Güz döneminde''kuran nedir?'' ve'' kur'an'ın bütünlüğü üzerine" adlı iki önemli ve bir o kadar değerli eserler üzerinde duruldu. Kur'an nedir? kitabı bize okunmasından itibaren Kuran'ın iniş sebebini, bizi ulaştırmak isğtediği doğru yolu ve bize verdiği mesajlara değinilmiş.Eserde yapılan kelime tahlileri, açıklamalar ve örnekler bu amaca daha da iyi bir şekilde kaynaklık etmiştir.Üzerinde durduğumuz bir diğer eser olan ''Kur'an'ın bütünlüğü üzerine'' adındaki Halis Albayrak hocamızın yazdığı bu eserde Kuran metnini oluşturan kelime ve cümlelerinin birbirleriyle olan ahenk ve uyumunun üzerinde durularak Kur'an da yer alan kelime ve cümlelerin birbiriyle olan bağlantılarına değinildi.Bu eseri okumaya başlamanızdan itibaren Kuranın size anlatmak istediklerini en doğru ve en iyi şekilde nasıl anlayabileceğiniz hakkında size en iyi rehberliği yapabilcek nitelikte olması hasebiyle(benim açımdan)size bu konuda en doğru yolu gösteriyor.Bu iki eserin okunduktan sonra kişiye kattıkları Kur'an'ı anlaya çalışanlara verilebilecek en doğru örnekler olduklarının kanıtıdır.Aynı zamanda derste beş önemli müfessir üzerinde duruldu.Bu şahısların hayatlarından ve tefsirlerinden bahsedildi. Derste gerek baz aldığımız kitaplar gerekse işlediğimiz müfessirler tefsir hakkında edindiğimiz bilgilere yapmış oldukları katkılarla ufukumuzu genişletmiş, bizi Kuran hakkında daha derin ve daha dikkatli düşünmeye sevk etmiştir.
KURAN NEDİR? VE KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI İKİ ESERİ TEFSİR DERSİNE GİRDİĞİM AHMET NEDİM SERİNSU HOCAMIZ VESİLESİ İLE OKUMUŞ OLDUM. ( ALLAH RAZI OLSUN)
KURAN NEDİR BAŞLIĞI ALTINDA İNSAN MERKEZE ALINARAK BİR ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR. BU KİTAPLARI NASIL OKUDUĞUMA DEĞİNMEK İSTERSEK; ZATEN OKUMA YAPARKEN ELİMDE MUTLAKA KALEM BULUNDURDUĞUMU BELİRTMEK İSTERİM. ÇÜNKÜ YAZARIN SÖYLEMİNİ BEĞENDİĞİM BİR CÜMLE OLABİLİYOR VEYA BİR TESPİT GÖREBİLİYORUM. ÖNEMLİ BULDUĞUM NOKTALARI BELİRLİYORUM. BU GİBİ SEBEPLERDEN DOLAYI OKUMALARIMDA KALEM BULUNDURURUM. ÖZELLİKLE BÖYLE ÖNEMLİ ESERLERİ OKURKEN BUNDAN DAHA ÇOK FAYDALANACAĞIM AŞİKARDIR.
İNSAN VAROLUŞUNU VAROLUŞUNDAN BU YANA SORGULAYAN VARLIK OLMUŞTUR. YARATILMIŞ OLARAK İNSAN SÜREKLİ MADDİ MANEVİ ARAYIŞ İÇERİSİNDEDİR. VE BU ARAYIŞ VAROLUŞUNDAN BERİ SÜREGELEN BİRŞEYDİR. İNSANA İRADE AKIL BAHŞEDEN ALLAH KULUNDAN TEFEKKÜR ETMESİNİ ELBET BEKLER VE BUNU AYETLERİNDE TEKRAR ETMİŞTİR. DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ? AKLETMEZMİSİNİZ?... İNSANI DİĞER YARATILMIŞLARDAN AYIRAN ÖZELLİĞİ DÜŞÜNEBİLEN VARLIK OLMASIDIR. EVRENDEKİ VAROLUŞU HAREKETİ GÖZLEYEN İNSAN TEFEKKÜR ETMELİ VE ALLAHI BİLMEYE ANLAMAYA ÇABALAMALIDIR. İNSAN TÜM ARAYIŞLARINI CEVAPLANDIRMAK İÇİN ELBETTE ALLAHIN BİZİM İÇİN İNDİRDİĞİ YÜCE KURANA BAŞVURMALIDIR.KURAN İNSANIN TÜM SORUNLARINA KARŞILIK VERECEK YÜCELİKTEDİR. İNSAN BÖYLELİKLE VAROLUŞUNU SEBEPLERİYLE EVRENİ KAİNATI SEBEPLERİYLE ANLAM ARAYIŞINI KURANDA BULACAKTIR.KURAN BİR ÇOK ŞEYİ EMREDER. OKU, DÜŞÜN, ANLA, YAŞA... KURAN NEDİR ESERİ AKICI OLAN DİLİYLE KURANIN İNSAN BAĞLAMINDA ANLAŞILMASINI VE İKİSİNİN BİRBİRİNDEN AYRI DÜŞÜNÜLEMEYECEĞİNİ BİZE GÖSTERMEKTEDİR.
KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI ESER İSE KURANA VE TEFSİRİNE AÇIKLAMALARINA YORUMLARINA BAKIŞ AÇIMDA ETKİLİ OLDU. KURAN EKSİKLİK HATA ÇELİŞKİDEN TENZİH İLAHİ KİTAPTIR. İNSAN ANLAM ARAYIŞLARINI KURANDA BULACAK DEMİŞTİK FAKAT BU KURAN NASIL ANLAŞILMALIDIR? KURAN KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRİLMELİDİR. KURANI OKUMAK MEALİNE BAKMAK YETERLİ OLMAYACAKTIR. ESER BUNUNLA YETİNİLEMEYECEĞİNİ AÇIK BİR ŞEKİLDE GÖSTERMEKTEDİR. KURAN DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. İNSANIN ZİHNİNİ HAREKETLENDİRİR. KURAN AÇIK ANLAŞILIR TEK BAŞINA BÜTÜNDÜR.
KURANIN KENDİ KENDİNİ TEFSİR ETMESİ DETAYLARIYLA ESERDE ANLATILMIŞTIR. BU BAĞLAMDA İNSAN ANLAM ARAYIŞINDA KURANDAN FAYDALANIRKEN BEYİN FIRTINALARI YAPARAK AYETLER ARASINDAKİ BAĞLAMLARI DA GÖRECEKTİR. ELBETTE TEK BAŞINA YÜCE VE BÜTÜN OLARAK KURAN BİZLERE CEVAP VERECEKTİR VE BİZE IŞIK YOL OLACAKTIR. FAKAT ESERDENDE GÖRDÜĞÜMÜZ GİBİ KURANA SARILIP DİĞER BİLGİ VE KAYNAKLARDAN UZAKLAŞAMAYIZ. KURAN VE TEFSİRİNDE SÜNNET SAHABE GÖRÜŞLERİ TARİHİ BİLGİLER ÖNEMLİ KATKI SAĞLAMAKTADIR. İNSANI VE KURANI BİLMEK ANLAMAK SADECE KURAN OKUMAK VE SIRADAN YAŞAMAK İLE OLACAK İŞ DEĞİLDİR. BUNUN İÇİN ÇOK OKUMAK ÇOK TEFEKKÜR ETMEK DÜŞÜNMEK ÇOK ANLAMAYA ÇALIŞMAK VE DOĞRU OLANI YAŞAMAK GEREKMEKTEDİR. BU İKİ ESER BİZLERE BUNLARI AKTARMIŞTIR.
ALLAH RAZI OLSUN...
KURAN NEDİR? VE KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI İKİ ESERİ
TEFSİR DERSİNE GİRDİĞİM AHMET NEDİM SERİNSU HOCAMIZ VESİLESİ İLE OKUMUŞ OLDUM.
( ALLAH RAZI OLSUN)
KURAN NEDİR BAŞLIĞI ALTINDA İNSAN MERKEZE ALINARAK BİR
ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR. BU KİTAPLARI NASIL OKUDUĞUMA DEĞİNMEK İSTERSEK; ZATEN
OKUMA YAPARKEN ELİMDE MUTLAKA KALEM BULUNDURDUĞUMU BELİRTMEK İSTERİM. ÇÜNKÜ
YAZARIN SÖYLEMİNİ BEĞENDİĞİM BİR CÜMLE OLABİLİYOR VEYA BİR TESPİT
GÖREBİLİYORUM. ÖNEMLİ BULDUĞUM NOKTALARI BELİRLİYORUM. BU GİBİ SEBEPLERDEN
DOLAYI OKUMALARIMDA KALEM BULUNDURURUM. ÖZELLİKLE BÖYLE ÖNEMLİ ESERLERİ OKURKEN
BUNDAN DAHA ÇOK FAYDALANACAĞIM AŞİKARDIR.
İNSAN VAROLUŞUNU VAROLUŞUNDAN BU YANA SORGULAYAN VARLIK
OLMUŞTUR. YARATILMIŞ OLARAK İNSAN SÜREKLİ MADDİ MANEVİ ARAYIŞ İÇERİSİNDEDİR. VE
BU ARAYIŞ VAROLUŞUNDAN BERİ SÜREGELEN BİRŞEYDİR. İNSANA İRADE AKIL BAHŞEDEN
ALLAH KULUNDAN TEFEKKÜR ETMESİNİ ELBET BEKLER VE BUNU AYETLERİNDE TEKRAR
ETMİŞTİR. DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ? AKLETMEZMİSİNİZ?...
İNSANI DİĞER YARATILMIŞLARDAN AYIRAN ÖZELLİĞİ DÜŞÜNEBİLEN VARLIK
OLMASIDIR. EVRENDEKİ VAROLUŞU HAREKETİ GÖZLEYEN İNSAN TEFEKKÜR ETMELİ VE ALLAHI
BİLMEYE ANLAMAYA ÇABALAMALIDIR. İNSAN TÜM ARAYIŞLARINI CEVAPLANDIRMAK İÇİN ELBETTE
ALLAHIN BİZİM İÇİN İNDİRDİĞİ YÜCE KURANA BAŞVURMALIDIR.KURAN İNSANIN TÜM
SORUNLARINA KARŞILIK VERECEK YÜCELİKTEDİR. İNSAN BÖYLELİKLE VAROLUŞUNU
SEBEPLERİYLE EVRENİ KAİNATI SEBEPLERİYLE ANLAM ARAYIŞINI KURANDA
BULACAKTIR.KURAN BİR ÇOK ŞEYİ EMREDER. OKU, DÜŞÜN, ANLA, YAŞA... KURAN NEDİR
ESERİ AKICI OLAN DİLİYLE KURANIN İNSAN BAĞLAMINDA ANLAŞILMASINI VE
İKİSİNİN BİRBİRİNDEN AYRI
DÜŞÜNÜLEMEYECEĞİNİ BİZE GÖSTERMEKTEDİR.
KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI ESER İSE KURANA VE TEFSİRİNE
AÇIKLAMALARINA YORUMLARINA BAKIŞ AÇIMDA ETKİLİ OLDU. KURAN EKSİKLİK HATA
ÇELİŞKİDEN TENZİH İLAHİ KİTAPTIR. İNSAN ANLAM ARAYIŞLARINI KURANDA BULACAK
DEMİŞTİK FAKAT BU KURAN NASIL ANLAŞILMALIDIR?
KURAN KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRİLMELİDİR. KURANI OKUMAK
MEALİNE BAKMAK YETERLİ OLMAYACAKTIR. ESER BUNUNLA YETİNİLEMEYECEĞİNİ AÇIK BİR
ŞEKİLDE GÖSTERMEKTEDİR. KURAN DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. İNSANIN ZİHNİNİ HAREKETLENDİRİR.
KURAN AÇIK ANLAŞILIR TEK BAŞINA BÜTÜNDÜR.
KURANIN KENDİ KENDİNİ TEFSİR ETMESİ DETAYLARIYLA ESERDE
ANLATILMIŞTIR. BU BAĞLAMDA İNSAN ANLAM ARAYIŞINDA KURANDAN FAYDALANIRKEN BEYİN
FIRTINALARI YAPARAK AYETLER ARASINDAKİ BAĞLAMLARI DA GÖRECEKTİR. ELBETTE TEK
BAŞINA YÜCE VE BÜTÜN OLARAK KURAN BİZLERE CEVAP VERECEKTİR VE BİZE IŞIK YOL
OLACAKTIR. FAKAT ESERDENDE GÖRDÜĞÜMÜZ GİBİ KURANA SARILIP DİĞER BİLGİ VE
KAYNAKLARDAN UZAKLAŞAMAYIZ. KURAN VE TEFSİRİNDE SÜNNET SAHABE GÖRÜŞLERİ TARİHİ
BİLGİLER ÖNEMLİ KATKI SAĞLAMAKTADIR. İNSANI VE KURANI BİLMEK ANLAMAK SADECE
KURAN OKUMAK VE SIRADAN YAŞAMAK İLE OLACAK İŞ DEĞİLDİR. BUNUN İÇİN ÇOK OKUMAK ÇOK TEFEKKÜR ETMEK
DÜŞÜNMEK ÇOK ANLAMAYA ÇALIŞMAK VE DOĞRU OLANI YAŞAMAK GEREKMEKTEDİR. BU İKİ
ESER BİZLERE BUNLARI AKTARMIŞTIR.
ALLAH RAZI OLSUN...
KURAN NEDİR? VE KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI İKİ ESERİ
TEFSİR DERSİNE GİRDİĞİM AHMET NEDİM SERİNSU HOCAMIZ VESİLESİ İLE OKUMUŞ OLDUM.
( ALLAH RAZI OLSUN)
KURAN NEDİR BAŞLIĞI ALTINDA İNSAN MERKEZE ALINARAK BİR
ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR. BU KİTAPLARI NASIL OKUDUĞUMA DEĞİNMEK İSTERSEK; ZATEN
OKUMA YAPARKEN ELİMDE MUTLAKA KALEM BULUNDURDUĞUMU BELİRTMEK İSTERİM. ÇÜNKÜ
YAZARIN SÖYLEMİNİ BEĞENDİĞİM BİR CÜMLE OLABİLİYOR VEYA BİR TESPİT
GÖREBİLİYORUM. ÖNEMLİ BULDUĞUM NOKTALARI BELİRLİYORUM. BU GİBİ SEBEPLERDEN
DOLAYI OKUMALARIMDA KALEM BULUNDURURUM. ÖZELLİKLE BÖYLE ÖNEMLİ ESERLERİ OKURKEN
BUNDAN DAHA ÇOK FAYDALANACAĞIM AŞİKARDIR.
İNSAN VAROLUŞUNU VAROLUŞUNDAN BU YANA SORGULAYAN VARLIK
OLMUŞTUR. YARATILMIŞ OLARAK İNSAN SÜREKLİ MADDİ MANEVİ ARAYIŞ İÇERİSİNDEDİR. VE
BU ARAYIŞ VAROLUŞUNDAN BERİ SÜREGELEN BİRŞEYDİR. İNSANA İRADE AKIL BAHŞEDEN
ALLAH KULUNDAN TEFEKKÜR ETMESİNİ ELBET BEKLER VE BUNU AYETLERİNDE TEKRAR
ETMİŞTİR. DÜŞÜNMEZ MİSİNİZ? AKLETMEZMİSİNİZ?...
İNSANI DİĞER YARATILMIŞLARDAN AYIRAN ÖZELLİĞİ DÜŞÜNEBİLEN VARLIK
OLMASIDIR. EVRENDEKİ VAROLUŞU HAREKETİ GÖZLEYEN İNSAN TEFEKKÜR ETMELİ VE ALLAHI
BİLMEYE ANLAMAYA ÇABALAMALIDIR. İNSAN TÜM ARAYIŞLARINI CEVAPLANDIRMAK İÇİN ELBETTE
ALLAHIN BİZİM İÇİN İNDİRDİĞİ YÜCE KURANA BAŞVURMALIDIR.KURAN İNSANIN TÜM
SORUNLARINA KARŞILIK VERECEK YÜCELİKTEDİR. İNSAN BÖYLELİKLE VAROLUŞUNU
SEBEPLERİYLE EVRENİ KAİNATI SEBEPLERİYLE ANLAM ARAYIŞINI KURANDA
BULACAKTIR.KURAN BİR ÇOK ŞEYİ EMREDER. OKU, DÜŞÜN, ANLA, YAŞA... KURAN NEDİR
ESERİ AKICI OLAN DİLİYLE KURANIN İNSAN BAĞLAMINDA ANLAŞILMASINI VE
İKİSİNİN BİRBİRİNDEN AYRI
DÜŞÜNÜLEMEYECEĞİNİ BİZE GÖSTERMEKTEDİR.
KURANIN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE ADLI ESER İSE KURANA VE TEFSİRİNE
AÇIKLAMALARINA YORUMLARINA BAKIŞ AÇIMDA ETKİLİ OLDU. KURAN EKSİKLİK HATA
ÇELİŞKİDEN TENZİH İLAHİ KİTAPTIR. İNSAN ANLAM ARAYIŞLARINI KURANDA BULACAK
DEMİŞTİK FAKAT BU KURAN NASIL ANLAŞILMALIDIR?
KURAN KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE DEĞERLENDİRİLMELİDİR. KURANI OKUMAK
MEALİNE BAKMAK YETERLİ OLMAYACAKTIR. ESER BUNUNLA YETİNİLEMEYECEĞİNİ AÇIK BİR
ŞEKİLDE GÖSTERMEKTEDİR. KURAN DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. İNSANIN ZİHNİNİ HAREKETLENDİRİR.
KURAN AÇIK ANLAŞILIR TEK BAŞINA BÜTÜNDÜR.
KURANIN KENDİ KENDİNİ TEFSİR ETMESİ DETAYLARIYLA ESERDE
ANLATILMIŞTIR. BU BAĞLAMDA İNSAN ANLAM ARAYIŞINDA KURANDAN FAYDALANIRKEN BEYİN
FIRTINALARI YAPARAK AYETLER ARASINDAKİ BAĞLAMLARI DA GÖRECEKTİR. ELBETTE TEK
BAŞINA YÜCE VE BÜTÜN OLARAK KURAN BİZLERE CEVAP VERECEKTİR VE BİZE IŞIK YOL
OLACAKTIR. FAKAT ESERDENDE GÖRDÜĞÜMÜZ GİBİ KURANA SARILIP DİĞER BİLGİ VE
KAYNAKLARDAN UZAKLAŞAMAYIZ. KURAN VE TEFSİRİNDE SÜNNET SAHABE GÖRÜŞLERİ TARİHİ
BİLGİLER ÖNEMLİ KATKI SAĞLAMAKTADIR. İNSANI VE KURANI BİLMEK ANLAMAK SADECE
KURAN OKUMAK VE SIRADAN YAŞAMAK İLE OLACAK İŞ DEĞİLDİR. BUNUN İÇİN ÇOK OKUMAK ÇOK TEFEKKÜR ETMEK
DÜŞÜNMEK ÇOK ANLAMAYA ÇALIŞMAK VE DOĞRU OLANI YAŞAMAK GEREKMEKTEDİR. BU İKİ
ESER BİZLERE BUNLARI AKTARMIŞTIR.
ALLAH RAZI OLSUN...
Tefsir dersine başlamadan önce yapılması gereken kanaatimce dersle ilgili bilgi sahibi olmak.Tefsir dersinin amacıda yüce kitabımız Kuranı açıklamak olduğu için bizim öncelikle Kuran hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Kuran nedir, muhatabı kimdir, ne için indirilmiştir, bizden ne istiyor… gibi soruların cevabını bulmak için Kuran nedir kitabı ile işe başladık.Daha sonra yüce kitabımız Kuranın insanlardan ne istediğinin cevabını bulduktan sonra onu nasıl anlamamız gerektiği sorunu ile karşılaştık burada da Kuranın Bütünlüğü Üzerine kitabını okuyarak eksik kalan taşları yerine oturttuk.Bu iki kitabı birlikte okuduk çünkü ilahi vahyi anlamamız için Kuran nedir kitabı bize bir bakış açısı sunarken Kuranın Bütünlüğü Üzerine kitabı da metod sunmaktadır…
Kuran insanın hayatını anlamlandıran kitaptır. Allah tan kaynaklanmayan bir hayatı anlamlandırma, O'nunla temas kurmakta işe yaramaz. Kuran nedir ? kitabını okuyarak kuran-insan-hayat ilişkisini nasıl kuracağımızı, kuran hakkında neleri bilirsek ondan hayatımızı anlamlandırmada yararlanabileceğimizi ve gündelik hayatımızda faydalanabileceğimizi somut ve pratik bir şekilde sunmuştur. Kuran insandan okunmasını, üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını,içtenlikle yaşanmasını ister.
ilk olarak kuran nedir? kitabını okudum. Daha sonra Kuranın bütünlüğü üzerine kitabını okudum. ikinci kitap ta kuranın bir bütün oluşu bu nedenle de tefsir olunca yine asıl kaynağın kendisi olduğu, kuranın açık ve anlaşılır olduğu, çelişkiden uzak bir kitap oluşu kitabın ana konusu olmuştur. İki kitap birbirini tamamlar niteliktedir.
KUR'AN NEDİR? 19.03.2017
12070294 C ŞUBESİ
Gerçekten yaşamış olmak için insanın Kur 'an'ı yaşamış olması gerekir. Kur'an meali okurken bir çok kez bir ayet üzerinde düşünür halde buluyorum kendimi. " Bu ayette yüce Allah ne demek istemiştir? Bunu demişse bununla ne kastetmiştir" sorularının sorup cevaplar arıyorum. Kuran Nedir kitabı zihnimde bir ufuk açtı.
Kur'an insandan okunmasını, düşünmesini, anlaşılmasını, yaşamasını ister. İnsanın varoluşunu gerçekleştirmede Kur'an'ın önemini anladım. insanın yaşamak için bir sebebe ihtiyacı vardır. Kur'an'ı hayata tatbik etmek için tanımak gerekir. İnsanın anlam vererek yaşama gücü oluşturacağını anladım.
KUR'AN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE
Tefsir çalışmalarında bulunmadan önce mutlaka okunulması gereken bir kitap. Bu kitapta Kur'an'ın bir bütün olarak değerlendirilmesi, bir bütün olarak değerlendirilirken dikkat edilmesi gereken noktalar tefsir çalışmalarında yapılan hatalar dile getirilerek aslında bu yönde insanlara zihin açıcı bir işlev görmüştür. Kur'an'ı Kur'an ile tefsir etmenin doğru sonuçlara ulaşmada birinci kaynak olduğu vurgusuyla ilahiyat öğrencilerine bir ufuk açmıştır.
Her iki kitapta bir ilahiyatçı için bir konuya farklı boyutlardan bakabilme imkanı sağlayıcı niteliktedir. Farklı fikirler farklı dünyalara kapı açar..
Ömer Faruk ARSLAN
Doktora 2016-2017 Bahar Dönemi
Öğrenci No: 16922731
KUR’AN NEDİR?
Kur’ân-ı Kerim insanın anlam arayışında önemli bir yeri olan ilahi kelamdır. İnsanın kendini, hayatı, tabiatı ve evreni değerlendirmesi ve anlamlı kılması onu okuması, üzerinde düşünmesi (tedebbür), anlaması ve anladıklarını samimiyetle hayata aktarması ile mümkündür. Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine indirilen ve tebliğ vazifesi ile görevlendirildiği ilahi hakikatleri en başta kendisi içselleştirmiş ve ardından toplumun bütün kesimlerini imana davet etmiş, Kur’ân’ı önlerine bir rehber olarak koymuştur. Onun vefatından sonra sahabe ve tabiun nesilleri Kur’ânı okuma, üzerinde düşünme ve yaşama noktasında ciddi emek vermişler, mücadele etmişlerdir. Kur’ân’ı anlama konusundaki bu gayretler dönemin şartları gereği sözlü kültürle nesilden nesile aktarılmıştır. Tedvin dönemine gelindiğinde bu kültür yazıyla kayıt altına alınmıştır. Sonraki her nesil yeni bir uslüp geliştirerek kendi hayatı ile Kur’ân’ın mesajlarının bütünlüğünü sağlamış, çağının problemlerine ve anlam arayışına ondan çözümler bulmuştur.
İnsan, varoluşunun bir gereği olarak yaşadığı dünyayı ve evreni anlamlandırma çabası içerisinde olmuştur. Kendini tatmin etmesi için fıtratındaki bu arayış ve kemale ulaşma eğilimi daima onu teşvik etmiş, kendini geliştirmesine ve düşüncesini zenginleştirmesine katkı sağlamıştır. Bu arayış bazen din, bazen mistisizm, bazense bilimsel faaliyetlerde kendisini göstermiştir. Böylece farklı düşünceler doğmuş, bu farklılıklar bir diğerini etkilemiştir.
Anlam, insanın fillerine etki eden bir bilinç olgusudur. Var olanı anlamlandırmak önce görmeyi, sonra bilincine varmayı ve netice itibariyle inanmayı gerektirir. Bu noktada görecek olan insandır. Anlam arayışı içerisinde eylemlerini sorgulamıştır. Anlamsızlık girdabına düşmemesi için bu çaba yerindedir. Anlamlı yaşamak işte bu anlamı hayata aksettirmektir. Bu aksediş ise kişiden kişiye değişiklik arz eder ve farklı eylemler meydana gelir. İnsanın eylemlerini yöneten değerler üç grupta incelenebilir.
1. Yüksek değerler: İnsanın doğuştan sahip olduğu, sevgi, inanmak, çalışkanlık vs. değerler. İnsanlar bu değerler için çekişmezler, kavga etmezler. Çünkü hayat bu fıtri değerlerle anlam kazanır.
2. Araç değerler: İlgi ve menfaat alanının değerleridir. İnsan bu değerlere de doğuştan sahiptir. Ekonomik ve teknik değerler. Fayda çıkar, hased vs. insanın hayatı büyük ölçüde bu değerlerin gerçekleştirilmesine dayanır.
3. Alışılan değerler: alışkanlıklar, moda, zevk vs. insan bu değerlerle oluşmuş kültür ortamının içinde bulur. Çağdan çağa, toplumdan topluma bu değerler değişebilir.
İnsanın varoluşunu gerçekleştirmesi iç alemi ile dış dünyadaki başarılarının birlikte gerçekleşmesi ile mümkündür. Sevmek ve sıkıntılara sabretmek gibi…
İnsan, hayatını anlamlandırdığında eylemde bulunmak, fıtri kabiliyetlerini geliştirmek ister. Böylece bulunduğu konumu meşrulaştırır. Ancak bu süreçte başarı da başarısızlık da olabilir. İnsan bu tecrübeleri sayesinde bilgi sahibi olur ve tutumunu da bu bilgiler belirler. Edinilen bu bilgilerin nesilden nesile aktarılmasıyla kültür oluşur.
Özü itibariyle hür olan insan, anlam arayışında hürriyetini kullanır. Ancak önünde kendisine yol gösterecek bir rehbere ihtiyaç duyar. İradesini kullanarak bir tercihte bulunur. İşte tam da bu noktada Kur’ân-ı Kerim ilahi rızayı arayan insanın önünde ona hedef gösteren ve bilincini canlı tutan bir rehber olarak durmaktadır. Ona; oku, düşün, anla ve yaşa der.
Allah Teala, insanı fıtrat ile yaratmış, peygamberleri birer rehber olarak göndermiş ve vahiyle ona hitap etmiştir. Bu vahiy, Allah’ın bilgisidir ve hükümleri mutlak doğrudur. Hz. Adem’den Hz. Muhammed (s.a.s) kadar peygamberler aracılığı ile insanlara ulaşmıştır. Din tektir. Ancak uygulamalarda değişiklikler olabilmektedir. Bu ise imtihanla ve insanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olmasıyla yakından ilintilidir. Dünyadaki sorumluluğu gereği insan, varoluşunu tüm varlıklarla paylaşmalıdır. Bilinçlenmeli ve hayatı anlamlandırmalıdır. Kur’ân-ı Kerimi temel alan bu süreçte Kur’ân ve sünnet bütünlüğünü de göz ardı etmemelidir. Bütün insanlar hayatı bu şekilde anlamlandırırlarsa “salih toplum” oluşur.
Kur’an Hz. Muhammed’e Arapça olarak vahiy yoluyla parça parça indirilen, bize tevatürle naklolunan ve Mushaflarda yazılmış bulunan tilavetiyle ibadet edilen muciz ilahi bir kitaptır. Hükümler, kurallar içerir. Bütünlük arz eder. Okunan bir metindir. İnsanlığa yüksek ahlaki değerleri gösterir. İnsanın hayatını anlamlandırır.
Bir kitap olarak Kur’an; benzeri başka kitapta bulunmayan, i’caz özelliği bulunan, en temel özelliği Tevhid olan kitaptır. Diğer kitapların tahrif edilmesiyle birlikte düzeltmek için gönderilen ilahi mesajın son halkasıdır. Önceki semavi kitapları da içinde barındırır. Ve insan hayatını anlamlandırmak ve fıtratını gerçekleştirmek ve mutluluğunu sağlamak için gönderilmiştir. Öte yandan tüm peygamberler kardeştir. Aynı misyonun temsilcileri olarak Allah’a, peygamberlere ve kitaplara imana davet eder.
Kur’an, vahiy mahsulü bir kitaptır. Vahiy mahsulü olduğunu özellikle vurgulamıştır. Vahiy, elçi göndermek, ilham, gizlice söylemek acele etmek vb. anlamlara gelir. Vahiy, dini bir terim olarak, Allah’ın dilediği şeyleri peygamberine muhtelif hallerden biriyle bildirmesidir. Kur’an ilahi vahye zaman, mekan, milliyet itibari ile kayıt koymaz. İlahi vahye iman Kur ’anla mukayyet olarak sınırlı değildir. Aynı zamanda diğer ilahi vahiylere de imanı kapsar.
Hz. Peygamber vahyin hayatı anlamlandırmada canlı örneği ve önder idi. Aynı zamanda bir peygamber olduğu gibi beşeri özellikleri devam etmiştir. Resulullah Cebrail’den aldığı vahyi talebenin hocasından aldığı gibi almamış, aldıktan sonra; ezberlemiş, ezberletmiş, yazdırmış, tebliğ ve tebyin etmiş, açıklayıp tefsir etmiş, tatbik edip uygulamıştır.
Kur’an ayet ve surelerden oluşmuştur. Kur’an bizatihi ayettir. Hayatın içinden bir ilmi ayettir. Hayatın kenarında değildir. Bu sebeple havas –avam bütün insanların anlayacağı derecede basitleştirip öğrettiği ve gösterdiği fıtratına ayna olan ayetlerini okuyan insan, hayatını onun ilkeleriyle anlamlandırmalıdır.
Sonuç olarak; yapıp yapmadıkları arasında sıkışan insan, hayata mana vermediğinden ağır bedeller ödüyor. Bu bedelleri öderken, insan modeli arıyor, hayat şekli araştırıyor. Başka yerlerde aradığı için sonuç alamıyor. Ancak vahyin insan modelinde fıtratı ile buluşabilir. Çünkü, ancak Tevhid temelli yükselen değerler, hayatla bütünleşir, hayatı anlamlı kılar. Arayış içinde olan insan, farkında olarak veya olmayarak, fıtratını arıyor. İşte bu arayışta olan insan, Kuran’ın öngördüğü “kâmil insan‘’ olabilmesi için arayışı fıtratla ve vahiyle örtüşmelidir.
KUR’AN’IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE
KUR’ÂN’IN KUR’ÂN’LA TEFSİRİ
Yazar : Prof. Dr. Halis ALBAYRAK
Eser bir girişle üç bölümden oluşmaktadır. Girişte konunun önemi, gayesi, metodu ve Kur’ân’ın bazı özellikleri üzerinde durulmuştur. Birinci bölümde Kur’ân’ın kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılması, ikinci bölümde Kur’ân’ın kendisini tefsir ediş biçimi, üçüncü bölümde Kur’ân kendisini açıklamaya yeterli midir? konusu ele alınmıştır.
Kitabı şu şekilde özetlemek mümkündür:
Konunun Önemi
Kur’ân tefsirinin ilk kaynağı Kur’ân’ın yine kendisidir. Kur’ân’ın kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılması başlangıçta bilinen ve alimlerce önemi vurgulanan bir konudur. Hz. Peygamber (sa.s) de bu tür tefsirin ilk örneklerini vermiştir. Sahabe başta olmak üzere müfessirler de bu kaynağı kullanmışlardır. Kur’an’ın kendisine has uslübu ve bilinen tertibi, zaten onun, kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılmasını bir zaruret olarak ortaya koymaktadır.
Bu konuya örnek olarak şu ayetler verilebilir: Bakara Suresi 54. ayetteki “اتِّخَاذِ” kelimesi için tefsirlerde “ilah edinmek” anlamının verildiği görülmektedir. Bu husus Taha Suresi’nin 88. ayetinden kolayca çıkartılmaktadır.
Bu çalışma, Kur’an’ın kendisini ne ölçüde tefsir ettiği konusuna açıklık getirdiği gibi, araştırmacılara işlemek istedikleri konunun Kur’an bütünlüğü içerisinde nasıl incelenmesi gerektiği hususunda da fikir verecektir.
Gaye
Kur’an’ın bir bütün olduğunu ve tutarlılığından hareketle onun, mutlaka kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılması gerektiğini orta koymak ve Kur’an’ın kendisini ne ölçüde tefsir ettiğini belirlemek amaçlanmıştır.
Metod
Bu çalışmada asıl kaynak yine Kur’an’ın kendisidir. Mümkün mertebe ön fikir ve yargılardan soyutlanarak Kur’an üzerinde yoğun bir zihni faaliyet içerisinde bulunulmuştur. Şartlandırma ve yönlendirmelerden uzak durulmuştur.
Kur’an’ın Bazı Özellikleri
Kur’ân’ın Bir Bütün Oluşu: Kur’ân, bölümleri, ana ve tâlî başlıkları olan bir kitap değildir. Yapısı itibariyle bölümlere ayrılması, başlıklar altında toplanması imkânsızdır. Kur’ân’ı teşkil eden parçalar iç içedir. Harflere, kelimelere, yan cümlelere, ana cümlelere, cümlelerden müteşekkil ayetlere ve bu ayetlerin oluşturduğu daha büyük pasajlara kadar her Kur’ân parçası başlı başına görevler yüklendiği gibi, Kur’ân bütünlüğü içerisinde, birbiri ile bağlantılı bir yapı oluşturduğu gözlenir. Dolayısıyla Kur’ân parçaları, birbirlerini tamamlayan ve açıklayan nitelikleri ile ayrılmaz bir bütündür.
Kurân’ın Açık ve Anlaşılır Oluşu: Kur’ân, kendisini açık bir kitap olarak tarif eder. Bu açıklık hem iç yapısındaki açıklık, hem de insanların ihtiyaç duyduğu hususları açıklayan ve Allah katından gönderildiğinde şüphe edilmeyen bir kitap olması şeklinde anlaşılmıştır.
Kur’ân’ın Çelişkiden Uzak Bir Kitap Oluşu: Kur’ân hakkında yeterli bilgisi olmayan bir kişi ayetleri arasında tenâkuz olduğunu sanabilir. Bu duruma işkâl denilmektedir. Bu durum;
Konuları farklı olmasına rağmen ayetlerin aynı konudan bahsettiği zannedilmesinden,
Bildirilen meselenin çeşitli safhaları bulunmasından ki insanın yaratılışının çeşitli devrelerini anlatan ayetler bu hususa örnek verilebilir.
Hakikat-mecaz ihtimali veya bir işin iki ayrı yönü bulunmasından,
Ayetlerin konu, zaman ve mekân itibariyle farklı çevrelerde ele alınması gerekliliğinden kaynaklanabilir.
A- KUR’ÂN’IN KUR’ÂN’LA TEFSİRİNDEN NEYİ ANLIYORUZ?
Kur’ân’ın Kur’ân’la tefsiri denildiğinde, Kur’ân’ın müfred lafızlarının, terkiplerinin ve ifadelerinin, Kur’ân’ın bütünlüğü içinde diğer ilgili Kur’ân pasajlarının yardımıyla açıklanmasını, buna ilaveten Kur’ân’daki konuların, muhataplarının zihinlerine yerleştirmeye çalıştığı kavramların terkîbî bir yaklaşımla Kur’ânî bir bütünlük içerisinde incelenmesi kastedilmektedir. Bu da üç çerçevede ele alınmaktadır:
1. Ayet Çerçevesi: Kelimeler ve terkiplerin önce cümle bütünlüğü içerisinde anlaşılmaya çalışılmasıdır. Bakara Suresi’nin 275. Ayetinin baş tarafında faiz yiyenlerin kıyamet gününde şeytan çarpmış kimseler gibi kalkacaklarından bahsedilmektedir. Bunun sebebi ayetin devamında alışveriş ile faizi eşit tutmaları olarak açıklanmakta ve böylece ayet daha net anlaşılmaktadır.
2. Siyâk-Sibâk Çerçevesi: Ayetin önceki ve sonraki ifadelerle birlikte anlaşılmasıdır. Duhân Sûresi 49. ayette ذُقْۙ ۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَز۪يزُ الْكَر۪يمُ ﴿٤٩﴾ (Deyin ki:) "Tat bakalım! Hani sen güçlüydün, şerefliydin!?" ayetindeki aziz ve kerim kelimelerinin mecazi anlamda kullanıldığı 43. ayetten itibaren günahkarların cehennemdeki durumundan bahsedildiği için rahatlıkla anlaşılmaktadır.
3. Kur’ân’ın Bütünlüğü Çerçevesi: Kur’ân’ın en küçük parçasından, en büyük parçasına kadar fikrî bir uyumluluğa ve bütünlüğe sahip olmasıdır. Mesela Allah’ın dilemesini bütünlük içerisinde anlarken O’nun yaratıcılığını, kudretini, adaletini, hikmetini ele alan pasajlarla birlikte insanın sorumluluğu ve iradesinden bahseden ifadelerle birlikte ele almak gerekmektedir.
B- KUR’ÂN’I KENDİ BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE ANLAMAYA ENGEL FAKTÖRLER
Kur’ân’ı incelerken hataya neden olan iki husus bulunmaktadır.
1. Sübjektiflikten Kaynaklanan Hata (önyargılı olmak): Kur’ân’ı yorumlayanların Kur’ân’ı, Kur’ân’ın düşünce sistemi içinde değil de hissi yaklaşımlar ve ön kabullerle açıklamaya çalışmaları onları sıhhatli sonuçlara değil önceden kabullendikleri sonuçlara ulaştıracaktır. Tarihteki hemen her itikâdî, siyâsî ve fıkhî fırka fikirlerini Kur’ân’la temellendirmek ve onun desteğini almak istemişlerdir. Mütezililerden Zemahşeri’nin اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ “Rablerine bakarlar.” (Kıyâmet, 23) ayetini kendi görüşüne uygun bir anlam yüklemek istediği görülmektedir.
2. Metottan Kaynaklanan Hata
a. Kur’ân’ı Kendi Fikrî Sistemi İçinde Yorumlamamak
Kur’ân dikkatli ve önyargısız incelendiğinde onun kendisine has bir fikir örgüsüne sahip olduğu ve iletmek istediklerini, kendi kavram ve kalıplarıyla takdim ettiği görülmektedir. Bu sebeple Kur’ân kendi sistemi ve terminolojisi içerisinde anlaşılmalıdır. Kur’ân dışı kavramlarla Kur’ân’ı anlamaya çalışmak, Kur’ân dışı meseleleri Kur’ân’la çözmeye çalışmak bu konudaki belli başlı problemlerdir. Kur’ân’ın düşünmek, araştırmak ve tefekkür etmek anlamalarına gelen kelimelerinin kullanıldıkları bağlama bakıldığında bunların Allah’ın zâtı ve sıfatları ile ilgili derin derin düşünceye davet eden pasajlar olmadıkları görülecektir. Kelamın önemli bir problem olarak ele aldığı ve çözmeye çalıştığı bu konu Kur’ân’ın fikrî sisteminde odak noktada yer almamaktadır.
b. Bütüncü Yaklaşımdan Uzak Olmak
Bir ayet açıklanırken her yönüyle ele alınıp bütünlük içinde ortaya konmak istendiğinde çok sayıda ayetin bir araya getirilip senteze gidilmesi gerekir. Ancak Kur’ân’ı bildiğimiz tertibiyle başından sonuna kadar ayet ayet tefsir eden eserlerde bu bütünlüğü sağlamak zor gözükmektedir.
A. MUTLAK İFADELERİN KAYITLANMASI
Kur’ân’ın muayyen konuları işlerken, bazı pasajlarında mutlak ifadelerle verdiği hususları, başka yerlerde kayıtlayarak takdim ettiği görülmektedir.
1. İstisna Yoluyla Açıklama: Kur’ân’da kafirleri, yahudileri ve hıristiyanları, Allah düşmanlarını ve müşrikleri dost edinmek yasaklanmasına rağmen Al-i İmrân Suresi 28. ayette bu duruma bir istisna getirilerek şerlerinden emin olmak ve zarar görmemek için dostça geçinmeye müsaade edilmesi bu hususa örnektir.
2. Bir Şeyin Sebebini Zikretmekle Açıklama: Kur’ân’ın bazı yerlerinde insanlar kalplerinin mühürlenmesinden mutlak olarak bahsedilmektedir. Başka ayetlerde ise bunun sebebi, inkâr, haddi aşmak, kibir, nefsî arzuların ilah edinilmesi ve ona tabi olma olarak zikredilmektedir.
B. GENEL İFADELERİN TAHSİS EDİLMESİ
1. Genel Anlamlı Kelimeden Kastolunan Şeyin Belirlenmesi: İsrâ Suresi 59. ayette Semûd kavminin kendilerine mucize olarak verilen deveye zulmettikleri ifade ediliyor ama ne tür bir haksızlık yaptıkları belirtilmiyor. Hûd Suresi 65. ayetinden anlaşıldığı kadarıyla bu haksızlığın “deveyi kesmeleri” olduğu anlaşılıyor.
2. Genel Anlamlı Bir Kelimenin Şümülüne Giren Hususların Birkaçının Açıklanması: Enbiya Suresi 74. ayette Lut kavminin kötü işler yaptıkları ifade edilmekte ancak bu kötülüklerin neler olduğu açıklanmamaktadır. Kur’ân’ın diğer bölümlerinde bu kötülükler kadınları bırakıp erkeklerle temas kurmaları, yol kesmeleri, peygamberi yalanlamaları ve onu yurdundan çıkartma tehdidinde bulunmaları olarak bildirilmektedir.
C. MÜPHEM HUSUSLARIN AÇIKLANMASI
Kur’ân gerek kıssaların sunumunda gerekse diğer vesilelerle yer, zaman ve şahıs isimlerini ön plana çıkartmamakta, çoğunlukla ism-i işaretleri, ism-i mevsulleri ve zamirleri kullanmaktadır. Bu husus öncelikle mesajlarının iletilmesini gaye edinmesinden kaynaklanmaktadır.
1. İsm-i Mevsullerle Kastolunan Şeylerin Açıklanması: Enbiyâ Sûresi 91. ayette التي ism-i mevsulü ile “ırzını korumuş olan kadından” bahsedilmekte iken Tahrim Suresi 12. ayette aynı ifadelerle nitelendirilen kadının ismi İmran kızı Meryem olarak açıkça geçmektedir.
2. İsm-i İşâretlerin Gösterdikleri Şeylerin Açıklanması: Mâide Suresi’nin 53. ayetinde müminlerin “…bizden olduklarına var güçleriyle Allah’a yemin edenler bunlar mı?” diye هؤلاء ism-I işaretiyle gösterdikleri kimselerin Tevbe Suresi 42. ayetle münafıklar olduğu açıklığa kavuşmaktadır.
3. Zamirlerin Açıklanması: Tâhâ Sûresi 55. ayetteki ها zamirinin merciinin yer yeryüzü anlamındaki الارض kelimesi olduğu diğer ayetlerden anlaşılmaktadır.
4. Bir Şeyin Veya Bir Şahsın Gerçek Adının Zikredilmesi: Enbiya Suresi’nin 87. ayetinde ذاالنون ifadesiyle kastedilenin Yunus (a.s) olduğu Saffat Suresi’nin 142. ayeti ile anlaşılmaktadır.
5. Zaman ve Mekan İle İlgili Belirsizliğin Giderilmesi: Ashab-ı Kehfin Kehf Suresi 11. ayette uzun yıllar mağarada uyutuldukları ifade edilirken bu süre 25. ayette 309 yıl olarak açıklanmaktadır.
Ç. GARİP KELİMELERİN AÇIKLANMASI
Kur’ân’da o dönemin Arap dilinde çok az kullanılan kelimeler yer almış, hatta bilinen bir kelimenin nadiren kastedilen anlamlarda kullanıldığı olmuştur. Zaman içerisinde bu kelimelerle ilgili müstakil eserler kaleme alınmıştır.
Kur’ân’ın kendi gariplerini açıkladığı şu örnekte anlaşılmaktadır. Mearic Suresi 19. ayette اِنَّ الْاِنْسَانَ خُلِقَ هَلُوعاًۙ "Gerçekten insan pek tahammülsüz bir tabiatta yaratılmıştır." Buyurulmaktadır. Burada geçen هَلُوعاً kelimesinin insanın egoistliğini, hasisliğini ve kıskançlığını ifade ettiği sonraki iki ayetten anlaşılmaktadır.
D. İFADELERDEKİ İHTİMALLERİ BİRE İNDİRGEMESİ
Kur’ân’da iki veya daha fazla manaya çekilebilecek kelimeler ve ifadeler yer almaktadır ki bunlara lafz-ı müşterek denilmektedir. Kur’ân birçok yerde bu tür lafızlardan kastedilen manayı yine kendisi belirlemektedir.
Mesela Nisa Suresi 24. Ayette evlenilmesi haram olan kadınlar zikredilirken وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۚ ifadesi kullanılmaktadır. الْمُحْصَنَاتُ kelimesi Kur’ân’da “iffetli ve namuslu kadınlar”, “evli kadınlar” ve “hür kadınlar” anlamlarında kullanılan müşterek bir lafızdır. 24. Ayette kelime ile kast edilenin önceki ayetlerden itibaren evlenilmesi haram olan kadınlardan bahsedilmesi dikkate alındığında “evli kadınlar” olduğu anlaşılmaktadır.
E. KISA VE VECİZ İFADELERİN GENİŞ AÇIKLANMASI
Kur’ân, kısaca işaret ettiği bir konuya başka pasajlarda tekrar dönmekte ve geniş geniş açıklamaktadır. Bu husus, kıssaların bazı bölümlerde kısa ve özlü ele alınırken diğer bazı ayetlerde tafsilatla anlatılmasında görülmektedir. Bu anlatımda bazen Medenî ayetler Mekkî ayetleri bazense Mekkî ayetler Medenî ayetleri açıklamaktadır.
F. İFADELERİN MECÂZÎ OLUŞLARININ TAYİN EDİLMESİ
Hakikat ve mecaz düşünce ve duyguların ifade edilmesinde iki temel unsurdur. Kur’ân’da bu dilsel kullanımın gereği olarak mecazlar yer almaktadır. Kur’ân’ın kendi bütünlüğü içerisinde hangi anlatımların mecazî olduğunu anlamak mümkündür.
Mesela Enfâl Suresi 22. ayette yeryüzünde dolaşanların en şerlilerinin düşünmeyen sağır ve dilsizler olduğu belirtilmektedir. Ancak buradaki sağırlık ve körlük mecazî anlamda olduğu ve inkarcıların kast edildiği aynı surede bir başka ayette ifade edilmektedir.
G. İZAHI GÜÇ HUSUSLARIN AÇIKLANMASI
Kur’ân’da izahı güçolan, ihtilaf ve çelişki bulunduğu zannedilen hususlara “müşkil”, bu ifadeleri ele alarak izah eden ilme de “Müşkili’l-Kur’ân” denilmektedir. Ayetlerde görülen bu tür işkallerin giderilmesinde Kur’ân’ın bir bütünlük içerisinde ele alınması önem arz etmektedir.
Mesela İsrâ Suresi 16. ayet ile A’raf Suresi’nin 28. ayeti çelişkili görülmektedir. İlk ayette Allah Teala’nın bir beldeyi helak edilmek istendiğinde oranın şımarık olanlarına emir verdiği ifade edilirken diğer ayette Allah’ın kötülüğü emretmeyeceği ifade edilmektedir. Hem son ayete hem de Kur’ân’ın genel yapısına bakıldığında Allah’ın kötülükleri yasakladığı, daima iyiliği emrettiği ve kullarında iyiliği emretme ve kötülüğü engelleme konusunda görevlendirildiği dikkate alındığında ilk ayetteki اَمَرْنَا fiilinin gerçek anlamıyla kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bu kelime için tefsirlerde اكثر (çoğalttı), سَلَّطْنا (hakim kıldık) vb. anlamlar verilmiştir.
Kur’ân, tefsir kaynaklarından sadece birisidir. Bunun yanında Peygamber (s.a.s)’ın ve nakille bilinebilecek konulardaki sahabenin açıklamaları tefsir kaynakları içerisinde yer alır. Bu kaynaklara ilaveten Kur’ân’ın indirildiği dönemin hadiselerini, değerlerini ve sosyo-kültürel olgularını bilmek önem arz etmektedir. Kur’ân kelimelerinin indirildiği dönemdeki anlamalarını, Arap dilinin ifade özelliklerini ve edebî sanatlarını bilmek tefsirin ön şartı olarak telakki edilmelidir. Ancak kelimelerini anlamada lüğavi anlamlarını ve Arap dilinin kurallarını bilinmek yeterli değildir. Kur’ân’ın bütünlüğü ve mana sisteminin kavranması gerekmektedir. (الصلاة, زكوة, كفر)
A. KUR’ÂN’IN TEFSİRİNDE SÜNNETİN YERİ
Kur’ân’ın tefsirinde sünnet ikinci önemli kaynak kabul edilmiştir. Çünkü Kur’ân Peygamber (s.a.s)’e indirilmiş, onu tebliğ etmek ve açıklamakla görevlendirilmiştir. Hz. Peygamber bu görevini yürütmüş, hepsini olmasa da lüzum hissettiği anda birçok ayeti tefsir etmiştir.
Hz. Peygamber’in açıklamaları, Kur’ân’ın mücmel olan ayetlerini tafsil, umûmî hükümlerini tahsis, müşkilini tavzih, müphem olanını açıklama, gerip kelimelerini beyan etme, tavsif ve tasvir ederek müşahhas hale getirme, edebî incelikleri ihtiva eden âyetlerin maksudunu bildirme gibi belli başlı hususlara taalluk eder.
Hz. Peygamber’in Kur’ân ile ilgili açıklamaları iki grupta mütalaa edilebilir:
1. Ümmetten hiç kimsenin üzerinde söz söyleyemeyeceği türden açıklamalardır. Bunlar daha ziyade gaybî konular ile ibâdât, Muamelât ve ukûbâta dair hususlardır. (الصلاة الوسطى)
2. Kur’ân’ın bazı ayetlerinin vermek istediği mesajı teyid eder tarzdaki açıklamalarıdır. Bu açıklamalar son söz olmadığı gibi fikir yürütmeye engel de değildir.
B. KUR’ÂN TEFSİRİNDE SAHABE GÖRÜŞLERİ VE TARİHÎ BİLGİLERİN YERİ
Kur’ân tefsirinin ikinci kaynağını sahabe beyanı oluşturur. Kur’ân’ın inişini müşahade etmiş, ayetlerin inişine sebeb olmuş olayların içinde yaşamış sahabîlerin Kur’ân’ın anlaşılmasında önemli bir yeri vardır. Kur’ân’ın öyle bölümleri vardır ki o dönemin sosyo-kültürel şartlarını bilmeden manayı kavraya bilmek mümkün olmaz. Mesela Bakara Sûresi 223. ayette يٌؤْلون kelimesi ile “îlâ” yani kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenlerin dört ay beklemelerinden bahsedilmektedir. Bu ayeti anlamak için Arap toplumunda erkeklerin bebek sütten kesilinceye kadar hanımlarına yaklaşmamaya yemin ettiklerini bilmeye ihtiyaç vardır.
Kur’an’ın ne hiçbir malzemeye ihtiyaç duyulmadan anlaşılabileceği iddiası ne de Kur’an’ın onda dokuzunun anlaşılmasının tarihi şartların bilinmesine bağlı olduğu görüşü isabetli olmayıp, her iki görüşün de aşırı olduğu ifade edilmektedir.
Kur’ân’ın bütün parçaları, bulundukları mana çerçevesinde, üzerlerine düşeni yaparken, Kur’ân manzumesi içindeki diğer birimlerle olan ilişkilerini de sürdürürler. Dolayısıyla Kur’ân her bir azası mükemmel çalışan bir bütün oluşturur.
KUR’AN VE BAĞLAM KİTABININ ÖZETİ
BİRİNCİ KİTAP
KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZULÜN ROLÜ
Esbâb-ı nüzul, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının asli bir unsur olması hasebiyle Kur’an tefsirinde önemli bir yere sahiptir. Hatta ilk dönemlerde (başlangıçta) tefsir ilmi esbâb-ı nüzulü bilmekten ibarettir denilmiştir. Esbâb-ı nüzul hakkında tek kaynak sahabedir.
Bu eser; Kur’an’ın daha iyi anlaşılması noktasında esbâb-ı nüzulün rolünü araştırması ve bazı prensipler va’z ederek konuya açıklık getirmesi bakımından önemlidir. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Kur’an ilimleri ve esbâb-ı nüzul ilmi kaynaklarda ele alınış şekliyle incelenmiştir. İkinci bölümde eleştirel bir yaklaşımla esbâb-ı nüzulün Kur’an’ın anlaşılmasındaki rolü ortaya konulmaya çalışılmıştır. Üçüncü bölümde ise Kur’an’ın anlaşılmasında esbâb-ı nüzulün kullanımına dair çözüm ve öneriler dile getirilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM: KUR’ÂN İLİMLERİ VE ESBÂB-I NÜZUL İLMİ
Kur’an İlimleri Hakkında:
Kur’an, kendisi üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını isteyen ilahi bir kitaptır. Bu sebeple Kur’an ilimlerinin kaynağı bizzat Kur’an’dır.
Hz. Peygambere ilk vahyin “oku!” emriyle başlamış olması eğitim ve öğretim bakımından manidardır. Hz. Peygamber de hayatını eğitim ve öğretime adamış Medine’de bulunan mescitlerde, Suffe’de eğitim faaliyetlerinin oluşmasını sağlamıştır.
Hz. Peygamber ve sahabe döneminde nuzül ortamını müşahede edenlerin hayatta olması ve onları açıklaması dolayısıyla Kur’an ile karıştırılabilir endişesiyle telif hareketine sıcak bakılmamıştır. Hz. Peygamberin öğretileri, sahabe, tabiun aracılığıyla nesillerden nesillere aktarılmıştır. Daha sonra İslam coğrafyasının genişlemesi, Arap olmayanların da İslam’a girmesi ve kültürel etkilenmeler sebebiyle tedvin dönemi şartları oluşmuştur.
Mushafın çoğaltılması ile “kıraat ilmi” ve “resmu’l Kur’an ilmi”nin ilk ele alınan ilimler olduğu bilinmektedir. Kur’an’ın lüğavi yönden ele alınması ise ed Düeli’nin Kur’an’ı noktalama ve harekeleme işlemi ile başlamıştır. Böylece irabu’l Kur’an ilmi neşet etmiştir. Ayrıca esbâb-ı nüzul, Mekki, Medeni, nasih, mensuh ve garibu’l Kur’an ilimleri ilk tedvin edilen Kur’an ilimleridir.
Tedvin döneminin başlarında Kur’an İlimleri terimine alimler Kur’an ile alakası bulunan bütün bilgilere delalet eden bir anlam yüklemişlerdi. Böylece tek tek Kur’an ilimleri belirli bir alanda uzmanlaşmış özel bilgi alanı olarak görülmüştür. Daha sonra aynı gayeye yönelik olan bu bilimler “ ulumu’l Kur’an” adı altında toplanmıştır. Bu ilimleri tek eserde toplayan ilk kişi Zerkeşi’dir.
Kur’an İlimleri ve Tefsir İlimleri Kavramları:
Zerkeşi ulumu’l hadise dair eserleri örnek vererek Kur’an ilimlerini cem ederek ulumu’l Kur’an’ı ortaya çıkarmak istemiştir. Şatıbi’nin ifadelerinden anlaşıldığına göre ulumu’l Kur’an’a dahil olan ilimler, murad-ı İlahi’nin anlaşılmasına yardımcı olan ilimlerle Kur’an’ın anlaşılmasında araç olan ilimlerden oluşmaktadır. Suyuti de Kur’an ilimleri kavramını kullanmış ve bu adla bir eser telif etmiştir.
Zerkani ise ulumu’l Kur’an’ı şöyle tarif etmiştir: Kur’an olması, hidayet rehberi oluşu veya i’cazı açılarından Kur’an ile alakalı olan bütün ilimler “ulumu’l Kur’an”dır. Ona göre Kur’an’ın öğrenilmesini teşvik ettiği fen bilimleri bu kapsama girmez.
Tefsir İlimleri Kavramı:
Tefsir ilmi, Kur’an’ı Kerim’in izahını amaçlayan bir ilimdir. Yani her bakımdan O’nu tetkik edip açıklamaya ve bildirmeye yarayan ilimdir. Bu ilmin konusunu da Kur’an ilimlerinin olduğu gibi Kur’an oluşturmaktadır. Tefsir ilmi Kur’an ilimlerinden biridir ve ulumu’l Kur’an kavramının bir cüz’idir.
Tedvin döneminin başlarında Kur’an ilimleri ve tefsir ilimleri kavramları aynı manada kullanılmıştır. Zerkeşi’nin eserini oluşturması ile bu kavramlar arasındaki fark ortaya çıkmıştır. Tefsir ilimleri, artık müfessirin Kur’an tefsirine yöneldiğinde bilmesi gereken ilimleri kavram olarak ifade ederken Kur’an ilimleri daha kapsamlı bir mefhum olarak Kur’an ile ilgili bütün ilimleri ve bu ilimlerle ilgili umumi kaideleri içeren bir anlamı ifade etmektedir.
Kur’an İlimleri Arasında Esbâb-I Nüzul İlminin Yeri:
Esbâb-ı nüzul ilmi ilk asırdan bu yana Kur’an’ın anlaşılmasında önemli bir ilim olarak mütalaa edilmiştir. Sahabe ve tabiun döneminde Kur’an’ı anlamak isteyenlerin mutlaka bilmesi gereken bir ilim olarak zikredilmiş ve nüzul ortamını müşahede eden sahabe Kur’an’ı anlamayı bu bilgiye sahip olmakla eşdeğer görmüşlerdir. Tedvin döneminden önce esbâb-ı nüzul ilmi nakil yoluyla sahabeden tabiuna aktarılmıştır.
Tedvin döneminde ilk telif edilen eserlerde de esbâb-ı nüzul ilminin önemi göze çarpmaktadır. Zerkeşi ile başlayan ve Suyuti ile devam eden ulumu’l Kur’an’a ait eserlerde esbâb-ı nüzul ilmi ele alınmıştır.
ESBÂB-I NÜZUL
Esbâb-ı nüzul ilminin doğuşunda günümüze bir çok tarifi yapılmıştır. Yapılan tariflerde, bir hadise veya sorunun akabinde ayetin inmesi şart koşulmuştur. Burada önemli olan ayetin muhtevasının hadiseyi kapsamasıdır. Yoksa hadisenin hemen ardından doğrudan inzal edilmesi veya bir müddet sonra inmiş olması arasında fark yoktur.
Bu ilmi şu şekilde tarif edebiliriz: nüzul ortamında meydana gelen bir hadiseye veya Hz. Peygambere yöneltilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin tazammun etmek, cevap vermek veya hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu ortamı resmeden hadisedir.
Doğuşu ve Gelişimi:
Kur’an-ı Kerim parça parça nazil olarak Arap’ın akli yeteneklerini kullanmasına ve kültürel imkânlarını harekete geçirmesine fırsat vermiştir. Böylece Kur’an basit ve yaşanmışlıktan uzak bir vesika yerine, hayatla beraber akıp giden, insanların kalplerine ve şuurlarına derinden nüfuz eden bir kitap haline gelmiştir.
Arap diline ve edebiyatına vakıf olan sahabiler Kur’an’ın hangi şartlar çerçevesinde indiğini öğrenmeye gayret gösteriyordu. Tabiun döneminde de esbâb-ı nüzul rivayetleri toplanmaya devam etmiştir. Tedvin dönemine böyle gelinmiş ve ilk tefsirler yazılmaya başlanmıştır. İlk müfessirler ayetleri tefsir ederken esbâb-ı nüzul ile başlamayı adet edinmişlerdi. Ebâb-ı nüzul rivayetleri, hadis mecmuaları tefsirden daha önce telif edilmeye başladığı için ilk önce onlarda kaydedilmiştir.
Esbâb-ı Nüzule Dair Eserler:
İlk dönemde müstakil olarak bu ilimden bahseden eserler telif edilmemiştir. Müstakil olarak esbâb-ı nüzule dair telif edilen ilk eser olarak Ali b. el-Medini’nin (234/848) eseri gösterilmektedir. Bu tarihten önce Kur’an ilimlerine dair eserler yazılmış olmasına rağmen esbâb-ı nüzule dair eserin bu tarihte telif edilmesi, esbâb-ı nüzul rivayetlerinin hadis mecmuaları ve tefsir eserlerinde kaydedilmiş olmasına bağlıdır.
Vahidi’nin Esbâbu’n nüzul adlı eseri elimizde matbu halde bulunan bu alana ait en eski eserdir. Bu eser daha sonra âlimlere kaynaklık etmiştir. Vahidi büyük oranda İbn Hacer’in Sire’sinden yararlanmıştır. Suyuti de yazmış olduğu eserde bu iki âlimden yararlanmıştır.
ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİ
Bu ilim rivayete dayanan bir ilimdir. Bu alanda içtihada ve imal-i fikir etmeye imkan yoktur. Sahabe nüzul ortamına şahit olarak bu olayları rivayet ettiği için adeta Hz. Peygamberden rivayet edilmiş hükmündedir. Bunu için hadis usulünde “hükmen merfu” kabul edilmiştir. Tabilerde bu hadisleri sahabeden almışlardır. Bu rivayetler de hadis usulünde mürsel hükmündedir. Bu ilimde tabiin de sahabeden sonra kaynaktır.
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Kalıpları
Sebeb-i nüzulun kavramsal tanımı ile rivayet siygaları arasında mutlaka kurulması gereken bir bağ vardır. Böylece esbâb-ı nüzul kapsamına giren rivayetlerle girmeyenler birbirinden ayrılmış olur. Rivayet siygaları iki ana başlık altında incelenebilir.
1-) Sebep ifade etmede nass olan rivayetler:
a-) Esbâb-ı nüzul ibaresi terim olarak ele alındığında kavramın sınırları içinde kalan rivayetlerdir.
b-) Sebebi budur denilerek yapılan rivayetlerdir. “bu ayetin nüzul sebebi şöyledir” “bu ayetin nüzul sebebi şudur”
c-) Sıyga nüzul sebebi olduğunu gösterir. Başka bir tarafa hamledilemez.
d-) Şu olay vuku buldu da… Denilerek yapılan rivayette olay anlatıldıktan sonra " ﻒ" ile başlayan ibareler. “Hz. Peygambere şu mesele hakkında konuşuldu da şu ayet indi” “şu hadise oldu da bunun üzerine şu ayet indi” “O’na şu mesele hakkında soruldu da şu ayet indi”
e-) Sebep ifadesinin kelamın gelişinden ve ibaredeki açık bir delilden anlaşıldığı rivayetler “Rasulullah’a şu mesele hakkında soruldu da… ( bu grup rivayetlerde “sebeb-i nüzul”ibaresi ve “ﻒ” zikredilmeyebilir.)
2-) Sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler:
a-) Sebebi budur denilerek yapılmayan, olay anlatıldıktan sonra “ﻒ” gelmemiş ve kelamın gelişinden nuzül sebebi rivayeti olduğu anlaşılmayan rivayetler
b-) Sıygadan rivayetin kesinlikle nüzul sebebi olduğu anlaşılmayıp ayetin içerdiği mana veya manalardan birinin beyanı olduğu anlaşılan rivayetler
c-) “Ayet şu olay hakkında inmiştir.” “ayetin şu olay hakkında indiğini zannediyorum” bu kalıplar ihtimal anlamı verdiğinden sebep ifade etmede nass olamaz.
d-) “Bu ayetten Allah’ın muradı budur” “ayet şu hususa delalet etmektedir” “ayetten alınacak mana şudur” bu ifadeler açık tefsir ifadeleri olarak tanımlanır ve sebep ifade etmede nass değildirler.
Esabab-ı Nüzul Rivayetlerinin Tasnifi:
Esbab-ı nüzul rivayetlerini birçok açıdan tasnife tabi tutmak mümkündür.
Vurud itibariyle tasnif etme
Soruya cevap olarak varid olanlar: a- sual sorma b- fetva isteme ( bu rivayetlerin sahih olanını, nüzul ortamına ait olanını tespit etmek mümkündür.)
Hükmü beyan maksadı ile varid olanlar: a- bir hal veya durum sebebiyle b- bir hadisenin meydana gelmesiyle ( bu gruba girenlere dair rivayetlerin çok olması sebebiyle tasnifi en zor olanlardır.)
Bir ayet için çeşitli sebepler zikredildiğinde hadis usulü kriterleri uygulanarak yapılan tasnif
Şah Veliyullah’ın yapmış olduğu tasnif: Şah Veliyullah tasnifinde esbab-ı nüzul rivayetlerini bilinmesi gereken rivayetler ve tefsir için yapılan rivayetler olmak üzere ikiye ayırmıştır.
Tahir b. Aşur’un tasnifi: O, senedin sıhhat dercesine önem vermiş ve senedi sahih olan esbab-ı nüzul rivayetlerini beş kısma ayırarak incelemiştir.( sıhhat derecesini göz önünde tutma önemlidir çünkü çoğu âlim bunu göz ardı etmiştir.)
Esbab-ı nüzulü nevileri açısından tasnif etme: bu tasnifte esbab-ı nüzul rivayetleri ikiye ayrılır. 1- Esbab-ı nüzul rivayetleri (musned merfu hadis olmalı ve sıhhat şartlarını taşımları gerekir.) 2- Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri
Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinde İhtilaf Edilmesi:
Esbab-ı nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesinin iki temel sebebi vardır.
Her ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, İsraili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesi.
Esbab-ı nüzul rivayetlerinin nüzul ortamına ait olanlarla tefsire ait olanların birbirinden ayrılmaması
Taaddüt Meselesi
Sahih rivayetlerin arasını te’lif edemeyen veya birini tercih edecek sebep bulamayan alimler bu ayetler için nüzulün taaddüt ettiği fikrini öne sürmüşlerdir.
Sebebin taaddütü: Sahih rivayetler arasında tercih yapılamıyorsa sebep taaddüt etmiştir denilmiştir. İbn Hacer, “esbabın taaddüt etmesine engel olacak bir şey yoktur” demiştir. Zerkani de sıhhati eşit olan rivayetlerin arasında tercih sebebi olmaması lazımdır demiştir. İki rivayetin arasını cem etmek mümkün ise ayet bu iki hadisenin akabinde inmiştir. Ama sebepler arasında zaman bakımından uzaklık nedeniyle cem mümkün olmuyorsa Zerkani ayetin nüzulünün tekerrür ettiği hükmünü vermektedir.
Nüzulün taaddütü: bununla bir hadise sebebiyle birden çok ayetin nazil olması murad olunmuştur. Usulcü âlimlerimiz ve müfessirlerimiz buna “sebep bir iken inen çoğaldı” derler.
Hükmün veya Nüzulün Taahuru Meselesi
Hükmün taahhurundan maksat nüzulün önce hükmün sonra gelmesidir. Zerkeşi ve Suyuti de bu meseleden bahsetmişlerdir. Suyuti hükmün taahhüründe Zerkeşi’nin dediklerini nakletmiştir. Suyuti nüzulun taahhürü üzerinde de durmuştur.
Umum Husus Meselesi:
Burada bir hadise üzerine inen ayetin hükmünün o hadise ile tahsis mi edileceği yoksa hükmün umumi mi olduğu konusu ele alınmaktadır.
Âlimlerin ekseriyeti “hükmün, sebebin hususiliğine değil lafzın umumiliğine göre olduğunda icma vardır” demektedirler. ( hükmün sebebe tahsis edildiğine dair bir karine bulunmaması gerekir.)
Nüzul sebepleri nassları anlamak için vasıtadır ama onları tahsis etme vasıtası olamazlar.
Sebebin hususiyeti görüşünü taşıyanlar, hükmün aynı türden olan benzeri durumlarda sabit olmasını ancak kıyas yoluyla mümkün görürler. Aslında iki gruba göre de hüküm geçerlidir ama birisinde nass yoluyla diğerinde ise kıyas yoluyladır.
Esbab-ı Nüzulle İlgili Disiplinler:
Hikmet-i Teşriiye İlmi: Esbab-ı nüzul ilmi, nüzul asrını sosyolojik, psikolojik vb. yönlerine ışık tuttuğundan Şariin maksadının anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Alimler bu sebeple bu ilme baş vurarak muradı tespit ediyorlar ve böylece şer’i ahkamın hikmetini de belirlemiş oluyorlardı.
Müphematu’l Kur’an İlmi: Bu ilimde nakli ilimlerdendir ve Kur’an’da müphem olan kelimelerin açıklanmasıyla ilgilenir. Bu sebeple esbab-ı nüzul ilmiyle yakından ilgilidir.
Tenasüb ve İnsicam ilmi: Zerkeşi bu ilmi “mantıki bir gerçeklik ve kelamın akışını düzenleyen bir olgu” olarak tanımlar. Dil ve edebiyat yönünden gelişmiş olan Arapları etkileme konusunda Kur’an’ın tenasübü önemlidir. Ayetler tedrici olarak inmiş bir kısmı da bir sebebe binaen nazil olmuştur ve ayetler Hz. Peygamber tarafından münasip yerlerine konmuşlardır. Hiçbir şekilde ayetler arasında mana ve mevki bakımından tearuz olmamıştır. Her iki ilim arasındaki alaka böylece ortaya çıkmış olur. Yani tarihi ortam ile edebi siyak ulema tarafında dikkate alınmıştır.
İslam Kültür Tarihinde Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesine Genel Bir Bakış
Müfessirler kendilerine ulaşan her haberi yok olmasın diye nakletmişlerdir. Bu sebeple bir rivayetin tefsir eserlerinde yer alması sahihliğine veya zayıflığına delalet etmez. İlk dönem âlimleri senedin zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulduklarına inandıklarından dolayı senedin zayıflığına veya sahihliğine bakmadan rivayet etmişlerdir. Taberi de bu gerçeği tefsirinin mukaddimesinde dile getirmiştir. İşte esbab-ı nüzul rivayetleri de bu şartlar doğrultusunda nakledildiğinden dolayı sıkı bir elekten geçirilmelidir. Bu tüm rivayetler için geçerlidir.
İKİNCİ BÖLÜM: KUR’AN-I KERİM’İN ANLAŞILMASINDA ESBAB-I NÜZUL RİVÂYETLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNİN SONUÇLARI
Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzulün Yetersiz Kalma Sebepleri:
Rivayetler Açısından:
Usulcü hadis âlimleri, sahabenin Hz. Peygambere re’f ettikleri ve ayetin nüzulünü yakından müşahedelerine ve sebeplerini bilip nüzul keyfiyetlerinden bahsettikleri haberler “el hadisu’l müsned” demişlerdir. Böyle olunca mevkuf ve maktu rivayetler tanımın dışında kalmaktadır. et Tahanevi, sahabenin içtihada imkan bulunmayan alanlardaki bütün rivayetlerinin müsned olduğunu söylemektedir. Ahmed Şakir ise sahih rivayetlerin başka şartlarının da olduğunu göz önüne alarak sahabenin tefsir amaçlı görüşlerinin müsned olamayacağı kanaatindedir.
Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlarda bir de tabiilerden yapılan ve onların sahabeyi atlayarak Hz. Peygambere veya dönemine izafe ettikleri esbab-ı nüzullerdir. Mürsel olan rivayetlerin makbul olup olmadığı hakkında alimler birtakım şartlar ileri sürmüşlerdir.
Hadisçilerle fıkıhçıların mürsele bakışları farklıdır. Müfessirlerde fukaha gibi mürsel hadiste gelen mananın sıhhatinin sahih olup olmadığını dikkate alarak yaklaşmış olabilirler. Halbuki böyle sebeb-i nüzule dair rivayetler Kur’an’ı anlamada ufuk açıcı olarak değerlendirilseydi daha sağlıklı olurdu ve problemler ortaya çıkmazdı.
Sebeb-i nüzul rivayetlerinde senedlerin hazfedilmesi kıssacıların istismarına açık hale gelmiştir. Bu sebeple rivayetlerin belli ilkeler çerçevesinde tenkite tabi tutulması gerekir.
Bu alanla ilgili çok rivayetin bulunması da Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biridir. Bu sebeple rivayetler tasnife tabi tutulmalı ve esbab -ı nüzul rivayetleriyle tefsir için olan rivayetler birbirinden ayrılmalıdır. Dihlevi bunu göz önünde bulundurarak rivayetlerin tasnifi konusunda en gerçekçi yolu tutmuştur. Esbab-ı nüzul rivayetleri ayetin anlaşılmasının kendisine bağlı olduğu durumları açıklığa kavuşturması için önemlidir. Bu sebeple bu tür rivayetlerin bilinmesi gerekir. Tefsire dair olan rivayetler ise nüzul ortamını müşahede eden sahabe ve onlardan ilim alan tabiinin deneyimlerini, yorumlarını yansıttığı için Kur’an’ı anlamada yardımcı olabilir. Burada içtihad vardır kesinlik ifade etmez ama Kur’an’ı anlama noktasında ufuk açıcıdır.
Bu konuda diğer bir önemli husus ise rivayet siygalarına dikkat edilmemesidir. Çünkü rivayetin sahih olması şartının yanında sebep ifade etmede nass olup olmadığı dikkat edilmesi gereken bir husustur.
2- Umumu Hususileştirme Açısından:
Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biri de sebebiyet ifade eden sebeb-i nüzulun nass olarak umum değil de husus ifade ettiği şeklinde anlaşılması çabalarıdır. Bir kısım alimlere göre hüküm sebebe tahsis edilir, benzer olaylar ise kıyasla o hükmü alırlar. Diğer bir grup âlime göre ise hüküm umumidir, tahsis edilemez. Benzer olaylar nass yoluyla o hükmü alırlar. Bu âlimlere göre kıyas yoluyla delalet ettiği zaman kıyas yapabilmek için esbab-ı nüzule vakıf olmak gerekir. Hâlbuki herkesin Kur’an’ı anlama noktasında böyle bir zorunluluğu yoktur. Zaten sahabe, tabiun ve tebe-i tabiin âlimleri hep umum ile delil getirmişlerdir. Netice itibariyle asl olan sebebin hususiliği değil lafzın umumiliğidir.
3- Taaddüt- Taahhür Açısından:
Taaddüt ve taahhürü kabul eden alimler olduğu gibi karşı çıkanlarda olmuştur. Zerkeşi, Suyuti, İbn Teymiye ve Zerkani taadütü kabul eden âlimlerdendirler. El Cezairi ise bunu kabul etmez ve nazil olan bir hükmün hangi olay sebebi ile inmişse ona benzer hadiselerin hepsi için geçerli olacağı kanaatindedir. Bundan dolayı aynı ayetin bir kez daha inmesini anlamsız görür. Zerkeşi ise şöyle demektedir: Bir ayet önemine binaen veya sebebin her vuku buluşunda, unutulmasından korumak için, hatırlatmak üzere iki defa nazil olabilir. Ona göre Fatiha suresi, İhlas suresi Mekke ve Medine’de olmak üzere iki defa inmiştir. Zerkani ise bu konuda yöneltilen eleştirilere şöyle cevap verir: Tekrarda çok büyük hikmetler vardır. Allah bununla kullarına tenbihatta bulunmakta ve ayetin muhtevasına dikkatleri çekmektedir.
Bu farklı görüşler esbab-ı nüzul rivayetlerinin tasnifi ile rivayet siygaları meselesinin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır. Rivayetlerin hadis alimleriyle birlikte incelenmesi gerekir. Bazen bir ayet hakkında birçok sebep zikredilebiliyor. İşte bu durumda bazı âlimler sebebin taaddütüne hükmederler. Hâlbuki bu rivayetler aralarında cem edilebilir veya sebepler ardı ardına oluşmuş sonra ayet inmiş olabilir. Böylece ayet benzer hadiseleri de kapsamaktadır.
Bir ayet birçok manayı muhtevi olabilir veya ihbar siygasıyla gelecekte vuku bulacak bir olayı haber veren bir üslupta bulunabilir. İşte bunlardan ötürü taahhür meselesi ortaya atılmıştır. Aynen taaddütte olduğu gibi Hz. Peygamber istidlal ve istişhad amacıyla bir ayeti tilavet buyurmuşsa ve ayetin nüzulü ile bu hadise arasında zaman farkı varsa hemen taahhürden bahsedilmiştir. Hâlbuki Hz. Peygamber hadise ile ayet arasında bir bağlantı kurmuş olabilir. Yani bir anlayış ve yorum söz konusu olabilir.
4- Tarih İlminden Yararlanma:
Kur’an-ı kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulün yetersiz kaldığı hususlardan biri de bu rivayetlerin bir kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık ile zamansal uyumsuzluktur. Tarihi hatalara düşmenin iki sebepten kaynaklandığı söylenebilir: 1- Her ayete bir nüzul sebebi arama çabaları 2- Geçmiş ümmetlerle ilgili olaylar ile nüzul ortamı olaylarını karıştırma. Dihlevi’nin söyledikleri, bu konuya açıklığa kavuşturma bakımından önemlidir: Sahabiler ve Tabiiler bazen müşriklerin ve Yahudilerin inançlarına ait kıssalardan parçalar ve cahiliye adetleri türünden geleneklerini, onların bu akideleri ve adetleri iyice açığa çıksın diye zikrediyorlardı. Sonra da bu ayet şu hususta indi diyorlardı. Bu tabirleriyle de bu anlattıklarına benzer olsun yahut yakın olsun benzeri bütün olaylar hakkında geçerli olması anlamında ayet bu kabil şeyler hakkında indi demek istiyorlar ve o form’u ortaya çıkarmayı amaç ediniyorlardı. Yoksa nüzul sebebi olayın hususiliğini kastetmiyorlardı.
Kur’an-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Doğurduğu Olumsuz Sonuçlar
1- Yorum Zenginliğine Engel Olması: Kur’an’da bulunan her kelime çeşitli manalara gelebilir. Bu sebeple Kur’an’ı anlamak demek onun lafzını değil, o lafız altında murad edilen manayı anlamaktır. Herkes kendi kavrayış ve yeteneği oranında Kur’an’ın manalarını anlayabilir. Her ayete bir sebebi nüzul arama ve manayı sadece sebeb-i nüzul rivayetiyle sınırlandırma yorum zenginliğini engeller. Yine burada önümüze çıkan esbab-ı nüzul rivayetleriyle tefsir amaçlı rivayetlerin birbirinden ayrılması gerektiğidir. Böylece bu rivayetlerin ayetin kesin mefhumu olmayıp onun bir vechine işaret ettiği daha iyi anlaşılır.
2- Kur’an-ı Kerim’in Evrensel Hedefi Olan Kur’an-İnsan Hayat Bütünleşmesini Engellemesi: Kur’an evrensellik ilkesine sahip ilahi bir buyruk olarak tüm insanlara ve zamana hitap etmektedir. Nüzul asrı insanının insan olma bakımından yapıp etmeleri ile çağımız insanının yine insan olma bakımından yapıp etmeleri temelde birliktelik arz eder. Bundan dolayı hüküm esbab-ı nüzul ile tahsis olunamaz. Aynı olaylar içinde geçerliliğini muhafaza etmektedir. Bu sebeple Kur’an’da kişiler değil onların oluşturdukları suretler ( said, şâki gibi) tanıtılır. İşte tanıtılan bu suretlere giren herkes onların mana sınırına dâhil olur.
3- Konunun İstismar Edilmesi: Esbab-ı nüzul rivayetleri istismara açık olan yönleri barındırması hasebiyle şahısların ebedileştirilmesi, mezhep hareketlerine etkisi gibi bazı yönlerden istismara uğramıştır. Bazı mezhepler kendi çıkarları doğrultusunda esbab-ı nüzul rivayetlerini kullanmışlardır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: ESBAB-I NÜZULE YENİ BİR YAKLAŞIM
Selef uleması Kur’an’ın anlaşılması noktasında esbab-ı nüzul ilmine büyük önem vermişlerdir. Çünkü bu ilim hem tarihi hem de aktüel bir gerçek olarak nüzul ortamına ait haberleri içermektedir.
Günümüzde bu ilimden faydalanmak için ilk önce Kur’an’ın, nüzul döneminin muhataplarının bilgisiyle aydınlanacak olan ayetlerinin belirlenmesi gerekir. Çünkü bu ilimden faydalanmanın sınırları ve bu rivayetlerin nasıl değerlendirileceği ortaya konulmalıdır.
A- ESBAB-I NÜZUL RİVAYETLERİNİN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ
1- Esbab-ı Nüzule Olan İhtiyaçların Sınırlarını Belirleyen İlkeler: Geleneksel yaklaşımın doğurmuş olduğu sorunların çözümü için bu ilme olan ihtiyacın ve sınırlarının belirlenmesi gerekir. Bunu iki grup altında ele alabiliriz.
a-) Genel İlkeler: İlk önce şu gerçeğin farkında olunmalıdır ki esbab-ı nüzul rivayetlerinin toplanıp bir araya getirilerek metin ve senet tenkidine tabi tutulması imkânsızdır. Çünkü aşırı derecede rivayet vardır. İkinci olarak esbab-ı nüzul rivayetleri olmadan Kur’an anlaşılamaz değildir. Bu rivayetler manaların daha iyi anlaşılmasını sağlar ve kişiye ufuk aydınlığı kazandırır. Bunların farkında olmak gerekir ve Kur’an’a bu şekilde yaklaşılmalıdır.
b-) Özel İlkeler: Bazen ayetten murad olunan mananın bilinmesi harici karinelerin bilinmesiyle olur. Anlamı yakalamaya delalet edecek karinelerden birkaçı kaçırılmışsa, kelamın anlaşılması veya en azından bazı yönlerinin anlaşılması imkânı da yitirilmiş demektir. İşte esbab-ı nüzulün bilinmesi buna benzer bütün problemleri ortadan kaldırır. Yine aynı şekilde Kur’an’ın zahir nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve güçlüğü bulunan hallerde esbab-ı nüzul ilmine ihtiyaç doğar. Yine Kur’an’ı okuyan veya dinleyen kimse onu anlama noktasında bir bekleyişe, bir arayışa giriyorsa işte bu noktada esbab-ı nüzule ihtiyaç var demektir. Yani her ayet için bir sebeb-i nüzul aramanın bir anlamı yoktur hatta zararı vardır.
2-Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Hadis Usulü Açısından Tenkidi: Esbab-ı nüzul alanındaki birçok problem, hadis usulü kriterlerinin bu rivayetlere uygulanmasıyla çözülebilir. Hadis usulünde sahih hadislerle merdud-mevzu haberlerin temel özellikleri ve nitelikleri oldukça kesin hatlarla belirlenmiştir. Bu kriterlerden yaralanılarak sahih ve mevzu esbab-ı nüzul rivayetleri birbirinden ayrılabilir.
Sahabenin esbab-ı nüzul değerlendirmelerinin mevkuf, tabiinin değerlendirmelerinin ise mürsel olduğuna dikkat edilmelidir. Yapılacak olan tenkit sened-metin bütünlüğü içerisinde yapılmalıdır.
3-Rivayetleri Tasnif Etme: Esbab-ı nüzul rivayetlerinin esbab-ı nüzul rivayetleri ve tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri olmak üzere tasnif edilmesi konunun daha iyi anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlayacaktır. Esbab-ı nüzul rivayetlerinde içtihad söz konusu değildir. Bunlar müsned merfu hadislerdir. Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ise Hz. Peygamberin, sahabe ve tabiun ile müfessirlerin yaptıkları sebeb-i nüzul değerlendirmeleridir. Re’y ve içtihad söz konusudur. Bu şekilde bir tasnifin yapılmasında rivayet siygalarına dikkat edilmesi gerekir. Tasnife tabi tutulan bu iki tür Kur’an’ın anlaşılması noktasında birleşmekle beraber ayrı ayrı özelliklere sahiptirler. Kur’an’ın anlaşılmasında sebebin değil lafız ve ifadelerin daha çok önem arz ettiği unutulmamalıdır. Yani sebebe bağlı kalarak tahsisten kaçınılmalıdır.
B- KUR’AN-I KERİM’İN BÜTÜNLÜĞÜNÜN DİKKATE ALINMASI
Kur’an-ı Kerim ayetleri muhtelif hacimlerde parça parça inmiş İlahi bir kitaptır. Bu parçalar ufak risaleler halinde kalmayarak bütünlük içinde uygun olan yere yerleştirilmiştir. Kur’an-ı Kerim, parçaları tesadüfen bir araya gelmiş ve birleşmiş bir kitap değil bilakis “bütün”ün içsel kurallarıyla belirlenmiş sistemli ve uyumlu bir bütündür. Bu da bize bütün olarak Kur’an-ı Kerim’in parçalarının inişinden önce hatta nüzul sebeplerinin meydana gelmesinden hayli önce, bu parçalarının yerlerinin belirlenmiş olduğu kapsamlı, ayrıntılı bir plana göre tertip edilmiş olduğunu gösterir.
Kur’an tarihin bir döneminde inmiştir sunmuş olduğu ilkeler o döneme has değildir. İşte insan kainatın bir dinamik unsuru olarak Kur’an-ı Kerim’in değişen dünyaya hakim olan değişmez değerler getirdiğini anlamalıdır. Kur’an-ı Kerim bütün insana hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Hayat tezahürleri değişse dahi insan ve onun ana karakteri dolayısıyla ondan zuhur eden hadiseler, meseleler ve sorunlar insanla beraber devam etmektedir ve edecektir. İşte esbab-ı nüzuller bu bağlamda değerlendirilirse Kur’an’ı anlamada yeni boyutlar keşfedilebilir. Kur’an-ı Kerim’in anlaşılmasında esbab-ı nüzulden yararlanırken asıl olan bütün olarak Kur’an’ın göz önünde bulundurulması gerekliliğidir.
C- SİYAK- SİBAK’IN GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI
Kur’an-ı Kerim parça parça nazil olmuş ve nüzul sırası gözetilmeksizin tertiplenerek muhteşem bir bütünlük oluşturulmuştur. Bu sebeple Kur’an’ı doğru anlam noktasında siyak- sibak mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Esbab-ı nüzul rivayetleri değerlendirilirken siyak sibaka dikkat edilmelidir. Yoksa geleneğimizde yapılan hatalara düşülebilir. Mesela Tevbe suresinin 75. ayeti bağlamından koparılarak Sa’lebe ile ilişkilendirilerek hataya düşülmüştür.
D- ESBAB-I NÜZUL VE TARİHİLİK KAVRAMI
İnsan tarihi bir varlıktır ve bu insanın varlık koşullarından biridir. İnsan için hidayet rehberi olan Kur’an-ı Kerim hemen hemen her suresinde ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili “olgular” ve “olaylar” anlatır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim tarihilik’i, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir. Kur’an-ı Kerim insan ile aynı kaynaktan gelmesiyle fıtrata hitap eden, insanın fıtri ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran bir kitaptır.
Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamındaki insanlar Hz. Peygamberin önderliğinde insani yapıp etmelerinde Kur’ani değer duygusuna yöneldiler. Kur’an-ı Kerim toplumun dünya görüşünü, tüm insani yapıp etmelerini İlahi mesajla oluşturmak ister. Kur’an-ı Kerim, nüzul ortamında insani birçok probleme, insanların bunlardan kurtulma ve rahatlama arzularına cevap vermiştir. Hz. Peygamberin irtihali ile vahiy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbab-ı nüzul olgusu da son bulmuştur. Esbab-ı nüzulün tarihiliğine bakıldığında;
a-) Tarihsel olanın varlık biçimi: Esbab-ı nüzul Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamına ait bir gerçeklik olarak, gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır. Bunu zaman mekân içinde olmuş, sahih rivayetle bize ulaşmış müsned merfu haberler olması hasebiyle somut bir gerçekliği (yaşanmış bir gerçekliği) vardır.
b-) Zamana bağlılık gelip geçicilik: Kur’an-ı Kerim tarihi bir varlık olan insana hitap etmektedir. Yani o sadece tarihin belli bir bölümünde yaşamış insanları kendine muhatap seçmemiştir. Bu sebeple esbab-ı nüzule bu ilkeyle yaklaşmak doğru olmaz. Çünkü Kur’an dini bilincin oluşmasını sağlamak amacıyla esbab-ı nüzul olgusu çerçevesinde birey ve topluma yönelmiştir. Bu olgu vahyin nüzul asrı ve insanı için ne kadar gerçek geçerli ise bugünün ve geleceğin insanı ve toplumu içinde o kadar gerçek ve geçerlidir.
c-) Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma: Esbab-ı nüzul bilgisi Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının temel bir prensibi olabilir ama yokluğu halinde Kur’an gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez. Tabi ki bu rivayetler Kur’an’ın anlaşılmasında ışık kaynağı olabilir. Kur’an-ı Kerim’in varlık olarak insana yönelmesi ve insanda insanı insan yapan fenomenlerin Hz. Âdem’den beri hep aynı olması hasebiyle belli bir döneme ait olması düşünülemez.
d-) Bir şeyin gerçekten tarihi olarak var olduğu olgusu: Esbab-ı nüzul, Kur’an-ı Kerim’in nüzul ortamının, bu ortamın akışının ve oluşumunun temel bir parçası olduğuna, nüzul ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri gösterdiğine göre gerçekten tarihi olarak var olmuş bir olgudur.
Esbab-ı nüzul Kur’an insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp etmelerdir. Hz. Âdem’den bu yana benzeri yapıp etmelerle temelde aynılık gösterir. Aslolan bu tarihi yapıp etmelerden, bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit edebilmektir.
Kur’an’ın varlığı esbab-ı nüzulun varlığı ile kaim ve onun yokluğu ile yok denilemez. Çünkü esbab-ı nüzul koşulluluk ifade etmez.
Sahabeden bize ulaşan müsned-merfu rivayetler Kur’an’ın anlaşılmasında “orjinal yorum” olarak değerlendirilebilir. Yine bunlar Kur’an tarihinde “orijinal tarih” olarak adlandırılabilir. Tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri ve değerlendirmeleri de Kur’an’ın anlaşılmasında “düşünülmüş yorum” olarak nitelendirilebilir. Yine bunlar Kur’an tarihinde “düşünülmüş tarih” olarak değerlendirilebilir.
İKİNCİ KİTAP
SA’LEBE KISSASI
Esbab-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım
Hemen her müfessir tarafından Tevbe suresinin 75. ayetinin nüzul sebebi olarak Sa’lebe b. Hâtıb kıssası gösterilmiştir.
Sire, Rical ve Tarih kitaplarında Sa’lebe kıssası iki yönden ele alınmıştır. Bunlardan birincisi Sa’lebe’nin vasıfları ikincisi ise hadisenin sıhhat derecesidir. Sa’lebe’nin vasıflarıyla ilgili olarak çeşitli bilgiler verilmiştir. Hadisenin sıhhat derecesine gelince; kimilerine göre bu hadise sahihtir ve ayet bu hadise üzerine inmiştir. Kimilerine göre böyle bir hadise olmuştur ama kahramanı başka bir şahıstır. Kimilerine göre ise böyle bir kıssa doğru değildir.
Hadis kitaplarında da bu kıssayı zikreden bazı alimler sadece kıssayı nakletmekle yetinmişler bazıları da kıssanın sıhhati üzerine de görüş bildirmişlerdir.
Tefsirlerde de Sa’lebe kıssası yer almıştır. Müfessirlerden bazıları bunu Taberi’den nakletmiş, bazıları ise farklı kaynaklardan almışlardır. Müfessirlerden bazıları kıssayı kabul etmiş bazıları ise kabul etmemiştir. El Uceyli, Sa’lebe’yi münafıklardan saymıştır. Taberi ise Tevbe suresinin 75. ayetini Sa’lebe kıssasıyla ilişkilendirmemiş ve bu ayette Cenab-ı Hakk tarafından nifak ehlinin alametleri ortaya konulmuştur demiştir. Fahruddin er Razi’de bu ayeti Sa’lebe ile ilişkilendirmeyen müfessirlerdendir. Çağdaş alimlerimizden Süleyman Ateş’te çeşitli akıl yürütmelerle bu kıssanın doğru olmadığına işaret eder.
Esbab-ı Nüzule Yeni Bir Yaklaşım Işığında Sa’lebe Kıssasının Değerlendirilmesi
a-) İlk olarak Sa’lebe kıssası rivayetleri hadis usulü açısından tenkit edilmelidir: Bu rivayetin senedi zayıftır. Ama yine de bu hadiseye müfessirler eserlerinde yer vermişlerdir. Bunun sebebi olarak ise isnad ilmi tam anlamıyla hayatlarına girmiş olan şahsiyetlerin, isnadın zayıf olmasına önem vermeden, isnadın zikredilmesiyle mesuliyetten kurtulacaklarına inanmaları ve malumatın yok olmayıp kendilerinden sonraki nesillere aktarılmasını sağlama düşüncesi gösterilebilir.
b-) Rivayetler tasnif edilmelidir: Hadis mecmualarının tefsir bablarında ve tefsir kitaplarında bu ayetin sebeb-i nüzulü olarak birçok rivayet görmek mümkündür. Sa’lebe kıssası da bunlardan biridir. Daha öncede belirttiğimiz gibi esbab-ı nüzul rivayetlerinde ihtilaf edilmesinin iki temel sebebi vardır.
1- Her ayete bir sebep arayanların tutumu sonucu mezhep hareketleri, şahısların ebedileştirilmesi, israili haberler ve uydurma rivayetlerin esbab-ı nüzul alanına dahil edilmesi.
2-Esbab-ı nüzul rivayetlerinin nüzul ortamına ait olanlarla tefsire ait olanların birbirinden ayrılmaması
Böylece sahabenin ve tabiunun kendi re’y ve içtihadlarıyla yaptıkları bir sebeb-i nüzul değerlendirmesi, nüzul asrında olmuş gibi kabul edilmiştir.
Sa’lebe kıssası rivayetlerini incelediğimizde sebep ifade etmede nass olmayan rivayetler grubuna girdiğini görmekteyiz. Yine Sa’lebe kıssasını esbab-ı nüzul rivayeti mi yoksa tefsir için yapılmış esbab-ı nüzul rivayeti mi olduğu açısından incelediğimizde ikinci gruba girdiğini kolaylıkla anlayabiliriz. Hem bu ayet sadece bu olayla sınırlandırılırsa Kur’an’ın yorum zenginliği engellenmiş olur.
c-) Tarih ilminden faydalanılmalıdır: O dönemi incelediğimizde tarihi veriler bize Sa’lebe’nin vergi hükmünden muaf tutulmasının mantıklı olmadığını gösteriyor. Çünkü o dönemde savaş giderleri vb. giderler için devlet haklatan vergi topluyordu. Yani devlet cebri de gündemdeydi.
d-) Kur’ani bütünlük ve siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir: Tevbe suresinin 75. ayetini bu şekilde incelediğimizde Allah’ın ahd edip de ahdini bozan, vaadinin hilafına hareket eden ve bu eylemin sonucunda kalplerinde nifakın yerleştiği kişiler karakterize edildiğini görmekteyiz. Kur’an ebedi ve evrensel mesajının muayyen fertlerle kilitlenip kalmasını istemez.
ÜÇÜNCÜ KİTAP
TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZUL
Tarihsellik terimi ülkemiz okuryazarlarının üzerinde durduğu aktüel bir kavram olduğu halde, izafi karakteri ve çeşitli problemler sebebiyle Türkçedeki anlam çerçevesini bulamamış, bu yüzden kullanımında kavram kargaşası ortaya çıkmıştır.
Bu çalışma tarihsellik kavramının doğuşunu ve gelişimini özet bir şekilde ortaya koyarak Batı kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceğimiz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını ve kavramın kültürel ve tarihsel serüvenini araştırmayı hedeflemektedir. Ayrıca çalışmanın ikinci amacı tarihsellik kavramını kendi kültür alanımızda nasıl kullanacağımıza dair bir deneme yapmaktır.
Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm bilgi verici mahiyette ikinci bölüm ise yorumlayıcı bir üslup esas alınmıştır.
Tarihsellik Kavramının Temellendirilmesi
a-) Tarihsellik kavramının doğuşu ve gelişimi: Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının 17. yüzyıl 19. yüzyıllar arasında tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Bu terimin ilk ortaya çıktığı ülke Almanya’dır. Tarihsellik teriminin Almanya’da ortaya çıkmasının temel sebebi ise bu ülkede tarihi zihniyetin beşeri ilimlerde değerlendirilmesidir.
Tarihsellik ve tarihselcilik terimleri Batı’da tabiat ilimleri ile beşeri ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır.
b-) Tarihsellik kavramının kullanım çerçevesi ve alanları: tarihsellik kavramı, tarih ilmi alanında kullanılan bir teknik terimdir. Tarihçilerin eskiden beri kullandıkları bu terimi İngiliz filozof Henry More 1664’te “historicity, historicalness” kelimeleri ile ifade etmiştir. Daha sonra E. Bayer aynı terimi tarihsel olayların olgusallığı anlamında kullanmıştır. Tarihsellik kavramını felsefi anlamıyla kullanan ilk filozof Hegel’dir.
Hegel’e göre tarihselliğin iki anlamı vardır. 1- Geçmişte olup biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi halidir. 2- Tarihsellik sürekli tarihsel bir etkililiktir. Tarihselcilik terimi özellikle Hegel sisteminin parçalanmasından sonra çok çeşitli hatta birbirine karşıt anlamları barındıran çok karmaşık bir anlam içeriğiyle kullanılmıştır. Bugünde bu karmaşanın devam ettiği söylenebilir.
Tarihselcilik kavramının tarihsel süreci incelendiğinde görülüyor ki tarihselcilik Batı düşüncesinin Kartezyen dünya anlayışıyla kilitlenen zihinlere hermenötik metotla bir açılım getirme çabasıdır.
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının içinde doğup geliştiği ortam ve şartlar göz önüne alındığında ve bütün anlatılanlar ışığında değerlendirildiğinde bu terimlerin Batı düşünce sistemine ait çok geniş anlam alanına sahip olan kavramlar olduğu gerçeği anlaşılmış olmaktadır.
Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul
Bir kültüre ait olan kavramların başka bir kültüre nakledilmesi çok zordur hatta bazı durumlarda imkânsızdır. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarına baktığımız zaman ise bu kavramlar her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne ait kavramlarsa da yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. İnsan tarihsel bir varlık olarak zamanı üç boyutu ile reel olarak yaşamaktadır. Bu durum onun tabiatının gereğidir. İşte bu yönüyle tarihsellik kavramı ortak kültüre aittir. Ancak anlam yüklerken, anlam çerçevesini belirlerken toplumlar farklı yaklaşımlar sergilemektedir. Tarihsellik bu yönüyle de özgü kültür vasfını oluşturur.
İnsan tarihsel bir varlıktır. Kur’an’da tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceğiyle bir bütün halinde insanı faaliyet sahası olarak görmektedir. İnsanı insan yapan bazı özellikler vardır ki bunlar Hz. Âdem’den beri ortaktır. Nüzul ortamını incelediğimizde insanlar Hz. Peygamberin önderliğinde Kur’ani değer duygusunu tam anlamıyla idrak etmeye çalıştıklarını görürüz. Esbab-ı nüzul doğrudan doğruya nüzul ortamında fiili olanı ve somut hayatı göstermek konusunda aracı deliller olarak değerlendirilir. Yani esbab-ı nüzul tarihin bir bölümünde var olmuştur ve gerçektir. İnsanın yapıp etmeleri ise şimdi içinde olup bitmez, onlar zamanın boyutlarına yayılmıştır.
Esbab-ı nüzul tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu Kur’an-ı Kerim’in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanılabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.
AHMET GÜNEŞER 12070184 Hazırlıklı İlahiyat 310 sınıfı(c)
KURAN NEDİR VE KURAN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE KİTAPLARINI NEDEN OKUDUNUZ VE NASIL OKUDUNUZ?
Kur’an Nedir? Ve Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine
kitaplarını geçen dönem tefsir dersimizde okudum. Her iki kitap da Kuran’ın
nasıl okunup, nasıl anlaşılması gerektiği ve daha sonrasında ise nasıl
yorumlanıp hayatımıza aktarma noktasında nasıl bir yol izlememiz için bir
rehber niteliğinde bir kitaptır. Bu iki kitap aslında ilk okumamızda farklı
gibi görünse de içerik olarak birbirini destekler nitelikte yazılmış
kitaplardır. Kuran nedir? Kitabı insanın Allah tarafından gönderdiği ilahi
mesajların amacını anlamayı, insanın herşeyden önce kendisini anlaması ve
kavraması gerektiği ve daha sonra Kuran’ın bizden yani insanlardan ne istediği
üzerinde durmuştur. Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine
kitabında ise Kuran’ın okunurken nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine üç
ana kural üzerine yol izlenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu eserde Kur'an'ın bütün oluşu, açık ve
anlaşılır oluşu ve çelişkiden uzak bir hitap oluşu üzerinde vurgu yapılmıştır.
Bu
kitapları okurken cümleleri iyice anlayarak ve irdeleyerek okudum.
AHMET GÜNEŞER 12070184 Hazırlıklı İlahiyat 310 sınıfı(c)
KURAN NEDİR VE KURAN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE KİTAPLARINI NEDEN OKUDUNUZ VE NASIL OKUDUNUZ?
Kur’an Nedir? Ve Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine
kitaplarını geçen dönem tefsir dersimizde okudum. Her iki kitap da Kuran’ın
nasıl okunup, nasıl anlaşılması gerektiği ve daha sonrasında ise nasıl
yorumlanıp hayatımıza aktarma noktasında nasıl bir yol izlememiz için bir
rehber niteliğinde bir kitaptır. Bu iki kitap aslında ilk okumamızda farklı
gibi görünse de içerik olarak birbirini destekler nitelikte yazılmış
kitaplardır. Kuran nedir? Kitabı insanın Allah tarafından gönderdiği ilahi
mesajların amacını anlamayı, insanın herşeyden önce kendisini anlaması ve
kavraması gerektiği ve daha sonra Kuran’ın bizden yani insanlardan ne istediği
üzerinde durmuştur. Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine
kitabında ise Kuran’ın okunurken nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine üç
ana kural üzerine yol izlenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu eserde Kur'an'ın bütün oluşu, açık ve
anlaşılır oluşu ve çelişkiden uzak bir hitap oluşu üzerinde vurgu yapılmıştır.
Bu
kitapları okurken cümleleri iyice anlayarak ve irdeleyerek okudum.
Ahmet GÜNEŞER 12070184 Hazırlıklı İlahiyat 310 (C)
KURAN NEDİR VE KURAN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE KİTAPLARINI NEDEN OKUDUNUZ VE NASIL OKUDUNUZ?
Kur’an Nedir? Ve Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine
kitaplarını geçen dönem tefsir dersimizde okudum. Her iki kitap da Kuran’ın
nasıl okunup, nasıl anlaşılması gerektiği ve daha sonrasında ise nasıl
yorumlanıp hayatımıza aktarma noktasında nasıl bir yol izlememiz için bir
rehber niteliğinde bir kitaptır. BU iki kitap aslında ilk okumamızda farklı
gibi görünse de içerik olarak birbirini destekler nitelikte yazılmış
kitaplardır. Kuran nedir? Kitabı insanın Allah tarafından gönderdiği ilahi
mesajların amacını anlamayı, insanın herşeyden önce kendisini anlaması ve
kavraması gerektiği ve daha sonra Kuran’ın bizden yani insanlardan ne istediği
üzerinde durmuştur. Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine
kitabında ise Kuran’ın okunurken nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerine üç
ana kural üzerine yol izlenmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu eserde Kur'an'ın bütün oluşu, açık ve
anlaşılır oluşu ve çelişkiden uzak bir hitap oluşu üzerinde vurgu yapılmıştır.
Bu kitapları okurken cümleleri iyice anlayarak ve irdeleyerek okudum.
KURAN NEDİR VE KURAN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE KİTAPLARINI NEDEN OKUDUNUZ VE NASIL OKUDUNUZ?
Emine Okumuş 11070190 Tefsir II-C 09.04.2017
Hocamızın varlık gayesi olarak nitelendirdiği bizlerin de genel de Müslüman özel de İlahiyatçı kimliğimizle hayatımızın merkezine koyacağımız ve onunla şekilleneceğimiz tefsir (kuranı kerim) e farklı bir nazardan bakıp kuran manzarımızı değiştiren bir kitap oldu kuran nedir ? kitabı. İlk defa karşılaştığım bir kavram olan ’kuran insanı’ kavramı , kuranı sadece ‘okunan kuran’ profilinden çıkartıp ‘okuduğumuzla kalmayıp” tıpkı bir bina inşası gibi temel üzerine yükselen duvar misali” okuduğumuz üzerine düşünmeye bununla da kalmayıp onu anlarız ve en önemlisi de insanın muhatap alınıp ,mükemmel bir hayat portresi çizen kuranı yaşarız. İnsan kuranla yaşadıkça, kuranın belirlediği insan modeli olmaya çalıştıkça mutlu olur. Çünkü fıtratını bu burada bulmuştur.
İlk olarak kuranın mahiyetin öğrenmek için kuran nedir? Kitabını okudum. Yukarıda bahsettiğim gibi kuran anlayışımı yeniden inşa eden bir kitap oldu. İkinci olarak “Kuran’ın bütünlüğü üzerine” kitabını okudum. Çünkü kuran bir bütün olarak aynı konuyu ‘insanı’ konuşuyor.
Kuran nedir? kitabının sağ tarafındaki ekler çok öğreticiydi. Klasik kitaplardan farklı bir düzene sahip olan bu kitap kuranı konu edinen diğer kitaplardan daha anlaşılır ve toplumun genel olarak her kesimine hitap edecek bir dille ve üslupla yazılmış.
Kuran’ın muhteva olarak ne olduğunu kuran nedir kitabıyla öğrendikten sonra anlayacağım bu bilgileri nasıl, hangi kural ve yöntemle daha doğru anlayabilirim ile ilgili kaideleri kuranın bütünlüğü üzerine kitabından öğrendim.
İnsanın hayata anlam verme çabasını anlamak için bu kitabı okudum.İnsanın tarih boyunca tekamül içinde olduğu yadsınamaz bir gerçektir. İnsanlık bilimsel ve zihinsel olarak ne kadar ilerlemiş olsa da bir türlü hayatın anlamını ve nasıl yaşaması gerektiğini çözememiştir. Bu kitabı bu sorulara cevap bulmak amacıyla okudum. Bu soruların cevabını aslında Kur'an-ı Kerim'i okuyarak onun üzerinde düşünerek onu anlayarak ve en nihayetinde ona uygun yaşayarak bulabiliriz.
Kur'an-ı Kerim'i tek tek ayetler bazında anlamaktansa onu bir bütün olarak anlamak daha makuldur. Çünkü Allah-u Teala'nın asıl kastını bu şekilde anlamalıyız. Kadim müfessirlerden bu yolu kullanan çoktur. Özellikle İbn Kesir Kur'an ile Kur'an tefsirine çok önem vermiştir. Biz de Kur'an'ı okurken ayetleri tek tek değil bir bütün olarak tefekkür etmeliyiz.
VAHİT DEMİRAL
2016-2017 Akademik Yılı Tefsir Doktora Öğrencisi
Öğrenci No: 16922716
Kur’ân, insan hayatını bütünüyle kucaklayan, insanlara dünya ve ahiret hayatını temin eden ilahi kelamdır. Bu ilahi kelamı ancak düşünebilen, gerçeği bulmak isteyen ve söz/öğüt dinleyenler anlayacak ve sonunda Kur’ân’ın insanı olacaktır.
Diğer kitaplardan farklı olarak evrensel, muciz ve vahiy mahsulü olan Kur’ân, insandan, kevnî ve kavlî ayetleri, bir bütünlük içinde okumasını, bunlar üzerinde düşünmesini ve anlamaya çalışmasını, son olarak da hayatını anlamlandırabilmesi için yaşamasını ve kâmil insan olana dek bu çabayı sürdürmesini istemektedir.
“İnsanın fıtri/özsel kabiliyetlerinin kaynağı nedir?” sorusuna tarih boyunca iki türlü cevap verilmiştir:
1) Tabiattır (Ben Merkezli Anlam Verme): Hayatını bu esasa göre anlamlandıran kimseler hayatının tamamını anlamlandıramaz, fıtri kabiliyetlerini kilitlerler. Nitekim kavli ayetler insanın hayatını bütünüyle kuşatmada yetersiz kalır. Dolayısıyla hayatını bu esasa göre anlamlandıran insan, kendine ve insanlığa herhangi bir katkısı olmayan, kemal yönü körelmiş bir birey halini alır.
2) Aşkın Varlık’tır (Fıtrat/Vahiy Merkezli Anlam Verme): İnsan ne kadar Yüce Allah’ın bütün varlıkların fıtratına ait ilkeleri ihtiva eden vahye uyarsa o kadar hayatını anlamlandırmış olur. Hayatını bu esasa göre anlamlandıran kimse kevnî ve kavlî ayetleri bir bütünlük içinde okuyarak hayatının tamamını anlamlandırabilir ve böylece kâmil insan seviyesine ulaşabilir.
Tarih boyunca insanoğlu, hayatını anlamlandıracağı bir hakikat peşinde koşmuş ve din, bilim, mistisizm gibi anlayışlarla tatmin olmaya çalışmıştır. Aslında insan, fıtratını aramıştır. İşte bu arayışa, her şeyin yaratıcısı olan Yüce Allah vahiyle cevap vermiştir. Kur’ân insanının/kâmil insanın gerçekleşmesi, fıtrat ve vahyin anlam anlayışıyla örtüşmesine bağlıdır. İnsanoğlu ilahi mesajı bir bütünlük içinde okuyup, içindeki hakikatleri düşünüp, anlayıp, hayatına yansıttığı ölçüde dünya ve ahiret mutluluğunu elde edecektir.
KUR’ÂN NEDİR VE KUR’ÂN’IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE
Kur’ân insanlığın adresine gönderilmiş bir mektuptur. İnsanın
anlam arayışına bir cevaptır. Var olduğu günden bugüne bir anlam arayışı içinde
olan insan bu arayışın cevabını Kur’ân’da bulmaktadır. Hayatımızı anlamlandıran
bu Kitab’ın kendi içinde bütünlük içerisinde olduğu görülüyor. İnsan hayatını
bütünüyle kucaklayan, muhatabın yolunu aydınlatan, vahiy kaynaklı bir
rehberdir. Hatta insanın kullanım kılavuzudur diyebiliriz.
İnsanın tarihten bu yana süregelen anlam arayışı,
insan modeli arayışı, hayat şekli arayışı, Kur’ân’ı işaret ediyor. Çünkü
fıtratla örtüşüyor ve insan aradığı fıtratı onda buluyor. Fıtrata uygun şekilde
hayatımızı anlamlandıran bu Kitaba baktığımızda bir bütün olduğunu görürüz.
Açık ve anlaşılır olup çelişkiden uzaktır. Bu sebeple insanın özünü bulmasını
sağlayan bu Kitap bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Okuyup, düşünüp
anlamayı ve yaşamayı gerektirir. Sünnet’te bize nasıl yaşanacağına dair yol
gösterir.
Böylece Kuran-Sünnet bütünlüğü çerçevesinde hayat
anlamlandırılır ve daha değerli kılınır. Nitekim Kuran’ın amacı insan hayatını
ıslah etmektir. Bu sebeple Kuran’ı en iyi şekilde anlayıp hayatımıza tatbik
etmemiz ana hedefimizdir. Bu hedef doğrultusunda yaşantısıyla somut örnek olan
hz. Peygamber’i takip etmek mühimdir. Nitekim o, Kuran ahlakı ile
ahlaklanmıştır. Ayrıca Kuranın bilgi bütünlüğü muhakkak dikkate alınmalı. Çünkü
Kuran bazen farklı ayetlerde bulunan açıklamalarla diğer ayetlerde bulunan
konulara açıklık getirir. Açık ve anlaşılır olduğu gibi kendine has bir uslubu
vardır. Konuların belirli başlıklar altında sıralandığı bir kitap değildir.
Hakiki ve mecazî ifadeler kullanılmış, bir ayette müphem olan hususlar başka
ayetlerde açıklanmış, kimi yerde kısa-veciz olan hususlar başka yerlerde
tafsilatlı olarak izah edilmiştir.
Kur’ân’ın çeşitli şekillerde yorumlanabilmesi onun
zenginliğini ortaya çıkarmaktadır. Bu zenginlik kıyamete kadar baki kalacaktır.
Özetle Kuran tümüyle fikri bir uyuma ve bütünlüğe sahip bir Kitaptır. İnsan bu
bütünlük çerçevesinde vahyin insan modelindeki fıtratı ile buluşabilir. Ancak
tevhid temelinde yükselen değerlerin hayatla bütünleşmesi, onu anlamlı kılar.
Bunun için insan Kuran’a hayatını anlamlandıran ilahi bir cevap olarak
yaklaşmalı ve onu bir bütün içerisinde ele almalıdır.
KUR’ÂN VE BAĞLAM
Kur’ân ve Bağlam kitabı; “Kur’ân’ın Anlaşılmasında
Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”, “Sa’lebe Kıssası” ve “Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul”
isimli üç kitaptan oluşmaktadır.
KUR’ÂN’IN ANLAŞILMASINDA ESBÂB-I NÜZUL’ÜN ROLÜ
Bu kitapta “Kur’ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzûl İlmi”
başlığı altında Kur'ân-ı Kerim İlimlerinin ne olduğu, doğuşu ve gelişimi ele
alınır. Ardından Esbâb-ı Nüzûl ilminin doğuşu ve gelişimi ve Kur'ân-ı Kerim
İlimleri arasındaki konumuna belirtilir. Ayrıca Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin
ilk olarak hadis kitaplarında yazıldığı bildirilir. Sahabe nakli ve tâbiûn
nakli ile gelen bu rivayetlerin sigaları, sebep ifade etmede nass olan ve nass
olmayan şeklinde iki grupta incelenir. Esbâb-ı Nüzûl rivayetlerinin doğurduğu
olumsuz sonuçlar şu şekilde sıralanır: yorum zenginliğine engel olması,
Kur’ân-İnsan-Hayat bütünleşmesini önlemesi ve konunun istismar edilmesi. Sonuç
olarak Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı Kur’ân’ın
belirlemesi gerekir ve siyak-sibak ilişkisi göz önünde bulundurularak bir bütün
içinde dikkate alınmalıdır.
SA’LEBE KISSASI (ESBÂB-I NÜZÛL’E YENİ BİR YAKLAŞIM)
Esbâb-ı nüzûlün ne olduğu açıklanıp, Kur'ân-ı Kerim’in
anlaşılmasında esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşıma ihtiyacın ne olduğundan sözedilir.
Sonrasında Sa’lebe kıssası sunulur ve s’îre, ricâl, tarih kitaplarında bu
kıssanın nasıl ele alındığı işlenir. Bu olay üzerine üç farklı durumdan
bahsedilir: kıssanın sıhhatinde sıkıntı görmeyenler, olayın doğru ancak
kahramanın başkası olduğunu söyleyenler ve kıssanın sıhhatinden şüphe edenler.
Üçüncü bölümde hadis kitaplarından, dördüncü bölümde tefsir kitaplarından
Sa’lebe kıssası incelenir. Ancak bu kıssanın hadis usulü açısından tenkit
edilmesi, rivayetler tasnif edilmesi gerektiği belirtilir. Son olarak tarih
kitaplarından yararlanılmalı ve siyak-sibak bağlamında Kur’ânî bütünlük
içerisinde değerlendirilmelidir.
TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL
İlk olarak tarihsellik kavramının ele alındığı bu
eserde tarihsellik, felsefeye ait bir kavramdır. Kavram ise, düşünme
faaliyetinin temel amacıdır. Bir kavram dil ile ifade edildiğinde terim adını
alır. Bu bağlamda tarihsellik, insanın tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve
bu alanda oluşan düşüncelere işaret eden bir kavramdır. Bu kitapta tarihsellik
kavramı esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alınıp, incelenir ve kendi kültür
alanımızda bu kavramın nasıl kullanılabileceği gösterilir. Tarihsellik ve
tarihselcilik terimleri, Batı’da tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki
zıtlık, epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış kavramlardır. Tarihsellik
ve tarihselcilik kavramları Batı’nın kültürüne ait kavramlar olduğu için,
kendisini kuşatan bu kültürel ortamdan etkilenmesi de kaçınılmazdır. Esbâb-ı
nüzulün tarihselliği; nüzûl ortamında ne gibi olaylar olmuş, hangi sorular
sorulmuş, nasıl olmuş da ayetler nâzil olmuş sorularının karşılığı ve Kur'ân-ı
Kerim ile insan ilişkilerinin bir bölümüne verilmiş ilahi cevaplardır. Yani,
esbâb-ı nüzûl-tarihsellik kavramı ilişkisine, esbâb-ı nüzulün Kur'ân-ı Kerim’in
bütünlüğü içerisindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması bağlamında
bakılmalıdır.
MIZANUR RAHMAN
16922722 DOKTORA
KURAN BİR KİTAPTIR
Kuran Hz. Muhammede Arapça olarak vahiy yoluyla oarça
parça indirilip bize tevatürle naklolunan ve mushaflarda yazılmış bulunan
tilavetiyle ibadet edilen muciz tanrı kitabinin özel adıdır.
Kuranın kendini adlandırdığı isimleri arasında en çok 70
kez kullandığı isim budur.
Kuran kelimesinin kökü ve anlamı hakkındakı bilgileri
aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür: Kuran sözcüğünün geldiği köklere
bakılarak sözlük anlamına göre tanımı yapabilir:
Kuran birbirine yakın harafler ve kelimelerden ayetler ve
surelerden oluşur.
Ayetlerin ve surelerin içerdiği anlamlar birbirini
doğrular. Kuranın Allah kelamı olduğuna ilişkin kanıtlar birbirine eklenmiş
olarak ayetlerde yer alır.
Kuran Nedir sorusunun cevabını Kuranın anlaşılır ve
yaşanılır kılınması için telif edilmiş olan Kuran ilimlerinden yararlanarak aramaktadır. Bunun
için Kuranı kerime insan hayatını anlamlandıran ilahı cevap olarak
yaklaşmaktadır. Çünkü Kuranı kerım kendini hidayet rehberi olarak tanımlamakta,
insan modelinin nasıl olacağını göstermekte, insan –hayat-tabiat-evren
bütünlüğünün gerçekleştirilmesi için kurallar koymaktadır. Yüce Allah
yarattıklarını en iyi bşlen olarak insanın sorumlıluk emanet hürriyet bilincini
diri tutmak, anlam arayışında fıtrı dengesini korumak için peygamberler
göndermiştir. Peygamberler vahyin öngördüğü insan modelleridir.
KURAN VE BAĞLAM
Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu
hocanın, esbâb-ı nüzul olgusunu taşıyabilmeyi amaçladığı “Kur’ân ve Bağlam”
adlı kitabini birbirini tamamlayan üç ayrı çalışmadan oluşmuştur.
Kuran-I kerim insanı olguya cevap vermek üzere
yüce Allah’in lütfuyla peygamberlere insanlığa etmeleri için indirilmiştir.
Kuran-I kerım bu bağlamda anlamak isteyen insanlar başta sahabıler tabiiler ve
tebe-i tabiiler olmak üzere esbab-ı nüzul ilminden yararlanmayı önemli ilke
addetmişlerdir.
Onların Kuran-I kerimi özellikle esbab-I nüzul
ile tefsir etmiş olmaları bu bilgi kaynağının tefsir ilmindeki hassas yerini
ortaya koymaktadır.
Bu noktadan hareketle birbirini tamamlayan üç
ayrı çalışmadan oluşan bu kitapta Kuran ilimleri ve Esbab-I nüzul kavramlarını
tanımlayarak Esbab-I Nüzul ilmini yeni bir yaklaşımla ve bütün yönleriyle
ortaya koymaya Küran’ın anlaşılmasında bu bilginin doğurduğu sonuçları
uygulamalı olarak değerlendirmeye çalışması oldu.
Esbab-I Nüzul’e yeni bir yaklaşım olarak
adlandırdığımız usulün takip edilmesi kaynaklarımızda tekrar edilegelen çok ama
sistemsiz malumatın içinden rahatça çıkılabilmesi için önemidir. Sa’labe
kıssası adıyla bilinen kıssa buna en güzel örnektir.
Ikinci kitap ise Kuran’ın anlaşılmasında
Esbab-I nüzul’ün Rolü başlıklı hocanın doktora tezi tamamlayan bir çalışması
olmaktadır. Küran-I kerim’I anlama yolunda Esbab-I nüzul’den hangi ölçüde hangi
ilkeler doğrultusunda yararlanılabilir
sorusuna ilmi cevaplar arayan okuyucu bu kitapta aradığı cevebı uygulamalı
olarak bulacaktır.
Tarihsellik kavramının doğuşu gelişimi anlamı
nedır ve bu kavramı kendi kültürümüze nasıl nakleder nasıl kullanabiliriz sorularına
bir cevap arayışıdır. Böyle bir arayışın nedeni de içerisinde yaşamakta
olduğumuz kültür buhranıdır.
Girişte üç ayrı konuya parçalanmıştır. Birinci
parçada araştırmanın konusu ve önemi vermiştir. Burada
Esbab-I nüzul bilgisi kuran-I kerimin nüzul ortamının asıl bir unsurudur.
Sahabe tabiun ve tabe-I tabiun’den olan müfessirler kuran-I özellikle esbab-I
nüzul ile tefsir etmişlerdir. Hatta başlangıçta tefsir ilmi esbab-I nüzulü
bilmekten ibaretti denilmiştir.
Araştırmanın birinci bölümünde Kür’an ilimleri ve esbab-I nüzul
ilmin incelenmiştir. Kur’an ilimleri kavramının doğuşu ve gelişimi ele alınmış
sonra da bu ilimler içerisinde esbab-I nüzul ilminin konumu araştırılmıştır. Kur’an
ilimleri hakkında açıklama başlayarak üç parçada kuran ilimlerinin doğuşu ve
gelişmesi kur’an ilimleri ve tefsir kavramlaı ve en son kur’an ilimleri
arasında esbab-I nüzul ilminin yer almıştır. Kur’an ilimlerinin doğuşu kaynağı bizzat kur’an-I kerimdir. Kur’an-I
kerim onun ne okuma ne de yazma bilmediğine “ummı peygamber” tabiri ise şehadet
eder.kur’an-I kerimin nazıl olduğu sırsında müslümanlar kutsal kitaplarını Hz.
Peygamber veya muallimler vasıtasıyla ezbarliyorlardı. Hz peygamber döneminde
hemde ashab döneminde kur’an ilimlerinin telifine gerek duyulmamıştır.kur’an-I
kerimle karıştırılabilir endişesiyle telif hareketine sıcak bakmamaktadırlar.
Nübüvvet doneminde ulumul kur’an büyle geçti.
Hicri 11.asra kadar ülümul kuran istılahı zuhur etmemiştir. Ülumul
kur’an kavramının bugünkü araştırmalarımızda kullanıldığı şekilde zerkeşi
sayesinde vukubulmuştur. Tefsir ilimleri kavramı ise kur’anın izahini amaçlayan
bir ilimdir. O halde tefsir ilmi ise meşgul olan kimse kur’an ilimlerden
yararlanmak mecburiyetindedier.
Ikinci bölümünde kur’an-I kerim’in anlaşılmasında esbab-I nüzul
rivayetlerinin değerlendirilmesinin sonuçları A. kur’an-I kerimin
anlaşılmasında esbab-I nüzulün yetersiz kalma sebepleri ve B. kur’an-I kerimin
anlaşılmasında esbab-I nüzul rivayetlerinin doğurduğu olumsuz sonuçlar şöyle
1.yorum zenginliğine engel olması 2.kur’an-I kerimin evrensel hedefi olan
kuran-insan-hayat bütünleşmesini önlemesi 3. Konunun istimsar edilmesı mesela.
Üçüncü bölümde ise esbab-I nüzule yeni bir yaklaşım denemesinde
bulundu. Burada esbab-I nüzul meselesine bu acıdan ve güncel yani içinde
bulunduğumuz şartlar içinde Kur’an-I kerimin anlaşılması çabalarında bir
katkısı ve anlamı olacak şekilde yaklaşmaya gayret edildi. Bu başlıkta A.
esbab-I nüzul rivayetlerinin yeniden değerlendirilmesi B. Kur’an-I kerimin
bütünlüğünün dikkate alınması . Bütünlük teriminin felsefı tanımını şöyle
yapmak mümkündür . bir nesnenin tüm temel özelliklerini yanlarını ve
ilişkilerini kucaklayan bu nesnenın hususı benzersiz karaktarını belirleyen ona
organize bir yapı kazandıran ve bu unsurların bir araya gelmesiyle varlık
kazanan şeydir.
Bütün olarak kur’an-I kerim
Bütün olarak kur’an-I kerim kavramı kuranın tüm özelliklerini
yanlarını ve bütünlüğüne ait vecheleri ve bunlar arasındaki ilişkileri kucaklayan
kendisinin hususi muciz vahiy mahsulü karakterını belirleyen tastamamlık kendi
iç kesinliği ve bunların tümünün oluşturduğu bir sistem anlamındadır. Ayrıca
siyak-sibak’in göz önunde bulundurulması ve esbab-I nüzul ve tarihsellik
kavramı da açıklamış oldu .
Ikinci kitaptada ise esbab-I nüzule yeni bir yaklaşım başlığın
altında esbab-I nüzul ortamında meydana gelen bir hadise veya Hz. Peygambere yönetilmiş
bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya daha fazla ayetin hadıseyi soruyu
kapsayan nitelik ve özellikleri içermek cevap vermek veya hükümünü açıklamak
üzere inmesine vesile teşkil eden vahyin nazil olduğu ortamı resemden hadisedir
diye esbab-I nüzulun bir tarif oldu.
Salebe hadise : salebe Hz. Peygamber’ın huzuruna gelip hemen
Allahtan zengin olmak istemiş ve bunun üzerine rasulullah dua etmiş .o da davar
edinmiş ve çoğaldıkça çoğalmış . sonar Hz. Osman zamanında helak olmuş.
Sonuçtada tefsir rivayetlerinin eserlrinde nakleden müfassirlerimiz bir çoğu
ilim yeterliliklerine salah ve takva ehli oluşlarına rağmen zayıf garıb münker
ve israili birçok hadis zikretmişlerdir. Hatta mevzu hadis naklettikleri
vakidir. O halde alimlerimizin bir tefsir haberini eserlerinde rivayet etmiş
olmaları her zaman o rivayetin sıhhatine delil teşkil etmemelşdir.
Üçüncü kitapta tarihsellik problem ve açıklanması oldu. Burada
kavram ve terim kelimelerin şöyle bir açıklaması oldu: kavram insanı bir yapıp
etme olarak düşünme faaliyetinin temel aracıdır. Çünkü kavram her türlü
tecrübenin ve bir o kadar da varolanların durumunun hepsinin üzerinede ceryan
eden bir olayı hazırlayarak düşüncenin oluşması ve ondan başka fikirlerin
doğmasını sağlar. O halde kavram bir fikirdir bir bilgidir. Insan bir fikiri
bir bilgiyi de ancak bazı işaretlerle yani dille ifade eder. Dille ifade ettiği
zaman da bir bilgi ve fikri yükleyeceği işareti belirler. Bir kavram dille
ifade edildiğine terim adını alır.
Tarihsellik de tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkında
edindiği tecrubelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde ceryan eden
zihni faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden
bir kavramdır.
Sounçunda kur’an-I kerim insanın tarihsel bir varlık olduğunun ve
bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir. Aslında kur’an
insanın sadece tarihsel varlık koşulu ile değil bütün varlık koşulları ile
uyumlu olan ve o koşullara cevap veren ilahi bir mesajdir. Esbab-I nüzul
rivayetleri ile yazılacak “orijinal tarih nüzul asrını en sahih şekilde izleme
imkanı verecektir.
Ümit BAYRAM
16912745
Kur’an Nedir? Kur’an’ın Bütünlüğü Üzerine, Kur’an ve
Bağlam Mütalaa
İnsan düşünen, düşüncelerini fiillere dökebilen, algılayan,
anlamaya çalışan, gelişen ve değişen bir varlıktır. Var olduğu andan itibaren
bu serüvenini bir şekilde devam ettirmektedir. Doğup büyüdüğü çevreden
yetiştiği ortamdan aldığı eğitime kadar her şey onun anlam dünyasının
şekillenmesinde aktif rol oynamaktadır. Değişebilme özelliği olduğu için hayatında
baskın çıkan etken ölçüsünde fiziksel ve metafiziksel dünyasını anlamlandırır.
Fıtratı gereği onda inanma arzusu vardır ve bu arzu zaman içinde
gün yüzüne çıkar. Bu andan itibaren tıpkı Hz. İbrahim misali bir arayış içine
girer. Sonuç olarak hayatında anlam dünyasında etkin ve baskın olan sistemin
oluşturduğu bir inanç hâsıl olur. Bu inançlar, insanların izledikleri yola göre
farlı farklıdır. Bazısı hak arayışını sonuna kadar sürdürüp tek tanrıya
inandığı gibi bazısı da ya yanlış bir yol izledikleri ya da kolaya kaçtıkları
için veya kültürel bir miras olarak alıp analiz etmeden itaate devam ettikleri
için politeisttik bir inanca sahip olabilmektedir.
Bu noktadan sonra tevhit inancını benimseyen insanın hayatına
Kur’an’ın nasıl bir etkisi olmalı ve ya anlam dünyamıza doğru ve faydalı bir
katkıda bulunması okuduğumuz kitaplar çerçevesinde ele alalım. İnsan doğası
gereği bir anlam arayışı içinde olduğu için yeryüzündeki insan tarafından
üretilmiş eşya da o ölçüde fazladır. Çünkü her insan farklı bakıyor farklı
duyuyor farklı algılayıp karşı bir reflekste bulunuyor. Anlam dünyasına
Kur’an’ın katkısı ona kendi bağlamında ve kendi bütünlüğü çerçevesinde baktığı
ölçüde mümkün olacaktır. Bu yüzden Kur’an’ı okuyup anlamaya çalışırken kendi
dünyasından ve bağlamından koparmadan bir bütünlük içerisinde bakmak
gerekmektedir. Bu noktada Allah kelamının insanlar tarafından farklı
yorumlamalarının ortaya çıkması da onların yine farklı yapılarda yaratılmış
olmalarından kaynaklanmaktadır.
Kuran bütün insanlara hem dünyada hem de ahirette mutlu olabilmenin
yollarını göstermek için indirilmiştir. İnsanlar ön yargıdan arınarak ve onu
kendi bağlamından koparmadan okuyabildikleri müddetçe içinde bulundukları anlam
arayışına kuranın faydası olacaktır. Kendi düşüncelerini ona söyletmeye çalışma
değil Kur’an’ın düşünce yapısını kendi dünyasında anlamaya çalışmalıyız. Bunu
yaptığı ölçüde insan doğru mesaja ulaşacaktır.
OMAR MAHMOOD
NO: 15922732
بسم الله الرحمن الرحيم
الحمد لله رب العالمين وأفضل الصلاة وأتم التسليم على روح الأرواح سيدنا محمد وعلى آله وصحبه وسلم .
فإن بعض الكتاب والقراء ينظرون إلى المباحث التاريخية حول القرآن الكريم بعين الريبة والشك، ويقررون بأنفسهم دواعي هذا العلم، ولا ينظرون بما كتب حوله من كتب مهمة في التراث الإسلامي ، وبالأخص في كتب التفسير وكتب علوم القرآن ، وما كتب عنه حديثاً فقد أخبرنا الله تعالى في سورة الفرقان المكية عن اعتراض الذين كفروا على عدم نزول القرآن جملة واحدة فقال تعالى: ( وَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُوا لَوْلا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْءَانُ جُمْلَةً وَاحِدَةً كَذَلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِ فُؤَادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلاً (32) وَلا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلاَّ جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33)).
إن في هذه الآيات الكريمة تسجيل لاعتراض الذين كفروا أولاً، وفيها جواب على المعترضين ثانياً، وإن في الجواب إقرار وبيان للطريقة التي كان ينزل بها القرآن الكريم مفرقاً ثالثاً، وإن في الجواب تعليل لهذه الطريقة التي كان ينزل بها القرآن الكريم وهو التثبيت رابعاً.
وما نلفت الأنظار إليه هو الاهتمام في بيان أوجه تعليل نزول القرآن الكريم مفرقاً، إذ في التعليل نص على مقصد التثبيت أولاً ، وأن نزوله كان مرتلاً ترتيلاً ثانياً، أي مرتباً ومتتابعاً، وتنزيلاً بعد تنزيل وليس في نزول واحد، وهذا مستفاد أيضاً من قوله تعالى : (وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتِيلاً (32))، أي رتبناه منتظماً نزولاً بعد نزول وآيات بعد آيات، وهذا الترتيل للآيات في السورة الواحدة قبل أن يكون للقرآن الكريم كله، فلم ينزله دفعة واحدة، فالجواب كشف عن السبب العام لطريقة النزول، وهو التفاعل مع الواقع المكي ثم المدني، وهو معنى الآية التالية من سورة الفرقان: (وَلا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلاَّ جِئْنَاكَ بِالْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا (33))، فكلما أتوك بمثل جئناك بما هو الحق وبما هو أحسن تفسيراً، أي أن القرآن الكريم كان يجيب على أمثال الذين كفروا وأقوالهم، فلم يكونوا يأتون بمثل خلال فترة نزول القرآن الكريم كله إلا ونزل الجواب من الله تعالى على هذا المثل، كل في وقته وزمنه وحينه، وبما يثبت الحقيقة ويزهق الباطل، بل وكان مثل القرآن أفضل وأحق من مثلهم، وأحسن تفسيراً أي حجة وبياناً.
وفي ذلك تأكيد على علة وحكمة النزول مفرقاً، وهو أن القرآن الكريم كان في نزوله يتفاعل مع أحداث الدعوة الإسلامية وما يثار عليها من اعتراضات أو أسئلة أو ردود، طوال تاريخ البعثة المحمدية، سواء في مكة أو في المدينة، وسواء من الذين كفروا من قريش أو مع كفار أهل الكتاب أو مع المشركين، أو غيرهم، وقد كان القرآن الكريم يتفاعل ويجيب على أسئلة المسلمين واستفسارهم، أي أن القرآن الكريم كان يتفاعل في نزوله مع الواقع، وكان الواقع هو سبب نزوله أو مناسبته، سواء كان سبباً عاماً أم خاصاً، وأن القرآن الكريم تفاعل مع الأوضاع الاجتماعية والاقتصادية والسياسية، وتدرج بها فكرة بعد فكرة وحكمة بعد حكمة ونهياً بعد نهي حتى اكتمال الدين وإتمام النعمة، قبيل وفاة النبي عليه الصلاة والسلام.
Kur'an Nedir-Kur'an ve Bağlam-Kur'anın Bütünlüğü Üzerine
Mustafa Murat Batman-Doktora-16922730
KURAN VE BAĞLAM- PROF. DR. AHMET NEDİM SERİNSU
ABDULRAHIM ALMOHAMAD ALMAHMOUD
Öğrenci No: 15922728
KUR’AN NEDİR?
Kur'an insanın hayatını anlamlandıran kitaptır .Kur'an-ın insandan ne istediği anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu sebepten Kuran-ı anlamamız gerekir. Kur'an-ın kendine has üslubu onun kendi bütünlüğü içerisinde anlaşılmasını zaruri kılar. Bu sebepten kur'an-ın kuranla tefsiri önem arz etmektedir.
Kur'anı kerim ve içeriği icelenirken vahiy kavramı üzerine durulmuş vahye göre insan anlamlandırılmaya çalışılmıştır . Kur'an insanlığa hayat veren onları aydınlatan herşeyi genel çerçevede açıklayan en doğruyu ve en iyiyi oluşturan hakikatın kendisi olan rahmet kaynağı bir kitaptır .
Sadece vahin öngördüğü insan modeli isan fıtratıyla uyumludur. Kur'an kendini hidayet rehberi olarak tanımlerken; ku'ran-ı kerime insan hayatını anlamlandıran ilahi cevap olarak bakılmalıdır .
“Kur’ân Nedir?”, “Kur’ân’ın Bütünlüğü Üzerine” ve “Kur’ân ve Bağlam” Birlikte Okuma
Muhammed Şerif KAHRAMAN
Doktora-16922720
“Hz.
Muhammed’e Arapça dilinde müneccemen vahyolunan, bize tevâtür yoluyla naklolunan
ve Mushaflarda yazılı bulunan mu’ciz ilâhi kitap” tabiriyle tarif edilen
Kur’ân, insana yaratıcısı tarafından gönderilen kullanım kılavuzudur. İnsanın
kendini tanıyabilmesi ve hayatını anlamlandırabilmesi için özellikle bu rehberi
iyi bilmesi gerekir.
Allah
kelamı olan Kur’ân, herhangi bir zaman veya zeminle mukayyed değildir. İlâhi
bilgiye dayalı olan ifadeleri bütün zamanları kuşatıcıdır. İnsanlığın fikir
tarihinde değişmeyen çıkmaz, fıtrat arayışı ve kâmil insana dönüşme
beklentisidir. Kur’ân, ideal bir insan ve toplumun oluşturulması için düzenlemeler
getirmiştir. Kendi bütünlüğü içinde Kur’ân, yine aynı bütünlük içinde
anlaşıldığında insanlığın anlam arayışına gerçek anlamda cevap verecektir.
Âyetlerin
çerçevesi (bağlam), siyak-sibak ve kendi bütünlüğü içerisinde ele alındığında,
Kur’ân’ın en küçük parçasından en büyük parçasına kadar tutarlılık ve uyumluluk
içinde olduğu görülecektir. Fıtrat rehberi olan Kur’ân’ın insan hayatını
anlamlandırabilmesi için insanın Onu okuyup tedebbür etmesi fehmedip ihlasla
yaşaması gerekir. (bilişsel, devinimsel ve duyuşsal kazanım)
Kur’ân
âyetlerinin genel iniş sebebi insanlığın hidayetidir. Bununla beraber âyet ve sûrelerin
çoğu bidâyeten, doğrudan nâzil olmuşken bazı âyet ve sûrelerin ise özel iniş sebepleri
bulunmaktadır. Bir hâdise dolayısıyla veya Hz. Peygamber’e sorulan bir soru neticesinde
birkaç âyetin veya bir sûrenin tamamının nâzil olmasına sebep olan şeye “sebeb-i
nüzûl” denilmektedir. İniş sebeplerinin tespiti yalnızca sahâbe gözlemine dayanmaktadır.
Hz. Peygamber’den bu konuda bir buyruk vârid olmamıştır. Sahâbe döneminden
itibaren büyük önem verilen sebeb-i nüzûl bilgisi, sahâbe tefsirinin sonradan gelenlerin
tefsirine tercih edilmesinin başta gelen nedenleri arasında sayılmıştır. Bu yüzden
sebeb-i nüzûl rivâyetlerine tefsir ve hadis kitaplarında geniş yer verilmiş ve
bu alanda birçok müstakil eser telif edilmiştir.
Şurası
unutulmamalıdır ki “esbâb-ı nüzûl bilgisi Kur’ân-ı Kerîm’in nüzûl ortamının temel
bir parçası olabilir, ama yokluğu hâlinde Kur’ân gerçeğinin vücut bulması
mümkün olamaz, diye bir şey söz konusu edilemez. Nüzûl ortamının temel tarihî
bir unsuru olan esbâb-ı nüzûl, tarihî koşulluluk ifade etmez. Yani Kur’ân’ın
vücut bulması onun varlığı ile kâim ve yokluğu ile mümkün olamaz, denilemez.
Vahiy mahsulü olan Kur’ân, ilâhî iradenin meşîetiyle inzâl olunmuştur. Haricî
etkilerin ortaya çıkışı (nüzûl sebepleri gibi), onun indirilişinin gerçek
sebebi değildir.”
Kendini “hidayet rehberi” olarak niteleyen Kur’ân-ı Kerim, insan hayatını anlamlandıran ilâhi hitaptır. İnsana fıtrî bütünlüğü içerisinde kendisini öğreten vahiy mahsulü kitaptır. Kur’ân, insandan zihniyetini Onunla inşa ederek hayatını anlamlandırmasını, böylece Kur’ân insanını gerçekleştirmesini bekler.