Habib Baygın
14952703 (B.Doktor)
Esbabı Nüzul İle İlgili Literatür
Makaleler
1. POLAT, Selahattin, Esbab-ı Nüzul Üzerine, I. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu, 03-05 Şubat 1995, 1995, s. 110-117.
2.
Türcan, Selim
Tefsir
Tarihçiliği Bağlamında Klasik Esbab-ı Nüzul Yaklaşımının Değerlendirilmesi,
İslâmî İlimler Dergisi, 2007, cilt: II, sayı: 1, Kur’an Özel Sayısı: 2, s.
119-138
3.
Köktaş, Yavuz
Esbâbu
Vurûdi’l-Hadîs İlmi: Kapsamı ve İçeriğine Yeni Bir Bakış, Usûl: İslâm
Araştırmaları, 2005, sayı: 4, s. 131-156
Kitaplar
1. Ahmet Nedim Serinsu, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzûl, Şule Yayınları
2. Yakup Bıyıkoğlu, Şevkani’nin Fethu’l-Kadir’inde Esbab-ı Nüzûl ve Kur’ân’ın anlaşılması(ayetlerin iniş sebepleri), Rağbet Yayınları
3. es-SUYUTİ, İmam Celaleddin, Lubabu’n-Nukûl fi Esbabi’n-Nüzul, Fatih Yayınevi: 2/722. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/571.
4. el-VÂHİDÎ, Esbâbu'n-Nüzûl, II. Bsk., Beyrut 1991, s. 190. KUR'AN VE BAĞLAM
Esbabü'l Nüzul
ilmi , Kur'an-ı Kerim'in soyut bir düşünce veya düşünme biçimi
değil, yaşanmış,
yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat ve hidayet rehberi olduğunun delilidir.Bu
çalışmanın ilk bölümü nakil, ikinci bölümü ise yorum ve tahlil temellidir.
Üçüncü bölüm ise Esbabü'l Nüzule Yeni
Bir Yaklaşım şeklindedir.
Kuran İlimleri ve Esbab-ı Nuzül İlmi
Bölüm I: Kuran ilimleri ve Esbab-ı Nüzul
Kur’an
ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerimdir. Onun tebyin ve tebliğ i ile
görevli Hz. Peygamberdir.Hz peygamber muallim bir peygamberdir. O’nun metodu
tafakkuhtur.
Esbab-ı nüzulü iyi anlamak için öncelikle bir
disiplin olarak içinde bulunduğu zemin olan Ulum-ul’Kuran kavramının
anlaşılması gerekir. Kuran ilimleri; konusu her yönüyle Kuran olan, Kuran ile ilgili veya Kuran‘ın içeriği ile ilgili ilim ve
araştırmalardan oluşan, Kuran‘ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı
amaç edinen bilgi alanıdır.
Bu geniş
tanım Kuran ilimlerini en sade haliyle ifade etmektedir: Kuran
ilimlerinden selefin anladığı kanaatimizce; Kuran’ın muhtevasında bulunan
bilgilerin sistemleştirilmesi ve bu usulün Kuran’ın anlaşılmasında kullanılmasıdır.
İlk
dönemlerde âlimler için Kuran’ın anlaşılması meselesi çok
sistematik bir yapıda çözülmüyordu. Çünkü en geç tabiine kadar gelen silsilede
Kuran’ın konuşulduğu dile olan yakınlık, sahabe ve talebelerine ulaşabilirlik mümkün
olduğu için Kuran lafızlarının anlamları ve delaletleri çok karmaşıklaşmadan
öğrenilebiliyordu. Ancak tarih ilerledikçe ve coğrafyalar farklılaştıkça bu
ilimler daha da derinleşti ve uzmanlık gerektiriyordu. Bunu ifade eden
cümle şu şekildedir: Ulumu’l-Kuran kavramının bugünkü araştırmalarımızda
kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeşi (794/1391) sayesinde hicri VIII asırda vuku
bulmuştur.
Zerkeşi yazdığı
Kuran İlimleri kitabında (el-Burhan fi Ulumi’l-Kuran) kendinden önceki alimlerin hadis ilmine
olduğu kadar Kuran ilimlerine hizmet edecek açık kitaplar yamadıklarını beyan
ederek bu alanda kapsamlı bir eser ortaya koymak istediğini ifade ediyor.
Kuran
ilimleri Arasında Esbab-ı Nuzulün Yeri
Esbab-ı nüzul ilmi telif edilen ilk ilimlerdendir.
Kuran’ın iniş süreci içerisinde sahabe ayetlerin iniş bilgisine sahipti ve
hatta bu sebepleri müşahede etmişti. Ancak burada bir hususu belirtmek gerekir
ki sahabenin hepsi bütün bir esbab-ı
nüzule hakimdi denilemez. Çeşitli insani sebepler dolayısıyla herkesin ilim
seviyesi birbirinden farklıydı. Nitekim sahabe de bilmediği hususlarda açıkça
bilmediğini ifade ederek yorum yapmamıştır. Ancak genel olarak esbab-ı nüzul bilgisine sahip olmak sahabeye,
amellerin ayetlerle açıklanması ve hükme bağlanması ilmini vermişti. Çünkü
onlar Kuran’ı onu hayata tatbik etme usulü ile öğrenmişlerdi. Bu açıdan esbab-ı nüzul onlar için çok önemli bir bilgi olarak
görülmüş ve Kuran ’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdi.
Ulema da esbab-ı nüzulü bilmenin Kuran’ı bilmek olduğu
şeklinde değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Bundan dolayı yukarıda da ifade
edildiği gibi esbab-ı nüzul
telif döneminin başından itibaren eser yazılan bir ilim olmuştur. Zerkeşi’ye kadar
müstakil kitaplarda incelenen bu ilim Zerkeşi’nin ulumi’l-Kuran kavramını geliştirmesiyle Kuran
ilimleriyle beraber ancak en başta gelerek incelenmiştir.
Nüzul
dönemine ait rivayetlerden hangilerinin esbab-ı nüzulden olduğunu tespit edebilmek için esbab-ı nüzulün tanımını yapmak gerekir. Literatürde esbab-ı nüzul hakkında pek çok tanım yapılmıştır. Bu
tanımların her biri kendilerini ortaya koyan ulemanın bakış açısını yansıtır ve
kapsamları itibariyle farklılık gösterir. Kitapta bu tanımları kuşatıcı bir
şekilde esbab-ı nüzul şu
şekilde tarif ediliyor. Nüzul ortamında meydana gelmiş bir hadiseye
veya Hz Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya
daha fazla ayetin tazammun etmek (hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve
özellikleri içermek), cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile
teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Bu
tanımdan hareketle şu ortaya konmaktadır: esbab-ı nüzul ancak nakil yoluyla bilinebilir. Zira esbab-ı nüzul hakkında konuşabilmek için vahiy
ortamını ve nüzulle ilintili olayları müşahede etmiş olmak gerekir. Bu da ancak
bu ortamı müşahede eden sahabenin aktardığı rivayetlerle ortaya konabilir. Onun
dışında nüzul ortamını müşahede etmemiş birinin bu ayet ancak şuna benzer bir
olay üzerine inmiştir demesinin bir kıymeti yoktur. Özetle esbab-ı nüzul bilgisi vakanın şahitliğinin rivayet
kanalıyla aktarılmasıyla ortaya çıkar denebilir.
Kaynaklarda esbab-ı nüzule dair var olan rivayetlerin tamamının
ayetlerin iniş sebeplerine işaret ettiğini söyleyemeyiz. Çünkü kimi rivayetler,
ayetin iniş sebebi değil sahabenin ayetin tefsirini yaparken ayet-olay
ilişkilendirmesi ile ortaya çıkan bir takım değerlendirmelerin konusu
olabilmektedir. Rivayette anlatılan olay sahabenin ayetin tefsiri ile bağlantı
kurduğu herhangi bir olay olabilir. Bu anlamda hangi rivayetin sebeb-i nüzul olduğunu tespit etmek gerekmektir.
Bunun için başvurulacak yöntemlerden ilki rivayetlerin senetleri itibariyle
tenkit edilmesidir.
Sebeb-i nüuzlle ilgili
bir rivayetler Mürsel ya da merfu olmalıdır. Merfu hadisler
sahabe naklidir ve senedi ya Hz Peygamber’e ulamalı ya da sahabede kalsa bile
hükmen merfu olmalı.
Mürsel hadis ise tabiun naklidir:
senedi ve metni sahih, rivayeti destekleyen bir başka tabiun tarafından
da rivayet edilir ve ravi İkrime, Mücahid, Said b. Cübeyr gibi
tefsir alimi bir sahabeden olmalıdır.
Rivayetlerin
sağlamlığı için yukarıdaki şartlar uygulanırken sebeb-i nüzulü tespit edebilmek için bir hususu daha
bilmek gerekir. Bu da sahabenin ve tabiunun hangi
rivayeti ayetin manasına dair bir açıklama için hangi rivayeti ayetin iniş
sebebi olarak andığını bilmektir. Hangi rivayetin iniş sebebi olduğunun
tespitini yapabilmek için rivayetler anılmadan önce zikredilen belli başlı
kalıpların(siyga) anlamları bize yardımcı olmaktadır. Bu kalıpların
ilk kısmı sebebi ifade etmede nass olan
yani iniş sebebini ifade ettiği kesin olarak bildirilen kalıplardır. İkinci
kısım ise kalıp itibariyle bir başka ihtimalin de olabileceği kuşkusu uyandıran
ancak verdiği mana ile bu şüpheyi kaldıran sebep ifade etmede nass olmayan
rivayetlerdir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri tefsir ilmine faydalı
olabilmeleri adına tasnife tabi tutulmuşlardır. Bu tasniflerden en dikkat
çekeni Şah Veliyullah Dihlevi tasnifidir.
Bu tasnifte öne çıkan hususlardan ilki Kuran’da kendisine ima bulunan özel
olaylar, savaşlar ve umumi ifadeyi tahsis etmeye sebep olacak durumların
bilinmesidir. Bunlar Kuran’ın anlaşılması için bilinmesi gerekli ve yine
nakille bilinebilecek konulardır. Dihlevi bunların
dışındaki rivayetleri dokuz başlık altında ayetin manasına dair bir açıklama
mahiyetinde değerlendirmiştir. Bu kısım rivayetlerde içtihat yolu açıktır.
Esbab-ı nüzul rivayetleriyle ilgili kitapta verilen
diğer tasniflerde özetle şu husus öne çıkmaktadır. Bu nevi rivayetler ya esbab-ı nüzul rivayetleri olarak alınırlar ve
yukarıda bahsi geçen müsned-merfu hadis
olma ve sair sıhhat şartlarını taşımaları gerekir. Rivayet külliyatının kalanı
ise sahabenin
tefsir olarak değerlendirilecek aktarımlarıdır.
Taaddüt
ve Taahhur Meselesi: Ulema bazı eleştirilerin dışında genel olarak
bu iki meselede ittifak etmişlerdir. Taaddüt meselesi bir ayetle ilgili birden
fazla sebeb-i nüzulün açıklanmasını kolaylaştıran bir
açıklamadır. Aynı ayetin birkaç defa inmiş olabileceği görüşüdür. Kuran’da
belli başlı
ayetler hakkında bu şekilde bir açıklama vardır.(Al-i İmran 195, Ahzab 35, Nisa
32, Nahl 126-128
vd.)Taahhür meselesi
ise hükmün nüzulden sonra gelmesidir. Yani nüzul ile hüküm arasında hüküm sonra
olacak şekilde bir zaman aralığının bulunmasıdır.
Umum-Husus
Meselesi: Sebeb-i nüzul
ile ilgili olarak ön plana çıkan önemli meselelerden biri olarak ayetin umumiliği dikkatle
ele alınmalıdır. Esbab-ı
nüzulün Kuran’ın anlaşılmasında bir araç olmaktan çıkıp bir engel olmasına
dönüşecek bir tehlike olarak rivayetin anlamın umumiliğini iptal
etmesi problemi ortaya çıkmaktadır. Bu hususta alimler sebep bildiren
rivayetlerin ayetin umumiliğini, eğer ayet umumi siygayla gelmişse,
kaldırmayacağını söylemişlerdir. Bununla beraber iki farklı görüş ortaya
çıkmıştır. Ayetlerden hüküm çıkarırken sebeb-i nüzulün husus ifade etmediği ve hükmün
bizzat nasstan çıkarılacağını
belirten cumhurun görüşü karşısında bir kısım ulema da hükmün ayetin sebebine
kıyas edilerek çıkarılacağını belirtmişlerdir.
Bölüm
II: Kuran’ın Anlaşılmasında Esbab- Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin
Sonuçları
Esbab-ı Nüzulün Yetersiz Kalma Sebepleri
1.
Rivayetler
açısından: Kuran’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kalma durumu ilgili
rivayetlerle ilgili ilkelerin göz ardı edilmesinden dolayıdır. Sebep bildiren
rivayetler daha önce de belirtildiği gibi müsned-merfu veya
Mürsel olmak durumundadır. Çünkü esbab-ı nüzul rivayetleri nüzul sürecine müşahitliğin
bir parçasıdırlar. Bu bağlamda bu
hususla ilgili ilkeler şunlar olmalıdır: rivayetlerin hadis usulü açısından
tenkide tutulması, sahabe veya tabiunun ayetlerin
tefsir etmelerini konu alan rivayetlerle sebep bildiren rivayetlerin
birbirinden ayrılması. Bunlara ilaveten rivayet siygalarının hangi
amaçla kullanıldığına da dikkat edilmesi hususu burada tekrar gündeme
getirilmelidir.
Esbab-ı nüzul
Kuran’ın iniş sürecine şahitlik olarak Kuran’ın bütünlüğünün bir parçasıdır.
2.
Umum-Husus
açısından: Esbab-ı nüzul
rivayetleri ile ilgili en önemli problem bu rivayetlerin ayetlerin umumiliğinin önüne
geçirilmesidir. Ayetin bir manasına işaret eden tefsir olarak rivayet edilen
sahabe ve tabiun nakilleri
ile ayetlerin sebebini bildiren rivayetlerin lafzın umumiliğinin önüne
geçirilmesi esbab-ı
nüzulün Kuran’ın anlaşılmasında yetersiz kalmasına sebep olmaktadır. Ulemanın
cumhurunun görüşü sebeb-i
nüzulü belirli olan ayetlerde sebeplerin hususi fakat hükümlerin umumi olduğu
şeklindedir.
3.
Taddüt ve Taahhur açısında: Ayetlerin
birden çok sebebe mutaallık olarak
tekraren inmesine taaddüt ve daha önce gerçekleşmiş bir sebep için ayetin çok
sonra inmesine taahhür denir.
Burada ayetler için birden fazla sebep bildiren rivayetin zikredilmesi problem
oluşturmaktadır. Ancak alimlerin ayetler için birden fazla sebeb-i nüzul bildirmeleri ayetin bir başka
veçhesini ortaya koyduklarını göz önüne alarak bu rivayetler dikkate
alınmalıdır. (s.159)
4.
Tarih
İlminden Yararlanma: Özellikle önceki ümmetlerle ilgili rivayet
edilen olaylarda tarih ilminin imkanlarından istifade edilerek yanlış
değerlendirmelerin önüne geçilmelidir.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinde yukarıda belirtilen
hükümlerin uygulanmaması bu rivayetlerin Kuran’ın anlaşılması adına yorum
zenginliğine engel olmak, Kuran-insan-hayat bütünleşmesini önlemek, şahısların
ve mezheplerin kutsanması, ebedileştirilmesi olumsuz sonuçlar doğurmasına yol
açabilir.
Bölüm
III: Esbab-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım
Kuran
araştırmacılarına düşen görev nüzul asrı insanının içinde bulunduğu siyasi,
iktisadi, sosyal şartlar üzerinden inceleyerek Kuran’ın ayetlerini
aydınlatmaktır.
Esbab-ı nüzul rivayetlerini belirlerken öncelikle bu
rivayetlere olan ihtiyacın sınırlarını belirlemek gerekir. Bu sınırlardan ilk
ikisi; esbab-ı nüzul rivayetlerinin tamamının ihata edilemeyeceğini
bilmek ve bu rivayetler olmadan da Kuran’ın anlaşılabileceğini kabul etmektir. Buna
karşın bazı özel hallerin de sebeb-i
nüzulü bilmenin gerekliliğine işaret ettiğini ve esasında buna olan ihtiyacın
da sınırlarını belirlediğini bilmek gerekir. Bu özel haller; sebebi bilmenin
anlamın gereğini bilmek olduğu, sebebin zahir nasların mücmel naslar durumuna
düşmesini engellediği, Kuran okuyan ya da dinleyen kişinin anlamın
kapalılığından dolayı izahat beklediği durumlar şeklinde özetlenebilir.
Sebeb-i nüzul rivayetlerinde ihtiyacın
belirlenmesinin ardından atılacak diğer adım rivayetlerde sıhhat şartlarının
temini bakımından önemli bir diğer yöntem olan hadis usulü açısından tenkididir.
Kuran’ın
bütünlüğünün dikkate alınması esbab-ı nüzul
rivayetlerinin doğuracağı problemlerin önüne geçmede bir diğer yol olarak
zikredilmiştir. Kuran’ın üslubu ve ayetlerinin bütünlüğünü kavrayarak
rivayetler değerlendirmeye alındığında ayetlerin zaman ve mekanla
sınırlanmasının önüne geçilecektir. Müfessirlerin tefsirlerinde ’’bu ayet
falanca kişi için inmiştir’’ şeklindeki değerlendirmeleri de ayetin manasına
bu yolla bir zenginlik katacaktır.
Son
olarak rivayetlerin sınır ve fayda temin etmek bakımından önemli bir yanı
olarak tarihilik olgusu
değerlendirilmiştir. Bu hususta kitaptan şu nakille yetinilebilir: ‘’O halde sebeb-i nüzul ve nazil olan ayet dolayısıyla oluşan tarihilik, insanın tarihi bir varlık oluşu bağlamında
değerlendirilmelidir. Böyle bir yaklaşım Kuran- Kerim’in evrensel ve ebedi
mesajından hiçbir şey eksiltmez. Kuran mesajı, bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli
bir eylem prensibidir. Bu durumda sebeb-i nüzul, nüzul ortamının somut şartlarına
bağlı oluşan Kuran mesajının kendine özgü insani bir biçimidir. Bu sebeple,
önemli olan, bu tarihi icraatlardan bugünün insan meselelerine çözüm bulmaya imkan
verecek ebedi ilkeleri yakalayabilmek ve onları hayata aktarıp
uygulayabilmektir.
Sonuç: Esbab-ı nüzul
en temel anlamıyla Kuran’ın iniş sürecine olan şahitliğin bir ürünü olarak
ayetlerin inmesine sebep teşkil eden olaylar ve durumlardır. Müslümanlar sahabe
devrinden itibaren nüzul sürecinin içinden bu nevi olay ve
durumları içeren anektotları aktarmak
suretiyle tefsir yoluna önem vermişlerdir. Bu da en başından itibaren esbab-ı nüzulün ciddi bir literatüre erişmesine
imkân sağlamıştır. Bu literatür Kuran ilimleri içerisinde önemli
bir yekunu oluştururken müfessirlerin çoğu esbab-ı nüzulün bilinmesinin sahih bir tefsirin
önemli şartı olduğunu dile getirmişlerdir.
Ancak
bugün bu literatürü incelediğimizde esbab-ı nüzul rivayetleri ile ilgili bazı olumsuz
durumların var olduğunu görmemiz gerekir. Bunların başında rivayetlerin
taşıması gereken şartların tam anlamıyla yerine getirilmemesi bulunmaktadır.
Nüzul sürecine şahit olmuş olaylar rivayet edilirken bunların merfu-müsned veya
belli şartları taşımak kaydıyla Mürsel olması gerekir. Bu şartın sağlanması
için kitapta zikredilen en kritik önlem rivayetlerin hadis usulü tenkit
metoduyla incelenmesi ve sahih olanların zayıflardan ve uydurma olanlardan ayrılması
gerekir. Bazı esbab-ı nüzul
kitaplarının senetsiz zikrettiği rivayetler bu çalışmanın ilk hedefi olmalıdır. Esbab-ı nüzul rivayetleri ilgili bir diğer olumsuz
durum ise bu rivayetlerin sahabe tarafından ayetin anlamına işaret eden bir
tefsir mi olduğu yoksa ayetin iniş sebebine mi işaret ettiğinin ayırt
edilmemesidir. Siyer, tabakat vs kaynaklarda
anılan rivayetler özellikle başlarına getirilen kalıplar yoluyla yazım geleneği
içerisinde konumu belirlenmiş olarak kaydedilmişse de bugün bu kayıt metodunun
tanıtılması gerekmektedir. Esbab-ı
nüzule yeni yaklaşımlar ve önceki konularda bu husus detaylı bir şekilde
işlenmiştir. Bunların dışında kitapta dikkat çekilen diğer hususlar taaddüt-taahhur ve
umum-husus konularıdır. Ayetle sebep arasındaki zaman farkı veya bir ayetin
benzer sebepler için inmesini konu alan taaddüt-taahhur ve
sebebin ayetin anlamının tahsis edip etmediği ili ilgili tartışmaları içeren
umum-husus konuları hakkında bilgi sahibi olmak esbab-ı nüzulden gereği gibi istifade etmek için şarttır.
Yine bu konular da kitapta gereğince işlenmiştir.
Kuran
araştırmacıları için önemli imkânlar sunan esbab-ı nüzul rivayetleri yukarıda anlatılan teknik
sorunlardan arındırılsa bile yine belli hususların halli olmadan bu
rivayetlerin Kuran’ın anlaşılması için fayda sağlaması beklenemez. Bunlardan
birincisi rivayetlerin Kuran’ın bütünlüğü içerisinde değerlendirmenin ihmal
edilmesi ve esbab-ı
nüzulün belli şartları taşıyan bir zaman-mekân kısıtı içerisinde
gerçekleşen bir tecrübe olduğunun görülememesidir. Bütünlük ve tarihîlik şeklinde
ifade edilebilecek bu iki durumu gereği gibi kavramak gerekir ki esbab-ı nüzul Kuran’ı anlamanın önünde bir engel
teşkil etmesin. Bu husus da kitapta önemine uygun şekilde dile getirilmiştir.
Salebe
Kıssası:
Kaynaklarda Tevbe suresnin 75.
ayetinin sebeb-i nüzulü olarak nakledilen hadisedir. Bu
hadise özetle Rasulullah’tan kendisinin
zengin olması için dua isteyen bir zatın Hz Peygamber’in uyarısına rağmen
ısrarcı olması ve nihayetinde zengin olup zekat vermeyerek malını başına bela
etmesidir. Bu hadise pek çok tefsirde bazı rivayet farklılıkları ve Salebe’nin kimliği
üzerine olan farklı kayıtlarla aktarılır. Bu rivayet esbab-ı nüzule yeni yaklaşımlar başlığı altında
ortaya konan ilkeler çerçevesinde kitapta incelenmiştir.
·
Hadis
Usulü Açısından Tenkidi: Hadis alimlerinin bu hadiseyle ilgili
rivayetlere ilişkin değerlendirmeleri çoğunlukla senet zincirlerinin kaviyy olmadığı,
zayıf olduğu ya da kesinlikle zayıf olduğu şeklindedir.
·
Rivayetlerin
Tasnifi Açısından: Hadisenin anıldığı yerlerde kullanılan kalıplar
hadisenin sebep bildirmekten ziyade tefsir için zikredilen bir hadise olduğuna
işaret etmektedir.
·
Tarih
İlminden Faydalanılması: Olayın zikredildiği rivayetlerde başlangıçta
zekâtı vermeyen ama daha sonra pişman olup zekâtını getirdiğinde Hz
Peygamber’in Salebeyi geri
çevirdiği rivayet edilir. Taberi’nin ’’bu
ayet zekâtın farz kılındığı sene Salebe hakkında inmiştir’’ beyanıyla rivayet
çelişmektedir. Nitekim Hamidullah da böyle
bir uygulamada zekâtın zorla alınması gerektiğini ifade etmektedir. Süleyman
Ateş ise Salebe’nin rivayetlerde
anlatılan ve Medine’ye sığmayan servetinin o süre zarfında gerçekleşmesinin
teknik olarak mümkün olmadığını ifade etmektedir.
·
Kuran’ın
Bütünlüğü Açısından: Burada anlatılan hadise ayetin münafıklarla
ilgili olan anlatımına sebep olarak rivayet edilmekle beraber esasında ayette
ve Kuran’ın genelinde anlatılan özellikleri ifade etmek bakımında zikri
gereksiz bir hadisedir. Kuran mesajının evrenselliği açısından bu rivayetle sınırlı
bir anlatım doğru değildir.
Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul
Tarihsellik
veya başka bir isimle tarihselcilik tartışmaları
Batıda 19.yy itibariyle beşeri ilimler ve tabiat ilimlerin
birbirlerine göre durumlarının ne olacağı tartışmaları içerisinde şekillenmiş
bir felsefi kavramdır. Modern bilim anlayışının tabiat ilimleri üzerinden
geliştirdiği mekanik ve kesin doğrulanabilirlik algısı
beşeri ilimlerinde usulünü belirleme iddiasındaydı. Ancak tarihselcilikle beraber
beşeri ilimlerin tarihin ürünü olmakla tabiata yüklenen mekanik imajdan kopması
sağlandı. Buna göre insan yapıp-etmeleri tarihin içerisinde ve tarihi yapan bir
hareket olarak tanımlanmaya başlandı.
Hegel’in tarihselliğe
verdiği iki anlamda bahsi geçen izahatlara dair
işaretleri bulmak mümkündür. İlk anlam: Tarihsellik
geçmişte olup-biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam
ettirmesidir. Bir çağın, bir dönemin, bir halkın, kendilerini nasıl
anladıkları, onların tarihselliklerinin bilincidir. Mesela batı zihniyetini,
Grek felsefesine bağlayan deruni bir ilişki vardır. Bu sebeple Greklerin
kendilerini nasıl anladıklarını bilmek Batı’nın özünün kaynağını bilmeye ve bu
özün bilincine varmaya imkan verir. Tarihsellik kavramını bu anlamda kullanmak
gerekir. İkinci anlam: Tarihsellik sürekli tarihsel bir etkililiktir. Mesela
Grek tinin tarihsellik karakteri, özgürlük ve güzellik idelerine göre
anlaşılabilir. Yani tarihsellik o çağı yapan etkililik anlamına gelir.
Tarihselliğin
anlamlarından hareketle esbab-ı
nüzulle ilişkisi şu şekilde maddelendirilebilir:
·
Tarihsel
olanın varlık biçimi: Esbab-ı
nüzul, Kuran’ın nüzul ortamına ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde
yaşamış kişilerden ve onların yapıp-etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan
almaktadır.
·
Zamana
bağlılık, gelip geçicilik: Esbab-ı nüzul
için tarihe bağlılık ve gelip geçicilik isabetli bir ifade olarak
değerlendirilemez. Böyle düşünüldüğü takdirde esbab-ı nüzul kıssalarının, Kuran mesajının kendine
özgü insanî biçimleri olduğu göz ardı edilmiş olur.
·
Tarihe
bağlı olma: Bu tanımın da esbab-ı nüzul
için doğru olduğu söylenemez. Esbab-ı nüzul
bilgisi, Kuran’ın nüzul ortamının bir parçası olabilir ama yokluğu hâlinde
Kuran gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu
edilemez.
·
Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu
olgusu: Esbab-ı nüzul, Kuran’ın nüzul ortamının, bu ortamın akışının
ve oluşumunun temel bir parçası olduğuna, nüzul ortamında bilfiil vuku bulan
hadiseleri gösterdiğine göre gerçekten tarihsel olarak var olmuş bir olgudur.
Esbabü’l Nüzul ile ilgili 3 kitap
1-
Ebu’l
Hasan Vahidi Esbabu’n Nüzul
2-
Abdülfettah
el-Kadî ( Tercüme Prof.Dr.Salih Akdemir) Esbab-ı Nüzul
3-
Suyutî Lübabu’n Nukul fi Esbabı’n Nüzul
3 Makale
1·Esbabu'n-Nüzülün
Kur'an Tefsirindeki Yeri, Doç. Dr. Muhsin DEMİRCİ
2-Esbâb-ı
Nüzûl Rivayetleri Arasında Görülen Çelişkiler ve Geliştirilen Çözüm Yollarının Tahlili,
Halil
ALDEMİR
3-Esbab-ı
Nüzulun Anlamı Nedir ?, Prof.Dr. Hasan
Hanefi, Çev, Prof.Dr Ahmet Nedim SERİNSU
HİKMET KIRATLI
DOKTORA/ 15922719
Yazar,
önsöz kısmında, insanın tarih boyunca olduğu gibi şuanda da
kendisi, kainat ve hayat hakkındaki sorulara cevap aradığını, İlâhî vahyin, bu
insanî ihtiyaca cevap vermek üzere indirildiğini, Kur’ân-ı Kerîm’i bu bağlamda
anlamak isteyen insanların, Kur’ân-ı Kerîm’i özellikle Esbâb-ı Nüzul
çerçevesinde değerlendirmelerinin gerekliliğini dile getirmiştir.Üç kitaptan
oluşan bu çalışmada yazar,birinci kitapta,
Kur’an’ı Kerim’i anlamaya çalışan araştırmacıların Esbab-ı Nüzul’den nasıl
faydalanacakları hususunda alanında ilk olan bu kitaptan yararlanmaları
amacıyla kaleme aldığını belirterek Esbab-ı Nüzulün rolü incelenmiştir. İkinci
kitapta yeni bir esbab-ı nüzül yaklaşım yönteminin örneklemi için Sa’lebe
Kıssası’nı inceleyerek usulün uygulanmasını göstermiştir. Üçüncü kitapta ise
Tarihsellik kavramı ile ilgili sorulara cevap aranmış, cevaplar aranırken
tarihsellik kavramı, esbab-ı nüzul bağlamında incelenmiştir
Esbab-ı Nüzul
ilmi, Kur’an’ın nüzul safhasında ana unsuru teşkil etmiştir. Çünkü Kur’an’ın
anlaşılmasında veya tefsirinde sahabe, tabiin, tebe-i tabiin esbab-ı nüzule
başvurmuşlardır.
Hz. Ali, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b.
Abbas gibi sahabiler, ‘’Kur’an’da inen her ayetin kim hakkında ve nerede nazil
olduğunu bildiklerine dair ‘’rivayetler de vardır.
Esbab-ı Nüzul ilmi, Kur’an’ın
anlaşılmasında önemli bir rol oynadığından bu ilme vakıf olmak Kuranı anlama ve
yorumlamada büyük kolaylıklar sağlayacaktır.
Ümmi olan bu peygambere inen ilk emrin
‘’Yaratan Rab’ının adıyla oku…[4] olması oldukça manidardır. Efendimiz
bu siyaseti bu ilk vahiyle birlikte ortaya koymuş, Bedir deki esirlerin okuma
yazma bilenlerin on Müslüman çocuğuna okuma yazma öğretmeleri karşılığı serbest
bırakılmaları bunun en güzel örneğidir.Ayrıca Mescidi Nebevide eğitim
öğretim için ‘’suffe ‘’ denen yerleri inşa etmesi bu siyasetinin bir başka
öneli destekçisidir.
Açık bir dille peyderpey inen Kur’an’ı
öğrenen ashab, anlayamadıkları yeri efendimize sorarak öğreniyorlardı.
Öğrendiklerini yaşadıktan sonra ezberliyor, başka ayetlere öylece geçiş
yapıyorlardı.
İlk Muallimin içlerinde yaşıyor olması
Kur’an ve ilimlerini tedvin ihtiyacı olmamıştır. Bu ilimler Arap dili ve
meydana gelen vakıalara binaen Resulullah’ın tefsiridir. İlk şahitleri olan
ashab elbette bunları en iyi bilenlerdi.
Hz. Ebubekir döneminde Kur’an bir araya
getirildi.Hz.Osman döneminde çoğaltıldı.Hz. Ali ve sonraki dönemlerde
harekeleme- noktalama işine başlandı.
Tabiin de sahabilerin öğretisine binaen
hal ve hareketleriyle ve de kavilleri ile Kur’an’ı tefsir etmeye
çalışmışlardır. Adeta bunu da arkadan gelen nesillere telkin etmişlerdir. Zaten
hemen sora gelen nesillerde bunun semeresini görmekteyiz. İlk semereler Kur’an
ilimlerine yönelik Kur’an’a noktalama ve hareke konmasıyla neş’et etmiş, diğer
Kur’an ilimleri olan esbab-ı nüzul, Mekki-Medeni,nasih-mensuh gibi ilimler
takip etmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında diğer disiplinler müteakip asırlarda
çoğalmıştır. Bu da tabi bir sonuçtur.
Ulumu’l-Kur’an’ın sistematik olarak
h.8.asırda vuku bulduğu, tercih edilen bir görüştür.Ancak selefi salihinin ve
mütekaddimun alimlerinin de sistematik olmayarak bu ilmi kullandıkları
gözlemlenir.
Bununla beraber Ulumu’l-Kur’an ile
Ulumu’t-Tefsir arasında bir ilişki söz konusudur. Ulumu’l-Kur’an
Kur’an’ın bütün ilim ve araştırmalarıyla alakalı iken, Ulumu’t-Tefsir ise
sadece Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik bir ilimdir.
Kur’an ilimleri arsında esbab-ı nüzul
ilminin sahabiler kanalıyla müşahede olunan olaylara binaen zuhur etmesi,
tabiine şifahi olarak öğretilmesi ehemmiyetini ortaya koymaktadır.Ayrıca
Esbab-ı nüzul ilminin nakli ilimlerden olduğunun da göstergesidir.
Esbab-ı Nüzulün
tarih boyunca birçok tarifi olmuştur. Farklı tariflerden yola çıkarak esbab-ı
nüzulün tarifini yapacak olursak :
‘’ Nüzul ortamında meydana gelen
bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde
bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi-soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri
içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden
ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.’’
Gelişim ve Doğuşuna gelince;Esbab-ı
nüzul Kur’an’la paralel olarak gelişim göstermiştir. Tedrici inen Kur’an,
hayatla beraber canlı örnekler ve derslerle, insanın kalbine ve şuuruna hitap
etmiştir.Kur’an nüzul olurken,dönemin edebi geleneklerini, zevklerini kaile
alarak hitap etmiş, etkisini edebi yönden de göstererek bu alanda da icazını
göstermiştir. Bu da bizlere Kur’an’ın anlaşılmasında Arap dili belağatının ve
de şirinin anlaşılması önemini ortaya koymaktadır. Bundan anlaşılıyor ki,
dönemin insanları bu bilgilere vakıf oldukları için Kur’an’ı daha iyi
anlıyorlardı. Doğal olarak ayetlerin hangi şartlar çerçevesinde nazil
olduklarını öğrenmek istemişlerdir.
Efendimizin vefatından sonra İslamiyet’i
kabul edenler Peygamberler ve Kur’an’da ki kıssalar hakkında bilgiyi
sahabilerden öğrenmeye çalışmışlardır. Bu da zamanla bu ilimleri tedvin edecek
insanlar çıkmış, bu bilgilerde bir disiplin halini almıştır.
Sonuç olarak birçok ilimle( hadis, kur’ an
ilimleri, tarih...) münasebeti bulunan esbab-ı nüzul ilmini, tarihi seyrinde
görülen bu münasebetlerden soyutlamak mümkün değildir.Ancak bütünlük çerçevesi
içinde ele alınırsa en sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir.
Esbâb-ı Nuzûlü bilmenin yolu ancak
rivayet yani nakil yolu ile mümkündür. Bunun anlamı Esbâb-ı Nuzûlün ancak sahih
nakille bilinebilir olmasıdır. Nuzûl sebebi akılla idrak edilmesi mümkün
olmayan, sadece işitme veya görme suretiyle bilinebilen ve sahabîden gelen
rivayettir. Bu rivayet Hz. Peygamber’den bildirilmiş hükmünde kabul edilir. Bu
rivayetlerde merfû sayılır. Sahabe bilgisinde bulunan bu ilim tâbiîler
tarafından da nakledilmiştir. Bunlar mürsel hükmündedir
- Esbâb-ı Nuzûl Rivayetlerinin Tasnifi
a. Vurûdu ile tasnif
etme
b. Bir ayet için
çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usûlü kriterleri uygulanarak yapılan
tasnif
c. Şah Veliyullah
Dihlevî’nin tasnifi
d. Tâhir b. Âşûr’un
tasnifi
e. Esbâb-ı Nuzûlü
nevileri açısından tasnif etme
- Esbâb-ı Nuzûl Rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi
Tefsirde iki türlü ihtilaf vardır: a) Nakle
dayanan ihtilaf (Sahih, zayıf ve uydurma haberleden kaynaklanan ihtilaf);
b) İstidlâlden doğan ihtilaf (Nakle dayanmayan ve akılla yapılan
yorumlardan kaynaklanan ihtilaf)
Esbâb-ı nuzûl
rivayeterinde ihtilaf edilmesindeki iki temel sebep: 1. Her ayete sebep
arayanların tutumları sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedîleştirilmesi,
israilî haberler ve uydurma rivayetlerin esbâb-ı nuzûl alanına dahil edilmesi;
2. Esbâb-ı nuzûl rivayetlerinden nuzûl ortamına ait olanlar ile tefsir için
yapılan değerlendirmeler arasında bir tasnifin yapılmaması.
a)Hikmet-i Teşriiye İlmi
Ayetlerin kastettiği manaları tespit
açısından sahabe döneminde nüzül ortamının sosyal, psikoojik şartları da
dikkate alınarak hükmün verilmesi gerektiğine vurgu yapan bir disiplidir.
b)Müphematü’l- Kur’an İlmi
Bu ilimde nakli ilimlerdendir.Kaynak
yine sahabenin müşahedesidir.
c)Tenasüb ve İnsicam İlmi
Bu ilimle sure ve ayetler arasında akli
ve zihni bağlar kurmak hedeflenir. Bu husus Kuran’ın edebi bir mucize oluşuna
da delil olarak gösterilir.Böyle bir meziyete sahip olmak bazı şartlara bağlı
olmalıdır:
-edebi zevk sahibi olmak
-Arap dilinde lisan zevki olmak
-Kuran’ın bütünlüğünü dikkate almak,
bunlardan sayılabilir.
Ayrıca esbab-ı nüzül bu ilmin işlevini yerine
getirmesinde yardımcı olmaktadır.Surenin hangi gayeyle indiğini bilmek Tenasüp
ve insicam açısından fazlaca yarar sağlayacaktır
-Rivayetler açısından yetersiz olabilir.
Bu da senedde sahabe veya tabiinin birsinin düşmesi sonucu senedde bir
kopukluğun oluşması bir eksikliği doğurabilir.
-Senedlerin hazf edilmesi veya
rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme veya rivayet siygalarına dikkat göstermeme
yetersizliğe sebebiyet verebilir.
-Ayrıca Kur’an’ın Umum değil husus
ifade ettiği anlamının verilmeye çalışılması da eklenebilir.
-Taaddüt-taahhür açısından yanlış
değerlendirme yapılması
-Tarihi gerçekler ile zamansal
uyumsuzluk da bir başka sebebi teşkil eder.
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBABI
NÜZUL RİVAYETLERİNİN DOĞURDUĞU OLUMSUZ SONUÇLAR;
-Yorum Zenginliğine Engel Olması
-Kuran-ı Kerim’in Evrensel Hedefi Olan
Kuran-İnsan Hayat Bütünleşmesini Engellemesi
-Konunun İstismar Edilmesi
-Şahısların ebedileştirilmesi vs.
.
Sahabe döneminde kitabet ve tedvin hareketi ortaya çıkmadan nüzul
ortamına ait bilgilerin şifahi olarak aktarıldığını hatırlarsak selef
alimlerinin esbab-ı nüzule önem vermeleri daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Efendimiz ve ashabın tefsirle
ilgili açıklamaları rivayet yoluyla nakledilmiş bu da İslam tarihinde büyük
tesir oluşturmuştur. Çünkü esbab-ı nüzul hem tarihi hem de aktüel bir gerçek
olarak nüzul ortamına ait gerçekleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Esbab-ı nüzul
bilgisine birebir bağlı kalınmayacağı gibi, tamamen de uzak serbest bir şekilde
ilkesiz değerlendirilme yapılması da doğru değildir. Her iki durum da Kur’an’ın
anlaşılmasında ciddi problemler doğurur. Bu nedenle ilk yapılması esbab-ı nüzul
rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi gerekir. Değerlendirilme ilkeleri de
belirlenip ortaya konmalıdır.
Bu ilkeler belirlenirken esbab-ı nüzul
rivayetleri ihata edilemeyeceğinden; Kur’an’ı bir bütün içinde okumak ve onu
anlamaya çalışmak gerekir.
Sebeb-i nüzulü bilmenin gereklerini
tespit ederken, Arap dilinde kasıt ve manayı araştırıp, ifade ettiği manayı
belirlemek gerekir. Kur’an’ın anlaşılmasında zahir nassları, mücmel naslardan
ayırt etmek gerekir.
-KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN
DiKKATE ALINMASI
Kur’an’ın
anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü açısından Kur’an’ın bütünlüğünü en iyi
ifade eden ‘’Bütün olarak Kur’an’ı kerim’ dir. Bütün olarak Kur’an tamamen
birleşik bir bütün olarak kavranmalıdır. Çünkü Allah-insan –evren ilişkisinin
anlaşılması ve de Kur’an’daki kelimelerin, cümlelerin, ayetlerin ve surelerin
manaları ve de kazandıkları yeni manaları hep Kur’an’ın bütünlüğü dahilindedir.
Kur’an’ın bütünlüğü dikkate alınırken
onun bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalı bundan kasıt onunla yaşamak veya
onu anlamak isteyen insan o anda iniyormuş gibi ele almak gerekir. Esbab-ı
nüzulün yeri bu bağlamda anlaşılmalıdır.
-SİYAK-SİBAK ‘IN GÖZÖNÜNDE
BULUNDURULMASI
Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken siyak-sibak ‘ın göz önünde
bulundurulması Kur’an’ın bütünlüğü açısından önemlidir.
Sibak :Bir şeyin öncesi geçmişi,
bağ, sözün baş tarafı gibi anlamlara gelir. Siyak ise: İfade üslup, sözün
gelişi gibi anlamlara gelir.
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul
rivayetlerini değerlendirirken ayetlerin siyak-sibakına mutlaka bakılmalıdır.
Ayetlerin bağlamı ile münasip olmayan rivayetlere itibar edilmemesi gerekir.
Nass-siyak-sibak-rivayet uyumuna kesinlikle dikkat etmek gerekir.
-ESBEBI NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
Kur’an’ı Kerim’in muhatabı insan olup,
onun ana gayesi de insana hidayet rehberi olmaktır. Bu bağlamda tarih ve
tarihlilik karakteristiği ortaya koymaktadır. Yani insan tarihi bir varlıktır.
Yani yaptıkları ‘’şimdi’’ içinde olup bitmez.Yaptıkları zamanın safhalarına
yayılmışlardır. Bu yayılma insanın tarihselliğini oluşturur. Yapıp
etmeler, amaçlar, değerler, dinsel inançlar… vb. faktörler insanın bütünlüğünü
oluşturur.
Esbab-ı nüzul; nüzul zamanı ve
ortamında meydana gelen Kur’an-insan ilişkisini gösteren olaylardır, oluşan
süreçtir. Bu süreçteki olayları bilmek Kur’an’ı anlamada ve anlaşılmasında
önemli bir yer alır. Ancak sadece bu olumlu yönünü alıp eleştiriden uzak
bir yaklaşımdan çok, medar-ı iftiharımız olan kültür mirasımızı bırakan
alimlerimizin düşünceleri eserleri doğrultusunda geçmişi hırpalamadan
yıpratmadan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu da günümüzde Kur’an’ın daha
kolay ve de daha sağlıklı anlaşılmasına vesile olacaktır.
Hemen her müfessirin Tevbe süresi 75. Ayetin nüzul sebebi olarak gösterdiği
Sa’lebe kıssası, sire ,rical, tarih,
hadis, tefsir kitaplarında yer almıştır. Kıssanın gerçek olduğu veya
gerçek olmadığı açıklanmış. Bu kıssa Tevbe 75. ayetinin anlaşılmasında bize pek
müşahhas bir kanaat vermediği gibi Kur’an’ın anlaşılmasında yeni bir yaklaşıma
ihtiyaç olduğunun da adeta bir kanıtıdır. Bu yeni yaklaşım yapılırken;
-Hadis usulü açısından tenkid edilmeli
-Rivayetler tasnif edilmeli
-Tarih ilminden faydalanılmalı
-Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak
bağlamında değerlendirilmelidir.
Sonuç olarak; bu kıssa Kur’an’ın
anlaşılmasında bir örnektir. Bu örnek ve benzerleri yukarıdaki değerlendirmeler
göz önünde bulundurularak yapıldığında Kur’an’ın mana zenginliği
anlaşılacaktır. Kur’an’la aydınlanacak hayatımızın zenginliği, Kur’an’ın zengin
bir biçimde yorumlanmasıyla ve hayata geçirilmesiyle mümkündür.
Tarihsellik kavram
olarak, tarihi oluşturan insanın tarih ile ilgili yaşam tecrübesinden elde
ettiği bilgidir. Bir başka ifadeyle tarihsellik, insanın varlığıyla beraber
ortaya çıkan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, hayata geçirdiği bir
vakıa ile tarihle ilgilidir.
Tarihsellik, birçok şekilde tarif
edilmiş, hepsi de tarihselliğin bir yönünü ele almıştır.
Kur’an, insan ve tabiat arasında bir
ilişkiye işaret eder. Birbirinden ayrı tutmaz. Her ikisi de fıtratlarına uygun
hareketi vahiyden alır.
Kur’an’ın ana muhatabı insan oluşu ve onu
doğru yola iletme ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında temel
karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple Kur’an; geçmişi,yaşanılan
zamanı , ve geleceği bir bütün halinde ele alır. Bunu da hemen hemen her sürede
ele alır. İnsanın tarihsel bir varlık olduğunu bunun da insanın varlık
koşullarından biri bulunduğunu belirtir.
Kur’an’ın nüzul ortamına yönelik üslubuna
gelince ; ister Mekke’de ister Medine’de olsun Kur’an; vahiy-insan-hayat
bütünlüğünü esas alır. İşte nüzul asrında muhatap olan insanlar dünyevi hayatı
sürdürüp gündelik işlerini görürlerken bu Kur’ ani ilke işlevini yerine
getirmiştir. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fili olanı gerçek
hayatı gösterme konusunda aracı olmuştur. Yani esbab-ı nüzul vahiyle beraber birebir
münasebet içerisindedir. Vahiy tamamlanmasıyla bu münasebet son bulmuştur.
Fakat Kur’an-insan-hayat münasebetinin daima varolacağını Kur’an beyan
etmiştir.
Bülent EROĞLU
Doktora Öğrencisi 2015-16 Güz Dönemi
Tefsir Bölümü No: 15922722
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ
Kur’ân’ın anlaşılması bağlamında Kur’ân ilimleri birbiriyle etkileşim halindedir. Hepsi aynı gayeye yönelmişlerdir. Ulumu’l-Kur’ân; konusu her yönüyle Kur’ân-ı Kerim olan, Kur’ân’la ilgili veya Kur’ân’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’ân’ın en doğru şekilde anlaşılmasını gaye edinen bilgi alanıdır. Esbâb-ı nüzul ise; doğru anlama çabasının oluşturduğu bu ilimlerin en sık kullandığı yöntemdir. Çünkü esbâb-ı nüzul, nüzul çağı ve ortamını, dönemin sosyal, iktisadî ve siyasî yapısını, o dönem insanın zihniyetini ve onu dolduran, oluşturan kavramları sonraki nesillerin anlamasında önemli bir kaynaktır. Bu bilgi ancak sahih nakille elde edilebilir.
Esbâb-ı nüzul’ün ilk kayda geçirildiği eserler hadis mecmualarıdır. Esbâb-ı nüzul eserlerinin telif sebebi; sahabenin nüzul sebebini bilmeye önem vermesi ve bu bilginin sonraki nesillere aktarımını sağlamaktır.
Esbab-ı nüzul, Kur'ân'ı anlama ve tefsir etme adına tartışılmaz derecede önemlidir. Bununla birlikte, esbâb-ı nüzûlü bilmek Kur'ân'ı anlamak isteyen kimsenin yanlışa düşmesine, yanlış hüküm ve davranış şekilleri istinbat etmesine mâni olur. Böylece hem o kişiyi, hem de o kişi vesilesiyle hatalı düşünce ve davranış içine girecek başkalarını da muhafaza etmiş olur.
Ayrıca esbâb-ı nüzûlü bilmekle hükümlerin hikmetleri daha iyi anlaşılır. Hükümleri madde plânında hazırlayan sebepleri ve vasatı bilmek, o hükümlerin hikmetlerini, illetlerini daha sağlıklı görmeyi sağlar. Bu zemin üzerine bina edilecek anlama ve yorumlamalar, sahihliğini, istikrar ve tutarlılığını temin etmiş olur.
Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinin sonuçlarında bazı olumsuzluklarla karşılaşıldığı gözlemlenmiştir. Kur’ân-ı Kerim’in tamamının esbâb-ı nüzul çerçevesinde anlamaya çalışılması, bazı zorlama anlamların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu da Kur’ân’ın anlam zenginliğine zarar vermiştir. Ayrıca tarihi gerçekliklere aykırılık da farklı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Konunun istismar edilmesi, esbâb-ı nüzul’ün yetersiz kaldığı konular kapsamında istismara açık hale gelmiştir. En belirgin olarak nüzul sebebi olan şahısların ısrarla zikredilmesidir. Oysa Kur’an’ın evrenselliği noktasından Kur’an’ın yorum zenginliği yakalanmalıdır. İstismarın bir alanı da mezhep taassubudur.
Makaleler
2- Muhsin Demirci, Esbâbu’n-Nüzulün Kur’an Tefsirindeki Yeri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1993-1994, sayı: 11-12, s. 7-25
8- Abdullah Aydemir, Esbabü'n-Nüzul, Diyanet İlmi Dergi [Diyanet Dergisi], 1972, cilt: XI, sayı: 1, s. 28-36
5- Selahattin Polat, Esbab-ı Nüzul Üzerine, I. Kur’an Haftası Kur’an Sempozyumu, 03-05 Şubat 1995, 1995, s. 110-117
Kitaplar
1. Ahmet Nedim Serinsu, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzûl, Şule Yayınları
2. Yakup Bıyıkoğlu, Şevkani’nin Fethu’l-Kadir’inde Esbab-ı Nüzûl ve Kur’ân’ın anlaşılması(ayetlerin iniş sebepleri), Rağbet Yayınları
3. es-SUYUTİ, İmam Celaleddin, Lubabu’n-Nukûl fi Esbabi’n-Nüzul, Fatih Yayınevi: 2/722. Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/571.
4. el-VÂHİDÎ, Esbâbu'n-Nüzûl, II. Bsk., Beyrut 1991, s. 190.
Öğrenci
Adı ve Soyadı :Hacı Ekbar
FERGANİ
Öğrenci
No
: 15922720
Bölümü
:DOKTORA
Dönem
:2015-16 güz
Konu
: Tefsirle alakali on web sayfası
ESBÂB-I NÜZÛL İLE İLGİLİ 3 KİTAP
1. Abdulfettah
El Kadi, Esbâb-ı Nüzûl
2. Vahidi,
Esbâb-ı Nüzûl, çev. Necdet Çağıl ve Necati Tetik, İhtiyar Yayınları,
3. Abdurrahman
Elmalı, Fahreddin er-Razi’de Esbâb-ı Nüzûl Değerlendirmesi, Harran
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı, 1998.
ESBÂB-I NÜZÛL İLE İLGİLİ 3 MAKALE
1. Muhsin
Demirci, Esbâb-ı Nüzûlün Kur’ân Tefsirindeki Yeri, “Marmara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi”, s.11-
12, İstanbul 1997.
2. Mustafa Ünver, Tarih İlmi ve Nüzûl Sebepleri.
3. Selim
Türcan, Tefsir Tarihçiliği Bağlamında Klasik Esbab-ı Nüzul Yaklaşımının
Değerlendirilmesi, “İslâmî İlimler Dergisi”, c. II, sayı: 1, 2007.
KUR’ÂN VE
BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ
Kur’ân ve Bağlam kitabı; “Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”,
“Sa’lebe Kıssası” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli üç kitaptan
oluşmaktadır.
I. Kitap;
Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü
Birinci kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, “Kur’ân İlimleri ve
Esbâb-ı Nüzûl İlmi” başlığı ile yazılmıştır. Burada öncelikle Kur'ân-ı Kerim
İlimlerinin ne olduğundan, doğuşundan ve gelişiminden bahsedilmiştir. Daha
sonra bu ilimlerden biri olan Esbâb-ı Nüzûl ilminin tanımı yapılmış, doğuşu ve
gelişimi açıklanarak Kur'ân-ı Kerim İlimleri arasındaki konumuna vurgu
yapılmıştır. Hadis Usûlü açısından Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri incelendikten
sonra, bu rivayetler tasnif edilmiştir. Sonrasında taaddüt, taahhür ve
umum-husus meselelerine yer verilip, islam kültür tarihinde Esbâb-ı Nüzûl
rivayetlerinin değerlendirilmesine genel bir bakış getirilmiştir.
İkinci bölüm, “Kur'ân-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin
Değerlendirilmesinin Sonuçları” başlığı altında yazılmış, Esbâb-ı Nüzûl’un
Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında yetersiz kalması ve rivayetlerinin doğurduğu
olmuşuz sonuçlar incelenmiştir. Üçüncü bölüm, “Esbâb-ı Nüzûle Yeni Bir
Yaklaşım” başlığı ile Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri yeniden bir değerlendirmeye
tâbi tutulmuştur.
Kısaca, Hz.
Peygamber ve ashabı döneminde Kur'ân-ı Kerim’in nüzulüne bizzat şahit oldukları
için telifine gerek duyulmayan Kur'ân-ı Kerim İlimleri, Kur'ân-ı Kerim’in
tefsirinin yapıldığı zamanlar bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmıştır. Başlangıçta
Kur'ân-ı Kerim ile alakası bulunan tüm bilgiler Kur'ân-ı Kerim İlimleri diye
adlandırılırken, Zerkeşî (794/1391) ile birlikte sistematik bir hal
kazanmıştır. Bu ilimlerden biri olan Esbâb-ı Nüzûl İlmi, “Nüzûl ortamında
meydana gelen bir hâdiseye veya Hz.Peygamber’e yönetilmiş bir soruya, vuku
bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, soruyu kapsayan nitelik ve
özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile
teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdisedir.” Esbâb-ı Nüzûl
rivayetlerinin ilk kayda geçirildiği eserler hadis kitapları olmuştur ve
Esbâb-ı Nüzûlü bilmek ise ancak nakil yoluyla mümkündür. Sahabe nakli ve tâbiûn
nakli ile gelen rivayetlerden, olayı müşahede edenlerin sahabiler olması
nedeniyle sahabe nakli ile olanın tercih edilmesi söz konusudur. Bu
rivayetlerin sigaları ise, sebep ifade etmede nass olan ve nass olmayan
şeklinde iki grupta incelenmektedir.
Esbâb-ı Nüzûl İlminin Kur'ân-ı Kerim’i anlama açısından yetersiz kaldığı bir
takım hususlar bulunmaktadır. Bunlar, rivayetler açısından (merfu-musned,
mursel Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri, senedlerin hazfedilmesi, rivayetlerin
tasnifine ve rivayet sigalarına dikkat edilmemesi), umumu hususileştirme
açısından (sebebiyet ifade eden sebeb-i nüzulün nass olarak umum değil de husus
ifade ettiği şekilde anlama çabaları), taaddüt-taahhür açısından (nüzul sebebi
olarak bir ayet için bir çok sebep bulunması nedeniyle ortaya çıkan
mesele) ve tarih ilmi açısından (her ayete bir nüzul sebebi arama
çabaları ve geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nüzul ortamı olaylarını
karıştırma) olmak üzere 4 grupta toplanmaktadır. Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin
doğurduğu olumsuz sonuçlar ise, yorum zenginliğine engel olması, Kur'ân-ı
Kerim’in evrensel hedefi olan Kur’ân-İnsan-Hayat bütünleşmesini önlemesi ve
konunun istismar edilmesidir.
Esbâb-ı Nüzûle yeni bir yaklaşımın neticesinde, ilk olarak ona olan ihtiyacın
sınırlarını belirlenmesi gerekmektedir. Bu ilkeler genel olarak, Esbâb-ı Nüzûl
rivayetlerinin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmayışı ve Esbâb-ı Nüzûlü
bilmeden de Kur'ân-ı Kerim’i anlamanın mümkün oluşudur. Özelde ise, sebeb-i
nüzulü bilmenin durumun gereğini bilmek gibi olduğu ve Kur'ân-ı Kerim’in zâhir
nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu haller
ve Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda
Kur’ân’ın belirlemesi gerektiğidir. İkinci olarak Kur'ân-ı Kerim’in bütünlüğü
dikkate alınmalıdır. Üçüncü olarak siyak-sibak ilişkisi göz önünde
bulundurulmalıdır.
II. Kitap;
Sa’lebe Kıssası (Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)
Bu kitap ise 5 ana bölümden oluşmaktadır. Ana bölümlere gelmeden önce esbâb-ı
nüzûlün ne olduğu açıklanıp, Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule
yeni bir yaklaşıma ihtiyacın ne olduğundan bahsedilmiştir. Bu kitapta amaç,
esbâb-ı nüzûle yeni yaklaşımın ilkelerini bir sebeb-i nüzûl rivayeti üzerinde
uygulamaktır.
Kitabın ilk bölümünde Sa’lebe Hadisine yer verilmiştir. İkinci bölümünde s’îre,
ricâl ve tarih kitaplarında bu kıssanın nasıl ele alındığı incelenmiştir. Bu
kıssanın sıhhatinde sıkıntı görmeyenler, olayın doğru ancak kahramanın başkası
olduğunu söyleyenler ve kıssanın sıhhatinden şüphe edenler olmak üzere 3 farklı
durum olduğundan söz edilmiştir. Üçüncü bölümde hadis kitaplarından, dördüncü
bölümde tefsir kitaplarından Sa’lebe kıssası incelenmiştir. Son bölümde ise
esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım ile bu kıssa değerlendirilmiştir. Buna göre
ilk olarak bu kıssanın hadis usulü açısından tenkid edilmesi gerekmektedir.
Zira senedi zayıftır. İkinci adımda rivayetler tasnif edilmelidir. Çünkü hadis
kitaplarının tefsir kısımlarında bir ayetin nüzul sebebi olarak pek çok rivayet
örnek gösterilmektedir. Bu kıssa da onlardan biridir. Üçüncü olarak tarih
kitaplarından yararlanılmalı ve son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve siyak-sibak
bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir.
III. Kitap;
Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl
Bu kitapta ilk olarak konuya bir giriş ile başlanmış, ardından amaç ve metot
anlatılmıştır. Bu giriş kısmında tarihsellik kelimesinden bahsedilmiştir.
Tarihsellik, felsefeye ait bir kavramdır. Kavram ise, düşünme faaliyetinin
temel amacıdır. Bir kavram dil ile ifade edildiğinde terim adını alır. Yani
terim, kavramı dil aracılığı ile anlatan dilsel bir simgedir. Bu bağlamda
tarihsellik, tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği
tecrübelerin ve bu alanla ilgili durumların üzerinde cereyan eden zihni
faaliyetlerin sonucu oluşan düşüncelere işaret eden bir kavramdır. Bu
kitapta tarihsellik kavramı esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alınıp, incelenmiş
ve kendi kültür alanımızda bu kavramın nasıl kullanılabileceği irdelenmiştir.
Kitap, iki ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, “Tarihsellik Kavramının
Temellendirilmesi” dir. Özet ile, tarihsellik ve tarihselcilik terimleri,
Batı’da XVII. ve XIX. yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki
zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. Bu
kavramlardan doğan anlam çerçeveleri günümüzde de bulanık halini korumaktadır.
Bu durum bu kavramların çoğu zaman birbirlerinin yerine kullanılmalarına neden
olmaktadır. Bu kavramlar, Batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam alanlarına
sahiplerdir.
İkinci bölüm “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl” başlığı altında incelenmiştir.
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları Batı’nın kültürüne ait kavramlar olduğu
için, kendisini kuşatan bu kültürel ortamdan etkilenmesi de kaçınılmazdır.
Kur'ân-ı Kerim insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinerek, tarih ve
tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Onun hemen
hemen her suresinde insan ve insan toplulukları ve onlar ile ilgili oldular ve
olaylar anlatılmaktadır. Ki zaten nüzûl asrı yapıp-eden ve ne yapıp-ettiğini
bilen insanlardan oluşmaktaydı. Bu yapıp-etmeleri yöneten ise değer duygusudur.
İnsan tarihsel bir varlık olduğuna göre, onun yapıp-etmelerinin neticesinde
oluşan esbâb-ı nüzûlün tarihsellik kavramıyla ilgili olduğu ise kaçınılmazdır.
Esbâb-ı nüzulün tarihselliği; nüzûl ortamında ne gibi olaylar olmuş, hangi
sorular sorulmuş, nasıl olmuş da ayetler nâzil olmuş sorularının karşılığı ve
Kur'ân-ı Kerim ile insan ilişkilerinin bir bölümüne verilmiş ilahi cevaplardır.
Yani, esbâb-ı nüzûl-tarihsellik kavramı ilişkisine, esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı
Kerim’in bütünlüğü içerisindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması
bağlamında bakılmalıdır. Kur'ân-ı Kerim’in soyut bir düşünce biçimi değil,
yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hidayet rehberi olduğu unutulmamalıdır.
Başka kültürlere ait kavramlar kullanılırken, söz konusu kavramların tarihleri
ve içerikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Muhammet
Ali ÖZER
14922747
DOKTORA
KUR’AN VE BAĞLAM KIRAATİ HÜLASASI
Esbâb-ı Nüzûl başta tefsir ilmi açısından
önemli olduğu kadar diğer dinî ilimler açısından da faydalanılan ve üzerinde
önemle durulan bir bilgi kaynağıdır. Zira bu sayede Kur’an-ı Kerim’in soyut bir
bilgi kaynağı olmaktan ziyade hayatın her alanında yaşayan somut bir hidayet
rehberi olduğunu anlarız.
Esbab-ı Nüzul bilgisi, Kur’an-ı Kerim’in nüzul
ortamının aslî bir unsuru aynı zaman da onun anlaşılması için bilinmesi gereken
bir bilgidir. Sahabe, Tâbiûn, Tebe-i Tâbiûn Kur’an tefsiri yaparken esbâb-ı
Nüzulü kullanmışlardır.
ARAŞTIRMANIN AMACI VE METODU
Esbâb-ı Nüzûle olan ihtiyacımızın boyutlarının
tespiti, ilgili rivayetlerin geçmişten günümüze muhasebesi yapılmasına ihtiyaç
vardır. Bu amaçla ilgili kavramların tanımlanmasıyla çalışmaya başlanmıştır. Bu
gibi kavramların Kur’an’ın anlaşılması için kullanımı esnasında yapılan hatalar
ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Bu alanla ilgilenen araştırmacının karşısına
iki durum çıkar: 1- Malumat çokluğu 2- Bu malumattaki Sistemsizlik. İzlenilen
metot öncekinin tekrarı olmaktan ziyade çözüm odaklı olmalıdır. Bu amaçla
Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerine olgusal bir yaklaşımda bulunulmuş ikinci bölümde bu
olgu eleştirilmiş son bölümde de söz konusu rivayetlerin nasıl kullanılması
gerektiği ile ilgili çıkarılan sonuçlar ortaya konmuştur.
A. KUR’AN İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZÛL İLMİ
Esbâb-ı Nüzûl’ün tefsir ilmi içindeki rolünü
anlayabilmek için “Ulûmu’l-Kur’an denildiği zaman ne kast olunur ve bu
kavramdan ne anlaşılmıştır?” sorularına cevap bulunması gerekir.
Bu amaçla Kur’an ilimlerinin doğuşunu ve
gelişmesini iyi bilmemiz gerekir. Kur’an ilimlerinin ilk ve en önemli kaynağı
bizzat Kur’an’ın kendisidir. Kur’an kendisin anlaşılmasına, yaşanmasına ve
izahına önem vermekte ve bunu teşvik etmektedir. Ashâb-ı Kiram anlayamadıkları
kısımları bizzat kaynağından öğrenebilme durumunda idiler. Tabi bu, sahabenin
Kur’an’ı anlama konusunda eşit seviyede olduğu anlamına gelmemektedir. Fakat
önemli olan nokta sonradan “Ulûmu’l-Kur’an” denilecek olan ilimleri Hz.
Peygamber ve sahabenin bildiği söylenebilir. Çünkü bu bahislerin iki kaynağı
mevcuttur ki sahabe de bundan haberdardır. Bu kaynakların ilki Garibu’l-Kur’an,
İ’câzû’l-Kur’an, Mecazu’l-Kur’an gibi birkaç tanesini saydığımız Arap dilinin
kapsamına giren Kur’an İlimleri diğeri de Allah Rasulü’nün tefsiri, esbâb-ı
nüzul, muktezây-i hal gibi gözleri önünde cereyan eden hâdiseler.
Esbâb-ı
Nüzûl ilminin İslam’ı ilk asırlarından itibaren Kur’an’ın anlaşılmasında önemli
bir ilim olarak kabul edilmiştir. Ashabın anlayışına göre ve Şâtibî’nin de
ifade ettiği gibi bu ilmi bilen Kur’an’ı bilmiş olacaktır.
B. ESBÂB-I NÜZÛL İLMİNİN TANIMI
Bu ilmin birçok tarifi olmakla beraber
hocamızın tercih ettiği tanım: Nüzul ortamında meydana gelen hadiseye veya Hz.
Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla
ayetin, tazammun etmek cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine
vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hâdiseye sebeb-i
nüzul denir.
Esbâb-ı Nüzûle dair birçok eser yazılmıştır ve
hocamız çalışmasında bunlardan örnekler vermiştir. Bu eserlerin yazılmasındaki
amaçlar şöyle sıralanabilir: Ashab-ı Kiram açısından bu ilmi bilmek övünme
sebebi olarak telakki ediliyordu ki bu da bizim için mezkûr ilmin ne derece
önemli olduğunun göstergedir. Ayrıca bu bilginin sonraki nesillere aktarımını
sağlama ve son olarak da tedvin döneminde hadis mecmualarına ve tefsir
eserlerine girerek yazılı hale getirilmesi ona ne kadar önem verildiğinin
göstergesidir.
C. ESBÂB-I
NÜZÛL RİVAYETLERİ
Esbâb-ı Nüzûl sadece sahih nakille
bilinebilir. Dolayısıyla bu alanda içtihada gerek yoktur. Bu da, akılla idraki
mümkün olmayan, sadece işitilerek ve görülerek bilinebilen sahabe rivayeti
anlamına gelir. Dolayısıyla o ancak nakil yoluyla bilinebilir. Bu nakil sanki Hz.
Peygamber’den bildirilmiş hükmündedir. Bu rivayetler gelirken şu kalıplarla
gelir: Sebep ifade edecekse “sebebi nüzulü” “sebebi budur” gibi ifadeler
kullanılır. Bu şekilde kullanım nass ifade eder. Bir de kelamın gelişinden
nüzul sebebi olduğu anlaşılmayan, ayet şu olay hakkında indiğini zannediyorum
tarzında olan ama sebeb-i nüzule tam olarak delalet etmeyen ifadeler sebeb-i
nüzul olarak değerlendirilmediği için nass olarak da kabul edilemez. Bu
rivayetler bazı krıterler dikkate alınarak yapılmaktadır. Bunlar ise Vürûdu
itibariyle tasnif, bir ayet için hadis usulü kriterleri uygulanarak yapılan,Şah
Veliyyullah Dehlevi’nin tasnifi, Esbab-ı Nüzul Nevileri açısından tasnif.
D. ESBÂB-I NÜZÛL İLE İLGİLİ MESELELER
Esbâb-ı Nüzûl ilmi alanına dâhil
taaddüt ve taahhür konuları bu ilmin problemli konularıdır.
Taaddüt Meselesi: Sahih hadislerin cem edilmesi yani Te’lif edilmesi durumu bu ilim
açısından önemli bir durumdur. Bazen aynı ayet için birkaç sebeb-i nüzul –ki
buna “sebebin taaddüdü” denir- olabilirken bazen de birkaç ayetin bir tek
sebeb-i nüzulü –ki buna da “nüzulün taaddüdü” denir- olabilmektedir. Durum
böyle olunda âlimler bu ayetlerin sebeb-i nüzulünün taaddüt ettiğini söylemek
zorunda kalmışlardır.
Taahhür Meselesi: Vahiy ile
te’ekid edilmesi amacıyla nüzulü taahhür ile gerçekleşmiştir. Bunu da âlimler
abdest ayeti üzerinden aktarmışlardır.
E. ESBAB-I NUZUL İLE İLGİLİ DİSİPLİNLER
Bu ilim
bazı alanların konusu ve malzemesidir. BU ilimler; Hikmet-i Teşri’ İlmi,
Mübhemâtü’l-Kur’an İlmi, Tenasüb ve İnsicam İlmi.
KUR’AN- KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI
Kur’an’ın
anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’den faydalanırken yapılan ilkesel hatalar bazı problemlere
sebep olmaktadır. Bu problemler Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl’ün
yetersiz kalma sebepleri olarak adlandırılabilir ki bunları şöylece
satabiliriz: Rivayet açısından, Umumu hususileştirme açısından, Teaddüt-Teahhür
açısından.
Bu rivayetlerin
anlaşılmasında bazen olumsuz sonuçlar doğurabilmektedir. Bunları da şu şekilde
sıralayabiliriz: Yorum zenginliğine engel olması, Kur’an’ın asıl hedefi olan
Kur’an- İnsan- Hayat bütünleşmesini önlemesi, Konun istismar edilmesi.
III. ESBÂB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbâb-ı
Nüzûl ilk iki bölümde bir olgu olarak ve doğurduğu sonuçlar itibariyle
incelenmişti. Buraya kadar anladık ki tek başına kullanılan bu ilim Kur’an’ın
anlaşılmasında bazı sıkıntılara sebep olmaktadır. Kur’an’ın anlaşılması için
onun nüzulü asrındaki muhatabın anlayışına ihtiyaç duyulduğu ayetlerin tespiti
gereklidir. Nüzul asrının sosyal şartları, fikrî şartları, iktisadi şartları,
siyasi şartları ve dönemin insanını araştıran araştırmalar bu ilimden
faydalanma oranımızı arttıracaktır. Esbâb-ı Nüzûl bilgisine karşı duyarsız
kalamayacağımız gibi kullanımının ilkelerinin belirlenmemesi şeklindeki bir
serbestliğe de gidemeyeceğimiz aşikârdır. Bu amaçla Esbâb-ı Nüzûle olan
ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeleri de belirlememiz gerekir. Bu
rivayetleri bir araya getirme imkânı yoktur ama Esbâb-ı Nüzûl bilgisi olmadan
Kur’an’ın anlaşılması mümkündür. Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerini hadis usulü
açısından da tenkide tabi tutmak gerekir. Ayrıca bu rivayetlerin tasnifi de
önem arz eder.
Bütün
bunları yaparken ve anlama faaliyeti esnasında Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate
alınması gerekir. Ayrıca siyak sibak ilişkisinin anlama faaliyeti esnasında
gözden kaçırılmaması gerekir. Bu bilgi metnin kastettiği şeyin doğru ve amaca
uygun şekilde anlaşılması ile ilgilidir. Bunun için de insanoğlunun aradığı şey
metnin ifade şekli ve tarzı, sözün gelişi, başı ve sonu ile uygunluğu,
tutarlılığı, sözlerin uygun bir şekilde birbirini izlemesidir.
Kur’an’ın
bir başka anlayışı da insanın geçmişi, bu günü ve geleceği ile bütüncül olarak
değerlendirilmesi gerektiğidir. Bu amaçla dönemin insanının yapıp ettikleri ile
ilgili geçmişte yapılanlardan ve akıbetten bahsedilerek ders verilme yolu
tercih edilir. Bu açıdan insanın tarihi ve onun tarihiliği Kur’an’ın konusu
olmuştur.
Sonuç
olarak Kur’an’ın anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl bilgisinin sanılandan daha ziyade
önemi vardır. Fakat yararlanılması konusunda ilkelerin belirlenmesi,
kriterlerin özellikle usul ilimleri açısından konulması gerekmektedir.
Çalışmanın bu kısmında üç bölümün bir hulasası yapılmıştır.
İKİNCİ KİTAP SA’LEBE KISSASI
Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım
Bu kitapta
halk arasında da meşhur olan Sa’lebe kıssası anlatılıp rivayet Esbâb-ı Nüzûl bilgisi açısından bir tenkide tabi
tutulmaktadır. Özellikle bu rivayetin hadis usulü açısından değerlendirilip
tenkitçi bir bakış açısıyla gözden geçirilmesi gerektiği ifade
edilmektedir. Bu olayla ilgili rivayetler
tasnif edilmelidir. Kuran bütünlüğü, siyak ve sibak uygunluğu açısından hadis
yeniden göz geçirilmelidir. Sanki burada önceki kitabın uygulamalı
değerlendirilmesi yapılmış gibidir. Bu da çalışmanın sadece teoride kalmadığını
göstermesi açısından önemlidir.
ÜÇÜNCÜ KİTAP TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL
Tarihsellik
denilince ne anladığımız çok önemlidir. Zira bu kavram felsefi bir kavramdır. Fakat
dikkat çeken bir nokta da felsefecilerin tarihsellik kavramı üzerinde hemfikir
olamayıp, tanımı üzerinde ittifak edememeleridir. Çalışmada hocamız kavramın ne
olduğu üzerinde durup tanımına da girmiştir.
Bu kavram
XVII-XIX. y.y. arasında tarih ilminin geçirdiği değişim sürecinde ortaya çıkan
bir kavramdır. Tarihselcilik ilk olarak Almanya’da ortaya çıkmıştır. Tarih
alanında da kullanılmıştır hatta ilk kullananlar More, Bayer ve Hegel olmuştur. Oluşum süreci dikkate alındığında da ortak kültüre ait bir
kavramdır. Buna göre Tarihsellik; tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih
hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde
cereyan eden zihni faaliyetinin sonucunda oluşan düşünce ve ondan doğan
fikirlere işaret eden bir kavramdır. Kur’an-ı Kerim insanla tabiat arasında
organik bir bağ görür. Her iki varlık da öz niteliklerine uygun hareket etme
metodunu vahiyden alır. İslam tabiata farklı bir bakış açısıyla bakar.
Dolayısıyla kavramlara da bu gözle bakıp değerlendirir. Çalışmada hocamızın
üzerinde durduğu şey tarihsellik kavramının batıya ait bir kavram olduğu ve
filozofun olaylara bakarken ait olduğu toplumun değer yargılarıyla baktığı
fikrini anlatmaktır. Bu sebepledir ki bir kültürün üzerinde hâkim olduğu
kavramlar diğer bir kültüre kolay aktarılamazlar. Tarihsellik kavramı da bu
cinsten bir kavramdır. O halde Esbâb-ı Nüzûl – tarihsellik ilişkisine; bu ilmin Kur’an’ın içindeki yerine ve insanın
tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılması gerekir. Çünkü Kur’an soyut
fikirleri ihtiva eden bir kavram değil tamamen hayatın içinde somut bir
kavramdır.
Nizamettin BAYRAKCI
DOKTORA
ÖĞRENCİ NO: 15922718
2015/2016 GÜZ YARIYILI
KUR’AN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ
Kur’an
ve Bağlam kitabı Prof. Dr. Ahmed Nedim SERİNSU tarafından kaleme alınmış ve
incelemiş olduğumuz eser 2008 tarihinde Şule Yayınları tarafından basılmıştır.
Söz konusu eser toplam üç kitaptan müteşekkildir. İlk kitapta, Kur’an’ın
anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü bağlamında Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul
kavramları irdelenerek esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasına ilişkin
değerlendirmesi yapılmıştır. İkinci kitapta ise, esbab-ı nüzule yeni bir
yaklaşım olarak adlandırılan usulün, Sa’lebe Kıssası örneğiyle uygulamalı
olarak incelenmesini görmekteyiz. Son kitapta da, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul
başlığı ile tarihsellik kavramı esbab-ı nüzul bağlamında irdelenmiştir. Birinci
kitap da üç bölümden meydana gelmektedir. Birinci bölümde Kur’an ilimleri ve
esbâb-ı nüzul ilmi kaynaklarda ele alınış şekliyle incelenmiştir. İkinci
bölümde eleştirel bir yaklaşımla esbâb-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasındaki
rolü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise Kur’an’ın
anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün kullanımına dair çözüm ve öneriler dile
getirilmiştir.
Bu
eserde esbâb-ı nüzule Kur’an’ın anlaşılmasındaki rolü açısından bakılmaktadır. Kur’an’ın
daha iyi anlaşılması noktasında esbâb-ı nüzulün rolünü araştırması ve bazı
prensipler va’z ederek konuya açıklık getirmesi bakımından önemlidir.
Esbâb-ı
nüzul, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli bir unsur olması hasebiyle Kur’an
tefsirinde önemli bir yere sahiptir. Hatta ilk dönemlerde (başlangıçta) tefsir
ilmi esbâb-ı nüzulü bilmekten ibarettir denilmiştir. Esbâb-ı nüzul hakkında tek
kaynak sahabedir.
Bu
eser; esbâb-ı nüzulden bahseden eserlerde görüldüğü gibi esbâb-ı nüzulün
faydalarını kabul veya reddetme noktasında değil Kur’an’ın anlaşılmasındaki
rolü bakımından bu ilmi inceler. Bu sebeple esbâb-ı nüzul ilmine 1- vakıayı
tespit 2- tenkit 3- yeni bir yaklaşım ilkeri ile yönelmektedir.
BİRİNCİ KİTAP
BİRİNCİ BÖLÜM
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULÜN ROLÜ
Birinci
Kitap, giriş ve üç bölüm ile sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Giriş kısmında
araştırmanın konusu, önemi, amacı ve metodu üzerinde duran yazar, ilk bölümde
Kur’an İlimleri ve Esbab-ı Nüzul ilmini tanımlamış olup ikinci bölümde
Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinin
sonuçları ele almıştır. Son bölümde ise Esbab-ı nüzule ilişkin yeni bir
yaklaşım ortaya koymaktadır.
Esbab-ı
nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli unsuru olması
münasebetiyle Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgi türüdür. Bu bilginin
tek kaynağı ise sahabedir. Şimdiye kadar ki esbab-ı nüzul konulu çalışmalar
genelde esbab-ı nüzulden bahseden eserlerdeki malumatı nakletmek ve bu bilginin
önemini vurgulamaktan ibarettir. Dolayısıyla ne esbab-ı nüzul bilgisinin
Kur’an’ın anlaşılmasındaki yarar ölçüsü ve ne de bu bilgiye ait rivayetlerin
hadis metodolojisi açısından tenkite tabi tutulmadan, tasnif edilmeden ve
rivayet kalıplarını göz önüne almadan değerlendirmesi ele alınmıştır. Bu bakımdan
bu çalışma, Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzule ilişkin bir takım
prensipler ileri sürmektedir. Bunu yaparken öncelikle esbab-ı nüzul
değerlendirmelerinde yapılan hatalara dikkat çekilmek istenmiştir. Bunun yanı
sıra esbab-ı nüzule bütüncül bir yaklaşımla bu olgunun günümüze nasıl
taşınabileceği araştırılmaya çalışılmıştır.
Metot
olarak, esbab-ı nüzul ve faydaları alanında bütüncül bir değerlendirmeye imkân
sağlamaya matuf olarak esbab-ı nüzul vakıası ortaya konmuş, sonrasında iyi bir
tahlille onun tenkidi yapılmış ve yeni yaklaşım ilkeleri ortaya konmuştur.
Birinci
bölümde Kur’an’ı anlamada esbab-ı nüzulün rolünü anlamaya yönelik Kur’an
ilimleri kavramları ve doğuşu ile gelişimleri ele alınmaktadır. Böylelikle
esbab-ı nüzulün de içerisinde bulunduğu bu ilimlere bakmakla bu çalışma için
daha bütüncül bir bakış açısı yakalanabilecektir. Bu bağlamda, Kur’an
ilimlerini tarif etmenin zorluğuyla birlikte tarihsel süreci içerisinde
kazandığı anlam itibariyle ele alınmıştır.
Hz.
Peygamber döneminde, okuma yazma oranı çok düşük olmasından o dönemin ağırlık
noktası okur-yazarlık üzerineydi. O dönem Hz. Peygamber Kur’an’ı bizzat tefsir
ediyordu. Dolayısıyla Kur’an ilimlerinin telif edilmesine ihtiyaç duyulmamıştı.
Sahabe döneminde ise bilgiler rivayet yoluyla sonraki nesle nakledilmiştir.
İlk
dönemlerde Kur’an ilimleri, ilk müfessirler tarafından Kur’an’ı anlamaya imkan
veren ilmi araçlar olarak algılanmışlardır. Tedvin döneminde ise, Kur’an ile
alakalı garib-ul Kur’an, İ’rab-ul Kur’an gibi bütün bilgiler muayyen olarak
Kur’an ilimlerine dahil olmuş. Ancak bu ilimler Kur’an’ın anlaşılması
bağlamında birbirleriyle iç içe geçmiş çok alakalı ilimlerdir. İlk dönem
âlimleri tarafından Kur’an ilimleri tefsir ilimleri gibi görülse de, onların
zihinlerinde Kur’an ilimleri kavramı teşekkül etmemişti. Ancak yine de Kur’an
ilimlerine vakıf idiler. Bu muvacehede;
Kur’an ilimleri, konusu Kur’an-ı Kerim olup,Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik
Kur’an’la ilgili ve Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalarından oluşmaktadır.
Öte
yandan tefsir ilmi ise, Kur’an-ı Kerim’in sözcüklerini, anlamlarını Kur’an’la
ilgili ilimler gereğince araştıran ilimdir. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri
birbirlerine çok yakın ve ilişkili olmasına karşın ez-Zerkeşi ile birlikte iki
ayrı kavram olarak ayrılmıştır. Tefsir ilimleri, Kur’an’ı tefsir ederken,
bilinmesi gereken ilimleri kapsarken, Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir mefhum
olarak Kur’an-ı Kerim’le ilgili bütün ilimleri ve bunlarla ilgili genel
kaideleri kapsamaktadır.
Tedvin döneminin başlarında Kur’an İlimleri
terimine alimler Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgiler delalet eden bir
anlam yüklemişlerdi. Böylece tek tek Kur’an ilimleri belirli bir alanda
uzmanlaşmış özel bilgi alanı olarak görülmüştür. Daha sonra aynı gayeye yönelik
olan bu bilimler “ ulumu’l Kur’an” adı altında toplanmıştır. Bu ilimleri tek
eserde toplayan ilk kişi Zerkeşi’dir.
Kur’an İlimleri ve Tefsir İlimleri Kavramları:
Zerkeşi
ulumu’l hadise dair eserleri örnek vererek Kur’an ilimlerini cem ederek ulumu’l
Kur’an’ı ortaya çıkarmak istemiştir. Şatıbi’nin ifadelerinden anlaşıldığına
göre ulumu’l Kur’an’a dâhil olan ilimler, murad-ı İlahi’nin anlaşılmasına
yardımcı olan ilimlerle Kur’an’ın anlaşılmasında araç olan ilimlerden
oluşmaktadır. Suyuti de Kur’an ilimleri kavramını kullanmış ve bu adla bir eser
telif etmiştir.
Zerkani
ise ulumu’l Kur’an’ı şöyle tarif etmiştir: Kur’an olması, hidayet rehberi oluşu
veya i’cazı açılarından Kur’an ile alakalı olan bütün ilimler “ulumu’l
Kur’an”dır. Ona göre Kur’an’ın öğrenilmesini teşvik ettiği fen bilimleri bu
kapsama girmez.
Tefsir İlimleri Kavramı:
Tefsir
ilmi, Kur’an’ı Kerim’in izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani her bakımdan O’nu
tetkik edip açıklamaya ve bildirmeye yarayan ilimdir. Bu ilmin konusunu da
Kur’an ilimlerinin olduğu gibi Kur’an oluşturmaktadır. Tefsir ilmi Kur’an
ilimlerinden biridir ve ulumu’l Kur’an kavramının bir cüz’idir.
Tedvin
döneminin başlarında Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları aynı manada
kullanılmıştır. Zerkeşi’nin eserini oluşturması ile bu kavramlar arasındaki
fark ortaya çıkmıştır. Tefsir ilimleri, artık müfessirin Kur’an tefsirine
yöneldiğinde başlaması gereken ilimleri kavram olarak ifade ederken Kur’an
ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur’an ile ilgili bütün ilimleri ve bu
ilimlerle ilgili umumi kaideleri içeren bir anlamı ifade etmektedir.
Kur’an İlimleri Arasında Esbâb-ı Nüzul İlminin Yeri:
Esbâb-ı
nüzul ilmi ilk asırdan bu yana Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak
mutalaa edilmiştir. Sahabe ve tabiun döneminde Kur’an’ı anlamak isteyenlerin
mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak zikredilmiş ve nüzul ortamını müşahede
eden sahabe Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğerde görmüşlerdir.
Bundan dolayı nüzul ortamını müşahede etmiş olmaları ile övünürler. Tedvin döneminden
önce esbâb-ı nüzul ilmi nakil yoluyla sahabeden tabiuna aktarılmıştır.
Tedvin
döneminde ilk telif edilen eserlerde de esbâb-ı nüzul ilminin önemi göze
çarpmaktadır. Zerkeşi ile başlayan ve Suyuti ile devam eden ulumu’l Kur’an’a
ait eserler esbâb-ı nüzul ilmi ele alınmıştır.
İlk
dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasından esbab-ı nüzul ayrıcalıklı bir
konuma sahiptir. Kitaptaki tanıma göre sebeb-i nüzul: Nüzul ortamında meydana
gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu
günlerde, bir veya daha fazla ayeti resmeden hadisedir. İlk olarak da esbab-ı
nüzul rivayetleri hadis eserlerinde kaydedilmiştir. Ve de genellikle hadislerin
tefsir babında yer almıştır. Eserde esbab-ı nüzul alanında yazılan önemli
eserlere de yer verilmiştir.
ESBÂB-I NÜZUL
Esbâb-ı
nüzul ilmi doğuşundan günümüze birçok tarifle ifade edilmiştir. Yapılan
tariflerde, bir hadise veya sorunun akabinde ayetin inmesi şart koşulmuştur.
Burada önemli olan ayetin muhtevasının hadiseyi kapsamasıdır. Yoksa hadisenin
hemen ardından doğrudan inzal edilmesi veya bir müddet sonra inmiş olması
arasında fark yoktur.
Bu
ilmi şu şekilde tarif edebiliriz: nüzul ortamında meydana gelen bir
hadiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya
daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere
inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye
denir.
Doğuşu ve Gelişimi:
Kur’an-ı Kerim parça parça nazil olarak
Arap’ın akli yeteneklerini kullanmasına ve kültürel imkânlarını harekete
geçirmesine fırsat vermiştir. Böylece Kur’an basit ve yaşanmışlıktan uzak bir
vesika yerine, hayatla beraber akıp giden, insanların kalplerine ve şuurlarına
derinden nüfuz eden bir kitap haline gelmiştir.
Arap
diline ve edebiyatına vakıf olan sahabiler Kur’an’ın hangi şartlar çerçevesinde
indiğini öğrenmeye gayret gösteriyordu. Tabiun döneminde de esbâb-ı nüzul
rivayetleri toplanmaya devam etmiştir. Tedvin dönemine böyle gelinmiş ve ilk
tefsirler yazılmaya başlanmıştır. İlk müfessirler ayetleri tefsir ederken
esbâb-ı nüzul ile başlamayı adet edinmişlerdi. Esbâb-ı nüzul rivayetleri, hadis mecmuaları tefsirden
daha önce telif edilmeye başladığı için ilk önce onlarda kaydedilmiştir.
Esbâb-ı Nüzule Dair Eserler:
İlk
dönemde müstakil olarak bu ilimden bahseden eserler telif edilmemiştir.
Müstakil olarak esbâb-ı nüzule dair telif edilen ilk eser olarak Ali b. El
Medini’nin (234/848) eseri gösterilmektedir. Bu tarihten önce Kur’an ilimlerine
dair eserler yazılmış olmasına rağmen esbâb-ı nüzule dair eserin bu tarihte
telif edilmesi, esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis mecmuaları ve tefsir
eserlerinde kaydedilmiş olmasına bağlıdır.
Vahidi’nin
Esbâbu’n nüzul adlı eseri elimizde matbu halde bulunan bu alana ait en eski
eserdir. Bu eser daha
sonra âlimlere kaynaklık etmiştir. Vahidi büyük oranda İbn Hacer’in Sire’sinden
yararlanmıştır. Suyuti de yazmış olduğu eserde bu iki âlimden yararlanmıştır.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
Bu
ilim rivayete dayanan bir ilimdir. Bu alanda içtihada ve imal-i fikir etmeye imkân
yoktur. Sahabe nüzul ortamına şahit olarak bu olayları rivayet ettiği için
adeta Hz. Peygamberden rivayet edilmiş hükmündedir. Bunu için hadis usulünde
“hükmen merfu” kabul edilmiştir. Tabilerde bu hadisleri sahabeden almışlardır. Bu
rivayetler de hadis usulünde mürsel hükmündedir. Bu ilimde tabiin de sahabeden
sonra kaynaktır.
Esbab-ı
nüzul tabiatı itibariyle ancak sahih nakille bilinebilir. Yani, işitme ya da
görme yoluyla bilinebilen ve sahabeden müsned-merfu olarak gelen rivayetlerdir.
Sahabenin müsned-merfu olmayan esbab-ı nüzul rivayetleri ise tefsir için
yaptıkları esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir. Öte yandan, tabiundan gelen
esbab-ı nüzul rivayetleri de vardır ki onlar da Mürsel kabilinden
sayılmaktadır.
Ayrıca,
sebeb-i nüzul rivayetleri sıygaları bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Bu
sıygalar iki guruba ayrılır: sebep ifadesi nass olan ve olmayan kalıplar.
Birincisinde, rivayet kalıbın nüzul sebebi olarak delil iken, ikincisinde
rivayet kalıbının nüzul sebebi olarak delil ya da hüccet olarak anlaşılmaz. Bu
da, sebeb-i nüzul rivayetlerinde kaçınılmaz bir tasnife ihtiyaç olduğunu
göstermektedir. Bu nedenle, rivayetleri türlerine göre tasnif etmek mümkündür:
müsned-merfu hadislerden oluşan esbab-ı nüzul rivayetleri; tefsir için, nüzul
asrında meydana gelen bir hadisenin re’y ve içtihad ile misal getirildiği
esbab-ı nüzul rivayetleri.
Esbab-ı
Nüzul ilmi kaynak olma babından, hikmet-i teşriiye, mübhemat-ul Kur’an,
tenasüb-insicam gibi disiplinlerle de yakından ilişkilidir. İslam kültür
tarihinde esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’anın anlaşılmasında önemli ölçüde
faydalanılan kaynak olsa da bu faydalanmanın belli ilkeler doğrultusunda olduğu
söylenemez.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Kalıpları
Sebeb-i
nüzulun kavramsal tanımı ile rivayet siygaları arasında mutlaka kurulması
gereken bir bağ vardır. Böylece esbâb-ı nüzul kapsamına giren rivayetlerle
girmeyenler birbirinden ayrılmış olur. Rivayet siygaları iki ana başlık altında
incelenebilir.
1-)
Sebep ifade etmede nass olan rivayetler:
a-)
Esbâb-ı nüzul ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın sınırları içinde
kalan rivayetlerdir.
b-)
Sebebi budur denilerek yapılan rivayetlerdir. “bu ayetin nüzul sebebi şöyledir”
“bu ayetin nüzul sebebi şudur”
c-)
Sıyga nüzul sebebi olduğunu gösterir. Başka bir tarafa hamledilemez.
d-)
Şu olay vuku buldu da… Denilerek yapılan rivayette olay anlatıldıktan
sonra " ﻒ" ile başlayan
ibareler. “Hz. Peygambere şu mesele hakkında konuşuldu da şu ayet indi” “şu hadise oldu da bunun üzerine şu ayet indi” “O’na şu mesele hakkında soruldu da şu ayet
indi”
e-)
Sebep ifadesinin kelamın gelişinden ve ibaredeki açık bir delilden anlaşıldığı
rivayetler “Rasulullah’a şu mesele
hakkında soruldu da… ( bu grup rivayetlerde “sebeb-i nüzul”ibaresi ve “ﻒ” zikredilmeyebilir.)
2-)
Sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler:
a-)
Sebebi budur denilerek yapılmayan, olay anlatıldıktan sonra “ﻒ” gelmemiş ve kelamın
gelişinden nuzül sebebi rivayeti olduğu anlaşılmayan rivayetler
b-)
Sıygadan rivayetin kesinlikle nüzul sebebi olduğu anlaşılmayıp ayetin içerdiği
mana veya manalardan birinin beyanı olduğu anlaşılan rivayetler
c-)
“Ayet şu olay hakkında inmiştir.” “ayetin şu olay hakkında indiğini
zannediyorum” bu kalıplar ihtimal anlamı verdiğinden sebep ifade etmede nass
olamaz.
d-)
“Bu ayetten Allah’ın muradı budur” “ayet
şu hususa delalet etmektedir” “ayetten alınacak mana şudur” bu ifadeler açık
tefsir ifadeleri olarak tanımlanır ve sebep ifade etmede nass değildirler.
Esabab-ı Nüzul Rivayetlerinin Tasnifi:
Esbab-ı
nüzul rivayetlerini birçok açıdan tasnife tutmak mümkündür.
A-
Vurud
itibariyle tasnif etme
1-
Soruya
cevap olarak varid olanlar: a- sual sorma b- fetva isteme ( bu rivayetlerin
sahih olanını, nüzul ortamına ait olanını tespit etmek mümkündür.)
2-
Hükmü
beyan maksadı ile varid olanlar: a- bir hal veya durum sebebiyle b- bir
hadisenin meydana gelmesiyle ( bu gruba girenlere dair rivayetlerin çok olması
sebebiyle tasnifi en zor olanlardır.)
B-
Bir
ayet için çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usulü kriterleri uygulanarak
yapılan tasnif
C-
Şah
Veliyullah’ın yapmış olduğu tasnif: Şah Veliyullah tasnifinde esbab-ı nüzul
rivayetlerini bilinmesi gereken rivayetler ve tefsir için yapılan rivayetler
olmak üzere ikiye ayırmıştır.
D-
Tahir
b. Aşur’un tasnifi: O, senedin sıhhat dercesine önem vermiş ve senedi sahih
olan esbab-ı nüzul rivayetlerini beş kısma ayırarak incelemiştir.( sıhhat
derecesini göz önünde tutma önemlidir çünkü çoğu âlim bunu göz ardı etmiştir.)
E-
Esbab-ı
nüzulü nevileri açısından tasnif etme: bu tasnifte esbab-ı nüzul rivayetleri
ikiye ayrılır. 1- Esbab-ı nüzul rivayetleri (musned merfu hadis olmalı ve
sıhhat şartlarını taşımları gerekir.) 2- Tefsir için olan esbab-ı nüzul
rivayetleri
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi:
Esbab-ı
nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesinin iki temel sebebi vardır.
1-
Her
ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların
ebedileştirilmesi, israili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul
alanına dâhil edilmesi.
2-
Esbab-ı
nüzul rivayetlerinin nüzul ortamına ait olanlarla tefsire ait olanların
birbirinden ayrılmaması
Diğer
yandan, esbab-ı nüzul rivayetleri arasında ihtilaflar da vuku bulmuştur. Bunlar
temelde; her ayete sebep arayanların uydurma rivayetleri sebeb-i nüzul alanına
dâhil etmeleri ve nüzul ortamında cereyan etmemesine rağmen bir olayın o döneme
mal edilmesi nedeniyledir. Bu ihtilaflar aynı zamanda sebeb-i nüzulün taaddüdü,
taahhürü, nassın umum ya da husus olmaması gibi sorunlara da yol açmaktadır.
Taaddüt Meselesi
Sahih
rivayetlerin arasını te’lif edemeyen veya birini tercih edecek sebep bulamayan âlimler
bu ayetler için nüzulün taddüt ettiği fikrini öne sürmüşlerdir.
1-
Sebebin
taaddütü: Sahih rivayetler arasında tercih yapılamıyorsa sebep taaddüt etmiştir
denilmiştir. İbn Hacer, “ esbabın taaddüt etmesine engel olacak bir şey yoktur”
demiştir. Zerkani de sıhhati eşit olan rivayetlerin arasında tercih sebebi
olmaması lazımdır demiştir. İki rivayetin arasını cem etmek mümkün ise ayet bu
iki hadisenin akabinde inmiştir. Ama sebepler arasında zaman bakımından uzaklık
nedeniyle cem mümkün olmuyorsa Zerkani ayetin nüzulünün tekerrür ettiği hükmünü
vermektedir.
2-
Nüzulün
taaddütü: bununla bir hadise sebebiyle birden çok ayetin nazil olması murad
olunmuştur. Usulcü âlimlerimiz ve müfessirlerimiz buna “sebep bir iken inen
çoğaldı” derler.
Hükmün veya Nüzulün Taahuru Meselesi
Hükmün
taahhurundan maksat nüzulün önce hükmün sonra gelmesidir. Zerkeşi ve Suyuti de
bu meseleden bahsetmişlerdir. Suyuti hükmün taahhüründe Zerkeşi’nin dediklerini
nakletmiştir. Suyuti nüzulun taahhürü üzerinde de durmuştur.
Umum Husus Meselesi:
Burada
bir hadise üzerine inen ayetin hükmünün o hadise ile tahsis mi edileceği yoksa
hükmün umumi mi olduğu konusu ele alınmaktadır.
Âlimlerin
ekseriyeti “hükmün sebebin hususiliğine değil lafzın umumiliğine göre olduğunda
icma vardır” demektedirler. ( hükmün sebebe tahsis edildiğine dair bir karine
bulunmaması gerekir.)
Nüzul
sebepleri nassları anlamak için vasıtadır ama onları tahsis etme vasıtası
olamazlar.
Sebebin
hususiyeti görüşünü taşıyanlar, hükmün aynı türden olan benzeri durumlarda
sabit olmasını ancak kıyas yoluyla mümkün görürler. Aslında iki gruba göre de
hüküm geçerlidir ama birisinde nass yoluyla diğerinde ise kıyas yoluyladır.
Esbab-ı Nüzulle İlgili Disiplinler:
1-
Hikmet-i
Teşriiye İlmi: Esbab-ı nüzul ilmi, nüzul asrını sosyolojik, psikolojik vb
yönlerine ışık tuttuğundan Şariin maksadının anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.
Âlimler bu sebeple bu ilme baş vurarak muradı tespit ediyorlar ve böylece şer’i
ahkâmın hikmetini de belirlemiş oluyorlardı.
2-
Müphematu’l
Kur’an İlmi: bu ilimde nakli ilimlerdendir ve Kur’an’da müphem olan kelimelerin
açıklanmasıyla ilgilenir. Bu sebeple esbab-ı nüzul ilmiyle yakından ilgilidir.
3-
Tenasüb
ve İnsicam ilmi: Zerkeşi bu ilmi “mantıki bir gerçeklik ve kelamın akışını
düzenleyen bir olgu” olarak tanımlar. Dil ve edebiyat yönünden gelişmiş olan
Arapları etkileme konusunda Kur’an’ın tesasübü önemlidir. Ayetler tedrici
olarak inmiş bir kısmı da bir sebebe binaen nazil olmuştur ve ayetler Hz.
Peygamber tarafından münasip yerlerine konmuşlardır. Hiçbir şekilde ayetler
arasında mana ve mevki bakımından tearuz olmamıştır. Her iki ilim arasındaki
alaka böylece ortaya çıkmış olur. Yani tarihi ortam ile edebi siyak ulema
tarafında dikkate alınmıştır.
İslam Kültür Tarihinde Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin
Değerlendirilmesine Genel Bir Bakış
Müfessirler
kendilerine ulaşan her haberi yok olmasın diye nakletmişlerdir. Bu sebeple bir
rivayetin tefsir eserlerinde yer alması sahihliğine veya zayıflığına delalet
etmez. İlk dönem âlimleri senedin zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulduklarına
inandıklarından dolayı senedin zayıflığına veya sahihliğine bakmadan rivayet
etmişlerdir. Taberi de bu gerçeği tefsirinin mukaddimesinde dile getirmiştir.
İşte esbab-ı nüzul rivayetleri de bu şartlar doğrultusunda nakledildiğinden
dolayı sıkı bir elekten geçirilmelidir. Bu tüm rivayetler için geçerlidir.
2. BÖLÜM
İkinci
bölümde esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinde ilkesiz
yaklaşımlardan bahisle bu değerlendirmelerin sonuçları ele alınmıştır. Bu
ilkesiz yaklaşımlar, rivayetlerin değerlendirmesinde bir takım olumsuzluklara
neden olmuştur. Bunların başında, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul
rivayetlerinin yetersiz kalması gelirken diğer yandan Kur’an’ın anlaşılmasında
esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar gelmektedir.
Rivayetlerin
yetersiz kalmasının başlıca nedeni ise rivayetlerden kaynaklanan sorunlardır.
Esbab-ı nüzul rivayetleri, rivayet ve sema yoluyla geldiği için hadis usulü
kriterlerine uyulmadığı takdirde sorunlara yol açmaktadır. Rivayet senedlerinin
zikredilmemesi, rivayetlerin tasnif edilmemesi ise esbab-ı nüzul rivayetlerin
yetersiz kalmasında ayrıca bir rol oynar. Diğer bir neden ise, rivayetlerin
nass olarak husus ifade ettiği şeklinde anlaşılmasıdır. Hâlbuki nassın umum
olarak değerlendirilmesi daha muteberdir. Ayrıca, bir ayet için birçok
rivayetin bulunması ve dolayısıyla nüzulün taaddüdü ve taahhürü meselesinin
ortaya çıkması da esbab-ı nüzulün Kur’an’ı anlamada yetersiz kalmasının bir sebebidir.
Öte yandan, rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık da
rivayetlerin yetersiz kalmasına sebebiyet vermektedir.
Bu
olumsuzluklar tabii seyri içerisinde Kur’an’ın yorum zenginliğinin
engellenmesine yol açmaktadır. Böylelikle her ayete nüzul sebebi aramak, nüzul
sebebi ile sınırlı kalmak ve sebeb-i nüzuldeki olayda sıkışıp kalmak gibi kısır
bir döngüye hapsolma riski bulunmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın evrensel
hedefi; Kur’an, insan, hayat bütünleşmesi ıskalanmış olacaktır. Bu olumsuz
sonuçlardan biri de konunun istismar edilmesidir. Özellikle şahısların
ebedileştirilmesinde, mezhep hareketlerinde bunun örnekleri görülebilir.
Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün Yetersiz Kalma
Sebepleri:
1-Rivayetler Açısından: Usulcü
hadis âlimleri, sahabenin Hz. Peygambere re’f ettikleri ve ayetin nüzulünü yakından müşahedelerine ve
sebeplerini bilip nüzul keyfiyetlerinden bahsettikleri haberlere “el hadisu’l müsned” demişlerdir. Böyle
olunca mevkuf ve maktu rivayetler tanımın dışında kalmaktadır. Et-Tahanevi,
sahabenin içtihada imkân bulunmayan alanlardaki bütün rivayetlerinin musned
olduğunu söylemektedir. Ahmed Şakir ise sahih rivayetlerin başka şartlarının da
olduğunu göz önüne alarak sahabenin tefsir amaçlı görüşlerinin musned olamayacağı
kanaatindedir.
Kur’an-ı
kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün
yetersiz kaldığı hususlarda bir de tabilerden yapılan ve onların sahabeyi
atlayarak Hz. Peygambere veya dönemine izafe ettikleri esbab-ı nüzullerdir.
Mürsel olan rivayetlerin makbul olup olmadığı hakkında âlimler birtakım şartlar
ileri sürmüşlerdir.
Hadisçilerle
fıkıhçıların mürsele bakışları farklıdır. Müfessirlerde fukaha gibi mürsel
hadiste gelen mananın sıhhatinin sahih olup olmadığını dikkate alarak yaklaşmış
olabilirler. Hâlbuki böyle sebe-i nüzule dair rivayetler Kur’an’ı anlamada ufuk
açıcı olarak değerlendirilseydi daha sağlıklı olurdu ve problemler ortaya
çıkmazdı.
Sebeb-i
nüzul rivayetlerinde senedlerin hazfedilmesi kıssacıların istismarına açık hale
gelmiştir. Bu sebeple rivayetlerin belli ilkeler çerçevesinde tenkite tabi
tutulması gerekir.
Bu
alanla ilgili çok rivayetin bulunması da Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında
esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biridir. Bu sebeple rivayetler
tasnife tabi tutulmalı ve esbab-u-ı nüzul rivayetleriyle tefsir için olan
rivayetler birbirinden ayrılmalıdır. Dihlevi bunu göz önünde bulundurarak
rivayetlerin tasnifi konusunda en gerçekçi yolu tutmuştur. Esbab-ı nüzul
rivayetleri ayetin anlaşılmasının kendisine bağlı olduğu durumları açıklığa
kavuşturması için önemlidir. Bu sebeple bu tür rivayetlerin bilinmesi
gerekir. Tefsire dair olan rivayetler
ise nüzul ortamını müşahede eden sahabe ve onlardan ilim alan tabiinin
deneyimlerini, yorumlarını yansıttığı için Kur’an’ı anlamada yardımcı olabilir.
Burada içtihad vardır kesinlik ifade etmez ama Kur’an’ı anlama noktasında ufuk
açıcıdır.
Bu
konuda diğer bir önemli husus ise rivayet siygalarına dikkat edilmemesidir.
Çünkü rivayetin sahih olması şartının yanında sebep ifade etmede nass olup olmadığı
dikkat edilmesi gereken bir husustur.
2- Umumu Hususileştirme
Açısından: Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında
esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biri de sebebiyet ifade eden
sebeb-i nüzulun nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde
anlaşılması çabalarıdır. Bir kısım âlimlere göre hüküm sebebe tahsis edilir,
benzer olaylar ise kıyasla o hükmü alırlar. Diğer bir grup âlime göre ise hüküm
umumidir, tahsis edilemez. Benzer olaylar nass yoluyla o hükmü alırlar. Bu
âlimlere göre kıyas yoluyla delalet ettiği zaman kıyas yapabilmek için esbab-ı
nüzule vakıf olmak gerekir. Hâlbuki herkesin Kur’an’ı anlam noktasında böyle
bir zorunluluğu yoktur. Zaten sahabe, tabiun ve tebe-i tabiin âlimleri hep umum
ile delil getirmişlerdir. Netice itibariyle asl olan sebebin hususiliği değil
lafzın umumiliğidir.
3- Taaddüt- Taahhür Açısından: Taaddüt
ve taahhürü kabul eden âlimler olduğu gibi karşı çıkanlarda olmuştur. Zerkeşi,
Suyuti, İbn Teymiye ve Zerkani taadütü kabul eden âlimlerdendirler. El Cezairi ise
bunu kabul etmez ve nazil olan bir hükmün hangi olay sebebi ile inmişse ona
benzer hadiselerin hepsi için geçerli olacağı kanaatindedir. Bundan dolayı aynı
ayetin bir kez daha inmesini anlamsız görür. Zerkeşi ise şöyle demektedir: bir
ayet önemine binaen veya sebebin her vuku buluşunda, unutulmasından korumak
için, hatırlatmak üzere iki defa nazil olabilir. Ona göre Fatiha suresi, ihlâs
suresi Mekke ve Medine’de olmak üzere iki defa inmiştir. Zerkani ise bu konuda
yöneltilen eleştirilere şöyle cevap verir: tekrarda çok büyük hikmetler vardır.
Allah bununla kullarına tenbihatta bulunmakta ve ayetin muhtevasına dikkatleri
çekmektedir.
Bu
farklı görüşler esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnifi ile rivayet siygaları
meselesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Rivayetlerin hadis
âlimleriyle birlikte incelenmesi gerekir. Bazen bir ayet hakkında birçok sebep
zikredilebiliyor. İşte bu durunda bazı âlimler sebebin taaddütüne hükmederler.
Hâlbuki bu rivayetler aralarında cem edilebilir veya sebepler ardı ardına
oluşmuş sonra ayet inmiş olabilir. Böylece ayet benzer hadiseleri de
kapsamaktadır.
Bir
ayet birçok manayı muhtevi olabilir veya ihbar siygasıyla gelecekte vuku
bulacak bir olayı haber veren bir üslupta bulunabilir. İşte bunlardan ötürü
taahhür meselesi ortaya atılmıştır. Aynen taaddütte olduğu gibi Hz. Peygamber
istidlal ve istişhad amacıyla bir ayeti tilavet buyurmuşsa ve ayetin nüzulü ile
bu hadise arasında zaman farkı varsa hemen taahhürden bahsedilmiştir. Hâlbuki
Hz. Peygamber hadise ile ayet arasında bir bağlantı kurmuş olabilir. Yani bir
anlayış ve yorum söz konusu olabilir.
4- Tarih İlminden Yararlanma: Kur’an-ı
kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biri de bu
rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık ile zamansal
uyumsuzluktur. Tarihi hatalara düşmenin iki sebepten kaynaklandığı
söylenebilir:
1-
Her
ayete bir nüzul sebebi arama çabaları.
2- Geçmiş
ümmetlerle ilgili olaylar ile nüzul ortamı olaylarını karıştırma. Dihlevi’nin
söyledikleri bu konuya açıklığa kavuşturma bakımından önemlidir: Sahabiler ve
Tabiiler bazen müşriklerin ve Yahudilerin inançlarına ait kıssalardan parçalar
ve cahiliye adetleri türünden geleneklerini, onların bu akideleri ve adetleri
iyice açığa çıksın diye zikrediyorlardı. Sonra da bu ayet şu hususta indi
diyorlardı. Bu tabirleriyle de bu anlattıklarına benzer olsun yahut yakın olsun
benzeri bütün olaylar hakkında geçerli olması anlamında ayet bu kabil şeyler
hakkında indi demek istiyorlar ve o form’u ortaya çıkarmayı amaç ediniyorlardı.
Yoksa nüzul sebebi olayın hususiliğini kastetmiyorlardı.
Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin
Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar
1- Yorum Zenginliğine Engel Olması: Kur’an’da bulunan her kelime çeşitli manalara gelebilir. Bu sebeple Kur’an’ı anlamak demek onun lafzını değil, o
lafız altında murad edilen manayı anlamaktır. Herkes kendi kavrayış ve yeteneği
oranında Kur’an’ın manalarını anlayabilir. Her ayete bir sebebi nüzul arama ve
manayı sadece sebeb-i nüzul rivayetiyle sınırlandırma yorum zenginliğini
engeller. Yine burada önümüze çıkan esbab-ı nüzul rivayetleriyle tefsir amaçlı
rivayetlerin birbirinden ayrılması gerektiğidir. Böylece bu rivayetlerin ayetin
kesin mefhumu olmayıp onun bir vechine işaret ettiği daha iyi anlaşılır.
2- Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Hedefi Olan Kur’an-İnsan Hayat
Bütünleşmesini Engellemesi: Kur’an
evrensellik ilkesine sahip ilahi bir buyruk olarak tüm insanlara ve zamana
hitap etmektedir. Nüzul asrı insanının insan olma bakımından yapıp etmeleri ile
çağımız insanının yine insan olma bakımından yapıp etmeleri temelde birliktelik
arz eder. Bundan dolayı hüküm esbab-ı nüzul ile tahsis olunamaz. Aynı olaylar
içinde geçerliliğini muhafaza etmektedir. Bu sebeple Kur’an’da kişiler değil
onların oluşturdukları suretler (said, şâki gibi) tanıtılır. İşte tanıtılan bu
suretlere giren herkes onların mana sınırına dâhil olur.
3- Konunun İstismar Edilmesi: Esbab-ı
nüzul rivayetleri istismara açık olan yönleri barındırması hasebiyle şahısların
ebedileştirilmesi, mezhep hareketlerine etkisi gibi bazı yönlerden istismara
uğramıştır. Bazı mezhepler kendi çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul
rivayetlerini kullanmışlardır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Selef
uleması Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzul ilmine büyük önem
vermişlerdir. Çünkü bu ilim hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul
ortamına ait haberleri içermektedir.
Günümüzde
bu ilimden faydalanmak için ilk önce Kur’an’ın, nüzul döneminin muhataplarının
bilgisiyle aydınlanacak olan ayetlerinin belirlenmesi gerekir. Çünkü bu ilimden
faydalanmanın sınırları ve bu rivayetlerin nasıl değerlendirileceği ortaya
konulmalıdır.
A-
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
Üçüncü
bölümde yazar, esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen
iki grup ilkeden bahsetmektedir: genel ilkeler ve özel ilkeler. Birincisinde;
rivayetlerin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmadığı ve de esbab-ı nüzulün
bilinmeden de Kur’anın anlaşılabileceği ileri sürülür. İkincisinde ise; sebebi
nüzulü bilmenin muktezay-i hali bilmek gibi olduğu hallerde esbab-ı nüzulün
bilinmesi, sebeb-i nüzulü bilmemenin Kur’anın zahir nasslarını mücmel durumuna
getirme şüphesi bulunduğu halde esbab-ı nüzulün bilinmesi ve de esbab-ı nüzule
olan ihtiyacı ilk planda Kur’anın belirlemesi gerektiği ileri sürülür.
1-
Esbab-ı Nüzule Olan İhtiyaçların Sınırlarını Belirleyen İlkeler:
Geleneksel yaklaşımın doğurmuş olduğu sorunların çözümü için bu
ilme olan ihtiyacın ve sınırlarının belirlenmesi gerekir. Bunu iki grup altında
ele alabiliriz.
a-) Genel İlkeler:
İlk
önce şu gerçeğin farkında olunmalıdır ki oda esbab-ı nüzul rivayetlerinin
toplanıp bir araya getirilerek metin ve senet tenkidine tabi tutulması imkânsızdır.
Çünkü aşırı derecede rivayet vardır. İkinci olarak esbab-ı nüzul rivayetleri
olmadan Kur’an anlaşılamaz değildir. Bu rivayetler manaların daha iyi
anlaşılmasını sağlar ve kişiye ufuk aydınlığı kazandırır. Bunların farkında
olmak gerekir ve Kur’an’a bu şekilde yaklaşılmalıdır.
b-) Özel İlkeler:
Bazen ayetten murad olunan mananın
bilinmesi harici karinelerin bilinmesiyle olur. Anlamı yakalamaya delalet
edecek karinelerden birkaçı kaçırılmışsa, kelamın anlaşılması veya en azından
bazı yönlerinin anlaşılması imkânı da yitirilmiş demektir. İşte esbab-ı nüzulün
bilinmesi buna benzer bütün problemleri ortadan kaldırır. Yine aynı şekilde
Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü
bulunan hallerde esbab-ı nüzul ilmine ihtiyaç doğar. Yine Kur’an’ı okuyan veya
dinleyen kimse onu anlama noktasında bir bekleyişe, bir arayışa giriyorsa işte
bu noktada esbab-ı nüzule ihtiyaç var demektir. Yani her ayet için bir sebeb-i
nüzul aramanın bir anlamı yoktur hatta zararı vardır.
2-Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Hadis Usulü Açısından Tenkidi:
Esbab-ı
nüzul alanındaki birçok problem,
hadis usulü kriterlerinin bu rivayetler uygulanmasıyla çözülebilir. Hadis
usulünde sahih hadislerle merdud-mevzu haberlerin temel özellikleri ve
nitelikleri oldukça kesin hatlarla belirlenmiştir. Bu kriterlerden yararlanılarak
sahih ve mevzu esbab-ı nüzul rivayetleri birbirinden ayrılabilir.
Sahabenin
esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf, tabiinin değerlendirmelerinin ise
mürsel olduğuna dikkat edilmelidir. Yapılacak olan tenkitte sened-metin
bütünlüğü içerisinde yapılmalıdır.
Yazar
burada esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirledikten sonra esbab-ı
nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından değerlendirilmesini gerekli görür.
Böylelikle bu alandaki birçok problemin aşılacağını belirtmektedir. Yazar bu
bağlamda aşağıdaki ilkeleri önermektedir:
1-
Bir
rivayet, sebep ifade etmede nass ve nüzul ortamına ait olabilmesi için
musned-merfu olmalıdır.
2-
Sahabenin
esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf olduğu bilinmelidir.
3-
Tabiunun
esbab-ı nüzul değerlendirmeleri de mürseldir.
4-
Rivayetler
senet-metin bütünlüğü içerisinde tenkit edilmelidir.
Öte
yandan, bu tenkit aşamasından sonra rivayetler tasnif edilmelidir. Bu ilkelerin
yanı sıra Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate alınması ve siyak-sibakın göz önünde
bulundurulması da diğer ilkeleri tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla esbab-ı
nüzulün yeri Kur’an’ın bütünlüğü bağlamında ele alınmalıdır. Ayrıca nüzul
sebebinin bilinmesi siyak-sibakın anlaşılmasına da olanak sağlayabilecektir.
3-Rivayetleri Tasnif Etme:
Esbab-ı
nüzul rivayetlerinin esbab-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için olan esbab-ı
nüzul rivayetleri olmak üzere tasnif edilmesi konunun daha iyi anlaşılmasını ve
uygulanmasını sağlayacaktır. Esbab-ı nüzul rivayetlerinde içtihad söz konusu
değildir bunlar musned merfu hadislerdir. Tefsir için olan esbab-ı nüzul
rivayetleri ise Hz. Peygamberin, sahabe ve tabiun ile müfessirlerin yaptıkları
sebeb-i nüzul değerlendirmeleridir. Re’y ve içtihad söz konusudur. Bu şekilde
bir tasnifin yapılmasında rivayet siygalarına dikkat edilmesi gerekir. Tasnife
tabi tutulan bu iki tür Kur’an’ın anlaşılması noktasında birleşmekle beraber
ayrı ayrı özelliklere sahiptirler.
Kur’an’ın anlaşılmasında sebebin değil lafız ve ifadelerin daha çok önem
arz ettiği unutulmamalıdır. Yani sebebe bağlı kalarak tahsisten kaçınılmalıdır.
B- KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Kur’an-ı
Kerim ayetleri muhtelif hacimlerde parça parça inmiş İlahi bir kitaptır. Bu
parçalar ufak risaleler halinde kalmayarak bütünlük içinde uygun olan yere
yerleştirilmiştir. Kur’an-ı Kerim, parçaları tesadüfen bir araya gelmiş ve
birleşmiş bir kitap değil bilakis “bütün”ün içsel kurallarıyla belirlenmiş
sistemli ve uyumlu bir bütündür. Bu da bize bütün olarak Kur’an-ı Kerim’in
parçalarının inişinden önce hatta nüzul sebeplerinin meydana gelmesinden hayli
önce, bu parçalarının yerlerinin belirlenmiş olduğu kapsamlı, ayrıntılı bir
plana göre tertip edilmiş olduğunu gösterir.
Kur’an
tarihin bir döneminde inmiştir sunmuş olduğu ilkeler o döneme has değildir.
İşte insan kâinatın bir dinamik unsuru olarak Kur’an-ı Kerim’in değişen dünyaya
hâkim olan değişmez değerler getirdiğini anlamalıdır. Kur’an-ı Kerim bütün
insana hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Hayat tezahürleri değişse dahi
insan ve onun ana karakteri dolayısıyla ondan zuhur eden hadiseler, meseleler
ve sorunlar insanla beraber devam etmektedir ve edecektir. İşte esbab-ı
nüzuller bu bağlamda değerlendirilirse Kur’an’ı anlamada yeni boyutlar
keşfedilebilir. Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken asıl olan bütün olarak Kur’an’ın
göz önünde bulundurulması gerekliliğidir.
C- SİYAK- SİBAK’IN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur’an-ı
Kerim parça parça nazil olmuş ve nüzul sırası gözetilmeksizin tertiplenerek
muhteşem bir bütünlük oluşturulmuştur. Bu sebeple Kur’an’ı doğru anlam
noktasında siyak- sibak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Esbab-ı nüzul
rivayetleri değerlendirilirken siyak sibaka dikkat edilmelidir. Yoksa
geleneğimizde yapılan hatalara düşülebilir. Mesela Tevbe suresinin 75. ayeti
bağlamından koparılarak Sa’lebe ile ilişkilendirilerek hataya düşülmüştür.
D- ESBAB-I NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
İnsan
tarihi bir varlıktır ve bu insanın varlık koşullarından biridir. İnsan için
hidayet rehberi olan Kur’an-ı Kerim hemen hemen her suresinde ya insan ve insan
toplulukları ya da onlarla ilgili “olgular” ve “olaylar” anlatır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim tarih tarihilik’i,
geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet
sahası olarak görmektedir. Kur’an-ı Kerim insan ile aynı kaynaktan gelmesiyle
fıtrata hitap eden, insanın fıtri ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bir
kitaptır.
Kur’an-ı
Kerim’in nüzul ortamındaki insanlar Hz. Peygamberin önderliğinde insani yapıp
etmelerinde Kur’ani değer duygusuna yöneldiler. Kur’an-ı Kerim toplumun dünya
görüşünü, tüm insani yapıp etmelerini İlahi mesajla oluşturmak ister. Kur’an-ı
Kerim, nüzul ortamında insani birçok probleme, insanların bunlardan kurtula ve
rahatlama arzularına cevap vermiştir. Hz. Peygamberin irtihali ile vahiy-insan
münasebetinin bir bölümü olan esbab-ı nüzul olgusu da son bulmuştur. Esbab-ı
nüzulün tarihiliğine bakıldığında;
a-)
Tarihsel olanın varlık biçimi: Esbab-ı nüzul Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamına
ait bir gerçeklik olarak, gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden ve onların
yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır. Bunu zaman mekân
içinde olmuş, sahih rivayetle bize ulaşmış musned merfu haberler olması
hasebiyle somut bir gerçekliği (yaşanmış bir gerçekliği) vardır.
b-)
Zamana bağlılık gelip geçicilik: Kur’an-ı Kerim tarihi bir varlık olan insana
hitap etmektedir. Yani o sadece tarihin belli bir bölümünde yaşamış insanları
kendine muhatap seçmemiştir. Bu sebeple esbab-ı nüzule bu ilkeyle yaklaşmak
doğru olmaz. Çünkü Kur’an dini bilincin oluşmasını sağlamak amacıyla esbab-ı
nüzul olgusu çerçevesinde birey ve topluma yönelmiştir. Bu olgu vahyin nüzul
asrı ve insanı için ne kadar gerçek geçerli ise bugünün ve geleceğin insanı ve
toplumu içinde o kadar gerçek ve geçerlidir.
c-)
Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma: Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in
nüzul ortamının temel bir prensibi olabilir ama yokluğu haline Kur’an
gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez.
Tabi ki bu rivayetler Kur’an’ın anlaşılmasında ışık kaynağı olabilir. Kur’an-ı
Kerim’in varlık olarak insana yönelmesi ve insanda insanı insan yapan
fenomenlerin Hz. Âdem’den beri hep aynı olması hasebiyle belli bir döneme ait
olması düşünülemez.
d-)
Bir şeyin gerçekten tarihi olarak var olduğu olgusu: Esbab-ı nüzul, Kur’an-ı
Kerim’in nüzul ortamının, bu ortamın akışının ve oluşumunun temel bir parçası
olduğuna, nüzul ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri gösterdiğine göre
gerçekten tarihi olarak var olmuş bir olgudur.
Esbab-ı
nüzul Kur’an insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp etmelerdir.
Hz. Âdem’den bu yana benzeri yapıp etmelerle temelde aynılık gösterir. Aslolan
bu tarihi yapıp etmelerden, bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit
edebilmektir.
Kur’an’ın
varlığı esbab-ı nüzulun varlığı ile kaim ve onun yokluğu ile yok denilemez.
Çünkü esbab-ı nüzul koşulluluk ifade etmez.
Sahabeden
bize ulaşan musned-merfu rivayetler Kur’an’ın anlaşılmasında “orjinal yorum”
olarak değerlendirilebilir. Yine bunlar Kur’an tarihinde “orijinal tarih” olarak
adlandırılabilir. Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ve
değerlendirmeleri de Kur’an’ın anlaşılmasında “düşünülmüş yorum”
nitelendirilebilir. Yine bunlar Kur’an tarihinde “düşünülmüş tarih” olarak
değerlendirilebilir.
Birinci
kitabın sonucu olarak; esbab-ı nüzulün belirtilen ilkeler doğrultusunda
değerlendirilmesi, Kur’an’ın anlaşılmasında insanın bakış açısı dışında kalan
sınırsız sayıda olgu olduğunun hesap edilmesi, konulu tefsir çalışmalarına
olumlu etki etmesi, nüzul asrına eğilinmesi ile insani davranışların tarihi
olgularını anlama ve son olarak esbab-ı nüzulün müfessirlerce nasıl
değerlendirildiğinin anlaşılması noktalarında çok faydalar sağlayacağı mülahaza
edilmiştir.
İKİNCİ KİTAP
Sa’lebe Kıssası
(Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)
İkinci
kitap beş bölümden oluşmaktadır. Bu kitapta yazar, ilk kitapta esbab-ı nüzulle
ilgili ortaya koymuş olduğu yeni yaklaşım ilkelerini, bir sebeb-i nüzûl
rivayeti üzerinde uygulamalı olarak ele almaktadır.
İlk
bölümde Sa’lebe Kıssasına yer verilmiştir. Hadis ve tefsir rivayetlerinde,
Tevbe Suresi 75. Ayetin sebeb-i nüzulü olarak görülen, Sa'lebe bin Hatıb'ın
kıssası ikinci bölümde; sîre, ricâl ve tarih kitaplarındaki haliyle
incelenmiştir. Sa’lebe kıssasının sıhhatine ilişkin, gelen hadis ve tefsir
rivayetlerinde inceleme yapılmış ve sahih olabileceği gibi sıhhatinde şüphe
olduğu da kaydedilmiştir. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde hadis ve tefsir
kaynaklarından irdelenen Sa’lebe kıssası, beşinci bölümde ise önceki kitapta
tespit edilen esbâb-ı nüzule yeni yaklaşım ilkeleri ile değerlendirmeye tabii
tutulmuştur.
Hemen
her müfessir tarafından Tevbe suresinin 75. ayetinin nüzul sebebi olarak
Sa’lebe b. Hâtıb kıssası gösterilmiştir.
Siyer,
Rical ve Tarih kitaplarında Sa’lebe kıssası iki yönden ele alınmıştır.
Bunlardan birincisi Sa’lebe’nin vasıfları ikincisi ise hadisenin sıhhat
derecesidir. Sa’lebe’nin vasıflarıyla ilgili olarak çeşitli bilgiler
verilmiştir. Hadisenin sıhhat derecesine gelince; kimilerine göre bu hadise
sahihtir ve ayet bu hadise üzerine inmiştir. Kimilerine göre böyle bir hadise
olmuştur ama kahramanı başka bir şahıstır. Kimilerine göre ise böyle bir kıssa
doğru değildir.
Hadis
kitaplarında da bu kıssayı zikreden bazı âlimler sadece kıssayı nakletmekle
yetinmişler bazıları da kıssanın sıhhati üzerine de görüş bildirmişlerdir.
Tefsirlerde
de Sa’lebe kıssası yer almıştır. Müfessirlerden bazıları bunu Taberi’den
nakletmiş, bazıları ise farklı kaynaklardan almışlardır. Müfessirlerden
bazıları kıssayı kabul etmiş bazıları ise kabul etmemiştir. El Uceyli,
Sa’lebe’yi münafıklardan saymıştır. Taberi ise tevbe suresinin 75. ayetini
Sa’lebe kıssasıyla ilişkilendirmemiş ve bu ayette Cenab-ı Hakk tarafından nifak
ehlinin alametleri ortaya konulmuştur demiştir. Fahruddin er Razi’de bu ayeti
Sa’lebe ile ilişkilendirmeyen müfessirlerdendir. Çağdaş âlimlerimizden Süleyman
Ateş’te çeşitli akıl yürütmelerle bu kıssanın doğru olmadığına işaret eder.
Esbab-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım Işığında Sa’lebe Kıssasının
Değerlendirilmesi
a-)
İlk olarak Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit
edilmelidir: Bu rivayetin senedi zayıftır. Ama yine de bu hadiseye müfessirler
eserlerinde yer vermişlerdir. Bunun sebebi olarak ise isnad ilmi tam anlamıyla
hayatlarına girmiş olan şahsiyetlerin, isnadın zayıf olmasına önem vermeden,
isnadın zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulacaklarına inanmaları ve malumatın
yok olmayıp kendilerinden sonraki nesillere aktarılmasını sağlama düşüncesi
gösterilebilir.
b-)
Rivayetler tasnif edilmelidir: Hadis mecmualarının tefsir bablarında ve tefsir
kitaplarında bu ayetin sebeb-i nüzulü olarak birçok rivayet görmek mümkündür.
Sa’lebe kıssası da bunlardan biridir. Daha öncede belittiğimiz gibi Esbab-ı
nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesinin iki temel sebebi vardır.
1-
Her ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların
ebedileştirilmesi, israili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul
alanına dâhil edilmesi.
2-Esbab-ı
nüzul rivayetlerinin nüzul ortamına ait olanlarla tefsire ait olanların
birbirinden ayrılmaması.
Böylece
sahabenin ve tabiunun kendi re’y ve içtihadlarıyla yaptıkları bir sebeb-i nüzul
değerlendirmesi, nüzul asrında olmuş gibi kabul edilmiştir.
Sa’lebe
kıssası rivayetlerini incelediğimizde sebep ifade etmede nass olmayan
rivayetler grubuna girdiğini görmekteyiz. Yine Sa’lebe kıssasını esbab-ı nüzul
rivayeti mi yoksa tefsir için yapılmış esbab-ı nüzul rivayeti mi olduğu
açısından incelediğimizde ikinci gruba girdiğini kolaylıkla anlayabiliriz. Hem
bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği
engellenmiş olur.
c-)
Tarih ilminden faydalanılmalıdır: O dönemi incelediğimizde tarihi veriler bize
Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor.
Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet haklatan vergi
topluyordu. Yani devlet cebride gündemdeydi.
d-)
Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe
suresinin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini
bozan, vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde
nifakın yerleştiği kişiler karakterize edildiğini görmekteyiz. Kur’an ebebi ve
evrensel mesajının muayyen fertlerle kilitlenip kalmasını istemez.
Hadis
münekkitlerince senedi zayıf olması itibariyle tenkit edilmektedir. Diğer
yandan, rivayetlerin tasnif edilmesi gerekir. Çünkü müsned-merfu olan esbabı
nüzul rivayetleri ile esbab-ı nüzul değerlendirmeleri birbirlerinden farklıdır.
Sa’lebe kıssasında olduğu gibi, hadis kitaplarının tefsir kısımlarında bir
ayetin sebeb-i nüzulü olarak çok sayıda rivayetler gösterilmektedir. Bu
rivayet, sahabenin ve tabiunun yaptıkları bir sebebi nüzul değerlendirmesidir.
Ayrıca değerlendirmede tarih eserlerinden de yararlanılmalıdır. Bu bağlamda, bu
rivayetin gerçek olmadığı düşünülmektedir. Son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve
siyak-sibak bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir. Bu kapsamda ise,
siyak-sibaka bakıldığında münafıklardan bahsedildiği görülmekte olup,
Sa’lebe’nin kınanması ile ilişkili görülmemektedir.
ÜÇÜNCÜ KİTAP
Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl
Tarihsellik
terimi ülkemiz okuryazarlarının üzerinde durduğu aktüel bir kavram olduğu
halde, izafi karakteri ve çeşitli problemler sebebiyle Türkçedeki anlam
çerçevesini bulamamış, bu yüzden kullanımında kavram kargaşası ortaya
çıkmıştır.
Bu
çalışma tarihsellik kavramının doğuşunu ve gelişimini özet bir şekilde ortaya
koyarak Batı kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceğimiz ve
kullanacağımıza dair ipuçlarını ve kavramın kültürel ve tarihsel serüvenini
araştırmayı hedeflemektedir. Ayrıca çalışmanın ikinci amacı tarihsellik
kavramının kendi kültür alanımızda nasıl kullanacağımıza dair bir deneme
yapmaktır.
Üçüncü
kitap giriş ile iki bölümden oluşmaktadır. Giriş ile konunun amacı ve metodu
belirtilerek, tarihsellik kelimesi kavram ve terim bağlamlarında irdelenmiştir.
Buna göre; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği
tecrübelerin ve bu alanla ilgili durumların üzerinde cereyan eden zihni
faaliyetlerin sonucu oluşan düşüncelere işaret eden bir kavrama tarihsellik
denir. Burada esasen; esbâb-ı nüzul, tarihsellik kavramı bağlamında ele
alınmaktadır.
Çalışma
iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm bilgi verici mahiyette ikinci bölüm
ise yorumlayıcı bir üslup esas alınmıştır.
İlk
bölümde tarihsellik kavramı temellendirilmeye çalışılmıştır. Buna göre,
tarihsellik ve tarihselcilik terimlerinin batıda ortaya çıkışına bakılmış olup,
bu kavramların halen dahi belirsizliklerini korudukları ifade
edilmektedir.
İkinci
bölümde tarihselliğin esbâb-ı nüzul bağlamında irdelendiği görülmektedir.
Öncelikle bu iki kavramın birbirleriyle ilişkisi ve kesişme noktalarına değinen
yazar, batıya ait tarihsellik ve tarihselcilik kavramları ile Kur'ân-ı Kerim’in
tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Buna
göre, Kur’an’da anlatılan insan ve insan toplulukları ve onlarla ilgili
olayların tarihselliğinin yani sıra sahabenin nüzul asrında yapıp-etmeleri de
tarihselliğin konusudur. Sahabenin yapıp-etmelerinin neticesinde esbâb-ı nüzul
meydana gelmiştir ki, bu da onun tarihselliğini gösterir. Dolayısıyla, nüzûl
ortamında gerçekleşen olaylar, sorulan sorular ve ayetlerin nâzil olma
keyfiyeti esbâb-ı nüzulün tarihselliğinin konusudur.
Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi
a-) Tarihsellik kavramının doğuşu ve gelişimi: Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının 17. yüzyıl 19.
yüzyıllar arasında tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları
bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Bu
terimin ilk ortaya çıktığı ülke Almanya’dır. Tarihsellik teriminin Almanya’da
ortaya çıkmasının temel sebebi ise bu ülkede tarihi zihniyetin beşeri ilimlerde
değerlendirilmesidir.
Tarihsellik
ve tarihselcilik terimleri Batı’da tabiat ilimleri ile beşeri ilimler
arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış
kavramlardır.
b-) Tarihsellik kavramının kullanım çerçevesi ve alanları: tarihsellik kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik
terimdir. Tarihçilerin eskiden beri kullandıkları bu terimi İngiliz filozof
Henry More 1664’te “historicity, historicalness” kelimeleri ile ifade etmiştir.
Daha sonra E. Bayer aynı terimi tarihsel olayların olgusallığı anlamında
kullanmıştır. Tarihsellik kavramını felsefi anlamıyla kullanan ilk filozof
Hegel’dir.
Hegel’e
göre tarihselliğin iki anlamı vardır.
1-
Geçmişte
olup biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi
halidir.
2- Tarihsellik sürekli tarihsel bir
etkililiktir. Tarihselcilik terimi özellikle Hegel sisteminin parçalanmasından
sonra çok çeşitli hatta birbirine karşıt anlamları barındıran çok karmaşık bir
anlam içeriğiyle kullanılmıştır. Bugünde bu karmaşanın devam ettiği
söylenebilir.
Tarihselcilik
kavramının tarihsel süreci incelendiğinde görülüyor ki tarihselcilik Batı
düşüncesinin Kartezyen dünya anlayışıyla kilitlenen zihinlere hermenötik
metotla bir açılım getirme çabasıdır.
Tarihsellik
ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup geliştiği ortam ve şartlar göz
önüne alındığında ve bütün anlatılanlar ışığında değerlendirildiğinde bu
terimlerin Batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam alanına sahip olan
kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmış olmaktadır.
Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul
Bir
kültüre ait olan kavramların başka bir kültüre nakledilmesi çok zordur hatta
bazı durumlarda imkânsızdır. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarına
baktığımız zaman ise bu kavramlar her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne ait
kavramlarsa da yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. İnsan
tarihsel bir varlık olarak zamanı üç boyutu ile reel olarak yaşamaktadır. Bu
durum onun tabiatını gereğidir. İşte bu yönüyle tarihsellik kavramı ortak
kültüre aittir. Ancak anlam yüklerken, anlam çerçevesini belirlerken toplumlar
farklı yaklaşımlar sergilemektedir. Tarihsellik bu yönüyle de özgü kültür
vasfını oluşturur.
İnsan
tarihsel bir varlıktır. Kur’an’da tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan
zamanı ve geleceğiyle bir bütün halinde insanı faaliyet sahası olarak
görmektedir. İnsanı insan yapan bazı özellikler vardır ki bunlar Hz. Âdem’den
beri ortaktır. Nüzul ortamını incelediğimizde insanlar Hz. Peygamberin
önderliğinde Kur’ani değer duygusunu tam anlamıyla idrak etmeye çalıştıklarını
görürüz. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı ve somut
hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilir. Yani esbab-ı
nüzul tarihin bir bölümünde var olmuştur ve gerçektir. İnsanın yapıp etmeleri
ise şimdi içinde olup bitmez, onlar zamanın boyutlarına yayılmıştır.
Esbab-ı
nüzul tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu
Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış,
yaşanılabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi
olduğudur.
ESBAB-I NÜZUL’A DAİR YAZILAN ESER VE MAKALELER
ESERLER
1.
Vahidi
(468h.), Esbabu’n-Nüzul.
2.
İbn-i
Hacer (852h.) Esbabu’n-Nüzul.
3.
Hasan
Tahsin EMİROĞLU, Esbabu’n-Nüzul.
MAKALELER
1.
Hasan
Hanefi, çev. Ahmet Nedim Serinsu, Esbab-ı Nüzul ’ün Anlamı Nedir? AÜİF Dergisi.
2.
Enbiya
Yıldırım, Mülaa’ne Ayetlerinin Nüzul Sebebi, CÜİF Dergisi.
3.
Mehmet
Paçacı, Kur’an Ve Ben Ne Kadar Tarihseliz, Ankara Okulu Yayınları.
4.
Suat
Yıldırım, Kur’an’ın Nüzulünden Sonraki Tarihi Hâdiselere Tatbik Edilmesi
Hakkında, Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi Dergisi.
KUR’ÂN VE BAĞLAM
Abdulalim DEMİR
Tefsir doktora öğrencisi
Öğrenci No:149 227 50
ESBABI NÜZUL İLE İLGİLİ ÜÇ KİTAP
Esbabı Nüzul ve Kur’an’ın anlaşılması yakub bıyıkoğlu rağbet yay. İstanbul
Esbabı Nüzul, Abdulfettah el-Kadî, Fecr Yay.
Lübabu’n-Nukul Fî Esbabı Nüzuli, Suyuti
ESBABI NÜZUL İLE İLGİLİ ÜÇ MAKALE
Parlak, Ali Esbâb-ı
Nuzûl Bağlamında Hârût ve Mârût Kıssasının Mahiyeti Analizi, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi [AÜİFD], 2014, cilt: LV, sayı: 1,
s. 1-15
Gündüz, Ahmet Esbâb-ı
Nüzûl Işığında Hz. Zeyneb’in Evlilikleri ve Nâzil Olan Hükümler, Harran
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2013, cilt: XVIII, sayı: 30, s.
170-195
Çiçek, M. Halil Nuzûl Sebebine Göre
Gündelik Hayatın İslamileştirilmesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, 1994, cilt: I, sayı: 1, s. 126-144
Prof. dr. Ahmet Nedim Serinsu hocamız tarafından hazırlanan, bu kıymetli eseri; daha önce doktora tezi olarak hazırlamış olduğu “Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Rolü” isimli çalışmasını, “Sa’lebe Kıssası Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli eserlerini birleştirerek Kur’ânve Bağlam ismiyle bu üç eseri bir araya getirerek yeniden istifadeye sunulmuş halidir. Bu eser; toplamda 383 sayfadan oluşmakta olup hocamızın doktora tezi olan; “Kur’an’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ün Rolü”, kitabın ilk 266 sayfasını oluşturmaktadır. “Sa’lebe Kıssası Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” isimli eseri kitabın 267-299 arasını, “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli üçüncü kitabı da kitabın 300-356 arasını, kitabın sonuna ek 1olarak ilave edilen “Kur’an’ı Kerim’in Nüzul Sırasına Göre Tertip Edilmesi Teklifi”ne edebi eleştiri isimli makalesi kitabın 359-375 arasını, ek 2 olarak ilave edilen “Esbâb-ı Nüzul’ün Anlamı Nedir?” isimli makalesi de kitabın 377-383 arasını oluşturmaktadır.
Kitap gayet güzel bir metotla hazırlanmış olup okuyucunun dikkatini canlı tutmak için kitapta geçen önemli yerlerin önüne önemine göre işaretler konulmuştur. Bu da trafikte seyreden bir şoförün trafik işaret ve işaretçilerine dikkat ederek yoluna devam etmesi ve hedefine sağlıklı bir biçimde varması kadar önemlidir.
Kur’ân ve bağlam kitabı A/4 boyutunda basılmış olup yazı pontusu gayet güzel olup dipnotlar usulüne uygun olarak sayfanın altında verilmiş olup, yararlanılan eserlerin kaynakçasına da kitabın en sonunda verilmiştir.
“KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ”
-BİRİNCİ KİTAB-
Hocamızın doktora tezi olarak hazırlamış olduğu bu çalışması; bir giriş, üç bölüm ve bir sonuçtan oluşmaktadır.
Müfessirimiz eserinin giriş bölümünde; sahabe, tabiin ve tebe-i tabiinden olan müfessirlerin Kur’ân’ı Kerim’i, Esbâb-ı Nüzul ile tefsir ettiklerine dikkat çekerek başlangıçta tefsir ilmi esbab- ı nüzulden ibaretti. Esbâb-ı Nüzul hakkında yegâne kaynak sahabedir.
Araştırmanın metodu başlığında Esbâb-ı Nüzulü çalışmak isteyenlerin malumat çokluğu ve bu malumatlardaki sistemsizlikle karşılaşacağını belirtmektedir. Esbâb-ı Nüzulü iyi anlamak için iyi tahlil etmeyi ve onunla iyi bir hükme varmayı gerekli görür.
Eserinin birinci bölümüne hocamız; “Kur'ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzul İlmi” ana başlığında Kur’ân ilimleri hakkında geniş bilgiler vermektedir. Ulumu’l-Kur’ân ve Ulumu’t-Tefsir arasındaki ayrıma dikkat çekmekte ve bu konu ile ilgili müfessirlerin görüşlerine yer vermektedir.
Esbâb-ı Nüzule dair eser veren müfessirler ve eserlerine geçmeden önce bunların Esbâb-ı Nüzule ilgili eser yazmalarının nedenini üç maddede açıklamaktadır:
1- Sahabenin nüzul sebeplerini bilmekle övünmeleri, yani önemi vurgulanmış bir ilim olması.
2- Bu bilgiyi sonraki nesillere ve onların da sonrakilere nakletmelerini sağlama.
3- Tedvin dönemi ile hadîs mecmualarına, tefsir eserlerine girmesi, dolayısıyla yazılı olarak kaydedilmiş bulunması.
Hocamız ilahiyat fakültelerinde Esbâb-ı nüzulle ilgili yapılmış olan tezleri ve yayınlanmış olan kitapların isimlerine kronolojik sıraya göre yer vermektedir.
“Esbâb-ı Nüzulle İlgili Disiplinler (İlimler)” başlığında hocamız disiplinle ilim arasındaki farka dikkat çekerek üç ana ilme/disipline yer vermektedir:
1- Hikmet-i Teşriiye İlmi: Sebeb-i Nüzul rivayetlerinin nüzul ortamını tasvir ettiğini, nakil yoluyla elde edilen bilgilerin, nüzul çağının sosyal ve psikolojik şartlarını ve ortamını gösteren bir özelliğe sahip olduğunu dile getirmektedir..
2- Mübhemâtu'l-Kur'ân İlmi: Kur'ân-ı Kerîm'de müphem bırakılan (anlaşılması açık ve belirli olmayan) bazı kelimeleri açıklamayı konu edinen ilimdir.
Tanımlamada "bazı kelimeler" ibaresi ile kasd olunan ise: “İsm-i işaretler, “ism-i mevsûller, “zamirler, “cins isimler”, “belirsiz zaman zarfları, “belirsiz mekân zarfları, “belirsiz miktar bildiren kelimelerdir. Mübhemâtu'l-Kur'ân ilmi naklî ilimlerdendir. Dolayısıyla sebeb-i nüzul ilminde olduğu gibi bilinmesi sadece nakle dayanır. İçtihada mahal yoktur.
3- Tenâsüb ve İnsicam İlmi: Ayetler ve sûreler arasındaki tenâsüb (münâsebât) ve insicamı konu edinen bu ilmi Zerkeşî, mantıkî bir gerçeklik ve kelâm'ın akışını düzenleyen bir olgu olarak tanımlar. Bu ilim, bağlaç işlevini yüklenen“umumî veya hususî, “aklî, “hissî veya hayalî, “zihnî (sübjektif) veya haricî (objektif) anlamlar üzerinde durmaktadır. Yani sûreler ve âyetler arasında birtakım irtibatlar bunlarla kurulabilir.
Hocamız tezinin ikinci bölümüne “Kur'ân-ı Kerimin Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları” ana başlığında iki önemli konuyu alt başlıklara ayırarak incelemektedir. Bu başlıklardan en dikkat çekici ve zikretmeye değer başlık şudur: “Kur'ân-ı Kerîm’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar” başlığında şu konulara değinmektedir:
1- Yorum Zenginliğine Engel Olması: Esbâb-ı nüzul rivayetleri yorum zenginliğine şu şekillerde engel olur:
Her âyete nüzul sebebi arama çabaları,
Ayetin manâ bakımından birçok veçhesi olabilir diye düşünmek varken, nüzul sebebi ile sınırlı kalma ihtimali,
Âyetin sebeb-i nüzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalması gibi ihtimaller
Kur’ân ayetlerini tefsir ederken yorum zenginliğine engel olmaktadır. Kafalar kilitlenir, ufuklar daralır. Sonucunda bir önceki asırda yaşamış müfessir ne demişse, o nüzul sebebi, âyeti anlamada belirleyici olur. Bu gayret sahabe dönemine kadar gerilere gider. Esbâb-ı nüzul rivayetleri tasnif edilmediğinden sebeb-i nüzulün tefsir için olanları ile nüzul ortamını anlatanlar karıştırılır. Bir âyet için birçok sebeb-i nüzul rivayeti aktarılır. Hatta bazıları birbirleri ile çelişik yorumlara imkân verecek ifadeler taşırlar. Âlimler bu durumu izâle etmek için epey çaba sarf etmektedirler.
“Kur'ân-ı Kerim'în Evrensel Hedefi Olan Kur'ân-İnsan-Hayat Bütünleşmesini Önlemesi” başlığında hocamız; Kur’ân-ı Kerim’in birçok mümeyyiz sıfatlarından birisi de evrensellik olduğunu, ferde, topluma, bütün insan sınıflarına, bütün memleketlerde ve bütün devirlerde, insan hayatının bütününe maddî olduğu kadar manevî bir hidayet rehberi olduğunu söyler. Her insan -hükümet başkanından sokaktaki adama kadar herkes- Kur'an'da kendisiyle ilgili olan bilgiyi bulur ve eylemlerini mükemmele yönlendirebilir.
2-Konunun İstismar Edilmesi: Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesi sırasında istismara tevessül edilebildiği bir vakıadır. İstismardan murad olunan ise esbâb-ı nüzul rivayetlerini eserlerinde çokça nakleden Tarihçiler, Rivayet tefsiri yazarları ve vaazlarında aktaran kıssacılar (kussâs)'ın bu alanda kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmiş olmalarıdır, Esbâb-ı nüzulün istismara imkân veren bazı hususiyetleri de onların bu çabalarına imkân sağlamıştır.
Konunun İstismar Edilmesini şu alt başlıklarla ifade edilmiştir.
Her âyete bir nüzul sebebi arama çabaları,
Senetleri hazfederek rivayet etmeleri,
Esbâb-ı nüzul rivayetlerini tasnif etmemeleri,
Rivayet sıygalarına dikkat etmemeleri,
Tarih ilminden yararlanmamaları
Hocamız eserinin üçüncü bölümüne “Esbâb-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım” ana başlığında dört ana konuyu incelemektedir. Esbâb-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen hocamız, Esbâb-ı nüzulle ilgili genel ve özel olmak üzere bazı ilkeleri açıklamaktadır. Genel ilkeleri iki ilkede zikretmektedir:
Birinci ilke:
Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.
Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin sahih olanlarının ve olmayanlarının tamamını bir araya getirmek ve Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlamada (tefsir), anlamada bunları ihata edebilmek pek mümkün görülmemektedir, bütün rivayetleri toplayıp sonra bunları senet-metin tenkidine tabi tutmak ciltler dolusu kitap demektir.
İkinci ilke:
Esbâb-ı nüzulü bilmeden de Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak mümkündür.
Kur'ân-ı Kerîm'in özünü, bir bağlam bütünü olarak genel anlamını, mesajını tanımak ve kavramak mümkündür. Yani insan, Kur'ân'ı bir hidayet rehberi olarak kendisine sunduğu mesajın temel ilkelerini (Allah'ın varlığı, birliği, Hz. Peygamber'in risâleti, iman esasları, kulluk-ibadet görevleri... gibi) genel anlamını tanıyabilir, kavrayabilir. Selef-halef bütün âlimlerin nüzul sebeplerini bilmenin önemi üzerinde durdukları bilinmektedir. Bunu da âyetin manâsının veya manâlarının daha iyi anlaşılabilmesine bağlamışlardır.
Özel ilkeler başlığı altında hocamız üç ilkeye değinmektedir:
Birinci ilke:
Sebeb-i nüzulü bilmenin muktezây-ı hâli (durumun gerektirdiğini, gereğini) bilmek gibi olduğu hallerde.
Arap dilinde kelâmın anlaşılması, birçok unsurun bir arada veya tek tek düşünülmesi ile bağlantılıdır. Hitap eden, hitap edilen ve hitabın durumuna, keyfiyetine (niteliğine) veya hepsinin birden mütalaa edilmesine göre kelâmın anlamı farklılık göstermektedir.
Arab'ın kelâmının manâ ve kasıtlarını araştırmayı ve bilmeyi amaç edinen maânî ve beyân ilimleri Kur'ân metnini ve o metindeki i'câzı anlamakta da kullanılmıştır.
İkinci ilke;
Sebeb-i nüzulü bilmemenin Kur’ân’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde zahir olan nassın mücmel nass olarak anlaşılması ise ihtilafların doğmasına sebep olmuştur.
Üçüncü ilke:
Bu ilke önceki iki ilkeyi kapsayan bir niteliktedir. Buna göre: Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur'ân belirlemelidir.
Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan veya dinleyen kimse bu eylemi sırasında âyet veya âyetlerde bulunan üstü kapalı bir ifade (ima, telmih) hakkında manâyı yakalamak için bir bekleyişe, arayışa giriyorsa o zaman sebeb-i nüzulü nakletmeye, olayı ayrıntılarıyla anlatmaya ihtiyaç var demektir.
Hocamız eserinin sonuç bölümünde yaptığı çalışmayı özetleyip Netice itibariyle esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in soyut bir düşünce veya düşünce biçimi olarak kalmadığının, aksine, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir hidayet rehberi olduğunun en büyük delilidir.
Esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında tespit edilen ilkeler çerçevesinde ve onlara uyarak değerlendirilmesi birçok faydalar temin edecektir:
Kur'ân-ı Kerim'in anlaşılmasında insanın bakış ufkuna henüz girmemiş, insanın dikkatine açılmamış sınırsız sayıda olgu olduğu göz önünde tutulacaktır.
Konulu tefsir çalışmalarında esbâb-ı nüzulün, nüzul ortamını ve şartlarını aksettiren yönünden sağlıklı bir şekilde istifade olunacaktır.
Esbâb-ı nüzul bilgisi ile oluşan nedensel halkaları nüzul asrına doğru izleme imkânı doğacaktır. Bundan da insanî davranışların tarihini tespit etmede, yazmada yararlanılabilecektir.
Müfessirler üzerine yapılan monografik çalışmalarda esbâb-ı nüzulle ilgili zikredilen ilkelerin uygulanması çok isabetli olacaktır. Bir kere müfessirin esbâb-ı nüzul alanındaki ilkelerini ortaya koymak mümkün olacaktır. Bu da Kur'ân-ı Kerim'in anlaşılması sürecinde bu malzemenin nasıl değerlendirildiğini tespit etme imkânı verecektir.
Hocamızın tezi baştan sona Esbâb-ı Nüzulü en ince ayrıntısına varana kadar doyurucu bilgilerle sistematik bir biçimde bilginin seyrini takip edebilme imkânını okuyucuya vermekte, bilgileri aktarırken objektifliği dikkatlerden kaçmamaktadır.
SA’LEBE KISSASI ESBÂB-I NÜZUL’E YENİ BİR YAKLAŞIM
-İKİNCİ KİTAP-
Hocamızın bu eseri; bir giriş, beş ana başlık ve bir sonuçtan meydana gelmektedir.
Yıllarca vaaz kürsülerinde zekât konusu işlendiğinize hoca efendiler tarafından zekât vermeyenlerin akıbetleri anlatılırken anlatılan, cemaatin de gözyaşı içersinde dinlediği bu kıssa ve kıssa kahramanın gerçekte yaşamadığını bir kurgudan ibaret olduğunu hocamızın bu çalışmasını incelediğimizde görmekteyiz.
Hocamız eserinin giriş kısmında esbâb-ı Nüzulu şu şekilde tanıtmaktadır: Esbâb-ı Nüzul, nuzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin, hadiseyi/soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.
SA’LEBE HADİSİ
9/Tevbe 75. Ayetin nüzul sebebi olarak zikredilen Sa’lebe b. Hatıb kıssası özetle şu şekildedir:
Sa’lebe, Hz. Peygamberin huzuruna gelerek
“Ya Resullullah! Allah’a dua et de bana çok mal versin”
Hz. Peygamber de
Ya Sa’lebe hakkını eda ettiğin az, takat getiremeyeceğin çok maldan hayırlıdır.” diye cevap vermiş. Sa’lebe dileğini tekrarlamış ve demiş ki:
Seni hak ile gönderene yemin ederim ki ban çok verirse mutlak ve mutlak her hak sahibinin hakkını veririm.
Bunun üzerinde Resulullah ona dua etmiş o da bir davar edinmiş. Derken çoğaldıkça çoğalmış, Medine arazisi dar gelmeye başlamış. Bir vadiye yerleşmiş ve böylece cemaate devam etmekten ve hatta cumadan bile uzaklaşmış bunun üzerine Hz. Peygamber bir sual buyurmuş, denilmiş ki
Malı çoğaldı vadi almaz oldu.
Hz. Peygamber:
Vay Sa’lebe’ye!
Buyurmuş ve sadakaları toplamaları için iki tahsildar göndermiş. Medine ahalisi bunlara sadakalarını vermişler. Ancak Sa’lebe’ye Hz. Peygamber’in farzlarını açıklayan fermanını okuyup sadakalarını istediklerinde:
Bu cizyeler ne? Bu cizyenin kardeşi, hele siz gidin de düşüneyim, demiş.
Tahsildarlar dönüp Resülullah’a geldiklerinde, daha onlar bir şey söylemeden iki kere Vay Sa’lebe’ye buyurmuş. İşte bu sebeple bu ayetler nazil olmuştur. Daha sonra Sa’lebe sadakayı alıp kendisi getirmiş, fakat Hz. Peygamber:
Allah (cc) beni senin sadakanı kabulden men eyledi, diyerek kendisi hakkında hükmü açıklamış.
O zaman Sa’lebe başına toprak saçmağa başlamış, Hz. Peygamber de:
Bu senin amelindir. Emrettim itaat etmedin.
Şeklinde cevap buyurmuş. Sa’lebe Hz. Peygamberin irtihalinden sonra sırasıyla Hz. Ebu Bekr’e Hz. Ömer’e getirmiş ama onlar da kabul etmemiş. Sa’lebe daha sonra Hz. Osman zamanında helak olmuş.
Hocamız bu hadiseyi Sîre, Ricâl ve Tarih kitaplarında incelemiş olup konu ile ilgili alimlerin rivayet ettiklerini aktarmıştır.
Hadis tetkikçilerinin çoğunluğuna göre hadis zayıftır.
Bu hadise daha çok tefsir kitaplarında geçmekte olup tefsirciler kıssa ile ilgili olarak herhangi bir sıhhat değerlendirmesinde bulunmamışlardır.
Esbâb-ı nüzul’e yeni bir yaklaşım ışığında Sa’lebe kıssasının değerlendirilmesi başlığı altında hocamız konuyu madde madde açıklamaktadır. Hocamızın bu kıssa ve benzeri kıssalar için önemsediği maddeler şunlardır:
1. İlk olarak Sa’lebe kıssası Hadis usulu açısından tenkid edilmelidir.
2. Rivayetler tasnif edilmelidir.
3. Tarih ilminden faydalanmalıdır.
4. Kur’anî bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir.
-ÜÇÜNCÜ KİTAP-
Hocamızın üçüncü eseri olan Tarihsellik ve Esbab’ı Nüzul isimli çalışması bir giriş ve iki ana başlık ve bir sonuçtan oluşmaktadır. Hocamız bu eserini hazırlarken bolca yabancı kaynaklardan yararlanmış olup okuyucu anlasın diye tablolar yapmış, zaman zaman kavramları verirken kavramları birbirleriyle karşılaştırarak mukayeseli bir biçimde vererek okuyucunun daha iyi anlamasına katkıda bulunmuştur. Hocamızın bu eseri kitapta 303–356 arasındaki sayfaları kapsamaktadır.
Hocamız giriş bölümünü kendi içersinde iki ana başlığa ayırmış olup“Tarihsellik Problemi ve Açıklanması başlığına” Tarihsellik denilince ne anlıyoruz? Sorusuyla başlamakta ve verilecek olan muhtemel cevapları vermekte, kavram ve terim arasındaki farklara dikkat çekmektedir.
Tarihsellikle ilgili olarak filozof ve diğer bilginlerin yaptıkları yorumlara değinen hocamız kısaca Tarihselliği şu şekilde açıklamaktadır; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Tarihsellik kavramının mahiyeti (seçikliği), yani diğer var olandan ayıran niteliği değişmemekte, ama içeriği (açıklığı) değişmektedir.
Araştırmanın Amacı ve Metodu başlığında öncelikle tarihsellik kavramını esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alıp inceleyerek bu kavramın doğuşunu ve gelişimini özet bir şekilde ortaya koymak istiyoruz. Böylece "Batı" kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceğimiz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını, o kavramın kültürel ve tarihsel serüveninde arama imkânı bulacağımızı düşünüyoruz.
Çalışmamızın ikinci amacı, tarihsellik kavramının kendi kültür alanımızda nasıl kullanılabileceğine dair bir deneme yapmaktır. Böyle bir deneme ile "insanı zaman içinde inceleyen bir ilim" olarak tarih ve "bütün insanlığın tarihini idare eden kanunları matematik formüllerle vermek iddiasındaki tarih felsefesi alanlarına ait tarihsellik kavramını "yaşamak, anlamını araştırmak ve anlamak" amaçlanmaktadır.
Özetle bu çalışma, insanın bizzat tecrübe ettiği tarih alanına ait bir tasarımı (kavramı) içselleştirerek kültür hayatımıza nasıl katabileceğimize, kavramsal aktarımı nasıl sağlayabileceğimize ve bu kavramla nasıl hesaplaşabileceğimize dair bir arayışı ifade etmektedir.
“Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi” ana başlığında müfessirimiz iki ana konuyu incelemektedir. “Tarihsellik Kavramının Doğuşu ve Gelişmesi” ile “Tarihsellik Kavramının Kullanım Çerçevesi ve Alanları”
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının, XVII. yüzyıl ile XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminin, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir.
Bu dönemde siyasî ihtilaller, ilmî ve teknik keşifleri izleyen iktisadî ve sosyal değişim, tarihin gelişimini daha çok belirleyen unsurlar olarak "tarih duygusunu" canlandırmıştı. Böylece tarihçiler, yaşayan bir geçmişi yeniden yaratmaya, olayların havasını yeniden bulmaya çalışıyordu. Bu dönemde tabiat ilimlerinin başdöndürücü gelişimi, modern çağın karakteristiği olan "yeni zihniyet ve yeni kozmos anlayışı" sistemini getirdi. Bu ise tabiat ilimleriyle beşerî ilimler arasındaki kopukluğu gösteriyordu. Galileo (1564-1642) ile başlayıp Descartes (1596-1650) ve New-ton (1642-1727) ile devam eden tabiat ilimleri metodunu, bütün bilimselliğin modeli olarak görme anlayışı, matematik kanunlarla yönetilen mükemmel makina olarak tabiatı ve mekanik prensiplerle açıklanan insan anlayışını doğurdu.
Tarihsellik teriminin Almanya'da ortaya çıkmasının temel sebebi ise bu ülkede tarihi zihniyetin beşerî idlerde (hukuk, ilahiyat, dilbilim, iktisat vs.) değerlendirilmesidir.
Söz konusu hadiselerin zaman içindeki durumlarını, halkın oluşumuna ve değişimine katkılarını, halkın tarihî gelişmesiyle şartlanmış Özel gelişmeleri içinde tahlil etmek gerekir. Bu da tarihin, geçmişin basit bir izahı değil, varlığı, oluşu (değişim süreci) içinde belirleyen ve sonunda değişim sürecinin temeline kadar çıkmaya imkân sağlayan ontolojik bir boyut olması demektir.
"Buradan şu netice çıkar: Hukukun, dilin, örf ve âdetlerin muhtelif biçimleri kesinlikle ayrı varlığa sahip değillerdir. Bu biçimler ancak aynı halkın tabiat içinde çözülmez bir tarzda birbirine bağlanmış, ancak tahlilde ayrı özellikler olarak ortaya çıkan, tekil güçleri ve faaliyetleridir. Bunları bir bütün haline getiren halkın ortak kanaati, her türlü mümkün ve keyfî bir yaratılış düşüncesini tardeden, onların aynı zorunluluk hissidir. Bu zorunluluk, kesinlikle mekanikçi değil, fakat canlı I yaşayan bir anlam içinde anlaşılmış olmak zorundadır."
"Böyle anlaşılan tarihselcilik, sırf önceki asrın mekanikçi maddeciliğine karşı değil, fakat Aydınlan-macıların yapaycı akılcılığına karşı da tepki halindedir.
Hukukçu Tarih Okulu'nu büyük bir etki uyandıran iktisatçıların okulu izlemiştir. Bu okulun iki eğilimi bulunmaktaydı.
1- Eski Tarih Okulu: Eski Tarih Okulu'nun önderleri, iktisat tarihçileri olmuştur.
2- Yeni Tarih Okulu: Hâkim etkiyi icra eden okuldur. Julien Freund'a göre Batı zihniyeti, bu anlayışın bilmeksizin vârisi olmuştur.
Tarihsellik ve tarihselcilik terimleri, Batı'da XVII. ve XIX. yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır.
“Tarihsellik Kavramının Kullanım Çerçevesi ve Alanları” başlığında hocamız Tarihsellik kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik terimdir. Tarihçilerin eskiden beri kullandıkları bu terimi, İngiliz filozof Henry More (1614-1687) 1664'de historicity, historicalness kelimeleri ile ifade etmiştir. Daha sonra E.Bayer, aynı terimi "tarihsel olayların olgusallığı" anlamında kullanmıştır.
Tarihsellik kavramını felsefî anlamıyla kullanan ilk filozof Hegel'dir. Hegel'e göre tarihsellik kavramının iki anlamı vardır:
1. Tarihsellik, geçmişte olup-biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi halidir.
2. Tarihsellik, sürekli tarihsel bir etkililiktir. Meselâ Grek tininin "tarihsellik karakteri", özgürlük ve güzellik idelerine göre anlaşılabilir. Tarihsellik kavramı,
Hocamız tablo içersinde tarihisellik kavramını ve onu tarif eden yazarları tariflerini enfes bir biçimde vermektedir.
Tarihselcilik İki Zıt Eğilime Ayrılır:
1. A priori bir prensipten (ilerleme, sınıf savaşı gibi) hareketle bütün beşerî oluşu, dogmatik olarak sistemleştirmeye çalışır. Gelecek, bu sistemleştirme temeli üzerinde açıklanır iddiasındadır.
2. Tarih, hiçbir kesinlik veya hakikat sağlamaz gerekçesiyle her şeyi nisbil eştirmeye yönelir. Felsefî nihilizme götüren bir şüpheciliği getirmiş olur.
Tarihselcilik kavramının; tarih felsefesi, hermenötik (yorumbilim), linguistik (dilbilim) gibi çeşitli alanlarda kullanılışını ifade ettikten sonra şöyle bir soru akla gelebilir:
Tarihselciliğin kullanıldığı çeşitli biçimlerini birleştirecek, birbirine bağlayabilecek ve aynı zamanda ona göreceli açık bir anlam verebilecek bir ayırıcı özelliği yok mudur?
"Tarihselcilik (Historicism)'in anlam sapmaları ile ilgili bütün meselelerinin bu yolla çözümlenebileceğini iddia etmeksizin aşağıdaki tanımın, bu amaca yaklaşık bir tanım olduğu söylenebilir.
Historicism, bir şeyin tabiatının yeter derecede anlaşılması ve değerinin yeteri kadar takdir edilmesinin, o şeyi, işgal ettiği yere ve gelişim süreci içerisinde oynadığı role göre düşünmekle (gözönüne almakla) elde edilebileceğine inanmaktır.
Bu tanımın Tarihselciliği özel bir meltan-schaung (dünya görüşü) olarak değil, tam aksine açıklama (explanation-erklarung) ve değerlendirme ( evaluation) ile ilgili metodolojik bir inanç olarak nitelendirdiği görülecektir.
"Tarihselliğin temel fikri şudur: Sonuç olarak tabiat bilimleri ve beşerî bilimler, ne sonuçlarının bilimsel geçerliliği ne de konuları bakımından farklıdırlar. Çünkü aynı gerçeklik, disiplinlerin beriki veya öteki kategorinin konusu olabilir; fakat metad-larına gelince ancak bu noktada birbirlerinden ayrılabilirler.
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup-geliştiği ortam ve şartlar göz önüne alındığında ve bütün anlatılanlar ışığında değerlendirildiğinde, bu terimlerin, Batı düşünce sistemine ait çok geniş bir anlam alanına sahip olan kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmış olmalıdır.
“Tarihsellik ve Esbab-I Nüzul” başlığına hocamız bir soru sorarak başlamaktadır. Eğer Ortaçağ'da yaşasaydınız, Siz de öyle olurdunuz diyerek o zamanın koşullarında yaşayanların şartlarını hatırlatmaktadır.
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları Batı düşüncesinde ilimlerin tasnifi ile ilgili olarak, beşeri ilimler-tabi at ilimleri ayırımı epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. Bu asrın ortalarından itibaren tabiat ilimlerindeki yeni keşifler, yeni teknolojilerin doğmasına sebep olunca beşerî ilimlerin statüsü üzerindeki tartışmalar da felsefenin ana meselesi olma imtiyazını kaybetmişti. Artık çağdaş ilim, bilim ve teknolojinin peşinden koşmakta, bilim ve teknolojinin ortaya çıkardığı meselelere çözüm aramaktadır.
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları her ne kadar Batı'nın Özgü kültürüne ait kav-ramlarsa da yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. Çünkü "İnsanın tabiatı insanın var olana bakış açısı bakımından kültür unsurları kategorik olarak üniversaldır" .
İnsan bir kavram üzerinde düşüncelerini açıklarken bir varolan hakkındaki bilgisini ifade etmekte, bir varolan hakkında hükümler vermektedir. Kavramlar arasında bağ kurarak bilgi aktarmakta, böylece kavramları belirginleştirmektedir. "Bu bakımdan kavram, deyim yerindeyse varolanın kütüğüdür. Bu kütük kapanmayan bir kütüktür. Varolan tanındıkça, ona nüfuz edildikçe kütüğe kaydedilen hükümler çoğalır. Önceden verilen hükümler değişebilir de. Bu yüzden bir kavramın içeriği sürekli değişir. İnsan bilgisinin değişip gelişmesi de bu anlamdadır. Ancak kavramın seçikliği değişmez.
İnsan tarihsellik kavramı üzerine fikir beyan ederken, bir varolan hakkında bilgisini ifade etmektedir. Tarihsel olan ne ise onun hakkında hükümler vermektedir. Zihnindeki diğer kavramlar arasında bağ kurarak bilgi aktarmakta, böylece tarihsellik kavramının tarifini belirginleştirmektedir. Ancak tarihsel olanı tanıdıkça, bu kavrama nüfuz etmekte, yeni hükümleri zihnine bir kütüğe kayıt eder gibi kaydetmektedir. Bu yüzden tarihsellik'in anlam içeriği sürekli değişmektedir
O halde kavramın anlam çerçevesinin değişmesi insanın fıtratından, varoluş şartlarından ve "kavramın mahiyeti"nden kaynaklanmaktadır. Her ferdin bilme gücü alış kabiliyeti aynı değildir. Ayrıca her ferdin varolana bakış açısı farklıdır. Birincisi vehbîdir. Yani doğuştandır, sonradan kazanılmış değildir. İkincisi ise Cenab-ı Hakk tarafından ferdin hür bırakıldığı alanla ilgilidir. Bu alan, onun kendini, hayatı ve evreni anlamlandırması ile ilgilidir. Bu alan, ferdin varolanı algılayışına temel oluşturur, onun dünya görüşünü teşkil eder.
Bu açıdan bakıldığında tarihsellik kavramının îslâm kültüründe kullanılmış olduğunu söyleyebiliriz. Ancak kültür farklılığı göz önünde bulundurulmak şartıyla İslâm kültüründe bu kavramın hangi terimlerle ve hangi anlam çerçevesinde ve içerikle kullanıldığı ise ayrı bir çalışma konusu olarak incelenmelidir.
Şimdi bütün bu ifade edilenler çerçevesinde esbâb-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl bir ilişki kurulabilir sorusuna cevap aramak istiyoruz. Böyle bir arayışa Öncelikle Kur'ân-ı Kerîm'in tarih ve tarihsel bilgi alanındaki genel ilkelerinden hareketle başlamanın daha yerinde olacağı kanaatindeyiz:
Kur'ân-ı Kerîm insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü insan her zaman geçmişe mâl olacak, bir "şimdi" nin kalıcı ve belirgin izlerini yaşatarak kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu gününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır. Bir başka deyişle insan, tarihsel bir varlıktır ve bu insanın varlık koşullarından bir tanesidir.
Esbâb-ı nüzul-tarihseîîik kavramı ilişkisine anılan bağlamda baktığımızda, insanın varlık koşulu olarak tarihsel bir varlık olması gerçeğini esbâb-ı nüzul alanına taşımamız gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü nerede ve ne zaman insanla karşılaşırsak orada onun "varlık koşullan" ile karşılaşırız.
Nüzul asrı insanı da şüphesiz aktif olan yani yapıp-eden ve ne yapıp-ettiğini de bilen insandı. Ayrıca duraklama tanımayan hayatı ve onun getirdiği soruları, meseleleri ve yapılması gerekli birçok şeyi çözmeye veya yapacaklarını sıraya koymaya çabalıyordu; buna göre de tavır takınıyordu. Bunu ona sağlayan muhakkak ki "insan"m yapıp etmelerini yöneten değer duygusudur. Kur'ân-ı Kerîm, bu değer duygusunun temelini "akide" olarak tespit eder.
Kur'ân ile birlikte Sîret-Megâzî kitaplarına baktığımızda o dönem insanının bu "Kur'ânî değerduygusunu" tam anlamıyla idrak ettiklerini görmekteyiz. Onlar, kendi hareketleri arasında bir "seçme" yapmayı sağlamak ve "öne alınacak" eylemler ile "sonraya bırakılacak" eylemler arasında ayırım yapmak için Kur'ânî değer-duygusuna yöneldiler. Hazreti Peygamber bu fıtrî olguyu hayata aktarmada önderleri "örnek insan" dır.
Bu noktada Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamına yönelik üslûbundan söz etmek gerekmektedir. Kur'ân, toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî yapıp-etmeleri, ilahî mesajla oluşturmak ister. İşte, bu hedef kitlenin yani Kur'ân'ın ilk muhatabı olan insanların yapıp-ettikleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Dolayısıyla esbâb-ı nüzul, doğrudan doğruya nüzul ortamında fiilî olanı (de facto) ve somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilebilir.
Bu demektir ki Kur'ân vahyi, nazil olduğu fikrî, sosyal ve manevî çerçevede (Mekke'de olsun, Medine'de olsun) var olan
1- İnsanî birçok probleme,
2- İnsanların bu problemlerden kurtulmak ve rahatlamak arzularına cevap vermiştir. Bu durum yirmi üç yıl sürmüştür. Vahyin tamamlanması ve Hz. Peygamberin irtihali ile artık vahiy-insan ilişkisinin bir bölümü olan esbâb-ı nüzul olgusu da son bulmuş olmaktadır.
Esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilişkisine bu noktada insanın tarihsel bir varlık oluşu bakımından yaklaşmak mecburiyeti doğmaktadır. Çünkü insanın yapıp-etmeleri "şimdi" içinde olup bitmez; onlar, zamanın boyutlarına yayılmışlardır. Zamanın boyutları ise uzayıp giden boyutlar değil, yapıp-etmeler-le, onların ürünleriyle, olaylarla doludur "Bu, insanın zamanın boyutları arasında bir bağ kurmasını, onları birbirine bağlamasını gerektirir. Bu da ancak bilen bir varlığın işi olabilir. Bunun içindir ki, insan tarihsel bir varlıktır. Eğer insan hayvan gibi yalnızca şimdi içinde yaşasaydı, o zaman insanın yapıp-etmeleri arasında bir süreklilik söz konusu olmayacaktı.
Tarihsel bir varlık olan insan, çeşitli durumlar içinde yaşar. Bu durumlar, insanı realite ile karşı karşıya getirirler; hatta onun içine sürükleyebilirler. İnsanın hayatını sürdürebilmesi, bu durumları ideleştirmesiyle, onlara bir anlam vermesiyle, onlarda bir değer görmesiyle gerçekleşebilir.
İnsan, içinde yaşadığı durumlara bir anlam veremediği, onlarda bir değer göremediği zaman onun yapıp-etmeleri sona erer; o, artık yaşayamaz. "Bundan dolayıdır ki, dünyanın hiçbir gücü, olup-biteni olup-bitmemiş, yapılan-edileni yapılmamış edilmemiş, yaşanmış olanı yaşanmamış yapacak bir durumda değildir.
Esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilişkisini insanın varlık koşulları bağlamında inceledikten sonra esbâb-ı nüzulün tarihsellik meselesini tartışmak istiyoruz. Tarihsellik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğü'nde şöyle tanımlanmaktadır:
1- Tarihsel olanın varlık biçimi.
2- Zamana bağlılık, gelip geçicilik.
3- Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma. (Ör. Tinin, törenin tarihselliği)
4- Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. (Ör. isa'nın tarihselliği.)
Tarihsellik sözcüğünün terim olarak ifade ettiği anlamlar bunlardır. İnsan tarihsel bir varlık olduğuna göre onun yapıpetmelerinin sonucu oluşan esbâb-ı nüzulün tarihsellik kavramı ile bir ilgisi muhakkak ki vardır. Şimdi tarihsellik kavramının tanımıyla gelen anlamlar ışığında esbâb-ı nüzulün tarihselliğine bakalım.
Birinci anlam: Tarihsel olanın varlık biçimi esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamına ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden (Hz. Peygamber ve Ashabı) ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır.
İkinci anlam: Zamana bağlılık, gelip geçicilik esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımının isabetli olmayacağını düşünüyoruz.
Öte yandan esbâb-ı nüzul kıssaları, sadece bu kıssaların cereyan edişlerine dair ayrıntılar ve hadiselerin kahramanları bağlamında ele alınabilir. Böyle bir durumda esbâb-ı nüzule yaklaşım bu çerçevede kilitlenmiş olur. Esbâb-ı nüzul kıssalarının, Kur'ân mesajının kendine özgü insanî biçimleri olduğu gözardı edilir. Hâlbuki esbâb-ı nüzul kıssalarının bu nitelikleri, zamana bağlı, gelip geçici (tarihsel) niteliklerdir. Yani nüzule sebep teşkil eden kıssaların ve kahramanlarının yapıp-etmeleri zamana bağlı, gelmiş geçmiş (tarihsel) yapıp-etmelerdir. Ama bu anlayışla esbâb-ı nüzule yaklaşmak hatalı bir tavır olacaktır. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm -nüzul ortamı- esbâb-ı nüzul ilişkisini "insan" açısından değerlendirdiğimizde, Kur'ân vahyinin, insanı ve onun varlık koşullarını reddeden değil, aksine insanın varlık koşullarını onaylayan ve insanın onların şuuruna vararak geliştirmesine imkân sağlayan bir mesajı içerdiğini görmekteyiz.
Bu gerçeğin nüzul asrı ve insanı açısından anlamı, Kur'ân-ı Kerîm'in o dönem insanının karşısına onların varlıklarını ve varlıklarını oluşturan (kültürel-ahlakî-siyasî-ekonomik) tavırlarını hiçe sayan bir yaklaşımla karşı çıkmamış oluşudur
Sonraki asırlar ve çağımız insanı açısından bu gerçek, nüzul asrı insanı için neyi ifade ediyorsa onu ifade etmektedir. Çünkü Kur'ân vahyinin insanın varlık koşulları ile uyumlu olması, tevhid mesajını veya ilahî mesajdaki bütünlüğü gösterir. Ancak insan, sorumluluğunu yerine getirmeli, bu ilahî mesajı kendi çağına taşımalıdır.
Bu bağlamda esbâb-ı nüzule, Kur'ân-ı Kerîm ile insan (birey-toplum) ilişkilerinin bir bölümüne verilmiş ilahî cevap (âyet) olarak yaklaşmak mümkündür. Bunun anlamı, Kur'ân'ın dinî bilincin oluşmasını sağlamak amacıyla esbâb-ı nüzul olgusu çerçevesinde birey ve topluma yönelme üslûbudur. Bu olgu, vahyin nüzul asrı ve insanı için ne kadar gerçek ve geçerli ise, bugünün insanı ve toplumu için de o kadar gerçek ve geçerlidir. Çünkü sebeb-i nüzul ve inen âyet, insanın yapip-etmeleriyle ilgilidir. İnsanın Önemli yapıp-etmeleri sürekli olduğuna, insan zamanın boyutları arasında bir bağ kurduğuna ve yalnız "şimdi" içinde yaşamadığına göre, onun yapıp-etmeleri arasında bir süreklilik sözkonusudur. Bu da insanın tarihsel bir varlık olmasından kaynaklanır. O halde sebeb-i nüzul ve nazil olan âyet dolayısıyla oluşan tarihsellik, insanın tarihsel bir varlık oluşu bağlamında değerlendirilmelidir. Böyle bir yaklaşım Kur'ân-ı Kerîm'in evrensel ve ebedî mesajından hiçbir şey eksiltmez. Kur'ân mesajı, bütün insanlar ve bütün zamanlar için geçerli bir eylem prensibidir. Bu durumda sebeb-i nüzul, nüzul ortamının somut şartlarına bağlı olarak oluşan Kur'ân mesajının kendine özgü insanî bir biçimidir. Bu sebeple önemli olan, bu tarihsel icraatlardan bugünün insan meselelerine çözüm bulmaya imkân verecek ebedî ilkeleri yakalayabilmek, ve onları hayata aktarıp, uygulayabilmektir.
Üçüncü anlam: Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma.
Esbâb-ı nüzulü tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Esbâb-ı nüzul bilgisi, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamının temel bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur'ân gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez.
Esbâb-ı nüzul, Kur'ân-insan ilişkisinin; bir bölümünde oluşmuş insanî yapıp-etmelerdir. Dolayısıyla her mekân-zaman'da benzeri insanî yapıp-etmeîerle temelde benzerlik gösterir. Aslolan bu tarihsel yapıp-etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit edebilmektir. Bundan daha önemlisi ise onları amel (eylem) haline getirebilme meselesidir.
Hocamız sonuç bölümüne bir hadis ve Konfüçyüs sorulan bir soruyla sonuç bölümüne giriş yapmaktadır.
Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde ettiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir.
"Tarih nedir ?" "Tarihsellik nedir ?" soruları her felsefe sorusunda olduğu gibi prensip bakımından birçok cevabı olan sorulardır. Çünkü her felsefe sorusu, felsefede o soruya verilebilecek bütün cevap denemelerine açıktır. Dolayısıyla "tarihsellik veya tarih nedir?" sorularına eksiksiz, başka türlüsü ta-sarlanamayan cevaplar verilemez.
Demek ki felsefî kavramlar olarak bu sorulara herkesi tatmin edecek bir cevap vermek güçtür. Nitekim tarih felsefesi, hukuk felsefesi, epistemoloji, hermenötik, linguistik gibi çeşitli alanlarla ilgili olan bu kavramı bu sahalarda çalışan ilim / düşünce adamlarından hemen hepsinin yeniden tarif etme girişimi de bunu göstermektedir.
Dolayısıyla tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş; her tarif, onun bir yönünü açıklamıştır. Böyle olması da normaldir. Çünkü her kavramın bir tarihi vardır. Bu tarih, gerektiğinde başka felsefî meselelerin içinden geçen veya çeşitli felsefi alanlara temas eden bir tarihtir. Bu tarihsel ve kültürel serüveni gö-zardı ederek tarihsellik kavramını anlamamız mümkün değildir.
O halde esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisine;
1- Esbâb-ı nüzulün Kufân-ı Kerîm'in bütünlüğü içerisindeki yeri,
2- İnsanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır.
Bunun için de esbâb-ı nüzul rivayetlerinin, esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım olarak Önerdiğimiz şekilde sınıflandırılması gerekmektedir.
1- Esbâb-ı nüzul rivayetleri: "Orijinal tarih"
Sahâbe'nin rivayetleriyle nakledilen nüzul ortamına ait bu tür esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında "orijinal yorum" olarak değerlendirilebilir. Yine bu rivayetler, Kur'ân'm anlaşılma sürecinde ve Kur'ân-ı Kerîm tarihinde "orijinal tarih" olarak adlandırılabilir.
Sonuç olarak:
1- Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu, Kur'ân-ı Ke-rîm'in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.
2- Başka "Özgü" kültürlere ait kavramları kullanırken yukarıda ele alman yaklaşım benimsenmeli, kavramların tarihleri, içerikleri (açıklık-anlam çerçevesi) ve kullananların dünya görüşleri gözönünde bulundurulmalıdır.
3- Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benimsemeleri hem de kullandıkları kavramı tarif etmeleri gerekmektedir. Aksi halde bu kavramları kullananlar ile onları anlamakta zorlananlar veya anlamak istemeyenler arasındaki "tartışma" yapıcı bir zemine oturmayacaktır. Bu ise İslâm düşüncesinin yeniden yapılanması ümidi açısından çok olumsuz bir düşünce ortamı demektir.
Her yazar, kullandığı bu tür odak kavramlara yüklediği anlamları açık bir şekilde ortaya koyar-sa"tartışma" için yapıcı bir ortam oluşturulabilir.
4- Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlam-bilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavramları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleş-tirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabilmemizin, anılan tavrın hakim olmasıyla mümkün o-labileceği umulur.
5- Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki tarih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışlarının birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır. (Babanzâde Ahmed Naîm, Tecridi Sarih Tercemesi'nde (1.74-100) buna bir misal vermiştir. A. Naîm, burada hadis usûlüne tarih felsefesi bağlamında bakmıştır. Bunun için de tarih anlayışımızı/felsefemizi ortaya koyan çabalara ihtiyacımız olduğu açıktır.)
6- Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalanmak da bu yaklaşımla mümkündür.
"Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "orijinal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bütün bunlar ise siyer-tarih yazımında insanî faaliyet ve davranışların/başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek; bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır.
Faruk ÇELİK
15922721
Doktora/Güz Dönemi/2015
KUR’AN VE BAĞLAM KIRAATİ ÖZETİ/ Ahmet Nedim SERİNSU
Eser üç kitaptan oluşmaktadır. Birinci kitap Kur’an’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün rolünü, ikinci kitap Sa’lebe kıssası esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım, üçüncü kitap ise tarihsellik ve esbab-ı nüzul konusunu ele almaktadır.
Kitabın özetine geçmeden uzaktan öğretim tekniklerinin kısmen uygulanması ve bu anlamda ok ve parmak ikonu kullanılması eserin önemli özelliklerindendir. Zira bu yöntem ilahiyat alanında pek kullanılan bir yöntem değildir. Bu ikonlar okuyucuyu uyarmakta ve daha dikkatli davranmasını sağlamaktadır.
Müellif birinci kitabın giriş bölümünde esbâb-ı nüzul konusunda yapılan araştırmalarda esbâb-ı nüzulün Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında ne kadar yararlı olduğunun tartışılmadığını, esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis metodolojisi göz önünde bulundurulmadan yapılacak değerlendirmelerin Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında bazı problemler doğuracağını, bu eserde Kur’an-ı Kerim’i anlamaya çalışanların esbâb-ı nüzulden nasıl faydalanacakları, hangi ilkeler doğrultusunda rivayetleri değerlendirecekleri hususunda bilgiler verildiğini ve esbâb-ı nüzul ilmine vakıasının tespiti, onun tenkidi ve yeni bir yaklaşım ilkeleri metoduyla yaklaşılacağını belirtilmiştir.
Yazar birinci kitabın birinci bölümünde Kur’an ilimleri hakkında genel açıklamalarda bulunur. Doğuşu ve gelişimi, Kur’an ilimleri, tefsir ilimleri kavramları üzerinde durur. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramlarının tedvin döneminin başlarında aynı manada kullanıldığını, Zerkeşî’den sonra farklılaşmanın ortaya çıktığını, tefsir ilminin müfessirin tefsire yönelirken bilmesi gereken ilimleri kavram olarak ifade ettiğini, Kur’an ilimleri kavramının Kur’an’la ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumî kaideleri içeren daha genel bir kavram olduğunu ifade eder.
Müellif bu bölümde daha önce yapılan esbâb-ı nüzül tariflerine yer verdikten sonra yeni bir tanım getirir. Ona göre esbâb-ı nüzül: nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile olan ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir. Bu tariften sonra yazar esbâb-ı nüzul ilminin doğuşu, gelişimi ve konu ile ilgili yazılan eserlerin listesini verir ve bu eserler hakkındaki mülahazalara yer verir.
Yazar bu bölümde ayrıca esbâb-ı nüzul rivayetlerinin yalnızca sahih nakille bilinebileceği, başka bir yolla bilmenin mümkün olmadığı, فيما لا مجال للاجتهاد فيه olduğunu, sahabeden ve tabiinden gelen rivayetlerle bilineceğini bunların da şartları olduğunu ifade eder. Sahabeden gelen naklin, merfu’ rivayetin senedinin ve metninin sahih olması gerektiğini, tabiinden gelen Mürsel rivayetin ise senedinin, metninin sahih olması, rivayeti destekleyen bir başka tabii rivayetin olması, ravinin tefsir imamlarından olması ve ilmini doğrudan bilgin sahabiden almış olması gerekir.
Müellif daha önce telif edilen eserlerde üzerinde çok fazla durulmayan esbâb-ı nüzul rivayetlerinin kalıplarına yer verir. Bunları,
Sebep ifade etmede “nass” olan rivayetler.
Sebep ifade etmede “nass olmayan” rivayetler olarak ikiye ayırır ve bunların sıygalarını verir, tasniflerini yapar.
Daha sonra esbâb-ı nüzulle ilgili meselelerden olan taaddüt meselesi, hükmün ve nüzulün taahhürü meselesi ve umum husus meselelerine yer verir. Ayrıca esbâb-ı nüzulle ilgili disiplinlereden olan hikmet-i teşriiyye ilmi, mübhematü’l-Kur’an ilmi, tenasüb ve insicam ilimleri ile ilgili bilgiler verir.
Bu bölümü müellif tesahül ve hadis vaz’ının çoğunluğunun vuku bulduğu tefsir, esbâb-ı nüzul rivayetlerinin, hadis tenkitçilerinin rivayetlerin tenkidinde kullandıkları senet ve metin tenkidi kurallarının sıkı eleğinden geçirilmesinin zaruretinden bahsederek bitirir.
Birinci kitabın ikinci bölümünde ise Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün yetersiz kalma sebeplerini ele alır. Bu sebepleri rivayetler açısından, umumu hususileştirme açısından, taaddüt-teaahhür açısından ve tarih ilminden yararlanma başlıkları altında ele alır. Zira bu rivayetler hadis usulü açısından incelendiğinde bu sonuç ortaya çıkmaktadır. Sebebiyet ifade eden esbâb-ı nüzulün (nass) olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması, nüzul sebebi olarak bir ayet için birçok rivayet bulunması sebebiyle ve bu rivayetlerin bir kısmının tarihi gerçeklere aykırılık ile zamansal uyumsuzluğu olması nedenleriyle yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle esbâb-ı nüzul rivayetlerinin önemli bir kısmı Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasına olumsuz etkileri olmaktadır. Bunlar, Kur’an’ın yorum zenginliğine engel olması, Kur’an’ın evrensel hedefi olan Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini engellemesi ve konunun istismar edilerek şahısların ebedileştirilmesi ve mezhebi ihtilaflarda kullanılmasıdır.
Birinci kitabın üçüncü bölümünde yazar esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım konusunu ele alır. Nüzul asrının sosyal, fikri, iktisadi, siyasi ve o dönemin insanını inceleyen araştırmaların Kur’an’ı anlama hususunda daha çok istifade edilmesini sağlayacağını belirtir. Yeni yaklaşımı şöyle ifade eder:
Esbâb-ı nüzul rivayetleri yeniden değerlendirildiğinde öncelikle
Esbâb-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirleyen ilkeleri belirlemek gerekir. Bunlar,
Genel İlkeler
Esbab-ı nüzul rivayetlerinin tamamını ihata etmek mümkün değildir.
esbâb-ı nüzulü bilmeden Kur’an’ı anlamak mümkündür.
Özel İlkeler. İhtiyacı belirleyen asıl bu ilkelerdir.
Sebeb-i nüzulü bilmenin muktezay-ı hali bilmek gibi olduğu hallerde,
Sebeb-i nüzul bilmenin Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nassalar konumuna getirme şüphesi ve güçlülüğü bulunduğu hallerde
Bu ilke önceki iki ilkeyi kapsayan bir niteliktedir. Buna göre: Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule ihtiyacı ilk planda Kur’an belirlemelidir.
Daha sonra esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından tenkidinin yapılması gerekir. Sebep olmada nass olanlarla olmayanların, sıhhat derecelerinin, uydurma olup olmadıklarının ve metin tenkitlerinin yapılması gerekir.
Ayrıca esbâb-ı nüzul rivayetlerinin esbâb-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivayetleri şeklinde tasniflerinin de yapılması gerekir ki yorumlarla, sahih rivayetler birbirine karışmasın.
Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğünün dikkate alınması.
Siyak-sibak’ın göz önünde bulundurulması.
Esbâb-ı nüzul ve tarihilik kavramı. Yazar bu konu üzerinde önemle durur. Kur’an’ın tarih ve tarihiliğini geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak gördüğünü ifade eder.
Felsefeye ait bir kavram olan tarihselliğin tanımında şu unsurlar bulunur,
Tarihsel olanın varlık biçimi.
Zamana bağlılık, gelip geçicilik.
Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma.
Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu.
Yazar bunlardan birinci ve dördücüsünün Kur’an ve sebeb-i nüzul için olabileceğini, ikinci ve üçüncünün mümkün olmadığını gerekçeleri ile anlatır.
Eserin ikinci kitabı birinci kitaptaki öneri, teklif ve yeni yaklaşımların uygulaması niteliğindedir. Bu kitapta müellif Sa’lebe kıssasını ele alır. Sire, rical ve tarih, hadis, tefsir kitaplarında kıssanın nasıl geçtiğini ele alır ve yeni yaklaşım sadedinde öncelikle,
Sa’lebe kıssasının hadis usulü açısından tenkit edilmesi. Hadis zayıf bir hadistir. Bu rivayetin önemli eserlerde yer alması mütekaddim ulemanın bilgilerin sıhhatine bakmadan kaybolma endişesinden dolayı rivayet etme arzusundan kaynaklanmıştır.
Sebebiyet ifade etme hususunda nass olmayan rivayetlerdendir.
Tarih ilminden faydalanıldığında Hamidullah’ın aktardıkları tarihi veriler ile bu rivayet uyuşmamaktadır.
Kur’an’i bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirildiğinde Tevbe suresinin 75. Ayetinin bir şahıstan ziyade bir karakteri ortaya koyduğunu görebilmekteyiz.
Sonuç olarak bu ilkeler çerçevesinde rivayete bakılmadığından tefsir ve diğer kitaplarda bir birine zıt rivayetler, zorlama açıklamalar yer almaktadır. Yeni yaklaşımla bu ve benzeri rivayetler ele alındığında daha önemli, tutarlı sonuçlar elde edilebilecektir.
Eserin üçüncü kitabında müellif önceki kitaplarda kısaca yer alan tarihsellik ve esbâb-ı nüzul konusunu ele alır.
Eserin en önemli özelliklerinden biri kavramları detaylı bir şekilde ele alıp kavram, terim farklılıklarını detaylandırması, kavramların açıklık ve seçikliği üzerinde önemle durması araştırmacılara yol göstermektedir. Ayrıca İslami ilimlere yeni metotlarla yaklaşılması mevcut birçok surunun halledilmesine ön ayak olacaktır.
ESBÂB-I NÜZUL İLE İLGİLİ ESERLER
Ali b. El-Medenî (ö.234/848) Esbabü’n-Nüzul
El-Vahidi (ö. 4687/1076) Esbabü’n-Nüzuli’l-Kur’an, Daru’l-Meyman, Riyad 2005.
Muhammed b. Esad Iraki (ö. 567/1172), Esbabü’n-Nüzul ve’l-Kasasu’l-Fukaniyye, Tahkik İsam Ahmed Ahmed Ganim, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad 2007.
ESBÂB-I NÜZUL İLE İLGİLİ MAKALELER
Aldemir, HALİL, Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri Arasında Görülen Çelişkiler ve Geliştirilen Çözüm Yollarının Tahlili, EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 48(Yaz: 2011), s. 141-159
Demirci, MUHSİN, ·EsBABU'N-NÜZÜLÜN KUR'AN TEFSİRİNDEKİ YERİ, M.Ü.İlahiyat Fak. Dergisi, SAYI: ll-12, İstanbul 1997. S. 7-25.
Esbab-ı Nüzûl, çeviren: Erdoğan Pazarbaşı, İbrahim Görener, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2001, sayı: 11 [Prof. Dr. Şaban Kuzgun’un Anısına], s. 153-172
TEFSİR FIKIH HADİS TARİHLERİ MUKAYESESİ ÖDEVİ KAYNAKLARI
Ahmet Yücel, Hadis Tarihi, İfav Yayınları, İstanbul 2011
İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, TDV. Yayınları, Ankara 1989.
Zekiyyüddin Şa’ban, İslam Hukuk İlminin Esasları, TDV Yayınları, Ankara 2015.
İslam Ansiklopedisi ilgili maddeler.
HÜLASA 13.12.2015
İdris Sami Sümer
14922749
DOKTORA
KUR’AN VE BAĞLAM HÜLASASI
Kur’an, Hz. Peygambere yaklaşık
yirmi üç yıla ulaşan bir zaman diliminde nazil olmuştur. Bu çeyrek asır zaman
dilimi içinde bir medeniyetin kurulma aşamasında vaki olabilecek tüm olaylar
nerdeyse yaşanmıştır. Siyaset, ticaret, asabiyet, kültür, sosyal olaylar,
savaşlar ve barışlarda meydana gelen olaylar zaman zaman Kur’a’ın iniş
sürecinde ayetlerin iniş sebebine neden olmuş ve bu durum tefsir usulü ilminde
müstakil bir bab olarak yer edinmiştir. Esababı nüzul ilmi Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasında inemi ihmal edilemez bir ilimdir. Sahabenin Kur’an tefsirindeki
önemli konumunu temin eden yerlerinin başında sebebş nüzul gelmektedir. Çünkü onlar
muhtelif vesilelerle Kur’an ayet ve sürelerinin hangi sebebler üzerine indiğine
şahit olmuşlar ve bu onlara Kur’an-ı doğru anlamada sonraki nesillere göre bir
üstünlük sağlamıştır.
Esbabı Nüzul İlmini Araştırmanın Metodu ve Amacı
Her ilim dalında olduğu
gibi esbabı nüzul ilminin araştırmalarında da bir dizi problem söz konusudur. Esbabı
nzul birçok yönüyle hadis ilmine benzemektedir. Hadis rivayetiyle ilgili
meselelerde mevcut olan problemler, esbabı nüzul rivayetlerinde de söz
konusudur.
Esbabı nüzul
çalışmalarında araştırmacıların dikkat etmesi gereken iki temel esas vardır.
1.
Bu alanla ilgili gelen rivayet ve aktarıların
çokluğundan kaynaklanan sıkıntılar.
2.
Yine aşırı rivayetin peyda ettiği metotsuzluk ve
sistemsizlik sorunu.
A. ESBÂB-I NÜZÛL İLMİ
Kur’an’ın
insanlara gönderilme sebebi insanları mutlu etmektir. İnsan ve toplumun mutlu
bir yaşam kurabilmesi için doğru bilgiye dayanan ilkelerle hayatlarını
yönlendirmeleri gerekir.
Bir
ilmin doğru olması için elde edilme yöntemlerinin de doğru olması lazım. Bu meyanda
mutlak doğru olan Kur’an ayetlerinin doğru anlaşılabilmesi için doğru
metotların kullanılması gerekir.
Kur’an’ın
doğru anlaşılabilmesi için Peygamberimizin döneminden itibaren Kur’an ilimleri
metodu oluşmaya başlamıştır. Kuran ilimlerinin kaynağı Kur’anda, peygamberin
anlama metodunda ve kısmen sahabilerin tefsir metotlarında mevcuttur.
Bu
ilim İslamın ilk dönemlerinden itibaren ilkeli anlamlandırmanın esasını
oluşturmuştur.
B. TANIM
Esabı
nüzul ilminin Kur’an ilimleri eserlerinde birbirine benzeyen birçok tarifi
mevcuttur. Şüphesiz her tarif bir zenginlik olmakla beraber maiyetinde bir
takım kusurları da taşır. Bundan dolayı süreç içinde sonradan yapılan tarifler
daha zengin ve daha kapsamlıdır. Eserin müellifi deüerli hocamız Ahmt Nedim
Serinsu bu ilmin tarifini şöyle yapmıştır. Nüzul ortamında meydana gelen
hadiseye veya Hz. Peygamber’e yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde,
bir veya daha fazla ayetin, tazammun etmek cevap vermek veya hükmünü açıklamak
üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden
hâdiseye sebeb-i nüzul denir.
Esbâb-ı
Nüzûlle ilgili birçok eser meydana getirilmiştir. Değerli hocamız çalışmasında
bu eserlerden araştırmacıların faydalalanabilmesi için örnekler vermiştir.
Esasen sebebi nüzul, sadece ayetlerin iniş sebebini
vermekle kalmaz. Bunun yanında kısmen bir islam tarihi kimliği de taşır. Sahabenin
kendi aralarında sebebi nüzule vukufiyetleriyle iftihar etmeleri bu ilmşn ne
kadar muteber olduğunun bir alametidir.
C. SEBEB-İ NÜZÛL RİVAYETLERİ
Esbâb-ı
Nüzûlun anlandırmada etki kriteri sadece nakil ve bildirim yoluyla gelmesidir.
Bu alan, akli çıkarımlara ve dolayısıyla içtihada kapalı olan bir alandır. Akılla
idraki mümkün olmayan, sadece işitilerek ve görülerek bilinebilen sahabe
rivayeti anlamına gelir. Dolayısıyla o ancak nakil yoluyla bilinebilir.
Bu meyanda sebebi nüzul, hadis literatürün ilgi
alanından bağımsız değerlendirilemez. Zira rivayetlerin kaynağı sahabenin
bildirimleriridir. Ve bu rivayetler sahih hadis kaynaklarında bulunmaktadır.
Sabebi nüzulün bir başka özelliği, zan ifade eden
bildirimleri kabul etmemesidir.
D. ESBÂB-I NÜZÛL PROBLEMLERİ
Rivayet ilimlerine dayanan
meselelerin kendine has problemleri vardır. Bundan dolayı bu meseleler üzerine
yoğunlaşan alimler, metot ve çalışmalarını sıkı tutmuşlar bu konuda tavizkar
olmamışlardır. Sebebi nüzul ilminin iki esaslı problemi vardır.
1.
Taaddüt Meselesi: bu problemin ana sebebi bir ayet veya sürenin
iniş sebebiyle ilgili farklı rivayetlerin aktarılmasıdır. Bu farklı rivayetler,
ilgili ayetleri yorumlama hususunda yorumculara ciddi engeller çıkarmaktadır. Bu
zorlukları aşmak isteyen alimler, sebebi nüzulün tekrar ettiğini ileri sürerek
meseleleri halletme yoluna gitmişleridir.
2.
Taahhür Meselesi: Vahiy ile te’ekid edilmesi
amacıyla nüzulü taahhür ile gerçekleşmiştir. Bunu da âlimler abdest ayeti
üzerinden aktarmışlardır
E. ESBAB-I NUZUL DİSİPLİNLER
En basitinden en zoruna
hiç bir ilim kendi iç disiplinini kurmadan kendini ispatlayamaz. Kuran ilimleri
arasında çnemli bşr yeri olan sebebi nüzul ilminin de disiplinleri vardır. Sebebi
nüzul; makasıd, ibham, tenasüp ve insicam gibi disiplenlerle çevrelenmiştir.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN GETİRDİĞİ AVANTAJ VE
DEZEVANTAJLAR
Kur’an’ı
Kerim’in anlaşılmasında sebebi nüzulun büyük katkı ve faydasını zikreden
hocamız bunun yanında bu ilmin Kur’an yorumuna getirdiği sıkıntıları da zikretmiştir.
Bu
sıkıntılar şöyle değerlendirilebilir.
a.
Umum-husus
pronblemi.
b.
Teaddüt
ve teehhur meselesi.
Umum
husus meselesi sebebi nüzulün deperlendirilmesi noktasında bazı zamanlar
sıkıntılı sonuçlar doğurmuştur. Olayı aktaran ravi bazen sebebin hususiliğini
umuma bazen de umumiliğini hususa hamlederek anlamda daraltma veya gereksiz
aöılıma sebep olmuştur.
III. ESBÂB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Esbâb-ı
Nüzûlu bir vaka ve olgu olarak ilk iki bölümde ineceleyen hocamız, bu iki bölümde
bu ilmin bir vaka olarak sebep olduğu müspet ve menfi sonuçları ile vermiştir.
ilk iki bölümde bir olgu olarak ve doğurduğu sonuçlar itibariyle incelenmişti.
İnzal döneminin kendine has şartlarının derinlemesine
incelenmesi, bu ilmin tek başına mutlak rivayet olarak tefsire kattığı artı
değeri daha da zenginleştirecektir.
O dönemin kendi şartlarını ayrıntılı incelemeden
mutlak sebebi nüzul rivayetlerini yoruma hakem yapmak, yorumda bazı zamanlar
sıkıntılı sonuçlar da doğurabilecektir.
Buna göre, sebebi nüzul devrin siyasi ve kültürel
şartlarının ışığında disipline edilmesi gerekir. Bu teklif sebebi nüzülü
değersizleşitirme değil bilakis onun mevcudiyetinden yararlanarak onu daha da
zenginleştirme teklidir.
Sebebi nüzülle ilgili bir başka problem, ayetin iniş
sebebşnş aktaran ravinin inişe sebep olab olayı okuma kalitesidir. Çünkü her
insan şahit olduğu olayları mutlak doğru yönleriyle okumaktan acizdir.
Bundan dolayı sebebi nüzul kriterinin yanında Kur’an
yorumunda Kur’anın bütünselliği de göz önüne alınmalıdır. Bağlam ve kontekt
ilmi de buna dahildir.
SA’LEBE KISSASI
Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım
Kitapta
sebebi nüzülün keyfiyeti hakkında verilen bilgiler ileri sürülen yeni metotlar,
salebe kıssası üzerinden somut bir şekilde incelenerek okuyucuya verilmiştir. Vaiz
ve kıssacıların dillerinde pelesenk olan bu hikayenin teklif edilen metotla
incelenmesi araştırmacılar için çok güzel bir örnektir.
Sebebi Nüzul İle İlgili
Kitaplar
1.
el-VÂHİDÎ, Esbâbu'n-Nüzûl, II.
Bsk., Beyrut 1991, s. 190.
2.
Ahmet Nedim Serinsu, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzûl, Şule Yayınları
3.
Esbabu'n-Nüzülün Kur'an
Tefsirindeki Yeri, Doç. Dr. Muhsin DEMİRCİ
Hikmet MAVİYILDIZ
14922748
Doktora – 2015 Güz Dönemi
KUR’AN VE BAĞLAM
Kur’an ve Bağlam kitabı Prof. Dr. Ahmed Nedim SERİNSU tarafından kaleme alınmış ve incelemiş olduğumuz eser 2008 tarihinde Şule Yayınları tarafından basılmıştır. Söz konusu eser toplam üç kitaptan müteşekkildir. İlk kitapta, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü bağlamında Kur’an ilimleri ve esbab-ı nüzul kavramları irdelenerek esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasına ilişkin değerlendirmesi yapılmıştır. İkinci kitapta ise, esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşım olarak adlandırılan usulün, Sa’lebe Kıssası örneğiyle uygulamalı olarak incelenmesini görmekteyiz. Son kitapta da, Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul başlığı ile tarihsellik kavramı esbab-ı nüzul bağlamında irdelenmiştir.
BİRİNCİ KİTAP
Birinci Kitap giriş ve üç bölüm ile sonuç kısımlarından oluşmaktadır. Giriş kısmında araştırmanın konusu, önemi, amacı ve metodu üzerinde duran yazar, ilk bölümde Kur’an İlimleri ve Esbab-ı Nüzul ilmini tanımlamış olup ikinci bölümde Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinin sonuçları ele almıştır. Son bölümde ise Esbab-ı nüzule ilişkin yeni bir yaklaşım ortaya koymaktadır.
Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli unsuru olması münasebetiyle Kur’an’ın anlaşılmasında gerekli bir bilgi türüdür. Bu bilginin tek kaynağı ise sahabedir. Şimdiye kadar ki esbab-ı nüzul konulu çalışmalar genelde esbab-ı nüzulden bahseden eserlerdeki malumatı nakletmek ve bu bilginin önemini vurgulamaktan ibarettir. Dolayısıyla ne esbab-ı nüzul bilgisinin Kur’an’ın anlaşılmasındaki yarar ölçüsü ve ne de bu bilgiye ait rivayetlerin hadis metodolojisi açısından tenkite tabi tutulmadan, tasnif edilmeden ve rivayet kalıplarını göz önüne almadan değerlendirmesi ele alınmıştır. Bu bakımdan bu çalışma, Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzule ilişkin bir takım prensipler ileri sürmektedir. Bunu yaparken öncelikle esbab-ı nüzul değerlendirmelerinde yapılan hatalara dikkat çekilmek istenmiştir. Bunun yanı sıra esbab-ı nüzule bütüncül bir yaklaşımla bu olgunun günümüze nasıl taşınabileceği araştırılmaya çalışılmıştır.
Metot olarak, esbab-ı nüzul ve faydaları alanında bütüncül bir değerlendirmeye imkân sağlamaya matuf olarak esbab-ı nüzul vakıası ortaya konmuş, sonrasında iyi bir tahlille onun tenkidi yapılmış ve yeni yaklaşım ilkeleri ortaya konmuştur.
Birinci bölümde Kur’an’ı anlamada esbab-ı nüzulün rolünü anlamaya yönelik Kur’an ilimleri kavramları ve doğuşu ile gelişimleri ele alınmaktadır. Böylelikle esbab-ı nüzulün de içerisinde bulunduğu bu ilimlere bakmakla bu çalışma için daha bütüncül bir bakış açısı yakalanabilecektir. Bu bağlamda, Kur’an ilimlerini tarif etmenin zorluğuyla birlikte tarihsel süreci içerisinde kazandığı anlam itibariyle ele alınmıştır.
Hz. Peygamber döneminde, okuma yazma oranı çok düşük olmasından o dönemin ağırlık noktası okur-yazarlık üzerineydi. O dönem Hz. Peygamber Kur’an’ı bizzat tefsir ediyordu. Dolayısıyla Kur’an ilimlerinin telif edilmesine ihtiyaç duyulmamıştı. Sahabe döneminde ise bilgiler rivayet yoluyla sonraki nesle nakledilmiştir.
İlk dönemlerde Kur’an ilimleri, ilk müfessirler tarafından Kur’an’ı anlamaya imkan veren ilmi araçlar olarak algılanmışlardır. Tedvin döneminde ise, Kur’an ile alakalı garib-ul Kur’an, İ’rab-ul Kur’an gibi bütün bilgiler muayyen olarak Kur’an ilimlerine dahil olmuş. Ancak bu ilimler Kur’an’ın anlaşılması bağlamında birbirleriyle iç içe geçmiş çok alakalı ilimlerdir. İlk dönem âlimleri tarafından Kur’an ilimleri tefsir ilimleri gibi görülse de, onların zihinlerinde Kur’an ilimleri kavramı teşekkül etmemişti. Ancak yine de Kur’an ilimlerine vakıf idiler. Bu muvacehede; Kur’an ilimleri, konusu Kur’an-ı Kerim olup, Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik Kur’an’la ilgili ve Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalarından oluşmaktadır.
Öte yandan tefsir ilmi ise, Kur’an-ı Kerim’in sözcüklerini, anlamlarını Kur’an’la ilgili ilimler gereğince araştıran ilimdir. Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri birbirlerine çok yakın ve ilişkili olmasına karşın ez-Zerkeşi ile birlikte iki ayrı kavram olarak ayrılmıştır. Tefsir ilimleri, Kur’an’ı tefsir ederken, bilinmesi gereken ilimleri kapsarken, Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur’an-ı Kerim’le ilgili bütün ilimleri ve bunlarla ilgili genel kaideleri kapsamaktadır.
İlk dönemlerden itibaren Kur’an ilimleri arasından esbab-ı nüzul ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Kitaptaki tanıma göre sebeb-i nüzul: Nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha fazla ayeti resmeden hadisedir. İlk olarak da esbab-ı nüzul rivayetleri hadis eserlerinde kaydedilmiştir. Ve de genellikle hadislerin tefsir babında yer almıştır. Eserde esbab-ı nüzul alanında yazılan önemli eserlere de yer verilmiştir.
Esbab-ı nüzul tabiatı itibariyle ancak sahih nakille bilinebilir. Yani, işitme ya da görme yoluyla bilinebilen ve sahabeden müsned-merfu olarak gelen rivayetlerdir. Sahabenin müsned-merfu olmayan esbab-ı nüzul rivayetleri ise tefsir için yaptıkları esbab-ı nüzul değerlendirmeleridir. Öte yandan, tabiundan gelen esbab-ı nüzul rivayetleri de vardır ki onlar da Mürsel kabilinden sayılmaktadır.
Ayrıca, sebeb-i nüzul rivayetleri sıygaları bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Bu sıygalar iki guruba ayrılır: sebep ifadesi nass olan ve olmayan kalıplar. Birincisinde, rivayet kalıbın nüzul sebebi olarak delil iken, ikincisinde rivayet kalıbının nüzul sebebi olarak delil ya da hüccet olarak anlaşılmaz. Bu da, sebeb-i nüzul rivayetlerinde kaçınılmaz bir tasnife ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, rivayetleri türlerine göre tasnif etmek mümkündür: müsned-merfu hadislerden oluşan esbab-ı nüzul rivayetleri; tefsir için, nüzul asrında meydana gelen bir hadisenin re’y ve içtihad ile misal getirildiği esbab-ı nüzul rivayetleri.
Diğer yandan, esbab-ı nüzul rivayetleri arasında ihtilaflar da vuku bulmuştur. Bunlar temelde; her ayete sebep arayanların uydurma rivayetleri sebeb-i nüzul alanına dâhil etmeleri ve nüzul ortamında cereyan etmemesine rağmen bir olayın o döneme mal edilmesi nedeniyledir. Bu ihtilaflar aynı zamanda sebeb-i nüzulün taaddüdü, taahhürü, nassın umum ya da husus olmaması gibi sorunlara da yol açmaktadır.
Esbab-ı Nüzul ilmi kaynak olma babından, hikmet-i teşriiye, mübhemat-ul Kur’an, tenasüb-insicam gibi disiplinlerle de yakından ilişkilidir. İslam kültür tarihinde esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’anın anlaşılmasında önemli ölçüde faydalanılan kaynak olsa da bu faydalanmanın belli ilkeler doğrultusunda olduğu söylenemez.
İkinci bölümde esbab-ı nüzul rivayetlerinin değerlendirmelerinde ilkesiz yaklaşımlardan bahisle bu değerlendirmelerin sonuçları ele alınmıştır. Bu ilkesiz yaklaşımlar, rivayetlerin değerlendirmesinde bir takım olumsuzluklara neden olmuştur. Bunların başında, Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kalması gelirken diğer yandan Kur’an’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar gelmektedir.
Rivayetlerin yetersiz kalmasının başlıca nedeni ise rivayetlerden kaynaklanan sorunlardır. Esbab-ı nüzul rivayetleri, rivayet ve sema yoluyla geldiği için hadis usulü kriterlerine uyulmadığı takdirde sorunlara yol açmaktadır. Rivayet senedlerinin zikredilmemesi, rivayetlerin tasnif edilmemesi ise esbab-ı nüzul rivayetlerin yetersiz kalmasında ayrıca bir rol oynar. Diğer bir neden ise, rivayetlerin nass olarak husus ifade ettiği şeklinde anlaşılmasıdır. Hâlbuki nassın umum olarak değerlendirilmesi daha muteberdir. Ayrıca, bir ayet için birçok rivayetin bulunması ve dolayısıyla nüzulün taaddüdü ve taahhürü meselesinin ortaya çıkması da esbab-ı nüzulün Kur’an’ı anlamada yetersiz kalmasının bir sebebidir. Öte yandan, rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık da rivayetlerin yetersiz kalmasına sebebiyet vermektedir.
Bu olumsuzluklar tabii seyri içerisinde Kur’an’ın yorum zenginliğinin engellenmesine yol açmaktadır. Böylelikle her ayete nüzul sebebi aramak, nüzul sebebi ile sınırlı kalmak ve sebeb-i nüzuldeki olayda sıkışıp kalmak gibi kısır bir döngüye hapsolma riski bulunmaktadır. Dolayısıyla Kur’an’ın evrensel hedefi; Kur’an, insan, hayat bütünleşmesi ıskalanmış olacaktır. Bu olumsuz sonuçlardan biri de konunun istismar edilmesidir. Özellikle şahısların ebedileştirilmesinde, mezhep hareketlerinde bunun örnekleri görülebilir.
Üçüncü bölümde yazar, esbab-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilkeden bahsetmektedir: genel ilkeler ve özel ilkeler. Birincisinde; rivayetlerin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmadığı ve de esbab-ı nüzulün bilinmeden de Kur’anın anlaşılabileceği ileri sürülür. İkincisinde ise; sebebi nüzulü bilmenin muktezay-i hali bilmek gibi olduğu hallerde esbab-ı nüzulün bilinmesi, sebeb-i nüzulü bilmemenin Kur’anın zahir nasslarını mücmel durumuna getirme şüphesi bulunduğu halde esbab-ı nüzulün bilinmesi ve de esbab-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur’anın belirlemesi gerektiği ileri sürülür.
Yazar burada esbab-ı nüzule olan ihtiyacın sınırlarını belirledikten sonra esbab-ı nüzul rivayetlerinin hadis usulü açısından değerlendirilmesini gerekli görür. Böylelikle bu alandaki birçok problemin aşılacağını belirtmektedir. Yazar bu bağlamda aşağıdaki ilkeleri önermektedir:
1- Bir rivayet, sebep ifade etmede nass ve nüzul ortamına ait olabilmesi için musned-merfu olmalıdır.
2- Sahabenin esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf olduğu bilinmelidir.
3- Tabiunun esbab-ı nüzul değerlendirmeleri de mürseldir.
4- Rivayetler senet-metin bütünlüğü içerisinde tenkit edilmelidir.
Öte yandan, bu tenkit aşamasından sonra rivayetler tasnif edilmelidir. Bu ilkelerin yanı sıra Kur’an’ın bütünlüğünün dikkate alınması ve siyak-sibakın göz önünde bulundurulması da diğer ilkeleri tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla esbab-ı nüzulün yeri Kur’an’ın bütünlüğü bağlamında ele alınmalıdır. Ayrıca nüzul sebebinin bilinmesi siyak-sibakın anlaşılmasına da olanak sağlayabilecektir.
Birinci kitabın sonucu olarak; esbab-ı nüzulün belirtilen ilkeler doğrultusunda değerlendirilmesi, Kur’anın anlaşılmasında insanın bakış açısı dışında kalan sınırsız sayıda olgu olduğunun hesap edilmesi, konulu tefsir çalışmalarına olumlu etki etmesi, nüzul asrına eğilinmesi ile insani davranışların tarihi olgularını anlama ve son olarak esbab-ı nüzulün müfessirlerce nasıl değerlendirildiğinin anlaşılması noktalarında çok faydalar sağlayacağı mülahaza edilmiştir.
İKİNCİ KİTAP
Sa’lebe Kıssası (Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)
İkinci kitap beş bölümden oluşmaktadır. Bu kitapta yazar, ilk kitapta esbab-ı nüzulle ilgili ortaya koymuş olduğu yeni yaklaşım ilkelerini, bir sebeb-i nüzûl rivayeti üzerinde uygulamalı olarak ele almaktadır.
İlk bölümde Sa’lebe Kıssasına yer verilmiştir. Hadis ve tefsir rivayetlerinde, Tevbe Suresi 75. Ayetin sebeb-i nüzulü olarak görülen, Sa'lebe bin Hatıb'ın kıssası ikinci bölümde; sîre, ricâl ve tarih kitaplarındaki haliyle incelenmiştir. Sa’lebe kıssasının sıhhatine ilişkin, gelen hadis ve tefsir rivayetlerinde inceleme yapılmış ve sahih olabileceği gibi sıhhatinde şüphe olduğu da kaydedilmiştir. Üçüncü ve dördüncü bölümlerde hadis ve tefsir kaynaklarından irdelenen Sa’lebe kıssası, beşinci bölümde ise önceki kitapta tespit edilen esbâb-ı nüzule yeni yaklaşım ilkeleri ile değerlendirmeye tabii tutulmuştur.
Hadis münekkitlerince senedi zayıf olması itibariyle tenkit edilmektedir. Diğer yandan, rivayetlerin tasnif edilmesi gerekir. Çünkü müsned-merfu olan esbabı nüzul rivayetleri ile esbab-ı nüzul değerlendirmeleri birbirlerinden farklıdır. Sa’lebe kıssasında olduğu gibi, hadis kitaplarının tefsir kısımlarında bir ayetin sebeb-i nüzulü olarak çok sayıda rivayetler gösterilmektedir. Bu rivayet, sahabenin ve tabiunun yaptıkları bir sebebi nüzul değerlendirmesidir. Ayrıca değerlendirmede tarih eserlerinden de yararlanılmalıdır. Bu bağlamda, bu rivayetin gerçek olmadığı düşünülmektedir. Son olarak ise, Kur’âni bütünlük ve siyak-sibak bağlamında bu kıssa değerlendirilmelidir. Bu kapsamda ise, siyak-sibaka bakıldığında münafıklardan bahsedildiği görülmekte olup, Sa’lebe’nin kınanması ile ilişkili görülmemektedir.
ÜÇÜNCÜ KİTAP
Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl
Üçüncü kitap giriş ile iki bölümden oluşmaktadır. Giriş ile konunun amacı ve metodu belirtilerek, tarihsellik kelimesi kavram ve terim bağlamlarında irdelenmiştir. Buna göre; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetlerin sonucu oluşan düşüncelere işaret eden bir kavrama tarihsellik denir. Burada esasen; esbâb-ı nüzul, tarihsellik kavramı bağlamında ele alınmaktadır.
İlk bölümde tarihsellik kavramı temellendirilmeye çalışılmıştır. Buna göre, tarihsellik ve tarihselcilik terimlerinin batıda ortaya çıkışına bakılmış olup, bu kavramların halen dahi belirsizliklerini korudukları ifade edilmektedir.
İkinci bölümde tarihselliğin esbâb-ı nüzul bağlamında irdelendiği görülmektedir. Öncelikle bu iki kavramın birbirleriyle ilişkisi ve kesişme noktalarına değinen yazar, batıya ait tarihsellik ve tarihselcilik kavramları ile Kur'ân-ı Kerim’in tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Buna göre, Kur’an’da anlatılan insan ve insan toplulukları ve onlarla ilgili olayların tarihselliğinin yani sıra sahabenin nüzul asrında yapıp-etmeleri de tarihselliğin konusudur. Sahabenin yapıp-etmelerinin neticesinde esbâb-ı nüzul meydana gelmiştir ki, bu da onun tarihselliğini gösterir. Dolayısıyla, nüzûl ortamında gerçekleşen olaylar, sorulan sorular ve ayetlerin nâzil olma keyfiyeti esbâb-ı nüzulün tarihselliğinin konusudur.
ESBAB-I NÜZUL KONUSUNDA KAYNAKLAR
KİTAPLAR:
SERİNSU, Ahmed Nedim. Kurʼânʼın anlaşılmasında Esbâb-ı nüzulʼün rolü. Şûle Yayınları, 1994.
ÇETİNER, Bedreddin, Fatiha'dan Nâs'a Esbâb-ı Nüzûl, Çağrı Yayınları/Kuran Kitaplığı Dizisi
Es-SUYUTİ, İmam Celaleddin, Lubabu’n-Nukûl fi Esbabi’n-Nüzul, Fatih Yayınevi: 2/722.
MAKALELER:
ALBAYRAK, Halis, Allah'ın Nüzul Dönemindeki Farklı Davranış Tarzının Mümin Kur'an Anlayışına Katacağı Boyut Üzerine, 1996, s. 34-39.
PARLAK,Ali, Esbâb-ı Nuzûl Bağlamında Hārūt ve Mārūt Kıssasının Mahiyet Analizi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 55:1 (2014), ss.1-15
HANEFİ, Hasan, “Esbab-ı Nüzul” ün Anlamı Nedir?, çeviren: Ahmet Nedim Serinsu, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1998, cilt: XXXVIII, s. 225-2321
ÖNSÖZ
Kur’an’ı anlama/anlamlandırma faaliyetini
gerçekleştrimek için dilsel ögelerin yanında (Kur’an belli bir tarihte, belli
bir topluma indiği için) tarihsel unsurların da dikkate alınması gerekmektedir.
Bu unsurların kullanımı esbab-ı nüzul dediğimiz bilimsel saha içerisinde
gerçekleşmektedir.
Esbab-ı nüzul hakkında kapsamlı bilgileri
içeren “Kur’an ve Bağlam” isimli çalışmanın 1. bölümde Kur’an ilimleri ve
esbab-ı nüzul ilmi hakkında bilgiler verilmiş; 2. bölümde esbab-ı nüzul
konusuna yeni bir yaklaşımı ve Sa’lebe kıssasını bu yaklaşımla değerlendirilmiş
ve 3. bölümde ise tarihsellik ve esbab-ı nüzul arasındaki ilişki
değerlendirlmiştir.
Bu çalışmanın yapılması noktasında bizleri teşvik
eden değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu’ya teşekkürlerimi sunarım.
A. KUR’AN İLİMLERİ, TEFSİR İLİMLERİ
VE ESBÂB-I NÜZÛL
A.1. Kur’an İlimlerinin Doğuşu ve
Gelişimi
Kur’an-ı Kerim, Allah (cc) tarafından melek/cebrail
vasıtasıyla Hz. Muhammed (sav)’e yaklaşık 23 senelik zaman diliminde indirilen,
tevatürle nakledilen ve insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı Arapça
bir kelamdır.
Kuran ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir.
Çünkü Kur’an kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını
isteyen ve sonuçta yaşanılır kılınmasına muhattaplarını teşvik eden vahiy
mahsulu bir kitaptır.
Arap diline vakıf olan sahabe, mevcut kültürel
birikimleri ile Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Bu anlama onları ayetlerin iniş
durumlarını/ortamlarını bilmeye teşvik ediyordu. Sahabenin yetiştirdiği tabiun
alimleri ve diğerleri Kur’an ilimlerinin esaslarının koyan bilginlerimiz olarak
bilinmektedir. Dolayısıyla Kur’an ilimleri İslam’ın ilk döneminden itibaren alimlerimizin
özel olarak ilgilendiği sahayı teşkil etmektedir.
Katib Çelebi (Keşfu’z-Zünûn isimli eserinde)
bu dönem alimlerinin tedvin eylemindeki ortak gaye ve özelliklerini Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tespit etmek ve Kur’an ile hadisin
manalarını açıklamak olarak tanımlamaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için bu
iki ilmi elde etmeye yarayacak araç ilimleri tedvin etmeye girişmişlerdir.
Kur’an
ilimleri tarihinden bahseden ilim adamlarımız bu sahada eser veren müellifleri
zikrederler. Bu listeden anladığımıza göre ilk eserler, Kur’an ilimlerinin
müstakil ele alınması, konunun derinlemesine ve bütün yönleriyle incelenmesi
metoduna dayanmaktadır
Öte yandan Kur’an ilimleri sahasında eser vermiş müelliflere baktığımızda tedvin döneminin başlarında alimlerin Kur’an ilimleri terimini sözlük anlamında ele aldıklarını ve Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgilere delalet eden bir anlam yüklemiş bulunduklarını tesbit etmekteyiz. Böylece tek tek kuran ilimleri belirli bir alanda uzmanlaşmış özel bilgi alanı olarak görülmüştür.
Dr. Adnan Zarzur’a göre Ulumu’l-Kur’an tabirini terimsel olarak kimin ilk defa kullandığını tesbit etmek zordur. Bunun sebebi ilk dönem alimlerimizin Ulumu’l-Kur’an lafzını Ulumu’t-Tefsir anlamında kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Yani ilk devir alimlerimizin bazıları tefsirlerine bir mukaddime ile başlamayı ilke edinmişler ve burada Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik izahatta bulunurken bazıları ise bu malumatı konuyla ilgili ayetin tefsiri esnasında kaydetmişlerdir. İşte bu malumat Ulumu’l-Kur’an veya Ulumu’t-Tefsir bilinmektedir. Ulumu’l-Kur’an kavramanın bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeşi sayesinde h. 8 asırda vuku bulmuştur.[1]
Zerkani’nin Kur’an ilimleri kavramına yaklaşımında Ulumu’l-Kur’an ‘ı sınırları ve kapsamı genişleyen bir alan olarak mütala etmesi. Kur’an ilimleri’ni Kur’an’ın işaret ettiği veya Kur’an’da delaleti bulunan bütün bilgi sahalarını kapsayan bir alan olarak tanımlayan bazı çağdaş bilginlerin anlayışına yol açmamalıdır. Aksi halde güünümüz tecrübi ilimleri ile Kur’an (direct olarak) irtibatlandırılmaya çalışılır ki bu yöntemin yararlı olmayacağı açıktır.
A.2. Tefsir İlimleri
Tefsir ilmi, Kur’an’ın
izahını amaçlayan bir ilimdir ve Kur’an’ı
her bakımdan açıklamaya ve bildirmeye yardımcı olmaktadır ki tefsir ilmi kuran
ilimlerinden biridir
Kur’an
ilimleri ve tefsir ilimleri kavramı tedvin döneminin başlarının itibaren aynı
anlamda kullanılmışlardır. Zerkeşi’nin Kur’an ilimleri’ni tek bir kitapta ve
bütün konularını kapsayacak şekilde toplaması ile bu iki kavram arasında
bir farkın ortaya çıktığını
söyleyebiliriz. Tefsir ilimleri artık müfessirin tefsire yöneldiğinde bilmesi
gereken ilimleri ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir ifadeyi
içermektedir.
A.3. Esbâbu’n-Nüzûl
Nüzûl ortamında
meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber (as)’a yöneltilmiş bir soruya,
vuku bulduğu günlerde bir veya daha
fazla ayetin soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya
hükmünü açıklamak üzere immesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Esbâbu’n-Nüzûl
bilgisi sahabeye şahit oldukları ortamda insanî yapıp-etmelerin sonucunda inen
ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı.
Bunun anlamı, onların Kur’an ilmini, onu
hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan
(ancak sahih nakille bilebileceğimiz) esbâbu’n-nüzûl onlar için çok önemli bir
bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eş değerde tutulmuştur.
B. ESBÂB-I
NÜZÛL KONUSUNA YENİ BİR YAKLAŞIM VE SA’LEBE KISSASININ BU YAKLAŞIM ÇERÇEVESİNDE
DEĞERLENDİRİLMESİ
B.1. Esbâb-I
Nüzûl Konusuna Yeni Bir Yaklaşım
B.1.1. Rivayetlerin
Değerlendirilmesi
B.1.2. Kur’an-ı Kerim’in Bütünlüğünün Dikkate
Alınması
KUR’AN-I KERİM
kaynağa dönüş/başvuru vahiy
İNSAN
HZ. PEYGAMBER
öğretim/aktarım ileti
SAHABE
B.1.3. Siyak-Sibak (Bağlam/Kontekst)’ın
Göz Önünde Bulundurulması
B.2. Sa’lebe
Kıssasının Değerlendirilmesi
C. TARİHSELLİK
VE ESBÂB-I NÜZÛL İLİŞKİSİ
İnsanın akıl
sahibi bir varlık olması dolayısıyla kesbettiği bilginin edinimi ve kullanımı
tarihsel süreç içerisinde (bir bakıma) kültürün unsurlarını taşır. Bütün bilgi
çeşitleri, hayatı anlama ve anlamlandırma faaliyeti içerisinde yer alır ve
farklı fonksiyonları yerine getirir. Bilgi türlerinin kullanım sahası ve
bütünüğü aynı zamanda kültür dediğimiz olguyu oluşturur. Bu kültürün bir kısmı
sınırları belirli toplumlara/milletlere özgü karakter taşırken (özgü kültür)
bir kısmı tüm insanlığa özgüdür (ortak kültür).
Tarihsellik
bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği
dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Aslında bu durum bütün kavramlar
için reel bir durumdur.
Kur’an
toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî faaliyetleri ilahi
mesajla oluşturmak ister. işte hedef kitle yani Kur’an’ın ilk muhataplarının
yapıp-etmeleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Esbab-ı nüzul ve tarihsellik
ilişkisine de insanın tarihsel bir valık olması açısından bakmalıyız. İnsanın
bütün faaliyetleri de tarih dediğimiz olgu içerisinde meydana gelir. Yani
tarih, insanın yapıp-etmelerinin toplamıdır.
Bu açıları
değerlendirerek esbâb-ı nüzulün tarihselliğini anlamlandıralım:
Birinci anlam : Tarihsel
olanın varlık biçimi
(Esbab-ı
nüzul, gerçekliğini nüzul ortamında yaşanmış olylardan almaktadır).
İkinci anlam : Zamana
bağlılık, gelip geçicilik
(Esbab-ı nüzul
kıssaları tarihsel nitelik arzetse de sebep-nüzul-insan ilişkisi Kur’an’ın
insanın varlık koşullarını gerçekleştirmesini sağlayan ilahi mesaj olduğunu
göstermektedir).
Üçüncü anlam : Tarihsel
koşulluluk, tarihe bağlı olma
(Esbab-ı
nüzulun tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olması farklı
şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati, tarihten
bağımsız bir gerçek olarak düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul orjinal
yorum-orjinal tarihtir).
[1] Kuran
ilimleri kavramını tanımsal olarak ifadeleştirirsek :
Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’an-ı
Kerim olan, Kur’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve
araştırmalardan oluşan Kur’an‘ın en doğru
şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.
ÖNSÖZ
Kur’an’ı anlama/anlamlandırma faaliyetini
gerçekleştrimek için dilsel ögelerin yanında (Kur’an belli bir tarihte, belli
bir topluma indiği için) tarihsel unsurların da dikkate alınması gerekmektedir.
Bu unsurların kullanımı esbab-ı nüzul dediğimiz bilimsel saha içerisinde
gerçekleşmektedir.
Esbab-ı nüzul hakkında kapsamlı bilgileri
içeren “Kur’an ve Bağlam” isimli çalışmanın 1. bölümde Kur’an ilimleri ve
esbab-ı nüzul ilmi hakkında bilgiler verilmiş; 2. bölümde esbab-ı nüzul
konusuna yeni bir yaklaşımı ve Sa’lebe kıssasını bu yaklaşımla değerlendirilmiş
ve 3. bölümde ise tarihsellik ve esbab-ı nüzul arasındaki ilişki
değerlendirlmiştir.
Bu çalışmanın yapılması noktasında bizleri teşvik
eden değerli hocamız Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu’ya teşekkürlerimi sunarım.
A. KUR’AN İLİMLERİ, TEFSİR İLİMLERİ
VE ESBÂB-I NÜZÛL
A.1. Kur’an İlimlerinin Doğuşu ve
Gelişimi
Kur’an-ı Kerim, Allah (cc) tarafından melek/cebrail
vasıtasıyla Hz. Muhammed (sav)’e yaklaşık 23 senelik zaman diliminde indirilen,
tevatürle nakledilen ve insanların benzerini getirmekten aciz kaldığı Arapça
bir kelamdır.
Kuran ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an-ı Kerim’dir.
Çünkü Kur’an kendisi üzerine düşünülmesini, anlaşılmasını ve açıklanmasını
isteyen ve sonuçta yaşanılır kılınmasına muhattaplarını teşvik eden vahiy
mahsulu bir kitaptır.
Arap diline vakıf olan sahabe, mevcut kültürel
birikimleri ile Kur’an’ı daha iyi anlıyorlardı. Bu anlama onları ayetlerin iniş
durumlarını/ortamlarını bilmeye teşvik ediyordu. Sahabenin yetiştirdiği tabiun
alimleri ve diğerleri Kur’an ilimlerinin esaslarının koyan bilginlerimiz olarak
bilinmektedir. Dolayısıyla Kur’an ilimleri İslam’ın ilk döneminden itibaren alimlerimizin
özel olarak ilgilendiği sahayı teşkil etmektedir.
Katib Çelebi (Keşfu’z-Zünûn isimli eserinde)
bu dönem alimlerinin tedvin eylemindeki ortak gaye ve özelliklerini Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasına katkıda bulunmak, hadisleri tespit etmek ve Kur’an ile hadisin
manalarını açıklamak olarak tanımlamaktadır. Bu amacı gerçekleştirmek için bu
iki ilmi elde etmeye yarayacak araç ilimleri tedvin etmeye girişmişlerdir.
Kur’an
ilimleri tarihinden bahseden ilim adamlarımız bu sahada eser veren müellifleri
zikrederler. Bu listeden anladığımıza göre ilk eserler, Kur’an ilimlerinin
müstakil ele alınması, konunun derinlemesine ve bütün yönleriyle incelenmesi
metoduna dayanmaktadır
Öte yandan Kur’an ilimleri sahasında eser vermiş müelliflere baktığımızda tedvin döneminin başlarında alimlerin Kur’an ilimleri terimini sözlük anlamında ele aldıklarını ve Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgilere delalet eden bir anlam yüklemiş bulunduklarını tesbit etmekteyiz. Böylece tek tek kuran ilimleri belirli bir alanda uzmanlaşmış özel bilgi alanı olarak görülmüştür.
Dr. Adnan Zarzur’a göre Ulumu’l-Kur’an tabirini terimsel olarak kimin ilk defa kullandığını tesbit etmek zordur. Bunun sebebi ilk dönem alimlerimizin Ulumu’l-Kur’an lafzını Ulumu’t-Tefsir anlamında kullanmalarından kaynaklanmaktadır. Yani ilk devir alimlerimizin bazıları tefsirlerine bir mukaddime ile başlamayı ilke edinmişler ve burada Kur’an’ın anlaşılmasına yönelik izahatta bulunurken bazıları ise bu malumatı konuyla ilgili ayetin tefsiri esnasında kaydetmişlerdir. İşte bu malumat Ulumu’l-Kur’an veya Ulumu’t-Tefsir bilinmektedir. Ulumu’l-Kur’an kavramanın bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde billurlaşması Zerkeşi sayesinde h. 8 asırda vuku bulmuştur.[1]
Zerkani’nin Kur’an ilimleri kavramına yaklaşımında Ulumu’l-Kur’an ‘ı sınırları ve kapsamı genişleyen bir alan olarak mütala etmesi. Kur’an ilimleri’ni Kur’an’ın işaret ettiği veya Kur’an’da delaleti bulunan bütün bilgi sahalarını kapsayan bir alan olarak tanımlayan bazı çağdaş bilginlerin anlayışına yol açmamalıdır. Aksi halde güünümüz tecrübi ilimleri ile Kur’an (direct olarak) irtibatlandırılmaya çalışılır ki bu yöntemin yararlı olmayacağı açıktır.
A.2. Tefsir İlimleri
Tefsir ilmi, Kur’an’ın
izahını amaçlayan bir ilimdir ve Kur’an’ı
her bakımdan açıklamaya ve bildirmeye yardımcı olmaktadır ki tefsir ilmi kuran
ilimlerinden biridir
Kur’an
ilimleri ve tefsir ilimleri kavramı tedvin döneminin başlarının itibaren aynı
anlamda kullanılmışlardır. Zerkeşi’nin Kur’an ilimleri’ni tek bir kitapta ve
bütün konularını kapsayacak şekilde toplaması ile bu iki kavram arasında
bir farkın ortaya çıktığını
söyleyebiliriz. Tefsir ilimleri artık müfessirin tefsire yöneldiğinde bilmesi
gereken ilimleri ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir ifadeyi
içermektedir.
A.3. Esbâbu’n-Nüzûl
Nüzûl ortamında
meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygamber (as)’a yöneltilmiş bir soruya,
vuku bulduğu günlerde bir veya daha
fazla ayetin soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya
hükmünü açıklamak üzere immesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden hadiseye sebeb-i nüzul denir.
Esbâbu’n-Nüzûl
bilgisi sahabeye şahit oldukları ortamda insanî yapıp-etmelerin sonucunda inen
ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştı.
Bunun anlamı, onların Kur’an ilmini, onu
hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan
(ancak sahih nakille bilebileceğimiz) esbâbu’n-nüzûl onlar için çok önemli bir
bilgi olarak görülmüş ve Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eş değerde tutulmuştur.
B. ESBÂB-I
NÜZÛL KONUSUNA YENİ BİR YAKLAŞIM VE SA’LEBE KISSASININ BU YAKLAŞIM ÇERÇEVESİNDE
DEĞERLENDİRİLMESİ
B.1. Esbâb-I
Nüzûl Konusuna Yeni Bir Yaklaşım
B.1.1. Rivayetlerin
Değerlendirilmesi
B.1.2. Kur’an-ı Kerim’in Bütünlüğünün Dikkate
Alınması
KUR’AN-I KERİM
kaynağa dönüş/başvuru vahiy
İNSAN
HZ. PEYGAMBER
öğretim/aktarım ileti
SAHABE
B.1.3. Siyak-Sibak (Bağlam/Kontekst)’ın
Göz Önünde Bulundurulması
B.2. Sa’lebe
Kıssasının Değerlendirilmesi
C. TARİHSELLİK
VE ESBÂB-I NÜZÛL İLİŞKİSİ
İnsanın akıl
sahibi bir varlık olması dolayısıyla kesbettiği bilginin edinimi ve kullanımı
tarihsel süreç içerisinde (bir bakıma) kültürün unsurlarını taşır. Bütün bilgi
çeşitleri, hayatı anlama ve anlamlandırma faaliyeti içerisinde yer alır ve
farklı fonksiyonları yerine getirir. Bilgi türlerinin kullanım sahası ve
bütünüğü aynı zamanda kültür dediğimiz olguyu oluşturur. Bu kültürün bir kısmı
sınırları belirli toplumlara/milletlere özgü karakter taşırken (özgü kültür)
bir kısmı tüm insanlığa özgüdür (ortak kültür).
Tarihsellik
bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği
dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Aslında bu durum bütün kavramlar
için reel bir durumdur.
Kur’an
toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî faaliyetleri ilahi
mesajla oluşturmak ister. işte hedef kitle yani Kur’an’ın ilk muhataplarının
yapıp-etmeleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Esbab-ı nüzul ve tarihsellik
ilişkisine de insanın tarihsel bir valık olması açısından bakmalıyız. İnsanın
bütün faaliyetleri de tarih dediğimiz olgu içerisinde meydana gelir. Yani
tarih, insanın yapıp-etmelerinin toplamıdır.
Bu açıları
değerlendirerek esbâb-ı nüzulün tarihselliğini anlamlandıralım:
Birinci anlam : Tarihsel
olanın varlık biçimi
(Esbab-ı
nüzul, gerçekliğini nüzul ortamında yaşanmış olylardan almaktadır).
İkinci anlam : Zamana
bağlılık, gelip geçicilik
(Esbab-ı nüzul
kıssaları tarihsel nitelik arzetse de sebep-nüzul-insan ilişkisi Kur’an’ın
insanın varlık koşullarını gerçekleştirmesini sağlayan ilahi mesaj olduğunu
göstermektedir).
Üçüncü anlam : Tarihsel
koşulluluk, tarihe bağlı olma
(Esbab-ı
nüzulun tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olması farklı
şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati, tarihten
bağımsız bir gerçek olarak düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul orjinal
yorum-orjinal tarihtir).
[1] Kuran
ilimleri kavramını tanımsal olarak ifadeleştirirsek :
Kur’an ilimleri, konusu her yönüyle Kur’an-ı
Kerim olan, Kur’anla ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve
araştırmalardan oluşan Kur’an‘ın en doğru
şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.