Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


Güz döneminde''kuran nedir?'' ve'' kur'an'ın bütünlüğü üzerine" adlı iki önemli ve bir o kadar değerli eserler üzerinde duruldu. Kur'an nedir? kitabı bize okunmasından itibaren Kuran'ın iniş sebebini, bizi ulaştırmak isğtediği doğru yolu ve bize verdiği mesajlara değinilmiş.Eserde yapılan kelime tahlileri, açıklamalar ve örnekler bu amaca daha da iyi bir şekilde kaynaklık etmiştir.Üzerinde durduğumuz bir diğer eser olan ''Kur'an'ın bütünlüğü üzerine'' adındaki Halis Albayrak hocamızın yazdığı bu eserde Kuran metnini oluşturan kelime ve cümlelerinin birbirleriyle olan ahenk ve uyumunun üzerinde durularak  Kur'an da yer alan kelime ve cümlelerin birbiriyle olan bağlantılarına değinildi.Bu eseri okumaya başlamanızdan itibaren Kuranın size anlatmak istediklerini en doğru ve en iyi şekilde nasıl anlayabileceğiniz hakkında size en iyi rehberliği yapabilcek nitelikte olması hasebiyle(benim açımdan)size bu konuda en doğru yolu gösteriyor.Bu iki eserin okunduktan sonra kişiye kattıkları Kur'an'ı anlaya çalışanlara verilebilecek en doğru örnekler olduklarının kanıtıdır.Aynı zamanda derste beş önemli müfessir üzerinde duruldu.Bu şahısların hayatlarından ve tefsirlerinden bahsedildi. Derste gerek baz aldığımız kitaplar gerekse işlediğimiz müfessirler tefsir hakkında edindiğimiz bilgilere yapmış oldukları katkılarla ufukumuzu genişletmiş, bizi Kuran hakkında daha derin ve daha dikkatli düşünmeye sevk etmiştir.  


0 Yorum - Yorum Yaz


KURAN NEDİR? VE KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI İKİ ESERİ TEFSİR DERSİNE GİRDİĞİM AHMET NEDİM SERİNSU HOCAMIZ VESİLESİ İLE OKUMUŞ OLDUM. ( ALLAH RAZI OLSUN)

KURAN NEDİR BAŞLIĞI ALTINDA İNSAN MERKEZE ALINARAK BİR ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR. BU KİTAPLARI NASIL OKUDUĞUMA DEĞİNMEK İSTERSEK; ZATEN OKUMA YAPARKEN ELİMDE MUTLAKA KALEM BULUNDURDUĞUMU BELİRTMEK İSTERİM. ÇÜNKÜ YAZARIN SÖYLEMİNİ BEĞENDİĞİM BİR CÜMLE OLABİLİYOR VEYA BİR TESPİT GÖREBİLİYORUM. ÖNEMLİ BULDUĞUM NOKTALARI BELİRLİYORUM. BU GİBİ SEBEPLERDEN DOLAYI OKUMALARIMDA KALEM BULUNDURURUM. ÖZELLİKLE BÖYLE ÖNEMLİ ESERLERİ OKURKEN BUNDAN DAHA ÇOK FAYDALANACAĞIM AŞİKARDIR.

İNSAN VAROLUŞUNU VAROLUŞUNDAN BU YANA SORGULAYAN VARLIK OLMUŞTUR. YARATILMIŞ OLARAK İNSAN SÜREKLİ MADDİ MANEVİ ARAYIŞ İÇERİSİNDEDİR. VE BU ARAYIŞ VAROLUŞUNDAN BERİ SÜREGELEN BİRŞEYDİR. İNSANA İRADE AKIL BAHŞEDEN ALLAH KULUNDAN TEFEKKÜR ETMESİNİ ELBET BEKLER VE BUNU AYETLERİNDE TEKRAR ETMİŞTİR. DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ? AKLETMEZMİSİNİZ?...  İNSANI DİĞER YARATILMIŞLARDAN AYIRAN ÖZELLİĞİ DÜŞÜNEBİLEN VARLIK OLMASIDIR. EVRENDEKİ VAROLUŞU HAREKETİ GÖZLEYEN İNSAN TEFEKKÜR ETMELİ VE ALLAHI BİLMEYE ANLAMAYA ÇABALAMALIDIR. İNSAN TÜM ARAYIŞLARINI CEVAPLANDIRMAK İÇİN ELBETTE ALLAHIN BİZİM İÇİN İNDİRDİĞİ YÜCE KURANA BAŞVURMALIDIR.KURAN İNSANIN TÜM SORUNLARINA KARŞILIK VERECEK YÜCELİKTEDİR. İNSAN BÖYLELİKLE VAROLUŞUNU SEBEPLERİYLE EVRENİ KAİNATI SEBEPLERİYLE ANLAM ARAYIŞINI KURANDA BULACAKTIR.KURAN BİR ÇOK ŞEYİ EMREDER. OKU, DÜŞÜN, ANLA, YAŞA... KURAN NEDİR ESERİ AKICI OLAN DİLİYLE KURANIN İNSAN BAĞLAMINDA ANLAŞILMASINI VE İKİSİNİN  BİRBİRİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEYECEĞİNİ BİZE GÖSTERMEKTEDİR.

KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI ESER İSE KURANA VE TEFSİRİNE AÇIKLAMALARINA YORUMLARINA BAKIŞ AÇIMDA ETKİLİ OLDU. KURAN EKSİKLİK HATA ÇELİŞKİDEN TENZİH İLAHİ KİTAPTIR. İNSAN ANLAM ARAYIŞLARINI KURANDA BULACAK DEMİŞTİK FAKAT BU KURAN NASIL ANLAŞILMALIDIR?  KURAN KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRİLMELİDİR. KURANI OKUMAK MEALİNE BAKMAK YETERLİ OLMAYACAKTIR. ESER BUNUNLA YETİNİLEMEYECEĞİNİ AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖSTERMEKTEDİR. KURAN DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. İNSANIN ZİHNİNİ HAREKETLENDİRİR. KURAN AÇIK ANLAŞILIR TEK BAŞINA BÜTÜNDÜR.

KURANIN KENDİ KENDİNİ TEFSİR ETMESİ DETAYLARIYLA ESERDE ANLATILMIŞTIR. BU BAĞLAMDA İNSAN ANLAM ARAYIŞINDA KURANDAN FAYDALANIRKEN BEYİN FIRTINALARI YAPARAK AYETLER ARASINDAKİ BAĞLAMLARI DA GÖRECEKTİR. ELBETTE TEK BAŞINA YÜCE VE BÜTÜN OLARAK KURAN BİZLERE CEVAP VERECEKTİR VE BİZE IŞIK YOL OLACAKTIR. FAKAT ESERDENDE GÖRDÜĞÜMÜZ GİBİ KURANA SARILIP DİĞER BİLGİ VE KAYNAKLARDAN UZAKLAŞAMAYIZ. KURAN VE TEFSİRİNDE SÜNNET SAHABE GÖRÜŞLERİ TARİHİ BİLGİLER ÖNEMLİ KATKI SAĞLAMAKTADIR. İNSANI VE KURANI BİLMEK ANLAMAK SADECE KURAN OKUMAK VE SIRADAN YAŞAMAK İLE OLACAK İŞ DEĞİLDİR.  BUNUN İÇİN ÇOK OKUMAK ÇOK TEFEKKÜR ETMEK DÜŞÜNMEK ÇOK ANLAMAYA ÇALIŞMAK VE DOĞRU OLANI YAŞAMAK GEREKMEKTEDİR. BU İKİ ESER BİZLERE BUNLARI AKTARMIŞTIR.

ALLAH RAZI OLSUN... 


0 Yorum - Yorum Yaz


KURAN NEDİR? VE KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI İKİ ESERİ TEFSİR DERSİNE GİRDİĞİM AHMET NEDİM SERİNSU HOCAMIZ VESİLESİ İLE OKUMUŞ OLDUM. ( ALLAH RAZI OLSUN)

 

KURAN NEDİR BAŞLIĞI ALTINDA İNSAN MERKEZE ALINARAK BİR ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR. BU KİTAPLARI NASIL OKUDUĞUMA DEĞİNMEK İSTERSEK; ZATEN OKUMA YAPARKEN ELİMDE MUTLAKA KALEM BULUNDURDUĞUMU BELİRTMEK İSTERİM. ÇÜNKÜ YAZARIN SÖYLEMİNİ BEĞENDİĞİM BİR CÜMLE OLABİLİYOR VEYA BİR TESPİT GÖREBİLİYORUM. ÖNEMLİ BULDUĞUM NOKTALARI BELİRLİYORUM. BU GİBİ SEBEPLERDEN DOLAYI OKUMALARIMDA KALEM BULUNDURURUM. ÖZELLİKLE BÖYLE ÖNEMLİ ESERLERİ OKURKEN BUNDAN DAHA ÇOK FAYDALANACAĞIM AŞİKARDIR.

 

İNSAN VAROLUŞUNU VAROLUŞUNDAN BU YANA SORGULAYAN VARLIK OLMUŞTUR. YARATILMIŞ OLARAK İNSAN SÜREKLİ MADDİ MANEVİ ARAYIŞ İÇERİSİNDEDİR. VE BU ARAYIŞ VAROLUŞUNDAN BERİ SÜREGELEN BİRŞEYDİR. İNSANA İRADE AKIL BAHŞEDEN ALLAH KULUNDAN TEFEKKÜR ETMESİNİ ELBET BEKLER VE BUNU AYETLERİNDE TEKRAR ETMİŞTİR. DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ? AKLETMEZMİSİNİZ?...  İNSANI DİĞER YARATILMIŞLARDAN AYIRAN ÖZELLİĞİ DÜŞÜNEBİLEN VARLIK OLMASIDIR. EVRENDEKİ VAROLUŞU HAREKETİ GÖZLEYEN İNSAN TEFEKKÜR ETMELİ VE ALLAHI BİLMEYE ANLAMAYA ÇABALAMALIDIR. İNSAN TÜM ARAYIŞLARINI CEVAPLANDIRMAK İÇİN ELBETTE ALLAHIN BİZİM İÇİN İNDİRDİĞİ YÜCE KURANA BAŞVURMALIDIR.KURAN İNSANIN TÜM SORUNLARINA KARŞILIK VERECEK YÜCELİKTEDİR. İNSAN BÖYLELİKLE VAROLUŞUNU SEBEPLERİYLE EVRENİ KAİNATI SEBEPLERİYLE ANLAM ARAYIŞINI KURANDA BULACAKTIR.KURAN BİR ÇOK ŞEYİ EMREDER. OKU, DÜŞÜN, ANLA, YAŞA... KURAN NEDİR ESERİ AKICI OLAN DİLİYLE KURANIN İNSAN BAĞLAMINDA ANLAŞILMASINI VE İKİSİNİN  BİRBİRİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEYECEĞİNİ BİZE GÖSTERMEKTEDİR.

 

KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI ESER İSE KURANA VE TEFSİRİNE AÇIKLAMALARINA YORUMLARINA BAKIŞ AÇIMDA ETKİLİ OLDU. KURAN EKSİKLİK HATA ÇELİŞKİDEN TENZİH İLAHİ KİTAPTIR. İNSAN ANLAM ARAYIŞLARINI KURANDA BULACAK DEMİŞTİK FAKAT BU KURAN NASIL ANLAŞILMALIDIR?  KURAN KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRİLMELİDİR. KURANI OKUMAK MEALİNE BAKMAK YETERLİ OLMAYACAKTIR. ESER BUNUNLA YETİNİLEMEYECEĞİNİ AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖSTERMEKTEDİR. KURAN DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. İNSANIN ZİHNİNİ HAREKETLENDİRİR. KURAN AÇIK ANLAŞILIR TEK BAŞINA BÜTÜNDÜR.

 

KURANIN KENDİ KENDİNİ TEFSİR ETMESİ DETAYLARIYLA ESERDE ANLATILMIŞTIR. BU BAĞLAMDA İNSAN ANLAM ARAYIŞINDA KURANDAN FAYDALANIRKEN BEYİN FIRTINALARI YAPARAK AYETLER ARASINDAKİ BAĞLAMLARI DA GÖRECEKTİR. ELBETTE TEK BAŞINA YÜCE VE BÜTÜN OLARAK KURAN BİZLERE CEVAP VERECEKTİR VE BİZE IŞIK YOL OLACAKTIR. FAKAT ESERDENDE GÖRDÜĞÜMÜZ GİBİ KURANA SARILIP DİĞER BİLGİ VE KAYNAKLARDAN UZAKLAŞAMAYIZ. KURAN VE TEFSİRİNDE SÜNNET SAHABE GÖRÜŞLERİ TARİHİ BİLGİLER ÖNEMLİ KATKI SAĞLAMAKTADIR. İNSANI VE KURANI BİLMEK ANLAMAK SADECE KURAN OKUMAK VE SIRADAN YAŞAMAK İLE OLACAK İŞ DEĞİLDİR.  BUNUN İÇİN ÇOK OKUMAK ÇOK TEFEKKÜR ETMEK DÜŞÜNMEK ÇOK ANLAMAYA ÇALIŞMAK VE DOĞRU OLANI YAŞAMAK GEREKMEKTEDİR. BU İKİ ESER BİZLERE BUNLARI AKTARMIŞTIR.

 

 

ALLAH RAZI OLSUN...


0 Yorum - Yorum Yaz


KURAN NEDİR? VE KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI İKİ ESERİ TEFSİR DERSİNE GİRDİĞİM AHMET NEDİM SERİNSU HOCAMIZ VESİLESİ İLE OKUMUŞ OLDUM. ( ALLAH RAZI OLSUN)

 

KURAN NEDİR BAŞLIĞI ALTINDA İNSAN MERKEZE ALINARAK BİR ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR. BU KİTAPLARI NASIL OKUDUĞUMA DEĞİNMEK İSTERSEK; ZATEN OKUMA YAPARKEN ELİMDE MUTLAKA KALEM BULUNDURDUĞUMU BELİRTMEK İSTERİM. ÇÜNKÜ YAZARIN SÖYLEMİNİ BEĞENDİĞİM BİR CÜMLE OLABİLİYOR VEYA BİR TESPİT GÖREBİLİYORUM. ÖNEMLİ BULDUĞUM NOKTALARI BELİRLİYORUM. BU GİBİ SEBEPLERDEN DOLAYI OKUMALARIMDA KALEM BULUNDURURUM. ÖZELLİKLE BÖYLE ÖNEMLİ ESERLERİ OKURKEN BUNDAN DAHA ÇOK FAYDALANACAĞIM AŞİKARDIR.

 

İNSAN VAROLUŞUNU VAROLUŞUNDAN BU YANA SORGULAYAN VARLIK OLMUŞTUR. YARATILMIŞ OLARAK İNSAN SÜREKLİ MADDİ MANEVİ ARAYIŞ İÇERİSİNDEDİR. VE BU ARAYIŞ VAROLUŞUNDAN BERİ SÜREGELEN BİRŞEYDİR. İNSANA İRADE AKIL BAHŞEDEN ALLAH KULUNDAN TEFEKKÜR ETMESİNİ ELBET BEKLER VE BUNU AYETLERİNDE TEKRAR ETMİŞTİR. DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ? AKLETMEZMİSİNİZ?...  İNSANI DİĞER YARATILMIŞLARDAN AYIRAN ÖZELLİĞİ DÜŞÜNEBİLEN VARLIK OLMASIDIR. EVRENDEKİ VAROLUŞU HAREKETİ GÖZLEYEN İNSAN TEFEKKÜR ETMELİ VE ALLAHI BİLMEYE ANLAMAYA ÇABALAMALIDIR. İNSAN TÜM ARAYIŞLARINI CEVAPLANDIRMAK İÇİN ELBETTE ALLAHIN BİZİM İÇİN İNDİRDİĞİ YÜCE KURANA BAŞVURMALIDIR.KURAN İNSANIN TÜM SORUNLARINA KARŞILIK VERECEK YÜCELİKTEDİR. İNSAN BÖYLELİKLE VAROLUŞUNU SEBEPLERİYLE EVRENİ KAİNATI SEBEPLERİYLE ANLAM ARAYIŞINI KURANDA BULACAKTIR.KURAN BİR ÇOK ŞEYİ EMREDER. OKU, DÜŞÜN, ANLA, YAŞA... KURAN NEDİR ESERİ AKICI OLAN DİLİYLE KURANIN İNSAN BAĞLAMINDA ANLAŞILMASINI VE İKİSİNİN  BİRBİRİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEYECEĞİNİ BİZE GÖSTERMEKTEDİR.

 

KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI ESER İSE KURANA VE TEFSİRİNE AÇIKLAMALARINA YORUMLARINA BAKIŞ AÇIMDA ETKİLİ OLDU. KURAN EKSİKLİK HATA ÇELİŞKİDEN TENZİH İLAHİ KİTAPTIR. İNSAN ANLAM ARAYIŞLARINI KURANDA BULACAK DEMİŞTİK FAKAT BU KURAN NASIL ANLAŞILMALIDIR?  KURAN KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRİLMELİDİR. KURANI OKUMAK MEALİNE BAKMAK YETERLİ OLMAYACAKTIR. ESER BUNUNLA YETİNİLEMEYECEĞİNİ AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖSTERMEKTEDİR. KURAN DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. İNSANIN ZİHNİNİ HAREKETLENDİRİR. KURAN AÇIK ANLAŞILIR TEK BAŞINA BÜTÜNDÜR.

 

KURANIN KENDİ KENDİNİ TEFSİR ETMESİ DETAYLARIYLA ESERDE ANLATILMIŞTIR. BU BAĞLAMDA İNSAN ANLAM ARAYIŞINDA KURANDAN FAYDALANIRKEN BEYİN FIRTINALARI YAPARAK AYETLER ARASINDAKİ BAĞLAMLARI DA GÖRECEKTİR. ELBETTE TEK BAŞINA YÜCE VE BÜTÜN OLARAK KURAN BİZLERE CEVAP VERECEKTİR VE BİZE IŞIK YOL OLACAKTIR. FAKAT ESERDENDE GÖRDÜĞÜMÜZ GİBİ KURANA SARILIP DİĞER BİLGİ VE KAYNAKLARDAN UZAKLAŞAMAYIZ. KURAN VE TEFSİRİNDE SÜNNET SAHABE GÖRÜŞLERİ TARİHİ BİLGİLER ÖNEMLİ KATKI SAĞLAMAKTADIR. İNSANI VE KURANI BİLMEK ANLAMAK SADECE KURAN OKUMAK VE SIRADAN YAŞAMAK İLE OLACAK İŞ DEĞİLDİR.  BUNUN İÇİN ÇOK OKUMAK ÇOK TEFEKKÜR ETMEK DÜŞÜNMEK ÇOK ANLAMAYA ÇALIŞMAK VE DOĞRU OLANI YAŞAMAK GEREKMEKTEDİR. BU İKİ ESER BİZLERE BUNLARI AKTARMIŞTIR.

 

ALLAH RAZI OLSUN...


0 Yorum - Yorum Yaz


Tefsir dersine başlamadan önce yapılması gereken kanaatimce dersle ilgili bilgi sahibi olmak.Tefsir dersinin amacıda yüce kitabımız Kuranı açıklamak olduğu için bizim öncelikle Kuran hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Kuran nedir, muhatabı kimdir, ne için indirilmiştir, bizden ne istiyor… gibi soruların cevabını bulmak için Kuran nedir kitabı ile işe başladık.Daha sonra yüce kitabımız Kuranın insanlardan ne istediğinin cevabını bulduktan sonra onu nasıl anlamamız gerektiği sorunu ile karşılaştık burada da Kuranın Bütünlüğü Üzerine kitabını okuyarak eksik kalan taşları yerine oturttuk.Bu iki kitabı birlikte okuduk çünkü ilahi vahyi anlamamız için Kuran nedir kitabı bize bir bakış açısı sunarken Kuranın Bütünlüğü Üzerine kitabı da metod sunmaktadır…


0 Yorum - Yorum Yaz


Kuran insanın hayatını anlamlandıran kitaptır. Allah tan kaynaklanmayan bir hayatı anlamlandırma, O'nunla temas kurmakta işe yaramaz. Kuran nedir ? kitabını okuyarak kuran-insan-hayat ilişkisini nasıl kuracağımızı, kuran hakkında neleri bilirsek ondan hayatımızı anlamlandırmada yararlanabileceğimizi ve gündelik hayatımızda faydalanabileceğimizi somut ve pratik bir şekilde sunmuştur. Kuran insandan okunmasını, üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını,içtenlikle yaşanmasını ister.

ilk olarak kuran nedir? kitabını okudum. Daha sonra Kuranın bütünlüğü üzerine kitabını okudum. ikinci kitap ta kuranın bir bütün oluşu bu nedenle de tefsir olunca yine asıl kaynağın kendisi olduğu, kuranın açık ve anlaşılır olduğu, çelişkiden uzak bir kitap oluşu kitabın ana konusu olmuştur. İki kitap birbirini tamamlar niteliktedir. 


0 Yorum - Yorum Yaz

FATMA ÖZDEN    26.03.2017

KUR'AN NEDİR?                                                   19.03.2017

12070294 C ŞUBESİ

Gerçekten yaşamış olmak için insanın Kur 'an'ı  yaşamış olması gerekir. Kur'an meali okurken bir çok kez bir ayet üzerinde düşünür halde buluyorum kendimi. " Bu ayette yüce Allah ne demek istemiştir? Bunu demişse bununla ne kastetmiştir" sorularının sorup cevaplar arıyorum. Kuran Nedir kitabı zihnimde bir ufuk açtı.

Kur'an insandan okunmasını, düşünmesini, anlaşılmasını, yaşamasını ister. İnsanın varoluşunu gerçekleştirmede Kur'an'ın önemini anladım. insanın yaşamak için bir sebebe ihtiyacı vardır. Kur'an'ı hayata tatbik etmek için tanımak gerekir. İnsanın anlam  vererek yaşama gücü oluşturacağını anladım.

 

KUR'AN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE 

Tefsir çalışmalarında bulunmadan önce mutlaka okunulması gereken bir kitap. Bu kitapta Kur'an'ın bir bütün olarak  değerlendirilmesi, bir bütün olarak değerlendirilirken dikkat edilmesi gereken noktalar tefsir çalışmalarında yapılan hatalar dile getirilerek aslında bu yönde insanlara zihin açıcı bir işlev görmüştür. Kur'an'ı Kur'an ile tefsir etmenin doğru sonuçlara ulaşmada birinci kaynak olduğu vurgusuyla ilahiyat öğrencilerine bir ufuk açmıştır.

 

Her iki kitapta bir ilahiyatçı için bir konuya farklı boyutlardan bakabilme imkanı sağlayıcı niteliktedir.  Farklı fikirler farklı dünyalara kapı açar.. 


0 Yorum - Yorum Yaz


Ömer Faruk ARSLAN

Doktora 2016-2017 Bahar Dönemi

Öğrenci No: 16922731

                                                    

KUR’AN NEDİR?

Kur’ân-ı Kerim insanın anlam arayışında önemli bir yeri olan ilahi kelamdır. İnsanın kendini, hayatı, tabiatı ve evreni değerlendirmesi ve anlamlı kılması onu okuması, üzerinde düşünmesi (tedebbür), anlaması ve anladıklarını samimiyetle hayata aktarması ile mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine indirilen ve tebliğ vazifesi ile görevlendirildiği ilahi hakikatleri en başta kendisi içselleştirmiş ve ardından toplumun bütün kesimlerini imana davet etmiş, Kur’ân’ı önlerine bir rehber olarak koymuştur. Onun vefatından sonra sahabe ve tabiun nesilleri Kur’ânı okuma, üzerinde düşünme ve yaşama noktasında ciddi emek vermişler, mücadele etmişlerdir. Kur’ân’ı anlama konusundaki bu gayretler dönemin şartları gereği sözlü kültürle nesilden nesile aktarılmıştır. Tedvin dönemine gelindiğinde bu kültür yazıyla kayıt altına alınmıştır. Sonraki her nesil yeni bir uslüp geliştirerek kendi hayatı ile Kur’ân’ın mesajlarının bütünlüğünü sağlamış, çağının problemlerine ve anlam arayışına ondan çözümler bulmuştur.

İnsan, varoluşunun bir gereği olarak yaşadığı dünyayı ve evreni anlamlandırma çabası içerisinde olmuştur. Kendini tatmin etmesi için fıtratındaki bu arayış ve kemale ulaşma eğilimi daima onu teşvik etmiş, kendini geliştirmesine ve düşüncesini zenginleştirmesine katkı sağlamıştır. Bu arayış bazen din, bazen mistisizm, bazense bilimsel faaliyetlerde kendisini göstermiştir. Böylece farklı düşünceler doğmuş, bu farklılıklar bir diğerini etkilemiştir.

                Anlam, insanın fillerine etki eden bir bilinç olgusudur. Var olanı anlamlandırmak önce görmeyi, sonra bilincine varmayı ve netice itibariyle inanmayı gerektirir. Bu noktada görecek olan insandır. Anlam arayışı içerisinde eylemlerini sorgulamıştır. Anlamsızlık girdabına düşmemesi için bu çaba yerindedir. Anlamlı yaşamak işte bu anlamı hayata aksettirmektir. Bu aksediş ise kişiden kişiye değişiklik arz eder ve farklı eylemler meydana gelir. İnsanın eylemlerini yöneten değerler üç grupta incelenebilir.

                1. Yüksek değerler: İnsanın doğuştan sahip olduğu, sevgi, inanmak, çalışkanlık vs. değerler. İnsanlar bu değerler için çekişmezler, kavga etmezler. Çünkü hayat bu fıtri değerlerle anlam kazanır.

2. Araç değerler: İlgi ve menfaat alanının değerleridir. İnsan bu değerlere de doğuştan sahiptir. Ekonomik ve teknik değerler. Fayda çıkar, hased vs. insanın hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçekleştirilmesine dayanır.

3. Alışılan değerler: alışkanlıklar, moda, zevk vs. insan bu değerlerle oluşmuş kültür ortamının içinde bulur. Çağdan çağa, toplumdan topluma bu değerler değişebilir.

İnsanın varoluşunu gerçekleştirmesi iç alemi ile dış dünyadaki başarılarının birlikte gerçekleşmesi ile mümkündür. Sevmek ve sıkıntılara sabretmek gibi…

İnsan, hayatını anlamlandırdığında eylemde bulunmak, fıtri kabiliyetlerini geliştirmek ister. Böylece bulunduğu konumu meşrulaştırır. Ancak bu süreçte başarı da başarısızlık da olabilir. İnsan bu tecrübeleri sayesinde bilgi sahibi olur ve tutumunu da bu bilgiler belirler. Edinilen bu bilgilerin nesilden nesile aktarılmasıyla kültür oluşur.

                Özü itibariyle hür olan insan, anlam arayışında hürriyetini kullanır. Ancak önünde kendisine yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç duyar. İradesini kullanarak bir tercihte bulunur. İşte tam da bu noktada Kur’ân-ı Kerim ilahi rızayı arayan insanın önünde ona hedef gösteren ve bilincini canlı tutan bir rehber olarak durmaktadır. Ona; oku, düşün, anla ve yaşa der.

Allah Teala, insanı fıtrat ile yaratmış, peygamberleri birer rehber olarak göndermiş ve vahiyle ona hitap etmiştir. Bu vahiy, Allah’ın bilgisidir ve hükümleri mutlak doğrudur. Hz. Adem’den Hz. Muhammed (s.a.s) kadar peygamberler aracılığı ile insanlara ulaşmıştır. Din tektir. Ancak uygulamalarda değişiklikler olabilmektedir. Bu ise imtihanla ve insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olmasıyla yakından ilintilidir. Dünyadaki sorumluluğu gereği insan, varoluşunu tüm varlıklarla paylaşmalıdır. Bilinçlenmeli ve hayatı anlamlandırmalıdır. Kur’ân-ı Kerimi temel alan bu süreçte Kur’ân ve sünnet bütünlüğünü de göz ardı etmemelidir. Bütün insanlar hayatı bu şekilde anlamlandırırlarsa “salih toplum” oluşur.

Kur’an Hz. Muhammed’e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilen, bize tevatürle naklolunan ve Mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz ilahi bir kitaptır. Hükümler, kurallar içerir. Bütünlük arz eder. Okunan bir metindir. İnsanlığa yüksek ahlaki değerleri gösterir. İnsanın hayatını anlamlandırır.

Bir kitap olarak Kur’an; benzeri başka kitapta bulunmayan, i’caz özelliği bulunan, en temel özelliği Tevhid olan kitaptır. Diğer kitapların tahrif edilmesiyle birlikte düzeltmek için gönderilen ilahi mesajın son halkasıdır. Önceki semavi kitapları da içinde barındırır. Ve insan hayatını anlamlandırmak ve fıtratını gerçekleştirmek ve mutluluğunu sağlamak için gönderilmiştir. Öte yandan tüm peygamberler kardeştir. Aynı misyonun temsilcileri olarak Allah’a, peygamberlere ve kitaplara imana davet eder.

Kur’an, vahiy mahsulü bir kitaptır. Vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulamıştır. Vahiy, elçi göndermek, ilham, gizlice söylemek acele etmek vb. anlamlara gelir. Vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın dilediği şeyleri peygamberine muhtelif hallerden biriyle bildirmesidir. Kur’an ilahi vahye zaman, mekan, milliyet itibari ile kayıt koymaz. İlahi vahye iman Kur ’anla mukayyet olarak sınırlı değildir. Aynı zamanda diğer ilahi vahiylere de imanı kapsar.

Hz. Peygamber vahyin hayatı anlamlandırmada canlı örneği ve önder idi. Aynı zamanda bir peygamber olduğu gibi beşeri özellikleri devam etmiştir. Resulullah Cebrail’den aldığı vahyi talebenin hocasından aldığı gibi almamış,  aldıktan sonra; ezberlemiş, ezberletmiş, yazdırmış, tebliğ ve tebyin etmiş, açıklayıp tefsir etmiş, tatbik edip uygulamıştır.

Kur’an ayet ve surelerden oluşmuştur. Kur’an bizatihi ayettir. Hayatın içinden bir ilmi ayettir. Hayatın kenarında değildir. Bu sebeple havas –avam bütün insanların anlayacağı derecede basitleştirip öğrettiği ve gösterdiği fıtratına ayna olan ayetlerini okuyan insan, hayatını onun ilkeleriyle anlamlandırmalıdır.

Sonuç olarak; yapıp yapmadıkları arasında sıkışan insan, hayata mana vermediğinden ağır bedeller ödüyor. Bu bedelleri öderken, insan modeli arıyor, hayat şekli araştırıyor. Başka yerlerde aradığı için sonuç alamıyor. Ancak vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir. Çünkü, ancak Tevhid temelli yükselen değerler, hayatla bütünleşir, hayatı anlamlı kılar. Arayış içinde olan insan, farkında olarak veya olmayarak, fıtratını arıyor. İşte bu arayışta olan insan, Kuran’ın öngördüğü “kâmil insan‘’ olabilmesi için arayışı fıtratla ve vahiyle örtüşmelidir.

  

KUR’AN’IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE

KUR’ÂN’IN KUR’ÂN’LA TEFSİRİ

 

Yazar : Prof. Dr. Halis ALBAYRAK

Eser bir girişle üç bölümden oluşmaktadır. Girişte konunun önemi, gayesi, metodu ve Kur’ân’ın bazı özellikleri üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde Kur’ân’ın kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılması, ikinci bölümde Kur’ân’ın kendisini tefsir ediş biçimi, üçüncü bölümde Kur’ân kendisini açıklamaya yeterli midir? konusu ele alınmıştır.

Kitabı şu şekilde özetlemek mümkündür:

GİRİŞ

Konunun Önemi

Kur’ân tefsirinin ilk kaynağı Kur’ân’ın yine kendisidir. Kur’ân’ın kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılması başlangıçta bilinen ve alimlerce önemi vurgulanan bir konudur. Hz. Peygamber (sa.s) de bu tür tefsirin ilk örneklerini vermiştir. Sahabe başta olmak üzere müfessirler de bu kaynağı kullanmışlardır. Kur’an’ın kendisine has uslübu ve bilinen tertibi, zaten onun, kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılmasını bir zaruret olarak ortaya koymaktadır.

Bu konuya örnek olarak şu ayetler verilebilir: Bakara Suresi 54. ayettekiاتِّخَاذِ” kelimesi için tefsirlerde “ilah edinmek” anlamının verildiği görülmektedir. Bu husus Taha Suresi’nin 88. ayetinden kolayca çıkartılmaktadır.

                Bu çalışma, Kur’an’ın kendisini ne ölçüde tefsir ettiği konusuna açıklık getirdiği gibi, araştırmacılara işlemek istedikleri konunun Kur’an bütünlüğü içerisinde nasıl incelenmesi gerektiği hususunda da fikir verecektir.

Gaye

Kur’an’ın bir bütün olduğunu ve tutarlılığından hareketle onun, mutlaka kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılması gerektiğini orta koymak ve Kur’an’ın kendisini ne ölçüde tefsir ettiğini belirlemek amaçlanmıştır.

Metod

Bu çalışmada asıl kaynak yine Kur’an’ın kendisidir. Mümkün mertebe ön fikir ve yargılardan soyutlanarak Kur’an üzerinde yoğun bir zihni faaliyet içerisinde bulunulmuştur. Şartlandırma ve yönlendirmelerden uzak durulmuştur.

Kur’an’ın Bazı Özellikleri

Kur’ân’ın Bir Bütün Oluşu: Kur’ân, bölümleri, ana ve tâlî başlıkları olan bir kitap değildir. Yapısı itibariyle bölümlere ayrılması, başlıklar altında toplanması imkânsızdır. Kur’ân’ı teşkil eden parçalar iç içedir. Harflere, kelimelere, yan cümlelere, ana cümlelere, cümlelerden müteşekkil ayetlere ve bu ayetlerin oluşturduğu daha büyük pasajlara kadar her Kur’ân parçası başlı başına görevler yüklendiği gibi, Kur’ân bütünlüğü içerisinde, birbiri ile bağlantılı bir yapı oluşturduğu gözlenir. Dolayısıyla Kur’ân parçaları, birbirlerini tamamlayan ve açıklayan nitelikleri ile ayrılmaz bir bütündür.

Kurân’ın Açık ve Anlaşılır Oluşu: Kur’ân, kendisini açık bir kitap olarak tarif eder. Bu açıklık hem iç yapısındaki açıklık, hem de insanların ihtiyaç duyduğu hususları açıklayan ve Allah katından gönderildiğinde şüphe edilmeyen bir kitap olması şeklinde anlaşılmıştır.

Kur’ân’ın Çelişkiden Uzak Bir Kitap Oluşu: Kur’ân hakkında yeterli bilgisi olmayan bir kişi ayetleri arasında tenâkuz olduğunu sanabilir. Bu duruma işkâl denilmektedir. Bu durum;

  • Konuları farklı olmasına rağmen ayetlerin aynı konudan bahsettiği zannedilmesinden,

  • Bildirilen meselenin çeşitli safhaları bulunmasından ki insanın yaratılışının çeşitli devrelerini anlatan ayetler bu hususa örnek verilebilir.

  • Hakikat-mecaz ihtimali veya bir işin iki ayrı yönü bulunmasından,

  • Ayetlerin konu, zaman ve mekân itibariyle farklı çevrelerde ele alınması gerekliliğinden kaynaklanabilir.

I. BÖLÜM: KUR’ÂN’IN KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇİNDE ANLAŞILMASI

A- KUR’ÂN’IN KUR’ÂN’LA TEFSİRİNDEN NEYİ ANLIYORUZ?

Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri denildiğinde, Kur’ân’ın müfred lafızlarının, terkiplerinin ve ifadelerinin, Kur’ân’ın bütünlüğü içinde diğer ilgili Kur’ân pasajlarının yardımıyla açıklanmasını, buna ilaveten Kur’ân’daki konuların, muhataplarının zihinlerine yerleştirmeye çalıştığı kavramların terkîbî bir yaklaşımla Kur’ânî bir bütünlük içerisinde incelenmesi kastedilmektedir. Bu da üç çerçevede ele alınmaktadır:

1. Ayet Çerçevesi: Kelimeler ve terkiplerin önce cümle bütünlüğü içerisinde anlaşılmaya çalışılmasıdır. Bakara Suresi’nin 275. Ayetinin baş tarafında faiz yiyenlerin kıyamet gününde şeytan çarpmış kimseler gibi kalkacaklarından bahsedilmektedir. Bunun sebebi ayetin devamında alışveriş ile faizi eşit tutmaları olarak açıklanmakta ve böylece ayet daha net anlaşılmaktadır.

2. Siyâk-Sibâk Çerçevesi: Ayetin önceki ve sonraki ifadelerle birlikte anlaşılmasıdır. Duhân Sûresi 49. ayette ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ ﴿٤٩﴾   (Deyin ki:) "Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?" ayetindeki aziz ve kerim kelimelerinin mecazi anlamda kullanıldığı 43. ayetten itibaren günahkarların cehennemdeki durumundan bahsedildiği için rahatlıkla anlaşılmaktadır.

3. Kur’ân’ın Bütünlüğü Çerçevesi: Kur’ân’ın en küçük parçasından, en büyük parçasına kadar fikrî bir uyumluluğa ve bütünlüğe sahip olmasıdır. Mesela Allah’ın dilemesini bütünlük içerisinde anlarken O’nun yaratıcılığını, kudretini, adaletini, hikmetini ele alan pasajlarla birlikte insanın sorumluluğu ve iradesinden bahseden ifadelerle birlikte ele almak gerekmektedir.

B- KUR’ÂN’I KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE ANLAMAYA ENGEL FAKTÖRLER

Kur’ân’ı incelerken hataya neden olan iki husus bulunmaktadır.

1. Sübjektiflikten Kaynaklanan Hata (önyargılı olmak): Kur’ân’ı yorumlayanların Kur’ân’ı, Kur’ân’ın düşünce sistemi içinde değil de hissi yaklaşımlar ve ön kabullerle açıklamaya çalışmaları onları sıhhatli sonuçlara değil önceden kabullendikleri sonuçlara ulaştıracaktır. Tarihteki hemen her itikâdî, siyâsî ve fıkhî fırka fikirlerini Kur’ân’la temellendirmek ve onun desteğini almak istemişlerdir. Mütezililerden Zemahşeri’nin اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ  Rablerine bakarlar.” (Kıyâmet, 23) ayetini kendi görüşüne uygun bir anlam yüklemek istediği görülmektedir.

2. Metottan Kaynaklanan Hata

a. Kur’ân’ı Kendi Fikrî Sistemi İçinde Yorumlamamak

Kur’ân dikkatli ve önyargısız incelendiğinde onun kendisine has bir fikir örgüsüne sahip olduğu ve iletmek istediklerini, kendi kavram ve kalıplarıyla takdim ettiği görülmektedir. Bu sebeple Kur’ân kendi sistemi ve terminolojisi içerisinde anlaşılmalıdır. Kur’ân dışı kavramlarla Kur’ân’ı anlamaya çalışmak, Kur’ân dışı meseleleri Kur’ân’la çözmeye çalışmak bu konudaki belli başlı problemlerdir. Kur’ân’ın düşünmek, araştırmak ve tefekkür etmek anlamalarına gelen kelimelerinin kullanıldıkları bağlama bakıldığında bunların Allah’ın zâtı ve sıfatları ile ilgili derin derin düşünceye davet eden pasajlar olmadıkları görülecektir. Kelamın önemli bir problem olarak ele aldığı ve çözmeye çalıştığı bu konu Kur’ân’ın fikrî sisteminde odak noktada yer almamaktadır.

b. Bütüncü Yaklaşımdan Uzak Olmak

Bir ayet açıklanırken her yönüyle ele alınıp bütünlük içinde ortaya konmak istendiğinde çok sayıda ayetin bir araya getirilip senteze gidilmesi gerekir. Ancak Kur’ân’ı bildiğimiz tertibiyle başından sonuna kadar ayet ayet tefsir eden eserlerde bu bütünlüğü sağlamak zor gözükmektedir.

II. BÖLÜM: KUR’ÂN’IN KENDİSİNİ TEFSİR EDİŞ BİÇİMİ

A. MUTLAK İFADELERİN KAYITLANMASI

Kur’ân’ın muayyen konuları işlerken, bazı pasajlarında mutlak ifadelerle verdiği hususları, başka yerlerde kayıtlayarak takdim ettiği görülmektedir.

1. İstisna Yoluyla Açıklama: Kur’ân’da kafirleri, yahudileri ve hıristiyanları, Allah düşmanlarını ve müşrikleri dost edinmek yasaklanmasına rağmen Al-i İmrân Suresi 28. ayette bu duruma bir istisna getirilerek şerlerinden emin olmak ve zarar görmemek için dostça geçinmeye müsaade edilmesi bu hususa örnektir.

2. Bir Şeyin Sebebini Zikretmekle Açıklama: Kur’ân’ın bazı yerlerinde insanlar kalplerinin mühürlenmesinden mutlak olarak bahsedilmektedir. Başka ayetlerde ise bunun sebebi, inkâr, haddi aşmak, kibir, nefsî arzuların ilah edinilmesi ve ona tabi olma olarak zikredilmektedir.

B. GENEL İFADELERİN TAHSİS EDİLMESİ

1. Genel Anlamlı Kelimeden Kastolunan Şeyin Belirlenmesi: İsrâ Suresi 59. ayette  Semûd kavminin kendilerine mucize olarak verilen deveye zulmettikleri ifade ediliyor ama ne tür bir haksızlık yaptıkları belirtilmiyor. Hûd Suresi 65. ayetinden anlaşıldığı kadarıyla bu haksızlığın “deveyi kesmeleri” olduğu anlaşılıyor.

2. Genel Anlamlı Bir Kelimenin Şümülüne Giren Hususların Birkaçının Açıklanması: Enbiya Suresi 74. ayette Lut kavminin kötü işler yaptıkları ifade edilmekte ancak bu kötülüklerin neler olduğu açıklanmamaktadır. Kur’ân’ın diğer bölümlerinde bu kötülükler kadınları bırakıp erkeklerle temas kurmaları, yol kesmeleri, peygamberi yalanlamaları ve onu yurdundan çıkartma tehdidinde bulunmaları olarak bildirilmektedir.

C. MÜPHEM HUSUSLARIN AÇIKLANMASI

Kur’ân gerek kıssaların sunumunda gerekse diğer vesilelerle yer, zaman ve şahıs isimlerini ön plana çıkartmamakta, çoğunlukla ism-i işaretleri, ism-i mevsulleri ve zamirleri kullanmaktadır. Bu husus öncelikle mesajlarının iletilmesini gaye edinmesinden kaynaklanmaktadır.

1. İsm-i Mevsullerle Kastolunan Şeylerin Açıklanması: Enbiyâ Sûresi 91. ayette  التي ism-i mevsulü ile “ırzını korumuş olan kadından” bahsedilmekte iken Tahrim Suresi 12. ayette aynı ifadelerle nitelendirilen kadının ismi İmran kızı Meryem olarak açıkça geçmektedir.

2. İsm-i İşâretlerin Gösterdikleri Şeylerin Açıklanması: Mâide Suresi’nin 53. ayetinde müminlerin “…bizden olduklarına var güçleriyle Allah’a yemin edenler bunlar mı?” diye هؤلاء ism-I işaretiyle gösterdikleri kimselerin Tevbe Suresi 42. ayetle münafıklar olduğu açıklığa kavuşmaktadır.

3. Zamirlerin Açıklanması: Tâhâ Sûresi 55. ayetteki ها zamirinin merciinin yer yeryüzü anlamındaki الارض kelimesi olduğu diğer ayetlerden anlaşılmaktadır.

4. Bir Şeyin Veya Bir Şahsın Gerçek Adının Zikredilmesi: Enbiya Suresi’nin 87. ayetinde ذاالنون ifadesiyle kastedilenin Yunus (a.s) olduğu Saffat Suresi’nin 142. ayeti ile anlaşılmaktadır.

5. Zaman ve Mekan İle İlgili Belirsizliğin Giderilmesi: Ashab-ı Kehfin Kehf Suresi 11. ayette uzun yıllar mağarada uyutuldukları ifade edilirken bu süre 25. ayette 309 yıl olarak açıklanmaktadır.

Ç. GARİP KELİMELERİN AÇIKLANMASI

Kur’ân’da o dönemin Arap dilinde çok az kullanılan kelimeler yer almış, hatta bilinen bir kelimenin nadiren kastedilen anlamlarda kullanıldığı olmuştur. Zaman içerisinde bu kelimelerle ilgili müstakil eserler kaleme alınmıştır.

Kur’ân’ın kendi gariplerini açıkladığı şu örnekte anlaşılmaktadır. Mearic Suresi 19. ayette اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ "Gerçekten insan pek tahammülsüz bir tabiatta yaratılmıştır." Buyurulmaktadır. Burada geçen هَلُوعاً kelimesinin insanın egoistliğini, hasisliğini ve kıskançlığını ifade ettiği sonraki iki ayetten anlaşılmaktadır.

D. İFADELERDEKİ İHTİMALLERİ BİRE İNDİRGEMESİ

Kur’ân’da iki veya daha fazla manaya çekilebilecek kelimeler ve ifadeler yer almaktadır ki bunlara lafz-ı müşterek denilmektedir. Kur’ân birçok yerde bu tür lafızlardan kastedilen manayı yine kendisi belirlemektedir.

Mesela Nisa Suresi 24. Ayette evlenilmesi haram olan kadınlar zikredilirken  وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ  ifadesi kullanılmaktadır. الْمُحْصَنَاتُ kelimesi Kur’ân’da “iffetli ve namuslu kadınlar”, “evli kadınlar” ve “hür kadınlar” anlamlarında kullanılan müşterek bir lafızdır. 24. Ayette kelime ile kast edilenin önceki ayetlerden itibaren evlenilmesi haram olan kadınlardan bahsedilmesi dikkate alındığında “evli kadınlar” olduğu anlaşılmaktadır.

E. KISA VE VECİZ İFADELERİN GENİŞ AÇIKLANMASI

Kur’ân, kısaca işaret ettiği bir konuya başka pasajlarda tekrar dönmekte ve geniş geniş açıklamaktadır. Bu husus, kıssaların bazı bölümlerde kısa ve özlü ele alınırken diğer bazı ayetlerde tafsilatla anlatılmasında görülmektedir. Bu anlatımda bazen Medenî ayetler Mekkî ayetleri bazense Mekkî ayetler Medenî ayetleri açıklamaktadır.

F. İFADELERİN MECÂZÎ OLUŞLARININ TAYİN EDİLMESİ

Hakikat ve mecaz düşünce ve duyguların ifade edilmesinde iki temel unsurdur. Kur’ân’da bu dilsel kullanımın gereği olarak mecazlar yer almaktadır. Kur’ân’ın kendi bütünlüğü içerisinde hangi anlatımların mecazî olduğunu anlamak mümkündür.

Mesela Enfâl Suresi 22. ayette yeryüzünde dolaşanların en şerlilerinin düşünmeyen sağır ve dilsizler olduğu belirtilmektedir. Ancak buradaki sağırlık ve körlük mecazî anlamda olduğu ve inkarcıların kast edildiği aynı surede bir başka ayette ifade edilmektedir.

G. İZAHI GÜÇ HUSUSLARIN AÇIKLANMASI

Kur’ân’da izahı güçolan, ihtilaf ve çelişki bulunduğu zannedilen hususlara “müşkil”, bu ifadeleri ele alarak izah eden ilme de “Müşkili’l-Kur’ân” denilmektedir. Ayetlerde görülen bu tür işkallerin giderilmesinde Kur’ân’ın bir bütünlük içerisinde ele alınması önem arz etmektedir.

Mesela İsrâ Suresi 16. ayet ile A’raf Suresi’nin 28. ayeti çelişkili görülmektedir. İlk ayette Allah Teala’nın bir beldeyi helak edilmek istendiğinde oranın şımarık olanlarına emir verdiği ifade edilirken diğer ayette Allah’ın kötülüğü emretmeyeceği ifade edilmektedir. Hem son ayete hem de Kur’ân’ın genel yapısına bakıldığında Allah’ın kötülükleri yasakladığı, daima iyiliği emrettiği ve kullarında iyiliği emretme ve kötülüğü engelleme konusunda görevlendirildiği dikkate alındığında ilk ayetteki اَمَرْنَا fiilinin gerçek anlamıyla kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bu kelime için tefsirlerde اكثر (çoğalttı), سَلَّطْنا (hakim kıldık) vb. anlamlar verilmiştir.

III. BÖLÜM: KUR’ÂN KENDİSİNİ AÇIKLAMAYA YETERLİ MİDİR?

Kur’ân, tefsir kaynaklarından sadece birisidir. Bunun yanında Peygamber (s.a.s)’ın ve nakille bilinebilecek konulardaki sahabenin açıklamaları tefsir kaynakları içerisinde yer alır. Bu kaynaklara ilaveten Kur’ân’ın indirildiği dönemin hadiselerini, değerlerini ve sosyo-kültürel olgularını bilmek önem arz etmektedir. Kur’ân kelimelerinin indirildiği dönemdeki anlamalarını, Arap dilinin ifade özelliklerini ve edebî sanatlarını bilmek tefsirin ön şartı olarak telakki edilmelidir. Ancak kelimelerini anlamada lüğavi anlamlarını ve Arap dilinin kurallarını bilinmek yeterli değildir. Kur’ân’ın bütünlüğü ve mana sisteminin kavranması gerekmektedir. (الصلاة, زكوة, كفر)

A. KUR’ÂN’IN TEFSİRİNDE SÜNNETİN YERİ

Kur’ân’ın tefsirinde sünnet ikinci önemli kaynak kabul edilmiştir. Çünkü Kur’ân Peygamber (s.a.s)’e indirilmiş, onu tebliğ etmek ve açıklamakla görevlendirilmiştir. Hz. Peygamber bu görevini yürütmüş, hepsini olmasa da lüzum hissettiği anda birçok ayeti tefsir etmiştir.

Hz. Peygamber’in açıklamaları, Kur’ân’ın mücmel olan ayetlerini tafsil, umûmî hükümlerini tahsis, müşkilini tavzih, müphem olanını açıklama, gerip kelimelerini beyan etme, tavsif ve tasvir ederek müşahhas hale getirme, edebî incelikleri ihtiva eden âyetlerin maksudunu bildirme gibi belli başlı hususlara taalluk eder.

Hz. Peygamber’in Kur’ân ile ilgili açıklamaları iki grupta mütalaa edilebilir:

1. Ümmetten hiç kimsenin üzerinde söz söyleyemeyeceği türden açıklamalardır. Bunlar daha ziyade gaybî konular ile ibâdât, Muamelât ve ukûbâta dair hususlardır. (الصلاة الوسطى)

2. Kur’ân’ın bazı ayetlerinin vermek istediği mesajı teyid eder tarzdaki açıklamalarıdır. Bu açıklamalar son söz olmadığı gibi fikir yürütmeye engel de değildir.

B. KUR’ÂN TEFSİRİNDE SAHABE GÖRÜŞLERİ VE TARİHÎ BİLGİLERİN YERİ

Kur’ân tefsirinin ikinci kaynağını sahabe beyanı oluşturur. Kur’ân’ın inişini müşahade etmiş, ayetlerin inişine sebeb olmuş olayların içinde yaşamış sahabîlerin Kur’ân’ın anlaşılmasında önemli bir yeri vardır. Kur’ân’ın öyle bölümleri vardır ki o dönemin sosyo-kültürel şartlarını bilmeden manayı kavraya bilmek mümkün olmaz. Mesela Bakara Sûresi 223. ayette يٌؤْلون  kelimesi ile “îlâ” yani kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenlerin dört ay beklemelerinden bahsedilmektedir. Bu ayeti anlamak için Arap toplumunda erkeklerin bebek sütten kesilinceye kadar hanımlarına yaklaşmamaya yemin ettiklerini bilmeye ihtiyaç vardır.

Kur’an’ın ne hiçbir malzemeye ihtiyaç duyulmadan anlaşılabileceği iddiası ne de Kur’an’ın onda dokuzunun anlaşılmasının tarihi şartların bilinmesine bağlı olduğu görüşü isabetli olmayıp, her iki görüşün de aşırı olduğu ifade edilmektedir.

SONUÇ

Kur’ân’ın bütün parçaları, bulundukları mana çerçevesinde, üzerlerine düşeni yaparken, Kur’ân manzumesi içindeki diğer birimlerle olan ilişkilerini de sürdürürler. Dolayısıyla Kur’ân her bir azası mükemmel çalışan bir bütün oluşturur.

 

KUR’AN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ

BİRİNCİ KİTAP

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULÜN ROLÜ


Esbâb-ı nüzul, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli bir unsur olması hasebiyle Kur’an tefsirinde önemli bir yere sahiptir. Hatta ilk dönemlerde (başlangıçta) tefsir ilmi esbâb-ı nüzulü bilmekten ibarettir denilmiştir. Esbâb-ı nüzul hakkında tek kaynak sahabedir.

      Bu eser; Kur’an’ın daha iyi anlaşılması noktasında esbâb-ı nüzulün rolünü araştırması ve bazı prensipler va’z ederek konuya açıklık getirmesi bakımından önemlidir. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Kur’an ilimleri ve esbâb-ı nüzul ilmi kaynaklarda ele alınış şekliyle incelenmiştir. İkinci bölümde eleştirel bir yaklaşımla esbâb-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasındaki rolü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise Kur’an’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün kullanımına dair çözüm ve öneriler dile getirilmiştir.


BİRİNCİ BÖLÜM: KUR’ÂN İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZUL İLMİ

Kur’an İlimleri Hakkında:

Kur’an, kendisi üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını isteyen ilahi bir kitaptır. Bu sebeple Kur’an ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an’dır.

Hz. Peygambere ilk vahyin “oku!” emriyle başlamış olması eğitim ve öğretim bakımından manidardır. Hz. Peygamber de hayatını eğitim ve öğretime adamış Medine’de bulunan mescitlerde, Suffe’de eğitim faaliyetlerinin oluşmasını sağlamıştır.

Hz. Peygamber ve sahabe döneminde nuzül ortamını müşahede edenlerin hayatta olması ve onları açıklaması dolayısıyla Kur’an ile karıştırılabilir endişesiyle telif hareketine sıcak bakılmamıştır. Hz. Peygamberin öğretileri, sahabe, tabiun aracılığıyla nesillerden nesillere aktarılmıştır.  Daha sonra İslam coğrafyasının genişlemesi, Arap olmayanların da İslam’a girmesi ve kültürel etkilenmeler sebebiyle tedvin dönemi şartları oluşmuştur.

Mushafın çoğaltılması ile “kıraat ilmi” ve “resmu’l Kur’an ilmi”nin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir. Kur’an’ın lüğavi yönden ele alınması ise ed Düeli’nin Kur’an’ı noktalama ve harekeleme işlemi ile başlamıştır. Böylece irabu’l Kur’an ilmi neşet etmiştir. Ayrıca esbâb-ı nüzul, Mekki, Medeni, nasih, mensuh ve garibu’l Kur’an ilimleri ilk tedvin edilen Kur’an ilimleridir.

Tedvin döneminin başlarında Kur’an İlimleri terimine alimler Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgilere delalet eden bir anlam yüklemişlerdi. Böylece tek tek Kur’an ilimleri belirli bir alanda uzmanlaşmış özel bilgi alanı olarak görülmüştür. Daha sonra aynı gayeye yönelik olan bu bilimler “ ulumu’l Kur’an” adı altında toplanmıştır. Bu ilimleri tek eserde toplayan ilk kişi Zerkeşi’dir.

Kur’an İlimleri ve Tefsir İlimleri Kavramları:

Zerkeşi ulumu’l hadise dair eserleri örnek vererek Kur’an ilimlerini cem ederek ulumu’l Kur’an’ı ortaya çıkarmak istemiştir. Şatıbi’nin ifadelerinden anlaşıldığına göre ulumu’l Kur’an’a dahil olan ilimler, murad-ı İlahi’nin anlaşılmasına yardımcı olan ilimlerle Kur’an’ın anlaşılmasında araç olan ilimlerden oluşmaktadır. Suyuti de Kur’an ilimleri kavramını kullanmış ve bu adla bir eser telif etmiştir.

Zerkani ise ulumu’l Kur’an’ı şöyle tarif etmiştir: Kur’an olması, hidayet rehberi oluşu veya i’cazı açılarından Kur’an ile alakalı olan bütün ilimler “ulumu’l Kur’an”dır. Ona göre Kur’an’ın öğrenilmesini teşvik ettiği fen bilimleri bu kapsama girmez.

Tefsir İlimleri Kavramı:

Tefsir ilmi, Kur’an’ı Kerim’in izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani her bakımdan O’nu tetkik edip açıklamaya ve bildirmeye yarayan ilimdir. Bu ilmin konusunu da Kur’an ilimlerinin olduğu gibi Kur’an oluşturmaktadır. Tefsir ilmi Kur’an ilimlerinden biridir ve ulumu’l Kur’an kavramının bir cüz’idir.

Tedvin döneminin başlarında Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları aynı manada kullanılmıştır. Zerkeşi’nin eserini oluşturması ile bu kavramlar arasındaki fark ortaya çıkmıştır. Tefsir ilimleri, artık müfessirin Kur’an tefsirine yöneldiğinde bilmesi gereken ilimleri kavram olarak ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur’an ile ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideleri içeren bir anlamı ifade etmektedir.

Kur’an İlimleri Arasında Esbâb-I Nüzul İlminin Yeri:

Esbâb-ı nüzul ilmi ilk asırdan bu yana Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak mütalaa edilmiştir. Sahabe ve tabiun döneminde Kur’an’ı anlamak isteyenlerin mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak zikredilmiş ve nüzul ortamını müşahede eden sahabe Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Tedvin döneminden önce esbâb-ı nüzul ilmi nakil yoluyla sahabeden tabiuna aktarılmıştır.

Tedvin döneminde ilk telif edilen eserlerde de esbâb-ı nüzul ilminin önemi göze çarpmaktadır. Zerkeşi ile başlayan ve Suyuti ile devam eden ulumu’l Kur’an’a ait eserlerde esbâb-ı nüzul ilmi ele alınmıştır.

ESBÂB-I NÜZUL

Esbâb-ı nüzul ilminin doğuşunda günümüze bir çok tarifi yapılmıştır. Yapılan tariflerde, bir hadise veya sorunun akabinde ayetin inmesi şart koşulmuştur. Burada önemli olan ayetin muhtevasının hadiseyi kapsamasıdır. Yoksa hadisenin hemen ardından doğrudan inzal edilmesi veya bir müddet sonra inmiş olması arasında fark yoktur.

Bu ilmi şu şekilde tarif edebiliriz: nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.

Doğuşu ve Gelişimi:

Kur’an-ı Kerim parça parça nazil olarak Arap’ın akli yeteneklerini kullanmasına ve kültürel imkânlarını harekete geçirmesine fırsat vermiştir. Böylece Kur’an basit ve yaşanmışlıktan uzak bir vesika yerine, hayatla beraber akıp giden, insanların kalplerine ve şuurlarına derinden nüfuz eden bir kitap haline gelmiştir.

Arap diline ve edebiyatına vakıf olan sahabiler Kur’an’ın hangi şartlar çerçevesinde indiğini öğrenmeye gayret gösteriyordu. Tabiun döneminde de esbâb-ı nüzul rivayetleri toplanmaya devam etmiştir. Tedvin dönemine böyle gelinmiş ve ilk tefsirler yazılmaya başlanmıştır. İlk müfessirler ayetleri tefsir ederken esbâb-ı nüzul ile başlamayı adet edinmişlerdi. Ebâb-ı nüzul rivayetleri, hadis mecmuaları tefsirden daha önce telif edilmeye başladığı için ilk önce onlarda kaydedilmiştir.

Esbâb-ı Nüzule Dair Eserler:

     İlk dönemde müstakil olarak bu ilimden bahseden eserler telif edilmemiştir. Müstakil olarak esbâb-ı nüzule dair telif edilen ilk eser olarak Ali b. el-Medini’nin (234/848) eseri gösterilmektedir. Bu tarihten önce Kur’an ilimlerine dair eserler yazılmış olmasına rağmen esbâb-ı nüzule dair eserin bu tarihte telif edilmesi, esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis mecmuaları ve tefsir eserlerinde kaydedilmiş olmasına bağlıdır.

Vahidi’nin Esbâbu’n nüzul adlı eseri elimizde matbu halde bulunan bu alana ait en eski eserdir. Bu eser daha sonra âlimlere kaynaklık etmiştir. Vahidi büyük oranda İbn Hacer’in Sire’sinden yararlanmıştır. Suyuti de yazmış olduğu eserde bu iki âlimden yararlanmıştır.

ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ

Bu ilim rivayete dayanan bir ilimdir. Bu alanda içtihada ve imal-i fikir etmeye imkan yoktur. Sahabe nüzul ortamına şahit olarak bu olayları rivayet ettiği için adeta Hz. Peygamberden rivayet edilmiş hükmündedir. Bunu için hadis usulünde “hükmen merfu” kabul edilmiştir. Tabilerde bu hadisleri sahabeden almışlardır. Bu rivayetler de hadis usulünde mürsel hükmündedir. Bu ilimde tabiin de sahabeden sonra kaynaktır.

Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Kalıpları

Sebeb-i nüzulun kavramsal tanımı ile rivayet siygaları arasında mutlaka kurulması gereken bir bağ vardır. Böylece esbâb-ı nüzul kapsamına giren rivayetlerle girmeyenler birbirinden ayrılmış olur. Rivayet siygaları iki ana başlık altında incelenebilir.

1-) Sebep ifade etmede nass olan rivayetler:

a-) Esbâb-ı nüzul ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın sınırları içinde kalan rivayetlerdir.

b-) Sebebi budur denilerek yapılan rivayetlerdir. “bu ayetin nüzul sebebi şöyledir” “bu ayetin nüzul sebebi şudur”

c-) Sıyga nüzul sebebi olduğunu gösterir. Başka bir tarafa hamledilemez.

d-) Şu olay vuku buldu da… Denilerek yapılan rivayette olay anlatıldıktan sonra  " ﻒ" ile başlayan ibareler. “Hz. Peygambere şu mesele hakkında konuşuldu da şu ayet indi”  “şu hadise oldu da bunun üzerine şu ayet indi”  “O’na şu mesele hakkında soruldu da şu ayet indi”

e-) Sebep ifadesinin kelamın gelişinden ve ibaredeki açık bir delilden anlaşıldığı rivayetler  “Rasulullah’a şu mesele hakkında soruldu da… ( bu grup rivayetlerde “sebeb-i nüzul”ibaresi ve “” zikredilmeyebilir.)

2-) Sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler:

a-) Sebebi budur denilerek yapılmayan, olay anlatıldıktan sonra “” gelmemiş ve kelamın gelişinden nuzül sebebi rivayeti olduğu anlaşılmayan rivayetler

b-) Sıygadan rivayetin kesinlikle nüzul sebebi olduğu anlaşılmayıp ayetin içerdiği mana veya manalardan birinin beyanı olduğu anlaşılan rivayetler

c-) “Ayet şu olay hakkında inmiştir.” “ayetin şu olay hakkında indiğini zannediyorum” bu kalıplar ihtimal anlamı verdiğinden sebep ifade etmede nass olamaz.

d-) “Bu ayetten Allah’ın muradı budur”  “ayet şu hususa delalet etmektedir” “ayetten alınacak mana şudur” bu ifadeler açık tefsir ifadeleri olarak tanımlanır ve sebep ifade etmede nass değildirler.

Esabab-ı Nüzul Rivayetlerinin Tasnifi:

Esbab-ı nüzul rivayetlerini birçok açıdan tasnife tabi tutmak mümkündür.

  1. Vurud itibariyle tasnif etme

  1. Soruya cevap olarak varid olanlar: a- sual sorma b- fetva isteme ( bu rivayetlerin sahih olanını, nüzul ortamına ait olanını tespit etmek mümkündür.)

  2. Hükmü beyan maksadı ile varid olanlar: a- bir hal veya durum sebebiyle b- bir hadisenin meydana gelmesiyle ( bu gruba girenlere dair rivayetlerin çok olması sebebiyle tasnifi en zor olanlardır.)

  1. Bir ayet için çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usulü kriterleri uygulanarak yapılan tasnif

  2. Şah Veliyullah’ın yapmış olduğu tasnif: Şah Veliyullah tasnifinde esbab-ı nüzul rivayetlerini bilinmesi gereken rivayetler ve tefsir için yapılan rivayetler olmak üzere ikiye ayırmıştır.

  3. Tahir b. Aşur’un tasnifi: O, senedin sıhhat dercesine önem vermiş ve senedi sahih olan esbab-ı nüzul rivayetlerini beş kısma ayırarak incelemiştir.( sıhhat derecesini göz önünde tutma önemlidir çünkü çoğu âlim bunu göz ardı etmiştir.)

  4. Esbab-ı nüzulü nevileri açısından tasnif etme: bu tasnifte esbab-ı nüzul rivayetleri ikiye ayrılır. 1- Esbab-ı nüzul rivayetleri (musned merfu hadis olmalı ve sıhhat şartlarını taşımları gerekir.) 2- Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri

    Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi:

    Esbab-ı nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesinin iki temel sebebi vardır.

  1. Her ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, İsraili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesi.

  2. Esbab-ı nüzul rivayetlerinin nüzul ortamına ait olanlarla tefsire ait olanların birbirinden ayrılmaması

    Taaddüt Meselesi          

    Sahih rivayetlerin arasını te’lif edemeyen veya birini tercih edecek sebep bulamayan alimler bu ayetler için nüzulün taaddüt ettiği fikrini öne sürmüşlerdir.

  1. Sebebin taaddütü: Sahih rivayetler arasında tercih yapılamıyorsa sebep taaddüt etmiştir denilmiştir. İbn Hacer, “esbabın taaddüt etmesine engel olacak bir şey yoktur” demiştir. Zerkani de sıhhati eşit olan rivayetlerin arasında tercih sebebi olmaması lazımdır demiştir. İki rivayetin arasını cem etmek mümkün ise ayet bu iki hadisenin akabinde inmiştir. Ama sebepler arasında zaman bakımından uzaklık nedeniyle cem mümkün olmuyorsa Zerkani ayetin nüzulünün tekerrür ettiği hükmünü vermektedir.

  2. Nüzulün taaddütü: bununla bir hadise sebebiyle birden çok ayetin nazil olması murad olunmuştur. Usulcü âlimlerimiz ve müfessirlerimiz buna “sebep bir iken inen çoğaldı” derler.

    Hükmün veya Nüzulün Taahuru Meselesi

    Hükmün taahhurundan maksat nüzulün önce hükmün sonra gelmesidir. Zerkeşi ve Suyuti de bu meseleden bahsetmişlerdir. Suyuti hükmün taahhüründe Zerkeşi’nin dediklerini nakletmiştir. Suyuti nüzulun taahhürü üzerinde de durmuştur.

    Umum Husus Meselesi:

    Burada bir hadise üzerine inen ayetin hükmünün o hadise ile tahsis mi edileceği yoksa hükmün umumi mi olduğu konusu ele alınmaktadır.

    Âlimlerin ekseriyeti “hükmün, sebebin hususiliğine değil lafzın umumiliğine göre olduğunda icma vardır” demektedirler. ( hükmün sebebe tahsis edildiğine dair bir karine bulunmaması gerekir.)

    Nüzul sebepleri nassları anlamak için vasıtadır ama onları tahsis etme vasıtası olamazlar.

    Sebebin hususiyeti görüşünü taşıyanlar, hükmün aynı türden olan benzeri durumlarda sabit olmasını ancak kıyas yoluyla mümkün görürler. Aslında iki gruba göre de hüküm geçerlidir ama birisinde nass yoluyla diğerinde ise kıyas yoluyladır.

    Esbab-ı Nüzulle İlgili Disiplinler:

  1. Hikmet-i Teşriiye İlmi: Esbab-ı nüzul ilmi, nüzul asrını sosyolojik, psikolojik vb. yönlerine ışık tuttuğundan Şariin maksadının anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Alimler bu sebeple bu ilme baş vurarak muradı tespit ediyorlar ve böylece şer’i ahkamın hikmetini de belirlemiş oluyorlardı.

  2. Müphematu’l Kur’an İlmi: Bu ilimde nakli ilimlerdendir ve Kur’an’da müphem olan kelimelerin açıklanmasıyla ilgilenir. Bu sebeple esbab-ı nüzul ilmiyle yakından ilgilidir.

  3. Tenasüb ve İnsicam ilmi: Zerkeşi bu ilmi “mantıki bir gerçeklik ve kelamın akışını düzenleyen bir olgu” olarak tanımlar. Dil ve edebiyat yönünden gelişmiş olan Arapları etkileme konusunda Kur’an’ın tenasübü önemlidir. Ayetler tedrici olarak inmiş bir kısmı da bir sebebe binaen nazil olmuştur ve ayetler Hz. Peygamber tarafından münasip yerlerine konmuşlardır. Hiçbir şekilde ayetler arasında mana ve mevki bakımından tearuz olmamıştır. Her iki ilim arasındaki alaka böylece ortaya çıkmış olur. Yani tarihi ortam ile edebi siyak ulema tarafında dikkate alınmıştır.

    İslam Kültür Tarihinde Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesine Genel Bir Bakış

    Müfessirler kendilerine ulaşan her haberi yok olmasın diye nakletmişlerdir. Bu sebeple bir rivayetin tefsir eserlerinde yer alması sahihliğine veya zayıflığına delalet etmez. İlk dönem âlimleri senedin zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulduklarına inandıklarından dolayı senedin zayıflığına veya sahihliğine bakmadan rivayet etmişlerdir. Taberi de bu gerçeği tefsirinin mukaddimesinde dile getirmiştir. İşte esbab-ı nüzul rivayetleri de bu şartlar doğrultusunda nakledildiğinden dolayı sıkı bir elekten geçirilmelidir. Bu tüm rivayetler için geçerlidir.

    İKİNCİ BÖLÜM: KUR’AN-I KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI

    Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün Yetersiz Kalma Sebepleri:

  1. Rivayetler Açısından:

    Usulcü hadis âlimleri, sahabenin Hz. Peygambere re’f ettikleri ve ayetin nüzulünü yakından müşahedelerine ve sebeplerini bilip nüzul keyfiyetlerinden bahsettikleri haberler “el hadisu’l müsned” demişlerdir. Böyle olunca mevkuf ve maktu rivayetler tanımın dışında kalmaktadır. et Tahanevi, sahabenin içtihada imkan bulunmayan alanlardaki bütün rivayetlerinin müsned olduğunu söylemektedir. Ahmed Şakir ise sahih rivayetlerin başka şartlarının da olduğunu göz önüne alarak sahabenin tefsir amaçlı görüşlerinin müsned olamayacağı kanaatindedir.

    Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlarda bir de tabiilerden yapılan ve onların sahabeyi atlayarak Hz. Peygambere veya dönemine izafe ettikleri esbab-ı nüzullerdir. Mürsel olan rivayetlerin makbul olup olmadığı hakkında alimler birtakım şartlar ileri sürmüşlerdir.

    Hadisçilerle fıkıhçıların mürsele bakışları farklıdır. Müfessirlerde fukaha gibi mürsel hadiste gelen mananın sıhhatinin sahih olup olmadığını dikkate alarak yaklaşmış olabilirler. Halbuki böyle sebeb-i nüzule dair rivayetler Kur’an’ı anlamada ufuk açıcı olarak değerlendirilseydi daha sağlıklı olurdu ve problemler ortaya çıkmazdı.

    Sebeb-i nüzul rivayetlerinde senedlerin hazfedilmesi kıssacıların istismarına açık hale gelmiştir. Bu sebeple rivayetlerin belli ilkeler çerçevesinde tenkite tabi tutulması gerekir.

    Bu alanla ilgili çok rivayetin bulunması da Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biridir. Bu sebeple rivayetler tasnife tabi tutulmalı ve esbab -ı nüzul rivayetleriyle tefsir için olan rivayetler birbirinden ayrılmalıdır. Dihlevi bunu göz önünde bulundurarak rivayetlerin tasnifi konusunda en gerçekçi yolu tutmuştur. Esbab-ı nüzul rivayetleri ayetin anlaşılmasının kendisine bağlı olduğu durumları açıklığa kavuşturması için önemlidir. Bu sebeple bu tür rivayetlerin bilinmesi gerekir.  Tefsire dair olan rivayetler ise nüzul ortamını müşahede eden sahabe ve onlardan ilim alan tabiinin deneyimlerini, yorumlarını yansıttığı için Kur’an’ı anlamada yardımcı olabilir. Burada içtihad vardır kesinlik ifade etmez ama Kur’an’ı anlama noktasında ufuk açıcıdır.

    Bu konuda diğer bir önemli husus ise rivayet siygalarına dikkat edilmemesidir. Çünkü rivayetin sahih olması şartının yanında sebep ifade etmede nass olup olmadığı dikkat edilmesi gereken bir husustur.

    2- Umumu Hususileştirme Açısından:

    Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biri de sebebiyet ifade eden sebeb-i nüzulun nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması çabalarıdır. Bir kısım alimlere göre hüküm sebebe tahsis edilir, benzer olaylar ise kıyasla o hükmü alırlar. Diğer bir grup âlime göre ise hüküm umumidir, tahsis edilemez. Benzer olaylar nass yoluyla o hükmü alırlar. Bu âlimlere göre kıyas yoluyla delalet ettiği zaman kıyas yapabilmek için esbab-ı nüzule vakıf olmak gerekir. Hâlbuki herkesin Kur’an’ı anlama noktasında böyle bir zorunluluğu yoktur. Zaten sahabe, tabiun ve tebe-i tabiin âlimleri hep umum ile delil getirmişlerdir. Netice itibariyle asl olan sebebin hususiliği değil lafzın umumiliğidir.

    3- Taaddüt- Taahhür Açısından:

    Taaddüt ve taahhürü kabul eden alimler olduğu gibi karşı çıkanlarda olmuştur. Zerkeşi, Suyuti, İbn Teymiye ve Zerkani taadütü kabul eden âlimlerdendirler. El Cezairi ise bunu kabul etmez ve nazil olan bir hükmün hangi olay sebebi ile inmişse ona benzer hadiselerin hepsi için geçerli olacağı kanaatindedir. Bundan dolayı aynı ayetin bir kez daha inmesini anlamsız görür. Zerkeşi ise şöyle demektedir: Bir ayet önemine binaen veya sebebin her vuku buluşunda, unutulmasından korumak için, hatırlatmak üzere iki defa nazil olabilir. Ona göre Fatiha suresi, İhlas suresi Mekke ve Medine’de olmak üzere iki defa inmiştir. Zerkani ise bu konuda yöneltilen eleştirilere şöyle cevap verir: Tekrarda çok büyük hikmetler vardır. Allah bununla kullarına tenbihatta bulunmakta ve ayetin muhtevasına dikkatleri çekmektedir.

    Bu farklı görüşler esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnifi ile rivayet siygaları meselesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Rivayetlerin hadis alimleriyle birlikte incelenmesi gerekir. Bazen bir ayet hakkında birçok sebep zikredilebiliyor. İşte bu durumda bazı âlimler sebebin taaddütüne hükmederler. Hâlbuki bu rivayetler aralarında cem edilebilir veya sebepler ardı ardına oluşmuş sonra ayet inmiş olabilir. Böylece ayet benzer hadiseleri de kapsamaktadır.

    Bir ayet birçok manayı muhtevi olabilir veya ihbar siygasıyla gelecekte vuku bulacak bir olayı haber veren bir üslupta bulunabilir. İşte bunlardan ötürü taahhür meselesi ortaya atılmıştır. Aynen taaddütte olduğu gibi Hz. Peygamber istidlal ve istişhad amacıyla bir ayeti tilavet buyurmuşsa ve ayetin nüzulü ile bu hadise arasında zaman farkı varsa hemen taahhürden bahsedilmiştir. Hâlbuki Hz. Peygamber hadise ile ayet arasında bir bağlantı kurmuş olabilir. Yani bir anlayış ve yorum söz konusu olabilir.

    4- Tarih İlminden Yararlanma:

    Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biri de bu rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık ile zamansal uyumsuzluktur. Tarihi hatalara düşmenin iki sebepten kaynaklandığı söylenebilir: 1- Her ayete bir nüzul sebebi arama çabaları 2- Geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nüzul ortamı olaylarını karıştırma. Dihlevi’nin söyledikleri, bu konuya açıklığa kavuşturma bakımından önemlidir: Sahabiler ve Tabiiler bazen müşriklerin ve Yahudilerin inançlarına ait kıssalardan parçalar ve cahiliye adetleri türünden geleneklerini, onların bu akideleri ve adetleri iyice açığa çıksın diye zikrediyorlardı. Sonra da bu ayet şu hususta indi diyorlardı. Bu tabirleriyle de bu anlattıklarına benzer olsun yahut yakın olsun benzeri bütün olaylar hakkında geçerli olması anlamında ayet bu kabil şeyler hakkında indi demek istiyorlar ve o form’u ortaya çıkarmayı amaç ediniyorlardı. Yoksa nüzul sebebi olayın hususiliğini kastetmiyorlardı.

    Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar

    1- Yorum Zenginliğine Engel Olması: Kur’an’da bulunan her kelime çeşitli manalara gelebilir. Bu sebeple Kur’an’ı anlamak demek onun lafzını değil, o lafız altında murad edilen manayı anlamaktır. Herkes kendi kavrayış ve yeteneği oranında Kur’an’ın manalarını anlayabilir. Her ayete bir sebebi nüzul arama ve manayı sadece sebeb-i nüzul rivayetiyle sınırlandırma yorum zenginliğini engeller. Yine burada önümüze çıkan esbab-ı nüzul rivayetleriyle tefsir amaçlı rivayetlerin birbirinden ayrılması gerektiğidir. Böylece bu rivayetlerin ayetin kesin mefhumu olmayıp onun bir vechine işaret ettiği daha iyi anlaşılır.

    2- Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Hedefi Olan Kur’an-İnsan Hayat Bütünleşmesini Engellemesi: Kur’an evrensellik ilkesine sahip ilahi bir buyruk olarak tüm insanlara ve zamana hitap etmektedir. Nüzul asrı insanının insan olma bakımından yapıp etmeleri ile çağımız insanının yine insan olma bakımından yapıp etmeleri temelde birliktelik arz eder. Bundan dolayı hüküm esbab-ı nüzul ile tahsis olunamaz. Aynı olaylar içinde geçerliliğini muhafaza etmektedir. Bu sebeple Kur’an’da kişiler değil onların oluşturdukları suretler ( said, şâki gibi) tanıtılır. İşte tanıtılan bu suretlere giren herkes onların mana sınırına dâhil olur.

    3- Konunun İstismar Edilmesi: Esbab-ı nüzul rivayetleri istismara açık olan yönleri barındırması hasebiyle şahısların ebedileştirilmesi, mezhep hareketlerine etkisi gibi bazı yönlerden istismara uğramıştır. Bazı mezhepler kendi çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul rivayetlerini kullanmışlardır.

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM

    Selef uleması Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzul ilmine büyük önem vermişlerdir. Çünkü bu ilim hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait haberleri içermektedir.

    Günümüzde bu ilimden faydalanmak için ilk önce Kur’an’ın, nüzul döneminin muhataplarının bilgisiyle aydınlanacak olan ayetlerinin belirlenmesi gerekir. Çünkü bu ilimden faydalanmanın sınırları ve bu rivayetlerin nasıl değerlendirileceği ortaya konulmalıdır.

    A- ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ

    1- Esbab-ı Nüzule Olan İhtiyaçların Sınırlarını Belirleyen İlkeler: Geleneksel yaklaşımın doğurmuş olduğu sorunların çözümü için bu ilme olan ihtiyacın ve sınırlarının belirlenmesi gerekir. Bunu iki grup altında ele alabiliriz.

    a-) Genel İlkeler: İlk önce şu gerçeğin farkında olunmalıdır ki esbab-ı nüzul rivayetlerinin toplanıp bir araya getirilerek metin ve senet tenkidine tabi tutulması imkânsızdır. Çünkü aşırı derecede rivayet vardır. İkinci olarak esbab-ı nüzul rivayetleri olmadan Kur’an anlaşılamaz değildir. Bu rivayetler manaların daha iyi anlaşılmasını sağlar ve kişiye ufuk aydınlığı kazandırır. Bunların farkında olmak gerekir ve Kur’an’a bu şekilde yaklaşılmalıdır.

    b-) Özel İlkeler: Bazen ayetten murad olunan mananın bilinmesi harici karinelerin bilinmesiyle olur. Anlamı yakalamaya delalet edecek karinelerden birkaçı kaçırılmışsa, kelamın anlaşılması veya en azından bazı yönlerinin anlaşılması imkânı da yitirilmiş demektir. İşte esbab-ı nüzulün bilinmesi buna benzer bütün problemleri ortadan kaldırır. Yine aynı şekilde Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunan hallerde esbab-ı nüzul ilmine ihtiyaç doğar. Yine Kur’an’ı okuyan veya dinleyen kimse onu anlama noktasında bir bekleyişe, bir arayışa giriyorsa işte bu noktada esbab-ı nüzule ihtiyaç var demektir. Yani her ayet için bir sebeb-i nüzul aramanın bir anlamı yoktur hatta zararı vardır.

    2-Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Hadis Usulü Açısından Tenkidi: Esbab-ı nüzul alanındaki birçok problem, hadis usulü kriterlerinin bu rivayetlere uygulanmasıyla çözülebilir. Hadis usulünde sahih hadislerle merdud-mevzu haberlerin temel özellikleri ve nitelikleri oldukça kesin hatlarla belirlenmiştir. Bu kriterlerden yaralanılarak sahih ve mevzu esbab-ı nüzul rivayetleri birbirinden ayrılabilir.

    Sahabenin esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf, tabiinin değerlendirmelerinin ise mürsel olduğuna dikkat edilmelidir. Yapılacak olan tenkit sened-metin bütünlüğü içerisinde yapılmalıdır.

    3-Rivayetleri Tasnif Etme: Esbab-ı nüzul rivayetlerinin esbab-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri olmak üzere tasnif edilmesi konunun daha iyi anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlayacaktır. Esbab-ı nüzul rivayetlerinde içtihad söz konusu değildir. Bunlar müsned merfu hadislerdir. Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ise Hz. Peygamberin, sahabe ve tabiun ile müfessirlerin yaptıkları sebeb-i nüzul değerlendirmeleridir. Re’y ve içtihad söz konusudur. Bu şekilde bir tasnifin yapılmasında rivayet siygalarına dikkat edilmesi gerekir. Tasnife tabi tutulan bu iki tür Kur’an’ın anlaşılması noktasında birleşmekle beraber ayrı ayrı özelliklere sahiptirler.  Kur’an’ın anlaşılmasında sebebin değil lafız ve ifadelerin daha çok önem arz ettiği unutulmamalıdır. Yani sebebe bağlı kalarak tahsisten kaçınılmalıdır.

    B- KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI

    Kur’an-ı Kerim ayetleri muhtelif hacimlerde parça parça inmiş İlahi bir kitaptır. Bu parçalar ufak risaleler halinde kalmayarak bütünlük içinde uygun olan yere yerleştirilmiştir. Kur’an-ı Kerim, parçaları tesadüfen bir araya gelmiş ve birleşmiş bir kitap değil bilakis “bütün”ün içsel kurallarıyla belirlenmiş sistemli ve uyumlu bir bütündür. Bu da bize bütün olarak Kur’an-ı Kerim’in parçalarının inişinden önce hatta nüzul sebeplerinin meydana gelmesinden hayli önce, bu parçalarının yerlerinin belirlenmiş olduğu kapsamlı, ayrıntılı bir plana göre tertip edilmiş olduğunu gösterir.

    Kur’an tarihin bir döneminde inmiştir sunmuş olduğu ilkeler o döneme has değildir. İşte insan kainatın bir dinamik unsuru olarak Kur’an-ı Kerim’in değişen dünyaya hakim olan değişmez değerler getirdiğini anlamalıdır. Kur’an-ı Kerim bütün insana hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Hayat tezahürleri değişse dahi insan ve onun ana karakteri dolayısıyla ondan zuhur eden hadiseler, meseleler ve sorunlar insanla beraber devam etmektedir ve edecektir. İşte esbab-ı nüzuller bu bağlamda değerlendirilirse Kur’an’ı anlamada yeni boyutlar keşfedilebilir.  Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken asıl olan bütün olarak Kur’an’ın göz önünde bulundurulması gerekliliğidir.

    C- SİYAK- SİBAK’IN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI

    Kur’an-ı Kerim parça parça nazil olmuş ve nüzul sırası gözetilmeksizin tertiplenerek muhteşem bir bütünlük oluşturulmuştur. Bu sebeple Kur’an’ı doğru anlam noktasında siyak- sibak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Esbab-ı nüzul rivayetleri değerlendirilirken siyak sibaka dikkat edilmelidir. Yoksa geleneğimizde yapılan hatalara düşülebilir. Mesela Tevbe suresinin 75. ayeti bağlamından koparılarak Sa’lebe ile ilişkilendirilerek hataya düşülmüştür.

    D- ESBAB-I NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI

    İnsan tarihi bir varlıktır ve bu insanın varlık koşullarından biridir. İnsan için hidayet rehberi olan Kur’an-ı Kerim hemen hemen her suresinde ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili “olgular” ve “olaylar” anlatır.  Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim tarihilik’i, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir. Kur’an-ı Kerim insan ile aynı kaynaktan gelmesiyle fıtrata hitap eden, insanın fıtri ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bir kitaptır.

    Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamındaki insanlar Hz. Peygamberin önderliğinde insani yapıp etmelerinde Kur’ani değer duygusuna yöneldiler. Kur’an-ı Kerim toplumun dünya görüşünü, tüm insani yapıp etmelerini İlahi mesajla oluşturmak ister. Kur’an-ı Kerim, nüzul ortamında insani birçok probleme, insanların bunlardan kurtulma ve rahatlama arzularına cevap vermiştir. Hz. Peygamberin irtihali ile vahiy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbab-ı nüzul olgusu da son bulmuştur. Esbab-ı nüzulün tarihiliğine bakıldığında;

    a-) Tarihsel olanın varlık biçimi: Esbab-ı nüzul Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamına ait bir gerçeklik olarak, gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır. Bunu zaman mekân içinde olmuş, sahih rivayetle bize ulaşmış müsned merfu haberler olması hasebiyle somut bir gerçekliği (yaşanmış bir gerçekliği) vardır.

    b-) Zamana bağlılık gelip geçicilik: Kur’an-ı Kerim tarihi bir varlık olan insana hitap etmektedir. Yani o sadece tarihin belli bir bölümünde yaşamış insanları kendine muhatap seçmemiştir. Bu sebeple esbab-ı nüzule bu ilkeyle yaklaşmak doğru olmaz. Çünkü Kur’an dini bilincin oluşmasını sağlamak amacıyla esbab-ı nüzul olgusu çerçevesinde birey ve topluma yönelmiştir. Bu olgu vahyin nüzul asrı ve insanı için ne kadar gerçek geçerli ise bugünün ve geleceğin insanı ve toplumu içinde o kadar gerçek ve geçerlidir.

    c-) Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma: Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının temel bir prensibi olabilir ama yokluğu halinde Kur’an gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez. Tabi ki bu rivayetler Kur’an’ın anlaşılmasında ışık kaynağı olabilir. Kur’an-ı Kerim’in varlık olarak insana yönelmesi ve insanda insanı insan yapan fenomenlerin Hz. Âdem’den beri hep aynı olması hasebiyle belli bir döneme ait olması düşünülemez.

    d-) Bir şeyin gerçekten tarihi olarak var olduğu olgusu: Esbab-ı nüzul, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının, bu ortamın akışının ve oluşumunun temel bir parçası olduğuna, nüzul ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri gösterdiğine göre gerçekten tarihi olarak var olmuş bir olgudur.

    Esbab-ı nüzul Kur’an insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp etmelerdir. Hz. Âdem’den bu yana benzeri yapıp etmelerle temelde aynılık gösterir. Aslolan bu tarihi yapıp etmelerden, bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit edebilmektir.

    Kur’an’ın varlığı esbab-ı nüzulun varlığı ile kaim ve onun yokluğu ile yok denilemez. Çünkü esbab-ı nüzul koşulluluk ifade etmez.

    Sahabeden bize ulaşan müsned-merfu rivayetler Kur’an’ın anlaşılmasında “orjinal yorum” olarak değerlendirilebilir. Yine bunlar Kur’an tarihinde “orijinal tarih” olarak adlandırılabilir. Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ve değerlendirmeleri de Kur’an’ın anlaşılmasında “düşünülmüş yorum” olarak nitelendirilebilir. Yine bunlar Kur’an tarihinde “düşünülmüş tarih” olarak değerlendirilebilir.

     

    İKİNCİ KİTAP

    SA’LEBE KISSASI

    Esbab-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım

    Hemen her müfessir tarafından Tevbe suresinin 75. ayetinin nüzul sebebi olarak Sa’lebe b. Hâtıb kıssası gösterilmiştir.

    Sire, Rical ve Tarih kitaplarında Sa’lebe kıssası iki yönden ele alınmıştır. Bunlardan birincisi Sa’lebe’nin vasıfları ikincisi ise hadisenin sıhhat derecesidir. Sa’lebe’nin vasıflarıyla ilgili olarak çeşitli bilgiler verilmiştir. Hadisenin sıhhat derecesine gelince; kimilerine göre bu hadise sahihtir ve ayet bu hadise üzerine inmiştir. Kimilerine göre böyle bir hadise olmuştur ama kahramanı başka bir şahıstır. Kimilerine göre ise böyle bir kıssa doğru değildir.

    Hadis kitaplarında da bu kıssayı zikreden bazı alimler sadece kıssayı nakletmekle yetinmişler bazıları da kıssanın sıhhati üzerine de görüş bildirmişlerdir.

    Tefsirlerde de Sa’lebe kıssası yer almıştır. Müfessirlerden bazıları bunu Taberi’den nakletmiş, bazıları ise farklı kaynaklardan almışlardır. Müfessirlerden bazıları kıssayı kabul etmiş bazıları ise kabul etmemiştir. El Uceyli, Sa’lebe’yi münafıklardan saymıştır. Taberi ise Tevbe suresinin 75. ayetini Sa’lebe kıssasıyla ilişkilendirmemiş ve bu ayette Cenab-ı Hakk tarafından nifak ehlinin alametleri ortaya konulmuştur demiştir. Fahruddin er Razi’de bu ayeti Sa’lebe ile ilişkilendirmeyen müfessirlerdendir. Çağdaş alimlerimizden Süleyman Ateş’te çeşitli akıl yürütmelerle bu kıssanın doğru olmadığına işaret eder.

    Esbab-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım Işığında Sa’lebe Kıssasının Değerlendirilmesi

    a-) İlk olarak Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit edilmelidir: Bu rivayetin senedi zayıftır. Ama yine de bu hadiseye müfessirler eserlerinde yer vermişlerdir. Bunun sebebi olarak ise isnad ilmi tam anlamıyla hayatlarına girmiş olan şahsiyetlerin, isnadın zayıf olmasına önem vermeden, isnadın zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulacaklarına inanmaları ve malumatın yok olmayıp kendilerinden sonraki nesillere aktarılmasını sağlama düşüncesi gösterilebilir.

    b-) Rivayetler tasnif edilmelidir: Hadis mecmualarının tefsir bablarında ve tefsir kitaplarında bu ayetin sebeb-i nüzulü olarak birçok rivayet görmek mümkündür. Sa’lebe kıssası da bunlardan biridir. Daha öncede belirttiğimiz gibi esbab-ı nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesinin iki temel sebebi vardır.

    1- Her ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, israili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesi.

      2-Esbab-ı nüzul rivayetlerinin nüzul ortamına ait olanlarla tefsire ait olanların birbirinden ayrılmaması

    Böylece sahabenin ve tabiunun kendi re’y ve içtihadlarıyla yaptıkları bir sebeb-i nüzul değerlendirmesi, nüzul asrında olmuş gibi kabul edilmiştir.

    Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna girdiğini görmekteyiz. Yine Sa’lebe kıssasını esbab-ı nüzul rivayeti mi yoksa tefsir için yapılmış esbab-ı nüzul rivayeti mi olduğu açısından incelediğimizde ikinci gruba girdiğini kolaylıkla anlayabiliriz. Hem bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur.

    c-) Tarih ilminden faydalanılmalıdır: O dönemi incelediğimizde tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet haklatan vergi topluyordu. Yani devlet cebri de gündemdeydi.

    d-) Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe suresinin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan, vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişiler karakterize edildiğini görmekteyiz. Kur’an ebedi ve evrensel mesajının muayyen fertlerle kilitlenip kalmasını istemez.

     

    ÜÇÜNCÜ KİTAP

    TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZUL

    Tarihsellik terimi ülkemiz okuryazarlarının üzerinde durduğu aktüel bir kavram olduğu halde, izafi karakteri ve çeşitli problemler sebebiyle Türkçedeki anlam çerçevesini bulamamış, bu yüzden kullanımında kavram kargaşası ortaya çıkmıştır.

    Bu çalışma tarihsellik kavramının doğuşunu ve gelişimini özet bir şekilde ortaya koyarak Batı kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceğimiz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını ve kavramın kültürel ve tarihsel serüvenini araştırmayı hedeflemektedir. Ayrıca çalışmanın ikinci amacı tarihsellik kavramını kendi kültür alanımızda nasıl kullanacağımıza dair bir deneme yapmaktır.

    Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm bilgi verici mahiyette ikinci bölüm ise yorumlayıcı bir üslup esas alınmıştır.

    Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi

    a-) Tarihsellik kavramının doğuşu ve gelişimi: Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının 17. yüzyıl 19. yüzyıllar arasında tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Bu terimin ilk ortaya çıktığı ülke Almanya’dır. Tarihsellik teriminin Almanya’da ortaya çıkmasının temel sebebi ise bu ülkede tarihi zihniyetin beşeri ilimlerde değerlendirilmesidir.

    Tarihsellik ve tarihselcilik terimleri Batı’da tabiat ilimleri ile beşeri ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır.

    b-) Tarihsellik kavramının kullanım çerçevesi ve alanları: tarihsellik kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik terimdir. Tarihçilerin eskiden beri kullandıkları bu terimi İngiliz filozof  Henry More 1664’te “historicity, historicalness” kelimeleri ile ifade etmiştir. Daha sonra E. Bayer aynı terimi tarihsel olayların olgusallığı anlamında kullanmıştır. Tarihsellik kavramını felsefi anlamıyla kullanan ilk filozof Hegel’dir.

    Hegel’e göre tarihselliğin iki anlamı vardır. 1- Geçmişte olup biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi halidir. 2- Tarihsellik sürekli tarihsel bir etkililiktir. Tarihselcilik terimi özellikle Hegel sisteminin parçalanmasından sonra çok çeşitli hatta birbirine karşıt anlamları barındıran çok karmaşık bir anlam içeriğiyle kullanılmıştır. Bugünde bu karmaşanın devam ettiği söylenebilir.

    Tarihselcilik kavramının tarihsel süreci incelendiğinde görülüyor ki tarihselcilik Batı düşüncesinin Kartezyen dünya anlayışıyla kilitlenen zihinlere hermenötik metotla bir açılım getirme çabasıdır.

    Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup geliştiği ortam ve şartlar göz önüne alındığında ve bütün anlatılanlar ışığında değerlendirildiğinde bu terimlerin Batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam alanına sahip olan kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmış olmaktadır.

    Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul

    Bir kültüre ait olan kavramların başka bir kültüre nakledilmesi çok zordur hatta bazı durumlarda imkânsızdır. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarına baktığımız zaman ise bu kavramlar her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne ait kavramlarsa da yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. İnsan tarihsel bir varlık olarak zamanı üç boyutu ile reel olarak yaşamaktadır. Bu durum onun tabiatının gereğidir. İşte bu yönüyle tarihsellik kavramı ortak kültüre aittir. Ancak anlam yüklerken, anlam çerçevesini belirlerken toplumlar farklı yaklaşımlar sergilemektedir. Tarihsellik bu yönüyle de özgü kültür vasfını oluşturur.

    İnsan tarihsel bir varlıktır. Kur’an’da tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceğiyle bir bütün halinde insanı faaliyet sahası olarak görmektedir. İnsanı insan yapan bazı özellikler vardır ki bunlar Hz. Âdem’den beri ortaktır. Nüzul ortamını incelediğimizde insanlar Hz. Peygamberin önderliğinde Kur’ani değer duygusunu tam anlamıyla idrak etmeye çalıştıklarını görürüz. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı ve somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilir. Yani esbab-ı nüzul tarihin bir bölümünde var olmuştur ve gerçektir. İnsanın yapıp etmeleri ise şimdi içinde olup bitmez, onlar zamanın boyutlarına yayılmıştır.

    Esbab-ı nüzul tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanılabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.

     

     

     

 


0 Yorum - Yorum Yaz


AHMET GÜNEŞER    12070184   Hazırlıklı İlahiyat 310 sınıfı(c)

KURAN NEDİR VE KURAN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE KİTAPLARINI NEDEN OKUDUNUZ VE NASIL OKUDUNUZ?  

Kur’an Nedir? Ve Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine kitaplarını geçen dönem tefsir dersimizde okudum. Her iki kitap da Kuran’ın nasıl okunup, nasıl anlaşılması gerektiği ve daha sonrasında ise nasıl yorumlanıp hayatımıza aktarma noktasında nasıl bir yol izlememiz için bir rehber niteliğinde bir kitaptır. Bu iki kitap aslında ilk okumamızda farklı gibi görünse de içerik olarak birbirini destekler nitelikte yazılmış kitaplardır. Kuran nedir? Kitabı insanın Allah tarafından gönderdiği ilahi mesajların amacını anlamayı, insanın herşeyden önce kendisini anlaması ve kavraması gerektiği ve daha sonra Kuran’ın bizden yani insanlardan ne istediği üzerinde durmuştur. Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine kitabında ise Kuran’ın okunurken nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine üç ana kural üzerine yol izlenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu eserde  Kur'an'ın bütün oluşu, açık ve anlaşılır oluşu ve çelişkiden uzak bir hitap oluşu üzerinde vurgu yapılmıştır.

Bu kitapları okurken cümleleri iyice anlayarak ve irdeleyerek okudum.


0 Yorum - Yorum Yaz


AHMET GÜNEŞER    12070184   Hazırlıklı İlahiyat 310 sınıfı(c)

KURAN NEDİR VE KURAN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE KİTAPLARINI NEDEN OKUDUNUZ VE NASIL OKUDUNUZ?  

Kur’an Nedir? Ve Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine kitaplarını geçen dönem tefsir dersimizde okudum. Her iki kitap da Kuran’ın nasıl okunup, nasıl anlaşılması gerektiği ve daha sonrasında ise nasıl yorumlanıp hayatımıza aktarma noktasında nasıl bir yol izlememiz için bir rehber niteliğinde bir kitaptır. Bu iki kitap aslında ilk okumamızda farklı gibi görünse de içerik olarak birbirini destekler nitelikte yazılmış kitaplardır. Kuran nedir? Kitabı insanın Allah tarafından gönderdiği ilahi mesajların amacını anlamayı, insanın herşeyden önce kendisini anlaması ve kavraması gerektiği ve daha sonra Kuran’ın bizden yani insanlardan ne istediği üzerinde durmuştur. Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine kitabında ise Kuran’ın okunurken nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine üç ana kural üzerine yol izlenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu eserde  Kur'an'ın bütün oluşu, açık ve anlaşılır oluşu ve çelişkiden uzak bir hitap oluşu üzerinde vurgu yapılmıştır.

Bu kitapları okurken cümleleri iyice anlayarak ve irdeleyerek okudum.


0 Yorum - Yorum Yaz


Ahmet GÜNEŞER   12070184   Hazırlıklı İlahiyat 310 (C)

KURAN NEDİR VE KURAN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE KİTAPLARINI NEDEN OKUDUNUZ VE NASIL OKUDUNUZ?  

Kur’an Nedir? Ve Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine kitaplarını geçen dönem tefsir dersimizde okudum. Her iki kitap da Kuran’ın nasıl okunup, nasıl anlaşılması gerektiği ve daha sonrasında ise nasıl yorumlanıp hayatımıza aktarma noktasında nasıl bir yol izlememiz için bir rehber niteliğinde bir kitaptır. BU iki kitap aslında ilk okumamızda farklı gibi görünse de içerik olarak birbirini destekler nitelikte yazılmış kitaplardır. Kuran nedir? Kitabı insanın Allah tarafından gönderdiği ilahi mesajların amacını anlamayı, insanın herşeyden önce kendisini anlaması ve kavraması gerektiği ve daha sonra Kuran’ın bizden yani insanlardan ne istediği üzerinde durmuştur. Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine kitabında ise Kuran’ın okunurken nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine üç ana kural üzerine yol izlenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu eserde  Kur'an'ın bütün oluşu, açık ve anlaşılır oluşu ve çelişkiden uzak bir hitap oluşu üzerinde vurgu yapılmıştır.

Bu kitapları okurken cümleleri iyice anlayarak ve irdeleyerek okudum. 


0 Yorum - Yorum Yaz

Kuran nedir?    09.04.2017

                      KURAN NEDİR VE KURAN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE   KİTAPLARINI NEDEN OKUDUNUZ VE NASIL OKUDUNUZ?

                  Emine Okumuş 11070190 Tefsir II-C     09.04.2017

                Hocamızın varlık gayesi olarak nitelendirdiği bizlerin de genel de Müslüman özel de İlahiyatçı kimliğimizle hayatımızın merkezine koyacağımız  ve onunla şekilleneceğimiz tefsir (kuranı kerim) e farklı bir nazardan bakıp kuran manzarımızı değiştiren bir kitap oldu kuran nedir ? kitabı. İlk defa karşılaştığım bir kavram olan ’kuran insanı’  kavramı , kuranı sadece ‘okunan kuran’ profilinden çıkartıp ‘okuduğumuzla kalmayıp” tıpkı bir bina inşası gibi  temel üzerine yükselen duvar misali” okuduğumuz üzerine düşünmeye  bununla da kalmayıp  onu anlarız ve en önemlisi de insanın muhatap alınıp ,mükemmel bir hayat portresi çizen  kuranı yaşarız. İnsan kuranla yaşadıkça, kuranın belirlediği insan modeli olmaya çalıştıkça mutlu olur. Çünkü fıtratını bu burada bulmuştur.

                 İlk olarak kuranın mahiyetin öğrenmek için kuran nedir? Kitabını okudum. Yukarıda bahsettiğim gibi  kuran anlayışımı yeniden inşa eden bir kitap oldu. İkinci olarak “Kuran’ın bütünlüğü üzerine” kitabını okudum. Çünkü kuran bir bütün olarak aynı konuyu ‘insanı’  konuşuyor.

                Kuran nedir?  kitabının sağ tarafındaki ekler çok öğreticiydi. Klasik kitaplardan farklı bir düzene sahip olan bu kitap kuranı konu edinen diğer kitaplardan daha anlaşılır ve toplumun genel  olarak her kesimine hitap edecek bir dille ve üslupla  yazılmış.

                Kuran’ın muhteva olarak ne olduğunu kuran nedir kitabıyla öğrendikten sonra anlayacağım bu   bilgileri nasıl, hangi kural ve yöntemle daha doğru  anlayabilirim ile ilgili kaideleri kuranın bütünlüğü üzerine kitabından öğrendim.

              


0 Yorum - Yorum Yaz


İnsanın hayata anlam verme çabasını anlamak için bu kitabı okudum.İnsanın tarih boyunca tekamül içinde olduğu yadsınamaz bir gerçektir. İnsanlık bilimsel ve zihinsel olarak ne kadar ilerlemiş olsa da bir türlü hayatın anlamını ve nasıl yaşaması gerektiğini çözememiştir. Bu kitabı bu sorulara cevap bulmak amacıyla okudum. Bu soruların cevabını aslında Kur'an-ı Kerim'i okuyarak onun üzerinde düşünerek onu anlayarak ve en nihayetinde ona uygun yaşayarak bulabiliriz.

Kur'an-ı Kerim'i tek tek ayetler bazında anlamaktansa onu bir bütün olarak anlamak daha makuldur. Çünkü Allah-u Teala'nın asıl kastını bu şekilde anlamalıyız. Kadim müfessirlerden bu yolu kullanan çoktur. Özellikle İbn Kesir Kur'an ile Kur'an tefsirine çok önem vermiştir. Biz de Kur'an'ı okurken ayetleri tek tek değil bir bütün olarak tefekkür etmeliyiz. 


0 Yorum - Yorum Yaz

VAHİT DEMİRAL    23.04.2017

VAHİT DEMİRAL

2016-2017 Akademik Yılı Tefsir Doktora Öğrencisi

Öğrenci No: 16922716

Kur’ân, insan hayatını bütünüyle kucaklayan, insanlara dünya ve ahiret hayatını temin eden ilahi kelamdır. Bu ilahi kelamı ancak düşünebilen, gerçeği bulmak isteyen ve söz/öğüt dinleyenler anlayacak ve sonunda Kur’ân’ın insanı olacaktır.

 

Diğer kitaplardan farklı olarak evrensel, muciz ve vahiy mahsulü olan Kur’ân, insandan, kevnî ve kavlî ayetleri, bir bütünlük içinde okumasını, bunlar üzerinde düşünmesini ve anlamaya çalışmasını, son olarak da hayatını anlamlandırabilmesi için yaşamasını ve kâmil insan olana dek bu çabayı sürdürmesini istemektedir.

 

“İnsanın fıtri/özsel kabiliyetlerinin kaynağı nedir?” sorusuna tarih boyunca iki türlü cevap verilmiştir:

 

1) Tabiattır (Ben Merkezli Anlam Verme): Hayatını bu esasa göre anlamlandıran kimseler hayatının tamamını anlamlandıramaz, fıtri kabiliyetlerini kilitlerler. Nitekim kavli ayetler insanın hayatını bütünüyle kuşatmada yetersiz kalır. Dolayısıyla hayatını bu esasa göre anlamlandıran insan, kendine ve insanlığa herhangi bir katkısı olmayan, kemal yönü körelmiş bir birey halini alır.

 

2) Aşkın Varlık’tır (Fıtrat/Vahiy Merkezli Anlam Verme): İnsan ne kadar Yüce Allah’ın bütün varlıkların fıtratına ait ilkeleri ihtiva eden vahye uyarsa o kadar hayatını anlamlandırmış olur. Hayatını bu esasa göre anlamlandıran kimse kevnî ve kavlî ayetleri bir bütünlük içinde okuyarak hayatının tamamını anlamlandırabilir ve böylece kâmil insan seviyesine ulaşabilir.

 

Tarih boyunca insanoğlu, hayatını anlamlandıracağı bir hakikat peşinde koşmuş ve din, bilim, mistisizm gibi anlayışlarla tatmin olmaya çalışmıştır. Aslında insan, fıtratını aramıştır. İşte bu arayışa, her şeyin yaratıcısı olan Yüce Allah vahiyle cevap vermiştir. Kur’ân insanının/kâmil insanın gerçekleşmesi, fıtrat ve vahyin anlam anlayışıyla örtüşmesine bağlıdır. İnsanoğlu ilahi mesajı bir bütünlük içinde okuyup, içindeki hakikatleri düşünüp, anlayıp, hayatına yansıttığı ölçüde dünya ve ahiret mutluluğunu elde edecektir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Bu iki kitaptan ilk olarak" Kur' an Nedir?" kitabını okumamızın sebebi, Kur' an'ın anlamını, insanın anlam arayışını, anlama ve anlamlandırma çabasını gibi pekçok konuyu bilmeden ikinci kitabı okumak bir boşluk oluşturacaktı. İlk kitapta genel olarak vurgulanan kutsal kitabımızın fıtratımıza rehber olduğu ve RABBİMİZİN bızden kendımizi tanıyıp, özelliklerimizi keşfetmeyi, istedigidir. Bunu anladıktan sonra sıra fıtratımıza rehber olan Kur'an'ı nasıl anlamamız gerektiğidir.Bu da bizi "Kur'an'ın Bütünlüğü Üzerine" kitabını okumaya götürür.Zira burda Kur'an'ın kendi içinde bir bütün olduğunu ve insanın Kur'an'ı ilk önce kendi Bütünlüğü içerisinde açıklamayı gerektirir. İki kitap birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Bu kitapları okumamızın sebebi anlamını bildiğimiz fakat hakikatine eremediğimiz kitabımızı yeterince anlamak ve nasıl anlaşılması gerektiğini öğrenmek istememizdendir. Hepimiz Kur'an'ın mucize olduğunu, insanlara yol gösterdiğini biliriz.Ancak ben hepimizin RABBİMİZ katında biricik olup, kitabını da bizimle konuşması olarak algılamama ve RABBİMİZİN bizden kendimizi gercekleştirerek bizden mutlu olmamızı istediğini bu kitapları okuyarak anladım. 
0 Yorum - Yorum Yaz


KUR’ÂN NEDİR VE KUR’ÂN’IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE

Kur’ân insanlığın adresine gönderilmiş bir mektuptur. İnsanın anlam arayışına bir cevaptır. Var olduğu günden bugüne bir anlam arayışı içinde olan insan bu arayışın cevabını Kur’ân’da bulmaktadır. Hayatımızı anlamlandıran bu Kitab’ın kendi içinde bütünlük içerisinde olduğu görülüyor. İnsan hayatını bütünüyle kucaklayan, muhatabın yolunu aydınlatan, vahiy kaynaklı bir rehberdir. Hatta insanın kullanım kılavuzudur diyebiliriz.

İnsanın tarihten bu yana süregelen anlam arayışı, insan modeli arayışı, hayat şekli arayışı, Kur’ân’ı işaret ediyor. Çünkü fıtratla örtüşüyor ve insan aradığı fıtratı onda buluyor. Fıtrata uygun şekilde hayatımızı anlamlandıran bu Kitaba baktığımızda bir bütün olduğunu görürüz. Açık ve anlaşılır olup çelişkiden uzaktır. Bu sebeple insanın özünü bulmasını sağlayan bu Kitap bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Okuyup, düşünüp anlamayı ve yaşamayı gerektirir. Sünnet’te bize nasıl yaşanacağına dair yol gösterir.

Böylece Kuran-Sünnet bütünlüğü çerçevesinde hayat anlamlandırılır ve daha değerli kılınır. Nitekim Kuran’ın amacı insan hayatını ıslah etmektir. Bu sebeple Kuran’ı en iyi şekilde anlayıp hayatımıza tatbik etmemiz ana hedefimizdir. Bu hedef doğrultusunda yaşantısıyla somut örnek olan hz. Peygamber’i takip etmek mühimdir. Nitekim o, Kuran ahlakı ile ahlaklanmıştır. Ayrıca Kuranın bilgi bütünlüğü muhakkak dikkate alınmalı. Çünkü Kuran bazen farklı ayetlerde bulunan açıklamalarla diğer ayetlerde bulunan konulara açıklık getirir. Açık ve anlaşılır olduğu gibi kendine has bir uslubu vardır. Konuların belirli başlıklar altında sıralandığı bir kitap değildir. Hakiki ve mecazî ifadeler kullanılmış, bir ayette müphem olan hususlar başka ayetlerde açıklanmış, kimi yerde kısa-veciz olan hususlar başka yerlerde tafsilatlı olarak izah edilmiştir.

Kur’ân’ın çeşitli şekillerde yorumlanabilmesi onun zenginliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu zenginlik kıyamete kadar baki kalacaktır. Özetle Kuran tümüyle fikri bir uyuma ve bütünlüğe sahip bir Kitaptır. İnsan bu bütünlük çerçevesinde vahyin insan modelindeki fıtratı ile buluşabilir. Ancak tevhid temelinde yükselen değerlerin hayatla bütünleşmesi, onu anlamlı kılar. Bunun için insan Kuran’a hayatını anlamlandıran ilahi bir cevap olarak yaklaşmalı ve onu bir bütün içerisinde ele almalıdır.

 

KUR’ÂN VE BAĞLAM

Kur’ân ve Bağlam kitabı; “Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”, “Sa’lebe Kıssası” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” isimli üç kitaptan oluşmaktadır.

KUR’ÂN’IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ

Bu kitapta “Kur’ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzûl İlmi” başlığı altında Kur'ân-ı Kerim İlimlerinin ne olduğu, doğuşu ve gelişimi ele alınır. Ardından Esbâb-ı Nüzûl ilminin doğuşu ve gelişimi ve Kur'ân-ı Kerim İlimleri arasındaki konumuna belirtilir. Ayrıca Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin ilk olarak hadis kitaplarında yazıldığı bildirilir. Sahabe nakli ve tâbiûn nakli ile gelen bu rivayetlerin sigaları, sebep ifade etmede nass olan ve nass olmayan şeklinde iki grupta incelenir. Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar şu şekilde sıralanır: yorum zenginliğine engel olması, Kur’ân-İnsan-Hayat bütünleşmesini önlemesi ve konunun istismar edilmesi. Sonuç olarak Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı Kur’ân’ın belirlemesi gerekir ve siyak-sibak ilişkisi göz önünde bulundurularak bir bütün içinde dikkate alınmalıdır.

SA’LEBE KISSASI (ESBÂB-I NÜZÛL’E YENİ BİR YAKLAŞIM)

Esbâb-ı nüzûlün ne olduğu açıklanıp, Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşıma ihtiyacın ne olduğundan sözedilir. Sonrasında Sa’lebe kıssası sunulur ve s’îre, ricâl, tarih kitaplarında bu kıssanın nasıl ele alındığı işlenir. Bu olay üzerine üç farklı durumdan bahsedilir: kıssanın sıhhatinde sıkıntı görmeyenler, olayın doğru ancak kahramanın başkası olduğunu söyleyenler ve kıssanın sıhhatinden şüphe edenler. Üçüncü bölümde hadis kitaplarından, dördüncü bölümde tefsir kitaplarından Sa’lebe kıssası incelenir. Ancak bu kıssanın hadis usulü açısından tenkit edilmesi, rivayetler tasnif edilmesi gerektiği belirtilir. Son olarak tarih kitaplarından yararlanılmalı ve siyak-sibak bağlamında Kur’ânî bütünlük içerisinde değerlendirilmelidir.

TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL

İlk olarak tarihsellik kavramının ele alındığı bu eserde tarihsellik, felsefeye ait bir kavramdır. Kavram ise, düşünme faaliyetinin temel amacıdır. Bir kavram dil ile ifade edildiğinde terim adını alır. Bu bağlamda tarihsellik, insanın tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanda oluşan düşüncelere işaret eden bir kavramdır. Bu kitapta tarihsellik kavramı esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alınıp, incelenir ve kendi kültür alanımızda bu kavramın nasıl kullanılabileceği gösterilir. Tarihsellik ve tarihselcilik terimleri, Batı’da tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları Batı’nın kültürüne ait kavramlar olduğu için, kendisini kuşatan bu kültürel ortamdan etkilenmesi de kaçınılmazdır. Esbâb-ı nüzulün tarihselliği; nüzûl ortamında ne gibi olaylar olmuş, hangi sorular sorulmuş, nasıl olmuş da ayetler nâzil olmuş sorularının karşılığı ve Kur'ân-ı Kerim ile insan ilişkilerinin bir bölümüne verilmiş ilahi cevaplardır. Yani, esbâb-ı nüzûl-tarihsellik kavramı ilişkisine, esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı Kerim’in bütünlüğü içerisindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


 

MIZANUR RAHMAN  16922722  DOKTORA

 

KURAN BİR KİTAPTIR

Kuran Hz. Muhammede Arapça olarak vahiy yoluyla oarça parça indirilip bize tevatürle naklolunan ve mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz tanrı kitabinin özel adıdır.

Kuranın kendini adlandırdığı isimleri arasında en çok 70 kez kullandığı isim budur.

Kuran kelimesinin kökü ve anlamı hakkındakı bilgileri aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür: Kuran sözcüğünün geldiği köklere bakılarak sözlük anlamına göre tanımı yapabilir:

Kuran birbirine yakın harafler ve kelimelerden ayetler ve surelerden oluşur.

Ayetlerin ve surelerin içerdiği anlamlar birbirini doğrular. Kuranın Allah kelamı olduğuna ilişkin kanıtlar birbirine eklenmiş olarak ayetlerde yer alır.

Kuran Nedir sorusunun cevabını Kuranın anlaşılır ve yaşanılır kılınması için telif edilmiş olan Kuran  ilimlerinden yararlanarak aramaktadır. Bunun için Kuranı kerime insan hayatını anlamlandıran ilahı cevap olarak yaklaşmaktadır. Çünkü Kuranı kerım kendini hidayet rehberi olarak tanımlamakta, insan modelinin nasıl olacağını göstermekte, insan –hayat-tabiat-evren bütünlüğünün gerçekleştirilmesi için kurallar koymaktadır. Yüce Allah yarattıklarını en iyi bşlen olarak insanın sorumlıluk emanet hürriyet bilincini diri tutmak, anlam arayışında fıtrı dengesini korumak için peygamberler göndermiştir. Peygamberler vahyin öngördüğü insan modelleridir.

                              

KURAN VE BAĞLAM

 

Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu hocanın, esbâb-ı nüzul olgusunu taşıyabilmeyi amaçladığı “Kur’ân ve Bağlam” adlı kitabini birbirini tamamlayan üç ayrı çalışmadan oluşmuştur.

Kuran-I kerim insanı olguya cevap vermek üzere yüce Allah’in lütfuyla peygamberlere insanlığa etmeleri için indirilmiştir. Kuran-I kerım bu bağlamda anlamak isteyen insanlar başta sahabıler tabiiler ve tebe-i tabiiler olmak üzere esbab-ı nüzul ilminden yararlanmayı önemli ilke addetmişlerdir.

Onların Kuran-I kerimi özellikle esbab-I nüzul ile tefsir etmiş olmaları bu bilgi kaynağının tefsir ilmindeki hassas yerini ortaya koymaktadır.

Bu noktadan hareketle birbirini tamamlayan üç ayrı çalışmadan oluşan bu kitapta Kuran ilimleri ve Esbab-I nüzul kavramlarını tanımlayarak Esbab-I Nüzul ilmini yeni bir yaklaşımla ve bütün yönleriyle ortaya koymaya Küran’ın anlaşılmasında bu bilginin doğurduğu sonuçları uygulamalı olarak değerlendirmeye çalışması oldu.

Esbab-I Nüzul’e yeni bir yaklaşım olarak adlandırdığımız usulün takip edilmesi kaynaklarımızda tekrar edilegelen çok ama sistemsiz malumatın içinden rahatça çıkılabilmesi için önemidir. Sa’labe kıssası adıyla bilinen kıssa buna en güzel örnektir.

Ikinci kitap ise Kuran’ın anlaşılmasında Esbab-I nüzul’ün Rolü başlıklı hocanın doktora tezi tamamlayan bir çalışması olmaktadır. Küran-I kerim’I anlama yolunda Esbab-I nüzul’den hangi ölçüde hangi ilkeler  doğrultusunda yararlanılabilir sorusuna ilmi cevaplar arayan okuyucu bu kitapta aradığı cevebı uygulamalı olarak bulacaktır.

Tarihsellik kavramının doğuşu gelişimi anlamı nedır ve bu kavramı kendi kültürümüze nasıl nakleder nasıl kullanabiliriz sorularına bir cevap arayışıdır. Böyle bir arayışın nedeni de içerisinde yaşamakta olduğumuz kültür buhranıdır.

Girişte üç ayrı konuya parçalanmıştır. Birinci parçada araştırmanın konusu ve önemi vermiştir. Burada Esbab-I nüzul bilgisi kuran-I kerimin nüzul ortamının asıl bir unsurudur. Sahabe tabiun ve tabe-I tabiun’den olan müfessirler kuran-I özellikle esbab-I nüzul ile tefsir etmişlerdir. Hatta başlangıçta tefsir ilmi esbab-I nüzulü bilmekten ibaretti denilmiştir.

Araştırmanın birinci bölümünde Kür’an ilimleri ve esbab-I nüzul ilmin incelenmiştir. Kur’an ilimleri kavramının doğuşu ve gelişimi ele alınmış sonra da bu ilimler içerisinde esbab-I nüzul ilminin konumu araştırılmıştır. Kur’an ilimleri hakkında açıklama başlayarak üç parçada kuran ilimlerinin doğuşu ve gelişmesi kur’an ilimleri ve tefsir kavramlaı ve en son kur’an ilimleri arasında esbab-I nüzul ilminin yer almıştır. Kur’an ilimlerinin doğuşu  kaynağı bizzat kur’an-I kerimdir. Kur’an-I kerim onun ne okuma ne de yazma bilmediğine “ummı peygamber” tabiri ise şehadet eder.kur’an-I kerimin nazıl olduğu sırsında müslümanlar kutsal kitaplarını Hz. Peygamber veya muallimler vasıtasıyla ezbarliyorlardı. Hz peygamber döneminde hemde ashab döneminde kur’an ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır.kur’an-I kerimle karıştırılabilir endişesiyle telif hareketine sıcak bakmamaktadırlar. Nübüvvet doneminde ulumul kur’an büyle geçti.

Hicri 11.asra kadar ülümul kuran istılahı zuhur etmemiştir. Ülumul kur’an kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde zerkeşi sayesinde vukubulmuştur. Tefsir ilimleri kavramı ise kur’anın izahini amaçlayan bir ilimdir. O halde tefsir ilmi ise meşgul olan kimse kur’an ilimlerden yararlanmak mecburiyetindedier.

Ikinci bölümünde kur’an-I kerim’in anlaşılmasında esbab-I nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesinin sonuçları A. kur’an-I kerimin anlaşılmasında esbab-I nüzulün yetersiz kalma sebepleri ve B. kur’an-I kerimin anlaşılmasında esbab-I nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar şöyle 1.yorum zenginliğine engel olması 2.kur’an-I kerimin evrensel hedefi olan kuran-insan-hayat bütünleşmesini önlemesi 3. Konunun istimsar edilmesı mesela.

Üçüncü bölümde ise esbab-I nüzule yeni bir yaklaşım denemesinde bulundu. Burada esbab-I nüzul meselesine bu acıdan ve güncel yani içinde bulunduğumuz şartlar içinde Kur’an-I kerimin anlaşılması çabalarında bir katkısı ve anlamı olacak şekilde yaklaşmaya gayret edildi. Bu başlıkta A. esbab-I nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi B. Kur’an-I kerimin bütünlüğünün dikkate alınması . Bütünlük teriminin felsefı tanımını şöyle yapmak mümkündür . bir nesnenin tüm temel özelliklerini yanlarını ve ilişkilerini kucaklayan bu nesnenın hususı benzersiz karaktarını belirleyen ona organize bir yapı kazandıran ve bu unsurların bir araya gelmesiyle varlık kazanan şeydir.

Bütün olarak kur’an-I kerim

Bütün olarak kur’an-I kerim kavramı kuranın tüm özelliklerini yanlarını ve bütünlüğüne ait vecheleri ve bunlar arasındaki ilişkileri kucaklayan kendisinin hususi muciz vahiy mahsulü karakterını belirleyen tastamamlık kendi iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem anlamındadır. Ayrıca siyak-sibak’in göz önunde bulundurulması ve esbab-I nüzul ve tarihsellik kavramı da açıklamış oldu .

Ikinci kitaptada ise esbab-I nüzule yeni bir yaklaşım başlığın altında esbab-I nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yönetilmiş bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin hadıseyi soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek cevap vermek veya hükümünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden vahyin nazil olduğu ortamı resemden hadisedir diye esbab-I nüzulun bir tarif oldu.

Salebe hadise : salebe Hz. Peygamber’ın huzuruna gelip hemen Allahtan zengin olmak istemiş ve bunun üzerine rasulullah dua etmiş .o da davar edinmiş ve çoğaldıkça çoğalmış . sonar Hz. Osman zamanında helak olmuş. Sonuçtada tefsir rivayetlerinin eserlrinde nakleden müfassirlerimiz bir çoğu ilim yeterliliklerine salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf garıb münker ve israili birçok hadis zikretmişlerdir. Hatta mevzu hadis naklettikleri vakidir. O halde alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş olmaları her zaman o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemelşdir.

Üçüncü kitapta tarihsellik problem ve açıklanması oldu. Burada kavram ve terim kelimelerin şöyle bir açıklaması oldu: kavram insanı bir yapıp etme olarak düşünme faaliyetinin temel aracıdır. Çünkü kavram her türlü tecrübenin ve bir o kadar da varolanların durumunun hepsinin üzerinede ceryan eden bir olayı hazırlayarak düşüncenin oluşması ve ondan başka fikirlerin doğmasını sağlar. O halde kavram bir fikirdir bir bilgidir. Insan bir fikiri bir bilgiyi de ancak bazı işaretlerle yani dille ifade eder. Dille ifade ettiği zaman da bir bilgi ve fikri yükleyeceği işareti belirler. Bir kavram dille ifade edildiğine terim adını alır.

Tarihsellik de tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkında edindiği tecrubelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde ceryan eden zihni faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.

Sounçunda kur’an-I kerim insanın tarihsel bir varlık olduğunun ve bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir. Aslında kur’an insanın sadece tarihsel varlık koşulu ile değil bütün varlık koşulları ile uyumlu olan ve o koşullara cevap veren ilahi bir mesajdir. Esbab-I nüzul rivayetleri ile yazılacak “orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkanı verecektir.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


                                                                                                                                      Ümit BAYRAM

                                                                                                              16912745

Kur’an Nedir? Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine, Kur’an ve Bağlam Mütalaa

İnsan düşünen, düşüncelerini fiillere dökebilen, algılayan, anlamaya çalışan, gelişen ve değişen bir varlıktır. Var olduğu andan itibaren bu serüvenini bir şekilde devam ettirmektedir. Doğup büyüdüğü çevreden yetiştiği ortamdan aldığı eğitime kadar her şey onun anlam dünyasının şekillenmesinde aktif rol oynamaktadır. Değişebilme özelliği olduğu için hayatında baskın çıkan etken ölçüsünde fiziksel ve metafiziksel dünyasını anlamlandırır.

Fıtratı gereği onda inanma arzusu vardır ve bu arzu zaman içinde gün yüzüne çıkar. Bu andan itibaren tıpkı Hz. İbrahim misali bir arayış içine girer. Sonuç olarak hayatında anlam dünyasında etkin ve baskın olan sistemin oluşturduğu bir inanç hâsıl olur. Bu inançlar, insanların izledikleri yola göre farlı farklıdır. Bazısı hak arayışını sonuna kadar sürdürüp tek tanrıya inandığı gibi bazısı da ya yanlış bir yol izledikleri ya da kolaya kaçtıkları için veya kültürel bir miras olarak alıp analiz etmeden itaate devam ettikleri için politeisttik bir inanca sahip olabilmektedir.

Bu noktadan sonra tevhit inancını benimseyen insanın hayatına Kur’an’ın nasıl bir etkisi olmalı ve ya anlam dünyamıza doğru ve faydalı bir katkıda bulunması okuduğumuz kitaplar çerçevesinde ele alalım. İnsan doğası gereği bir anlam arayışı içinde olduğu için yeryüzündeki insan tarafından üretilmiş eşya da o ölçüde fazladır. Çünkü her insan farklı bakıyor farklı duyuyor farklı algılayıp karşı bir reflekste bulunuyor. Anlam dünyasına Kur’an’ın katkısı ona kendi bağlamında ve kendi bütünlüğü çerçevesinde baktığı ölçüde mümkün olacaktır. Bu yüzden Kur’an’ı okuyup anlamaya çalışırken kendi dünyasından ve bağlamından koparmadan bir bütünlük içerisinde bakmak gerekmektedir. Bu noktada Allah kelamının insanlar tarafından farklı yorumlamalarının ortaya çıkması da onların yine farklı yapılarda yaratılmış olmalarından kaynaklanmaktadır.

Kuran bütün insanlara hem dünyada hem de ahirette mutlu olabilmenin yollarını göstermek için indirilmiştir. İnsanlar ön yargıdan arınarak ve onu kendi bağlamından koparmadan okuyabildikleri müddetçe içinde bulundukları anlam arayışına kuranın faydası olacaktır. Kendi düşüncelerini ona söyletmeye çalışma değil Kur’an’ın düşünce yapısını kendi dünyasında anlamaya çalışmalıyız. Bunu yaptığı ölçüde insan doğru mesaja ulaşacaktır.

 

 

                                                                                                                                                

 


0 Yorum - Yorum Yaz


OMAR MAHMOOD

NO: 15922732

بسم الله الرحمن الرحيم

الحمد لله رب العالمين وأفضل الصلاة وأتم التسليم على روح الأرواح سيدنا محمد وعلى آله وصحبه وسلم .

فإن بعض الكتاب والقراء ينظرون إلى المباحث التاريخية حول القرآن الكريم بعين الريبة والشك، ويقررون بأنفسهم دواعي هذا العلم، ولا ينظرون بما كتب حوله من كتب مهمة في التراث الإسلامي ، وبالأخص في كتب التفسير وكتب علوم القرآن ، وما كتب عنه حديثاً فقد أخبرنا الله تعالى في سورة الفرقان المكية عن اعتراض الذين كفروا على عدم نزول القرآن جملة واحدة فقال تعالى: ( وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْءَانُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلاً (32) وَلا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلاَّ جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33)).

إن في هذه الآيات الكريمة تسجيل لاعتراض الذين كفروا أولاً، وفيها جواب على المعترضين ثانياً، وإن في الجواب إقرار وبيان للطريقة التي كان ينزل بها القرآن الكريم مفرقاً ثالثاً، وإن في الجواب تعليل لهذه الطريقة التي كان ينزل بها القرآن الكريم وهو التثبيت رابعاً.

وما نلفت الأنظار إليه هو الاهتمام في بيان أوجه تعليل نزول القرآن الكريم مفرقاً، إذ في التعليل نص على مقصد التثبيت أولاً ، وأن نزوله كان مرتلاً ترتيلاً ثانياً، أي مرتباً ومتتابعاً، وتنزيلاً بعد تنزيل وليس في نزول واحد، وهذا مستفاد أيضاً من قوله تعالى : (وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلاً (32))، أي رتبناه منتظماً نزولاً بعد نزول وآيات بعد آيات، وهذا الترتيل للآيات في السورة الواحدة قبل أن يكون للقرآن الكريم كله، فلم ينزله دفعة واحدة، فالجواب كشف عن السبب العام لطريقة النزول، وهو التفاعل مع الواقع المكي ثم المدني، وهو معنى الآية التالية من سورة الفرقان: (وَلا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلاَّ جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33))، فكلما أتوك بمثل جئناك بما هو الحق وبما هو أحسن تفسيراً، أي أن القرآن الكريم كان يجيب على أمثال الذين كفروا وأقوالهم، فلم يكونوا يأتون بمثل خلال فترة نزول القرآن الكريم كله إلا ونزل الجواب من الله تعالى على هذا المثل، كل في وقته وزمنه وحينه، وبما يثبت الحقيقة ويزهق الباطل، بل وكان مثل القرآن أفضل وأحق من مثلهم، وأحسن تفسيراً أي حجة وبياناً.

وفي ذلك تأكيد على علة وحكمة النزول مفرقاً، وهو أن القرآن الكريم كان في نزوله يتفاعل مع أحداث الدعوة الإسلامية وما يثار عليها من اعتراضات أو أسئلة أو ردود، طوال تاريخ البعثة المحمدية، سواء في مكة أو في المدينة، وسواء من الذين كفروا من قريش أو مع كفار أهل الكتاب أو مع المشركين، أو غيرهم، وقد كان القرآن الكريم يتفاعل ويجيب على أسئلة المسلمين واستفسارهم، أي أن القرآن الكريم كان يتفاعل في نزوله مع الواقع، وكان الواقع هو سبب نزوله أو مناسبته، سواء كان سبباً عاماً أم خاصاً، وأن القرآن الكريم تفاعل مع الأوضاع الاجتماعية والاقتصادية والسياسية، وتدرج بها فكرة بعد فكرة وحكمة بعد حكمة ونهياً بعد نهي حتى اكتمال الدين وإتمام النعمة، قبيل وفاة النبي عليه الصلاة والسلام.


0 Yorum - Yorum Yaz


Kuran Nedir?
Kuran –I  Kerimin insan -hayat ve kainata can veren,anlam veren ve rehberlik eden ilahı bir kitapdır.Kuran insandan okunmasını,üzerinde düşünülmesini,anlaşılmasını ve ıhlasla fikri ve ameli açıklanmasını istemekle ve okuyucularını buna teşvik etmekle anılan amacın gerçekleşmesini bizat desteklemetedir.Bu sebepledir ki,Peygamberimiz Hz. Muhammed’e ‘’teblig’’ve tebyın ile görevli olduğunu bildirmiştir.    

                                                  Kur’an ve Bağlam
Kur’an ve Bağlam sayın Prof.Dr. Ahmet Nedim Serinsu hocanın yazan Kur’an hakkında çok  güzel bir kitap.Kitapta kur’an-ı kerım’i bu bağlamda anlamak isteyen insanlar,Esbab-ı Nüzul ilminden yararlanmayı önemli bir ilke addetmişlerdir.Onların Kur’an-ı kerim’i özellikle esbab-ı Nüzul ile tefsir etmiş olmaları,bu bilgi kaynağının tefsir ilmindeki hassas yerini ortaya koymaktadır.
Bu kitap üç ayrı kitabın birleşiminden oluşmaktadır.
1.Kur’an’ın Anlaşılmasında  Esbab-ı Nüzul’ün Rolü
2.Sa’lebe kıssası Esbab-ı Nüzul’e Yeni Bir  Yaklaşım
3.Tahrihsellik ve Esbab-ı Nüzul
                                                    Kur’an’ın Anlaşılmasında  Esbab-ı Nüzul’ün Rolü
Birinci kitabın en önemli başlıklarından..
*Esbab-ı nüzul bilgisi,Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının aslı bir unsurudur.Ali,İbn-i Mes’ud ve İbn-i Abbas gibi bazı sahabiler,Kua’an’dan inen her ayetin ne hakkında,kim hakkında ve nerede nazil olduğunu bildiklerine dair sözler söylemişlerdir.Dolayısıyla   ayetlerin hangi olaylar üzerine indiği bilgisine  sahiptiler.Onun için esbab-ı nüzul hakkında tek kaynak sahabedir.


0 Yorum - Yorum Yaz


 Kuran nedir, Kuran ve bağlam, Kuran'ın bütünlüğü üzerine                
       
 Kur’ân ve Bağlam Kitabı üç ayrı kitaptan meydana geliyor. Birinci Kitap “Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü” , ikinci kitap “Sa’lebe Kıssası- Esbâb-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım” ,üçüncü Kitap “ Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” dır.
“Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü” kitabı Kur’ân ilimleri hakkında genel bir mülahaza ile başlamıştır. Kur’ân İlimlerinin doğuşu ve gelişimesi kısmında geniş bir özet niteliğinde tarihi arka plan aktarılmıştır. Bir sonraki bölümde Kur’ân ilimleri (Ulûmu’l-Kur’ân)  ve Tefsir ilimleri kavramları incelemiş ve karşılaştırılmıştır. Daha sonra esbâb-ı nüzûl’ün bu ilimdeki yeri konu edilmiştir. Bu kısımda Vahidî, Zerkeşî, Suyutî, Kâfiyeci ve Şatibî’nin tanımlarına yer verilmiş ve Adnan Zarur ve Garaudy’nin tanımları da eklenmiştir. Farklı bakış açılardan aktarılan tariflerden sonra esbâb-ı nüzûlün yeni bir tanımını yapılmıştır.
“Esbâb-ı nüzûl ancak sahih nakille bilinebilir”
Bir sonraki bölümde esbâb-ı nüzul’ün kavramsal tanımı ile rivâyet sıygaları arasında kurulması gerekli bir bağ olduğu belirtilmiş ve bu sebeple esbâb-ı nüzul rivâyetlerinin kalıplarının (sıygalarının) tespit edilmesi birçok bakımdan ehemmiyet arzettiği söylenmiştir. Esbâb-ı nüzûl rivâyetlerinin sistematik bir tasnife ihtiyacı olduğu vurgulanmıştır. “En eski sebeb-i nüzûl kaynağı olarak İbn İshâk’ın Sîresi” belirtilmiştir. Tedvin döneminde ilk tefsirler yazılmaya başlandığı ve bu tefsirlerin ekseriyetinin rivayet tefsiri olduğu aktarılmıştır. İlk müfessirler âyeti tefsirinde sebeb-i nüzûl zikrederek başladıklarını ve rivâyet çokluğu sebebiyle âyetin muhtevasına münasip gördükleri rivâyetleri neklettikleri aktarılmıştır.
Esbâb-ı Nüzul Rivayetleri
Bu bölümde esbâb-ı nüzûl rivayetleri metod (usûl) açısından ele alınıp incelenmiş bu rivayetlerin nasıl bilinebileceği  meseleler üzerinde durulmuştur. Esbâb-ı Nüzûl değerlendirmeleri ancak nakille bilinebileceği söylenmiştir.
Hadis Usûlü açısından Esbâb-ı Nüzûl Rivayetleri
Bu kısımda esbâb-ı nüzûl rivâyetlerin tasnifi meselesi ele alınmış, esbâb-ı nüzûlü nevileri açısından tasnif etmenin mümkünlüğünden bahsedilmiş. Bu tasnif yeni bir yaklaşım olarak görülmektedir.
Ayrıca bir diğer başlık altında esbâb-ı nüzûl rivâyetlerin ihtilâf sebeplerine değinilimiş ve iki temel sebepte toplanmasının mümkünlüğünden bahsedilmiştir. Taaddüt, taahhür, nassın umum mu yoksa husus mu ifade ettiği gibi bazı problemlere değinilmiştir. Esbâb-ı nüzûl ilmi bir diğer bölümde ise hikmet-i teşrîiye ve tenâsüb-insicâm ilimleri ilişkisinde belirtirmiştir.
Bir diğer önemli mesele olarak İmam Ahmed’in ifadesiyle karşılaşmaktayız: “Üç şeyin aslı yoktur: Melâhim, Megâzi ve Tefsir” ifadesiyle İmam Ahmed tefsir kitaplarını,  Megâzi  kitaplarını ve Melâhim kitaplarını kastetmiştir. Çünkü bu eserlerde hadîs imamları ve münekkit âlimler tarafından dikkatlice bir inceleme sonucu tespit edilmiş oldukça fazla miktarda zayıf ve mevzû rivâyet bulunmaktadır.
Kur’ân’ın Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzûlün yetersiz kaldığı bir diğer husus da, sebebiyet ifade eden rivâyetlerin nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması olduğu belirtilmiştir. Halbuki âlimlerimizin ekseriyeti “muteber olan, lâfzın umumudur, sebebin husûsu değildir” kuralını kabul etmişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzul rivayetlerinin yetersiz kalmasının nelere sebep olduğu anlatılaya çalışıldı.  Ayrıca esbâb-ı nüzûlü vâkıa olarak (olmuş olan, gerçekleşmiş olan olarak) ve doğurduğu sonuçlar açısından ele alıp incelenmiştir. Mevcut hali ile esbâb-ı nüzul bilgisi Kur’ân’ı Kerîm’in anlaşılmasında bazı sıkıntılara sebep olduğu belirtilmiştir. Kur’ân’ı Kerim’i anlama çabasında esbâb-ı nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen iki grup ilke söz konusu olduğu aktarılmış, bunları genel ilkeler ve özel ilkeler olarak adlandırılmıştır.
Sonuç olarak esbâb-ı nüzûl iki gurupta belirlenmiştir:
1)      Esbâb-ı nüzûl rivâyetleri
2)      Tefsir için olan esbâb-ı nüzûl rivâyetleri, değerlendirmeleri
Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün değerlendirilmesinde yeni bir yaklaşımda bulunurken zikredilen bu ilkeleri tamamlayan önemli iki ilke daha olduğu zikredilmiş, bunların biri, Kur’ân-ı Kerîm’in bütünlüğünün dikkate alınması ilkesi, diğeri ise bu kavrama dahil olan, ancak ayrıca mütalaa edilmesinde fayda mülahaza edilen siyâk-sibak’ın göz önünde bulundurulması ilkesi şeklinde açıklanmıştır. Bütün olarak Kur’ân-ı Kerîm kavramına göre Kur’ân, salt (sırf) parçalarının toplamına indirgenmek yerine birleşik bir bütün, topyekün bir gestalt olarak kavranılması ifade edilmiştir.
Ezelî ilme dayalı olarak indirilmiş ve âyetleri de ona göre tertîb edilmişbir kitabın, her şeyden önce bütünlük arz eden insicâmlı bir yapıya sahip olması tabiili vurgulanmıştır.  Son kısımda ise esbâb-ı nüzul tarihîlik münasebetine ele alınmıştır. Tarihîlik-tarihîcilik kavramları içinde doğup geliştikleri dünya görüşünün-görüşlerinin birer parçası olduğu vurgulanmış ve ebâb-ı nüzûl’u “gorjinal yorum-orjinal tarih” ve “düşünülmüş yorum-düşünülmüş tarih” olarak  ikiye ayrılmıştır.

0 Yorum - Yorum Yaz


 Kur'an Nedir-Kur'an ve Bağlam-Kur'anın Bütünlüğü Üzerine


Mustafa Murat Batman-Doktora-16922730

KURAN VE BAĞLAM- PROF. DR. AHMET NEDİM SERİNSU

 

I. KİTAP: KURANIN ANLAŞILMASINDA ESBAB-U NUZULÜN ROLÜ
Birinci Bölüm: Kuran İlimleri Ve Esbab-Ü Nuzul İlmi
A. Genel Mülahazalar
Burada öncelikle Kuran ilimleri kavramı, doğuşu ve gelişimi ele alınmıştır. Buna göre Hz. Peygamber ve ashap döneminde Kuran ilimleri telif edilmemiştir. Çünkü Hz. Peygamber hayattadır ve oluşabilecek sorulara cevap vermiştir. Yine Kuranla karışabileceği endişesiyle söz konusu ilmin tedvininden kaçınılmıştır. Ancak bu ilim, Hz. Peygamber döneminde bilinmektedir. Sahabe döneminde ise bu ilimler, rivayet yoluyla diğer nesillere aktarılmıştır.
Kuran ilimleri, sınırların genişlemesi, Arap olmayanlarında Müslüman olması ve kültürel etkileşimler ile Kuranı anlama ihtiyacı gibi gerekçeler bağlamında tedvin edilmiştir. Ve tabiin alimleri ve diğerleri, Kuran ilimlerinin esasını oluşturmuştur. Ve h.1. asırdan itibaren Kuranla ilgili ilimler tek tek ele alınmaya başlamıştır. Kıraat ilmi, i'rabul Kuran, Esbab-ul Nuzul vs. gibi ilimler bunlardan bir kaçıdır. Kuran ilimlerinin tek bir eser içerisinde toplayan Zerkeşi olmuştur. (El Buhari fi Ulumi'l Kuran). Kuran ilimleri, çağın gerekleri bağlamında da güncellenmiştir.
Kuran İlmi Ve Tefsir İlmi Kavramları: Kuran ilimleri kavramının netleşmesi, h. 8. asırda gerçekleşmiştir. Bu çalışmada bu kavramla ilgili tanımlara yer verilmiştir. Bu çerçevede Kuran ilmi, konusu her yönüyle Kuran olan, Kuran'la ilgili ya da Kuran'ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kuran'ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bir bilgi alanıdır.
Tefsir ilmi ise, Kuranın sözcüklerini, anlamlarını, Kuran'la ilgili ilimler gereğince araştıran ilimdir. Dolayısıyla tefsirle ilgilenen Kuran'la da ilgilenecektir.
Kuran ve tefsir ilimleri, tedvin döneminin başlarından itibaren aynı manada kullanıldı. Zerkeşi ise bu iki kavramın farkını ortaya koyma noktasında önemli katkı sağladı. Buna göre tefsir ilmi, Kuran'a yönelik ilimleri; Kuran ilimleri ise Kuran'la ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideleri içinde barındıran kavramdır.
Kuran İlimleri İçerisinde Esbab-ı Nuzulün Yeri: Esbab-ı nuzul, Kuran'ın anlaşılmasında önemlidir. Sahabe ve tabiun döneminde müstakil olarak ele alınmıştır ve Kuran'ın anlaşılmasında çok önemsenmiştir. Esbab-ı nuzul, tedvin ile birlikte ilk telif edilen ilimlerdendir. Naklidir ve bilgin sahabiler tarafından tabilere talim yoluyla ve sözlü olarak aktarılmıştır.
B. Esbab-ı Nuzul İlmi: Söz konusu eserde bu konu, alimlerin görüşleri bağlamında müzakere edilmiştir. Ve genel olarak şu şekilde tanımlanabilir: Nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir ya da daha fazla ayetin, tazammum etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahin nazil olduğu ortamı resmeden hadiseye denir.
Esbab-u nuzul ile ilgili ayetler, rivayetlerle sonraki nesillere aktarılmıştır. İlk önce hadis kitaplarında kendilerine bir yer bulmuştur. bu eserde konuyla ilgili yazarlar ve eserleri hakkında bilgiler verilmiştir. (Bkz. Ss. 60-70).
C. Esbab-ı Nuzul Rivayetleri: Esbab-ı nuzül, tarihi vakıa veya nuzul asrında meydana gelmiş bir hadisedir. Bu, sahih nakille bilinir. Sahabe kadar tabiin de esbab-ı nuzul rivayetleri nakletmiştir. Hadis usulu açısından bu rivayetler, mürsel hükmündedir. Esbab-ı nuzulü bilmek açısından onlar da sahabeden sonra kaynaktır. Ancak bu tür rivayetlerin bazı şartları taşıması gerekmektedir. Buna göre sahabe naklinde senedin ve metnin sahih olması gerekmektedir. Tabiin naklinde senedin ve metnin sahih olması, rivayeti destekleyen başka bir tabi rivayeti, ravinin tefsir imamlarından olması ve ilmini doğrudan bilgin sahabiden almış olması gerekmektedir. Bir ayetin nuzul sebebi, ancak o ayetin nuzulünü bizzat müşahede edenlerden öğrenilmektedir. Ayrıca sebeplerini yakından bilip bunlardan bahsedenlerden rivayet ve sema yoluyla nakl ve izah etmenin de caiz olduğu sonucuna varılmaktadır. Genelde bunlar, sahabelerdir. Onların konuyla ilgili haberleri de ‘el hadisül müsned'dir. Bir hadisin müsned olması da, senedin ittisal ve merfu olmasına bağlıdır. Merfu hadis ise, hz. Peygambere isnad edilen söz, fiil ve takrirlerden oluşan hadislere denilmektedir.
Genel olarak sahabinin sebebi-nuzul tefsirlerini kabul etmede kriter olan rey, içtihad, bilinemezlik ilkesi, tabiun için de geçerli olmuştur. Ancak istisnai olarak tabiinlerin ref etmeleri, mürsel hükmünü almaktadır. Bu çalışma içerisinde sebeb-i nuzul rivayetlerinin sıygaları hakkında ayrıntılı olarak bilgiler sunulmuştur. 
Esbab-ı Nuzül Rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi: Bu konu, iki şekilde gerçekleşmiştir. A) nakle dayalı ihtilaf; b)istidlalden doğan ihtilaf.
Nakle dayalı ihtilaftan maksat, sahih, zayıf, uydurma haberlerden kaynaklanan ihtilaftır. İstidlalden kaynaklanan ihtilaf ise, daha çok rey ve içtihadla yapılan yorumlardan kaynaklanan ihtilaftır. Bu tür ihtilafların oluşmasında ise şunlar etkili olmuştur:
a) Sürekli sebep arama souncu mezhep hareketleri, sahışların ebedileştirilmesi, israili haberler, udurma haberlerin sebeb-i nuzüle karışması.
b) Esbab-ı nuzul rivayetleri, nuzul ortamına ait olanlar ve tefsir için apılan değerlendirmeler olarak tasnif edilmişse bu rivayetler, ihtilafa sebep olmaktadır.
II. Bölüm :Kuran-ı Kerim'in Anlaşılmasında Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları
A. Kuran'ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nuzulun Yetersiz Kalmasının Sebepleri
Rivayet Açısından:
 Merfu Müsned Esbab-ı Nuzul Rivayetleri: sahabe rivayetleri, rivayet ve sema yoluyla nakletmiştir ve izah etmiştir. Bu doğrultud asahabe sözü (mevkuf), Tabiun sözü (maktu) ve Peygamber sözü (müsned) birbirinden ayrılmalıdır. Sebebi nuzul konusunda peygambere ya da o döneme izafe edilen her müsned, sahih değildir. Dolayısıyla bütün rivayetler, kritik edilmelidir.
 Mürsel Esbab-ı Nuzul rivayetleri: Burada tabiun akla gelmektedir. Onlar, sahabeyi anmazlar. Onların rivayetleri, tartışılmıştır. Bunların rivayetleri sened ve metin yönünden tenkide tabi tutulmalıdır.
 Senedlerin Hazfedilmesi: Burada da munkatı gündeme gelmektedir. Burada da sened metin tenkidi önem arz etmektedir. Böylece mevzu olanlar ayıklanabilir.
 Rivayetlerin Tasnifine Dikkat Etmeme: Çok sayıda rivayet vardır. Ve bunlar, sebeb-i nuzul konusunda rekabet halindedir. Dolayısıyla burada da tasnif büyük önem arz etmektedir. Rivayetler, önce tür olarak tasnif edilir. Usul açısından bütün rivayetler gözden geçirilmelidir. Yani esbab-ı nuzul ile tefsir rivayetleri birbirinden ayırt edilmelidir.
 Rivayet Sigalarına Dikkat Göstermeme: Nass olan rivayetler ile nass olmayan rivayetler aynı derecede değildir. Bu durumda rivyaet sahih olmalı, sebep ifade etmeli, sebebi nuzul rivayetin sebep ifade etmede ‘nass olmalı"dır.
Umumu Hususileştirme Açısından: Sebeb-i nuzulun (nass) umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılmak istenmesi burada kastedilendir. Sahabe, tabiun, tebe-i tabiun hep umum ile delil getirmiştir. Esas olan sebebin hususiliği değil, lafzın umumiliğidir.
Taaddüt ve Taahhür Meselesi: Burada nuzul sebebi olarak bir ayet için bir çok rivayet bulunması sebebiyle ortaya çıkan nuzülün taaddüt ve taahhür etmesi söz konusudur. Bu doğrultuda sebeb-i nuzul rivayetleri tasnif edilmeli, sıgalar tetkik edilmeli konunun çözülmesi için önemlidir.
Tarih İlminden Yararlanma: Sebeb-i Nuzulün yetersiz kalmasının sebeplerinden birisi de söz konusu rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçekliğe aykırılık ve zamansal uyumsuzluktur. Sebep ise, her ayetin nuzul sebebini bulmaya çalışmaktır. Geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nuzul ortamı olaylarını birbirine karıştırmaktır.
B. Kuran'ı Kerimin Anlaşılmasında Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar
Yorum Zenginliğine engel olması: Bu, iki şekilde gerçekleşmektedir. Ya her ayete bir nuzul sebebi arama ya ayetin mana olarak bir çok vechesi olabilir diye düşünmek varken nuzul sebebi ile sınırlı kalma ihtiyacı ya da ayetin sebebi nuzulündeki olayın çerçevesinde sıkışıp kalmak şeklide gerçekleşmektedir.
Kuran'ı Kerimin Evrensel Hedefi Olan Kuran-İnsan-Hayat Bütünleşmesinin Önlenmesi: Bir ayetin anlamı, nazil olduğu zaman-mekan bağlamının ifade ettiklerinden daha fazla anlam ifade etmektedir. Ancak her ayette sebebi nuzul aranmaz. Nahl suresi 24-30. Ayetler bu çerçevede değerlendirilebiilir.
Konunun istismar edilmesi: Tarihçiler, rivayet tefsiri yazarları ile vaazlarında aktarımda bulunan kıssacıların söz konusu rivayetleri kendi çıkarıları doğrultusunda kullanmak istemeleri. Bazen sahışlar ebedileştirilebilir. Yani esbab-ı nuzul rivayetlerinin ayetlerin nuzul sebebi olarak şahısları hedef gösterebilmektedir. Bu da, Kuranın anlaşılmasında bakış açısını daraltabilmektedir. Bazen de mezhep hareketlerine etkisi söz konusu olmaktadır. Diğer bir değişle mezhep taassubu ile Kuran'a yaklaşmak, burada kastedilmektedir. Çünkü burada mezhebi fikirlerin Kuran'a tatbik edilme çabası mevcuttur. Ayrıca sebebi nuzul ilmine vakıf olmamak ve rivayetlerin kasten tahrip edilmesi nedeniyle tefsirlerde yanlış hüküm verilmektedir.
III. Bölüm: Esbab-ı Nuzule Yeni bir Yaklaşım
Kuran'ı anlamada onun yerinin belirlenmesi büyük önem arz etmektedir. Bu da, yeni ona yeni bir yaklaşım geliştirmek gerektiğini göstermektedir. Bu da şu şekilde olmaktadır.
A. Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Yeniden Değerlendirilmesi:
Esbab-ı Nuzule Olan İhtiyacın Sınırlarını Belirleyen İlkeler: Konuyla ilgili olumsuz sonuçları kaldırmak için öncelikle bu konuya nasıl yaklaşılması ve değerlendirilmesi hususuna odaklanılmalıdır. Konuyla ilgili genel ilkeler şunlar olmalıdır:
• Esbab-ı nuzul rivayetlerinin tamamı ihata edilemez.
• Esbab-ı nuzulu bilmeden de Kuran'ı kerim anlaşılır.
Özel ilkeler ise şunlar olmalıdır:
• • Sebebi nuzulu bilmemenin Kuran'ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunduğu hallerde.
• Kuran'ı kerimin anlaşılmasında esbab-ı nuzule ihtiyacı ilk planda Kuran belirlemelidir.

 

 

Esbab-ı Nuzul Rivayetlerinin Hadis Usulu Açısından Tenkidi
Söz konusu rivayetler hadis usulu açısından şu şekilde ele alınmalıdır:
• Esbab-ı nuzul rivayetleri, rivayet tefsirine ait olmak bakımından bu tefsirin zaaf noktalarını taşımaktadır.
• Rivayet tefsirinde uydurma rivayetlerin çokluğu söz konusu ise bu esbab-ı nuzul rivayetleri için de geçerlidir. Hadis usulünün kriterleri ciddiyetle uygulandığında sağlam isnatlı haberlerle zayıf ve uydurma olanlar birbirinden ayrılacaktır.
• Bir çok esbab-ı nuzul rivayetinin senetsiz veya kesintili senetle nakledilmiş olması üzerinde önemle durulmalıdır.
• Çeşitli sapık mezheplere mensup kimselerin kendi görüş ve kanaatlerine mesnet teşkil etmek üzere vaz ettikleri sözleri hadis ismi altında ileri sürmüş olabilir.bu noktada sebebi nuzul rivayetlerini sahih-merdud ya da mevzu hadis kriterleri bağlamında yeniden gözden geçirmek gerekmektedir.
• Müsned ve merfu hadislere öncelik tanınmalıdır.
• Sahabe rivayetlerinin -konuyla ilgili olarak- mevkuf olduğu bilinmelidir.
• Tabiunun rivayetlerinin maktu olduğu bilinmelidir.
• Metin tenkidi yapılmalıdır.
Rivayetleri Tasnif Etme: Bu konu iki şekilde mütaala edilmektedir. 
Birincisi, esbab-ı nuzul rivayetleridir. Sened-metin açısından sıhhat taşıyan müsned merfudur. Rivayet sigaları sebepçe nass olanlardır. 
İkincisi ise, tefsir için olan esbab-ı nuzul rivayetleridir. Bunlar, Kuran'ın anlaşılması için nuzul sebebi değerlendirmeleridir. Ancak ayetin inmesinin nedeni değildir. Bunu peygamberimiz, (as), sahabe, tabiun yada müfessir alimler yapmaktadır. Elbette bunların tasnifi yapılmaktadır. Vahyin ilk yorumu, ilk muhatapların bulundukları sosyal ve psikolojik şartlar, sahabenin içinde bulunduğu fikri durum ve buna dayanan yorumları tespit etmek, ancak rivayetleri tasnif etmekle mümkün olacaktır.
B. Kuranın Bütününe Dikkate Alma: Bütün olarak Kuran'ı kerim kavramı, Kuran'ın tüm özelliklerini ve bütünlüğüne ait tüm vecheleri ve bunlar arasındaki ilişkileri kucaklayan, kendisinin hususi, mu'ciz vahiy mahsulu karakterini belirleyen tastamamlık, kendi iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem anlamındadır.
Kuran, Allah üzerinde yoğunlaşır. Bu arada insana da değer verilmektedir. Kuran ise, kendisiyle ilgili "sözün en güzeli" ifadesini kullanmaktadır. Sebebi nuzul ise Kuran ile ilgili yeni boyutlar oluşturabilir.
C.Siyak ve Sibakın Göz Önünde Bulundurulması: Bu konudan maksat, sözün baş ve sonunda uygunluk ve tutarlılıktır. Buna olgu ya da sosyal bağlam da demek mümkündür. Kuran'ın doğrudan ya da bir sebebe bağlı olarak inişi,siyak ve sibakın nasıl oluştuğunu göstermektedir.
D. Esbab-ı Nuzul ve Tarihilik Kavramı: İnsan, tarihi bir varlıktır. Kuran hemen hemen her suresinde mutlaka ya insanı, ya insan topluluklarını ya da olğu ve olayları anlatmaktadır. Kuran, fıtrata hitap etmektedir. Zira hem insanı hem de Kuran'ı indiren Allah'tır. İnsanın görevi ise, kulluktur. Nuzul sırasında insan aktiftir. Kurani değer olgusuna sahiptir. Hz.peygamber konuyla ilgili örnektir. Kuran, insanın faaliyet alanını düzenlemek ister. Onun ilk muhatabının yapıp ettikleri sebeb-i nuzul olabilmektedir. Zira yapıp etmeler, süreklilik arz etmektedir.

II. KİTAP: SALEBE KISSASI
• Bir önceki kitapta da bahsedildiği üzere esbab-ı nüzul, Kur'an-ı Kerim'in anlaşılmasında çok büyük bir araçtır. Ancak bu ilim bize aktarılırken bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. Bu rivayetlerin günümüze kadar hala tasnif edilmemiş olması da nüzulün teahhürü, ayetin umumiliği-hususiliği, sıygaların farklılıklarının gözetilmemesi, hadis rivayetlerinin sahih mi, zayıf mı, garib mi, mevzu mu olduklarına ehemmiyet verilmemesi bu sorunlardan bazılarıdır. Ayrıca aynı konuda birbiri ile hiçbir şekilde uyuşmayan, telifi mümkün olmayan ve sıhhat dereceleri eşit bulunan birçok rivayet de bu ilimle birlikte kitaplarımıza dâhil edilmiştir. Bütün bu problemler bu ilimden elde ettiğimiz faydayı bariz bir şekilde azaltmaktadır.
• Bu yüzden ilk olarak hadis rivayetleri sened ve metin tenkidine tutulmalı, yalnızca müsned-merfu rivayetler esbab-ı nüzul rivayetleri olarak tasnif edilmelidir. Bunun haricindeki rivayetler de bu vesile ile ayrı bir yerde biriktirilmeli ve tefsir amaçlı esbab-ı nüzul rivayetleri olarak tasnife tabi tutulmalıdır.
• Bu kitapta örnek olarak verilen ve hemen hemen tüm tefsirlerde bulunan bir kıssa konunun ehemmiyetini daha açık ifade edecektir. Sa'lebe kıssası olarak bilinen bu rivayet incelendiğinde sîre, rical ve tarih kitaplarında mezkûr zat hakkında çelişkili rivayetlere rastlanmaktadır. Örneğin Belazuri'nin bir rivayetine göre Sa'lebe Uhud Harbi'nden kaçmış, bir diğer rivayetine göre ise Uhud'da öldürülen Ensar'dan bir zattır. Yine sîre, rical ve tarih kitaplarında Sa'lebe kıssası hususunda 3 ayrı görüş beyan edilmiştir.
1- Bu rivayet kimine göre sıhhat açısından sorunsuz kabul edilmiştir,
2- Kimine göre olay gerçektir ancak şahıs farklıdır,
3- Kimine göre de rivayet şüphelidir.
• Hadis kitaplarında da bu rivayet, genellikle zayıf ve meşhur olan bir rivayet olarak değerlendirilmiştir. Tefsir kitaplarında bu rivayet incelendiğinde, Sa'lebe rivayetinin ya Taberi'den alıntı yoluyla ya da muhtelif tarikler zikredilerek tefsir kitaplarına dâhil edilmiş olduğu görülür. Müfessirler arasında da rivayetin kabul edilip edilmemesi farklılık arz eder. İbnu'l-Arabî, İbnu'l-Cevzi, Uceyli gibi kimi müfessirlerce bu rivayet sıhhati haiz bir rivayettir. Taberi, Razi gibi kimi müfessirler de rivayetin sıhhatine şüphe ile bakmışlardır.
• Bu rivayetin hadis âlimleri tarafından genelde zayıf olarak nitelendirildiğini bildirmiştik. Rivayetteki ihtilaf 2 şeyden kaynaklı olabilir:
1- Her ayete bir sebebi nüzul aranmasından kaynaklı zayıf, mevzu, İsrailiyyat kaynaklı birçok haber de sebeb-i nüzul rivayetleri içine dâhil edilmiş olabilir.
2- Rivayetler sıygalarına, senedlerine dikkat edilerek tasnif edilmezse nüzul asrında değil de farklı bir zamanda ortaya çıkmış bir olay tefsir amaçlı nakledilmiş olabilir.
Devlet cebri ile zekât alınabilecekken böyle bir icbarda bulunulmaması, bu rivayetin tarihi kaynaklar ile de tenakuz içerdiğini göstermektedir.
• Kur'an şahısların ebedileştirilmesinden ziyade o şahsın kınanan veya hoşa giden özelliklerinin umuma şamil olmasını ister. Bu, Sa'lebe kıssası anlaşılırken gözden kaçırılmaması gereken bir husus olmalıdır.
III. KİTAP: TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL
• Tarihsellik; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucunda oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Filozoflar tarihsellik kavramı üzerinde düşünmüşler ve bu kavramı tanımlamaya çalışmışlardır. Ancak bu kavramı tarif etmek isteyen her filozof kavrama kendi bakış açısını da yansıtması kaçınılmaz olduğu için kavramın kendine bakan bir yönüyle bir tanım yapmıştır. Dolayısıyla birçok tarihsellik tanımı ortaya çıkmıştır.
• Bir kavramda açıklık ve seçiklik olmak üzere iki özellik bulunur. Açık bilgi, dikkatli bir zihne görünen ve belli olan bilgidir. Seçik bilgi ise, keskin ve başka bilgilerden ayrı bir bilgidir. Öyle ki, bu bilgide onu gerektiği gibi gözden geçirene açıkça görünenden başka bir şey bulunmaz. Açıklık kavramdaki değişebilen bir içeriktir, zamana göre ve fertlere göre değişebilir. Ancak seçiklik, kavramın, her yerde herkese göre aynı olan, değişmez özelliğidir. Tarihsellik kavramının mahiyeti (seçikliği), yani diğer var olandan ayıran niteliği değişmemekte, ama içeriği (açıklığı) değişmektedir. 
• Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarını da ortaya çıktığı kültürde, tarihte, insan yapısında incelememiz gereklidir. Aksi takdirde Müslümanlar, Batı'nın ‘kültürel özgünlük' arz eden tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarını tam anlamıyla anlayamayacaktır. Çünkü bu kavramların Müslüman'ların ‘kültürel özgünlük' alanlarında hiçbir karşılığı yoktur. Bu da etkileşimde bulunulan kültürü tanımadan onun kavramlarını kullanmaya yol açacak, dolayısıyla ortada (şu an yaşandığı gibi) büyük bir kargaşa meydana gelecektir. Buna bir de kavramın alındığı dil ile aktarıldığı dilin arasındaki uyumsuzluk eklendiğinde kargaşa daha da büyüyecektir. (Maalesef bu durumda yaşanmaktadır.)
• Ancak bu kavramlar her ne kadar ‘kültürel özgünlük'taşıyor, seçiklik ifade ediyorsalar da, açıklık özelliklerinin de bulunmasından ötürü, kavramların ortak kültür ile paylaştıkları hususlarda mevcuttur.
• Kur'an-ı Kerim'in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete (doğru yola) iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Kur'an tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür. Bu sebeple hemen her surede ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili olgular ve olaylar anlatılır.
Kur'ân'ın Bütünlüğü Üzerine- Prof. Dr. Halis Albayrak
Halis Albayrak hocanın bu eseri A.Ü. İlahiyat Fakültesi'nde doktora tezi olarak hazırlanmış, önsözünde kitabı yazış gayesini şöyle açıklamakta: "Kur'an'ı kendi bütünlüğü ve fikir sistemi içinde anlama esası çok önemli olmasına rağmen, bu esasın, pratikte, zaman zaman ihmal edildiğini gördüğümüz içindir ki, Kur'an'ın Kur'an'la tefsiri konulu bir çalışma yapmayı düşündük." 
Bu gayeyle yola çıkan kitabın metodu, gayesi ve Kur'an'ın bazı özelliklerini anlattığı giriş ve üç bölümden
1. Kur'an'ın kendi bütünlüğü içinde anlaşılması;
2. Kur'an'ın kendisini tefsir ediş biçimi;
3. Kur'an kendisini açıklamaya yeterli midir? oluşmaktadır.
Yine hocaya göre tarih boyunca Kur'an'a çoğunlukla Kur'an bütünlüğünden uzak olarak yaklaşılmıştır. Mevcut düşünce ve anlayışlar Kur'an'a doğrulatılmaktan başka bir şey yapılmamıştır. Her mezhep saliki sahip olduğu mezhebi bakış açısıyla Kur'an'a yönelmekte ve Kur'an'ın kendi anlayışına uygun yönlerini öne çıkarmakta, uymayan yönlerini ise te'vil etmektedir.
Hoca Kur'an'la ilgili konuların incelendiği ilim dallarının genel adı olan Ulumu'l-Kur'an'a getirmiş olduğu eleştirilerin üzerinde düşünülmeye değer. Hicri 4. asrın sonları ve 5. asrın başla¬rında doğan Ulumu'l-Kur'an (Kur'an ilimleri) -Garibu'l-Kur'an, Mübhematu'l-Kur'an, İrabu'l-Kur'an, Vücuh ve Nezair gibi- ilgilendiği konuların ço¬ğunun Arap dili ve edebiyatıyla ilgili konuları kaplamaktadır. 
Albayrak'ın da çok yerinde belirttiği gibi bir ayet açıklanırken her yönüyle ele alınıp bütünlük içinde ortaya konmak istendiğinde o ayetle ilgili çok sayıda ayetin bir araya getirilip değerlendirilmesi gerekir ki istenen sonuca ulaşılsın. Ancak mevcut tefsir anlayışında (Kur'an'ı baştan başlayıp, ayet ayet tefsir etme) bunun gerçekleştirilebilmesi oldukça zor görünmektedir.
İlk devirlerde Arap dili ve edebiyatının çeşitli disiplinleri Kur'an'da kendilerine yeterince malzeme bulmuş ve her müfessir uzman olduğu alanla ilgili olarak Kur'an'a yaklaşmış, Kur'an'ı o açıdan değerlendirmeye tabi tutmuş, böylece genel Kur'an bütünlüğünden uzaklaşmıştır.
Ve yazar bununla ilgili olarak şu soruları sormakta: "Acaba adına Kur'an ilimleri denen ilimler gerçekten sadece müfessire yardımcı, Kur'an'ın çeşitli yönlerine ait hazır ve faydalı ön bilgiler mi vermekte, yoksa müfessiri belli noktalarda şartlandırmakta mıdır? Veya Kur'an'ı anlamaya çalışanların enerjisini gereksiz bilgi yığınlarıyla tüketmekte midir?"
Müfessirler Kur'an'ın anlam bütünlüğünü ve onun insanlara gönderiliş amacını dikkate almaksızın hep nazım yönüne ağırlık vermişler, adeta onu bir sarf nahiv kitabı haline getirmişlerdir. Halbuki Kur'an kendisinin bir nur (5/15, 7/151), doğruyu ve eğriyi gösteren bir klavuz (2/2, 97), Rabbimizden bir öğüt, göğüslerde olana bir şifa ve inananlara da rahmet ve hi¬dayet olduğunu (10/57, 41/44) söylemektedir.
Kur'an'ın anlaşılmasıyla ilgili olarak bazı yaklaşım sahipleri (Fazlurrahman gibi) tarihi bilgilere çok fazla öncelik verirler. Onlara göre tarihi malumatlar Kur'an'ın anlaşılmasının olmazsa olmaz şartlarındandır.
Yazar da haklı olarak bu hükmü aşırı bulmakta ve kıyamete kadar en doğruya ulaştıracak olan (17/9) ilahi ilme dayalı bir kitabın (4/166) anlaşılmasının, doğruluğuna tam anlamıyla güvenemeyeceğimiz tarihi malzemelere bağlı bulunduğunu kabul etmek, Kur'an'ın indiriliş hikmet ve gayesine de muvafık düşmez demektedir.
Bu tür yaklaşımlar Kur'an'ın anlaşılmasının önüne yeni engeller koymak ve yıllarca Kur'an anlaşılmaz diyenlere prim vermekten başka bir anlama gelmez. Elbette o dönemin tarihi ve coğrafi şartlarını bilmemiz sosyo-politik durumunu irdelememiz ve bunun için bize gelen tarihi malzemeyi incelememiz gereklidir. Ancak bunlar Kur'an'ın anlaşılmasının şartlarından değildir.
Sonuç bağlamında hocanın şu ifadelerini alıntılıyor ve önemine işaret etmekle yetiniyoruz:
«Gerçekten Kur'an'ın Kur'an'la anlaşılması dinamik bir olgudur. Çünkü o Allah'ın kelamıdır. Herhangi bir zaman dilimiyle veya zeminle kayıtlı değildir. Kıyamete kadar bu dinamizmini devam ettirecektir.
Diyebiliriz ki Kur'an'ın anlaşılmasında sair tefsir kaynakları rollerini tamamlayıp statik bir hüviyete bürünmüşlerken Kur'an kendi kendini tefsir işini kıyamete kadar gittikçe artan bir önemle devam ettirecektir.
Kur'an Nedir? Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu 
Kur'an-ı Kerim, hayatı yöneten ve her asra hitap eden bir kitaptır. Kur'an insandan; okunmasını, tedebbür edilmesini, anlaşılmasını, ihlâsla açıklanmasını isteyerek hedef göstermektedir. Buna binaen ümmi olmasına rağmen Hz. Peygamber'e ‘'tebliğ'' ve ‘'tebellüğ''görevi verilmiştir. Peygamberimize verilen bu görevin ilk emrinin ‘'oku'' olması yaşam boyu eğitimi kadın-erkek herkesi Kur'an-ı yaşamaya yönlendirmiştir. Sahabe Kur'an-ı hayatla mezc ederek Resulullah'ın bu öğretisini devam ettirdiler ve bunu gittikleri yerlere ve Tabiin'e aktardılar. Tabiun da, Etbau Tabii'ne aktardılar. Bu tedvin dönemine kadar hep sözlü olarak gerçekleşti. Tedvin döneminde Kur'an-ı anlama çabaları Ulumu'l- Kur'an ilmini ortaya çıkardı. Her asır bir öncekinden bu mirası devraldı. Kendi çağının maddi manevi etkilerini ekledi. Kur'an ilimleri çerçevesinde Kur'an'dan yararlanma imkânı Kur'an-hayat bütünlüğü çerçevesinde, insanı kuşatan bütün insani problemlere Kur'an'dan bir bakış açısı getirilmelidir.
İnsan var olduğundan beri yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya çalışmış fakat kendini en az tanımıştır. Bu da insanı insan eden en büyük kuvvettir. Hep fıtratı gereği düşüncelerini, eylemlerini hayatının gereği görerek anlamak istemiş ve onları anlamlandırarak kendini tatmin etmeye çalışmıştır. Böylece hayatını anlamlandırmak istemiştir. Bu sayede insan, düşüncesini zenginleştirmiş ve geliştirmiştir. Hakikat adına, dinin, mistisizmin, bilimin vs. faaliyetlerin içinde kendini tatmin etmek istemiştir. Böylece insanlar arasında düşünce ayrılığı hâsıl olmuştur. Ama tarih boyunca insanlar arası etkileşim olmuş ve kültürler birbirini tamamlamıştır.
İnsanın Anlam Arayışı Nasıl Gerçekleşir?
Anlam insan gerçeğinin bir olgusudur. İnsanın yapıp etmelerinde ortaya koyduğu bir bilinç olgusudur. Ama anlam inanmayı gerektirir. O halde anlam görülen, bilincine varılan ve inanmayı da içeren bir şeydir. Gören kimdir? Tabii ki gören insandır. Eylemler içinde olan insan hayatını anlamlandırmaya çalışmış ve hep hayatına bir anlam vermiştir. Aksi söz konusu olsaydı, tarihsel bir varlık oluşunun bir anlamı olmazdı. Öte yandan insan, hayatını sürdürmek için elindeki araçlarla yetinmediği gibi, bir amaca ihtiyacı olan insanın fıtratı da doğuştan bahşedilmiştir.
Anlamlı yaşamak, anlam yaratma ve anlamı hayata geçirmektir. Fakat sonuçta çıkan amel insandan insana farklılık arz eder.
İnsan eylemlerini yöneten değerler 3 gruba ayrılır.
Yüksek değerler: İnsanın doğuştan sahip olduğu, sevgi, inanmak, çalışkanlık vs. değerler. İnsanlar bu değerler için çekişmezler, kavga etmezler. Çünkü hayat bu fıtri değerlerle anlam kazanır.
Araç değerler: İlgi ve menfaat alanının değerleridir. İnsan bu değerlere de doğuştan sahiptir. Ekonomik ve teknik değerler. Fayda çıkar, hased vs. insanın hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçekleştirilmesine dayanır.
Alışılan değerler: Alışkanlıklar, moda, zevk vs. insan bu değerlerle oluşmuş kültür ortamının içinde bulur. Burada insan gaye ve hedeflerinin pek farkında olmadan bulduğu otomatikleşen eylemleri,zevki modayı, davranış kurallarını ve şekillerini benimser. Çağdan çağa, toplumdan topluma bu değerler değişebilir. Ve insan hangi değerlerle anlam veriyorsa o değerler yapıp etmelerine yön verir.
İnsanın bir bütün olarak varoluşunu gerçekleştirmesi, iç ve dış dünyadaki başarılarıyla birlikte gerçekleşir. Birinin eksikliği anlamsız olur. Bunu amel ortaya koyarak, bir şey veya bir insan severek ve sıkıntılara sabrederek gerçekleştirir.
İnsanın hayatını anlamlandırmasının gerçekleşen sonuçları vardır: Doğru eylemde bulunmak ister. Fıtri kabiliyetlerini gerçekleştirmek ister. Yapıp etmelerine bir anlam verip, bulunduğu durumu meşrulaştırır. O halde hedeflerinde ya başarılı ya da başarısız olacaktır.
İnsan özünde hür bir varlıktır. İşte hayatını anlamlandırırken, hürriyetini kullanır. İşte doğru amelde bulunması için örnek kişilere ihtiyaç duyar. Bu örnek kişiler, insanlara fıtratına uygun amelleri gösterecektir. İnsan olma yolunda hayatlarını anlamlandıracaklardır. İşte eğer kişi fıtratına yabancılaşırsa, anlamlı ve değerli şeyleri, anlamsız ve değersiz görecektir. Bu yüzden insana hayatında anlam bulması için, yol gösterecek rehbere ihtiyaç vardır. Onun için Kur'an-ı Kerim, ilahi rızayı arayan, Allah'ın halifesi olduğu bilincini canlı tutan insana kâmil insan olmayı hedef gösterir. Ona etkin okumayı önererek, ‘'oku, düşün, anla ve yaşa" der.
İnsanın Anlam Arayışı Ve Kur'an-ı Kerim
Hz. Allah, insanı yaratmış hem fıtratını vermiş hem de hayat nimetini bahşetmiştir. Yarattığı insanla vahiyle konuşmuş, fıtratına uygun hayatı gerçekleştirebilmesi için, peygamberleri rehber olarak göndermiştir. O halde hayatı anlamlı kılmak için Allah Teâlâ'nın, fıtrata uygun olan vahye uymakla mümkündür. Çünkü vahiy Allah'ın bilgisidir ve hükümleri mutlak doğrudur. İlk insan Hz. Âdem'in peygamber olması anlamlıdır. İnsanın hayatını anlamlandıran bu ışık, Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar hep ‘'Tevhid''i tekrar etmiştir. Bu yüzden bütün semavi dinlere İslam denmiştir. İnsanları da tevhitle hayatı anlamlandırmaya çağırmışlardır. Din aynı kalırken, uygulamada farklılık belirmiştir.
İnsan halife olarak üstlendiği sorumluluğu yerine getirmeli, varoluşunu tüm varlıklarla paylaşmalıdır. Bu yüzden Kur'an insandan var olma bilincinin farkına varmasını ister. Kur'an hayatını anlamlandırabilmesi için ona önerisi şudur: Oku! Düşün, anla! Ve ihlâsla yaşa!.
Kur'an Nedir?
Kur'an bir kitaptır.
Kur'an Hz. Muhammed'e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilen, bize tevatürle naklolunan ve Mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz ilahi bir kitaptır.
Hükümler, kurallar içerir. Bütünlük arz eder. Okunan bir metindir. İnsanlığa yüksek ahlaki değerleri gösterir. İnsanın hayatını anlamlandırır. Bir kitap olarak Kur'an; benzeri başka kitapta bulunmayan, i'caz özelliği bulunan, en temel özelliği Tevhid olan kitaptır. Diğer kitapların tahrif edilmesiyle birlikte düzeltmek için gönderilen ilahi mesajın son halkasıdır. Önceki semavi kitapları da içinde barındırır. Ve insan hayatını anlamlandırmak ve fıtratını gerçekleştirmek ve mutluluğunu sağlamak için gönderilmiştir. Öte yandan tüm peygamberler kardeştir. Aynı misyonun temsilcileri olarak Allah'a, peygamberlere ve kitaplara imana davet eder.
Kur'an vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulamıştır. Vahiy elçi göndermek, ilham, gizlice söylemek acele etmek vb. anlamlara gelir. Vahiy, dini bir terim olarak, Allah'ın dilediği şeyleri peygamberine muhtelif hallerden biriyle bildirmesidir.
Kur'an ayet ve surelerden oluşmuştur. Kur'an bizatihi ayettir. Hayatın içinden bir ilmi ayettir. Hayatın kenarında değildir. Bu sebeple havas -avam bütün insanların anlayacağı derecede basitleştirip öğrettiği ve gösterdiği fıtratına ayna olan ayetlerini okuyan insan, hayatını onun ilkeleriyle anlamlandırmalıdır.
Sonuç olarak yapıp yapmadıkları arasında sıkışan insan, hayata mana vermediğinden ağır bedeller ödüyor. Bu bedelleri öderken, insan modeli arıyor, hayat şekli araştırıyor. Başka yerlerde aradığı için sonuç alamıyor. Ancak vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir. Çünkü, ancak Tevhid temelli yükselen değerler, hayatla bütünleşir, hayatı anlamlı kılar. Arayış içinde olan insan, farkında olarak veya olmayarak, fıtratını arıyor. İşte bu arayışta olan insan, Kuran'ın öngördüğü ‘kamil insan ‘'olabilmesi için arayışı fıtratla ve vahiyle örtüşmelidir.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

Merve YILDIRIM 14070249    29.05.2017

Kuran nedir ve Kuran'ın Bütünlüğü Üzerine adlı iki kitabı birlikte okumaktan en önemli maksat bir bakış açısı kazanmaktı. Çünkü her iki iki kitap birbirini destekler ve tamamlar nitelikteydi. Kuran nedir sorusuna cevaben Kuran kendi içinde bir bütündür ve kendi kendini açıklamaya yeterlidir cevabını vermiştir Kuran'ın Bütünlüğü Üzerine kitabı. Aynı zamanda Kuran'ın okunması düşünülmesi anlaşılması ve yaşanması üzerine vurgular yapılmış olup bunların nasıl yapılması gerektiği üzerine ipuçları vererek sade anlatım ama derin anlam içeriğiyle aynı zamanda kişisel gelişime de çok büyük katkıları olmuştur.
0 Yorum - Yorum Yaz


ABDULRAHIM ALMOHAMAD ALMAHMOUD

Öğrenci No: 15922728

 

KUR’AN NEDİR?

Kur'an insanın hayatını anlamlandıran kitaptır .Kur'an-ın insandan ne istediği anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu sebepten Kuran-ı anlamamız gerekir. Kur'an-ın kendine has üslubu onun kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılmasını zaruri kılar. Bu sebepten kur'an-ın kuranla tefsiri önem arz etmektedir.

Kur'anı kerim ve içeriği icelenirken vahiy kavramı üzerine durulmuş vahye göre insan anlamlandırılmaya çalışılmıştır . Kur'an insanlığa hayat veren onları aydınlatan herşeyi genel çerçevede açıklayan en doğruyu ve en iyiyi oluşturan hakikatın kendisi olan rahmet kaynağı bir kitaptır .

Sadece vahin öngördüğü insan modeli isan fıtratıyla uyumludur. Kur'an kendini hidayet rehberi olarak tanımlerken; ku'ran-ı kerime insan hayatını anlamlandıran ilahi cevap olarak bakılmalıdır . 


0 Yorum - Yorum Yaz


“Kur’ân Nedir?”, “Kur’ân’ın Bütünlüğü Üzerine” ve “Kur’ân ve Bağlam” Birlikte Okuma

 

Muhammed Şerif KAHRAMAN

Doktora-16922720

 

“Hz. Muhammed’e Arapça dilinde müneccemen vahyolunan, bize tevâtür yoluyla naklolunan ve Mushaflarda yazılı bulunan mu’ciz ilâhi kitap” tabiriyle tarif edilen Kur’ân, insana yaratıcısı tarafından gönderilen kullanım kılavuzudur. İnsanın kendini tanıyabilmesi ve hayatını anlamlandırabilmesi için özellikle bu rehberi iyi bilmesi gerekir.

Allah kelamı olan Kur’ân, herhangi bir zaman veya zeminle mukayyed değildir. İlâhi bilgiye dayalı olan ifadeleri bütün zamanları kuşatıcıdır. İnsanlığın fikir tarihinde değişmeyen çıkmaz, fıtrat arayışı ve kâmil insana dönüşme beklentisidir. Kur’ân, ideal bir insan ve toplumun oluşturulması için düzenlemeler getirmiştir. Kendi bütünlüğü içinde Kur’ân, yine aynı bütünlük içinde anlaşıldığında insanlığın anlam arayışına gerçek anlamda cevap verecektir.

Âyetlerin çerçevesi (bağlam), siyak-sibak ve kendi bütünlüğü içerisinde ele alındığında, Kur’ân’ın en küçük parçasından en büyük parçasına kadar tutarlılık ve uyumluluk içinde olduğu görülecektir. Fıtrat rehberi olan Kur’ân’ın insan hayatını anlamlandırabilmesi için insanın Onu okuyup tedebbür etmesi fehmedip ihlasla yaşaması gerekir. (bilişsel, devinimsel ve duyuşsal kazanım)

Kur’ân âyetlerinin genel iniş sebebi insanlığın hidayetidir. Bununla beraber âyet ve sûrelerin çoğu bidâyeten, doğrudan nâzil olmuşken bazı âyet ve sûrelerin ise özel iniş sebepleri bulunmaktadır. Bir hâdise dolayısıyla veya Hz. Peygamber’e sorulan bir soru neticesinde birkaç âyetin veya bir sûrenin tamamının nâzil olmasına sebep olan şeye “sebeb-i nüzûl” denilmektedir. İniş sebeplerinin tespiti yalnızca sahâbe gözlemine dayanmaktadır. Hz. Peygamber’den bu konuda bir buyruk vârid olmamıştır. Sahâbe döneminden itibaren büyük önem verilen sebeb-i nüzûl bilgisi, sahâbe tefsirinin sonradan gelenlerin tefsirine tercih edilmesinin başta gelen nedenleri arasında sayılmıştır. Bu yüzden sebeb-i nüzûl rivâyetlerine tefsir ve hadis kitaplarında geniş yer verilmiş ve bu alanda birçok müstakil eser telif edilmiştir.

Şurası unutulmamalıdır ki “esbâb-ı nüzûl bilgisi Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûl ortamının temel bir parçası olabilir, ama yokluğu hâlinde Kur’ân gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz, diye bir şey söz konusu edilemez. Nüzûl ortamının temel tarihî bir unsuru olan esbâb-ı nüzûl, tarihî koşulluluk ifade etmez. Yani Kur’ân’ın vücut bulması onun varlığı ile kâim ve yokluğu ile mümkün olamaz, denilemez. Vahiy mahsulü olan Kur’ân, ilâhî iradenin meşîetiyle inzâl olunmuştur. Haricî etkilerin ortaya çıkışı (nüzûl sebepleri gibi), onun indirilişinin gerçek sebebi değildir.”

Kendini “hidayet rehberi” olarak niteleyen Kur’ân-ı Kerim, insan hayatını anlamlandıran ilâhi hitaptır. İnsana fıtrî bütünlüğü içerisinde kendisini öğreten vahiy mahsulü kitaptır. Kur’ân, insandan zihniyetini Onunla inşa ederek hayatını anlamlandırmasını, böylece Kur’ân insanını gerçekleştirmesini bekler.


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi