Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


 

 

 

T.C

ANKARA ÜNİVERSİTESİ, İLAHİYET FAKÜLTESİ

YÜKSEK LİSANS

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ

TEFSİR BÖLÜMÜ

 

 

TARİH ,USUL MÜTAALASİ,

 

 

HAZIRLAYAN

SAJAD ETTONNIL JAMALUDEEN

ÖĞRENCİ NUMERSİ 18912755

 

 

 

DANIŞMAN

Prof. Dr. Ahmed Nedim Serinsu

BAHAR DÖNEMİ

 

 

 

 

ANKARA 2020

TEFSİR TARİHİ VE USULU

1. Hz. Peygamber'in Yaşadığı Dönemde Tefsir

Arapça olarak indirilen Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz tarafından anlaşılmış ve sahabeye ak­tarılmıştır. Peygamberimiz indirilen ayetler hakkında zaman zaman açıklamalar da yapmıştır.

Hz. Muhammed’in peygamberlik­le ilgili üç temel görevi; kendisine indirilen vahyi insanlara iletmek (tebliğ), vahyi açık­lamak (tebyin) ve kanun ve hüküm koy­maktır (teşri). Bu nedenle Kur’an’ın tefsiri Peygamberimiz'le başlamıştır. Çünkü Pey­gamberimiz, vahyin ilk muhatabıdır. Kur’an, Peygamberimiz'e indirildiğinden onun en iyi ve en doğru açıklamasını da o bilmektedir.

Kur’an’ın ilk muhatapları olan sa­habiler onun ruhuna vakıf oldukları hâlde, ayetleri iyice anlamak ve doğru amel etmek konusunda zaman zaman Hz. Peygamber'in tefsirine ihtiyaç duymuşlardır. Peygambe­rimiz de lüzum gördükçe ayetleri tefsir et­miştir. Yaptığı açıklamalarla Kur’an’ın an­laşılmasını ve yaşanmasını sağlamış, amelî konulardaki davranışlarıyla da ayetlerin uygulanışını göstermiştir. Yani sadece sözle değil, aynı za­manda davranışlarıyla da fiilî bir tefsir yapmıştır. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de namaz ve hac sadece emredilmiş;­ nasıl yapılacaklarına dair detayları Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır.

Kur’an tefsirinde hareket noktamız, metodumuz ve dayanağımız Hz. Peygamber’in merkeze alındığı bir yaklaşım olmalıdır, böyle yapılmadığı takdirde, Kur’an tefsirinde arzulanan hedefe ulaşmayız.

      2. Sahabe Dönemi'nin Tefsir

Kur’an, Peygamberimize sahabenin yaşadığı ortamda ve onların konuştukları dilde peyderpey nazil oluyordu. Bu nedenle sahabenin büyük çoğunluğu hangi ayetin nerede, nasıl, ne hakkında ve hangi sebeple nazil olduğunu biliyordu. Hatta ayetlerin indirilmesine neden olan olayların içinde yaşıyorlardı. Kur’an’ın ilk muhatapları olarak Kur’an’ın okunması, ezberlenmesi, yazılması, açıklanması, anlaşılması ve uygulanmasında Peygamberimiz ‘in yürüttüğü tüm faaliyetlere bizzat katılmışlardı. Anlayamadıkları bir ayeti doğrudan Peygamberimize sorup dinliyorlar. Böylece ayetlerde kastedilen anlamları bilginin asıl kaynağından öğreniyorlardı. Onlar da ayetlerin indirilme sebebini ve Peygamberimiz'in onlara öğrettiği her türlü bilgiyi sonraki nesillere naklederek tefsir ilminin temelini atmışlardır.

Sahabe içerisinde aralarında Ali b. Ebi Talip, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas, Ubey b. Kâ’b, Ömer b. Hattab ve Hz. Aişe’nin de bulunduğu kişiler Kur’an tefsiri konusunda ön plana çıkmışlardır. “Tercümanü’l-Kur’an” adıyla da anılan Abdullah b. Abbas tefsirle ilgili rivayetleri oldukça fazla olan sahabilerden biridir.

Sahabe Tefsirinin Genel Özellikleri:

1. Sahabeler ayetlerin genel manasını vermekle yetinmişlerdir.

2. Sahabe döneminde ahkâm ayetlerinden az sayıda hükümler çıkarılmıştır.

3. Bu dönemde sebebi nüzule ağırlık verilmiştir.

4. Sadece kısa yorumlar yapılmıştır.

5. Müteşâbih ayetler üzerinde durmamışlardır.

6. Ayetlerin tefsirinde Peygamberimizin sünnetinden gördüklerini ve hadislerinden doğrudan duyduklarını aktarmışlardır.

3. Tabiin Dönemi’nin Tefsirinin Genel Özellikleri:

1. Peygamberimiz'le bizzat karşılaşmamış ve ayetlerin indirilişine tanıklık etmemiş olduklarından tabiin dönemi müfessirleri, ayetleri yorumlarken daha fazla açıklama yapma gereği duymuşlardır.

2. Sahabe döneminde sınırlı sayıdaki ayetlerin tefsiri yapılmışken tabiîn döneminde Kur’an tamamen tefsir edilmeye başlanmıştır.

3. Sahabe Dönemi'nde sözlü olarak devam eden tefsir hareketi, Tabiin Dönemi'nde de bazen sahifelere yazılmış olmakla birlikte, çoğunlukla sözlü olarak devam etmiştir.

4. Tabiin müfessirleri ayetlerin yorumunda naklin yanında rey ve içtihadı da kullanılmaya başlamıştır. Bu da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

5. Farklı kültürlerle karşılaşmalar sonunda farklı görüşlere zemin teşkil eden tefsir anlayışları yaygınlaşmıştır.

6. Arap olmayanlar (mevâlî), tefsir hareketinde daha fazla rol almaya başlamıştır.

7. Bazı Müslüman âlimlerin, ehl-i kitap olarak kabul edilen Yahudi ve Hristiyanların kültürünü kıssaların tefsirinde kullanmaya başlamasıyla İsrailiyyât adı verilen rivayetler, İslam kültürüne girmiştir. Bu rivayetler, özellikle rivayet yöntemine dayanan tefsirlerin değerini düşürmüştür.

8. Mekke ve Kûfe gibi tefsir okulları oluşmaya başlamıştır.

İbn Abbas’ın öğrencileri Said b. Cübeyr, Mücahid ve İkrime gibi tabiînin önde gelen müfessirleri nakle(hadise) dayalı rivayet yöntemini esas alan “Mekke ekolü”nü, Ubey b. Ka’b’ın öğrencileri, Zeyd. b. Eslem ve Muhammed b. Ka’b el Kurazî gibi tabiîler ise “Medine ekolü”nü oluşturdular. İbn Mesud’un öğrencileri İbrahim en Nehaî, Muhammed b. Sirin ve Hasan el-Basrî gibi tabiinin önde gelen müfessirleri ise nakil yanında reye dayalı dirayet yöntemini kullanan “Kûfe ekolü”nü oluşturdular.

        4. Tefsirin Tedvin Dönemi

Toplamak, kaydetmek, yazıya geçirmek anlamındaki tedvin; “rivayet yoluyla hafızadan hafızaya nakledilen ve çeşitli yazı malzemeleri üzerinde dağınık hâlde bulunan tefsirle ilgili söz ve metinleri toplamak, düzenli bir şekilde yazıya geçirerek tefsir kitaplarını oluşturmak” anlamına gelir. Buna göre tefsirin tedvini denilince Kur’an tefsiriyle ilgili rivayetlerin düzenli bir şekilde kitaplarda toplanması anlaşılır.

Tefsir faaliyeti çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bu aşamalar:

1. Sözlü Rivayet Dönemi: Peygamberimiz ve sahabenin dönemindedir. Sözlü kültürün daha yaygın olduğu Peygamberimiz Dönemi'nde Kur’an’la karışması ihtimali nedeniyle Kur’an dışında genellikle başka bir şey yazılmamıştır.

2. Tefsirin Kitabeti Dönemi: Peygamberimiz Dönemi'nde yazılmış az sayıdaki hadis sahifeleri ve muhaddislerce ezberlenen hadisler çeşitli mecmualarda toplanılmaya başlandı. Bu hadis mecmualarının bazı bölümleri ayetlerin tefsirleriyle ilgili olduğundan hadis kitaplarında “kitabu't-tefsir” olarak adlandırıldı. Böylece tefsir rivayetleri, hadis kitapları içerisinde de olsa bağımsız bölümler oluşturmaya başladı. Yine bu dönemde Kur’an’daki kelimeler, başka dillerden Kur’an’a giren kelimeler, eş sesli ve eş anlamlı kelimeler üzerine araştırmalar yoğunlaştı. Bunların bir kısmı da yazıldı. Bu döneme tefsirin kitabeti adı verilmiştir.

3. Tedvin Dönemi: Tabiin döneminin sonlarında başlamıştır. Bu dönemde tefsir rivayetleri, hadis kitaplarının birer bölümü olmaktan çıktı. Kur’an’ı baştan sona tefsir eden bağımsız tefsir çalışmaları kitaplarda toplanmaya başlandı. Bu anlamda Kur’an-ı Kerim’i baştan sona tefsir eden ilk yazılı kitap, Mukâtil b. Süleyman (öl. 150/767)’ın “Kitabu’t-Tefsiri’l- Kebir”idir. Mukâtil’in tefsirinde kelimelerin farklı anlamları, ilk dönem kıraat farklılıkları verilmiş, sebeb-i nüzul, tarihî haberler ve şahıs isimleri çokça nakledilmiştir.

     5. Kaynak ve Yöntem Bakımından Tefsir Çeşitleri

         5.1. Rivayet Tefsirleri

Tefsir başlangıçta, Peygamberimiz ve sahabilerden rivayet edilen sözlerden ibaretti. İlk dönem müfessirleri Peygamberimiz ve sahabeden nakledilen sözlerle tefsir yapıyor ve kendi görüşlerine yer vermiyorlardı. Bu tür tefsirler, “rivayet tefsiri” olarak isimlendirilmiştir. Rivayet tefsirlerine me’sur, menkûl ya da naklî tefsir adı da verilmiştir.

Rivayet yönteminde bir ayet tefsir edilirken önce konuyla ilgili daha açıklayıcı başka ayetler nakledilir. Bunun ardından konuyla ilgili Peygamberimiz'in sünnetinden örnekler ve hadisler sıralanır. Sonra konuyla ilgili sahabe sözleri ve bazen de tabiîn sözleri nakledilir. Yani özetlersek kaynakları: Ayet, hadis, sahabe ve tabiîn sözleri, diğer tarihî haberlerdir

Rivayet tefsirleri Peygamberimiz'in ve sahabenin Kur’an ayetlerini nasıl anladıklarını ve uyguladıklarını anlatmaları bakımından önemlidir. Bununla birlikte bu tefsirlerden yararlanırken gerek Hz. Peygamber'e ve gerekse sahabe ve tabiîne isnad edilen uydurma sözlere dikkat edilmesi gerekir.

(Muhammed b. Cerir et-Taberî’nin “Câmiu’l-Beyân an Te’vîl-i Âyi’l- Kur’an” adlı eseri ilk tefsir rivayetlerini nakletmesi bakımından önemli bir yere sahiptir. Başlıca rivayet tefsirleri:

*Ebu’l-Leys es-Semerkandî (öl. 375/985): Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm

*Ebu Muhammed el-Huseyn el-Bagavî (öl. 516/1122): Meâlimu’t-Tenzîl

*İbn Kesîr (öl. 774/1373): Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm

*Ebu Tâhir el-Firûzâbâdî (öl. 816/1413): Tenvîru’l-Mikbâs min Tefsir-i İbn Abbas

        5.2. Dirayet Tefsirleri

Dirayet sözlükte anlama, idrak ve kavrayış anlamlarına gelmektedir. Başlangıçta müfessirler, sadece Peygamberimiz'in hadislerini, sahabe ve tabiinin sözlerini aktarıyorlardı. Zamanla İslam toplumunun genişlemesi, yeni ülkelerin fethi, değişik ilimlerin ve yaklaşımların doğması sonucu müfessirler rivayetle yetinemeyeceklerini gördüler. Bunun üzerine nakledilenlerin yanında müfessirler, Kur’an ve sünnete dayanarak re’y ve içtihadda bulunmak zorunda kaldılar. İşte Kur’an tefsirinde Peygamberimiz ve ashabından gelen rivayetler dışında kendi görüş ve düşüncelerini de aktaran akla dayalı bu yeni yönteme “dirayet yöntemi” adı verildi. Bu yöntemle yazılan tefsirler de “dirayet tefsiri” olarak adlandırıldı.

Dil Bilimsel Tefsir: Kur’an-ı Kerim’i dil bilimsel yöntemle tefsir edenlerin başında el-Ferra (öl. 207/822) gelmektedir. Onun “Meâni’l-Kur’an” adlı eseri Kur’an’da bazı kelimeleri lugavî açıdan tefsir eden ilk eserlerdendir. Yine bu yöntemle yazılmış aşağıdaki eserler önemlidir.

Ebu Ubeyde (öl. 210/825): Mecâzü’l-Kur’an,

İbn Kuteybe (öl. 276/889): Te’vîlü Müşkili’l-Kur’an

Zemahşerî: el-Keşşâf

Râgıp el-Isfehânî: el-Müfredât fi Gârîbi’l-Kur’an

Kelâmî Tefsir: Dirayet tefsirinin bir başka alandaki gelişimi de kelâmî tefsir çalışmalarıdır. Bu tefsirin doğuşundaki başlıca etken, inanç esaslarıyla ilgili ayetlerin yorumlanmasına duyulan ihtiyaçtır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın birliği, melekler, kitaplar, peygamberler, ahiret ve kader ile ilgili pek çok ayet vardır. Bu ayetlerin anlaşılması ve yorumlanması, Müslümanların inançlarının sağlam temellere dayanması ve inanç esaslarının savunulması, kelâmî tefsirin başlıca amaçları arasında yer alır.

Kelâmî tefsirin doğuşunda Müslümanların yeni kültür ve dinlerle karşılaşmaları da etkili olmuştur. Bu karşılaşmalar sonucunda Müslümanlar arasında farklı inanç sorunları oluşmuş ve bu sorunların çözümü için çeşitli kelâmî mezhepler ortaya çıkmıştır. Bunun sonucunda da kelâmî konuların daha yoğun bir şekilde yer aldığı kelâmî tefsirler yazılmıştır.

İmam Maturidi (öl. 334 h) tarafından çok etkin bir şekilde kullanılmıştır. O, “Te’vilâtu’l-Kur’an” ya da “Te’vilâtu Ehli’s-Sunne” adı verilen eseriyle kelamî tefsir yönteminin öncüleri arasında yer alır.

Kelamî tefsir yöntemini sistemli bir şekilde kullanan ekollerin başında ise Mutezile mezhebi gelir. Zemahşerî (öl. 538 h.) “el-Keşşaf” adlı eserinde Mutezile’nin görüşlerini destekleyen yorumlar yapmıştır. Fahreddin er-Râzî (öl. 606/1210) ise “Mefâtihü’l-Gayb” adlı tefsirinde Eş’arî kelam ekolünü destekleyen yorumlar yapmış ve Mutezile düşüncesini eleştirmiştir.

Fıkhî Tefsir: Kur’an’da inanç ve ahlaka dair ayetler yanında namaz, oruç, hac gibi ibadetleri ve çeşitli toplumsal ilişkileri ele alan ayetler de vardır. Bu ayetlerin anlaşılması ve yorumlanması, Müslümanların ibadetlerini nasıl yapacaklarının açıklanması ve çeşitli toplumsal ilişkilerin (muamelat) nasıl yürütüleceğinin açıklanması fıkhî tefsirlerin başlıca amacı olmuştur. Bu nedenle ibadet ve muamelatı içeren ahkâm ayetlerinin tefsiri, fıkhî tefsirlerin en önde gelen özelliğidir.

Fıkhî tefsirler, Kur’an’daki ahkâm ayetlerini açıklamalarından dolayı genellikle “Ahkâmü’l- Kur’an” diye isimlendirilmişlerdir. Mukâtil b. Süleyman (öl. 150/767)’ın “Tefsirü’l-Hams Mie Âye mine’l-Kur’an” adlı eseri ilk yazılı fıkhî tefsir olarak kabul edilmektedir. Bu tefsir çeşidine örnekler:

İmam eş-Şafii (öl. 204/819): Ahkâmu’l-Kur’an

Cessâs (öl. 370/981): Ahkâmü’l-Kur’an

İbnu’l-Arabî (öl. 543/1148): Ahkâmü’l-Kur’an

Kurtubî (öl. 671/1273): el-Câmî li Ahkâmi’l-Kur’an

Tasavvufî Tefsir: Tasavvufî tefsir, Müslümanlar arasında özellikle dünyevileşmeye tepki olarak yayılan ahlaki bir hayat sürme ve ruhu arındırma anlayışının gelişmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda tasavvufî tefsirler, ahlaki özellikleri içeren ayetleri yorumlayarak, bir yandan Kur’an’ın erdemli insan vurgusuna dikkat çekmişler; diğer yandan da bu çerçevede geliştirilen görüşlerini ayetlerin tefsiri yoluyla ispat etmek istemişlerdir.

Tasavvufî tefsirler, tefsir usulünde öngörülen çeşitli kuralları zaman zaman ihmal ederek ayetlerin görünen (zahir) anlamlarının dışında gizli (batın) anlamlarının da olduğunu belirtmişlerdir. Bu sebeple tasavvufî tefsire “işârî tefsir” de denir.

İlk tasavvufî tefsir, Sehl b. Abdullah et-Tüsterî (öl. 283/986)’nin “Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim” adlı eseridir.

Tasavvufî tefsirlerin en önemlileri şunlardır:

Ebu Abdurrahman es-Sülemî (öl. 412/1021): Hakâiku’t-Tefsir

Kuşeyrî (öl. 465/1072): Letâifü’l-İşârât bi Tefsîri’l-Kur’an

İsmail Hakkı Bursevî (öl. 1724): Ruhu’l-Beyân

Tasavvufî tefsirdeki batın (gizli) anlamın kabul edilebilmesi için tefsir âlimleri bazı koşullar ileri sürmüşlerdir. Bunlar ayetlerin doğru anlamlarını koruyabilmek için konulmuştur. Bunlar:

1. Batın mananın, lafzın zahir manasına aykırı olmaması

2. Başka bir yerde bu mananın doğruluğuna bir delil bulunması

3. Bu manaya dinî ve akli bir zıtlığın bulunmaması

4. Batın anlamın tek anlam olduğunun ileri sürülmemesi

 

6. Başlıca Tefsir Kaynakları

6.1. Arapça Tefsirler

(Maturidi Tefsiri, Taberî Tefsiri, Zemahşerî Tefsiri, Râzî Tefsiri, Beyzâvî Tefsiri, Kurtubî Tefsiri, Celaleyn Tefsiri)

    8. Tefsirde Yeni Yaklaşımlar

Sosyal ve siyasi nedenlerle son iki yüz yılda ortaya çıkan yeni sorunlar, gelişen yeni anlayışlar ve bilimdeki ilerlemeler Müslümanlar arasında yeni tefsir anlayışlarının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Böylece yeni yaklaşımlarla yazılan tefsirlerin bir kısmı bilimdeki yeni gelişmelerin verilerinden faydalanmış, bir kısmı sosyal sorunların çarelerini araştırmış, bir kısmı da pratik nedenlerle tarihi birikimi yeniden değerlendirmek istemiştir.

*İlmî Tefsir; Gazzâlî: Cevâhirü’l-Kur’an Fahreddin er-Râzî: Mefâtihu’l-Gayb,gibi mufessırler ilmi tefsirle uğraşmiştirler.

*Edebî Tefsir

* Sosyolojik Konulu Tefsir

         *Tarihsel Tefsir.

HADİS TARİHİ VE USULU

 Hadis ilmi, geçmişte Şer’i ilimler veya Nakli ilimler diye isimlendirilen, günümüzde ise İslam ilimler denilen ilim grubunun bir alt dalıdır. islam Dini’ ni konu edinen Nakli/ Şer’i ilimler , Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam ve Tasavvuftur.Müslümanlar ın dini açıdan sorumluluklarını ortaya koyan, kural koyucu(normatif) ve bağlayıcı nitelikte ilim dalıdır.
· İslam tarihi, islam mezhepleri tarihi ve İslam ilimler tarihi ise İslam dinini konu edinmeleri bakımından ilk bakışta İSLAMi ilimler içinde yer alıyor gibi görünseler de aslında Tarih bilimi’ nin alt dalıdırlar
.
· SÜNNET KAVRAMI:
· Sünnet kelimesi ara sıra ve gelişigüzel yapılan şeyleri değil, adet niteliğinde, devamlı ve sürekli, aynı zamanda bilinçli davranışları ifade eder.
· Sünnet’in hadis ilmindeki anlamı ise.Hz Peygamber(sav) sözleri, davranışları ve onaylarıdır.
· 1-KAVLİ SÜNNET:
Hz Peygamber(sav) sözleridir
· 2-FİİLİ SÜNNET:
Hz Peygamber(sav) ın fiilleri ve davranışlarıdır.
· 3-TAKRİRİ SÜNNET: Hz Peygamber(sav) in huzurunda veya bilgisi dahilinde olmak şartıyla
, sahabe tarafından söylenen sözleri ve yapılan davranışları onaylaması veya karşı çıkmasıdır.
· Peygamber efendimiz (sav) :Yaşayan Kur’an ve Yürüyen Kur’an diye nitelendirdi.
· Hz Peygamber(sav) ın görevleri:
· TEBLİĞ:.Hz. ALLAH (c.c.). tan almış olduğu vahyi eksiksiz olarak insanlara bildirmek anlamına gelir.
· BEYAN/TEBYİN: Hz Peygamber(sav) ın kendisine indirilen kitabı, ümmetine açıklaması, onları ihtilaf ettikleri konularda aydınlatmasıdır.
· TEZKİYE: İnsanların kötü huylardan , günahlardan, kötülüklerden temizlemesi, arındırılması demektir.
HADİS , HABER , ESER TERİMLERİ:
· HADİS: kelimesi Arapça tahdis mastarının ismi olup ‘’haber verme’anlatılan,haber verilen husus ‘’haber’’ ve ‘’söz’’ demektir.Çoğulu ehadis şeklindedir. Hadis ilminde Hz. Peygamber (s.a.v.),’den gelen haber / haberler anlamına gelir.
 HABER: Sözlük anlamı bir olay veya nesneyi gören tanık olan birinin görmeyenlere tanık olmayanlara söylemesi , iletmesi , duyurması , bildirmesiyle elde edilen dolaylı bilgidir. Her hadis aynı zamanda haberdir ama her haber hadis değildir.
ESER: Sözlükte iz kalıntı anlamına gelir. Bazı alimler hadisle eşanlamlı kullanır, bazı alimler haber kavramıyla eş anlamlı kullanır, bazıları da sahabeden gelen rivayetler için kullanmıştır.Belli bir uzlaşı yoktur..
· HADİSİN 2 TEMEL ÖĞESİ: İSNAD VE METİN
· 1-İSNAD VEYA SENED: Hadis ilminde isnad dendiğinde hadislerin başındaki ravi silsilesini gösteren isimlerden oluşan ravi zinciri anlaşılır. Buna sened de denir.
· 2-METİN: Hadiste nakledilen içerik anlamına gelir. İsnad zincirinin peşinden gelen Hz Peygamber’ in sözleri ve davranışlarını ifade eden kısma metin denir.
. Hadis ilmi ve hadisle ilgili faaliyetler rivayet ve dirayet olmak üzere 2 ye ayrılır.
· HADİS TARİHİ:
· Hadis tarihi, hadisin Peygamberimiz(s.a.v) döneminden günümüze kadar geçirdiği serüveni, hadisle ilgili yapılan her türlü çalışmayı zaman ve mekan düzleminde, sebep sonuç ilişkiler içinde, yani Tarih biliminin ölçütleri doğrulusunda ele alır.
· Türkçe yazılan ilk hadis kitabı, İstanbul da 1924 de yayınlanmıştır. Hadis tarihi isimli bu ilk kitap o günlerde adı Darülfünun olan İstanbul Üniversitesi nin İlahiyat Şubesi hocalarından İzmirli İsmail Hakkı tarafından ders kitabı olarak okutmak üzere yazılmış ve Talebe cemiyeti tarafından yayınlanmıştır.Hadis tarihinden başka konulara da değinmiştir.
· Tamamen hadis tarihine özgü olarak yazılmış ilk müstakil Türkçe eser Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi prof. Dr. Talat Koçyiğit’in yazmış olduğu ve ilk baskısı 1977 de, adı geçen Fakültenin yayınları arasında neşredilen Hadis Tarihi isimli kitaptır.
· HADİS USULÜ: hadisin asılları dayanakları kökleri kaynakları ve kuralları anlamına gelir.
· Usul kelimesi yer alan ilk kitap 544/1149 yılında vefat eden Kadı iyad ın el ilma ila ma’rifeti usuli’r-rivaye ve takyidi’s-sema isimli eseridir. Buradada görüldüğü gibi Usulül hadis değil Usulü r rivaye şeklindedir.
· İbn Hacer Hadis usulü ‘’kabul ve ret açısından ravi ve mervinin durumlarından bahseden ilimdir’’ der.
· Hadis usulü= hadisleri nakledenlerin güvenilir, naklettikleri hadislerin de sahih olup
olmadıklarını tespit etme amacıyla geliştirilmiş kurallardan bahseden ilimdir.
· Hadis ilmi hadis usulünden çok daha geniş bir bilimsel faaliyet alanıdır.
· Hadis ilmi hadisle ilgili bütün problemleri ele alırken. Hadis uslü sadece hadis tenkidinin temel kurallarını özetler ve temel kavramlarını tanımlar.
· Klasik tabiriyle Ulumü’l hadis günümüzdeki tabiriyle hadis usulü alanında günümüze ulaşmış olan en eski eser İmam Şafii nini er-Risale isimli eseridir.

· Hadis alimleri tarafından yazılan ilk müstakil hadis usulü kitapları hicri üçüncü asra aittir. Bunlardan Ali b. Abdülhakem’in Ma’rifetü ulumi’l hadis ve kemmiyyeti ecnasiha isimli eserleri günümüze ulaşmamıştır.
· Günümüze ulaşan ilk hadis usulü kitabı Ramhürmüzi nin el muhaddisü’l fasıl ıdır.
· RİCAL İLMİ :
Rical Arapçada adam kişi anlamına gelen racül kelimesinin çoğuludur. Bu ilme rical ilmi denmesinin sebebi hadis nakleden kişileri konu edinmesi sebebiyledir. Rical ilmi hadis ravileri hakkında hadis rivayetine ehil olup olmadıklarını incelemeye yönelik gerekli her türlü bilgiyi derlemek, korumak ve değerlendirmek amacıyla ortaya çıkmıştır.

Rical ilminin bir diğer adı da Cerh ve Ta’dil dir. Cerh; Raviler hakkında olumsuz kanaat, Ta’dil ise; olumlu kanaat bildirme anlamında kullanılır.

 İLELÜ’L HADİS İLMİ:
Hadis ilminde illet ilk bakışta sahih görünen hadislerde ancak derin bilgi ve tecrübe sahibi hadis uzmanlarının görebileceği gizli kusur anlamına gelir. Bu tür izli kusur taşıyan hadislere Muallel veya Ma’lul Hadis denir. İlelü’l-hadis ilmi hadislerdeki bu tür gizli ve fark edilmesi zor kusurlarla ilgilenen bunları bulmayı ve düzeltmeyi amaçlayan bir ilim dalıdır.
· ĞARİBUL HADİS İLMİ:

Hadis ilminde Ğaribü’l-Hadis dendiğinde az kullanıldığı, yaygın olmadığı veya manası kapalı olduğu için anlaşılması zor olan kelimeler ve bunları konu edinen ilim dalı anlaşılır.

· İTİLAFÜ’L HADİS İLMİ:  İhtilaf Arapçada iki veya daha fazla şeyin birbirleriyle uyuşmaması, ters düşmesi, farklı olması insanların görüş ayrılığına düşmesi gibi anlamlara gelir. İhtilafül-Hadis sağlam bir hadisin yine sağlam bir hadis ile zıt düşmesi veya öyle görünmesi yada algılanmasıdır. İhtilafül-Hadis İlmi bu tür zıt görünen hadisleri konu edinip bunları değerlendiren ve zıtlığı çözmeye çalışan ilim dalıdır.

 

FİKİH TARİHİ VE USULÜ

Allah Rasülü (S.A.V.) Sahabe ve Tabiînden sonra, İslâm’a yeni giren yabancılar kendi dillerinden bazı söz ve tabirleri Arapçaya soktular. Bunlarla birlikte eski din ve düşüncelerinden bazı görüşler de geldi. Yeni bir takım problemler çıktı. Bu problemlerin hallinde değişik kesimlerden değişik fetvalar çıkmaya başladı. Bunun sonucunda fıkıh usûlü ilmi  hicrî ikinci asırda doğmaya başladı. yanı müslümanların yeni kültür ve medeniyet çevreleriyle bir arada yaşamak durumunda kalmaları sebebiyle dinî-hukukî alanla ilgili amelî meselelerde nitelik ve nicelik yönünden büyük artış ve çeşitlilik meydana gelmesi ictihad faaliyetinin yeni bir ivme kazanmasını kaçınılmaz kılmıştır.

Tâbiîn döneminde durum değişmiş, entelektüel odak noktaları belirginleşmeye başlamıştı. Dinî meselelerle ilgili kaynak ve yöntem bilgisi konusunda sahâbe devrinde oluşmaya başlayan farklı anlayış ve eğilimleri belirtmek için “ehl-i Hicâz” ve “ehl-i Irâk” şeklindeki coğrafî adlandırma yanında “ehl-i eser” ve “ehl-i re’y” şeklinde soyut bir anlatıma yönelme ekolleşme sürecinin hızlandığının açık bir göstergesiydi. Ancak her iki adlandırma fıkıhtaki tavırla sınırlı olmadığı gibi bu gruplara nisbet edilen âlimler rivayete veya re’ye önem verme derecesi bakımından aynı anlayışa sahip değildi ve bu isimlendirmeler sadece iki ana çizgiyi belirtmekteydi. Tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn dönemlerinde bütün zamanını ilim öğrenme ve öğretme yanında benimsenen veya karşı çıkılan görüşlerin temellerini teorik incelemeye tâbi tutmaya ayıran ilim halkaları teşekkül edince fıkhî hükümlere dayanak kılınan rivayetlerin ve dinin iki ana kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’ten sonuç çıkarmada izlenen yöntemlerin sorgulanması süreci hızlanmış, bu konuda düzenli çalışmalar yapanların sayısı artmıştır. İctihadda belirli fıkhî telakkilerin ve metotların benimsendiğinin açıklanması bir yandan akademik düzeyde safların belirginleşmesine yol açarken diğer yandan geniş kitlelerin dinî ve hukukî hayatını düzenli ve istikrarlı biçimde sürdürebilmesinin teminatını oluşturuyordu. Böylece sözü edilen entelektüel odak noktaları etrafında meydana gelen kümeleşmeler, mensubiyet duygu ve düşüncesinin de etkisiyle belirli bir fakihe nisbetle anılmaya başlandı. Bu da fıkıh mezheplerinin teşekkülü demekti.

Usûlü’l-fıkıh sahasında eser yazan alimler iki ayrı metot uygulamışlardır. Bunlar; Mütekellimîn (kelamcılar) ve Hanefîyye metotlarıdır.

a- Mütekellimîn metodu: Usûl kaideleri delillerin ve bunların gösterdiği biçimde tesbit edilmiştir. Daha çok mantıkî ve nazarî bir metottur. Mümessilleri, kuralları koyarken, bu kuralın mezhep imamdan nakledilen ferî meseleye uygun olup olmadığına itibar etmemişlerdir. Buna göre bu metod, tümevarım biçimindedir. usûlcülerin eserlerinde, örneklerin dışında pek fürûa ait hükümlere rastlanmaz. Şafiî ve Mâlikî usulcülerinin ekserisi bu metodu izleyerek eser vücuda getirmişlerdir.

b- Hanefî metodu: Bu metod mensupları, kendileri araştırma neticesi genel kaideler koyma yerine, mezhep imamlarının ortaya koyduğu fer’î meselelerden genel kurallar çıkarma yoluna gitmişlerdir. Bunlar, mezhep imamının ortaya koyduğu bir meselenin üzerinde bina edildiği kaideyi bulup onu sistemleştirmişlerdir. Bu metotta nazarî kurallar yoktur. İmamlarının hükümlerinin çıktığı amelî kaideler vardır. Bu yüzden, bu gruba mensup bilginlerin kitaplarında fürûa ait meselelere sık sık raslanır. Bu gruptakilerin, böyle bir metod benimsemelerinin sebebi, imamlarının kendilerine derli toplu kaideler bırakmamış olmasıdır. İmam Şafiî ise böyle değildir. O bizatihi kendisi usûl kaideleri koyup, onları tesbit etmiştir.

Usûl alanında yazılan klasik kaynaklar genelde hayli zor, ibaresi çetin eserlerdir. daha kolay anlaşılması için usulcüler yeni eserler vücuda getirmişlerdir. Seyyid Bey, Muhammed Ebu’z-Zehra, Abdulkerim Zeydan ve Zekiyuddin Şâban’ın usûlleri burada zikredilebilir. Arapça olanların bir kısmı Türkçeye çevrilmiştir. Hayreddin Karaman’ın İmam Hatib okulları için hazırladığı usûlü ile, Fahreddin Atar’ın hazırladığı usûl de zamanımızda Türkçe olarak hazırlanan eserlerdir.

Usûlü’l-Fıkhın Konusu

Usûlü’l-fıkıhın mevzuu kendisi ile küllî hükümlerin sübûtu açısından şer’î küllî delildir. Yani usûlcü, meselâ kıyası ve onun hüccet oluşunu, âmmı ve onun kayıtlanışını, emri ve delâletini kendisine konu edinir. Usûlcü bu nevîlerin her birini tek tek araştırır. Sonuçta; mesela emrin îcaba, nehyin de tahrîme delâlet ettiği sonucuna varır ve kaidesini koyar. Usûlcünün yaptığı bir plan şablondur. Fakih de bu planın uygulayıcısıdır.

Usülü I-Fıkıhın Gayesi

Fıkıh usûlü ilminin güttüğü gaye, kural ve nazariyelerini tafsîlî delillere tatbik etmek suretiyle şer’î hükümlere ulaşmaktır. Başka bir ifade ile, şer’î amelî hükümleri tafsîlî delillerinden çıkarabilmeyi temindir. Bu ilmin kaideleri sayesinde şer’î nasslar anlaşılır. Kapalı olan lafızların manaları bilinir. Aralarında çelişki olan lafızlar arasını bulma ve bunlardan birisini tercih imkanı elde edilir. Şayet kişi ictihad ehliyetine sahipse, yeni problemlerin dînî hükmünü ortaya çıkarmak için kıyas, istihsan, istıshab, örf vb. kaideleri kullanarak ictihatta bulunur. İctihâd ehliyetini haiz değilse eski müctehidlerin çıkardıkları hükümlerden tahricler yaparak yeni meselelere cevap bulmaya çalışır. Bununda yolu usulü fıkhı ve onun kaidelirini bilmekten geçer.

 

 

 

 

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi