Tülün Kaya 14070126 D şubesi
Güz dönemi tefsir 2 dersini Halis Albayrak hocamız ile nihayetlendirdik. Çok verimli ve dolu dolu bir dönem oldu. Birkaç surenin tefsirini farklı müfessirler ile gerçekleştirdik. Erken dönem müfessirleri ile devam ettik. Farklı yorumlar ile karşılaştık nasıl tefsir yapıldığını müfessirlerin nasıl bir yol izlediğini benimsedik. Oldukça verimli bi ders dönemi geçirdik. Diğer şubeler de ise Kur'an Nedir ve Kur'an'ın Bütünlüğü Üzerine kitapları okutulmuş ve ders bu kitaplar çerçevesinde devam etmiştir. Bu kitapların içeriği ve birbirisi ile olan bağlantısı da derse konu olmuştur. İbn Abbas Razi Taberi gibi müfessirlerin tefsir örnekleri ve bu kişilerin hayatı da dersin konularından olmuştur.
Tülün Kaya 14070126 2d
Güz dönemi tefsir 2 dersini Halis Albayrak hocamız ile nihayetlendirdik. Çok verimli ve dolu bir dönem oldu. Birkaç surenintefsirini farklı müfessirler ile gerçekleştirdik.Erken dönem müfessirleriile devam ettik. Farklı yorumlar ile karşılaştık nasıl tefsir yapıldığını müfessirlerin nasıl bir yol izlediğini benimsedik. oldukça verimli bir ders dönemi geçirdik. Diğer şubelerde ise KUR'AN NEDİR ve KUR'AN'IN BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE kitapları okutulmuş ve ders bu kitaplar çerçevesinde devam etmiştir.Bu kitapların içeriği ve birbiri ile olan bağlantısı da derse konu olmuştur. İbn Abbas Taberi Razi gibi müfessirlerin tefsir örnekleri ve bu kişilerin hayatı da dersin konularından olmuştur.
RUKİYE AYYILDIZ -14070030
2.SINIF C ŞUBESİ
Öncelikle belirtmek istediğim
daha önceki tefsir derslerini sizden almadım . Sitedeki ödevlere bakarak fikir
sahibi olmaya çalıştım.
-On web sayfası önerisi ödevi verilmiş.
Öğrenciler bu ödevde kişisel düşüncelerine göre faydalı buldukları sitelerin (http://www.suleymaniyevakfi.org/ -http://
www.isam.org.tr/ -http://www.islamansiklopedisi.info/-www.nurpenceresi.com -http://mektebisuffa.com/-http://www.aljazeera.com.tr-http://www.mustafaarmagan.com.tr/ vb.) adreslerini yazmışlar.
-Kur’an-Ahlak ilişkisi içerikli üç makale bağlantısı(url) istenmiş.
-Bu derste ne oldu başlığı altındaki ödevde de aşağıdaki gibi
bilgiler verilmiş:
-Dersimizde İnsan nedir ?
Kuran nedir ? İnsanın Kuran -ı Kerim ile nasıl bir bağlantısı vardır , bu
bağlantı içerisinde Peygamberin görevi nedir gibi konularına değinildi.
- Müfessir Kimdir? Müfessirin
yaşadığı dönem, etkilendiği alimler,çevresi vb.konular doğrultusunda Süfyan es
Sevri,Taberi,Ebu Ubeyde bin cerrah,el Ferra gibi müfessirlerin tefsir
özellikleri ve onların hayatı anlatılmış Kur‘an-ı Kerim’in bir
bütün olarak incelenmesi ve tefsir yaparken ayetleri siyak sibak
çerçevesinde anlamamız gerektiği vurgulanmıştır.
- Bakmak, görmek,
anlamak, anlam küreye girebilmek ifadelerinin hangi anlamlara geldiği beyan
edilmiş bunların arasındaki farklar mütalaa edilmiştir.
- KUR’AN NEDİR?, KUR’AN’IN
BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE kitapları okunmuştur. Kuran'ın insan hayatındaki ve anlam arayışındaki
yeri belirlenmiştir. Kuran'ın insandan neler beklediği ve Kuran'ın bir bütün
olarak insana neler kattığı öğretilmiştir.
-Son derste de Süleyman
Çelebinin Mevlid-i Şerif’i üzerinde kısaca durulmuştur.Mevlid kandili olması
hasebiyle Ahzab suresi 56.ayet çerçevesinde ‘Hz.Peygamber’e Salat ve Selam
Getirmenin Anlamı’ makalesine değinilmiştir.
-Dersler birtakım video ve
fotoğraflarla desteklenmiştir.
Anladığım kadarı ile on web sayfası ödevi ve
Kur’an-Ahlak ilişkisi ödevlerinde öğrencinin düşünceleri hakkında bir fikir sahibi olma yönünde bir yol
izlenmiş ; çünkü öğrenciler orada kendi düşüncelerine göre faydalı buldukları
sitelerin isimlerini vermişler. Aynı zamanda bu konu hakkında araştırma yapmak
isteyenler içinde kaynaklık etmesi bakımından faydalı olmuş. Dersimizde ne oldu
ödevinden anladığım üzere genel olarak baktığımızda öğrenciye bir bakış açısı
kazandırılmaya çalışılmış. Ayrıca dersi alan öğrencilerin bu dersten
kazanımlarının ne olduğunu görmesi açısından ve dersi daha önce almamış
olanlara bilgi vermesi açısından faydalı olmuş. Ödevlerin sitede yayınlanması
ise yine öğrencilere kaynaklık etmesi açısından güzel olmuş.
RUKİYE AYYILDIZ -14070030
2.SINIF C ŞUBESİ
Öncelikle belirtmek istediğim
daha önceki tefsir derslerini sizden almadım . Sitedeki ödevlere bakarak fikir
sahibi olmaya çalıştım.
-On web sayfası önerisi ödevi verilmiş.
Öğrenciler bu ödevde kişisel düşüncelerine göre faydalı buldukları sitelerin (http://www.suleymaniyevakfi.org/ -http://
www.isam.org.tr/ -http://www.islamansiklopedisi.info/-www.nurpenceresi.com -http://mektebisuffa.com/-http://www.aljazeera.com.tr-http://www.mustafaarmagan.com.tr/ vb.) adreslerini yazmışlar.
-Kur’an-Ahlak ilişkisi içerikli üç makale bağlantısı(url) istenmiş.
-Bu derste ne oldu başlığı altındaki ödevde de aşağıdaki gibi
bilgiler verilmiş:
-Dersimizde İnsan nedir ?
Kuran nedir ? İnsanın Kuran -ı Kerim ile nasıl bir bağlantısı vardır , bu
bağlantı içerisinde Peygamberin görevi nedir gibi konularına değinildi.
- Müfessir Kimdir? Müfessirin
yaşadığı dönem, etkilendiği alimler,çevresi vb.konular doğrultusunda Süfyan es
Sevri,Taberi,Ebu Ubeyde bin cerrah,el Ferra gibi müfessirlerin tefsir
özellikleri ve onların hayatı anlatılmış Kur‘an-ı Kerim’in bir
bütün olarak incelenmesi ve tefsir yaparken ayetleri siyak sibak
çerçevesinde anlamamız gerektiği vurgulanmıştır.
- Bakmak, görmek,
anlamak, anlam küreye girebilmek ifadelerinin hangi anlamlara geldiği beyan
edilmiş bunların arasındaki farklar mütalaa edilmiştir.
- KUR’AN NEDİR?, KUR’AN’IN
BÜTÜNLÜĞÜ ÜZERİNE kitapları okunmuştur. Kuran'ın insan hayatındaki ve anlam arayışındaki
yeri belirlenmiştir. Kuran'ın insandan neler beklediği ve Kuran'ın bir bütün
olarak insana neler kattığı öğretilmiştir.
-Son derste de Süleyman
Çelebinin Mevlid-i Şerif’i üzerinde kısaca durulmuştur.Mevlid kandili olması
hasebiyle Ahzab suresi 56.ayet çerçevesinde ‘Hz.Peygamber’e Salat ve Selam
Getirmenin Anlamı’ makalesine değinilmiştir.
-Dersler birtakım video ve
fotoğraflarla desteklenmiştir.
Anladığım kadarı ile on web sayfası ödevi ve
Kur’an-Ahlak ilişkisi ödevlerinde öğrencinin düşünceleri hakkında bir fikir sahibi olma yönünde bir yol
izlenmiş ; çünkü öğrenciler orada kendi düşüncelerine göre faydalı buldukları
sitelerin isimlerini vermişler. Aynı zamanda bu konu hakkında araştırma yapmak
isteyenler içinde kaynaklık etmesi bakımından faydalı olmuş. Dersimizde ne oldu
ödevinden anladığım üzere genel olarak baktığımızda öğrenciye bir bakış açısı
kazandırılmaya çalışılmış. Ayrıca dersi alan öğrencilerin bu dersten
kazanımlarının ne olduğunu görmesi açısından ve dersi daha önce almamış
olanlara bilgi vermesi açısından faydalı olmuş. Ödevlerin sitede yayınlanması
ise yine öğrencilere kaynaklık etmesi açısından güzel olmuş.
Fatmanur Topçu 14070217 2.C
Arkadaşlarımın yazdıklarından anladığım kadarıyla Kur’an
ilminin ilk aşamasını, insanın Kur2an la tanışması teşkil eder .Bu sebeple Kur’an
nedir? Tefsir nedir? Müfessir kimdir?
Sorularını sorarak kafalarda soru işareti oluşturup daha sonra bu paralelde
derslere yön verilmiş. Her insanın bir anlam arayışında olduğunu bu arayışta
anlam küreye girebilmesi ve kendine yer edinebilmesi için bu arayışın tamamlanması gerektiği ve bunun da
Kur’an nedir? Sorusuna mantıklı bir cevap bulabilmesiyle gerçekleşebileceği
vurgulanmış. Farklı müfessirlerin
hayatları, tefsir yöntemleri ve
tefsirleri işlenerek geniş eksenli bir ders geçirilme sağlanmış. Aynı zamandane
şekilde ve hangi özell,ikleriyle tefsir çalışmalarına bakmamız gerektiği bunun
yanında arap dili ve belagatının tefsir ve Kur’an açısından önemi üzerinde
durulmuş.
Zeynep Erdal - 13070786 - 2. Sınıf - C Şubesi
Öncelikle güz döneminde Tefsir dersini sizden almamıştım. Dersinizi bu dönem ilk kez alıyorum. Değerlendirmemi buradaki ödevler ve güz döneminde sizden ders alan arkadaşlarımın anlattıklarıyla yapacağım.
Tefsir dersinin
başlangıcında insanın sahip olduğu anlam arayışının ve bu anlamı nerede bulması
gerektiği üzerinde durulmuştur. Cevap olarak Kur’an-ı Kerim’in insanın hayatına anlam kattığı ve bu anlam için
öncelikle Ku’an-ın ne olduğu, nasıl anlaşılması gerektiği, nasıl okuması
gerektiği, insanın hayatına neler katacağı gibi meselelerin anlaşılması
gerektiği vurgulanmıştır. Oku, düşün, anla, yaşa zinciri çerçevesinde bu
meseleler tartışılmıştır.
Dönem içerisinde Kuran Nedir?, Kuran'ın
Bütünlüğü Üzerine kitapları okunmuştur. Bu kitapları okumaktaki amaç ise
yine hayatımıza anlam katan vahyin ne olduğunu anlamak ve onun ne olduğunu
öğrenmek, Kuran’ın tefsirinde Kur’an ayetlerinin bütünlüğünü göz önünde bulundurmak
gerektiğini görmektir.
Ayrıca İbn Abbas,
Mukatil bin Süleyman, Süfyan es Sevri, el Ferra, Ebu Ubeyde, Taberi ve Maturidi
gibi müfessirlerin tefsirleri açıklamalı ve karşılaştırmalı olarak işlenmiştir.
Genel olarak Tefsir
dersi çeşitli içeriklerle zenginleştirilmiş ve öğrencinin en iyi şekilde
istifadesi hedeflenmiştir. Bu hedefe ulaşıldığı kanaatindeyim.
İlk olarak geçmiş yıllar ve genel olarak dersin işleyişi hakkında bilgi verildikten sonra Kuran Nedir? Ve Kuran'ın anlam bütünlüğü kitaplarını okuyup değerlendirdik. Tarih seyri içerisinde değerlendirdiğimizde Peygamber efendimizin döneminden başlayarak günümüze kadar tefsir de kullanılan yöntem ve kaynaklar hakkında bilgi verildikten sonra aynı konu Hakkı'nda farklı müfessirlerin tefsirlerini karşılaştırmalı olarak okuyararak Kuran'ı Nasıl yaşayacağız? Sorusuna cevap bulmaya çalıştık. Ayrıca okuduğumuz müfessirlerin Nasıl bir yöntem izlediklerini, temel olarak tefsirde nelere dikkat ettiklerini anlamaya çalıştık. Yalnızca bilgi açısından değil ahlaki olarak da gelişmemizi sağlayan dersler geçirdiğimizi düşünüyorum.
Saygılarımla.
Ömer Faruk ARSLAN
Doktora 2016-2017 Bahar Dönemi
Öğrenci No: 16922731
TEFSİR, HADİS VE FIKIH TARİHLERİNİN BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ AÇISINDAN MÜTALAASI
Bilgi, sözlükte “bir iş, konu, olay ve herhangi bir şey konusunda bilinen, malûmat” olarak tanımlanır. İnsanoğlu, Hz. Adem’den bu güne daima bir arayış içerisinde olmuş, zaman zaman batıla yönelmesine rağmen gerçek bilginin, hakikatin peşinden koşmuştur. Bilgi, bu yönü ile insanı, hayatı ve evreni anlamlandırmada önemli bir işleve sahiptir. İfade edilme şekilleri, yaklaşım ve metot farklılıkları varolmakla birlikte hakikat birdir. Bilgi bir bütündür.
İslami ilimler içerisinde tefsir, hadis ve fıkıh tarihine dair eserler mütalaa edildiğinde bilginin bir bütün olduğu gözlemlenebilmektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim’in 610 yılında Mekke’de başlayan inzâli yirmi üç yıl sürmüş ve nüzul ortamında bilgi bir bütün olarak muhataplarına ulaşmıştır. İnen her ayet, Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından sahabeye tebliğ edilmiş ve vahiy katiplerine yazdırılmıştır. Ayetler bazen sorulan bir soru veya meydana gelen bir hadise üzerine inmiş, bazen bir sebebe müstenit olmadan inzal edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s) kendisine indirilen bu ayetleri, mücmelini tebyin, müphemini tafsil, mutlakını takyit ve müşkilini tavzih etmek suretiyle açıklamıştır. Sözlü izahlarının yanı sıra “Beni nasıl namaz kılarken görürseniz siz de öylece namaz kılınız.” hadisinde görüldüğü gibi Kur’ân’da geçen ilahi buyrukları hayatına tatbik etmesi ile fiili bir örneklik ortaya koymuştur. Böylece Kur’ân’ın nüzul sürecinde hadis ilminin temelleri de tefsir ile bir bütünlük içerisinde atılmıştır.
İslam’ın iki temel kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim ve sünnet saadet asrında gün be gün ikmal edilmiştir. Hadis tarihi incelendiğinde Hz. Peygamber tarafından hadislerin bir dönem yazılmasının yasakladığı görülmektedir. Bu yasak Kur’ân ayetleri ile hadislerin karışması ihtimalini bertaraf etmek içindir. Zira o dönemin şartlarında yazı yazılacak malzeme az ve temini meşakkatlidir. Hadislerin zaman zaman ayetlerle aynı malzemeye yazılması, Hz. Peygamber (s.a.s)’in bu konuda bir tedbir almasını gerekli kılar. Bu durum endişe giderilinceye kadar devam eder. Hadis tarihinden hadislerin yazılması ile ilgili bu aldığımız bu anektot, tefsir yani Kur’ân ayetlerinden kastedilen manaların açıklanmasının hadislerin vürudu ile iç içe olduğuna işaret etmektedir. Zaten tefsire dair beyanlar ilk dönemde hadis kitaplarının önemli konuları arasında yer almış, hadis olarak nakledilmiştir.
Kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesi şeklinde tarif edilen fıkıh ilmi ise Kur’ân-ı Kerim ve sünnetten çıkartılacak hükümleri ele alır. Bu yönü ile nüzul ortamından bağımsız düşünülemez. Zira Hz. Peygamber (s.a.s) tebliğ vazifesinin bir gereği olarak İslam’ı iman-amel bütünlüğü içerisinde anlatmış ve hayatında bizzat tatbik ederek öğretmiştir. Fıkıh tarihinin ilk dönemi, tefsir ve hadiste olduğu gibi Hz. Peygamber dönemidir. İnen ayet-i kerimeler ve bu ayetleri izah eden Hz. Peygamber’in söz fiil ve takrirleri fıkhın iki temel kaynağıdır. Bu nedenle sadet asrında tefsir, hadis ve fıkıh iç içe oluşmuş ve gelişmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s)’in vefatından sonra sahabe ve tabiin dönemlerinde nüzul ortamında edinilen bilginin muhafazası üzerinde hassasiyetle durulmuştur. Kur’ân-ı Kerimin Mushaf haline getirilmesi ve sonrasında istinsah edilmesi bu gayretin ilk göstergesidir. Hadisler, kayıt altına alınmaya başlanmış, rivayet için usuller oluşmuş ve sened ile nakledilmesi ilmi bir disiplin olarak kullanılmıştır. Kur’ân ve sünnetten nasıl hüküm çıkarılacağı fıkıh medreseleri ile ortaya konulmuş, bu süreçte ulema arasında ehl-i hadis ve ehl-i rey ayrımı belirginleşmeye başlamıştır.
Tefsire dair ilk tedvin örnekleri, hadis mecmualarında “kitabu’t-tefâsîr”, başlığı altında yer almıştır. Fıhkın tedvini için de benzer bir durum söz konusudur. Tedvin dönemine kadar daha sözlü olarak nakledilen ve sened zinciri ile güvenilirliği test edilen pek çok bilgi, tedvinin başlaması ile birlikte yazılı hale getirilmeye başlanmıştır. İlk dönemde birlikte cem edilen bilgiler, sonraki dönemlerde müstakil eserlere konu olmuştur.
Vahit DEMİRAL Öğrenci No: 16922716
2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı Tefsir Doktora Öğrencisi
KARŞILAŞTIRMALI TARİH MÜTAALASI
Bir ilim dalının yol kat etmesi için diğer ilim dallarıyla ilişki içinde olması zaruridir. Mesela tefsir ilmi, tek başına bir ilim dalı olarak düşünülemez. Nitekim Kur’ân kelimelerinin anlamını ortaya koymayı gaye edinen tefsir, başta Arap diline muhtaçtır. Bununla beraber en büyük müfessir olan Hz. Peygamber’in sünneti yani hadis ilmi bilinmeden, ahkâm ayetlerinden nasıl hüküm istinbat edileceği anlaşılmadan yani fıkıh ilmine vakıf olunmadan ve genel olarak Kur’ân ilimlerinden bihaber bir şekilde yapılacak tefsirin eksik bazen de hatalı olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla Allah’ın kelamını anlamak ve onun üzerinde yorum yapmak isteyen kimsenin (müfessir) bilginin bütünlüğü prensibini gözeterek hareket etmesi, Kur’ân’la ilişki içinde olan diğer ilim dallarına da vakıf olması gerekir.
Müslümanlar her devirde Kur’ân-ı Kerim’e dünya ve ahiret saadetlerini sağlayan bir esas, bir anayasa gözüyle bakmışlar, nüzulünün başlangıcından itibaren muhtevasını iyi anlamak için çeşitli yönlerden onu araştırmışlardır. Başlangıçtan beri Arap Dili, Kelam, Hadis, Tefsir ve İslam Hukuku ile ilgili özgün eserler meydana getirilmiş, Temel İslam Bilimleri böylece ortaya çıkmıştır. Kur’ân’dan neşet eden ilimler tarihine bakıldığı zaman bu ilimlerin ne kadar iç içe olduğu hatta bazılarının varlığının diğerlerinin varlığına bağlı olduğu görülür. Kendi alanımızdan örnek verecek olursak tefsirin ilk başta hadis ilmi içerisinde yeşerdiği daha sonraları başlı başına bir ilim dalı olarak ortaya çıktığı görülür.
Önceki dönemlerde telif edilen eserlere bakıldığında müelliflerin bilginin bütünlüğü prensibine bağlı bir şekilde bu işi yaptıkları görülür. Ancak modern çağla birlikte ihtisaslaşmanın baş göstermesi ve eğitimin buna göre yapılması, bu prensibe olan bağlılığın azalmasına hatta son zamanlarda kaybolmasına neden olmuştur. Aynı damardan beslenen Temel İslam Bilimleri’ni keskin çizgilerle ayırarak ve bu alandaki diğer bilim dallarından bihaber olarak ortaya konan çalışmalar ne yazık ki yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla bu alanda çalışma yapacak olanların bilginin bütünlüğü prensibine sadık kalması ve eserlerine bu sadakati yansıtması beklenen ve özlenen bir tablodur.
MIZANUR RAHMAN 16922722
TEFSIR,
HADIS VE FIKIH TARIHI: BIR BÜTÜNLÜĞÜ
TEFSIR TARIHI
Tefsir kelimesi: fesera veya
sefera kökünden gelen tefilün vezninden mastardır ve her iki kök fiilin sözlük
anlamı; keşfetmek, ortaya çıkarmak, üzerindeki örtüyü açmak, beyan etmek,
açıklamak, anlaşılır hale getirmek gibi manalara gelir.
Peygamber dönemi
(Tefsir’in Doğuşu):
Tefsir’in ortaya çıkışı
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem ile başlamaktadır.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bazen ayeti okuyarak, Ashaba soru sorarak, Sözünü delillendirmek maksadıyla veya Sahabilerin
soru sorması üzerine tefsir ediyordu .
Allah
Rasülü’nün Tefsir Yönemi:
Mücmelin
teybini, Mübhem’in tafsili, Mutlak’ın takyidi, Müşkil’in
tavzihi
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin Kur’an’ın tamamını
veya bir kısmını tefsir etti diye islam âlimleri arasında ihtilaf olmuştur.
Peygamberimiz, vahyin ilk
muhatabıdır. Kur’an’ın ilk muhatapları olan sahabiler onun ruhuna vakıf
oldukları hâlde, ayetleri iyice anlamak ve doğru amel etmek konusunda zaman
zaman Hz. Peygamber’in tefsirine ihtiyaç duymuşlardır. Peygamberimiz de lüzum
gördükçe ayetleri tefsir etmiştir. Yaptığı açıklamalarla Kur’an’ın anlaşılmasını
ve yaşanmasını sağlamış, amelî konulardaki davranışlarıyla da ayetlerin
uygulanışını göstermiştir. Yani sadece sözle değil, aynı zamanda
davranışlarıyla da fiilî bir tefsir yapmıştır. Örneğin: Kur’an-ı Kerim’de namaz
ve hac sadece emredilmiş; nasıl yapılacaklarına dair detayları Peygamberimiz
tarafından açıklanmıştır.
Sahabe Dönemi:
Kur’an, Peygamberimize sahabenin
yaşadığı ortamda ve onların konuştukları dilde nazil oluyordu. Bu nedenle
sahabenin büyük çoğunluğu hangi ayetin nerede, nasıl, ne hakkında ve hangi
sebeple nazil olduğunu biliyordu. Hatta ayetlerin indirilmesine neden olan
olayların içinde yaşıyorlardı. Kur’an’ın ilk muhatapları olarak Kur’an’ın
okunması, ezberlenmesi, yazılması, açıklanması, anlaşılması ve uygulanmasında
Peygamberimiz ‘in yürüttüğü tüm faaliyetlere bizzat katılmışlardı.
Anlayamadıkları bir ayeti doğrudan Peygamberimize sorup dinliyorlar. Böylece
ayetlerde kastedilen anlamları bilginin asıl kaynağından öğreniyorlardı. Onlar
da ayetlerin indirilme sebebini ve Peygamberimiz’in onlara öğrettiği her türlü
bilgiyi sonraki nesillere naklederek tefsir ilminin temelini atmışlardır.
Sahabe içerisinde aralarında Ali b. Ebi Talip, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b.
Abbas, Ubey b. Kâ’b, Ömer b. Hattab ve Hz. Aişe’nin de bulunduğu kişiler Kur’an
tefsiri konusunda ön plana çıkmışlardır.“Tercümanü’l-Kur’an” adıyla
da anılan Abdullah b. Abbas tefsirle ilgili rivayetleri
oldukça fazla olan sahabilerden biridir.
Tabiin Dönemi:
Peygamberimiz’le bizzat
karşılaşmamış ve ayetlerin indirilişine tanıklık etmemiş olduklarından tabiin
dönemi müfessirleri, ayetleri yorumlarken daha fazla açıklama yapma gereği
duymuşlardır. Sahabe döneminde sınırlı sayıdaki ayetlerin tefsiri yapılmışken
tabiîn döneminde Kur’an tamamen tefsir edilmeye başlanmıştır. Sahabe Dönemi’nde
sözlü olarak devam eden tefsir hareketi, Tabiin Dönemi’nde de bazen sahifelere
yazılmış olmakla birlikte, çoğunlukla sözlü olarak devam etmiştir. Tabiin
müfessirleri ayetlerin yorumunda naklin yanında rey ve içtihadı da kullanılmaya
başlamıştır. Bu da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Farklı
kültürlerle karşılaşmalar sonunda farklı görüşlere zemin teşkil eden tefsir
anlayışları yaygınlaşmıştır. Arap olmayanlar (mevâlî), tefsir hareketinde daha
fazla rol almaya başlamıştır. Mekke ve Kûfe gibi tefsir okulları oluşmaya
başlamıştır. İbn Abbas’ın öğrencileri Said b. Cübeyr, Mücahid ve İkrime gibi
tabiînin önde gelen müfessirleri nakle(hadise) dayalı rivayet yöntemini esas
alan “Mekke ekolü”nü, Ubey b. Ka’b’ın öğrencileri, Zeyd. b. Eslem
ve Muhammed b. Ka’b el Kurazî gibi tabiîler ise “Medine ekolü”nü
oluşturdular. İbn Mesud’un öğrencileri İbrahim en Nehaî, Muhammed b. Sirin ve
Hasan el-Basrî gibi tabiinin önde gelen müfessirleri ise nakil yanında reye
dayalı dirayet yöntemini kullanan “Kûfe ekolü”nü oluşturdular.
Tefsirin
Tedvin Dönemi
Tefsirin
tedvini denilince Kur’an tefsiriyle ilgili rivayetlerin düzenli bir şekilde
kitaplarda toplanması anlaşılır. Tefsir faaliyeti çeşitli aşamalardan
geçmiştir. Sözlü Rivayet Dönemi: Peygamberimiz ve sahabenin dönemindedir. Sözlü
kültürün daha yaygın olduğu Peygamberimiz Dönemi’nde Kur’an’la karışması
ihtimali nedeniyle Kur’an dışında genellikle başka bir şey yazılmamıştır.
Tefsirin
Kitabeti Dönemi: Peygamberimiz Dönemi’nde yazılmış az sayıdaki hadis sahifeleri
ve muhaddislerce ezberlenen hadisler çeşitli mecmualarda toplanılmaya başlandı.
Bu hadis mecmualarının bazı bölümleri ayetlerin tefsirleriyle ilgili olduğundan
hadis kitaplarında “kitabu’t-tefsir” olarak adlandırıldı. Böylece tefsir rivayetleri,
hadis kitapları içerisinde de olsa bağımsız bölümler oluşturmaya başladı. Yine
bu dönemde Kur’an’daki kelimeler, başka dillerden Kur’an’a giren kelimeler, eş
sesli ve eş anlamlı kelimeler üzerine araştırmalar yoğunlaştı. Bunların bir
kısmı da yazıldı. Bu döneme tefsirin kitabeti adı verilmiştir.
Tedvin Dönemi: Tabiin dönemde
tefsir rivayetleri, hadis kitaplarının birer bölümü olmaktan çıktı. Kur’an’ı
baştan sona tefsir eden bağımsız tefsir çalışmaları kitaplarda toplanmaya
başlandı. Kur’an-ı Kerim’i baştan sona tefsir eden ilk yazılı kitap, Mukâtil b.
Süleyman (öl. 150/767)’ın “Kitabu’t-Tefsiri’l- Kebir”idir. Mukâtil’in
tefsirinde kelimelerin farklı anlamları, ilk dönem kıraat farklılıkları
verilmiş, sebeb-i nüzul, tarihî haberler ve şahıs isimleri çokça nakledilmiştir.
HADIS TARIHI
Lügat ve ıstılah yönünden hadîs kelimesinin arzettiği
manâlar arasında bir hayli farklılıklar mevcuttur. Lügat yönünden eskinin zıddı
yeni manâsına gelen hadîs, aynı zamanda haber manâsına da gelir ve bu kelimeden
müştak bazı fiiller, haber vermek, tebliğ ve nakletmek gibi manâlarda
kullanılır.
Hazrate peygamberden hadisi
bizzat alan sahabiler, kendi devirlerinde hadisi genel olarak yazılı hale
getirmemişlerdir. Tabii istisnai olaraka kendi hadislerini yazan sahabiler de yok
değildir. Daha sonraki yıllarda Hadis Tarihi ve Hadis İlimlerini aynı
eserde toplayan birkaç kitap ile bir müstakil kitap daha yazılmıştır. Diğer
İslam ülkelerinde de hadis tarihine dair kitaplar bin dokuz yüzlerin sonlarında
yazılmaya başlanmıştır. Hadis ilmi Üçüncü Hicri asrın sonunda bütün konuları
ile teşekkül etmiştir. Her ne kadar bu konuları içine alan kitapların telifi
bir müddet daha gecikmiş olsa bile usul ve kaidelerin tabir ve tariflerin
birinci asrın sonundan itibaren hadis imamları arasında kullanılması ikinci
asırda ise hiç bir kayda tabi olunmaksızın münakaşa edilmesi bu ilmin bir hayli
erken bir devirde teşekkül ettiğini gösterir. Zaten en mükemmel hadis
mecmualarının bu eserde altın çağ olarak tasvif ettiğimiz üçüncu asırda tasnıf
edilmesi de bunun bir başka delilini teşkil eder . Hazreti peygamber vefat
ettikten sonra arap yarımadasından İslam toprakları genişlemiş ve Sahabiler
çeşitli görevlerle bu islam topraklarında görevlendirilmişlerdir. Bu
sahabilerin gittikleri yerlerin birbirinden farklıydı. İslam ülkesinin
genişlemesi ile muhtelif şehirlerde farklı itikadî mezheplerin ortaya çıktığı,
Müslümanların fırkalara ayrıldığı ve hadîste vaz (uydurma) hareketinin başladı.
Bu sebeple hadîsçiler cerh ve ta’dil faaliyetini başlatarak, eşi rastlanmaz bir
tehlike olan hadîs uydurmacılığını önlemek adına, râvileri sıkı bir tenkit
süzgecinden geçirmeye, güvenilir olanları olmayanlardan ayırmaya ve her birinin
rivayet ettiği hadîsleri sıhhat-zafiyet yönünden derecelendirmeye
yönelmektedir.
Tedvîn, çeşitli Sahâbilerin
yazdığı eserleri bir araya getirmeleri veya Sahâbilerin rivayetleri bira araya
getirmeleri yani toplamaları manasına gelmektedir. Hadîs tedvîninin başlangıcı,
tam olarak belirlenemese de yaklaşık birinci asrın sonlarıyla ikinci asrın başlarına
kabül etmektedir. İbn Şihâb ez-Zuhri (50-124) ise “hadîsleri ilk tedvîn eden
kimse” olarak kabul edilmektedir. Kendisinin hadîsleri toplama ve yazma
hususunda büyük gayretler sarfettiğini gösteren çeşitli haberler bulunmaktadır.
FIKIH TARIHI
Fıkh’ın manası:
Sözlükte fıkıh kelimesi çeşitli
bablara göre; “mutlak olarak anlamak, konuşan kimsenin dediğini anlamak, bir
şeyi bilmek iyi ve tam olarak anlamak, derinlemesine kavramak anlamına
gelmektedir” yanısıra “fakihin bir karakteri”ni ifade edebilmek için de
kullanılmıştır.
Fıkhın Doğuşu Peygamberimizin Dönemi:
Rasûlullâhın zamanında fıkıh
doğmuş ve ana şeklini almıştır. Bu devrede fıkhın kaynağı Kur’ân ve Sünnet’tir.
Bununla birlikte uzak beldelere gönderilen sahâbîlere ictihâd yetkisi
verildiğini de görmekteyiz.
Islam hukukunun teşekkül
tarihinde en önemli devir Asr-I Nevebı de denilen vahy devirdir. Çünkü bu devir
islam hukukunun asıl kaynakları olan kuran-I kerimin nazil olduğu ve hazreti
peygamberin sünnetini izah ederek bir takım emir ve nehyler getirdiği bir
devirdir.
Teşri usulleri
Bu devirde teşri usulleri
şöyledi: bir hadise vuku bulur bunun hükümü Hz.peygamberden sorulurdu. Böyle
bir soruya muhatab olan Hz.peygamber önce vahy beklerdi. Bu meselenin hükmü
kendisine açıkça veya mana olarak vahyedilince o da bunun eshabına bildirdi.
Eğer bu bekleme neticesinde bir hüküm gelmezse bu takdirde Hz. Peygamber
ictihad ederdi. Bir hata varsa vahy yoluyla bildirilirdi. çünkü islam inancina
göre peygamberler masumdur onlardan yanlışlık sadır olması peygamberliğin
mahiyetine aykırıdır.
Hz. Peygamberin hanımları keskin
zekaları derin firasetleri ile Hz. Peygamberin ibadetleri ve en içindeki
hareketlerini haver vermenin yanında bilhassa aile ve miras hukukunun
teşekkülünde çok mühim bir rol oynamışlardır.
Sahabenin hukukı mesaisi
Takriben bir asır kadar devam
eden sahabe-I kiram devri iki safhaya ayrılır: Hülefa-ya raşidin ve sonraki
emeviler devri. Sahabe-I kiramın çoğu islamiyetin hükümleri yaymak için
yeryüzünde dağılmışlar başka memleketlere yerleşmişlerdir.
Tabiin ve tebe-I tabiin devri :
tabiin devri fakihlerinden her birinin müstakil mezhebi yani hukuk ekolü vardi.
Bu fakihlerin hukukı görüşlerinin bir kısmı başka mezhaplarin kitapalrında
zaman zaman zikredilir.
Taklid devri Abbası
imparatorluğnun parlak günlerinden başlar ve xııı-xıx asır başlarına
kadar sürer.
Taknin devri umumiyetle zamanın
en güçlü islam devleti sayılan osmanlı devletinde tanzimat fermanının ilan
edildiği 1839 yılından başlar ve xıx ve xx. Asırları ifade
eder. Bu devirde de taklid devrinin hususiyetleri aynen devam etmekle
beraber islam hukukuna dair hükümlerin eski devirlere nazaran daha yaygin bir
biçimde kanunlaştırıldığı görülür.
Islam hukukunun bugünün ve
geleceği: xx.Asrın ortalarına gelindiğinde islam hukuku artık dünyanın
hemen hiçbir yerine bütünüyle uygulanır olmaktan çıkmıştır. Bu da islam
hukukunun noksanlığı veya zamanın ihtiyaçlarına cevap vermemesinden ziyade
tamamen cemiyetlerin sosyal tercih ve hayat görüşünün değişmesinden
kaynaklanmaktaydı.
KAYNAKÇALAR
1. Tefsir Tarihi, İsmail CERRAHOĞLU
2. Hadis Tarihi ile Alakalı
Çalışmalar-Prof. Dr. Selahattin POLAT.
3. Hadis
Tarihi - Talat KOÇYİĞİT.
4. Mebahis
fi Ulumi'l-Kur'an - Menna el-Kattan.
5. Tarih-ul
fıkıh el-islami – Ömer el Aşker.
6. Sünnt tedvin etmeden önce-Muhammed el
hatib.
Merve YILDIRIM 14070249
Tefsir dersini güz döneminde de Ahmet Nedim SERİNSU dan alma şansına sahiptim. Güz döneminde üzerinde durduğumuz en önemli mevzu 'oku,düşün,anla,yaşa' prensibiydi. Bu prensip bize kendi hayatımızda farklı bir bakış açısı kazandırdı. Bunun dışında okumuş olduğumuz Kuran Nedir kitabında dikkatimi çeken yine hocamızın da üzerinde durduğu diğer önemli bir husus insanın anlam arayışıydı. İnsanın neden var olduğuna dair ne yapması gerektiğine dair farklı bir kazanım elde etmiş olduk.
Abdulrahim almohamad
almahmoud
Doktora 2016-2017 Bahar Dönemi
Öğrenci No: 15922728
الحمد الله رب العالمين والصلاة والسلامٌ على عباده الذين اصطفى وعلى نبينا
محمد وآله وصحبه وسلم تسليمًا كثيرًا، أما بعد..
إن موضوع علوم القرآن هو القرآن الكريم ذاته، من هذه النواحي التي
تتعلق بآياته، وسوره، وأسباب نزوله، ومكيه ومدنيه .
و يمكن تقسيمها إلى قسمين :
القسم الأول : العلوم الناشئةُ منه ، وهي
ما كانت متعلقةً به تعلقًا مباشرًا ، ولا تخرج إلا منه كعلم التفسير و علم أسباب
النزول.
القسم الثاني : العلوم
المشتركة مع علم الفرآن، و المرتبطة به كنصِّ شرعيٍّ كعلم الحديث النبويُّ ؛ وينبثق
عن دراسة علم القرآن وعلم الحديث ، علم الفقه وعلم أصول الفقه .
وتعد هذه العلوم أساس العلوم الشرعية .
علــم التفسيــر
علم التفسير أحد العلوم الشرعية الأساسية
المتعلقة بالقرآن الكريم من حيث أنه يهدف إلى تحصيل القدرة على استنباط الأحكام
الشرعية على وجه الصحة من كلام الحق سبحانه إضافة إلى تذكير المخلوق بحق الخالق،
وتنبيه العابد للاستعداد إلى يوم المعاد، وتحذير الإنسان من مكائد الهوى والشيطان
وغير ذلك، مما يحصله المؤمن نتيجة معرفته بتفسير كلام الله وإطلاعه على أسراره
وخفاياه.
تعريف التفسير وموضوعه:
ولقد عّرف الإمام الزركشي في كتابه البرهان
علم التفسير بقوله: علم يبحث فيه عن أحوال القرآن المجيد من حيث دلالتُه على مراد
الله تعالى، بقدر الطاقة البشرية.
والتفسير في اللغة إنما هو الإيضاح
والتبيين، وقد جاءت كلمة التفسير في هذا المعنى في الآية الكريمة: (ولا يأتونك بمثل إلا جئناك بالحق وأحسن
تفسيراً)الفرقان/33) أي بياناً وتفصيلاً(.
ومادام موضوع علم التفسير كلام الله سبحانه
وتعالى الذي هو منبع كل حكمة ومعدن كل فضيلة، فإن غايته التوصل إلى فهم معاني كلام
الله سبحانه واستنباط أحكامه ومعرفة مراده ليصار بذلك إلى السعادة الدنيوية
والأخروية ،، لذلك يعد علم التفسير
في نظر كافة المسلمين من أشرف العلوم وأرفعها.
ولما لكلام الله من قدسية، ولما يتوقف على
تفسيره من نتائج هامة وأحكام تتعلق بأحوال الخلق، لم يكن علم التفسير بالعلم الذي
يقوم دون اعتماد على دعائم أو استناد إلى علوم ومبادئ .
ومن هنا بيّن العلماء أن التفسير يتوقف في
معرفته على عدد من العلوم هي: علم اللغة والنحو والصرف والاشتقاق والمعاني والبيان
والبديع والقراءات وأصول الدين وأصول الفقه وأسباب النزول والقصص والناسخ والمنسوخ
والفقه والأحاديث المبينة لتفسير المجمل والمبهم، إضافة إلى علم الموهبة الذي
يورثه الله تعالى لمن يعمل بما يعلم من إخلاص النية وصحة الاعتقاد ولزوم سنن الدين... وبدون تلك العلوم أو بعضها يخشى على من يتعرض للتفسير أن يَضل ويُضل.
منشأ علم التفسير:
وأول من أظهر تفسير القرآن وبين للناس
معانيه رسول الله صلى الله عليه وسلم وكان هو أعلم الناس بمعاني كتاب الله وإدراك
أسراره ومعرفة مقاصده. بل هو الذي وجه إليه الله كلامه حيث قال: (لتبين للناس ما نزل إليهم)النحل/44
يقول ابن خلدون في مقدمته: فكان النبي صلى
الله عليه وسلم يبين المجمل ويميز الناسخ من المنسوخ، ويعرفه أصحابه فعرفوه،
وعرفوا سبب نزول الآيات ومقتضى الحال منها منقولاً عنه ،ولم يزل ذلك متناقلاً بين
الصدر الأول والسلف حتى صارت المعارف علوماً ودونت الكتب فَكُتب الكثير من ذلك،
ونقلت الآثار الواردة فيه عن الصحابة والتابعين، وانتهى ذلك إلى الطبري والواقدي
والثعالبي وأمثالهم من المفسرين، فكتبوا ما شاء الله أن يكتبوه من الآثار.
أشهر المفسرين:
وأجمع العلماء على أن أبرز المفسرين للقرآن
من الصحابة الخلفاء الأربعة: أبو بكر وعمر وعثمان وعلي رضي الله عنهم، وأكثرهم
تصدياً وتفسيراً هو علي كرم الله وجه الذي كان يقول: سلوني عن كتاب الله. فوالله
ما من آية إلا وأنا أعلم أبليل نزلت أم نهار. أم في سهل أم في جبل.
ومن مفسري الصحابة المشهورين: عبد الله بن
مسعود، وعبد الله بن عباس ـ رضي الله عنهم ـ الذي عرف بأنه ترجمان القرآن ورئيس
المفسرين وحبر الأمة.
وأما التابعون فأبرز من روى التفسير منهم
مجاهد وسعيد بن جبير وعكرمة مولى ابن عباس وطاووس وعطاء بن أبي رباح، وهؤلاء أكثر
ما رووه عن ابن عباس ـ رضي الله عنهما ـ وقد روي التفسير عن ابن مسعود رضي الله
عنه علقمة والأسود بن يزيد النخعي وعبيدة بن عمرو السلماني وعمرو بن شرحبيل.
ثم جاءت الطبقة التالية من صغار التابعين
ومن تابعي التابعين‘ فدونوا الروايات وميزوها عن علم الحديث، وظهرت في طبقتهم لأول
مرة الكتب المتعلقة بالتفسير. يقال: إن عبد الملك
بن جريج المتوفى عام 149هـ أول من جمع الأخبار المتعقلة بالتفسير في كتاب مستقل.
وقد تطور تصنيف علم التفسير بعد ذلك فحذفت
الأسانيد من جهة وضمت الروايات المتعددة من جهة أخرى إلى بعضها البعض وبدأ العلماء
المفسرون باتخاذ منهج النقد للروايات. والتمييز بينها لقبول الصحيح ورد الضعيف
ويعتبر تفسير الإمام محمد بن جرير الطبري المتوفى عام 310 هـ . والمسمى (جامع
البيان في تفسير القرآن) أعظم وأقدم تفسير وصل إلينا كاملاً. وهو بحسب شهادات
العلماء المتخصصين من أعظم التفاسير وأجودها. ويقع في ثلاثين مجلداً من الحجم
الكبير.
أنواع التفسير:
ولقد تنوعت وتعددت كثيراً كتب التفسير حتى
إنها لتكاد لا تقع تحت حصر، وذلك دليل على اهتمام وانشغال الأمة الإسلامية بكتاب
ربها وبذلها لجهود كثيرة وحثيثة لشرحه من جوانب عديدة.
ولقد حصر بعض العلماء كتب التفسير المعروفة
في مجموعات بحسب تقسيمات علمية على النحو التالي:
_1التفسير بالمأثور: أي تفسير القرآن الكريم بالقرآن نفسه أو بالسنة النبوية أو بما نقل عن
الصحابة الكرام، ثم بما نقل عن التابعين.
ومن هذا القبيل تفسير الطبري، وتفسير بحر
العلوم للسمرقندي، ومعالم التنزيل للبغوي، والدر المنثور للسيوطي، وتفسير ابن كثير.
_2 التفسير بالرأي:وهو تفسير القرآن باجتهاد المفسر معتمداً على أسباب النزول ودلالة
كلمات الآيات والناسخ والمنسوخ وغير ذلك من أدوات التفسير.
ولا شك أن التفسير بالرأي إن لم يتقيد
بشروط المفسر وضوابط التفسير كان مزلقاً خطراً وباباً مفتوحاً للتعصب، بل للخروج
بكلام الله عن مراده.
ولكن من الكتب المشهورة بالتفسير بالرأي،
والمعروفة باستقامة أهلها وبتقيدهم العلمي وعدم خروجهم عن مستحسن الأقوال وسديد
النهج تفسير مفاتيح الغيب للرازي، وأنوار التنزيل للبيضاوي، وروح المعاني للألوسي،
ولباب التأويل للخازن.
_3 وهناك كتب اعتنت بتفسير ألفاظ القرآن
الكريم وبيان معنى مفرداته، ككتاب مفردات القرآن للراغب الأصفهاني، وغريب القرآن
للسجستاني.
4 _وهناك كتب توجهت باهتمامها
نحو الآيات المتعلقة بالأحكام الشرعية، مثل تفسير أحكام القرآن للشافعي، وأحكام
القرآن لابن العربي، وأحكام القرآن للقرطبي.
_5 وهناك تفاسير اعتنت بالاصطلاحات العلمية في
عبارات القرآن، وهو ما يسمى بالتفسير العلمي الذي يربط بين القرآن وعلم الكون ،
مثل تفسير طنطاوي جوهري المعاصر، ومثل ما كتبه في ذلك الغزالي أو السيوطي أو أبو
الفضل المرسي في كتب شتى.
_6 وهناك أخيراً التفاسير التي انصب اهتمامها
على ما يتعلق بالعلوم العربية من نحو وبيان وبديع، أو ما في القرآن من إعجاز لغوي.
وقد أفرد بعض المصنفين ذلك بالتأليف، مثل
الشيخ مكي بن أبي طالب والعكبري والصرخدي، ومثل مصنفات الباقلاني والرماني
والرافعي.
أخرج ابن جرير رحمه الله عن عبد الله بن
مسعود رضي الله عنه قال: أنزل في هذا القرآن كل علم، وميزّ لنا فيه كل شيء ولكنّ
علمنا يقصْر عما بين لنا في القرآن.
وصدق الله سبحانه }ما فرطنا
في الكتاب من شيء{ الأنعام/38
ثانياً: علم الحديث .
علم الحديث أحد العلوم التي تفردت بها الأمة الإسلامية. وهو دراسة شاملة
للحديث النبوي من حيث السند والمتن، ويشمل أنواعا متعددة من أنواع علم الحديث مثل:
علم مصطلح الحديث ويسمى علم أصول الحديث ويدرس موضوع إسناد الحديث وروايته، ومتن الأحاديث،
والآثار المروية. ومن أنواع علم الحديث دراسة أحكام الحديث الفقهية، وشرح الحديث، وفهم
مدارك السنة النبوية، ومعرفة الناسخ والمنسوخ وغير ذلك، كما أن علم الحديث ليس مقصورا
على النقل والرواية بل يشمل فهم كل ما جاء به الرسول من عند الله، فمعرفة أحكام الشرع
الإسلامي تأتي من خلال فهم الحديث النبوي.
نشأة علم الحديث
علم الحديث نوعان هما: علم الرواية وعلم الدراية، وقد نشأ علم الرواية
زمن النبي لأن الصحابة كانوا يسألونه ويبلغون ما يسمعون، ولم تكن معرفة علم الحديث
دراية ذات إشكالية في زمن النبي، لأن الصحابة كانوا يسألونه عن أي حديث يشكون في نسبته
إليه، وقد بدأت المشكلة بعد وفاته.
المرحلة الأولى: عصر الصحابة
بحث الصحابة في القرآن والسنة عن القواعد التي يعرف بها الحديث الصحيح من
غيره، فوجدوا توجيهات تدل على ذلك منها:
الأمر باتباع السنة، وطاعة الرسول وهذا لا يتم إلا بحفظ السنة
النبوية.
التحذير من الكذب في الحديث النبوي قال طلب التثبت من الأخبار قبل
قبولها، واشتراط التقوى فيمن تقبل روايته.
التحذير من نقل ما لا يعرف الراوي صحته.
ولذلك بدأ الصحابة يبنون على هذه الأسس علم الحديث، وكلما تعرضت السنة
لخطر جديد وضعوا القواعد التي تكفل بقاءها نقية صافية. ولقد كان الخطر يتمثل في احتمال
الخطأ في الرواية، أما الكذب فلم يثبت أن أحداً من الرواة كذب على الرسول، ولقد عالج
العلماء احتمال وقوع الخطأ في هذه المرحلة من خلال استخدام أساليب وطرق عديدة، من أهمها:
- اقتصار الراوي على رواية الأحاديث التي يطمئن إلى حفظها وضبطها، وعدم
روايته لما يشك في حفظه من الأحاديث، فكل راو معرض للنسيان، وهذا الأسلوب يعالج الخطأ
والنسيان بشكل وقائي، أي قبل أن يقع، وقد قلل من وقوع الخطأ في الرواية إلى حد كبير.
-عرض رواية الراوي على القرآن، والثابت من السنة، فإن وجدوه يعارض
شيئاً من القرآن أو الحديث، عرفوا أن الراوي قد أخطأ في الرواية. قال الإمام فخر
الدين الرازي في تفسيره (التفسير الكبير): "من الأحاديث المشهورة قوله عليه
الصلاة والسلام: "إذا روي لكم عني حديث فاعرضوه على كتاب الله فان وافقه فاقبلوه
وإلا فردوه" فهذا الخبر يقتضي أن لا يقبل خبر الواحد إلا عند موافقة الكتاب".
-التثبت بشاهد أو يمين: فإن شهد مع الراوي شاهد آخر، أو طلبوا من الراوي
اليمين فأقسم، تبين أنه متأكد من صحة ما روى، فيقبل حديثه.
المرحلة الثانية: عصر ما بعد الصحابة
في هذه المرحلة ظهر الكذب في الحديث، فاستحدث العلماء أساليب
جديدة لحفظ الحديث منها:
-السؤال عن أسماء رواة الحديث للتأكد من مدى صدقهم ودقتهم، فنشأ علم الجرح
والتعديل، وعلم الرجال
-الرِّحلة إلى الراوي الذي سمع الحديث من النبي للتأكد
من صحة الحديث.
-المقارنة بين رواية الراوي ورواية غيره للحديث، لاكتشاف الكذب أو الخطأ.
واستمرت هذه الأساليب وتوسعت على مرور الزمن إلى أن جُمعت وكتبت، كما ستعرف في تدوين
علوم الحديث.
علم الفقه
إنَّ موضوع علم الفقه ومداره
هو أفعال المسلمين المُكلّفين، والمسلم المُكلّف هو كلّ مسلم بالغ عاقل؛ فمجال
البحث في أفعال المكلّفين هو الأحكام الشرعية العملية المتعلقة بجميع أفعالهم في
جميع مجالات الحياة العملية، وقد فصَّل العلماء في الأحكام الشرعية وتقسيمها،
فقسّمها جمهور العلماء إلى خمسة أقسام، بينما قسَّمها الحنفية إلى سبعة أقسام، فما
هو الحكم الشرعي؟ وما هي أقسام الحكم الشرعي عند الفقهاء؟
تعريف علم الفقه
الفقهُ لغةً: هو الفهم، ويأتي
بمعنى: فهم المقصود والمراد من الكلام.
الفقه
اصطلاحاً: هو العلم بالأحكام الشرعية العملية المستنبطة أي المُستخرجة من أدلّتها
التفصيلية.
أمّا علم
الفقه: هو علمٌ يكون مَدار البحث فيه مُختصّ بالأحكام الشرعية، فالأحكام الشرعية
عدّة أنواع بناءً على مبناها؛ فبعض الأحكام تدل على الطلب والأمر الجازم، وبعض
الأحكام تَدل على طلبِ فِعل تَخييراً لا أمراً، وبعض الأحكام ليست اقتضاءً ولا
تخييراً بل وضعاً، وهذه الأحكام مصدرها الأدلة التفصيلية التي تصلح أن تكون دليلاً
شرعياً مقبولاً في الشريعة الإسلامية.
الحكم
الشرعي
الحُكْم لُغةً: هو إثباتُ
شيءٍ لشيء. أمّا الحُكْم اصطلاحاً: هو خطاب الشارع المُتعلّق بأفعال المُكلّفين
اقتضاءً، وتخييراً، ووضعاً، فالحُكْمُ هو خطاب الشرع الذي لا مجال فيه للأهواء
والأمزجة الشخصية، وهذا الخطاب يتعلّق بأفعال المكلّفين الذين ينصبُّ عليهم
التكليف الشرعي ويملكون الأهليّة لتحمُّل التكليف الشرعيّ، وهذه الأهليّة منها ما يتعلق
بالقدرة العقلية فلا يَخضع فاقد الأهلية للتكليف؛ كالمجنون الذي لا يعقل ما يدور
حولهُ، ولا الصبي الصغير، ومن الأهلية ما يتعلّق بالدين والعقيدة، فالأحكام
الشرعية والتكليف مُوجّه للمسلمين دون غيرهم، وخطاب الشرع فيما يتعلق بالتكليف قد
يكون اقتضاءً يُوجب الفعل إلزاماً، وقد يكون طلب الفعل تخييراً بين الفعل وعدمه،
وقد يكون وَضعاً. هنالك مدرستين فقهيتين بالنسبة لأقسام الحكم الشرعي؛ المدرسة
الأولى هي مدرسة جمهور العلماء، والمدرسة الثانية هي مدرسة الحنفيّة.
أقسام الحكم الشرعي عند الجمهور
قسّم جمهور العلماء الحكم
الشرعي إلى خمسة أقسام رئيسية، على النحو التالي:
الواجب:
وهو نفس الفرض عند جمهور العلماء، والواجب عند الجمهور هو خطاب الشارع المتعلق
بطلب الفعل من المُكلّفين على وجه الإلزام.
الحرام: وهو خطاب الشارع المتعلّق بطلب ترك فعلٍ وأمرٍ ما على وجه
الإلزام.
المندوب: وهو خطاب الشارع المتعلّق بالتخيير بين الفعل والترك مع
استحباب الفعل دون إلزام.
المباح: وهو ما يستوي فيه الفعل والترك كأنواع الطعام المختلفة التي
أحلها الله؛ حيث يُباح للمسلم أن يختار ما يشاء ويترك ما يشاء من أنواع المباحات.
المكروه: وهو فعلٌ مباحٌ في أصله ولكن الأفضل الابتعاد عنه ما أمكن،
كالطلاق مثلاً الذي يُعتبر من أبغض الحلال إلى الله، فقد ورد في الحديث: ( أبغضُ الحلالِ إلى اللهِ الطلاقُ)
أقسام
الحكم الشرعي عند الحنفية
قسَّم الحنفية الحكم الشرعي
إلى سبعة أقسام على النحو التالي:
الفرض وهو ما ثَبَتَ بدليل قطعيّ. الواجب. الحرام. المندوب. المباح. المكروه كُرهاً تحريميّاً. المكروه كُرهاً
تنزيهيّاً.
مصادر الفقه
وهي الأدلّة الشرعية،
فالأدلّة جمع دليل، والدليل لغةً: الهادي إلى الشيء؛ سواء أكان حسِّياً أو
معنوياً، واصطلاحاً: الدليل هو ما يُستدلّ ويُهتدى بالنظر الصحيح فيه بالوصول إلى
حكمٍ شرعيٍ عملي دلالةً قطعيةً أو ظنيّة، والأدلة الشرعية التي اتفق عليها العلماء أربع أدلة؛ بحيث يرجع لها
الباحث عن الحكم الشرعي بالترتيب، وهذه الأدلّة هي:
القرآن
الكريم: وهو المصدر الأول للتشريع، وبعض آياته قطعية الدلالة وبعضها ظنّيّ الدلالة .
السنة النبوية: والسنّة بأقسامها تُعتبر المصدر الثاني للتشريع؛ إذ
يُمكن أن تُضيف السنة النبوية حكماً جديداً لم يكن موجوداً قبل، ويمكن أن تُفصِّل
حكماً ورد في القرآن بدون تفصيل، كالصلاة مثلاً فُرضت بنص القرآن الكريم؛ أمّا
أحكامها التفصيلية فقد بينتها ووضحتها السنة النبوية.
الإجماع: وهو إجماع العلماء في عصر من العصور على حكم مسألة لم يرد
فيها نصٌ في الكتاب أو السنّة.
القياس: وهو إلحاق مسألة فرعية مجهولة الحكم بأصل معلوم الحكم، ومبرّر
إلحاق الفرع بالأصل وجود الوصف الجامع بينهما، ويكون هذا الوصف هو سبب الحكم
الثابت بالأصل، مع انتفاء وعدم وجود الفارق بين الأصل والفرع، ومثالهُ إلحاق
النبيذ بالخمر في التحريم للإسكار الجامع بين كلّ من النبيذ والخمر ويُسمى علّة
التحريم.
هناك أدلّة اختلف العلماء في الأخذ بها
وهي:
المصالح
المرسلة.
الاستحسان. الاستصحاب. سدّ الذرائع. العُرف. عمل أهل المدينة. قول الصحابي.
أبواب الفقه
تتعدّد أبواب الفقه التي يتم معالجتها في الفقه الإسلامي وعرض
أحكامها، بل إنّ الفقه يشمل ويتناول جميع مجالات الحياة، وفيما يلي عرض لأهم أبواب
الفقه الإسلامي:
العبادات:
وتشمل أحكام الطهارة والوضوء والصلاة، وتضمّ كذلك الصيام والزكاة والحج.
المعاملات: وفي المعاملات يتم تناول العقود المتعددة التي يتعامل بها
الإنسان في شؤون حياته العملية جميعها، كعقد البيع، والإجارة والوكالة، والكفالة،
والقرض، والرهن، والاستصناع، والسَّلَم، والشركات، والمقاولات، والمُضاربة،
والمزارعة، والمساقاة، وأحكام التملُّك والحقوق المتعلقة فيها كالشفعة، والارتفاق،
وغيرها.
الأحوال الشخصية: وتتناول أحكام الزواج، والطلاق، والفسخ، والخُلع،
بالإضافة إلى أحكام الميراث، وطريقة الشريعة الإسلامية في تقسيمه، كما تتناول مسائل
الحضانة، والرَّضاع، والنفقة، وما إلى ذلك من أحكام ومسائل. العقوبات: وتتناول عقوبات الحدود، والقصاص، والتعزير، وتفصيلاتهم
الدقيقة، وأحكام الشريعة الإسلامية فيها.
وخلاصه القول في هذا البحث أن أصول العلوم الثلاثة تنهل من منهل واحد ألا
وهو كتاب الله وسنه نبيه عليه الصلاة والسلام وتعتمد على فهم أحكام هذه المصادر وأعلى
مصادر هذه الأصول الثلاثة هو علم أصول التفسير الذي يعتمد ببنيانه على آيات القرآن
الكريم ويبحث في أسباب نزول تلك الآيات ويسلط الضوء على تطبيق أحكام كتاب الله في المجتمع
الإسلامي ابتداءً من عصر الصحابة وامتداداً بين العصور والأجيال .
وعند تعمقنا في علم أصول التفسير نجد أنه يعتمد في تفسير أسباب النزول
على علم أصول الحديث الذي يقص علينا حياة النبي صلى الله عليه وسلم وصحابته الكرام
الذين نزل فيهم القرآن الكريم وأسقطت عليهم أحكام الأمر والنهي في نصوص آياته .
وإذا دخلنا في تفاصيل أصول عم التفسير نجد أنه يحوي بين طياته الجزء الأكبر
من علم أصول الفقه لما يحويه من أحكام شرعيه نص عليها صريح القرآن الكريم وآياته.
ولدا استعراضنا لعلم أصول الحديث نجد أنه يتكامل مع علم التفسير بما يذكر
من آيات القرآن وكيف أن النبي صلى الله عليه وسلم فسرها وطبق أحكامها فعلاً ومضموناً
وكيف أن السنه النبوية الشريفة كانت مكملة في التشريع لما نزل به وحي السماء.
ولا يفوتنا أن نذكر الصلة الوثيقة بين علم أصول الحديث وعلم أصول الفقه
لما نجد من أفعال وأقوال للنبي صلى الله عليه وسلم تصنف كأساس لعلم أصول الفقه وتكون
جوهره لما فيها من أحكام جوهرية.
أما إذا أردنا أن نربط بين علم أصول الفقه والاصلين السابقين نجد أن علم
أصول الفقه هو الوعاء الذي يصب فيه المعينان السابقان ليشكلا وحدة متكاملة تبرز فيها
عظمة التشريع الإسلامي وتجعل منه أساساً متجدداً على مر العصور
وكم أعجبني ذلك التشبيه لأحد الصالحين حيث وصف علم التفسير بأنه روح الشرع
والحديث الشريف جسده والفقه لباسه الجميل الذي به يكمل هذا الصرح العظيم.
TEFSİR,
FIKIH VE HADİS USÛLLERİNİN BÜTÜNLÜK AÇISINDAN BİRBİRLERİYLE İLİŞKİSİ
Muhammed
Şerif KAHRAMAN
Doktora-16922720
Müstakil
olarak ele alındığında üç usûlün tarifi şöyledir:
Tefsîr
usûlü; Kur’ân’ı anlamak, yorumlamak, açıklamak ve îzah etmek için takip
edilmesi gereken esas ve yöntemleri konu edinen bir metodoloji bilim dalıdır.
Tefsîr usûlü; Kur’ân tarihi, Kur’ân'ın inişi, vahiy ve çeşitleri, âyet, sûre,
Kur'ân'ın yazılışı, toplanması, çoğaltılması, tefsîri, tefsîrle ilgili ilimler,
tefsîr, te'vil, meal, tercüme kelimeleri tefsîr çeşitleri, tefsîr tarihi... vb.
konuları işler. (Karagöz)
Fıkıh
usûlü; şer’î hükümlerin, tafsili delillerden çıkarılmasını (istinbatını) mümkün
kılan kâideleri ve icmâlî delilleri öğreten ilimdir. Kitab, Sünnet, icmâ, kıyas
gibi icmâlî delillerin hüccetlikleri, kendileriyle istidlal ederken mertebelerinin
ne olduğu ve bu delilleri ilgilendiren her türlü husus, bu ilimle
öğrenilebilir. (Atar)
Hadis
usûlü; hadisleri sonraki nesillere aslına uygun olarak nakledebilmek ve sahihi
ile zayıfını birbirinden ayırmak için ihtiyaç duyulan kurallar ve bunlarla
ilgili ıstılahlardan bahseden ilimdir. Hadis usûlü, hem hadislerin nakli hem de
Hz. Peygamber’e âidiyetinin tespiti için gerekli kuralları belirlemektedir.
(Yücel)
Istılah
olarak her biri bağımsız gibi görülse de İslâmî ilimlerin birbirinden ayrı
düşünülemeyeceğini unutmamak gerekir.
Beyin,
kalp, dâhiliye, hariciye, kulak, burun, boğaz… mütehassıslarının insan
organizması üzerine bir toplantı yaptıklarını farz edelim. Bütün bu branşların
ortak konularının “insan” olduğunu, dolayısıyla, insan vücudundaki her organın
birbirine bağlı olduğunu; beyinden bağımsız kalbin, kalpten bağımsız beynin
veya diğer organların düşünülemeyeceğini ve bu sebeple de insan organizması
üzerine çalışan bütün disiplinlerin birbirini tanıması, bilmesi ve birbirine
olan ihtiyaçlarını unutmamaları gerektiğini, birbirinden bağımsız olarak
verdikleri kararların veya yaptıkları teşhis ya da tespitlerin isabetli
olamayacağını ifade etmek gerekir. İşte Temel İslâm Bilimleri de aynen bir
organizma gibidir. Bu organizmanın bütün parça ve unsurlarının birbiriyle
ilişkisi ve birbirine karşı birtakım görev ve sorumlulukları vardır. Sonuç
olarak Temel İslâm Bilimleri bir bütünün parçalarıdır ve bu parçalar olmadan
bütün olamayacağı gibi, her bir parçanın varlığı da diğer bir parçanın
varlığına bağlıdır. (Koca)
Günümüze
kadar, Kur’ân’ın anlaşılması ve yorumlanması faaliyeti, sadece Tefsir ilmi ile
ilgilenenlerin deği, İslamî ilimler ile iştigal edenlerin tümünün meselesi
olagelmiştir. Kur’ân’ın anlaşılmasında yöntem meselesi, fıkıh ve usûlü, hadis,
tefsir, kelam, tasavvuf ve felsefe mirasında önemli bir yer tutmuştur. Bugün insanlığın kullandığı bütün ilimler,
birbirine yardımcı mahiyettedir. Her ilim, diğer ilimlerin yardımına muhtaçtır.
İlimler ilerledikçe, insanlığın aklî melekesi kemale erdikçe, Allah’ın kitabını
anlamak daha kolaylaşacaktır. (Cerrahoğlu)
Kaynakça
Atar,
Fahrettin, Fıkıh Usûlü, İFAV, İstanbul 1988.
Cerrahoğlu,
İsmail, Tefsir Usûlü, AÜİF Yayınları, Ankara 1971.
Karagöz,
İsmail, Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB, Ankara 2005.
Koca,
Ferhat, İslâmî İlimlerde Metodoloji– IV -Temel İslâm İlimlerinin Ortaya
Çıkışı ve Birbirleriyle İlişkileri-, ed. İlyas Çelebi, Ensar Neşriyat,
İstanbul 2014. (Değerlendirme Oturumu)
Yücel,
Ahmet, Hadis Usûlü, İFAV, İstanbul 2011.