebi bir mucize oluşuna da delil olarak gösterilir.Böyle bir meziyete sahip olmak bazı şartlara bağlı olmalıdır:

-edebi zevk sahibi olmak

-Arap dilinde lisan zevki olmak

-Kuran’ın bütünlüğünü dikkate almak, bunlardan sayılabilir.

Ayrıca esbab-ı nüzül bu ilmin işlevini yerine getirmesinde yardımcı olmaktadır.Surenin hangi gayeyle indiğini bilmek Tenasüp ve insicam açısından fazlaca yarar sağlayacaktır

  

 

2. BÖLÜM:

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL ’UN YETERSİZ KALMA SEBEPLERİ ;

-Rivayetler açısından yetersiz olabilir. Bu da senedde sahabe veya tabiinin birsinin düşmesi sonucu senedde bir kopukluğun oluşması bir eksikliği doğurabilir.

-Senedlerin hazf edilmesi veya rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayet siygalarına dikkat göstermeme yetersizliğe sebebiyet verebilir.

 -Ayrıca Kur’an’ın Umum değil husus ifade ettiği anlamının verilmeye çalışılması da eklenebilir.

-Taaddüt-taahhür açısından yanlış değerlendirme yapılması

-Tarihi gerçekler ile zamansal uyumsuzluk da bir başka sebebi teşkil eder.

 

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBABI NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU  OLUMSUZ SONUÇLAR;

-Yorum Zenginliğine Engel Olması

-Kuran-ı Kerim’in Evrensel Hedefi Olan Kuran-İnsan Hayat Bütünleşmesini Engellemesi

-Konunun İstismar Edilmesi

-Şahısların ebedileştirilmesi vs.

 

 

 

.

3.BÖLÜM:

ESBAB- NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

          Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi ortaya çıkmadan nüzul ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını hatırlarsak selef alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi anlaşılmış olacaktır.

 Efendimiz ve ashabın tefsirle ilgili açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş bu da İslam tarihinde büyük tesir oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.

 

 

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

Esbab-ı nüzul bilgisine birebir bağlı kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde ilkesiz değerlendirilme yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur’an’ın anlaşılmasında ciddi problemler doğurur. Bu nedenle ilk yapılması esbab-ı nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de belirlenip ortaya konmalıdır.

Bu ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul rivayetleri ihata edilemeyeceğinden; Kur’an’ı bir bütün içinde okumak ve onu anlamaya çalışmak gerekir.

Sebeb-i nüzulü bilmenin gereklerini tespit ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı araştırıp, ifade ettiği manayı belirlemek gerekir. Kur’an’ın anlaşılmasında zahir nassları, mücmel naslardan ayırt etmek  gerekir.

-KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DiKKATE ALINMASI

Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğünü en iyi ifade eden ‘’Bütün olarak Kur’an’ı kerim’ dir. Bütün olarak Kur’an tamamen birleşik bir bütün olarak kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan –evren ilişkisinin anlaşılması ve de Kur’an’daki kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin manaları ve de kazandıkları yeni manaları hep Kur’an’ın bütünlüğü dahilindedir.

Kur’an’ın bütünlüğü dikkate alınırken onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı bundan kasıt onunla yaşamak veya onu anlamak isteyen insan o anda iniyormuş gibi ele almak gerekir. Esbab-ı nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.

-SİYAK-SİBAK ‘IN GÖZÖNÜNDE BULUNDURULMASI

Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak ‘ın göz önünde bulundurulması Kur’an’ın bütünlüğü açısından önemlidir.

 Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi, bağ, sözün baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün gelişi gibi anlamlara gelir.  

Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır. Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir. Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna  kesinlikle dikkat etmek gerekir.

-ESBEBI NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI

         Kur’an’ı Kerim’in muhatabı insan olup, onun ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır. Bu bağlamda tarih ve tarihlilik karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan tarihi bir varlıktır. Yani yaptıkları ‘’şimdi’’ içinde olup bitmez.Yaptıkları zamanın safhalarına yayılmışlardır.  Bu yayılma insanın tarihselliğini oluşturur. Yapıp etmeler, amaçlar, değerler, dinsel inançlar… vb. faktörler insanın bütünlüğünü oluşturur.

İKİNCİ KİTAP:

SA’LEBE KISSASI

 Esbab-ı nüzul; nüzul zamanı ve ortamında meydana gelen Kur’an-insan ilişkisini gösteren olaylardır, oluşan süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek Kur’an’ı anlamada ve anlaşılmasında önemli bir yer alır.  Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp eleştiriden uzak bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür mirasımızı bırakan alimlerimizin düşünceleri eserleri doğrultusunda geçmişi hırpalamadan yıpratmadan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde Kur’an’ın daha kolay ve de daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.

         Hemen her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olarak gösterdiği Sa’lebe kıssası,  sire ,rical, tarih, hadis, tefsir kitaplarında  yer almıştır. Kıssanın gerçek olduğu veya gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin anlaşılmasında bize pek müşahhas bir kanaat vermediği gibi  Kur’an’ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunun da adeta bir kanıtıdır. Bu yeni yaklaşım yapılırken;

-Hadis usulü açısından tenkid edilmeli

-Rivayetler tasnif edilmeli

-Tarih ilminden faydalanılmalı

-Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.

Sonuç olarak; bu kıssa Kur’an’ın anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri yukarıdaki değerlendirmeler göz önünde bulundurularak yapıldığında Kur’an’ın mana zenginliği anlaşılacaktır. Kur’an’la aydınlanacak hayatımızın zenginliği, Kur’an’ın zengin bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle mümkündür.

3.KİTAP:

TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL

Tarihsellik kavram olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir vakıa ile tarihle ilgilidir.

Tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir yönünü ele almıştır.

Kur’an, insan ve tabiat arasında bir ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun hareketi vahiyden alır.

Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple  Kur’an; geçmişi,yaşanılan zamanı , ve geleceği bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede ele alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir.

Kur’an’ın nüzul ortamına yönelik üslubuna gelince ; ister Mekke’de ister Medine’de olsun Kur’an; vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. İşte nüzul asrında muhatap olan insanlar dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürlerken bu Kur’ ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fili olanı gerçek hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir münasebet içerisindedir. Vahiy tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur. Fakat Kur’an-insan-hayat münasebetinin daima varolacağını Kur’an beyan etmiştir.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Bülent EROĞLU

Doktora Öğrencisi 2015-16 Güz Dönemi

Tefsir Bölümü No: 15922722

 

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ

Kur’ân’ın anlaşılması bağlamında Kur’ân ilimleri birbiriyle etkileşim halindedir. Hepsi aynı gayeye yönelmişlerdir. Ulumu’l-Kur’ân; konusu her yönüyle Kur’ân-ı Kerim olan, Kur’ân’la ilgili veya Kur’ân’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasını gaye edinen bilgi alanıdır. Esbâb-ı nüzul ise; doğru anlama çabasının oluşturduğu bu ilimlerin en sık kullandığı yöntemdir. Çünkü esbâb-ı nüzul, nüzul çağı ve ortamını, dönemin sosyal, iktisadî ve siyasî yapısını, o dönem insanın zihniyetini ve onu dolduran, oluşturan kavramları sonraki nesillerin anlamasında önemli bir kaynaktır. Bu bilgi ancak sahih nakille elde edilebilir.

Esbâb-ı nüzul’ün ilk kayda geçirildiği eserler hadis mecmualarıdır. Esbâb-ı nüzul eserlerinin telif sebebi; sahabenin nüzul sebebini bilmeye önem vermesi ve bu bilginin sonraki nesillere aktarımını sağlamaktır.

Esbab-ı nüzul, Kur'ân'ı anlama ve tefsir etme adına tartışılmaz derecede önemlidir. Bununla birlikte, esbâb-ı nüzûlü bilmek Kur'ân'ı anlamak isteyen kimsenin yanlışa düşmesine, yanlış hüküm ve davranış şekilleri istinbat etmesine mâni olur. Böylece hem o kişiyi, hem de o kişi vesilesiyle hatalı düşünce ve davranış içine girecek başkalarını da muhafaza etmiş olur.

Ayrıca esbâb-ı nüzûlü bilmekle hükümlerin hikmetleri daha iyi anlaşılır. Hükümleri madde plânında hazırlayan sebepleri ve vasatı bilmek, o hükümlerin hikmetlerini, illetlerini daha sağlıklı görmeyi sağlar. Bu zemin üzerine bina edilecek anlama ve yorumlamalar, sahihliğini, istikrar ve tutarlılığını temin etmiş olur. 

Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinin sonuçlarında bazı olumsuzluklarla karşılaşıldığı gözlemlenmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in tamamının esbâb-ı nüzul çerçevesinde anlamaya çalışılması, bazı zorlama anlamların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu da Kur’ân’ın anlam zenginliğine zarar vermiştir. Ayrıca tarihi gerçekliklere aykırılık da farklı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Konunun istismar edilmesi, esbâb-ı nüzul’ün yetersiz kaldığı konular kapsamında istismara açık hale gelmiştir. En belirgin olarak nüzul sebebi olan şahısların ısrarla zikredilmesidir. Oysa Kur’an’ın evrenselliği noktasından Kur’an’ın yorum zenginliği yakalanmalıdır. İstismarın bir alanı da mezhep taassubudur.

 

 

 

 

 

 

 

Makaleler

2- Muhsin Demirci, Esbâbu’n-Nüzulün Kur’an Tefsirindeki Yeri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1993-1994, sayı: 11-12, s. 7-25

8- Abdullah Aydemir, Esbabü'n-Nüzul, Diyanet İlmi Dergi [Diyanet Dergisi], 1972, cilt: XI, sayı: 1, s. 28-36 

5- Selahattin Polat, Esbab-ı Nüzul Üzerine, I. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu, 03-05 Şubat 1995, 1995, s. 110-117

 

Kitaplar

1.      Ahmet Nedim Serinsu, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzûl, Şule Yayınları

2.      Yakup Bıyıkoğlu, Şevkani’nin Fethu’l-Kadir’inde Esbab-ı Nüzûl ve Kur’ân’ın anlaşılması(ayetlerin iniş sebepleri), Rağbet Yayınları

3.       es-SUYUTİ, İmam Celaleddin, Lubabu’n-Nukûl fi Esbabi’n-Nüzul, Fatih Yayınevi: 2/722. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/571.

4.      el-VÂHİDÎ, Esbâbu'n-Nüzûl, II. Bsk., Beyrut 1991, s. 190.

 


0 Yorum - Yorum Yaz

KUR’ÂN VE BAĞLAM    07.12.2015

Öğrenci Adı ve Soyadı          :Hacı Ekbar FERGANİ

Öğrenci No                            : 15922720

Bölümü                                  :DOKTORA

Dönem                                   :2015-16 güz

Konu                                     : Tefsirle alakali on web sayfası

 

ESBÂB-I NÜZÛL İLE İLGİLİ 3 KİTAP

1.      Abdulfettah El Kadi, Esbâb-ı Nüzûl

2.      Vahidi, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Necdet Çağıl ve Necati Tetik, İhtiyar Yayınları,

3.      Abdurrahman Elmalı, Fahreddin er-Razi’de Esbâb-ı Nüzûl Değerlendirmesi, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı, 1998.

 

ESBÂB-I NÜZÛL İLE İLGİLİ 3 MAKALE 

1.      Muhsin Demirci, Esbâb-ı Nüzûlün Kur’ân Tefsirindeki Yeri, “Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi”, s.11- 12, İstanbul 1997.

2.      Mustafa ÜnverTarih İlmi ve Nüzûl Sebepleri.

3.      Selim Türcan, Tefsir Tarihçiliği Bağlamında Klasik Esbab-ı Nüzul Yaklaşımının Değerlendirilmesi, “İslâmî İlimler Dergisi”, c. II, sayı: 1, 2007.

KUR’ÂN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ

              Kur’ân ve Bağlam kitabı; “Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”, “Sa’lebe Kıssası” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli üç kitaptan oluşmaktadır.

I.            Kitap; Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü

              Birinci kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, “Kur’ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzûl İlmi” başlığı ile yazılmıştır. Burada öncelikle Kur'ân-ı Kerim İlimlerinin ne olduğundan, doğuşundan ve gelişiminden bahsedilmiştir. Daha sonra bu ilimlerden biri olan Esbâb-ı Nüzûl ilminin tanımı yapılmış, doğuşu ve gelişimi açıklanarak Kur'ân-ı Kerim İlimleri arasındaki konumuna vurgu yapılmıştır. Hadis Usûlü açısından Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri incelendikten sonra, bu rivayetler tasnif edilmiştir. Sonrasında taaddüt, taahhür ve umum-husus meselelerine yer verilip, islam kültür tarihinde Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin değerlendirilmesine genel bir bakış getirilmiştir.

              İkinci bölüm, “Kur'ân-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları” başlığı altında yazılmış, Esbâb-ı Nüzûl’un Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında yetersiz kalması ve rivayetlerinin doğurduğu olmuşuz sonuçlar incelenmiştir. Üçüncü bölüm, “Esbâb-ı Nüzûle Yeni Bir Yaklaşım” başlığı ile Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri yeniden bir değerlendirmeye tâbi tutulmuştur.

              Kısaca, Hz. Peygamber ve ashabı döneminde Kur'ân-ı Kerim’in nüzulüne bizzat şahit oldukları için telifine gerek duyulmayan Kur'ân-ı Kerim İlimleri, Kur'ân-ı Kerim’in tefsirinin yapıldığı zamanlar bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Başlangıçta Kur'ân-ı Kerim ile alakası bulunan tüm bilgiler Kur'ân-ı Kerim İlimleri diye adlandırılırken, Zerkeşî (794/1391) ile birlikte sistematik bir hal kazanmıştır. Bu ilimlerden biri olan Esbâb-ı Nüzûl İlmi, “Nüzûl ortamında meydana gelen bir hâdiseye veya Hz.Peygamber’e yönetilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdisedir.” Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler hadis kitapları olmuştur ve Esbâb-ı Nüzûlü bilmek ise ancak nakil yoluyla mümkündür. Sahabe nakli ve tâbiûn nakli ile gelen rivayetlerden, olayı müşahede edenlerin sahabiler olması nedeniyle sahabe nakli ile olanın tercih edilmesi söz konusudur. Bu rivayetlerin sigaları ise, sebep ifade etmede nass olan ve nass olmayan şeklinde iki grupta incelenmektedir.

              Esbâb-ı Nüzûl İlminin Kur'ân-ı Kerim’i anlama açısından yetersiz kaldığı bir takım hususlar bulunmaktadır. Bunlar, rivayetler açısından (merfu-musned, mursel Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri, senedlerin hazfedilmesi, rivayetlerin tasnifine ve rivayet sigalarına dikkat edilmemesi), umumu hususileştirme açısından (sebebiyet ifade eden sebeb-i nüzulün nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şekilde anlama çabaları), taaddüt-taahhür açısından (nüzul sebebi olarak bir ayet için bir çok sebep bulunması nedeniyle ortaya çıkan mesele)  ve tarih ilmi açısından (her ayete bir nüzul sebebi arama çabaları ve geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nüzul ortamı olaylarını karıştırma) olmak üzere 4 grupta toplanmaktadır. Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar ise, yorum zenginliğine engel olması, Kur'ân-ı Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’ân-İnsan-Hayat bütünleşmesini önlemesi ve konunun istismar edilmesidir.

              Esbâb-ı Nüzûle yeni bir yaklaşımın neticesinde, ilk olarak ona olan ihtiyacın sınırlarını belirlenmesi gerekmektedir. Bu ilkeler genel olarak, Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmayışı ve Esbâb-ı Nüzûlü bilmeden de Kur'ân-ı Kerim’i anlamanın mümkün oluşudur. Özelde ise, sebeb-i nüzulü bilmenin durumun gereğini bilmek gibi olduğu ve Kur'ân-ı Kerim’in zâhir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu haller ve Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur’ân’ın belirlemesi gerektiğidir. İkinci olarak Kur'ân-ı Kerim’in bütünlüğü dikkate alınmalıdır. Üçüncü olarak siyak-sibak ilişkisi göz önünde bulundurulmalıdır.

II.         Kitap; Sa’lebe Kıssası (Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)

              Bu kitap ise 5 ana bölümden oluşmaktadır. Ana bölümlere gelmeden önce esbâb-ı nüzûlün ne olduğu açıklanıp, Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşıma ihtiyacın ne olduğundan bahsedilmiştir. Bu kitapta amaç, esbâb-ı nüzûle yeni yaklaşımın ilkelerini bir sebeb-i nüzûl rivayeti üzerinde uygulamaktır.

              Kitabın ilk bölümünde Sa’lebe Hadisine yer verilmiştir. İkinci bölümünde s’îre, ricâl ve tarih kitaplarında bu kıssanın nasıl ele alındığı incelenmiştir. Bu kıssanın sıhhatinde sıkıntı görmeyenler, olayın doğru ancak kahramanın başkası olduğunu söyleyenler ve kıssanın sıhhatinden şüphe edenler olmak üzere 3 farklı durum olduğundan söz edilmiştir. Üçüncü bölümde hadis kitaplarından, dördüncü bölümde tefsir kitaplarından Sa’lebe kıssası incelenmiştir. Son bölümde ise esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım ile bu kıssa değerlendirilmiştir. Buna göre ilk olarak bu kıssanın hadis usulü açısından tenkid edilmesi gerekmektedir. Zira senedi zayıftır. İkinci adımda rivayetler tasnif edilmelidir. Çünkü hadis kitaplarının tefsir kısımlarında bir ayetin nüzul sebebi olarak pek çok rivayet örnek gösterilmektedir. Bu kıssa da onlardan biridir. Üçüncü olarak tarih kitaplarından yararlanılmalı ve son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve siyak-sibak bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir.

III.      Kitap; Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl

              Bu kitapta ilk olarak konuya bir giriş ile başlanmış, ardından amaç ve metot anlatılmıştır. Bu giriş kısmında tarihsellik kelimesinden bahsedilmiştir. Tarihsellik, felsefeye ait bir kavramdır. Kavram ise, düşünme faaliyetinin temel amacıdır. Bir kavram dil ile ifade edildiğinde terim adını alır. Yani terim, kavramı dil aracılığı ile anlatan dilsel bir simgedir. Bu bağlamda tarihsellik, tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetlerin sonucu oluşan düşüncelere işaret eden bir kavramdır.  Bu kitapta tarihsellik kavramı esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alınıp, incelenmiş ve kendi kültür alanımızda bu kavramın nasıl kullanılabileceği irdelenmiştir.

              Kitap, iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, “Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi” dir. Özet ile, tarihsellik ve tarihselcilik terimleri, Batı’da XVII. ve XIX. yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. Bu kavramlardan doğan anlam çerçeveleri günümüzde de bulanık halini korumaktadır. Bu durum bu kavramların çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılmalarına neden olmaktadır. Bu kavramlar, Batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam alanlarına sahiplerdir.

              İkinci bölüm “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl” başlığı altında incelenmiştir. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları Batı’nın kültürüne ait kavramlar olduğu için, kendisini kuşatan bu kültürel ortamdan etkilenmesi de kaçınılmazdır. Kur'ân-ı Kerim insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinerek, tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Onun hemen hemen her suresinde insan ve insan toplulukları ve onlar ile ilgili oldular ve olaylar anlatılmaktadır. Ki zaten nüzûl asrı yapıp-eden ve ne yapıp-ettiğini bilen insanlardan oluşmaktaydı. Bu yapıp-etmeleri yöneten ise değer duygusudur. İnsan tarihsel bir varlık olduğuna göre, onun yapıp-etmelerinin neticesinde oluşan esbâb-ı nüzûlün tarihsellik kavramıyla ilgili olduğu ise kaçınılmazdır. Esbâb-ı nüzulün tarihselliği; nüzûl ortamında ne gibi olaylar olmuş, hangi sorular sorulmuş, nasıl olmuş da ayetler nâzil olmuş sorularının karşılığı ve Kur'ân-ı Kerim ile insan ilişkilerinin bir bölümüne verilmiş ilahi cevaplardır. Yani, esbâb-ı nüzûl-tarihsellik kavramı ilişkisine, esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı Kerim’in bütünlüğü içerisindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır. Kur'ân-ı Kerim’in soyut bir düşünce biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalıdır. Başka kültürlere ait kavramlar kullanılırken, söz konusu kavramların tarihleri ve içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır.


0 Yorum - Yorum Yaz

HÜLASA    10.12.2015

Muhammet Ali ÖZER

14922747

DOKTORA

KUR’AN VE BAĞLAM KIRAATİ HÜLASASI          

Esbâb-ı Nüzûl başta tefsir ilmi açısından önemli olduğu kadar diğer dinî ilimler açısından da faydalanılan ve üzerinde önemle durulan bir bilgi kaynağıdır. Zira bu sayede Kur’an-ı Kerim’in soyut bir bilgi kaynağı olmaktan ziyade hayatın her alanında yaşayan somut bir hidayet rehberi olduğunu anlarız.

Esbab-ı Nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının aslî bir unsuru aynı zaman da onun anlaşılması için bilinmesi gereken bir bilgidir. Sahabe, Tâbiûn, Tebe-i Tâbiûn Kur’an tefsiri yaparken esbâb-ı Nüzulü kullanmışlardır.

ARAŞTIRMANIN AMACI VE METODU

Esbâb-ı Nüzûle olan ihtiyacımızın boyutlarının tespiti, ilgili rivayetlerin geçmişten günümüze muhasebesi yapılmasına ihtiyaç vardır. Bu amaçla ilgili kavramların tanımlanmasıyla çalışmaya başlanmıştır. Bu gibi kavramların Kur’an’ın anlaşılması için kullanımı esnasında yapılan hatalar ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Bu alanla ilgilenen araştırmacının karşısına iki durum çıkar: 1- Malumat çokluğu 2- Bu malumattaki Sistemsizlik. İzlenilen metot öncekinin tekrarı olmaktan ziyade çözüm odaklı olmalıdır. Bu amaçla Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerine olgusal bir yaklaşımda bulunulmuş ikinci bölümde bu olgu eleştirilmiş son bölümde de söz konusu rivayetlerin nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili çıkarılan sonuçlar ortaya konmuştur.

A. KUR’AN İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZÛL İLMİ

Esbâb-ı Nüzûl’ün tefsir ilmi içindeki rolünü anlayabilmek için “Ulûmu’l-Kur’an denildiği zaman ne kast olunur ve bu kavramdan ne anlaşılmıştır?” sorularına cevap bulunması gerekir.

Bu amaçla Kur’an ilimlerinin doğuşunu ve gelişmesini iyi bilmemiz gerekir. Kur’an ilimlerinin ilk ve en önemli kaynağı bizzat Kur’an’ın kendisidir. Kur’an kendisin anlaşılmasına, yaşanmasına ve izahına önem vermekte ve bunu teşvik etmektedir. Ashâb-ı Kiram anlayamadıkları kısımları bizzat kaynağından öğrenebilme durumunda idiler. Tabi bu, sahabenin Kur’an’ı anlama konusunda eşit seviyede olduğu anlamına gelmemektedir. Fakat önemli olan nokta sonradan “Ulûmu’l-Kur’an” denilecek olan ilimleri Hz. Peygamber ve sahabenin bildiği söylenebilir. Çünkü bu bahislerin iki kaynağı mevcuttur ki sahabe de bundan haberdardır. Bu kaynakların ilki Garibu’l-Kur’an, İ’câzû’l-Kur’an, Mecazu’l-Kur’an gibi birkaç tanesini saydığımız Arap dilinin kapsamına giren Kur’an İlimleri diğeri de Allah Rasulü’nün tefsiri, esbâb-ı nüzul, muktezây-i hal gibi gözleri önünde cereyan eden hâdiseler.

 Esbâb-ı Nüzûl ilminin İslam’ı ilk asırlarından itibaren Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak kabul edilmiştir. Ashabın anlayışına göre ve Şâtibî’nin de ifade ettiği gibi bu ilmi bilen Kur’an’ı bilmiş olacaktır.

B. ESBÂB-I NÜZÛL İLMİNİN TANIMI

Bu ilmin birçok tarifi olmakla beraber hocamızın tercih ettiği tanım: Nüzul ortamında meydana gelen hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzul denir.

Esbâb-ı Nüzûle dair birçok eser yazılmıştır ve hocamız çalışmasında bunlardan örnekler vermiştir. Bu eserlerin yazılmasındaki amaçlar şöyle sıralanabilir: Ashab-ı Kiram açısından bu ilmi bilmek övünme sebebi olarak telakki ediliyordu ki bu da bizim için mezkûr ilmin ne derece önemli olduğunun göstergedir. Ayrıca bu bilginin sonraki nesillere aktarımını sağlama ve son olarak da tedvin döneminde hadis mecmualarına ve tefsir eserlerine girerek yazılı hale getirilmesi ona ne kadar önem verildiğinin göstergesidir.

C.  ESBÂB-I NÜZÛL RİVAYETLERİ

Esbâb-ı Nüzûl sadece sahih nakille bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada gerek yoktur. Bu da, akılla idraki mümkün olmayan, sadece işitilerek ve görülerek bilinebilen sahabe rivayeti anlamına gelir. Dolayısıyla o ancak nakil yoluyla bilinebilir. Bu nakil sanki Hz. Peygamber’den bildirilmiş hükmündedir. Bu rivayetler gelirken şu kalıplarla gelir: Sebep ifade edecekse “sebebi nüzulü” “sebebi budur” gibi ifadeler kullanılır. Bu şekilde kullanım nass ifade eder. Bir de kelamın gelişinden nüzul sebebi olduğu anlaşılmayan, ayet şu olay hakkında indiğini zannediyorum tarzında olan ama sebeb-i nüzule tam olarak delalet etmeyen ifadeler sebeb-i nüzul olarak değerlendirilmediği için nass olarak da kabul edilemez. Bu rivayetler bazı krıterler dikkate alınarak yapılmaktadır. Bunlar ise Vürûdu itibariyle tasnif, bir ayet için hadis usulü kriterleri uygulanarak yapılan,Şah Veliyyullah Dehlevi’nin tasnifi, Esbab-ı Nüzul Nevileri açısından tasnif.

D. ESBÂB-I NÜZÛL İLE İLGİLİ MESELELER

Esbâb-ı Nüzûl ilmi alanına dâhil taaddüt ve taahhür konuları bu ilmin problemli konularıdır.

Taaddüt Meselesi: Sahih hadislerin cem edilmesi yani Te’lif edilmesi durumu bu ilim açısından önemli bir durumdur. Bazen aynı ayet için birkaç sebeb-i nüzul –ki buna “sebebin taaddüdü” denir- olabilirken bazen de birkaç ayetin bir tek sebeb-i nüzulü –ki buna da “nüzulün taaddüdü” denir- olabilmektedir. Durum böyle olunda âlimler bu ayetlerin sebeb-i nüzulünün taaddüt ettiğini söylemek zorunda kalmışlardır.

Taahhür Meselesi:  Vahiy ile te’ekid edilmesi amacıyla nüzulü taahhür ile gerçekleşmiştir. Bunu da âlimler abdest ayeti üzerinden aktarmışlardır.

E. ESBAB-I NUZUL İLE İLGİLİ DİSİPLİNLER

Bu ilim bazı alanların konusu ve malzemesidir. BU ilimler; Hikmet-i Teşri’ İlmi, Mübhemâtü’l-Kur’an İlmi, Tenasüb ve İnsicam İlmi.

KUR’AN- KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI

Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’den faydalanırken yapılan ilkesel hatalar bazı problemlere sebep olmaktadır. Bu problemler Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’ün yetersiz kalma sebepleri olarak adlandırılabilir ki bunları şöylece satabiliriz: Rivayet açısından, Umumu hususileştirme açısından, Teaddüt-Teahhür açısından.

Bu rivayetlerin anlaşılmasında bazen olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Bunları da şu şekilde sıralayabiliriz: Yorum zenginliğine engel olması, Kur’an’ın asıl hedefi olan Kur’an- İnsan- Hayat bütünleşmesini önlemesi, Konun istismar edilmesi.

III. ESBÂB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

Esbâb-ı Nüzûl ilk iki bölümde bir olgu olarak ve doğurduğu sonuçlar itibariyle incelenmişti. Buraya kadar anladık ki tek başına kullanılan bu ilim Kur’an’ın anlaşılmasında bazı sıkıntılara sebep olmaktadır. Kur’an’ın anlaşılması için onun nüzulü asrındaki muhatabın anlayışına ihtiyaç duyulduğu ayetlerin tespiti gereklidir. Nüzul asrının sosyal şartları, fikrî şartları, iktisadi şartları, siyasi şartları ve dönemin insanını araştıran araştırmalar bu ilimden faydalanma oranımızı arttıracaktır. Esbâb-ı Nüzûl bilgisine karşı duyarsız kalamayacağımız gibi kullanımının ilkelerinin belirlenmemesi şeklindeki bir serbestliğe de gidemeyeceğimiz aşikârdır. Bu amaçla Esbâb-ı Nüzûle olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeleri de belirlememiz gerekir. Bu rivayetleri bir araya getirme imkânı yoktur ama Esbâb-ı Nüzûl bilgisi olmadan Kur’an’ın anlaşılması mümkündür. Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerini hadis usulü açısından da tenkide tabi tutmak gerekir. Ayrıca bu rivayetlerin tasnifi de önem arz eder.

Bütün bunları yaparken ve anlama faaliyeti esnasında Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate alınması gerekir. Ayrıca siyak sibak ilişkisinin anlama faaliyeti esnasında gözden kaçırılmaması gerekir. Bu bilgi metnin kastettiği şeyin doğru ve amaca uygun şekilde anlaşılması ile ilgilidir. Bunun için de insanoğlunun aradığı şey metnin ifade şekli ve tarzı, sözün gelişi, başı ve sonu ile uygunluğu, tutarlılığı, sözlerin uygun bir şekilde birbirini izlemesidir.

Kur’an’ın bir başka anlayışı da insanın geçmişi, bu günü ve geleceği ile bütüncül olarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Bu amaçla dönemin insanının yapıp ettikleri ile ilgili geçmişte yapılanlardan ve akıbetten bahsedilerek ders verilme yolu tercih edilir. Bu açıdan insanın tarihi ve onun tarihiliği Kur’an’ın konusu olmuştur.

Sonuç olarak Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl bilgisinin sanılandan daha ziyade önemi vardır. Fakat yararlanılması konusunda ilkelerin belirlenmesi, kriterlerin özellikle usul ilimleri açısından konulması gerekmektedir. Çalışmanın bu kısmında üç bölümün bir hulasası yapılmıştır.

İKİNCİ KİTAP SA’LEBE KISSASI

Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım

Bu kitapta halk arasında da meşhur olan Sa’lebe kıssası anlatılıp rivayet Esbâb-ı Nüzûl bilgisi açısından bir tenkide tabi tutulmaktadır. Özellikle bu rivayetin hadis usulü açısından değerlendirilip tenkitçi bir bakış açısıyla gözden geçirilmesi gerektiği ifade edilmektedir.  Bu olayla ilgili rivayetler tasnif edilmelidir. Kuran bütünlüğü, siyak ve sibak uygunluğu açısından hadis yeniden göz geçirilmelidir. Sanki burada önceki kitabın uygulamalı değerlendirilmesi yapılmış gibidir. Bu da çalışmanın sadece teoride kalmadığını göstermesi açısından önemlidir.

 

 

ÜÇÜNCÜ KİTAP TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL

Tarihsellik denilince ne anladığımız çok önemlidir. Zira bu kavram felsefi bir kavramdır. Fakat dikkat çeken bir nokta da felsefecilerin tarihsellik kavramı üzerinde hemfikir olamayıp, tanımı üzerinde ittifak edememeleridir. Çalışmada hocamız kavramın ne olduğu üzerinde durup tanımına da girmiştir.

Bu kavram XVII-XIX. y.y. arasında tarih ilminin geçirdiği değişim sürecinde ortaya çıkan bir kavramdır. Tarihselcilik ilk olarak Almanya’da ortaya çıkmıştır. Tarih alanında da kullanılmıştır hatta ilk kullananlar More, Bayer ve Hegel olmuştur. Oluşum süreci dikkate alındığında da ortak kültüre ait bir kavramdır. Buna göre Tarihsellik; tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetinin sonucunda oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim insanla tabiat arasında organik bir bağ görür. Her iki varlık da öz niteliklerine uygun hareket etme metodunu vahiyden alır. İslam tabiata farklı bir bakış açısıyla bakar. Dolayısıyla kavramlara da bu gözle bakıp değerlendirir. Çalışmada hocamızın üzerinde durduğu şey tarihsellik kavramının batıya ait bir kavram olduğu ve filozofun olaylara bakarken ait olduğu toplumun değer yargılarıyla baktığı fikrini anlatmaktır. Bu sebepledir ki bir kültürün üzerinde hâkim olduğu kavramlar diğer bir kültüre kolay aktarılamazlar. Tarihsellik kavramı da bu cinsten bir kavramdır. O halde Esbâb-ı Nüzûl – tarihsellik ilişkisine; bu ilmin Kur’an’ın içindeki yerine ve insanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılması gerekir. Çünkü Kur’an soyut fikirleri ihtiva eden bir kavram değil tamamen hayatın içinde somut bir kavramdır. 


0 Yorum - Yorum Yaz


Nizamettin BAYRAKCI

DOKTORA 

ÖĞRENCİ NO: 15922718

2015/2016 GÜZ YARIYILI

KUR’AN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ

 

Kur’an ve Bağlam kitabı Prof. Dr. Ahmed Nedim SERİNSU tarafından kaleme alınmış ve incelemiş olduğumuz eser 2008 tarihinde Şule Yayınları tarafından basılmıştır. Söz konusu eser toplam üç kitaptan müteşekkildir. İlk kitapta, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü bağlamında Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul kavramları irdelenerek esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasına ilişkin değerlendirmesi yapılmıştır. İkinci kitapta ise, esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım olarak adlandırılan usulün, Sa’lebe Kıssası örneğiyle uygulamalı olarak incelenmesini görmekteyiz. Son kitapta da, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul başlığı ile tarihsellik kavramı esbab-ı nüzul bağlamında irdelenmiştir. Birinci kitap da üç bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölümde Kur’an ilimleri ve esbâb-ı nüzul ilmi kaynaklarda ele alınış şekliyle incelenmiştir. İkinci bölümde eleştirel bir yaklaşımla esbâb-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasındaki rolü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise Kur’an’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün kullanımına dair çözüm ve öneriler dile getirilmiştir.

Bu eserde esbâb-ı nüzule Kur’an’ın anlaşılmasındaki rolü açısından bakılmaktadır. Kur’an’ın daha iyi anlaşılması noktasında esbâb-ı nüzulün rolünü araştırması ve bazı prensipler va’z ederek konuya açıklık getirmesi bakımından önemlidir.

Esbâb-ı nüzul, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli bir unsur olması hasebiyle Kur’an tefsirinde önemli bir yere sahiptir. Hatta ilk dönemlerde (başlangıçta) tefsir ilmi esbâb-ı nüzulü bilmekten ibarettir denilmiştir. Esbâb-ı nüzul hakkında tek kaynak sahabedir.

Bu eser; esbâb-ı nüzulden bahseden eserlerde görüldüğü gibi esbâb-ı nüzulün faydalarını kabul veya reddetme noktasında değil Kur’an’ın anlaşılmasındaki rolü bakımından bu ilmi inceler. Bu sebeple esbâb-ı nüzul ilmine 1- vakıayı tespit 2- tenkit 3- yeni bir yaklaşım ilkeri ile yönelmektedir.

 

         BİRİNCİ KİTAP

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULÜN ROLÜ

Birinci Kitap, giriş ve üç bölüm ile sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Giriş kısmında araştırmanın konusu, önemi, amacı ve metodu üzerinde duran yazar, ilk bölümde Kur’an İlimleri ve Esbab-ı Nüzul ilmini tanımlamış olup ikinci bölümde Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinin sonuçları ele almıştır. Son bölümde ise Esbab-ı nüzule ilişkin yeni bir yaklaşım ortaya koymaktadır.

Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli unsuru olması münasebetiyle Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgi türüdür. Bu bilginin tek kaynağı ise sahabedir. Şimdiye kadar ki esbab-ı nüzul konulu çalışmalar genelde esbab-ı nüzulden bahseden eserlerdeki malumatı nakletmek ve bu bilginin önemini vurgulamaktan ibarettir. Dolayısıyla ne esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasındaki yarar ölçüsü ve ne de bu bilgiye ait rivayetlerin hadis metodolojisi açısından tenkite tabi tutulmadan, tasnif edilmeden ve rivayet kalıplarını göz önüne almadan değerlendirmesi ele alınmıştır. Bu bakımdan bu çalışma, Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzule ilişkin bir takım prensipler ileri sürmektedir. Bunu yaparken öncelikle esbab-ı nüzul değerlendirmelerinde yapılan hatalara dikkat çekilmek istenmiştir. Bunun yanı sıra esbab-ı nüzule bütüncül bir yaklaşımla bu olgunun günümüze nasıl taşınabileceği araştırılmaya çalışılmıştır.

Metot olarak, esbab-ı nüzul ve faydaları alanında bütüncül bir değerlendirmeye imkân sağlamaya matuf olarak esbab-ı nüzul vakıası ortaya konmuş, sonrasında iyi bir tahlille onun tenkidi yapılmış ve yeni yaklaşım ilkeleri ortaya konmuştur.

Birinci bölümde Kur’an’ı anlamada esbab-ı nüzulün rolünü anlamaya yönelik Kur’an ilimleri kavramları ve doğuşu ile gelişimleri ele alınmaktadır. Böylelikle esbab-ı nüzulün de içerisinde bulunduğu bu ilimlere bakmakla bu çalışma için daha bütüncül bir bakış açısı yakalanabilecektir. Bu bağlamda, Kur’an ilimlerini tarif etmenin zorluğuyla birlikte tarihsel süreci içerisinde kazandığı anlam itibariyle ele alınmıştır.

Hz. Peygamber döneminde, okuma yazma oranı çok düşük olmasından o dönemin ağırlık noktası okur-yazarlık üzerineydi. O dönem Hz. Peygamber Kur’an’ı bizzat tefsir ediyordu. Dolayısıyla Kur’an ilimlerinin telif edilmesine ihtiyaç duyulmamıştı. Sahabe döneminde ise bilgiler rivayet yoluyla sonraki nesle nakledilmiştir.

İlk dönemlerde Kur’an ilimleri, ilk müfessirler tarafından Kur’an’ı anlamaya imkan veren ilmi araçlar olarak algılanmışlardır. Tedvin döneminde ise, Kur’an ile alakalı garib-ul Kur’an, İ’rab-ul Kur’an gibi bütün bilgiler muayyen olarak Kur’an ilimlerine dahil olmuş. Ancak bu ilimler Kur’an’ın anlaşılması bağlamında birbirleriyle iç içe geçmiş çok alakalı ilimlerdir. İlk dönem âlimleri tarafından Kur’an ilimleri tefsir ilimleri gibi görülse de, onların zihinlerinde Kur’an ilimleri kavramı teşekkül etmemişti. Ancak yine de Kur’an ilimlerine vakıf idiler.  Bu muvacehede; Kur’an ilimleri, konusu Kur’an-ı Kerim olup,Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik Kur’an’la ilgili ve Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalarından oluşmaktadır.

Öte yandan tefsir ilmi ise, Kur’an-ı Kerim’in sözcüklerini, anlamlarını Kur’an’la ilgili ilimler gereğince araştıran ilimdir. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri birbirlerine çok yakın ve ilişkili olmasına karşın ez-Zerkeşi ile birlikte iki ayrı kavram olarak ayrılmıştır. Tefsir ilimleri, Kur’an’ı tefsir ederken, bilinmesi gereken ilimleri kapsarken, Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur’an-ı Kerim’le ilgili bütün ilimleri ve bunlarla ilgili genel kaideleri kapsamaktadır.

Tedvin döneminin başlarında Kur’an İlimleri terimine alimler Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgiler delalet eden bir anlam yüklemişlerdi. Böylece tek tek Kur’an ilimleri belirli bir alanda uzmanlaşmış özel bilgi alanı olarak görülmüştür. Daha sonra aynı gayeye yönelik olan bu bilimler “ ulumu’l Kur’an” adı altında toplanmıştır. Bu ilimleri tek eserde toplayan ilk kişi Zerkeşi’dir.

Kur’an İlimleri ve Tefsir İlimleri Kavramları:

Zerkeşi ulumu’l hadise dair eserleri örnek vererek Kur’an ilimlerini cem ederek ulumu’l Kur’an’ı ortaya çıkarmak istemiştir. Şatıbi’nin ifadelerinden anlaşıldığına göre ulumu’l Kur’an’a dâhil olan ilimler, murad-ı İlahi’nin anlaşılmasına yardımcı olan ilimlerle Kur’an’ın anlaşılmasında araç olan ilimlerden oluşmaktadır. Suyuti de Kur’an ilimleri kavramını kullanmış ve bu adla bir eser telif etmiştir.

Zerkani ise ulumu’l Kur’an’ı şöyle tarif etmiştir: Kur’an olması, hidayet rehberi oluşu veya i’cazı açılarından Kur’an ile alakalı olan bütün ilimler “ulumu’l Kur’an”dır. Ona göre Kur’an’ın öğrenilmesini teşvik ettiği fen bilimleri bu kapsama girmez.

Tefsir İlimleri Kavramı:

Tefsir ilmi, Kur’an’ı Kerim’in izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani her bakımdan O’nu tetkik edip açıklamaya ve bildirmeye yarayan ilimdir. Bu ilmin konusunu da Kur’an ilimlerinin olduğu gibi Kur’an oluşturmaktadır. Tefsir ilmi Kur’an ilimlerinden biridir ve ulumu’l Kur’an kavramının bir cüz’idir.

Tedvin döneminin başlarında Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları aynı manada kullanılmıştır. Zerkeşi’nin eserini oluşturması ile bu kavramlar arasındaki fark ortaya çıkmıştır. Tefsir ilimleri, artık müfessirin Kur’an tefsirine yöneldiğinde başlaması gereken ilimleri kavram olarak ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur’an ile ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideleri içeren bir anlamı ifade etmektedir.

Kur’an İlimleri Arasında Esbâb-ı Nüzul İlminin Yeri:

Esbâb-ı nüzul ilmi ilk asırdan bu yana Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak mutalaa edilmiştir. Sahabe ve tabiun döneminde Kur’an’ı anlamak isteyenlerin mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak zikredilmiş ve nüzul ortamını müşahede eden sahabe Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğerde görmüşlerdir. Bundan dolayı nüzul ortamını müşahede etmiş olmaları ile övünürler. Tedvin döneminden önce esbâb-ı nüzul ilmi nakil yoluyla sahabeden tabiuna aktarılmıştır.

Tedvin döneminde ilk telif edilen eserlerde de esbâb-ı nüzul ilminin önemi göze çarpmaktadır. Zerkeşi ile başlayan ve Suyuti ile devam eden ulumu’l Kur’an’a ait eserler esbâb-ı nüzul ilmi ele alınmıştır.

İlk dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasından esbab-ı nüzul ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Kitaptaki tanıma göre sebeb-i nüzul: Nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayeti resmeden hadisedir. İlk olarak da esbab-ı nüzul rivayetleri hadis eserlerinde kaydedilmiştir. Ve de genellikle hadislerin tefsir babında yer almıştır. Eserde esbab-ı nüzul alanında yazılan önemli eserlere de yer verilmiştir.

ESBÂB-I NÜZUL

Esbâb-ı nüzul ilmi doğuşundan günümüze birçok tarifle ifade edilmiştir. Yapılan tariflerde, bir hadise veya sorunun akabinde ayetin inmesi şart koşulmuştur. Burada önemli olan ayetin muhtevasının hadiseyi kapsamasıdır. Yoksa hadisenin hemen ardından doğrudan inzal edilmesi veya bir müddet sonra inmiş olması arasında fark yoktur.

Bu ilmi şu şekilde tarif edebiliriz: nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye denir.

Doğuşu ve Gelişimi:

 Kur’an-ı Kerim parça parça nazil olarak Arap’ın akli yeteneklerini kullanmasına ve kültürel imkânlarını harekete geçirmesine fırsat vermiştir. Böylece Kur’an basit ve yaşanmışlıktan uzak bir vesika yerine, hayatla beraber akıp giden, insanların kalplerine ve şuurlarına derinden nüfuz eden bir kitap haline gelmiştir.

Arap diline ve edebiyatına vakıf olan sahabiler Kur’an’ın hangi şartlar çerçevesinde indiğini öğrenmeye gayret gösteriyordu. Tabiun döneminde de esbâb-ı nüzul rivayetleri toplanmaya devam etmiştir. Tedvin dönemine böyle gelinmiş ve ilk tefsirler yazılmaya başlanmıştır. İlk müfessirler ayetleri tefsir ederken esbâb-ı nüzul ile başlamayı adet edinmişlerdi. Esbâb-ı nüzul rivayetleri, hadis mecmuaları tefsirden daha önce telif edilmeye başladığı için ilk önce onlarda kaydedilmiştir.

Esbâb-ı Nüzule Dair Eserler:

İlk dönemde müstakil olarak bu ilimden bahseden eserler telif edilmemiştir. Müstakil olarak esbâb-ı nüzule dair telif edilen ilk eser olarak Ali b. El Medini’nin (234/848) eseri gösterilmektedir. Bu tarihten önce Kur’an ilimlerine dair eserler yazılmış olmasına rağmen esbâb-ı nüzule dair eserin bu tarihte telif edilmesi, esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis mecmuaları ve tefsir eserlerinde kaydedilmiş olmasına bağlıdır.

Vahidi’nin Esbâbu’n nüzul adlı eseri elimizde matbu halde bulunan bu alana ait en eski eserdir. Bu eser daha sonra âlimlere kaynaklık etmiştir. Vahidi büyük oranda İbn Hacer’in Sire’sinden yararlanmıştır. Suyuti de yazmış olduğu eserde bu iki âlimden yararlanmıştır.

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ

Bu ilim rivayete dayanan bir ilimdir. Bu alanda içtihada ve imal-i fikir etmeye imkân yoktur. Sahabe nüzul ortamına şahit olarak bu olayları rivayet ettiği için adeta Hz. Peygamberden rivayet edilmiş hükmündedir. Bunu için hadis usulünde “hükmen merfu” kabul edilmiştir. Tabilerde bu hadisleri sahabeden almışlardır. Bu rivayetler de hadis usulünde mürsel hükmündedir. Bu ilimde tabiin de sahabeden sonra kaynaktır.

Esbab-ı nüzul tabiatı itibariyle ancak sahih nakille bilinebilir. Yani, işitme ya da görme yoluyla bilinebilen ve sahabeden müsned-merfu olarak gelen rivayetlerdir. Sahabenin müsned-merfu olmayan esbab-ı nüzul rivayetleri ise tefsir için yaptıkları esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir. Öte yandan, tabiundan gelen esbab-ı nüzul rivayetleri de vardır ki onlar da Mürsel kabilinden sayılmaktadır.

Ayrıca, sebeb-i nüzul rivayetleri sıygaları bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Bu sıygalar iki guruba ayrılır: sebep ifadesi nass olan ve olmayan kalıplar. Birincisinde, rivayet kalıbın nüzul sebebi olarak delil iken, ikincisinde rivayet kalıbının nüzul sebebi olarak delil ya da hüccet olarak anlaşılmaz. Bu da, sebeb-i nüzul rivayetlerinde kaçınılmaz bir tasnife ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, rivayetleri türlerine göre tasnif etmek mümkündür: müsned-merfu hadislerden oluşan esbab-ı nüzul rivayetleri; tefsir için, nüzul asrında meydana gelen bir hadisenin re’y ve içtihad ile misal getirildiği esbab-ı nüzul rivayetleri.

Esbab-ı Nüzul ilmi kaynak olma babından, hikmet-i teşriiye, mübhemat-ul Kur’an, tenasüb-insicam gibi disiplinlerle de yakından ilişkilidir. İslam kültür tarihinde esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’anın anlaşılmasında önemli ölçüde faydalanılan kaynak olsa da bu faydalanmanın belli ilkeler doğrultusunda olduğu söylenemez.

Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Kalıpları

Sebeb-i nüzulun kavramsal tanımı ile rivayet siygaları arasında mutlaka kurulması gereken bir bağ vardır. Böylece esbâb-ı nüzul kapsamına giren rivayetlerle girmeyenler birbirinden ayrılmış olur. Rivayet siygaları iki ana başlık altında incelenebilir.

1-) Sebep ifade etmede nass olan rivayetler:

a-) Esbâb-ı nüzul ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın sınırları içinde kalan rivayetlerdir.

b-) Sebebi budur denilerek yapılan rivayetlerdir. “bu ayetin nüzul sebebi şöyledir” “bu ayetin nüzul sebebi şudur”

c-) Sıyga nüzul sebebi olduğunu gösterir. Başka bir tarafa hamledilemez.

d-) Şu olay vuku buldu da… Denilerek yapılan rivayette olay anlatıldıktan sonra  " ﻒ" ile başlayan ibareler. “Hz. Peygambere şu mesele hakkında konuşuldu da şu ayet indi”  “şu hadise oldu da bunun üzerine şu ayet indi”  “O’na şu mesele hakkında soruldu da şu ayet indi”

e-) Sebep ifadesinin kelamın gelişinden ve ibaredeki açık bir delilden anlaşıldığı rivayetler  “Rasulullah’a şu mesele hakkında soruldu da… ( bu grup rivayetlerde “sebeb-i nüzul”ibaresi ve “” zikredilmeyebilir.)

2-) Sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler:

a-) Sebebi budur denilerek yapılmayan, olay anlatıldıktan sonra “” gelmemiş ve kelamın gelişinden nuzül sebebi rivayeti olduğu anlaşılmayan rivayetler

b-) Sıygadan rivayetin kesinlikle nüzul sebebi olduğu anlaşılmayıp ayetin içerdiği mana veya manalardan birinin beyanı olduğu anlaşılan rivayetler

c-) “Ayet şu olay hakkında inmiştir.” “ayetin şu olay hakkında indiğini zannediyorum” bu kalıplar ihtimal anlamı verdiğinden sebep ifade etmede nass olamaz.

d-) “Bu ayetten Allah’ın muradı budur”  “ayet şu hususa delalet etmektedir” “ayetten alınacak mana şudur” bu ifadeler açık tefsir ifadeleri olarak tanımlanır ve sebep ifade etmede nass değildirler.

Esabab-ı Nüzul Rivayetlerinin Tasnifi:

Esbab-ı nüzul rivayetlerini birçok açıdan tasnife tutmak mümkündür.

A-               Vurud itibariyle tasnif etme

1-                 Soruya cevap olarak varid olanlar: a- sual sorma b- fetva isteme ( bu rivayetlerin sahih olanını, nüzul ortamına ait olanını tespit etmek mümkündür.)

2-                 Hükmü beyan maksadı ile varid olanlar: a- bir hal veya durum sebebiyle b- bir hadisenin meydana gelmesiyle ( bu gruba girenlere dair rivayetlerin çok olması sebebiyle tasnifi en zor olanlardır.)

B-                Bir ayet için çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usulü kriterleri uygulanarak yapılan tasnif

C-                Şah Veliyullah’ın yapmış olduğu tasnif: Şah Veliyullah tasnifinde esbab-ı nüzul rivayetlerini bilinmesi gereken rivayetler ve tefsir için yapılan rivayetler olmak üzere ikiye ayırmıştır.

D-               Tahir b. Aşur’un tasnifi: O, senedin sıhhat dercesine önem vermiş ve senedi sahih olan esbab-ı nüzul rivayetlerini beş kısma ayırarak incelemiştir.( sıhhat derecesini göz önünde tutma önemlidir çünkü çoğu âlim bunu göz ardı etmiştir.)

E-                Esbab-ı nüzulü nevileri açısından tasnif etme: bu tasnifte esbab-ı nüzul rivayetleri ikiye ayrılır. 1- Esbab-ı nüzul rivayetleri (musned merfu hadis olmalı ve sıhhat şartlarını taşımları gerekir.) 2- Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri

Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi:

Esbab-ı nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesinin iki temel sebebi vardır.

1-   Her ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, israili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dâhil edilmesi.

2-   Esbab-ı nüzul rivayetlerinin nüzul ortamına ait olanlarla tefsire ait olanların birbirinden ayrılmaması

Diğer yandan, esbab-ı nüzul rivayetleri arasında ihtilaflar da vuku bulmuştur. Bunlar temelde; her ayete sebep arayanların uydurma rivayetleri sebeb-i nüzul alanına dâhil etmeleri ve nüzul ortamında cereyan etmemesine rağmen bir olayın o döneme mal edilmesi nedeniyledir. Bu ihtilaflar aynı zamanda sebeb-i nüzulün taaddüdü, taahhürü, nassın umum ya da husus olmaması gibi sorunlara da yol açmaktadır.

Taaddüt Meselesi          

Sahih rivayetlerin arasını te’lif edemeyen veya birini tercih edecek sebep bulamayan âlimler bu ayetler için nüzulün taddüt ettiği fikrini öne sürmüşlerdir.

1-                 Sebebin taaddütü: Sahih rivayetler arasında tercih yapılamıyorsa sebep taaddüt etmiştir denilmiştir. İbn Hacer, “ esbabın taaddüt etmesine engel olacak bir şey yoktur” demiştir. Zerkani de sıhhati eşit olan rivayetlerin arasında tercih sebebi olmaması lazımdır demiştir. İki rivayetin arasını cem etmek mümkün ise ayet bu iki hadisenin akabinde inmiştir. Ama sebepler arasında zaman bakımından uzaklık nedeniyle cem mümkün olmuyorsa Zerkani ayetin nüzulünün tekerrür ettiği hükmünü vermektedir.

2-                 Nüzulün taaddütü: bununla bir hadise sebebiyle birden çok ayetin nazil olması murad olunmuştur. Usulcü âlimlerimiz ve müfessirlerimiz buna “sebep bir iken inen çoğaldı” derler.

Hükmün veya Nüzulün Taahuru Meselesi

Hükmün taahhurundan maksat nüzulün önce hükmün sonra gelmesidir. Zerkeşi ve Suyuti de bu meseleden bahsetmişlerdir. Suyuti hükmün taahhüründe Zerkeşi’nin dediklerini nakletmiştir. Suyuti nüzulun taahhürü üzerinde de durmuştur.

Umum Husus Meselesi:

Burada bir hadise üzerine inen ayetin hükmünün o hadise ile tahsis mi edileceği yoksa hükmün umumi mi olduğu konusu ele alınmaktadır.

Âlimlerin ekseriyeti “hükmün sebebin hususiliğine değil lafzın umumiliğine göre olduğunda icma vardır” demektedirler. ( hükmün sebebe tahsis edildiğine dair bir karine bulunmaması gerekir.)

Nüzul sebepleri nassları anlamak için vasıtadır ama onları tahsis etme vasıtası olamazlar.

Sebebin hususiyeti görüşünü taşıyanlar, hükmün aynı türden olan benzeri durumlarda sabit olmasını ancak kıyas yoluyla mümkün görürler. Aslında iki gruba göre de hüküm geçerlidir ama birisinde nass yoluyla diğerinde ise kıyas yoluyladır.

Esbab-ı Nüzulle İlgili Disiplinler:

1-                 Hikmet-i Teşriiye İlmi: Esbab-ı nüzul ilmi, nüzul asrını sosyolojik, psikolojik vb yönlerine ışık tuttuğundan Şariin maksadının anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Âlimler bu sebeple bu ilme baş vurarak muradı tespit ediyorlar ve böylece şer’i ahkâmın hikmetini de belirlemiş oluyorlardı.

2-                 Müphematu’l Kur’an İlmi: bu ilimde nakli ilimlerdendir ve Kur’an’da müphem olan kelimelerin açıklanmasıyla ilgilenir. Bu sebeple esbab-ı nüzul ilmiyle yakından ilgilidir.

3-                 Tenasüb ve İnsicam ilmi: Zerkeşi bu ilmi “mantıki bir gerçeklik ve kelamın akışını düzenleyen bir olgu” olarak tanımlar. Dil ve edebiyat yönünden gelişmiş olan Arapları etkileme konusunda Kur’an’ın tesasübü önemlidir. Ayetler tedrici olarak inmiş bir kısmı da bir sebebe binaen nazil olmuştur ve ayetler Hz. Peygamber tarafından münasip yerlerine konmuşlardır. Hiçbir şekilde ayetler arasında mana ve mevki bakımından tearuz olmamıştır. Her iki ilim arasındaki alaka böylece ortaya çıkmış olur. Yani tarihi ortam ile edebi siyak ulema tarafında dikkate alınmıştır.

İslam Kültür Tarihinde Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesine Genel Bir Bakış

Müfessirler kendilerine ulaşan her haberi yok olmasın diye nakletmişlerdir. Bu sebeple bir rivayetin tefsir eserlerinde yer alması sahihliğine veya zayıflığına delalet etmez. İlk dönem âlimleri senedin zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulduklarına inandıklarından dolayı senedin zayıflığına veya sahihliğine bakmadan rivayet etmişlerdir. Taberi de bu gerçeği tefsirinin mukaddimesinde dile getirmiştir. İşte esbab-ı nüzul rivayetleri de bu şartlar doğrultusunda nakledildiğinden dolayı sıkı bir elekten geçirilmelidir. Bu tüm rivayetler için geçerlidir.

2. BÖLÜM

 

İkinci bölümde esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinde ilkesiz yaklaşımlardan bahisle bu değerlendirmelerin sonuçları ele alınmıştır. Bu ilkesiz yaklaşımlar, rivayetlerin değerlendirmesinde bir takım olumsuzluklara neden olmuştur. Bunların başında, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kalması gelirken diğer yandan Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar gelmektedir.

Rivayetlerin yetersiz kalmasının başlıca nedeni ise rivayetlerden kaynaklanan sorunlardır. Esbab-ı nüzul rivayetleri, rivayet ve sema yoluyla geldiği için hadis usulü kriterlerine uyulmadığı takdirde sorunlara yol açmaktadır. Rivayet senedlerinin zikredilmemesi, rivayetlerin tasnif edilmemesi ise esbab-ı nüzul rivayetlerin yetersiz kalmasında ayrıca bir rol oynar. Diğer bir neden ise, rivayetlerin nass olarak husus ifade ettiği şeklinde anlaşılmasıdır. Hâlbuki nassın umum olarak değerlendirilmesi daha muteberdir. Ayrıca, bir ayet için birçok rivayetin bulunması ve dolayısıyla nüzulün taaddüdü ve taahhürü meselesinin ortaya çıkması da esbab-ı nüzulün Kur’an’ı anlamada yetersiz kalmasının bir sebebidir. Öte yandan, rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık da rivayetlerin yetersiz kalmasına sebebiyet vermektedir.

Bu olumsuzluklar tabii seyri içerisinde Kur’an’ın yorum zenginliğinin engellenmesine yol açmaktadır. Böylelikle her ayete nüzul sebebi aramak, nüzul sebebi ile sınırlı kalmak ve sebeb-i nüzuldeki olayda sıkışıp kalmak gibi kısır bir döngüye hapsolma riski bulunmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın evrensel hedefi; Kur’an, insan, hayat bütünleşmesi ıskalanmış olacaktır. Bu olumsuz sonuçlardan biri de konunun istismar edilmesidir. Özellikle şahısların ebedileştirilmesinde, mezhep hareketlerinde bunun örnekleri görülebilir. 

Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün Yetersiz Kalma Sebepleri:

1-Rivayetler Açısından: Usulcü hadis âlimleri, sahabenin Hz. Peygambere re’f ettikleri ve ayetin nüzulünü yakından müşahedelerine ve sebeplerini bilip nüzul keyfiyetlerinden bahsettikleri haberlere  “el hadisu’l müsned” demişlerdir. Böyle olunca mevkuf ve maktu rivayetler tanımın dışında kalmaktadır. Et-Tahanevi, sahabenin içtihada imkân bulunmayan alanlardaki bütün rivayetlerinin musned olduğunu söylemektedir. Ahmed Şakir ise sahih rivayetlerin başka şartlarının da olduğunu göz önüne alarak sahabenin tefsir amaçlı görüşlerinin musned olamayacağı kanaatindedir.

Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı  nüzulün yetersiz kaldığı hususlarda bir de tabilerden yapılan ve onların sahabeyi atlayarak Hz. Peygambere veya dönemine izafe ettikleri esbab-ı nüzullerdir. Mürsel olan rivayetlerin makbul olup olmadığı hakkında âlimler birtakım şartlar ileri sürmüşlerdir.

Hadisçilerle fıkıhçıların mürsele bakışları farklıdır. Müfessirlerde fukaha gibi mürsel hadiste gelen mananın sıhhatinin sahih olup olmadığını dikkate alarak yaklaşmış olabilirler. Hâlbuki böyle sebe-i nüzule dair rivayetler Kur’an’ı anlamada ufuk açıcı olarak değerlendirilseydi daha sağlıklı olurdu ve problemler ortaya çıkmazdı.

Sebeb-i nüzul rivayetlerinde senedlerin hazfedilmesi kıssacıların istismarına açık hale gelmiştir. Bu sebeple rivayetlerin belli ilkeler çerçevesinde tenkite tabi tutulması gerekir.

Bu alanla ilgili çok rivayetin bulunması da Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biridir. Bu sebeple rivayetler tasnife tabi tutulmalı ve esbab-u-ı nüzul rivayetleriyle tefsir için olan rivayetler birbirinden ayrılmalıdır. Dihlevi bunu göz önünde bulundurarak rivayetlerin tasnifi konusunda en gerçekçi yolu tutmuştur. Esbab-ı nüzul rivayetleri ayetin anlaşılmasının kendisine bağlı olduğu durumları açıklığa kavuşturması için önemlidir. Bu sebeple bu tür rivayetlerin bilinmesi gerekir.  Tefsire dair olan rivayetler ise nüzul ortamını müşahede eden sahabe ve onlardan ilim alan tabiinin deneyimlerini, yorumlarını yansıttığı için Kur’an’ı anlamada yardımcı olabilir. Burada içtihad vardır kesinlik ifade etmez ama Kur’an’ı anlama noktasında ufuk açıcıdır.

Bu konuda diğer bir önemli husus ise rivayet siygalarına dikkat edilmemesidir. Çünkü rivayetin sahih olması şartının yanında sebep ifade etmede nass olup olmadığı dikkat edilmesi gereken bir husustur.

 2- Umumu Hususileştirme Açısından: Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biri de sebebiyet ifade eden sebeb-i nüzulun nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması çabalarıdır. Bir kısım âlimlere göre hüküm sebebe tahsis edilir, benzer olaylar ise kıyasla o hükmü alırlar. Diğer bir grup âlime göre ise hüküm umumidir, tahsis edilemez. Benzer olaylar nass yoluyla o hükmü alırlar. Bu âlimlere göre kıyas yoluyla delalet ettiği zaman kıyas yapabilmek için esbab-ı nüzule vakıf olmak gerekir. Hâlbuki herkesin Kur’an’ı anlam noktasında böyle bir zorunluluğu yoktur. Zaten sahabe, tabiun ve tebe-i tabiin âlimleri hep umum ile delil getirmişlerdir. Netice itibariyle asl olan sebebin hususiliği değil lafzın umumiliğidir.

3- Taaddüt- Taahhür Açısından: Taaddüt ve taahhürü kabul eden âlimler olduğu gibi karşı çıkanlarda olmuştur. Zerkeşi, Suyuti, İbn Teymiye ve Zerkani taadütü kabul eden âlimlerdendirler. El Cezairi ise bunu kabul etmez ve nazil olan bir hükmün hangi olay sebebi ile inmişse ona benzer hadiselerin hepsi için geçerli olacağı kanaatindedir. Bundan dolayı aynı ayetin bir kez daha inmesini anlamsız görür. Zerkeşi ise şöyle demektedir: bir ayet önemine binaen veya sebebin her vuku buluşunda, unutulmasından korumak için, hatırlatmak üzere iki defa nazil olabilir. Ona göre Fatiha suresi, ihlâs suresi Mekke ve Medine’de olmak üzere iki defa inmiştir. Zerkani ise bu konuda yöneltilen eleştirilere şöyle cevap verir: tekrarda çok büyük hikmetler vardır. Allah bununla kullarına tenbihatta bulunmakta ve ayetin muhtevasına dikkatleri çekmektedir.

Bu farklı görüşler esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnifi ile rivayet siygaları meselesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Rivayetlerin hadis âlimleriyle birlikte incelenmesi gerekir. Bazen bir ayet hakkında birçok sebep zikredilebiliyor. İşte bu durunda bazı âlimler sebebin taaddütüne hükmederler. Hâlbuki bu rivayetler aralarında cem edilebilir veya sebepler ardı ardına oluşmuş sonra ayet inmiş olabilir. Böylece ayet benzer hadiseleri de kapsamaktadır.

Bir ayet birçok manayı muhtevi olabilir veya ihbar siygasıyla gelecekte vuku bulacak bir olayı haber veren bir üslupta bulunabilir. İşte bunlardan ötürü taahhür meselesi ortaya atılmıştır. Aynen taaddütte olduğu gibi Hz. Peygamber istidlal ve istişhad amacıyla bir ayeti tilavet buyurmuşsa ve ayetin nüzulü ile bu hadise arasında zaman farkı varsa hemen taahhürden bahsedilmiştir. Hâlbuki Hz. Peygamber hadise ile ayet arasında bir bağlantı kurmuş olabilir. Yani bir anlayış ve yorum söz konusu olabilir.

4- Tarih İlminden Yararlanma: Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biri de bu rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık ile zamansal uyumsuzluktur. Tarihi hatalara düşmenin iki sebepten kaynaklandığı söylenebilir:

1-                 Her ayete bir nüzul sebebi arama çabaları.

2- Geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nüzul ortamı olaylarını karıştırma. Dihlevi’nin söyledikleri bu konuya açıklığa kavuşturma bakımından önemlidir: Sahabiler ve Tabiiler bazen müşriklerin ve Yahudilerin inançlarına ait kıssalardan parçalar ve cahiliye adetleri türünden geleneklerini, onların bu akideleri ve adetleri iyice açığa çıksın diye zikrediyorlardı. Sonra da bu ayet şu hususta indi diyorlardı. Bu tabirleriyle de bu anlattıklarına benzer olsun yahut yakın olsun benzeri bütün olaylar hakkında geçerli olması anlamında ayet bu kabil şeyler hakkında indi demek istiyorlar ve o form’u ortaya çıkarmayı amaç ediniyorlardı. Yoksa nüzul sebebi olayın hususiliğini kastetmiyorlardı.

Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar

1- Yorum Zenginliğine Engel Olması: Kur’an’da bulunan her kelime çeşitli manalara gelebilir. Bu sebeple Kur’an’ı anlamak demek onun lafzını değil, o lafız altında murad edilen manayı anlamaktır. Herkes kendi kavrayış ve yeteneği oranında Kur’an’ın manalarını anlayabilir. Her ayete bir sebebi nüzul arama ve manayı sadece sebeb-i nüzul rivayetiyle sınırlandırma yorum zenginliğini engeller. Yine burada önümüze çıkan esbab-ı nüzul rivayetleriyle tefsir amaçlı rivayetlerin birbirinden ayrılması gerektiğidir. Böylece bu rivayetlerin ayetin kesin mefhumu olmayıp onun bir vechine işaret ettiği daha iyi anlaşılır.

 

2- Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Hedefi Olan Kur’an-İnsan Hayat Bütünleşmesini Engellemesi: Kur’an evrensellik ilkesine sahip ilahi bir buyruk olarak tüm insanlara ve zamana hitap etmektedir. Nüzul asrı insanının insan olma bakımından yapıp etmeleri ile çağımız insanının yine insan olma bakımından yapıp etmeleri temelde birliktelik arz eder. Bundan dolayı hüküm esbab-ı nüzul ile tahsis olunamaz. Aynı olaylar içinde geçerliliğini muhafaza etmektedir. Bu sebeple Kur’an’da kişiler değil onların oluşturdukları suretler (said, şâki gibi) tanıtılır. İşte tanıtılan bu suretlere giren herkes onların mana sınırına dâhil olur.

3- Konunun İstismar Edilmesi: Esbab-ı nüzul rivayetleri istismara açık olan yönleri barındırması hasebiyle şahısların ebedileştirilmesi, mezhep hareketlerine etkisi gibi bazı yönlerden istismara uğramıştır. Bazı mezhepler kendi çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul rivayetlerini kullanmışlardır.

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

 

Selef uleması Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzul ilmine büyük önem vermişlerdir. Çünkü bu ilim hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait haberleri içermektedir.

Günümüzde bu ilimden faydalanmak için ilk önce Kur’an’ın, nüzul döneminin muhataplarının bilgisiyle aydınlanacak olan ayetlerinin belirlenmesi gerekir. Çünkü bu ilimden faydalanmanın sınırları ve bu rivayetlerin nasıl değerlendirileceği ortaya konulmalıdır.

A-               ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

Üçüncü bölümde yazar, esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilkeden bahsetmektedir: genel ilkeler ve özel ilkeler. Birincisinde; rivayetlerin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmadığı ve de esbab-ı nüzulün bilinmeden de Kur’anın anlaşılabileceği ileri sürülür. İkincisinde ise; sebebi nüzulü bilmenin muktezay-i hali bilmek gibi olduğu hallerde esbab-ı nüzulün bilinmesi, sebeb-i nüzulü bilmemenin Kur’anın zahir nasslarını mücmel durumuna getirme şüphesi bulunduğu halde esbab-ı nüzulün bilinmesi ve de esbab-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur’anın belirlemesi gerektiği ileri sürülür.

1-      Esbab-ı Nüzule Olan İhtiyaçların Sınırlarını Belirleyen İlkeler:

Geleneksel yaklaşımın doğurmuş olduğu sorunların çözümü için bu ilme olan ihtiyacın ve sınırlarının belirlenmesi gerekir. Bunu iki grup altında ele alabiliriz.

a-) Genel İlkeler:

İlk önce şu gerçeğin farkında olunmalıdır ki oda esbab-ı nüzul rivayetlerinin toplanıp bir araya getirilerek metin ve senet tenkidine tabi tutulması imkânsızdır. Çünkü aşırı derecede rivayet vardır. İkinci olarak esbab-ı nüzul rivayetleri olmadan Kur’an anlaşılamaz değildir. Bu rivayetler manaların daha iyi anlaşılmasını sağlar ve kişiye ufuk aydınlığı kazandırır. Bunların farkında olmak gerekir ve Kur’an’a bu şekilde yaklaşılmalıdır.

b-) Özel İlkeler:

 Bazen ayetten murad olunan mananın bilinmesi harici karinelerin bilinmesiyle olur. Anlamı yakalamaya delalet edecek karinelerden birkaçı kaçırılmışsa, kelamın anlaşılması veya en azından bazı yönlerinin anlaşılması imkânı da yitirilmiş demektir. İşte esbab-ı nüzulün bilinmesi buna benzer bütün problemleri ortadan kaldırır. Yine aynı şekilde Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunan hallerde esbab-ı nüzul ilmine ihtiyaç doğar. Yine Kur’an’ı okuyan veya dinleyen kimse onu anlama noktasında bir bekleyişe, bir arayışa giriyorsa işte bu noktada esbab-ı nüzule ihtiyaç var demektir. Yani her ayet için bir sebeb-i nüzul aramanın bir anlamı yoktur hatta zararı vardır.

2-Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Hadis Usulü Açısından Tenkidi:

Esbab-ı nüzul alanındaki birçok problem, hadis usulü kriterlerinin bu rivayetler uygulanmasıyla çözülebilir. Hadis usulünde sahih hadislerle merdud-mevzu haberlerin temel özellikleri ve nitelikleri oldukça kesin hatlarla belirlenmiştir. Bu kriterlerden yararlanılarak sahih ve mevzu esbab-ı nüzul rivayetleri birbirinden ayrılabilir.

Sahabenin esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf, tabiinin değerlendirmelerinin ise mürsel olduğuna dikkat edilmelidir. Yapılacak olan tenkitte sened-metin bütünlüğü içerisinde yapılmalıdır.

Yazar burada esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirledikten sonra esbab-ı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından değerlendirilmesini gerekli görür. Böylelikle bu alandaki birçok problemin aşılacağını belirtmektedir. Yazar bu bağlamda aşağıdaki ilkeleri önermektedir:

1-                 Bir rivayet, sebep ifade etmede nass ve nüzul ortamına ait olabilmesi için musned-merfu olmalıdır.

2-                 Sahabenin esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf olduğu bilinmelidir.

3-                 Tabiunun esbab-ı nüzul değerlendirmeleri de mürseldir.

4-                 Rivayetler senet-metin bütünlüğü içerisinde tenkit edilmelidir.

Öte yandan, bu tenkit aşamasından sonra rivayetler tasnif edilmelidir. Bu ilkelerin yanı sıra Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate alınması ve siyak-sibakın göz önünde bulundurulması da diğer ilkeleri tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla esbab-ı nüzulün yeri Kur’an’ın bütünlüğü bağlamında ele alınmalıdır. Ayrıca nüzul sebebinin bilinmesi siyak-sibakın anlaşılmasına da olanak sağlayabilecektir.

3-Rivayetleri Tasnif Etme:

Esbab-ı nüzul rivayetlerinin esbab-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri olmak üzere tasnif edilmesi konunun daha iyi anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlayacaktır. Esbab-ı nüzul rivayetlerinde içtihad söz konusu değildir bunlar musned merfu hadislerdir. Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ise Hz. Peygamberin, sahabe ve tabiun ile müfessirlerin yaptıkları sebeb-i nüzul değerlendirmeleridir. Re’y ve içtihad söz konusudur. Bu şekilde bir tasnifin yapılmasında rivayet siygalarına dikkat edilmesi gerekir. Tasnife tabi tutulan bu iki tür Kur’an’ın anlaşılması noktasında birleşmekle beraber ayrı ayrı özelliklere sahiptirler.  Kur’an’ın anlaşılmasında sebebin değil lafız ve ifadelerin daha çok önem arz ettiği unutulmamalıdır. Yani sebebe bağlı kalarak tahsisten kaçınılmalıdır.

B- KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI

Kur’an-ı Kerim ayetleri muhtelif hacimlerde parça parça inmiş İlahi bir kitaptır. Bu parçalar ufak risaleler halinde kalmayarak bütünlük içinde uygun olan yere yerleştirilmiştir. Kur’an-ı Kerim, parçaları tesadüfen bir araya gelmiş ve birleşmiş bir kitap değil bilakis “bütün”ün içsel kurallarıyla belirlenmiş sistemli ve uyumlu bir bütündür. Bu da bize bütün olarak Kur’an-ı Kerim’in parçalarının inişinden önce hatta nüzul sebeplerinin meydana gelmesinden hayli önce, bu parçalarının yerlerinin belirlenmiş olduğu kapsamlı, ayrıntılı bir plana göre tertip edilmiş olduğunu gösterir.

Kur’an tarihin bir döneminde inmiştir sunmuş olduğu ilkeler o döneme has değildir. İşte insan kâinatın bir dinamik unsuru olarak Kur’an-ı Kerim’in değişen dünyaya hâkim olan değişmez değerler getirdiğini anlamalıdır. Kur’an-ı Kerim bütün insana hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Hayat tezahürleri değişse dahi insan ve onun ana karakteri dolayısıyla ondan zuhur eden hadiseler, meseleler ve sorunlar insanla beraber devam etmektedir ve edecektir. İşte esbab-ı nüzuller bu bağlamda değerlendirilirse Kur’an’ı anlamada yeni boyutlar keşfedilebilir.  Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken asıl olan bütün olarak Kur’an’ın göz önünde bulundurulması gerekliliğidir.

C- SİYAK- SİBAK’IN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI

Kur’an-ı Kerim parça parça nazil olmuş ve nüzul sırası gözetilmeksizin tertiplenerek muhteşem bir bütünlük oluşturulmuştur. Bu sebeple Kur’an’ı doğru anlam noktasında siyak- sibak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Esbab-ı nüzul rivayetleri değerlendirilirken siyak sibaka dikkat edilmelidir. Yoksa geleneğimizde yapılan hatalara düşülebilir. Mesela Tevbe suresinin 75. ayeti bağlamından koparılarak Sa’lebe ile ilişkilendirilerek hataya düşülmüştür.

D- ESBAB-I NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI

İnsan tarihi bir varlıktır ve bu insanın varlık koşullarından biridir. İnsan için hidayet rehberi olan Kur’an-ı Kerim hemen hemen her suresinde ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili “olgular” ve “olaylar” anlatır.  Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim tarih tarihilik’i, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir. Kur’an-ı Kerim insan ile aynı kaynaktan gelmesiyle fıtrata hitap eden, insanın fıtri ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bir kitaptır.

Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamındaki insanlar Hz. Peygamberin önderliğinde insani yapıp etmelerinde Kur’ani değer duygusuna yöneldiler. Kur’an-ı Kerim toplumun dünya görüşünü, tüm insani yapıp etmelerini İlahi mesajla oluşturmak ister. Kur’an-ı Kerim, nüzul ortamında insani birçok probleme, insanların bunlardan kurtula ve rahatlama arzularına cevap vermiştir. Hz. Peygamberin irtihali ile vahiy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbab-ı nüzul olgusu da son bulmuştur. Esbab-ı nüzulün tarihiliğine bakıldığında;

a-) Tarihsel olanın varlık biçimi: Esbab-ı nüzul Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamına ait bir gerçeklik olarak, gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır. Bunu zaman mekân içinde olmuş, sahih rivayetle bize ulaşmış musned merfu haberler olması hasebiyle somut bir gerçekliği (yaşanmış bir gerçekliği) vardır.

b-) Zamana bağlılık gelip geçicilik: Kur’an-ı Kerim tarihi bir varlık olan insana hitap etmektedir. Yani o sadece tarihin belli bir bölümünde yaşamış insanları kendine muhatap seçmemiştir. Bu sebeple esbab-ı nüzule bu ilkeyle yaklaşmak doğru olmaz. Çünkü Kur’an dini bilincin oluşmasını sağlamak amacıyla esbab-ı nüzul olgusu çerçevesinde birey ve topluma yönelmiştir. Bu olgu vahyin nüzul asrı ve insanı için ne kadar gerçek geçerli ise bugünün ve geleceğin insanı ve toplumu içinde o kadar gerçek ve geçerlidir.

c-) Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma: Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının temel bir prensibi olabilir ama yokluğu haline Kur’an gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez. Tabi ki bu rivayetler Kur’an’ın anlaşılmasında ışık kaynağı olabilir. Kur’an-ı Kerim’in varlık olarak insana yönelmesi ve insanda insanı insan yapan fenomenlerin Hz. Âdem’den beri hep aynı olması hasebiyle belli bir döneme ait olması düşünülemez.

d-) Bir şeyin gerçekten tarihi olarak var olduğu olgusu: Esbab-ı nüzul, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının, bu ortamın akışının ve oluşumunun temel bir parçası olduğuna, nüzul ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri gösterdiğine göre gerçekten tarihi olarak var olmuş bir olgudur.

Esbab-ı nüzul Kur’an insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp etmelerdir. Hz. Âdem’den bu yana benzeri yapıp etmelerle temelde aynılık gösterir. Aslolan bu tarihi yapıp etmelerden, bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit edebilmektir.

Kur’an’ın varlığı esbab-ı nüzulun varlığı ile kaim ve onun yokluğu ile yok denilemez. Çünkü esbab-ı nüzul koşulluluk ifade etmez.

Sahabeden bize ulaşan musned-merfu rivayetler Kur’an’ın anlaşılmasında “orjinal yorum” olarak değerlendirilebilir. Yine bunlar Kur’an tarihinde “orijinal tarih” olarak adlandırılabilir. Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ve değerlendirmeleri de Kur’an’ın anlaşılmasında “düşünülmüş yorum” nitelendirilebilir. Yine bunlar Kur’an tarihinde “düşünülmüş tarih” olarak değerlendirilebilir.

Birinci kitabın sonucu olarak; esbab-ı nüzulün belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi, Kur’an’ın anlaşılmasında insanın bakış açısı dışında kalan sınırsız sayıda olgu olduğunun hesap edilmesi, konulu tefsir çalışmalarına olumlu etki etmesi, nüzul asrına eğilinmesi ile insani davranışların tarihi olgularını anlama ve son olarak esbab-ı nüzulün müfessirlerce nasıl değerlendirildiğinin anlaşılması noktalarında çok faydalar sağlayacağı mülahaza edilmiştir.

 

İKİNCİ KİTAP

Sa’lebe Kıssası

(Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)

 

İkinci kitap beş bölümden oluşmaktadır. Bu kitapta yazar, ilk kitapta esbab-ı nüzulle ilgili ortaya koymuş olduğu yeni yaklaşım ilkelerini, bir sebeb-i nüzûl rivayeti üzerinde uygulamalı olarak ele almaktadır.

İlk bölümde Sa’lebe Kıssasına yer verilmiştir. Hadis ve tefsir rivayetlerinde, Tevbe Suresi 75. Ayetin sebeb-i nüzulü olarak görülen, Sa'lebe bin Hatıb'ın kıssası ikinci bölümde; sîre, ricâl ve tarih kitaplarındaki haliyle incelenmiştir. Sa’lebe kıssasının sıhhatine ilişkin, gelen hadis ve tefsir rivayetlerinde inceleme yapılmış ve sahih olabileceği gibi sıhhatinde şüphe olduğu da kaydedilmiştir. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde hadis ve tefsir kaynaklarından irdelenen Sa’lebe kıssası, beşinci bölümde ise önceki kitapta tespit edilen esbâb-ı nüzule yeni yaklaşım ilkeleri ile değerlendirmeye tabii tutulmuştur.

Hemen her müfessir tarafından Tevbe suresinin 75. ayetinin nüzul sebebi olarak Sa’lebe b. Hâtıb kıssası gösterilmiştir.

Siyer, Rical ve Tarih kitaplarında Sa’lebe kıssası iki yönden ele alınmıştır. Bunlardan birincisi Sa’lebe’nin vasıfları ikincisi ise hadisenin sıhhat derecesidir. Sa’lebe’nin vasıflarıyla ilgili olarak çeşitli bilgiler verilmiştir. Hadisenin sıhhat derecesine gelince; kimilerine göre bu hadise sahihtir ve ayet bu hadise üzerine inmiştir. Kimilerine göre böyle bir hadise olmuştur ama kahramanı başka bir şahıstır. Kimilerine göre ise böyle bir kıssa doğru değildir.

Hadis kitaplarında da bu kıssayı zikreden bazı âlimler sadece kıssayı nakletmekle yetinmişler bazıları da kıssanın sıhhati üzerine de görüş bildirmişlerdir.

Tefsirlerde de Sa’lebe kıssası yer almıştır. Müfessirlerden bazıları bunu Taberi’den nakletmiş, bazıları ise farklı kaynaklardan almışlardır. Müfessirlerden bazıları kıssayı kabul etmiş bazıları ise kabul etmemiştir. El Uceyli, Sa’lebe’yi münafıklardan saymıştır. Taberi ise tevbe suresinin 75. ayetini Sa’lebe kıssasıyla ilişkilendirmemiş ve bu ayette Cenab-ı Hakk tarafından nifak ehlinin alametleri ortaya konulmuştur demiştir. Fahruddin er Razi’de bu ayeti Sa’lebe ile ilişkilendirmeyen müfessirlerdendir. Çağdaş âlimlerimizden Süleyman Ateş’te çeşitli akıl yürütmelerle bu kıssanın doğru olmadığına işaret eder.

Esbab-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım Işığında Sa’lebe Kıssasının Değerlendirilmesi

a-) İlk olarak Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit edilmelidir: Bu rivayetin senedi zayıftır. Ama yine de bu hadiseye müfessirler eserlerinde yer vermişlerdir. Bunun sebebi olarak ise isnad ilmi tam anlamıyla hayatlarına girmiş olan şahsiyetlerin, isnadın zayıf olmasına önem vermeden, isnadın zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulacaklarına inanmaları ve malumatın yok olmayıp kendilerinden sonraki nesillere aktarılmasını sağlama düşüncesi gösterilebilir.

b-) Rivayetler tasnif edilmelidir: Hadis mecmualarının tefsir bablarında ve tefsir kitaplarında bu ayetin sebeb-i nüzulü olarak birçok rivayet görmek mümkündür. Sa’lebe kıssası da bunlardan biridir. Daha öncede belittiğimiz gibi Esbab-ı nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesinin iki temel sebebi vardır.

1- Her ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, israili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dâhil edilmesi.

2-Esbab-ı nüzul rivayetlerinin nüzul ortamına ait olanlarla tefsire ait olanların birbirinden ayrılmaması.

Böylece sahabenin ve tabiunun kendi re’y ve içtihadlarıyla yaptıkları bir sebeb-i nüzul değerlendirmesi, nüzul asrında olmuş gibi kabul edilmiştir.

Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna girdiğini görmekteyiz. Yine Sa’lebe kıssasını esbab-ı nüzul rivayeti mi yoksa tefsir için yapılmış esbab-ı nüzul rivayeti mi olduğu açısından incelediğimizde ikinci gruba girdiğini kolaylıkla anlayabiliriz. Hem bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur.

c-) Tarih ilminden faydalanılmalıdır: O dönemi incelediğimizde tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet haklatan vergi topluyordu. Yani devlet cebride gündemdeydi.

d-) Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe suresinin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan, vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişiler karakterize edildiğini görmekteyiz. Kur’an ebebi ve evrensel mesajının muayyen fertlerle kilitlenip kalmasını istemez.

Hadis münekkitlerince senedi zayıf olması itibariyle tenkit edilmektedir. Diğer yandan, rivayetlerin tasnif edilmesi gerekir. Çünkü müsned-merfu olan esbabı nüzul rivayetleri ile esbab-ı nüzul değerlendirmeleri birbirlerinden farklıdır. Sa’lebe kıssasında olduğu gibi, hadis kitaplarının tefsir kısımlarında bir ayetin sebeb-i nüzulü olarak çok sayıda rivayetler gösterilmektedir. Bu rivayet, sahabenin ve tabiunun yaptıkları bir sebebi nüzul değerlendirmesidir. Ayrıca değerlendirmede tarih eserlerinden de yararlanılmalıdır. Bu bağlamda, bu rivayetin gerçek olmadığı düşünülmektedir. Son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve siyak-sibak bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir. Bu kapsamda ise, siyak-sibaka bakıldığında münafıklardan bahsedildiği görülmekte olup, Sa’lebe’nin kınanması ile ilişkili görülmemektedir.

 

ÜÇÜNCÜ KİTAP

Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl

Tarihsellik terimi ülkemiz okuryazarlarının üzerinde durduğu aktüel bir kavram olduğu halde, izafi karakteri ve çeşitli problemler sebebiyle Türkçedeki anlam çerçevesini bulamamış, bu yüzden kullanımında kavram kargaşası ortaya çıkmıştır.

Bu çalışma tarihsellik kavramının doğuşunu ve gelişimini özet bir şekilde ortaya koyarak Batı kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceğimiz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını ve kavramın kültürel ve tarihsel serüvenini araştırmayı hedeflemektedir. Ayrıca çalışmanın ikinci amacı tarihsellik kavramının kendi kültür alanımızda nasıl kullanacağımıza dair bir deneme yapmaktır.

Üçüncü kitap giriş ile iki bölümden oluşmaktadır. Giriş ile konunun amacı ve metodu belirtilerek, tarihsellik kelimesi kavram ve terim bağlamlarında irdelenmiştir. Buna göre; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetlerin sonucu oluşan düşüncelere işaret eden bir kavrama tarihsellik denir. Burada esasen; esbâb-ı nüzul, tarihsellik kavramı bağlamında ele alınmaktadır.

Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm bilgi verici mahiyette ikinci bölüm ise yorumlayıcı bir üslup esas alınmıştır.

İlk bölümde tarihsellik kavramı temellendirilmeye çalışılmıştır. Buna göre, tarihsellik ve tarihselcilik terimlerinin batıda ortaya çıkışına bakılmış olup, bu kavramların halen dahi belirsizliklerini korudukları ifade edilmektedir. 

İkinci bölümde tarihselliğin esbâb-ı nüzul bağlamında irdelendiği görülmektedir. Öncelikle bu iki kavramın birbirleriyle ilişkisi ve kesişme noktalarına değinen yazar, batıya ait tarihsellik ve tarihselcilik kavramları ile Kur'ân-ı Kerim’in tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Buna göre, Kur’an’da anlatılan insan ve insan toplulukları ve onlarla ilgili olayların tarihselliğinin yani sıra sahabenin nüzul asrında yapıp-etmeleri de tarihselliğin konusudur. Sahabenin yapıp-etmelerinin neticesinde esbâb-ı nüzul meydana gelmiştir ki, bu da onun tarihselliğini gösterir. Dolayısıyla, nüzûl ortamında gerçekleşen olaylar, sorulan sorular ve ayetlerin nâzil olma keyfiyeti esbâb-ı nüzulün tarihselliğinin konusudur.

Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi

a-) Tarihsellik kavramının doğuşu ve gelişimi: Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının 17. yüzyıl 19. yüzyıllar arasında tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Bu terimin ilk ortaya çıktığı ülke Almanya’dır. Tarihsellik teriminin Almanya’da ortaya çıkmasının temel sebebi ise bu ülkede tarihi zihniyetin beşeri ilimlerde değerlendirilmesidir.

Tarihsellik ve tarihselcilik terimleri Batı’da tabiat ilimleri ile beşeri ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır.

b-) Tarihsellik kavramının kullanım çerçevesi ve alanları: tarihsellik kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik terimdir. Tarihçilerin eskiden beri kullandıkları bu terimi İngiliz filozof Henry More 1664’te “historicity, historicalness” kelimeleri ile ifade etmiştir. Daha sonra E. Bayer aynı terimi tarihsel olayların olgusallığı anlamında kullanmıştır. Tarihsellik kavramını felsefi anlamıyla kullanan ilk filozof Hegel’dir.

Hegel’e göre tarihselliğin iki anlamı vardır.

1-                 Geçmişte olup biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi halidir.

 2- Tarihsellik sürekli tarihsel bir etkililiktir. Tarihselcilik terimi özellikle Hegel sisteminin parçalanmasından sonra çok çeşitli hatta birbirine karşıt anlamları barındıran çok karmaşık bir anlam içeriğiyle kullanılmıştır. Bugünde bu karmaşanın devam ettiği söylenebilir.

Tarihselcilik kavramının tarihsel süreci incelendiğinde görülüyor ki tarihselcilik Batı düşüncesinin Kartezyen dünya anlayışıyla kilitlenen zihinlere hermenötik metotla bir açılım getirme çabasıdır.

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup geliştiği ortam ve şartlar göz önüne alındığında ve bütün anlatılanlar ışığında değerlendirildiğinde bu terimlerin Batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam alanına sahip olan kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmış olmaktadır.

Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul

Bir kültüre ait olan kavramların başka bir kültüre nakledilmesi çok zordur hatta bazı durumlarda imkânsızdır. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarına baktığımız zaman ise bu kavramlar her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne ait kavramlarsa da yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. İnsan tarihsel bir varlık olarak zamanı üç boyutu ile reel olarak yaşamaktadır. Bu durum onun tabiatını gereğidir. İşte bu yönüyle tarihsellik kavramı ortak kültüre aittir. Ancak anlam yüklerken, anlam çerçevesini belirlerken toplumlar farklı yaklaşımlar sergilemektedir. Tarihsellik bu yönüyle de özgü kültür vasfını oluşturur.

İnsan tarihsel bir varlıktır. Kur’an’da tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceğiyle bir bütün halinde insanı faaliyet sahası olarak görmektedir. İnsanı insan yapan bazı özellikler vardır ki bunlar Hz. Âdem’den beri ortaktır. Nüzul ortamını incelediğimizde insanlar Hz. Peygamberin önderliğinde Kur’ani değer duygusunu tam anlamıyla idrak etmeye çalıştıklarını görürüz. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı ve somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilir. Yani esbab-ı nüzul tarihin bir bölümünde var olmuştur ve gerçektir. İnsanın yapıp etmeleri ise şimdi içinde olup bitmez, onlar zamanın boyutlarına yayılmıştır.

Esbab-ı nüzul tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanılabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.

 

ESBAB-I NÜZUL’A DAİR YAZILAN ESER VE MAKALELER

ESERLER

1.                  Vahidi (468h.), Esbabu’n-Nüzul.

2.                  İbn-i Hacer (852h.) Esbabu’n-Nüzul.

3.                  Hasan Tahsin EMİROĞLU, Esbabu’n-Nüzul.

 

MAKALELER

1.                  Hasan Hanefi, çev. Ahmet Nedim Serinsu, Esbab-ı Nüzul ’ün Anlamı Nedir? AÜİF Dergisi.

2.                  Enbiya Yıldırım, Mülaa’ne Ayetlerinin Nüzul Sebebi, CÜİF Dergisi.

3.                  Mehmet Paçacı, Kur’an Ve Ben Ne Kadar Tarihseliz, Ankara Okulu Yayınları.

4.                  Suat Yıldırım, Kur’an’ın Nüzulünden Sonraki Tarihi Hâdiselere Tatbik Edilmesi Hakkında, Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi.

 


0 Yorum - Yorum Yaz

KUR’ÂN VE BAĞLAM    13.12.2015

KUR’ÂN VE BAĞLAM

 

Abdulalim DEMİR

Tefsir doktora öğrencisi

Öğrenci No:149 227 50

 

ESBABI NÜZUL İLE İLGİLİ ÜÇ KİTAP

 

  1. Esbabı Nüzul ve Kur’an’ın anlaşılması yakub bıyıkoğlu rağbet yay. İstanbul

  2. Esbabı Nüzul, Abdulfettah el-Kadî, Fecr Yay.

  3. Lübabu’n-Nukul Fî Esbabı Nüzuli, Suyuti

 

ESBABI NÜZUL İLE İLGİLİ ÜÇ MAKALE

 

  1. Parlak, Ali Esbâb-ı Nuzûl Bağlamında Hârût ve Mârût Kıssasının Mahiyeti Analizi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi [AÜİFD], 2014, cilt: LV, sayı: 1, s. 1-15

  2. Gündüz, Ahmet Esbâb-ı Nüzûl Işığında Hz. Zeyneb’in Evlilikleri ve Nâzil Olan Hükümler, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, cilt: XVIII, sayı: 30, s. 170-195

Çiçek, M. Halil Nuzûl Sebebine Göre Gündelik Hayatın İslamileştirilmesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1994, cilt: I, sayı: 1, s. 126-144

 

Prof. dr. Ahmet Nedim Serinsu hocamız tarafından hazırlanan, bu kıymetli eseri; daha önce doktora tezi olarak hazırlamış olduğu “Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Rolü” isimli çalışmasını,  “Sa’lebe Kıssası Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli eserlerini birleştirerek Kur’ânve Bağlam ismiyle bu üç eseri bir araya getirerek yeniden istifadeye sunulmuş halidir. Bu eser; toplamda 383 sayfadan oluşmakta olup hocamızın doktora tezi olan; “Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Rolü”,  kitabın ilk 266 sayfasını oluşturmaktadır. “Sa’lebe Kıssası Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” isimli eseri kitabın 267-299 arasını, “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli üçüncü kitabı da kitabın 300-356 arasını, kitabın sonuna ek 1olarak ilave edilen “Kur’an’ı Kerim’in Nüzul Sırasına Göre Tertip Edilmesi Teklifi”ne edebi eleştiri isimli makalesi kitabın 359-375 arasını, ek 2 olarak ilave edilen “Esbâb-ı Nüzul’ün Anlamı Nedir?” isimli makalesi de kitabın 377-383 arasını oluşturmaktadır.

Kitap gayet güzel bir metotla hazırlanmış olup okuyucunun dikkatini canlı tutmak için kitapta geçen önemli yerlerin önüne önemine göre işaretler konulmuştur. Bu da trafikte seyreden bir şoförün trafik işaret ve işaretçilerine dikkat ederek yoluna devam etmesi ve hedefine sağlıklı bir biçimde varması kadar önemlidir.

Kur’ân ve bağlam kitabı A/4 boyutunda basılmış olup yazı pontusu gayet güzel olup dipnotlar usulüne uygun olarak sayfanın altında verilmiş olup, yararlanılan eserlerin kaynakçasına da kitabın en sonunda verilmiştir.

 

“KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ”

-BİRİNCİ KİTAB-

 

 Hocamızın doktora tezi olarak hazırlamış olduğu bu çalışması; bir giriş, üç bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır.

Müfessirimiz eserinin giriş bölümünde; sahabe, tabiin ve tebe-i tabiinden olan müfessirlerin Kur’ân’ı Kerim’i,  Esbâb-ı Nüzul ile tefsir ettiklerine dikkat çekerek başlangıçta tefsir ilmi esbab- ı nüzulden ibaretti. Esbâb-ı Nüzul hakkında yegâne kaynak sahabedir.

Araştırmanın metodu başlığında Esbâb-ı Nüzulü çalışmak isteyenlerin malumat çokluğu ve bu malumatlardaki sistemsizlikle karşılaşacağını belirtmektedir. Esbâb-ı Nüzulü iyi anlamak için iyi tahlil etmeyi ve onunla iyi bir hükme varmayı gerekli görür.

Eserinin birinci bölümüne hocamız;  “Kur'ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzul İlmi” ana başlığında Kur’ân ilimleri hakkında geniş bilgiler vermektedir. Ulumu’l-Kur’ân ve Ulumu’t-Tefsir arasındaki ayrıma dikkat çekmekte ve bu konu ile ilgili müfessirlerin görüşlerine yer vermektedir.

Esbâb-ı Nüzule dair eser veren müfessirler ve eserlerine geçmeden önce bunların Esbâb-ı Nüzule ilgili eser yazmalarının nedenini üç maddede açıklamaktadır:

1- Sahabenin nüzul sebeplerini bilmekle övünme­leri, yani önemi vurgulanmış bir ilim olması.

2- Bu bilgiyi sonraki nesillere ve onların da sonra­kilere nakletmelerini sağlama.

3- Tedvin dönemi ile hadîs mecmualarına, tefsir eserlerine girmesi, dolayısıyla yazılı olarak kaydedilmiş bulunması.

 Hocamız ilahiyat fakültelerinde Esbâb-ı nüzulle ilgili yapılmış olan tezleri ve yayınlanmış olan kitapların isimlerine kronolojik sıraya göre yer vermektedir.

“Esbâb-ı Nüzulle İlgili Disiplinler (İlimler)” başlığında hocamız disiplinle ilim arasındaki farka dikkat çekerek üç ana ilme/disipline yer vermektedir:

1- Hikmet-i Teşriiye İlmi: Sebeb-i Nüzul rivayetlerinin nüzul ortamını tasvir ettiğini, nakil yoluyla elde edilen bilgilerin, nüzul çağının sosyal ve psikolojik şartla­rını ve ortamını gösteren bir özelliğe sahip olduğunu dile getirmektedir..

2- Mübhemâtu'l-Kur'ân İlmi: Kur'ân-ı Kerîm'de müp­hem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli olmayan) bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir.

Tanımlamada "bazı kelimeler" ibaresi ile kasd olunan ise: “İsm-i işaretler, “ism-i mevsûller, “zamirler, “cins isimler”, “belirsiz zaman zarfları, “belirsiz mekân zarfları, “belirsiz miktar bildiren kelimelerdir. Mübhemâtu'l-Kur'ân ilmi naklî ilimlerdendir. Dolayısıyla sebeb-i nüzul ilminde olduğu gibi bilinmesi sade­ce nakle dayanır. İçtihada mahal yoktur.

3- Tenâsüb ve İnsicam İlmi: Ayetler ve sûreler arasındaki tenâsüb (münâsebât) ve insicamı konu edinen bu ilmi Zerkeşî, mantıkî bir gerçeklik ve kelâm'ın akışını düzenleyen bir olgu olarak tanımlar. Bu ilim, bağlaç işlevini yükle­nen“umumî veya hususî, “aklî,  “hissî veya hayalî, “zihnî (sübjektif) veya haricî (objektif) anlamlar üzerinde durmaktadır. Yani sûreler ve âyetler arasın­da birtakım irtibatlar bunlarla kurulabilir.

Hocamız tezinin ikinci bölümüne “Kur'ân-ı Kerimin Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları” ana başlığında iki önemli konuyu alt başlıklara ayırarak incelemektedir.  Bu başlıklardan en dikkat çekici ve zikretmeye değer başlık şudur: “Kur'ân-ı Kerîm’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar” başlığında şu konulara değinmektedir:

1- Yorum Zenginliğine Engel Olması: Esbâb-ı nüzul rivayetleri yorum zenginliğine şu şe­killerde engel olur:

  1.  Her âyete nüzul sebebi arama çabaları,

  2.  Ayetin manâ bakımından birçok veçhesi olabilir diye düşünmek varken, nüzul sebebi ile sınırlı kalma ih­timali,

  3.  Âyetin sebeb-i nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalması gibi ihtimaller

 Kur’ân ayetlerini tefsir ederken yorum zenginliğine engel olmaktadır. Kafalar kilitlenir, ufuklar daralır. Sonucunda bir önceki asırda yaşamış müfessir ne demişse, o nüzul sebebi, âyeti anlamada belirleyici olur. Bu gayret sahabe dönemine kadar gerilere gider. Esbâb-ı nüzul rivayetleri tasnif edilmediğinden sebeb-i nüzulün tefsir için olanları ile nüzul ortamını anlatanlar karıştırılır. Bir âyet için birçok sebeb-i nüzul rivayeti aktarılır. Hatta bazıları birbirleri ile çelişik yorumlara imkân verecek ifadeler taşırlar. Âlimler bu durumu izâle etmek için epey çaba sarf etmektedirler.

“Kur'ân-ı Kerim'în Evrensel Hedefi Olan Kur'ân-İnsan-Hayat Bütünleşmesini Önlemesi” başlığında hocamız; Kur’ân-ı Kerim’in birçok mümeyyiz sıfatlarından birisi de evrensellik olduğunu, ferde, topluma, bütün insan sı­nıflarına, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde, in­san hayatının bütününe maddî olduğu kadar manevî bir hidayet rehberi olduğunu söyler. Her insan -hükümet başkanından sokaktaki ada­ma kadar herkes- Kur'an'da kendisiyle ilgili olan bilgi­yi bulur ve eylemlerini mükemmele yönlendirebilir.

2-Konunun İstismar Edilmesi: Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzul ri­vayetlerinin değerlendirilmesi sırasında istismara te­vessül edilebildiği bir vakıadır. İstismardan murad olu­nan ise esbâb-ı nüzul rivayetlerini eserlerinde çokça nakleden Tarihçiler, Rivayet tefsiri yazarları ve vaazlarında aktaran kıssacılar (kussâs)'ın bu alanda kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olmalarıdır, Esbâb-ı nüzulün istismara imkân veren ba­zı hususiyetleri de onların bu çabalarına imkân sağla­mıştır.

Konunun İstismar Edilmesini şu alt başlıklarla ifade edilmiştir.

  1.  Her âyete bir nüzul sebebi arama çabaları,

  2.  Senetleri hazfederek rivayet etmeleri,

  3.  Esbâb-ı nüzul rivayetlerini tasnif etmemeleri,

  4.  Rivayet sıygalarına dikkat etmemeleri,

  5.  Tarih ilminden yararlanmamaları

Hocamız eserinin üçüncü bölümüne “Esbâb-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım” ana başlığında dört ana konuyu incelemektedir.  Esbâb-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen hocamız, Esbâb-ı nüzulle ilgili genel ve özel olmak üzere bazı ilkeleri açıklamaktadır. Genel ilkeleri iki ilkede zikretmektedir:

Birinci ilke:

Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.

Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin sahih olanlarının ve olmayanlarının tamamını bir araya getirmek ve Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlamada (tefsir), anlamada bunları ihata edebilmek pek mümkün görülmemektedir, bütün rivayetleri toplayıp son­ra bunları senet-metin tenkidine tabi tutmak ciltler do­lusu kitap demektir.

İkinci ilke:

Esbâb-ı nüzulü bilmeden de Kur'ân-ı Kerîm'i anla­mak mümkündür.

Kur'ân-ı Kerîm'in özünü, bir bağlam bütünü ola­rak genel anlamını, mesajını tanımak ve kavramak mümkündür. Yani insan, Kur'ân'ı bir hidayet rehberi olarak kendisine sunduğu mesajın temel ilkelerini (Al­lah'ın varlığı, birliği, Hz. Peygamber'in risâleti, iman esasları, kulluk-ibadet görevleri... gibi) genel anlamını tanıyabilir, kavrayabilir. Selef-halef bütün âlimlerin nü­zul sebeplerini bilmenin önemi üzerinde durdukları bi­linmektedir. Bunu da âyetin manâsının veya manâları­nın daha iyi anlaşılabilmesine bağlamışlardır.

Özel ilkeler başlığı altında hocamız üç ilkeye değinmektedir:

Birinci ilke:

Sebeb-i nüzulü bilmenin muktezây-ı hâli (durumun gerektirdiğini, gereğini) bilmek gibi olduğu hallerde.

Arap dilinde kelâmın anlaşılması, birçok unsurun bir arada veya tek tek düşünülmesi ile bağlantılıdır. Hitap eden, hitap edilen ve hitabın durumuna, keyfiyetine (niteliğine) veya hepsinin birden mütalaa edilmesine göre kelâmın anlamı farklılık göstermekte­dir.

Arab'ın kelâmının manâ ve kasıtlarını araştırmayı ve bilmeyi amaç edinen maânî ve beyân ilimleri Kur'ân metnini ve o metindeki i'câzı anlamakta da kullanılmış­tır.

İkinci ilke;

Sebeb-i nüzulü bilmemenin Kur’ân’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde zahir olan nassın mücmel nass olarak anlaşılması ise ihtilafların doğmasına sebep olmuştur.

Üçüncü ilke:

Bu ilke önceki iki ilkeyi kapsayan bir niteliktedir. Buna göre: Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur'ân belirlemelidir.

Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan veya dinleyen kimse bu eylemi sırasında âyet veya âyetlerde bulunan üstü ka­palı bir ifade (ima, telmih) hakkında manâyı yakalamak için bir bekleyişe, arayışa giriyorsa o zaman sebeb-i nü­zulü nakletmeye, olayı ayrıntılarıyla anlatmaya ihtiyaç var demektir.

Hocamız eserinin sonuç bölümünde yaptığı çalışmayı özetleyip Netice itibariyle esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Ke­rîm'in soyut bir düşünce veya düşünce biçimi ola­rak kalmadığının, aksine, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi ol­duğunun en büyük delilidir.

Esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında tespit edilen ilkeler çerçevesinde ve onlara uyarak değerlendirilmesi birçok faydalar temin edecektir:

  1.  Kur'ân-ı Kerim'in anlaşılmasında insanın bakış ufkuna henüz girmemiş, insanın dikkatine açılmamış sınırsız sayıda olgu olduğu göz önünde tutulacaktır.

  2. Konulu tefsir çalışmalarında esbâb-ı nüzu­lün, nüzul ortamını ve şartlarını aksettiren yö­nünden sağlıklı bir şekilde istifade olunacaktır.

  3.  Esbâb-ı nüzul bilgisi ile oluşan nedensel halkaları nüzul asrına doğru izleme imkânı doğa­caktır. Bundan da insanî davranışların tarihini tespit etmede, yazmada yararlanılabilecektir.

     Müfessirler üzerine yapılan monografik çalışmalarda esbâb-ı nüzulle ilgili zikredilen ilke­lerin uygulanması çok isabetli olacaktır. Bir kere müfessirin esbâb-ı nüzul alanındaki ilkelerini or­taya koymak mümkün olacaktır. Bu da Kur'ân-ı Kerim'in anlaşılması sürecinde bu malzemenin nasıl değerlendirildiğini tespit etme imkânı vere­cektir.

Hocamızın tezi baştan sona Esbâb-ı Nüzulü en ince ayrıntısına varana kadar doyurucu bilgilerle sistematik bir biçimde bilginin seyrini takip edebilme imkânını okuyucuya vermekte, bilgileri aktarırken objektifliği dikkatlerden kaçmamaktadır.

SA’LEBE KISSASI ESBÂB-I NÜZUL’E YENİ BİR YAKLAŞIM

-İKİNCİ KİTAP-

 

Hocamızın bu eseri; bir giriş, beş ana başlık ve bir sonuçtan meydana gelmektedir.

Yıllarca vaaz kürsülerinde zekât konusu işlendiğinize hoca efendiler tarafından zekât vermeyenlerin akıbetleri anlatılırken anlatılan, cemaatin de gözyaşı içersinde dinlediği bu kıssa ve kıssa kahramanın gerçekte yaşamadığını bir kurgudan ibaret olduğunu hocamızın bu çalışmasını incelediğimizde görmekteyiz.

Hocamız eserinin giriş kısmında esbâb-ı Nüzulu şu şekilde tanıtmaktadır: Esbâb-ı Nüzul, nuzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi/soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.

SA’LEBE HADİSİ

9/Tevbe 75. Ayetin nüzul sebebi olarak zikredilen Sa’lebe b. Hatıb kıssası özetle şu şekildedir:

Sa’lebe, Hz. Peygamberin huzuruna gelerek 

  • “Ya Resullullah! Allah’a dua et de bana çok mal versin”

    Hz. Peygamber de

  • Ya Sa’lebe hakkını eda ettiğin az, takat getiremeyeceğin çok maldan hayırlıdır.” diye cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:

  • Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ban çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.

Bunun üzerinde Resulullah ona dua etmiş o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış, Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve hatta cumadan bile uzaklaşmış bunun üzerine Hz. Peygamber bir sual buyurmuş, denilmiş ki

  • Malı çoğaldı vadi almaz oldu.  

    Hz. Peygamber:

  • Vay Sa’lebe’ye!

Buyurmuş ve sadakaları toplamaları için iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe’ye Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakalarını istediklerinde:

  • Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi, hele siz gidin de düşüneyim, demiş.

Tahsildarlar dönüp Resülullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere Vay Sa’lebe’ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuştur. Daha sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:

Allah (cc) beni senin sadakanı kabulden men eyledi, diyerek kendisi hakkında hükmü açıklamış.

O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de:

  • Bu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin.

Şeklinde cevap buyurmuş. Sa’lebe Hz. Peygamberin irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e Hz. Ömer’e getirmiş ama onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak olmuş.

Hocamız bu hadiseyi Sîre, Ricâl ve Tarih kitaplarında incelemiş olup konu ile ilgili alimlerin rivayet ettiklerini aktarmıştır.

Hadis tetkikçilerinin çoğunluğuna göre hadis zayıftır.

Bu hadise daha çok tefsir kitaplarında geçmekte olup tefsirciler kıssa ile ilgili olarak herhangi bir sıhhat değerlendirmesinde bulunmamışlardır.

Esbâb-ı nüzul’e yeni bir yaklaşım ışığında Sa’lebe kıssasının değerlendirilmesi başlığı altında hocamız konuyu madde madde açıklamaktadır. Hocamızın bu kıssa ve benzeri kıssalar için önemsediği maddeler şunlardır:

1.      İlk olarak Sa’lebe kıssası Hadis usulu açısından tenkid edilmelidir.

2.      Rivayetler tasnif edilmelidir.

3.      Tarih ilminden faydalanmalıdır.

4.      Kur’anî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.

 

TARİHSELLİK VE ESBAB’I NÜZUL.. 1

-ÜÇÜNCÜ KİTAP-

 

Hocamızın üçüncü eseri olan Tarihsellik ve Esbab’ı Nüzul.. 1 isimli çalışması bir giriş ve iki ana başlık ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Hocamız bu eserini hazırlarken bolca yabancı kaynaklardan yararlanmış olup okuyucu anlasın diye tablolar yapmış, zaman zaman kavramları verirken kavramları birbirleriyle karşılaştırarak mukayeseli bir biçimde vererek okuyucunun daha iyi anlamasına katkıda bulunmuştur. Hocamızın bu eseri kitapta 303–356 arasındaki sayfaları kapsamaktadır.

Hocamız giriş bölümünü kendi içersinde iki ana başlığa ayırmış olupTarihsellik Problemi ve Açıklanması başlığına” Tarihsellik denilince ne anlıyoruz? Sorusuyla başlamakta ve verilecek olan muhtemel cevapları vermekte, kavram ve terim arasındaki farklara dikkat çekmektedir.

Tarihsellikle ilgili olarak filozof ve diğer bilginlerin yaptıkları yorumlara değinen hocamız kısaca Tarihselliği şu şekilde açıklamaktadır; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve on­dan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Tarihsellik kavramının mahi­yeti (seçikliği), yani diğer var olandan ayıran niteliği değişmemekte, ama içeriği (açıklığı) değişmektedir.

Araştırmanın Amacı ve Metodu başlığında öncelikle tarihsellik kavramı­nı esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alıp inceleyerek bu kavramın doğuşunu ve gelişimini özet bir şekilde or­taya koymak istiyoruz. Böylece "Batı" kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceği­miz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını, o kavramın kültürel ve tarihsel serüveninde arama imkânı bula­cağımızı düşünüyoruz.

Çalışmamızın ikinci amacı, tarihsellik kavramı­nın kendi kültür alanımızda nasıl kullanılabileceği­ne dair bir deneme yapmaktır. Böyle bir deneme ile "insanı zaman içinde inceleyen bir ilim" olarak ta­rih ve "bütün insanlığın tarihini idare eden kanun­ları matematik formüllerle vermek iddiasındaki tarih felsefesi alanlarına ait tarihsellik kavramını "yaşamak, anlamını araştırmak ve anlamak" amaçlanmaktadır.

Özetle bu çalışma, insanın bizzat tecrübe ettiği tarih alanına ait bir tasarımı (kavra­mı) içselleştirerek kültür hayatımıza nasıl katabileceğimize, kavramsal aktarımı nasıl sağlayabileceği­mize ve bu kavramla nasıl hesaplaşabileceğimize dair bir arayışı ifade etmektedir.

“Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi” ana başlığında müfessirimiz iki ana konuyu incelemektedir. “Tarihsellik Kavramının Doğuşu ve Gelişmesi” ile “Tarihsellik Kavramının Kullanım Çerçevesi ve Alanları”

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının, XVII. yüzyıl ile XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminin, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir.

Bu dönemde siyasî ihtilaller, ilmî ve teknik ke­şifleri izleyen iktisadî ve sosyal değişim, tarihin geli­şimini daha çok belirleyen unsurlar olarak "tarih duygusunu" canlandırmıştı. Böylece tarihçiler, yaşayan bir geçmişi yeniden yaratmaya, olayların havasını yeniden bulmaya çalışıyordu. Bu dönemde tabiat ilimlerinin başdöndürücü gelişimi, modern çağın karakteristiği olan "yeni zihniyet ve yeni kozmos anlayışı" sistemini getirdi. Bu ise tabiat ilimleriyle beşerî ilimler ara­sındaki kopukluğu gösteriyordu. Galileo (1564-1642) ile başlayıp Descartes (1596-1650) ve New-ton (1642-1727) ile devam eden tabiat ilimleri meto­dunu, bütün bilimselliğin modeli olarak görme anla­yışı, matematik kanunlarla yönetilen mükemmel makina olarak tabiatı ve mekanik prensiplerle açık­lanan insan anlayışını doğurdu.

 

Tarihsellik teriminin Almanya'da ortaya çık­masının temel sebebi ise bu ülkede tarihi zihniyetin beşerî idlerde (hukuk, ilahiyat, dilbilim, iktisat vs.) değerlendirilmesidir.

Söz konusu hadise­lerin zaman içindeki durumlarını, halkın oluşumuna ve değişimine katkılarını, halkın tarihî gelişmesiyle şartlanmış Özel gelişmeleri içinde tahlil etmek gerekir. Bu da tarihin, geçmişin basit bir izahı değil, varlığı, oluşu (değişim süreci) içinde belirleyen ve so­nunda değişim sürecinin temeline kadar çıkmaya imkân sağlayan ontolojik bir boyut olması demektir.

"Buradan şu netice çıkar: Hukukun, dilin, örf ve âdetlerin muhtelif biçimleri kesinlikle ayrı varlığa sahip değillerdir. Bu biçimler ancak aynı halkın tabiat içinde çözülmez bir tarzda birbirine bağlan­mış, ancak tahlilde ayrı özellikler olarak ortaya çıkan, tekil güçleri ve faaliyetleridir. Bunları bir bütün haline getiren halkın ortak kanaati, her türlü mümkün ve keyfî bir yaratılış düşüncesini tardeden, onların aynı zorunluluk hissidir. Bu zorunluluk, kesinlikle mekanikçi değil, fakat canlı I yaşayan bir anlam içinde anlaşılmış olmak zorundadır."

"Böyle anlaşılan tarihselcilik, sırf önceki asrın mekanikçi maddeciliğine karşı değil, fakat Aydınlan-macıların yapaycı akılcılığına karşı da tepki halindedir.

Hukukçu Tarih Okulu'nu büyük bir etki uyandıran iktisatçıların okulu izlemiştir. Bu okulun iki eğilimi bulunmaktaydı.

1- Eski Tarih Okulu: Eski Tarih Okulu'nun önderleri, iktisat tarihçi­leri olmuştur.

2- Yeni Tarih Okulu: Hâkim etkiyi icra eden okul­dur. Julien Freund'a göre Batı zihniyeti, bu an­layışın bilmeksizin vârisi olmuştur.

Tarihsellik ve tarihselcilik terimleri, Batı'da XVII. ve XIX. yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kav­ramlardır.

“Tarihsellik Kavramının Kullanım Çerçevesi ve Alanları” başlığında hocamız Tarihsellik kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik terimdir. Tarihçilerin eskiden beri kul­landıkları bu terimi, İngiliz filozof Henry More (1614-1687) 1664'de historicity, historicalness ke­limeleri ile ifade etmiştir. Daha sonra E.Bayer, aynı terimi "tarihsel olayların olgusallığı" anlamın­da kullanmıştır.

 Tarihsellik kavramını felsefî an­lamıyla kullanan ilk filozof Hegel'dir. Hegel'e göre tarihsellik kavramının iki anlamı vardır:

1. Tarihsellik, geçmişte olup-biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini de­vam ettirmesi halidir.

2. Tarihsellik, sürekli tarihsel bir et­kililiktir. Meselâ Grek tininin "tarihsellik karakteri", özgürlük ve güzellik idelerine göre anlaşılabilir. Tarihsellik kavramı,

Hocamız tablo içersinde tarihisellik kavramını ve onu tarif eden yazarları tariflerini enfes bir biçimde vermektedir.

Tarihselcilik İki Zıt Eğilime Ayrı­lır:

1. A priori bir prensipten (ilerleme, sınıf savaşı gibi) hareketle bütün beşerî olu­şu, dogmatik olarak sistem­leştirmeye çalışır. Gelecek, bu sistemleştirme temeli üzerinde açıklanır iddiasındadır.

2. Tarih, hiçbir kesinlik veya ha­kikat sağlamaz gerekçesiyle her şeyi nisbil eştirmeye yönelir. Felsefî nihilizme götüren bir şüp­heciliği getirmiş olur.

Tarihselcilik kavramının; tarih felsefesi, hermenötik (yorumbilim), linguistik (dilbilim) gibi çeşitli alanlarda kullanılışını ifade ettikten sonra şöyle bir soru akla gelebilir:

Tarihselciliğin kullanıldığı çeşitli biçimlerini birleştirecek, birbirine bağlayabilecek ve aynı za­manda ona göreceli açık bir anlam verebilecek bir ayırıcı özelliği yok mudur?

"Tarihselcilik (Historicism)'in anlam sapmaları ile ilgili bütün meselelerinin bu yolla çözümlenebile­ceğini iddia etmeksizin aşağıdaki tanımın, bu amaca yaklaşık bir tanım olduğu söylenebilir.

Historicism, bir şeyin tabiatının yeter derecede anlaşılması ve değerinin yeteri kadar takdir edilmesinin, o şeyi, işgal ettiği yere ve gelişim süreci içerisinde oynadığı role göre düşünmekle (gözönüne almakla) elde edilebileceğine inanmaktır.

Bu tanımın Tarihselciliği özel bir meltan-schaung (dünya görüşü) olarak değil, tam aksine açıklama (explanation-erklarung) ve değerlendirme ( evaluation) ile ilgili metodolojik bir inanç olarak nitelendirdiği görülecektir.

"Tarihselliğin temel fikri şudur: Sonuç olarak tabiat bilimleri ve beşerî bilimler, ne sonuçlarının bilimsel geçerliliği ne de konuları bakımından fark­lıdırlar. Çünkü aynı gerçeklik, disiplinlerin beriki veya öteki kategorinin konusu olabilir; fakat metad-larına gelince ancak bu noktada birbirlerinden ayrılabilirler.

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup-geliştiği ortam ve şartlar göz önüne alındığın­da ve bütün anlatılanlar ışığında değerlendirildiğin­de, bu terimlerin, Batı düşünce sistemine ait çok ge­niş bir anlam alanına sahip olan kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmış olmalıdır.

 “Tarihsellik ve Esbab-I Nüzul” başlığına hocamız bir soru sorarak başlamaktadır. Eğer Ortaçağ'da yaşasaydınız, Siz de öyle olurdunuz diyerek o zamanın koşullarında yaşayanların şartlarını hatırlatmaktadır.

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları Batı dü­şüncesinde ilimlerin tasnifi ile ilgili olarak, beşeri ilimler-tabi at ilimleri ayırımı epistemolojik bir çatış­maya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. Bu asrın ortalarından itibaren tabiat ilimlerindeki yeni keşifler, yeni teknolojilerin doğmasına sebep olunca beşerî ilimlerin statüsü üzerindeki tartışmalar da felsefenin ana meselesi olma imtiyazını kaybetmişti. Artık çağdaş ilim, bilim ve teknolojinin peşinden koşmakta, bilim ve teknolojinin ortaya çıkardığı me­selelere çözüm aramaktadır.

Tarihsellik ve tarihselcilik kavram­ları her ne kadar Batı'nın Özgü kültürüne ait kav-ramlarsa da yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. Çünkü "İnsanın tabiatı insanın var ola­na bakış açısı bakımından kültür unsurları katego­rik olarak üniversaldır" . 

İnsan bir kavram üze­rinde düşüncelerini açıklarken bir varolan hakkın­daki bilgisini ifade etmekte, bir varolan hakkında hükümler vermektedir. Kavramlar arasında bağ ku­rarak bilgi aktarmakta, böylece kavramları belirgin­leştirmektedir. "Bu bakımdan kavram, deyim yerin­deyse varolanın kütüğüdür.  Bu kütük ka­panmayan bir kütüktür. Varolan tanındıkça, ona nü­fuz edildikçe kütüğe kaydedilen hükümler çoğalır. Önceden verilen hükümler değişebilir de. Bu yüzden bir kavramın içeriği sürekli değişir. İnsan bilgisinin değişip gelişmesi de bu anlamdadır. Ancak kavra­mın seçikliği değişmez.

İnsan tarihsellik kavramı üzerine fikir beyan ederken, bir varolan hakkında bilgisini ifade etmek­tedir. Tarihsel olan ne ise onun hakkında hükümler vermektedir. Zihnindeki diğer kavramlar arasında bağ kurarak bilgi aktarmakta, böylece tarihsellik kavramının tarifini belirginleştirmektedir. Ancak ta­rihsel olanı tanıdıkça, bu kavrama nüfuz etmekte, yeni hükümleri zihnine bir kütüğe kayıt eder gibi kaydetmektedir. Bu yüzden tarihsellik'in anlam içe­riği sürekli değişmektedir 

O halde kavramın anlam çerçevesinin değişmesi insanın fıtratından, varoluş şartlarından ve "kavra­mın mahiyeti"nden kaynaklanmaktadır. Her ferdin bilme gücü alış kabiliyeti aynı değil­dir. Ayrıca her ferdin varolana bakış açısı farklıdır. Birincisi vehbîdir. Yani doğuştandır, sonradan kaza­nılmış değildir. İkincisi ise Cenab-ı Hakk tarafından ferdin hür bırakıldığı alanla ilgilidir. Bu alan, onun kendini, hayatı ve evreni anlamlandırması ile ilgili­dir. Bu alan, ferdin varolanı algılayışına temel oluş­turur, onun dünya görüşünü teşkil eder.

Bu açıdan bakıldığında tarihsellik kavramının îslâm kültüründe kullanılmış olduğunu söyleyebili­riz. Ancak kültür farklılığı göz önünde bulundurul­mak şartıyla İslâm kültüründe bu kavramın hangi terimlerle ve hangi anlam çerçevesinde ve içe­rikle kullanıldığı ise ayrı bir çalışma konusu olarak incelenmelidir.

Şimdi bütün bu ifade edilenler çerçevesinde es­bâb-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl bir ilişki kurulabilir sorusuna cevap aramak istiyoruz. Böyle bir arayışa Öncelikle Kur'ân-ı Kerîm'in tarih ve tarihsel bilgi alanındaki genel ilkelerinden hareket­le başlamanın daha yerinde olacağı kanaatindeyiz:

Kur'ân-ı Kerîm insanı ana konu ve insana hida­yet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve ta­rihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü insan her zaman geçmi­şe mâl olacak, bir "şimdi" nin kalıcı ve belirgin izle­rini yaşatarak kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır. Bir başka deyişle insan, tarihsel bir var­lıktır ve bu insanın varlık koşullarından bir tanesi­dir.

Esbâb-ı nüzul-tarihseîîik kavramı ilişkisine anılan bağlam­da baktığımızda, insanın varlık koşulu olarak tarih­sel bir varlık olması gerçeğini esbâb-ı nüzul alanına taşımamız gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü nerede ve ne zaman insanla karşılaşırsak orada onun "var­lık koşullan" ile karşılaşırız.

Nüzul asrı insanı da şüphesiz aktif olan yani yapıp-eden ve ne yapıp-ettiğini de bilen insandı. Ay­rıca duraklama tanımayan hayatı ve onun getirdiği soruları, meseleleri ve yapılması gerekli birçok şeyi çözmeye veya yapacaklarını sıraya koymaya çabalı­yordu; buna göre de tavır takınıyordu. Bunu ona sağlayan muhakkak ki "insan"m yapıp etmelerini yöneten değer duygusudur.  Kur'ân-ı Kerîm, bu de­ğer duygusunun temelini "akide" olarak tespit eder.

Kur'ân ile birlikte Sîret-Megâzî kitaplarına bak­tığımızda o dönem insanının bu "Kur'ânî değerduygusunu" tam anlamıyla idrak ettiklerini görmek­teyiz. Onlar, kendi hareketleri arasında bir "seçme" yapmayı sağlamak ve "öne alınacak" eylemler ile "sonraya bırakılacak" eylemler arasında ayırım yap­mak için Kur'ânî değer-duygusuna yöneldiler. Hazreti Peygamber bu fıtrî olguyu hayata aktarmada önderleri "örnek insan" dır.

Bu noktada Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamına yönelik üslûbundan söz etmek gerekmektedir. Kur'ân, toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî yapıp-etmeleri, ilahî mesajla oluş­turmak ister.  İşte, bu hedef kitlenin yani Kur'ân'ın ilk muhatabı olan insanların yapıp-ettikleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Dolayısıyla esbâb-ı nüzul, doğrudan doğruya nüzul ortamında fiilî olanı (de facto) ve somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilebilir.

Bu demektir ki Kur'ân vahyi, nazil olduğu fikrî, sosyal ve manevî çerçevede (Mekke'de olsun, Medine'de olsun) var olan

1- İnsanî birçok probleme,

2- İnsanların bu problemlerden kurtulmak ve rahatlamak arzularına cevap vermiştir. Bu durum yirmi üç yıl sürmüştür. Vahyin tamamlanması ve Hz. Peygamberin irtihali ile artık vahiy-insan ilişkisinin bir bölümü olan esbâb-ı nüzul olgusu da son bulmuş olmaktadır.

Esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilişkisine bu noktada insanın tarihsel bir varlık oluşu bakımından yaklaş­mak mecburiyeti doğmaktadır. Çünkü insanın yapıp-etmeleri "şimdi" içinde olup bitmez; onlar, za­manın boyutlarına yayılmışlardır. Zamanın boyut­ları ise uzayıp giden boyutlar değil, yapıp-etmeler-le, onların ürünleriyle, olaylarla doludur  "Bu, in­sanın zamanın boyutları arasında bir bağ kur­masını, onları birbirine bağlamasını gerektirir. Bu da ancak bilen bir varlığın işi olabilir. Bunun içindir ki, insan tarihsel bir varlıktır. Eğer insan hayvan gibi yalnızca şimdi içinde yaşasaydı, o zaman insanın yapıp-etmeleri  arasında  bir süreklilik söz konusu olmayacaktı.

Tarihsel bir varlık olan insan, çeşitli durumlar içinde yaşar. Bu durumlar, insanı realite ile karşı karşıya getirirler; hatta onun içine sürükleyebilirler. İnsanın hayatını sürdürebilmesi, bu durumları ideleştirmesiyle, onlara bir anlam vermesiyle, onlar­da bir değer görmesiyle gerçekleşebilir.

İnsan, içinde yaşadığı durumlara bir anlam veremediği, onlarda bir değer göremediği zaman onun yapıp-etmeleri sona erer; o, artık yaşayamaz. "Bundan dolayıdır ki, dünyanın hiçbir gücü, olup-biteni olup-bitmemiş, yapılan-edileni yapılmamış edilmemiş, yaşanmış olanı yaşanmamış ya­pacak bir durumda değildir.

Esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilişkisini insanın var­lık koşulları bağlamında inceledikten sonra esbâb-ı nüzulün tarihsellik meselesini tartışmak istiyoruz. Tarihsellik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğü'nde şöyle tanımlanmaktadır:

1- Tarihsel olanın varlık biçimi.

2- Zamana bağlılık, gelip geçicilik.

3- Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma. (Ör. Tinin, törenin tarihselliği)

4- Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. (Ör. isa'nın tarihselliği.)

Tarihsellik sözcüğünün terim olarak ifade ettiği anlamlar bunlardır. İnsan tarihsel bir varlık olduğu­na göre onun yapıpetmelerinin sonucu oluşan es­bâb-ı nüzulün tarihsellik kavramı ile bir ilgisi muhakkak ki vardır. Şimdi tarihsellik kavramının tanımıyla gelen anlamlar ışığında esbâb-ı nüzulün tarihselliğine bakalım.

Birinci anlam: Tarihsel olanın varlık biçimi esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamı­na ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden (Hz. Peygamber ve Ashabı) ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olay­lardan almaktadır.

 

İkinci anlam: Zamana bağlılık, gelip geçicilik esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımının isabetli olmaya­cağını düşünüyoruz.

Öte yandan esbâb-ı nüzul kıssaları, sadece bu kıssaların cereyan edişlerine dair ayrıntılar ve hadiselerin kahramanları bağlamında ele alınabilir. Böyle bir durumda esbâb-ı nüzule yaklaşım bu çerçevede kilitlenmiş olur. Esbâb-ı nüzul kıs­salarının, Kur'ân mesajının kendine özgü insanî biçimleri olduğu gözardı edilir. Hâlbuki esbâb-ı nüzul kıssalarının bu nitelik­leri, zamana bağlı, gelip geçici (tarihsel) nitelik­lerdir. Yani nüzule sebep teşkil eden kıssaların ve kahramanlarının yapıp-etmeleri zamana bağlı, gelmiş geçmiş (tarihsel) yapıp-etmelerdir. Ama bu anlayışla esbâb-ı nüzule yaklaşmak hatalı bir tavır olacaktır. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm -nüzul ortamı- esbâb-ı nüzul ilişkisini "insan" açısından değer­lendirdiğimizde, Kur'ân vahyinin, insanı ve onun varlık koşullarını reddeden değil, aksine insanın varlık koşullarını onaylayan ve insanın onların şuu­runa vararak geliştirmesine imkân sağlayan bir mesajı içerdiğini görmekteyiz.

Bu gerçeğin nüzul asrı ve insanı açısından an­lamı, Kur'ân-ı Kerîm'in o dönem insanının karşısına onların varlıklarını ve varlıklarını oluşturan (kültürel-ahlakî-siyasî-ekonomik) tavırlarını hiçe sayan bir yaklaşımla karşı çıkmamış oluşudur

Sonraki asırlar ve çağımız insanı açısından bu gerçek, nüzul asrı insanı için neyi ifade ediyorsa onu ifade etmektedir. Çünkü Kur'ân vahyinin insanın varlık koşulları ile uyumlu olması, tevhid mesajını veya ilahî mesajdaki bütünlüğü gösterir. Ancak in­san, sorumluluğunu yerine getirmeli, bu ilahî mesajı kendi çağına taşımalıdır.

Bu bağlamda esbâb-ı nüzule, Kur'ân-ı Kerîm ile insan (birey-toplum) ilişkilerinin bir bölümüne ve­rilmiş ilahî cevap (âyet) olarak yaklaşmak mümkündür. Bunun anlamı, Kur'ân'ın dinî bilincin oluşmasını sağlamak amacıyla esbâb-ı nüzul olgusu çerçevesinde birey ve topluma yönelme üslûbudur. Bu olgu, vahyin nüzul asrı ve insanı için ne kadar gerçek ve geçerli ise, bugünün insanı ve toplumu için de o kadar gerçek ve geçerlidir. Çünkü sebeb-i nüzul ve inen âyet, insanın yapip-etmeleriyle ilgilidir. İnsanın Önemli yapıp-etmeleri sürekli olduğu­na, insan zamanın boyutları arasında bir bağ kur­duğuna ve yalnız "şimdi" içinde yaşamadığına göre, onun yapıp-etmeleri arasında bir süreklilik sözkonusudur. Bu da insanın tarihsel bir varlık ol­masından kaynaklanır. O halde sebeb-i nüzul ve nazil olan âyet dolayısıyla oluşan tarihsellik, in­sanın tarihsel bir varlık oluşu bağlamında değer­lendirilmelidir. Böyle bir yaklaşım Kur'ân-ı Kerîm'in evrensel ve ebedî mesajından hiçbir şey eksiltmez. Kur'ân mesajı, bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli bir eylem prensibidir. Bu durumda se­beb-i nüzul, nüzul ortamının somut şartlarına bağlı olarak oluşan Kur'ân mesajının kendine özgü insanî bir biçimidir. Bu sebeple önemli olan, bu tarihsel icraatlardan bugünün insan meselelerine çözüm bul­maya imkân verecek ebedî ilkeleri yakalayabilmek, ve onları hayata aktarıp, uygulayabilmektir.

Üçüncü anlam: Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma.

Esbâb-ı nüzulü tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Es­bâb-ı nüzul bilgisi, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul or­tamının temel bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur'ân gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez.

Esbâb-ı nüzul, Kur'ân-insan ilişkisinin; bir bölü­münde oluşmuş insanî yapıp-etmelerdir. Dolayısıyla her mekân-zaman'da benzeri insanî yapıp-etmeîerle temelde benzerlik gösterir. Aslolan bu tarihsel yapıp-etmelerden bugünün insan meselelerine yöne­lik ilkeleri tespit edebilmektir. Bundan daha önem­lisi ise onları amel (eylem) haline getirebilme mese­lesidir.

            Hocamız sonuç bölümüne bir hadis ve Konfüçyüs sorulan bir soruyla sonuç bölümüne giriş yapmaktadır.

Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık ola­rak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde et­tiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir du­rumla, tarihle ilgilidir.

"Tarih nedir ?" "Tarihsellik nedir ?" soruları her felsefe sorusunda olduğu gibi prensip bakımından birçok cevabı olan sorulardır. Çünkü her felsefe so­rusu, felsefede o soruya verilebilecek bütün cevap denemelerine açıktır. Dolayısıyla "tarihsellik veya tarih nedir?" sorularına eksiksiz, başka türlüsü ta-sarlanamayan cevaplar verilemez.

Demek ki felsefî kavramlar olarak bu sorulara herkesi tatmin edecek bir cevap vermek güçtür. Ni­tekim tarih felsefesi, hukuk felsefesi, epistemoloji, hermenötik, linguistik gibi çeşitli alanlarla ilgili olan bu kavramı bu sahalarda çalışan ilim / düşünce adamlarından hemen hepsinin yeniden tarif etme girişimi de bunu göstermektedir.

Dolayısıyla tarihsellik, birçok şekilde tarif edil­miş; her tarif, onun bir yönünü açıklamıştır. Böyle olması da normaldir. Çünkü her kavramın bir tarihi vardır. Bu tarih, gerektiğinde başka felsefî meselele­rin içinden geçen veya çeşitli felsefi alanlara temas eden bir tarihtir. Bu tarihsel ve kültürel serüveni gö-zardı ederek tarihsellik kavramını anlamamız müm­kün değildir.

O halde esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişki­sine;

1- Esbâb-ı nüzulün Kufân-ı Kerîm'in bütünlüğü içerisindeki yeri,

2- İnsanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır.

Bunun için de esbâb-ı nüzul rivayetlerinin, es­bab-ı nüzule yeni bir yaklaşım  olarak Önerdiğimiz şekilde sınıflandırılması gerekmektedir.

1- Esbâb-ı nüzul rivayetleri: "Orijinal tarih"

Sahâbe'nin rivayetleriyle nakledilen nüzul orta­mına ait bu tür esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında "orijinal yorum" olarak de­ğerlendirilebilir. Yine bu rivayetler, Kur'ân'm anla­şılma sürecinde ve Kur'ân-ı Kerîm tarihinde "oriji­nal tarih" olarak adlandırılabilir.

Sonuç olarak:

1- Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu, Kur'ân-ı Ke-rîm'in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.

2- Başka "Özgü" kültürlere ait kavramları kul­lanırken yukarıda ele alman yaklaşım benimsen­meli, kavramların tarihleri, içerikleri (açıklık-anlam çerçevesi)  ve kullananların  dünya  görüşleri gözönünde bulundurulmalıdır.

3- Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benim­semeleri hem de kullandıkları kavramı tarif et­meleri gerekmektedir. Aksi halde bu kavramları kul­lananlar ile onları anlamakta zorlananlar veya an­lamak istemeyenler arasındaki "tartışma" yapıcı bir zemine oturmayacaktır. Bu ise İslâm düşüncesinin yeniden yapılanması ümidi açısından çok olumsuz bir düşünce ortamı demektir.

Her yazar, kullandığı bu tür odak kavramlara yüklediği anlamları açık bir şekilde ortaya koyar-sa"tartışma" için yapıcı bir ortam oluşturulabilir.

4- Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlam-bilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavram­ları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleş-tirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabil­memizin, anılan tavrın hakim olmasıyla mümkün o-labileceği umulur.

5- Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki ta­rih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışları­nın  birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır. (Babanzâde Ahmed Naîm, Tec­ridi Sarih Tercemesi'nde (1.74-100) buna bir misal vermiştir. A. Naîm, burada hadis usûlüne tarih fel­sefesi bağlamında bakmıştır. Bunun için de tarih an­layışımızı/felsefemizi ortaya koyan çabalara ih­tiyacımız olduğu açıktır.)

6-  Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalan­mak da bu yaklaşımla mümkündür.

"Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "oriji­nal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bütün bunlar ise siyer-tarih yazımında insanî faaliyet ve davranışların/başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek; bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır.

 



 


0 Yorum - Yorum Yaz


 

Faruk ÇELİK

15922721

Doktora/Güz Dönemi/2015

 

KUR’AN VE BAĞLAM KIRAATİ ÖZETİ/ Ahmet Nedim SERİNSU

Eser üç kitaptan oluşmaktadır. Birinci kitap Kur’an’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün rolünü, ikinci kitap Sa’lebe kıssası esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım, üçüncü kitap ise tarihsellik ve esbab-ı nüzul konusunu ele almaktadır.

Kitabın özetine geçmeden uzaktan öğretim tekniklerinin kısmen uygulanması ve bu anlamda ok ve parmak ikonu kullanılması eserin önemli özelliklerindendir. Zira bu yöntem ilahiyat alanında pek kullanılan bir yöntem değildir. Bu ikonlar okuyucuyu uyarmakta ve daha dikkatli davranmasını sağlamaktadır.

Müellif birinci kitabın giriş bölümünde esbâb-ı nüzul konusunda yapılan araştırmalarda esbâb-ı nüzulün Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında ne kadar yararlı olduğunun tartışılmadığını, esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis metodolojisi göz önünde bulundurulmadan yapılacak değerlendirmelerin Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında bazı problemler doğuracağını,  bu eserde Kur’an-ı Kerim’i anlamaya çalışanların esbâb-ı nüzulden nasıl faydalanacakları, hangi ilkeler doğrultusunda rivayetleri değerlendirecekleri hususunda bilgiler verildiğini ve esbâb-ı nüzul ilmine vakıasının tespiti, onun tenkidi ve yeni bir yaklaşım ilkeleri metoduyla yaklaşılacağını belirtilmiştir.

Yazar birinci kitabın birinci bölümünde Kur’an ilimleri hakkında genel açıklamalarda bulunur. Doğuşu ve gelişimi, Kur’an ilimleri, tefsir ilimleri kavramları üzerinde durur. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramlarının tedvin döneminin başlarında aynı manada kullanıldığını, Zerkeşî’den sonra farklılaşmanın ortaya çıktığını, tefsir ilminin müfessirin tefsire yönelirken bilmesi gereken ilimleri kavram olarak ifade ettiğini, Kur’an ilimleri kavramının Kur’an’la ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumî kaideleri içeren daha genel bir kavram olduğunu ifade eder.

Müellif bu bölümde daha önce yapılan esbâb-ı nüzül tariflerine yer verdikten sonra yeni bir tanım getirir. Ona göre esbâb-ı nüzül: nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile olan ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir. Bu tariften sonra yazar esbâb-ı nüzul ilminin doğuşu, gelişimi ve konu ile ilgili yazılan eserlerin listesini verir ve bu eserler hakkındaki mülahazalara yer verir.

Yazar bu bölümde ayrıca esbâb-ı nüzul rivayetlerinin yalnızca sahih nakille bilinebileceği, başka bir yolla bilmenin mümkün olmadığı, فيما لا مجال للاجتهاد فيه olduğunu, sahabeden ve tabiinden gelen rivayetlerle bilineceğini bunların da şartları olduğunu ifade eder. Sahabeden gelen naklin, merfu’ rivayetin senedinin ve metninin sahih olması gerektiğini, tabiinden gelen Mürsel rivayetin ise senedinin, metninin sahih olması, rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayetin olması, ravinin tefsir imamlarından olması ve ilmini doğrudan bilgin sahabiden almış olması gerekir.

Müellif daha önce telif edilen eserlerde üzerinde çok fazla durulmayan esbâb-ı nüzul rivayetlerinin kalıplarına yer verir. Bunları,

  1. Sebep ifade etmede “nass” olan rivayetler.

  2. Sebep ifade etmede  “nass olmayan”  rivayetler olarak ikiye ayırır ve bunların sıygalarını verir, tasniflerini yapar.

Daha sonra esbâb-ı nüzulle ilgili meselelerden olan taaddüt meselesi, hükmün ve nüzulün taahhürü meselesi ve umum husus meselelerine yer verir. Ayrıca esbâb-ı nüzulle ilgili disiplinlereden olan hikmet-i teşriiyye ilmi, mübhematü’l-Kur’an ilmi, tenasüb ve insicam ilimleri ile ilgili bilgiler verir.

Bu bölümü müellif tesahül ve hadis vaz’ının çoğunluğunun vuku bulduğu tefsir, esbâb-ı nüzul rivayetlerinin, hadis tenkitçilerinin rivayetlerin tenkidinde kullandıkları senet ve metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesinin zaruretinden bahsederek bitirir.

Birinci kitabın ikinci bölümünde ise Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerini ele alır. Bu sebepleri rivayetler açısından, umumu hususileştirme açısından, taaddüt-teaahhür açısından ve tarih ilminden yararlanma başlıkları altında ele alır. Zira bu rivayetler hadis usulü açısından incelendiğinde bu sonuç ortaya çıkmaktadır. Sebebiyet ifade eden esbâb-ı nüzulün (nass) olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması, nüzul sebebi olarak bir ayet için birçok rivayet bulunması sebebiyle ve bu rivayetlerin bir kısmının tarihi gerçeklere aykırılık ile zamansal uyumsuzluğu olması nedenleriyle yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle esbâb-ı nüzul rivayetlerinin önemli bir kısmı Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına olumsuz etkileri olmaktadır. Bunlar, Kur’an’ın yorum zenginliğine engel olması,  Kur’an’ın evrensel hedefi olan Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini engellemesi ve konunun istismar edilerek şahısların ebedileştirilmesi ve mezhebi ihtilaflarda kullanılmasıdır.

Birinci kitabın üçüncü bölümünde yazar esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım konusunu ele alır.  Nüzul asrının sosyal, fikri, iktisadi, siyasi ve o dönemin insanını inceleyen araştırmaların Kur’an’ı anlama hususunda daha çok istifade edilmesini sağlayacağını belirtir. Yeni yaklaşımı şöyle ifade eder:

  1. Esbâb-ı nüzul rivayetleri yeniden değerlendirildiğinde öncelikle

  1. Esbâb-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeleri belirlemek gerekir. Bunlar,

  1. Genel İlkeler

  1. Esbab-ı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.

  2. esbâb-ı nüzulü bilmeden Kur’an’ı anlamak mümkündür.

  1. Özel İlkeler. İhtiyacı belirleyen asıl bu ilkelerdir.

  1. Sebeb-i nüzulü bilmenin muktezay-ı hali bilmek gibi olduğu hallerde,

  2. Sebeb-i nüzul bilmenin Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nassalar konumuna getirme şüphesi ve güçlülüğü bulunduğu hallerde

  3. Bu ilke önceki iki ilkeyi kapsayan bir niteliktedir. Buna göre: Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule ihtiyacı ilk planda Kur’an belirlemelidir.

  1. Daha sonra esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından tenkidinin yapılması gerekir. Sebep olmada nass olanlarla olmayanların, sıhhat derecelerinin, uydurma olup olmadıklarının ve metin tenkitlerinin yapılması gerekir.

  2. Ayrıca esbâb-ı nüzul rivayetlerinin esbâb-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivayetleri şeklinde tasniflerinin de yapılması gerekir ki yorumlarla, sahih rivayetler birbirine karışmasın.

  1. Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğünün dikkate alınması.

  2. Siyak-sibak’ın göz önünde bulundurulması.

  3. Esbâb-ı nüzul ve tarihilik kavramı. Yazar bu konu üzerinde önemle durur. Kur’an’ın tarih ve tarihiliğini geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak gördüğünü ifade eder.

     

    Felsefeye ait bir kavram olan tarihselliğin tanımında şu unsurlar bulunur,

  1. Tarihsel olanın varlık biçimi.

  2. Zamana bağlılık, gelip geçicilik.

  3. Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma.

  4. Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu.

Yazar bunlardan birinci ve dördücüsünün Kur’an ve sebeb-i nüzul için olabileceğini, ikinci ve üçüncünün mümkün olmadığını gerekçeleri ile anlatır.

Eserin ikinci kitabı birinci kitaptaki öneri, teklif ve yeni yaklaşımların uygulaması niteliğindedir. Bu kitapta müellif Sa’lebe kıssasını ele alır. Sire, rical ve tarih, hadis, tefsir kitaplarında kıssanın nasıl geçtiğini ele alır ve yeni yaklaşım sadedinde öncelikle,

  1. Sa’lebe kıssasının hadis usulü açısından tenkit edilmesi. Hadis zayıf bir hadistir. Bu rivayetin önemli eserlerde yer alması mütekaddim ulemanın bilgilerin sıhhatine bakmadan kaybolma endişesinden dolayı rivayet etme arzusundan kaynaklanmıştır.

  2. Sebebiyet ifade etme hususunda nass olmayan rivayetlerdendir.

  3. Tarih ilminden faydalanıldığında Hamidullah’ın aktardıkları tarihi veriler ile bu rivayet uyuşmamaktadır.

  4. Kur’an’i bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirildiğinde Tevbe suresinin 75. Ayetinin bir şahıstan ziyade bir karakteri ortaya koyduğunu görebilmekteyiz.

Sonuç olarak bu ilkeler çerçevesinde rivayete bakılmadığından tefsir ve diğer kitaplarda bir birine zıt rivayetler, zorlama açıklamalar yer almaktadır. Yeni yaklaşımla bu ve benzeri rivayetler ele alındığında daha önemli, tutarlı sonuçlar elde edilebilecektir.

            Eserin üçüncü kitabında müellif önceki kitaplarda kısaca yer alan tarihsellik ve esbâb-ı nüzul konusunu ele alır.

            Eserin en önemli özelliklerinden biri kavramları detaylı bir şekilde ele alıp kavram, terim farklılıklarını detaylandırması, kavramların açıklık ve seçikliği üzerinde önemle durması araştırmacılara yol göstermektedir. Ayrıca İslami ilimlere yeni metotlarla yaklaşılması mevcut birçok surunun halledilmesine ön ayak olacaktır.

 

ESBÂB-I NÜZUL  İLE İLGİLİ ESERLER

  1. Ali b. El-Medenî (ö.234/848) Esbabü’n-Nüzul

  2. El-Vahidi (ö. 4687/1076) Esbabü’n-Nüzuli’l-Kur’an, Daru’l-Meyman, Riyad 2005.

  3. Muhammed b. Esad Iraki (ö. 567/1172), Esbabü’n-Nüzul ve’l-Kasasu’l-Fukaniyye, Tahkik İsam Ahmed Ahmed Ganim, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 2007.

ESBÂB-I NÜZUL  İLE İLGİLİ MAKALELER

  1. Aldemir, HALİL, Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri  Arasında Görülen Çelişkiler ve Geliştirilen Çözüm Yollarının Tahlili, EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48(Yaz: 2011), s. 141-159

  2. Demirci, MUHSİN, ·EsBABU'N-NÜZÜLÜN KUR'AN TEFSİRİNDEKİ YERİ, M.Ü.İlahiyat Fak. Dergisi, SAYI: ll-12, İstanbul 1997. S. 7-25.

  3. Esbab-ı Nüzûl, çeviren: Erdoğan Pazarbaşı, İbrahim Görener, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2001, sayı: 11 [Prof. Dr. Şaban Kuzgun’un Anısına], s. 153-172

     

     

     

    TEFSİR FIKIH HADİS TARİHLERİ MUKAYESESİ ÖDEVİ KAYNAKLARI

  1. Ahmet Yücel, Hadis Tarihi, İfav Yayınları, İstanbul 2011

  2. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, TDV. Yayınları, Ankara 1989.

  3. Zekiyyüddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları, TDV Yayınları, Ankara 2015.

  4. İslam Ansiklopedisi ilgili maddeler.


0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an ve Bağlam Özeti    19.12.2015

HÜLASA    13.12.2015


İdris Sami Sümer

14922749

DOKTORA

 

KUR’AN VE BAĞLAM HÜLASASI  

Kur’an, Hz. Peygambere yaklaşık yirmi üç yıla ulaşan bir zaman diliminde nazil olmuştur. Bu çeyrek asır zaman dilimi içinde bir medeniyetin kurulma aşamasında vaki olabilecek tüm olaylar nerdeyse yaşanmıştır. Siyaset, ticaret, asabiyet, kültür, sosyal olaylar, savaşlar ve barışlarda meydana gelen olaylar zaman zaman Kur’a’ın iniş sürecinde ayetlerin iniş sebebine neden olmuş ve bu durum tefsir usulü ilminde müstakil bir bab olarak yer edinmiştir. Esababı nüzul ilmi Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında inemi ihmal edilemez bir ilimdir. Sahabenin Kur’an tefsirindeki önemli konumunu temin eden yerlerinin başında sebebş nüzul gelmektedir. Çünkü onlar muhtelif vesilelerle Kur’an ayet ve sürelerinin hangi sebebler üzerine indiğine şahit olmuşlar ve bu onlara Kur’an-ı doğru anlamada sonraki nesillere göre bir üstünlük sağlamıştır.        

Esbabı Nüzul İlmini Araştırmanın Metodu ve Amacı

Her ilim dalında olduğu gibi esbabı nüzul ilminin araştırmalarında da bir dizi problem söz konusudur. Esbabı nzul birçok yönüyle hadis ilmine benzemektedir. Hadis rivayetiyle ilgili meselelerde mevcut olan problemler, esbabı nüzul rivayetlerinde de söz konusudur.

Esbabı nüzul çalışmalarında araştırmacıların dikkat etmesi gereken iki temel esas vardır.

1.      Bu alanla ilgili gelen rivayet ve aktarıların çokluğundan kaynaklanan sıkıntılar.

2.      Yine aşırı rivayetin peyda ettiği metotsuzluk ve sistemsizlik sorunu.

 

A.    ESBÂB-I NÜZÛL İLMİ VE KUR’AN İLİMLERİ

 

 

Kur’an’ın insanlara gönderilme sebebi insanları mutlu etmektir. İnsan ve toplumun mutlu bir yaşam kurabilmesi için doğru bilgiye dayanan ilkelerle hayatlarını yönlendirmeleri gerekir.

Bir ilmin doğru olması için elde edilme yöntemlerinin de doğru olması lazım. Bu meyanda mutlak doğru olan Kur’an ayetlerinin doğru anlaşılabilmesi için doğru metotların kullanılması gerekir.

Kur’an’ın doğru anlaşılabilmesi için Peygamberimizin döneminden itibaren Kur’an ilimleri metodu oluşmaya başlamıştır. Kuran ilimlerinin kaynağı Kur’anda, peygamberin anlama metodunda ve kısmen sahabilerin tefsir metotlarında mevcuttur.

Bu ilim İslamın ilk dönemlerinden itibaren ilkeli anlamlandırmanın esasını oluşturmuştur.   

 

 

B. TANIM

Esabı nüzul ilminin Kur’an ilimleri eserlerinde birbirine benzeyen birçok tarifi mevcuttur. Şüphesiz her tarif bir zenginlik olmakla beraber maiyetinde bir takım kusurları da taşır. Bundan dolayı süreç içinde sonradan yapılan tarifler daha zengin ve daha kapsamlıdır. Eserin müellifi deüerli hocamız Ahmt Nedim Serinsu bu ilmin tarifini şöyle yapmıştır. Nüzul ortamında meydana gelen hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i nüzul denir.

Esbâb-ı Nüzûlle ilgili birçok eser meydana getirilmiştir. Değerli hocamız çalışmasında bu eserlerden araştırmacıların faydalalanabilmesi için örnekler vermiştir.

Esasen sebebi nüzul, sadece ayetlerin iniş sebebini vermekle kalmaz. Bunun yanında kısmen bir islam tarihi kimliği de taşır. Sahabenin kendi aralarında sebebi nüzule vukufiyetleriyle iftihar etmeleri bu ilmşn ne kadar muteber olduğunun bir alametidir.

 

C.  SEBEB-İ NÜZÛL RİVAYETLERİ

Esbâb-ı Nüzûlun anlandırmada etki kriteri sadece nakil ve bildirim yoluyla gelmesidir. Bu alan, akli çıkarımlara ve dolayısıyla içtihada kapalı olan bir alandır. Akılla idraki mümkün olmayan, sadece işitilerek ve görülerek bilinebilen sahabe rivayeti anlamına gelir. Dolayısıyla o ancak nakil yoluyla bilinebilir.

Bu meyanda sebebi nüzul, hadis literatürün ilgi alanından bağımsız değerlendirilemez. Zira rivayetlerin kaynağı sahabenin bildirimleriridir. Ve bu rivayetler sahih hadis kaynaklarında bulunmaktadır.

Sabebi nüzulün bir başka özelliği, zan ifade eden bildirimleri kabul etmemesidir.

 

D. ESBÂB-I NÜZÛL PROBLEMLERİ

Rivayet ilimlerine dayanan meselelerin kendine has problemleri vardır. Bundan dolayı bu meseleler üzerine yoğunlaşan alimler, metot ve çalışmalarını sıkı tutmuşlar bu konuda tavizkar olmamışlardır. Sebebi nüzul ilminin iki esaslı problemi vardır.

1.      Taaddüt Meselesi: bu problemin ana sebebi bir ayet veya sürenin iniş sebebiyle ilgili farklı rivayetlerin aktarılmasıdır. Bu farklı rivayetler, ilgili ayetleri yorumlama hususunda yorumculara ciddi engeller çıkarmaktadır. Bu zorlukları aşmak isteyen alimler, sebebi nüzulün tekrar ettiğini ileri sürerek meseleleri halletme yoluna gitmişleridir.

 

2.      Taahhür Meselesi:  Vahiy ile te’ekid edilmesi amacıyla nüzulü taahhür ile gerçekleşmiştir. Bunu da âlimler abdest ayeti üzerinden aktarmışlardır.

 

 

E. ESBAB-I NUZUL DİSİPLİNLERİ

En basitinden en zoruna hiç bir ilim kendi iç disiplinini kurmadan kendini ispatlayamaz. Kuran ilimleri arasında çnemli bşr yeri olan sebebi nüzul ilminin de disiplinleri vardır. Sebebi nüzul; makasıd, ibham, tenasüp ve insicam gibi disiplenlerle çevrelenmiştir.

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN GETİRDİĞİ AVANTAJ VE DEZEVANTAJLAR

Kur’an’ı Kerim’in anlaşılmasında sebebi nüzulun büyük katkı ve faydasını zikreden hocamız bunun yanında bu ilmin Kur’an yorumuna getirdiği sıkıntıları da zikretmiştir.  

Bu sıkıntılar şöyle değerlendirilebilir.

a.       Umum-husus pronblemi.

b.      Teaddüt ve teehhur meselesi.

Umum husus meselesi sebebi nüzulün deperlendirilmesi noktasında bazı zamanlar sıkıntılı sonuçlar doğurmuştur. Olayı aktaran ravi bazen sebebin hususiliğini umuma bazen de umumiliğini hususa hamlederek anlamda daraltma veya gereksiz aöılıma sebep olmuştur.

 

III. ESBÂB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

Esbâb-ı Nüzûlu bir vaka ve olgu olarak ilk iki bölümde ineceleyen hocamız, bu iki bölümde bu ilmin bir vaka olarak sebep olduğu müspet ve menfi sonuçları ile vermiştir. ilk iki bölümde bir olgu olarak ve doğurduğu sonuçlar itibariyle incelenmişti.

İnzal döneminin kendine has şartlarının derinlemesine incelenmesi, bu ilmin tek başına mutlak rivayet olarak tefsire kattığı artı değeri daha da zenginleştirecektir.

O dönemin kendi şartlarını ayrıntılı incelemeden mutlak sebebi nüzul rivayetlerini yoruma hakem yapmak, yorumda bazı zamanlar sıkıntılı sonuçlar da doğurabilecektir.

Buna göre, sebebi nüzul devrin siyasi ve kültürel şartlarının ışığında disipline edilmesi gerekir. Bu teklif sebebi nüzülü değersizleşitirme değil bilakis onun mevcudiyetinden yararlanarak onu daha da zenginleştirme teklidir.

Sebebi nüzülle ilgili bir başka problem, ayetin iniş sebebşnş aktaran ravinin inişe sebep olab olayı okuma kalitesidir. Çünkü her insan şahit olduğu olayları mutlak doğru yönleriyle okumaktan acizdir.

Bundan dolayı sebebi nüzul kriterinin yanında Kur’an yorumunda Kur’anın bütünselliği de göz önüne alınmalıdır. Bağlam ve kontekt ilmi de buna dahildir.

 

         SA’LEBE KISSASI

Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım

Kitapta sebebi nüzülün keyfiyeti hakkında verilen bilgiler ileri sürülen yeni metotlar, salebe kıssası üzerinden somut bir şekilde incelenerek okuyucuya verilmiştir. Vaiz ve kıssacıların dillerinde pelesenk olan bu hikayenin teklif edilen metotla incelenmesi araştırmacılar için çok güzel bir örnektir. 

 

Sebebi Nüzul İle İlgili Kitaplar

 

1.         el-VÂHİDÎ, Esbâbu'n-Nüzûl, II. Bsk., Beyrut 1991, s. 190.

2.      Ahmet Nedim Serinsu, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzûl, Şule Yayınları

3.      Esbabu'n-Nüzülün Kur'an Tefsirindeki Yeri, Doç. Dr. Muhsin DEMİRCİ


0 Yorum - Yorum Yaz


Hikmet MAVİYILDIZ

14922748

Doktora – 2015 Güz Dönemi

 

KUR’AN VE BAĞLAM

 

Kur’an ve Bağlam kitabı Prof. Dr. Ahmed Nedim SERİNSU tarafından kaleme alınmış ve incelemiş olduğumuz eser 2008 tarihinde Şule Yayınları tarafından basılmıştır. Söz konusu eser toplam üç kitaptan müteşekkildir. İlk kitapta, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü bağlamında Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul kavramları irdelenerek esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasına ilişkin değerlendirmesi yapılmıştır. İkinci kitapta ise, esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım olarak adlandırılan usulün, Sa’lebe Kıssası örneğiyle uygulamalı olarak incelenmesini görmekteyiz. Son kitapta da, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul başlığı ile tarihsellik kavramı esbab-ı nüzul bağlamında irdelenmiştir.

BİRİNCİ KİTAP

Birinci Kitap giriş ve üç bölüm ile sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Giriş kısmında araştırmanın konusu, önemi, amacı ve metodu üzerinde duran yazar, ilk bölümde Kur’an İlimleri ve Esbab-ı Nüzul ilmini tanımlamış olup ikinci bölümde Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinin sonuçları ele almıştır. Son bölümde ise Esbab-ı nüzule ilişkin yeni bir yaklaşım ortaya koymaktadır.

Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli unsuru olması münasebetiyle Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgi türüdür. Bu bilginin tek kaynağı ise sahabedir. Şimdiye kadar ki esbab-ı nüzul konulu çalışmalar genelde esbab-ı nüzulden bahseden eserlerdeki malumatı nakletmek ve bu bilginin önemini vurgulamaktan ibarettir. Dolayısıyla ne esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasındaki yarar ölçüsü ve ne de bu bilgiye ait rivayetlerin hadis metodolojisi açısından tenkite tabi tutulmadan, tasnif edilmeden ve rivayet kalıplarını göz önüne almadan değerlendirmesi ele alınmıştır.  Bu bakımdan bu çalışma, Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzule ilişkin bir takım prensipler ileri sürmektedir. Bunu yaparken öncelikle esbab-ı nüzul değerlendirmelerinde yapılan hatalara dikkat çekilmek istenmiştir. Bunun yanı sıra esbab-ı nüzule bütüncül bir yaklaşımla bu olgunun günümüze nasıl taşınabileceği araştırılmaya çalışılmıştır.

Metot olarak, esbab-ı nüzul ve faydaları alanında bütüncül bir değerlendirmeye imkân sağlamaya matuf olarak esbab-ı nüzul vakıası ortaya konmuş, sonrasında iyi bir tahlille onun tenkidi yapılmış ve yeni yaklaşım ilkeleri ortaya konmuştur.

Birinci bölümde Kur’an’ı anlamada esbab-ı nüzulün rolünü anlamaya yönelik Kur’an ilimleri kavramları ve doğuşu ile gelişimleri ele alınmaktadır. Böylelikle esbab-ı nüzulün de içerisinde bulunduğu bu ilimlere bakmakla bu çalışma için daha bütüncül bir bakış açısı yakalanabilecektir. Bu bağlamda, Kur’an ilimlerini tarif etmenin zorluğuyla birlikte tarihsel süreci içerisinde kazandığı anlam itibariyle ele alınmıştır.

Hz. Peygamber döneminde, okuma yazma oranı çok düşük olmasından o dönemin ağırlık noktası okur-yazarlık üzerineydi. O dönem Hz. Peygamber Kur’an’ı bizzat tefsir ediyordu. Dolayısıyla Kur’an ilimlerinin telif edilmesine ihtiyaç duyulmamıştı. Sahabe döneminde ise bilgiler rivayet yoluyla sonraki nesle nakledilmiştir.

İlk dönemlerde Kur’an ilimleri, ilk müfessirler tarafından Kur’an’ı anlamaya imkan veren ilmi araçlar olarak algılanmışlardır. Tedvin döneminde ise, Kur’an ile alakalı garib-ul Kur’an, İ’rab-ul Kur’an gibi bütün bilgiler muayyen olarak Kur’an ilimlerine dahil olmuş. Ancak bu ilimler Kur’an’ın anlaşılması bağlamında birbirleriyle iç içe geçmiş çok alakalı ilimlerdir. İlk dönem âlimleri tarafından Kur’an ilimleri tefsir ilimleri gibi görülse de, onların zihinlerinde Kur’an ilimleri kavramı teşekkül etmemişti. Ancak yine de Kur’an ilimlerine vakıf idiler.  Bu muvacehede; Kur’an ilimleri, konusu Kur’an-ı Kerim olup, Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik Kur’an’la ilgili ve Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalarından oluşmaktadır.

Öte yandan tefsir ilmi ise, Kur’an-ı Kerim’in sözcüklerini, anlamlarını Kur’an’la ilgili ilimler gereğince araştıran ilimdir. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri birbirlerine çok yakın ve ilişkili olmasına karşın ez-Zerkeşi ile birlikte iki ayrı kavram olarak ayrılmıştır. Tefsir ilimleri, Kur’an’ı tefsir ederken, bilinmesi gereken ilimleri kapsarken, Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur’an-ı Kerim’le ilgili bütün ilimleri ve bunlarla ilgili genel kaideleri kapsamaktadır.

İlk dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasından esbab-ı nüzul ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Kitaptaki tanıma göre sebeb-i nüzul: Nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayeti resmeden hadisedir. İlk olarak da esbab-ı  nüzul rivayetleri hadis eserlerinde kaydedilmiştir. Ve de genellikle hadislerin tefsir babında yer almıştır. Eserde esbab-ı nüzul alanında yazılan önemli eserlere de yer verilmiştir.

Esbab-ı nüzul tabiatı itibariyle ancak sahih nakille bilinebilir. Yani, işitme ya da görme yoluyla bilinebilen ve sahabeden müsned-merfu olarak gelen rivayetlerdir. Sahabenin müsned-merfu olmayan esbab-ı nüzul rivayetleri ise tefsir için yaptıkları esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir. Öte yandan, tabiundan gelen esbab-ı nüzul rivayetleri de vardır ki onlar da Mürsel kabilinden sayılmaktadır.  

Ayrıca, sebeb-i nüzul rivayetleri sıygaları bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Bu sıygalar iki guruba ayrılır: sebep ifadesi nass olan ve olmayan kalıplar. Birincisinde, rivayet kalıbın nüzul sebebi olarak delil iken, ikincisinde rivayet kalıbının nüzul sebebi olarak delil ya da hüccet olarak anlaşılmaz. Bu da, sebeb-i nüzul rivayetlerinde kaçınılmaz bir tasnife ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, rivayetleri türlerine göre tasnif etmek mümkündür: müsned-merfu hadislerden oluşan esbab-ı nüzul rivayetleri; tefsir için, nüzul asrında meydana gelen bir hadisenin re’y ve içtihad ile misal getirildiği esbab-ı nüzul rivayetleri.

Diğer yandan, esbab-ı nüzul rivayetleri arasında ihtilaflar da vuku bulmuştur. Bunlar temelde; her ayete sebep arayanların uydurma rivayetleri sebeb-i nüzul alanına dâhil etmeleri ve nüzul ortamında cereyan etmemesine rağmen bir olayın o döneme mal edilmesi nedeniyledir.  Bu ihtilaflar aynı zamanda sebeb-i nüzulün taaddüdü, taahhürü, nassın umum ya da husus olmaması gibi sorunlara da yol açmaktadır.

Esbab-ı Nüzul ilmi kaynak olma babından, hikmet-i teşriiye, mübhemat-ul Kur’an, tenasüb-insicam gibi disiplinlerle de yakından ilişkilidir. İslam kültür tarihinde esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’anın anlaşılmasında önemli ölçüde faydalanılan kaynak olsa da bu faydalanmanın belli ilkeler doğrultusunda olduğu söylenemez. 

İkinci bölümde esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinde ilkesiz yaklaşımlardan bahisle bu değerlendirmelerin sonuçları ele alınmıştır. Bu ilkesiz yaklaşımlar, rivayetlerin değerlendirmesinde bir takım olumsuzluklara neden olmuştur. Bunların başında, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kalması gelirken diğer yandan Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar gelmektedir.

Rivayetlerin yetersiz kalmasının başlıca nedeni ise rivayetlerden kaynaklanan sorunlardır. Esbab-ı nüzul rivayetleri, rivayet ve sema yoluyla geldiği için hadis usulü kriterlerine uyulmadığı takdirde sorunlara yol açmaktadır. Rivayet senedlerinin zikredilmemesi, rivayetlerin tasnif edilmemesi ise esbab-ı nüzul rivayetlerin yetersiz kalmasında ayrıca bir rol oynar. Diğer bir neden ise, rivayetlerin nass olarak husus ifade ettiği şeklinde anlaşılmasıdır. Hâlbuki nassın umum olarak değerlendirilmesi daha muteberdir. Ayrıca, bir ayet için birçok rivayetin bulunması ve dolayısıyla nüzulün taaddüdü ve taahhürü meselesinin ortaya çıkması da esbab-ı nüzulün Kur’an’ı anlamada yetersiz kalmasının bir sebebidir. Öte yandan, rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık da rivayetlerin yetersiz kalmasına sebebiyet vermektedir.

Bu olumsuzluklar tabii seyri içerisinde Kur’an’ın yorum zenginliğinin engellenmesine yol açmaktadır. Böylelikle her ayete nüzul sebebi aramak, nüzul sebebi ile sınırlı kalmak ve sebeb-i nüzuldeki olayda sıkışıp kalmak gibi kısır bir döngüye hapsolma riski bulunmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın evrensel hedefi; Kur’an, insan, hayat bütünleşmesi ıskalanmış olacaktır. Bu olumsuz sonuçlardan biri de konunun istismar edilmesidir. Özellikle şahısların ebedileştirilmesinde, mezhep hareketlerinde bunun örnekleri görülebilir.            

Üçüncü bölümde yazar, esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilkeden bahsetmektedir: genel ilkeler ve özel ilkeler. Birincisinde; rivayetlerin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmadığı ve de esbab-ı nüzulün bilinmeden de Kur’anın anlaşılabileceği ileri sürülür. İkincisinde ise; sebebi nüzulü bilmenin muktezay-i hali bilmek gibi olduğu hallerde esbab-ı nüzulün bilinmesi, sebeb-i nüzulü bilmemenin Kur’anın zahir nasslarını mücmel durumuna getirme şüphesi bulunduğu halde esbab-ı nüzulün bilinmesi ve de esbab-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur’anın belirlemesi gerektiği ileri sürülür.  

Yazar burada esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirledikten sonra esbab-ı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından değerlendirilmesini gerekli görür. Böylelikle bu alandaki birçok problemin aşılacağını belirtmektedir. Yazar bu bağlamda aşağıdaki ilkeleri önermektedir:

1-      Bir rivayet, sebep ifade etmede nass ve nüzul ortamına ait olabilmesi için musned-merfu olmalıdır.

2-      Sahabenin esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf olduğu bilinmelidir.

3-      Tabiunun esbab-ı nüzul değerlendirmeleri de mürseldir.

4-      Rivayetler senet-metin bütünlüğü içerisinde tenkit edilmelidir.

Öte yandan, bu tenkit aşamasından sonra rivayetler tasnif edilmelidir. Bu ilkelerin yanı sıra Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate alınması ve siyak-sibakın göz önünde bulundurulması da diğer ilkeleri tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla esbab-ı nüzulün yeri Kur’an’ın bütünlüğü bağlamında ele alınmalıdır. Ayrıca nüzul sebebinin bilinmesi siyak-sibakın anlaşılmasına da olanak sağlayabilecektir.

Birinci kitabın sonucu olarak; esbab-ı nüzulün belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi, Kur’anın anlaşılmasında insanın bakış açısı dışında kalan sınırsız sayıda olgu olduğunun hesap edilmesi, konulu tefsir çalışmalarına olumlu etki etmesi, nüzul asrına eğilinmesi ile insani davranışların tarihi olgularını anlama ve son olarak esbab-ı nüzulün müfessirlerce nasıl değerlendirildiğinin anlaşılması noktalarında çok faydalar sağlayacağı mülahaza edilmiştir.

İKİNCİ KİTAP

Sa’lebe Kıssası (Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)

İkinci kitap beş bölümden oluşmaktadır. Bu kitapta yazar, ilk kitapta esbab-ı nüzulle ilgili ortaya koymuş olduğu yeni yaklaşım ilkelerini, bir sebeb-i nüzûl rivayeti üzerinde uygulamalı olarak ele almaktadır.

İlk bölümde Sa’lebe Kıssasına yer verilmiştir. Hadis ve tefsir rivayetlerinde, Tevbe Suresi 75. Ayetin sebeb-i nüzulü olarak görülen, Sa'lebe bin Hatıb'ın kıssası ikinci bölümde; sîre, ricâl ve tarih kitaplarındaki haliyle incelenmiştir. Sa’lebe kıssasının sıhhatine ilişkin, gelen hadis ve tefsir rivayetlerinde inceleme yapılmış ve sahih olabileceği gibi sıhhatinde şüphe olduğu da kaydedilmiştir. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde hadis ve tefsir kaynaklarından irdelenen Sa’lebe kıssası, beşinci bölümde ise önceki kitapta tespit edilen esbâb-ı nüzule yeni yaklaşım ilkeleri ile değerlendirmeye tabii tutulmuştur.

Hadis münekkitlerince senedi zayıf olması itibariyle tenkit edilmektedir. Diğer yandan, rivayetlerin tasnif edilmesi gerekir. Çünkü müsned-merfu olan esbabı nüzul rivayetleri ile esbab-ı nüzul değerlendirmeleri birbirlerinden farklıdır. Sa’lebe kıssasında olduğu gibi, hadis kitaplarının tefsir kısımlarında bir ayetin sebeb-i nüzulü olarak çok sayıda rivayetler gösterilmektedir. Bu rivayet, sahabenin ve tabiunun yaptıkları bir sebebi nüzul değerlendirmesidir. Ayrıca değerlendirmede tarih eserlerinden de yararlanılmalıdır. Bu bağlamda, bu rivayetin gerçek olmadığı düşünülmektedir. Son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve siyak-sibak bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir. Bu kapsamda ise, siyak-sibaka bakıldığında münafıklardan bahsedildiği görülmekte olup, Sa’lebe’nin kınanması ile ilişkili görülmemektedir.

ÜÇÜNCÜ KİTAP

Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl

Üçüncü kitap giriş ile iki bölümden oluşmaktadır. Giriş ile konunun amacı ve metodu belirtilerek, tarihsellik kelimesi kavram ve terim bağlamlarında irdelenmiştir. Buna göre; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetlerin sonucu oluşan düşüncelere işaret eden bir kavrama tarihsellik denir. Burada esasen; esbâb-ı nüzul, tarihsellik kavramı bağlamında ele alınmaktadır.

İlk bölümde tarihsellik kavramı temellendirilmeye çalışılmıştır. Buna göre, tarihsellik ve tarihselcilik terimlerinin batıda ortaya çıkışına bakılmış olup, bu kavramların halen dahi belirsizliklerini korudukları ifade edilmektedir. 

İkinci bölümde tarihselliğin esbâb-ı nüzul bağlamında irdelendiği görülmektedir. Öncelikle bu iki kavramın birbirleriyle ilişkisi ve kesişme noktalarına değinen yazar, batıya ait tarihsellik ve tarihselcilik kavramları ile Kur'ân-ı Kerim’in tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Buna göre, Kur’an’da anlatılan insan ve insan toplulukları ve onlarla ilgili olayların tarihselliğinin yani sıra sahabenin nüzul asrında yapıp-etmeleri de tarihselliğin konusudur. Sahabenin yapıp-etmelerinin neticesinde esbâb-ı nüzul meydana gelmiştir ki, bu da onun tarihselliğini gösterir. Dolayısıyla, nüzûl ortamında gerçekleşen olaylar, sorulan sorular ve ayetlerin nâzil olma keyfiyeti esbâb-ı nüzulün tarihselliğinin konusudur.

 

 

 

 

 

 

ESBAB-I NÜZUL KONUSUNDA KAYNAKLAR

 

 KİTAPLAR:

SERİNSU, Ahmed Nedim. Kurʼânʼın anlaşılmasında Esbâb-ı nüzulʼün rolü. Şûle Yayınları, 1994.

ÇETİNER, Bedreddin, Fatiha'dan Nâs'a Esbâb-ı Nüzûl, Çağrı Yayınları/Kuran Kitaplığı Dizisi

Es-SUYUTİ, İmam Celaleddin, Lubabu’n-Nukûl fi Esbabi’n-Nüzul, Fatih Yayınevi: 2/722.

MAKALELER:

ALBAYRAK, Halis, Allah'ın Nüzul Dönemindeki Farklı Davranış Tarzının Mümin Kur'an Anlayışına Katacağı Boyut Üzerine, 1996, s. 34-39.

PARLAK,Ali, Esbâb-ı Nuzûl Bağlamında Hārūt ve Mārūt Kıssasının Mahiyet Analizi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 55:1 (2014), ss.1-15

HANEFİ, Hasan, “Esbab-ı Nüzul” ün Anlamı Nedir?, çeviren: Ahmet Nedim Serinsu, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1998, cilt: XXXVIII, s. 225-2321

 


0 Yorum - Yorum Yaz


ÖNSÖZ

Kur’an’ı anlama/anlamlandırma faaliyetini gerçekleştrimek için dilsel ögelerin yanında (Kur’an belli bir tarihte, belli bir topluma indiği için) tarihsel unsurların da dikkate alınması gerekmektedir. Bu unsurların kullanımı esbab-ı nüzul dediğimiz bilimsel saha içerisinde gerçekleşmektedir.

Esbab-ı nüzul hakkında kapsamlı bilgileri içeren “Kur’an ve Bağlam” isimli çalışmanın 1. bölümde Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul ilmi hakkında bilgiler verilmiş; 2. bölümde esbab-ı nüzul konusuna yeni bir yaklaşımı ve Sa’lebe kıssasını bu yaklaşımla değerlendirilmiş ve 3. bölümde ise tarihsellik ve esbab-ı nüzul arasındaki ilişki değerlendirlmiştir.

Bu çalışmanın yapılması noktasında bizleri teşvik eden değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu’ya teşekkürlerimi sunarım.

 

A. KUR’AN İLİMLERİ, TEFSİR İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZÛL

A.1. Kur’an İlimlerinin Doğuşu ve Gelişimi

Kur’an-ı Kerim, Allah (cc) tarafından melek/cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed (sav)’e yaklaşık 23 senelik zaman diliminde indirilen, tevatürle nakledilen ve insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı Arapça bir kelamdır.

Kuran ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir. Çünkü Kur’an kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen ve sonuçta yaşanılır kılınmasına muhattaplarını teşvik eden vahiy mahsulu bir kitaptır.

Arap diline vakıf olan sahabe, mevcut kültürel birikimleri ile Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Bu anlama onları ayetlerin iniş durumlarını/ortamlarını bilmeye teşvik ediyordu. Sahabenin yetiştirdiği tabiun alimleri ve diğerleri Kur’an ilimlerinin esaslarının koyan bilginlerimiz olarak bilinmektedir. Dolayısıyla Kur’an ilimleri İslam’ın ilk döneminden itibaren alimlerimizin özel olarak ilgilendiği sahayı teşkil etmektedir.

Katib Çelebi (Keşfu’z-Zünûn isimli eserinde) bu dönem alimlerinin tedvin eylemindeki ortak gaye ve özelliklerini Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tespit etmek ve Kur’an ile hadisin manalarını açıklamak olarak tanımlamaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için bu iki ilmi elde etmeye yarayacak araç ilimleri tedvin etmeye girişmişlerdir.

Kur’an ilimleri tarihinden bahseden ilim adamlarımız bu sahada eser veren müellifleri zikrederler. Bu listeden anladığımıza göre ilk eserler, Kur’an ilimlerinin müstakil ele alınması, konunun derinlemesine ve bütün yönleriyle incelenmesi metoduna dayanmaktadır

    Öte yandan Kur’an ilimleri sahasında eser vermiş müelliflere baktığımızda tedvin döneminin başlarında alimlerin Kur’an ilimleri  terimini  sözlük anlamında ele aldıklarını  ve  Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgilere  delalet  eden bir anlam yüklemiş bulunduklarını  tesbit  etmekteyiz. Böylece tek tek kuran ilimleri belirli bir  alanda uzmanlaşmış özel  bilgi alanı olarak görülmüştür.

 Dr. Adnan Zarzur’a  göre  Ulumu’l-Kur’an tabirini  terimsel olarak  kimin ilk defa kullandığını  tesbit  etmek zordur.  Bunun sebebi  ilk  dönem alimlerimizin Ulumu’l-Kur’an lafzını  Ulumu’t-Tefsir anlamında kullanmalarından kaynaklanmaktadır.  Yani ilk devir alimlerimizin bazıları tefsirlerine  bir  mukaddime ile başlamayı ilke edinmişler ve burada Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik  izahatta bulunurken bazıları ise bu malumatı konuyla ilgili ayetin  tefsiri esnasında kaydetmişlerdir. İşte bu malumat  Ulumu’l-Kur’an veya Ulumu’t-Tefsir bilinmektedir. Ulumu’l-Kur’an kavramanın bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı  şekilde billurlaşması Zerkeşi  sayesinde h. 8 asırda vuku bulmuştur.[1]

 Zerkani’nin Kur’an ilimleri kavramına yaklaşımında Ulumu’l-Kur’an  ‘ı sınırları ve kapsamı genişleyen bir alan olarak mütala etmesi. Kur’an ilimleri’ni Kur’an’ın işaret ettiği  veya Kur’an’da delaleti bulunan bütün bilgi sahalarını kapsayan bir alan olarak tanımlayan bazı çağdaş bilginlerin anlayışına yol açmamalıdır. Aksi halde güünümüz tecrübi ilimleri ile Kur’an (direct olarak) irtibatlandırılmaya çalışılır ki bu yöntemin yararlı olmayacağı açıktır.

 A.2. Tefsir İlimleri

 

Tefsir ilmi, Kur’an’ın izahını amaçlayan bir ilimdir  ve Kur’an’ı her bakımdan açıklamaya ve bildirmeye yardımcı olmaktadır ki tefsir ilmi kuran ilimlerinden biridir

 

Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramı tedvin döneminin başlarının itibaren aynı anlamda kullanılmışlardır. Zerkeşi’nin Kur’an ilimleri’ni tek bir kitapta ve bütün konularını kapsayacak şekilde toplaması ile bu iki kavram arasında bir  farkın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Tefsir ilimleri artık müfessirin tefsire yöneldiğinde bilmesi gereken ilimleri ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir ifadeyi içermektedir.

 

 

A.3. Esbâbu’n-Nüzûl

 

Nüzûl ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber (as)’a yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu  günlerde bir veya daha fazla ayetin soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere immesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.

 

Esbâbu’n-Nüzûl bilgisi sahabeye şahit oldukları ortamda insanî yapıp-etmelerin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı. Bunun anlamı, onların Kur’an ilmini, onu  hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan (ancak sahih nakille bilebileceğimiz) esbâbu’n-nüzûl onlar için çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eş değerde tutulmuştur.

 

 

B. ESBÂB-I NÜZÛL KONUSUNA YENİ BİR YAKLAŞIM VE SA’LEBE KISSASININ BU YAKLAŞIM ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

 

B.1. Esbâb-I Nüzûl Konusuna Yeni Bir Yaklaşım

B.1.1. Rivayetlerin Değerlendirilmesi

 

Kuruluş Şeması

 

Kuruluş Şeması

Kuruluş Şeması

 

 

B.1.2. Kur’an-ı Kerim’in Bütünlüğünün Dikkate Alınması

 

KUR’AN-I KERİM

        kaynağa dönüş/başvuru                                                                  vahiy

 

İNSAN                                                                        HZ. PEYGAMBER

    öğretim/aktarım                                                                                    ileti

                                                                      SAHABE

 

 

 

 

 

         B.1.3. Siyak-Sibak (Bağlam/Kontekst)’ın Göz Önünde Bulundurulması

 

Kuruluş Şeması

 

B.2. Sa’lebe Kıssasının Değerlendirilmesi

 

Kuruluş Şeması

 

 

 

 

C. TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL İLİŞKİSİ

 

İnsanın akıl sahibi bir varlık olması dolayısıyla kesbettiği bilginin edinimi ve kullanımı tarihsel süreç içerisinde (bir bakıma) kültürün unsurlarını taşır. Bütün bilgi çeşitleri, hayatı anlama ve anlamlandırma faaliyeti içerisinde yer alır ve farklı fonksiyonları yerine getirir. Bilgi türlerinin kullanım sahası ve bütünüğü aynı zamanda kültür dediğimiz olguyu oluşturur. Bu kültürün bir kısmı sınırları belirli toplumlara/milletlere özgü karakter taşırken (özgü kültür) bir kısmı tüm insanlığa özgüdür (ortak kültür).

Tarihsellik bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Aslında bu durum bütün kavramlar için reel bir durumdur.

 

Kur’an toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî faaliyetleri ilahi mesajla oluşturmak ister. işte hedef kitle yani Kur’an’ın ilk muhataplarının yapıp-etmeleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Esbab-ı nüzul ve tarihsellik ilişkisine de insanın tarihsel bir valık olması açısından bakmalıyız. İnsanın bütün faaliyetleri de tarih dediğimiz olgu içerisinde meydana gelir. Yani tarih, insanın yapıp-etmelerinin toplamıdır.

 

Bu açıları değerlendirerek esbâb-ı nüzulün tarihselliğini anlamlandıralım:

Birinci anlam : Tarihsel olanın varlık biçimi

(Esbab-ı nüzul, gerçekliğini nüzul ortamında yaşanmış olylardan almaktadır).

İkinci anlam : Zamana bağlılık, gelip geçicilik

(Esbab-ı nüzul kıssaları tarihsel nitelik arzetse de sebep-nüzul-insan ilişkisi Kur’an’ın insanın varlık koşullarını gerçekleştirmesini sağlayan ilahi mesaj olduğunu göstermektedir).

Üçüncü anlam : Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma

(Esbab-ı nüzulun tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olması farklı şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati, tarihten bağımsız bir gerçek olarak düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul orjinal yorum-orjinal tarihtir).

 



[1] Kuran ilimleri kavramını tanımsal olarak ifadeleştirirsek :

  Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan, Kur’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve

  araştırmalardan oluşan Kur’an‘ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.


0 Yorum - Yorum Yaz


ÖNSÖZ

Kur’an’ı anlama/anlamlandırma faaliyetini gerçekleştrimek için dilsel ögelerin yanında (Kur’an belli bir tarihte, belli bir topluma indiği için) tarihsel unsurların da dikkate alınması gerekmektedir. Bu unsurların kullanımı esbab-ı nüzul dediğimiz bilimsel saha içerisinde gerçekleşmektedir.

Esbab-ı nüzul hakkında kapsamlı bilgileri içeren “Kur’an ve Bağlam” isimli çalışmanın 1. bölümde Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul ilmi hakkında bilgiler verilmiş; 2. bölümde esbab-ı nüzul konusuna yeni bir yaklaşımı ve Sa’lebe kıssasını bu yaklaşımla değerlendirilmiş ve 3. bölümde ise tarihsellik ve esbab-ı nüzul arasındaki ilişki değerlendirlmiştir.

Bu çalışmanın yapılması noktasında bizleri teşvik eden değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu’ya teşekkürlerimi sunarım.

 

A. KUR’AN İLİMLERİ, TEFSİR İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZÛL

A.1. Kur’an İlimlerinin Doğuşu ve Gelişimi

Kur’an-ı Kerim, Allah (cc) tarafından melek/cebrail vasıtasıyla Hz. Muhammed (sav)’e yaklaşık 23 senelik zaman diliminde indirilen, tevatürle nakledilen ve insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı Arapça bir kelamdır.

Kuran ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir. Çünkü Kur’an kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını isteyen ve sonuçta yaşanılır kılınmasına muhattaplarını teşvik eden vahiy mahsulu bir kitaptır.

Arap diline vakıf olan sahabe, mevcut kültürel birikimleri ile Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Bu anlama onları ayetlerin iniş durumlarını/ortamlarını bilmeye teşvik ediyordu. Sahabenin yetiştirdiği tabiun alimleri ve diğerleri Kur’an ilimlerinin esaslarının koyan bilginlerimiz olarak bilinmektedir. Dolayısıyla Kur’an ilimleri İslam’ın ilk döneminden itibaren alimlerimizin özel olarak ilgilendiği sahayı teşkil etmektedir.

Katib Çelebi (Keşfu’z-Zünûn isimli eserinde) bu dönem alimlerinin tedvin eylemindeki ortak gaye ve özelliklerini Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tespit etmek ve Kur’an ile hadisin manalarını açıklamak olarak tanımlamaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için bu iki ilmi elde etmeye yarayacak araç ilimleri tedvin etmeye girişmişlerdir.

Kur’an ilimleri tarihinden bahseden ilim adamlarımız bu sahada eser veren müellifleri zikrederler. Bu listeden anladığımıza göre ilk eserler, Kur’an ilimlerinin müstakil ele alınması, konunun derinlemesine ve bütün yönleriyle incelenmesi metoduna dayanmaktadır

    Öte yandan Kur’an ilimleri sahasında eser vermiş müelliflere baktığımızda tedvin döneminin başlarında alimlerin Kur’an ilimleri  terimini  sözlük anlamında ele aldıklarını  ve  Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgilere  delalet  eden bir anlam yüklemiş bulunduklarını  tesbit  etmekteyiz. Böylece tek tek kuran ilimleri belirli bir  alanda uzmanlaşmış özel  bilgi alanı olarak görülmüştür.

 Dr. Adnan Zarzur’a  göre  Ulumu’l-Kur’an tabirini  terimsel olarak  kimin ilk defa kullandığını  tesbit  etmek zordur.  Bunun sebebi  ilk  dönem alimlerimizin Ulumu’l-Kur’an lafzını  Ulumu’t-Tefsir anlamında kullanmalarından kaynaklanmaktadır.  Yani ilk devir alimlerimizin bazıları tefsirlerine  bir  mukaddime ile başlamayı ilke edinmişler ve burada Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik  izahatta bulunurken bazıları ise bu malumatı konuyla ilgili ayetin  tefsiri esnasında kaydetmişlerdir. İşte bu malumat  Ulumu’l-Kur’an veya Ulumu’t-Tefsir bilinmektedir. Ulumu’l-Kur’an kavramanın bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı  şekilde billurlaşması Zerkeşi  sayesinde h. 8 asırda vuku bulmuştur.[1]

 Zerkani’nin Kur’an ilimleri kavramına yaklaşımında Ulumu’l-Kur’an  ‘ı sınırları ve kapsamı genişleyen bir alan olarak mütala etmesi. Kur’an ilimleri’ni Kur’an’ın işaret ettiği  veya Kur’an’da delaleti bulunan bütün bilgi sahalarını kapsayan bir alan olarak tanımlayan bazı çağdaş bilginlerin anlayışına yol açmamalıdır. Aksi halde güünümüz tecrübi ilimleri ile Kur’an (direct olarak) irtibatlandırılmaya çalışılır ki bu yöntemin yararlı olmayacağı açıktır.

 A.2. Tefsir İlimleri

 

Tefsir ilmi, Kur’an’ın izahını amaçlayan bir ilimdir  ve Kur’an’ı her bakımdan açıklamaya ve bildirmeye yardımcı olmaktadır ki tefsir ilmi kuran ilimlerinden biridir

 

Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramı tedvin döneminin başlarının itibaren aynı anlamda kullanılmışlardır. Zerkeşi’nin Kur’an ilimleri’ni tek bir kitapta ve bütün konularını kapsayacak şekilde toplaması ile bu iki kavram arasında bir  farkın ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Tefsir ilimleri artık müfessirin tefsire yöneldiğinde bilmesi gereken ilimleri ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir ifadeyi içermektedir.

 

 

A.3. Esbâbu’n-Nüzûl

 

Nüzûl ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber (as)’a yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu  günlerde bir veya daha fazla ayetin soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere immesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.

 

Esbâbu’n-Nüzûl bilgisi sahabeye şahit oldukları ortamda insanî yapıp-etmelerin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı. Bunun anlamı, onların Kur’an ilmini, onu  hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan (ancak sahih nakille bilebileceğimiz) esbâbu’n-nüzûl onlar için çok önemli bir bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eş değerde tutulmuştur.

 

 

B. ESBÂB-I NÜZÛL KONUSUNA YENİ BİR YAKLAŞIM VE SA’LEBE KISSASININ BU YAKLAŞIM ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ

 

B.1. Esbâb-I Nüzûl Konusuna Yeni Bir Yaklaşım

B.1.1. Rivayetlerin Değerlendirilmesi

 

Kuruluş Şeması

 

Kuruluş Şeması

Kuruluş Şeması

 

 

B.1.2. Kur’an-ı Kerim’in Bütünlüğünün Dikkate Alınması

 

KUR’AN-I KERİM

        kaynağa dönüş/başvuru                                                                  vahiy

 

İNSAN                                                                        HZ. PEYGAMBER

    öğretim/aktarım                                                                                    ileti

                                                                      SAHABE

 

 

 

 

 

         B.1.3. Siyak-Sibak (Bağlam/Kontekst)’ın Göz Önünde Bulundurulması

 

Kuruluş Şeması

 

B.2. Sa’lebe Kıssasının Değerlendirilmesi

 

Kuruluş Şeması

 

 

 

 

C. TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL İLİŞKİSİ

 

İnsanın akıl sahibi bir varlık olması dolayısıyla kesbettiği bilginin edinimi ve kullanımı tarihsel süreç içerisinde (bir bakıma) kültürün unsurlarını taşır. Bütün bilgi çeşitleri, hayatı anlama ve anlamlandırma faaliyeti içerisinde yer alır ve farklı fonksiyonları yerine getirir. Bilgi türlerinin kullanım sahası ve bütünüğü aynı zamanda kültür dediğimiz olguyu oluşturur. Bu kültürün bir kısmı sınırları belirli toplumlara/milletlere özgü karakter taşırken (özgü kültür) bir kısmı tüm insanlığa özgüdür (ortak kültür).

Tarihsellik bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Aslında bu durum bütün kavramlar için reel bir durumdur.

 

Kur’an toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî faaliyetleri ilahi mesajla oluşturmak ister. işte hedef kitle yani Kur’an’ın ilk muhataplarının yapıp-etmeleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Esbab-ı nüzul ve tarihsellik ilişkisine de insanın tarihsel bir valık olması açısından bakmalıyız. İnsanın bütün faaliyetleri de tarih dediğimiz olgu içerisinde meydana gelir. Yani tarih, insanın yapıp-etmelerinin toplamıdır.

 

Bu açıları değerlendirerek esbâb-ı nüzulün tarihselliğini anlamlandıralım:

Birinci anlam : Tarihsel olanın varlık biçimi

(Esbab-ı nüzul, gerçekliğini nüzul ortamında yaşanmış olylardan almaktadır).

İkinci anlam : Zamana bağlılık, gelip geçicilik

(Esbab-ı nüzul kıssaları tarihsel nitelik arzetse de sebep-nüzul-insan ilişkisi Kur’an’ın insanın varlık koşullarını gerçekleştirmesini sağlayan ilahi mesaj olduğunu göstermektedir).

Üçüncü anlam : Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma

(Esbab-ı nüzulun tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olması farklı şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati, tarihten bağımsız bir gerçek olarak düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul orjinal yorum-orjinal tarihtir).

 



[1] Kuran ilimleri kavramını tanımsal olarak ifadeleştirirsek :

  Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’an-ı Kerim olan, Kur’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve

  araştırmalardan oluşan Kur’an‘ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi