Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


Davud Üstün -20912754

Yüksek Lisans- BAHAR DÖNEMİ

Hadis

Öncelikle Peygamberimizin temel görevleri tebliğ, tebşir, beyan, inzar, teşri ve tezkiyedir. Peygamberimizin görevleri arasında olan teşri yani hüküm koyma Müslümanlar ın dini açıdan sorumluluklarını ortaya koyan, kural koyucu(normatif) ve bağlayıcı niteliktir.

Sünneti yani Hz Peygamber(sav) sözleri, davranışları ve onayları, açıklayan yapı hadislerdir.
1-KAVLİ SÜNNET: Hz Peygamber(sav) sözleridir
2-FİİLİ SÜNNET: Hz Peygamber(sav) ın fiilleri ve davranışlarıdır.
3-TAKRİRİ SÜNNET: Hz Peygamber(sav) in huzurunda veya bilgisi dahilinde olmak şartıyla, sahabe tarafından söylenen sözleri ve yapılan davranışları onaylaması veya karşı çıkmasıdır. Peygamber efendimiz (sav) :Yaşayan Kur’an ve Yürüyen Kur’an diye nitelendirdi.
 

Hadis tarihi dört döneme ayrılmaktadır. İlk dönem Tesbit dönemi. Bu dönemde duyulanlar aktarılır ve güvenilirliği dahi bu dönemde sorgulanmıştır. Rivayeti  azaltma, şahit isteme, Kur’an ile karşılaştırma ve ravileri inceleme öne çıkan uygulamalardır. Bu dönemde tenkit faaliyetleri azdır. Hz. Peygamberin irtihalinin ardından en çok tenkit yapan sahabe Hz. Aişedir. İkinci dönem ise Tedvin dönemidir. Sahabe ve Tabiun vefat etmeye başlayınca hadisler kaybolma tehlikesi ile yüz yüze geldi. Devlet eliyle rivayetlerin toplanması Ömer b. Abdulazizin Medine valisi Ebubekir b. Hazımla gönderdiği talimat ile başlamıştır. Rivayetler karışık bir şekilde toplanmaya başlamıştır ve Tabiun döneminde isnad kuralları gelmiştir. Üçüncü dönem ise tasnif dönemidir. Bu dönemde konular, raviler vs. Çeşitli özelliklere göre hadisleri sınıflandırmıştır. Sahih hadisleri konularına göre bir araya ilk kez getiren Buhari ve Müslimdir. Talat koçyiğit Hoca H. 3. Asır, hadisin altın çağı olarak nitelendirmektedir. 4. Denem ise tezhip dönemidir. H. 5 asırdan günümüze kadar yazılan şerhler dönemidir.  Türkçe olarak ilk hadis tarihi İzmirli İsmail Hakkı tarafından yazılmıştır. İlk Müstakil eser ise Talat Koçyiğite aittir.

Hadis ilminin alt disiplini şu şekildedir: Rivayetul Hadis, Hz. Peygamberin söz, fiil ve takrirleri ile ilgili rivayetlerin belirlenmesi ve aktarılması. Günümüze ulaşan en eski hadis mecmuası Hemmam b. Münebbihin Sahifei Sahihasıdır. Dirayetul hadis, Hadisin senet ve metninin incelenmesi. Usulül hadis ise nakledilenerin güvenirliği ve naklettikleri hadislerin sıhhatini ele almaktadır. İlk müstakil hadis usulü eserleri h. 3. Asırda tesbit edilmiştir. Rical ilmi diğer adıyla cerh ve tadil. Rical eserleri yine 3. Asırda başlamıştır ve ilk toplu olarak yazılan eser Taceddin es Subkiye aittir. Garibul hadis ise anlaşılması zor olan kelimeleri açıklama çalışan daldır. Diğer alt disiplinler ise İhtilaful hadis, ilelul hadis ve esbabu vurudul hadis.

Fıkıh

Fıkıhsözlükte; bir şeyi iyice düşünmek, derinlemesine anlamak, bilmek/ilim ve anlamak/fehim gibi anlamlara gelmektedir.Dinde, dinî ilimlerde derin anlayış ve kavrayış sahibi olmakdemektir.

Fıkıh kelimesi, ayetlerde ve hadislerde genellikle sözlük anlamıyla kullanılmıştır. Hz. Peygamber Dönemi, Mekkî ve Medenî olarak ayrılan ve ilk dönemde tevhid akidesinin ikinci dönemde ise ahkâmın yerleşmesi hedeflenmiştir. İslam hukukunun kaynakları genişleyerek Kur’ân-ı Kerim, Hz. Peygamberin sünneti ve sahabe içtihatları olmuştur. Ahkâmda insanların maslahatları öncelenmiştir. İslam fütuhatının artmasıyla sorunlar ve sorular da artmıştır. Siyasi ve ideolojik ayrılıklar her mezhebin kendi fıkhi görüşünü oluşturmasına kadar varmıştır.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra hicri 2. yüzyılın ortalarından itibaren dinî ilimlerin ortaya çıkmasıyla fıkıh kelimesi terim anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır. Sahabe döneminde farklı bölgelerde farklı sahabeler öne çıkar. Mekkede ibn Abbas, Medinede Zeyt b. Sabit ve Kufede Abdullah b. Mesud. Hukuk kaynakları olarak Kur’an, Sünnet, içtihat ve Hz. Ebubekir ve hz. Ömer döneminde Şura kurulması ile sahabenin icması öne çıkmaktadır.

Fıkıh kelimesi, ilkdönemlerde İslami ilimlerin hepsini içine alacak şekildekullanılmıştır.Kavram olarak fıkıh ilminin iki tanımı yapılmıştır: İmam Azam’a göre; Fıkıh, kişinin lehinde ve aleyhinde olan hükümleri bilmesidir.İmam Şâfiî’ye Göre; Fıkıh; tafsilî delillerden (ayet ve hadislerden) elde edilen dinî amelî hükümleri bilmektir.

Fıkıh ilmi, bir meselenin şer’î hükmünütespit ederken Tefsir, Hadis, Siyer, İslam Tarihi, Tasavvuf, Kelam, Arapça ve Belağat gibi ilimlerden faydalanır. Ayrıca Fen,  Fizik,  Kimya,  Tıp,  Coğrafya,  Matematik,  Sosyoloji,  Psikoloji,  İktisat  gibi  ilimlerin  de  verilerini kullanmaya önem verir. Fıkıh–Tefsir İlişkisi; Kur’an ayetlerinin doğru bir şekilde anlaşılmasıile ilgili konuları ele almaktadır.

Fıkıh –Hadis İlişkisi. Hz. Muhammed’in sünnetinin doğru bir şekilde aktarılmasıiçin hadislerin sened ve metin tenkidi ile ilgili konuları içermektedir.

Fıkhın Diğer İlimlerle İlişkisi. Kıyas konusunu işlerken Mantık ve FelsefeZekat ve miras hesapları yaparken MatematikMaslahat konusunu işlerken Sosyolojiİlimleriyle ilişki kurar.

Ayrıca Tıp dünyasında organ nakli, klonlama, tüp bebek, DNA testigibi birçok yeni fıkhi sorunlar gündeme gelmiştir. Bu sorunların fıkhi yönünü doğru bir şekilde tespit edebilmek için tıp ilminin verilerinden faydalanılır. Fıkhın, fetva yönü hukuk ilmiyle ilişkilidir. Fıkhın takva yönü ise Tasavvuf ve Ahlak ilmiyle bağlantılıdır.

 

Tefsir

Öncelikle Kur’an, Peygamberimize sahabenin yaşadığı ortamda ve onların konuştukları dilde peyderpey nazil oluyordu. Bu nedenle sahabenin büyük çoğunluğu hangi ayetin nerede, nasıl, ne hakkında ve hangi sebeple nazil olduğunu biliyordu. Hatta ayetlerin indirilmesine neden olan olayların içinde yaşıyorlardı. Kur’an’ın ilk muhatapları olarak Kur’an’ın okunması, ezberlenmesi, yazılması, açıklanması, anlaşılması ve uygulanmasında Peygamberimiz ‘in yürüttüğü tüm faaliyetlere bizzat katılmışlardı. Hz. Peygaber ilk müfessirdir. Allah’ın elçisi birçok şeyi ashabı için beyan etmiş ama bütününü açıklamamıştır. Anlayamadıkları bir ayeti doğrudan Peygamberimize sorup dinliyorlar. Böylece ayetlerde kastedilen anlamları bilginin asıl kaynağından öğreniyorlardı. Onlar da ayetlerin indirilme sebebini ve Peygamberimiz’in onlara öğrettiği her türlü bilgiyi sonraki nesillere naklederek tefsir ilminin temelini atmışlardır.

Hz. Peygamber döneminde Kur’an hıfz edilmiş ve yazılmıştır. Hz. Ebu Bekir döneminde ise hafızların şehit olması hz. Ömeri telaşını artırmış ve Kur’an’ın toplanması teklifi isabetli bulunup kabul edilerek cem yani toplanma faaliyeti başlamıştır. Hz. Osman döneminde ise farklı kıraatler ile okunması ihtilafları ardısıra getirmiştir. Kureyş lehçesi üzerine Kur’an tekrar Zeyt b. Sabit liderliğinde istinsah edilmiş ve farklı islam beldelerine gönderilmiştir.

Bu döneme Sözlü Rivayet dönemi denmiştir. Sahabe içerisinde aralarında Ali b. Ebi Talip, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas, Ubey b. Kâ’b, Ömer b. Hattab ve Hz. Aişe’nin de bulunduğu kişiler Kur’an tefsiri konusunda ön plana çıkmışlardır. “Tercümanü’l-Kur’an” adıyla da anılan Abdullah b. Abbas tefsirle ilgili rivayetleri oldukça fazla olan sahabilerden biridir.

Sahabe döneminde öne çıkan özellikler şu şekildedir: Sahabeler ayetlerin genel manasını vermekle yetinmişlerdir. Sahabe döneminde ahkâm ayetlerinden az sayıda hükümler çıkarılmıştır. Bu dönemde sebebi nüzule ağırlık verilmiştir. Sadece kısa yorumlar yapılmıştır. Müteşâbih ayetler üzerinde durmamışlardır ve ihtiyatlı davranılmıştır. Ayetlerin tefsirinde Peygamberimizin sünnetinden gördüklerini ve hadislerinden doğrudan duyduklarını aktarmışlardır. Bu dönemin sonu ve tabiin dönemi başına kitabet dönemide denmektedir.

Tabiun döneminde ise, Peygamberimiz’le bizzat karşılaşmamış ve ayetlerin indirilişine tanıklık etmemiş olduklarından tabiin dönemi müfessirleri, ayetleri yorumlarken daha fazla açıklama yapma gereği duymuşlardır. Sahabe döneminde sınırlı sayıdaki ayetlerin tefsiri yapılmışken tabiin döneminde Kur’an tamamen tefsir edilmeye başlanmıştır. Sahabe Dönemi’nde sözlü olarak devam eden tefsir hareketi, Tabiin Dönemi’nde de bazen sahifelere yazılmış olmakla birlikte, çoğunlukla sözlü olarak devam etmiştir. Tabiin müfessirleri ayetlerin yorumunda naklin yanında rey ve içtihadı da kullanılmaya başlamıştır. Bu da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Farklı kültürlerle karşılaşmalar sonunda farklı görüşlere zemin teşkil eden tefsir anlayışları yaygınlaşmıştır. Arap olmayanlar (mevâlî), tefsir hareketinde daha fazla rol almaya başlamıştır. Bazı Müslüman âlimlerin, ehl-i kitap olarak kabul edilen Yahudi ve Hristiyanların kültürünü kıssaların tefsirinde kullanmaya başlamasıyla İsrailiyyât adı verilen rivayetler, İslam kültürüne girmiştir. Bu rivayetler, özellikle rivayet yöntemine dayanan tefsirlerin değerini düşürmüştür. Mekke ve Kûfe gibi tefsir okulları oluşmaya başlamıştır. Tabiin dönemi sonlarında ise Tedvin dönemi başlamıştır. Bu dönemde tefsir rivayetleri, hadis kitaplarının birer bölümü olmaktan çıktı. Kur’anın baştan sona tefsir edilen ve bize ulaşan ilk eser Mukatil b. Süleyman (ö. 150)’ın Kitabu’t-Tefsiri’l- Kebir eseridir.  Mukatil’in tefsirinde kelimelerin farklı anlamları, ilk dönem kıraat farklılıkları verilmiş, sebeb-i nüzul, tarihi haberler ve şahıs isimleri çokça nakledilmiştir.

Sonuçlar olarak Hadis, Tefsir ve Fıkıh ilimleri aynı kaynaktan yani Kur’an-ı Kerim’den beslenmektedir. Hepsi bir ihtiyaca binaen ortaya çıkmıştır. Tefsirin Hadis ilimden bir cüz olduğunu savunanlar varsada, Prof. Dr. Fuat Sezgin Buharinin kaynakları eserinde bunun aksini ispat etmiştir. İlimlerin zuhurunda öncelik sonralık yok, eşzamanlılık vardır. Bu ilimlerin ancak paralel okuma ve disiplinlerarası çalışmalar vasıtasıyla doğru anlayabiliriz. Doğru anladıktan sonra insanlığı doğru yaşamak üzere yönlendirebiliriz. 


0 Yorum - Yorum Yaz


Hadis tarihi:

Hadis tarihi üç dönemi teşkil eder. Rivayet dönemi, Nakil dönemi ve son dönem.

Rivayet dönemi: Hicrî 5. Asrın sonlarına kadar ki süreyi kapsıyor. Hadisler çoğunlukla hocadan alınıp isnadıyla birlikte sonraki nesillere aktarılıyor.

Nakil dönemi: Hicrî 5. Asırdan, (yaklaşık hicri 12. Asır) miladi 18. Asra kadar ki süreyi kapsamaktadır. İsnadla birlikte rivayet son buluyor. Hadisler değil, hadis kitapları naklediliyor.

Son dönem: h. 18 asırdan günümüze kadar ki zaman dilimini kapsar. Oryantalistlerin geliştirdikleri yöntemleri ile birlikte akademik çalışmaları, islam dünyasında hadisle ilgili ortaya çıkan farklı akımları kapsamaktadır. 

Hz. Peygamber dönemi: 

Tebliğ görevinin yanında tebyin vazifesinin de bulunduğunu, bunu açıklama ve uygulamalarıyla yerine getirdiğini belirten Hz. Peygamber, bu sebeple kendisinden öğrenilen bilgilerin orada bulunmayanlara iletilmesini istemiştir.

Hz. Peygamber sadece Kur’ân’ı vahiy katiplerine yazdırmış, kendisine ait bilgilerin şifahi naklini teşvik etmiştir, yazılmasını ise yasaklamıştır. (Kim benden Kurandan başka birşey yazar ise imha etsin ancak benden rivayet edebilirsiniz, bunda hiçbir sakınca yoktur...)

Söz konusu yasak, yasağın başlangıçta ve belli bir amaçla yapıldığını göstermektedir. Amr b. El-As, Yemenli Şah vs...

Rasûlullah, Kuranla karışmasını önlemek amacıyla başlangıçta kendisine ait bilgilerin yazılmasını yasaklamış, böyle bir endişe söz konusu olmadığında ise izin vermiştir.

Sahabe dönemi: 

Sahabe Hz. Peygamberden bilgi almaya son derece arzulu ve bu işi gerçekleştirirken de son derece dikkatliydi ancak sahabe hz. Peygambere ait bilgilerin tamamını doğrudan hz. Peygamberden öğrenme imkanına sahip değildi. 

Kendilerine gelen herhangi bir haberi dahi araştırmaları tavsiye edilen sahabiler, Hz. Peygamberden öğrendikleri farklı veya hic duymadılkarı haberlere karşı daha hassas davranmışlardır. Çünkü onlar hz. Peygamberin hadislerinin naklinde yapılacak hatanın onun adına yalan isnad etmek anlamına gelebileceği endişesini taşımaktaydılar.

Bunun için bir kısım kurallar ortaya koymuşlardır fakat  sistematik ve yaygın bir şekilde kullandığı söylenilemez. 

  1. Hadis rivayetinde ihtiyatlı davranmak

  2. Az hadis rivayet etmek

  3. Hatalı rivayetleri düzeltmek

  4. Hadisleri müzakere etmek

  5. Hatırlamak amacıyla hadisleri yazmak

Tabiin ve tebe-i tabiin dönemi:

Tabii kelimesinin çoğulu olan tabiin, Hz. Peygamberin ashabından herhangi biriyle mümin olarak görüşen ve iman üzere ölen kimselere denilmektedir. Tabiinden en önce Ebu Zeyd Ma’mer b. Zeyd(ö.30) en son olarak da Halef b. Halife (ö.180) vefat etmiştir.  Dolayısıyla tabiin dönemi yaklaşık 170 yıllık bir zamanı kapsamaktadır. 

Tebe-i tabiin / etbaü’t-tabiin, Hz. Peygambere iman etmiş olarak tabiinden herhangi biriyle görüşen ve müslüman olarak ölen kimselere denilmektedir. Tebe-i tabiin dönemi en son sahabinin vefatından başlayan ve hicri 220ye kadar devam eden zaman kesitini kapsayan bir devredir. Tebe-i tabiin önemli ölçüde tabiin nesliyle birlikte yaşamıştır.

Tabiin, bilgilerinin çoğunu sahabeden almış, onların dizi dibinde yetişmiştir. Hadislerin genellikle şifahi olarak alınıp müzakere yoluyla zihinlerde pekiştirilmesi, gerektiğinde hadis için ilmi yolculuklara çıkılması da tabiilerin sahabe neslinden aldıkları ilmi alışkanlıklardandı.

Siyasî ve sosyal gelişmelerin hadis ilminin oluşumuna etkisi: 

Fitnetü’l-kübrâ’dan sonra siyasî ve îtikâdî gruplar oluşmaya başlamıştır. Bu gruplar kendi görüşlerini benimseyen ve karşı görüşleri yeren hadisler uydurmaya başlamıştır. Böylelikle güven duygusu azalmış ve uydurma faaliyetleri artmaya devam etmiştir. (Yalancılığı ile bilinen ve peygamberlik iddiasında bulunduğu için katledilen Muhtar es-Sekafi (ö.67) zamanına kadar isnadın sorulmadığını gösterir.

İsnad faaliyetinin başlaması: Hadislerin aslına uygun naklini engelleyen hadis uydurma tehlikesine karşı alınan en önemli tedbirin isnad olduğu anlaşılmaktadır. 

Cerh ve ta’dil faaliyetinin başlaması: Hicrî 1. Asrın sonlarından itibaren isnadın yaygınlaşıp hadisin ayrılmaz bir parçası haline gelmeye başlamasıyla senedde yer alan ravilerin ehliyetleri açısından araştırılması da zorunlu hale gelmiştir. 

Tedvin faaliyetinin başlaması(tabiin döneminde): Hicrî 1. Asrın son çeyreğinde kaynağı sahabenin hatırlamak amacıyla tuttuğu özel notlar olan yazılı malzemenin hadis talebelerinin elinde dolaşmaya başladığı görülmektedir. Alimlerin yok olup gitmesi endişesini taşıyan emevi halifesi Ömer b. Abdilaziz (ö.101) Medine valisine gönderdiği ‘Hz. Peygamberin hadislerini, sünnetlerini ve Amra bint Abdurrahmanın rivayetlerini araştır ve yaz. Zira ben bunları bilen alimlerin ölüp gitmesiyle ilmin kaybolmasından korkuyorum. ’ talimatıyla resmi tedvini başlatmıştır. Hicrî 2. Asrın ilk yarısında tevin faaliyeti öylesine yoğunlaşmıştı ki hemen her muhaddisin bir konuda hadis cüz’ü bulunmaktaydı.  Böylece 1. Asırda hadisler genellikle şifahi olarak nakledilirken 2. Asırdan itibaren yazılı rivayet dönemi başlamıştır.

Yazıdan kaynaklanan problemler: Yazıya geçirilmesi bir taraftan hadisin kaybolmasını önlerken diğer taraftan ehil olmayanların ona el atmasına sebep olmuştur. 

Alınan tedbirler: 

  1. Sahifelerden yapılan istinsah larda hatalar olacağına dikkat çekmek

  2. Sema ve kıraat metotlarını geliştirmek

  3. Ehil olmayanların eline geçer endişesiyle kitaplarını yakmak

  4. Rivayet lafızlarını kullanmak

  5. tasnif faaliyetinin başlaması: Tedvin faaliyetinin 2. Asrın başlarında başlaması sonrası kısa sürede yaygınlaşmıştı. Ancak konu esaslı olmayan bu tür kitaplardan hadisleri bulup istifade etmek son derece zordu. Hadislerden daha çok istifadeyi sağlamak amacıyla hicri 2. Asrın ortalarına doğru konu esaslı hadis kitapları telif edilmeye başlandı. 

  6. Hadis uğruna yapılan yolculuklar: Hz. Peygamberin vefatından sonra sahabiler farklı farklı yerlere gitmişlerdir. Bu durum sözü edilen şehirlerden birine yerleşen bir sahabinin bilip diğerlerinin bilmediği hadisleri öğrenmek veya bilgiyi pekiştirmek amacıyla ilmi yolculukların yapılmasını gerekli kılmıştır. Hadis talebelerin özellikle hicri 2. Ve 3. Asırlarda kendi bölgelerindeki hadis alimlerinden ders aldıktan sonra diğer bölge alimlerinin bilgilerini elde etmek amacıyla uzun yolcuklara çıkması ilmi bir gelenek olmuş, sadece kendi bölgesindeki hadislerle yetinmek ilmi bir eksiklik olarak kabul edilmiştir.

 

Fıkıh Tarihi:

Fıkıh ilminin başlangıç dönemi şu şekilde ele alabiliriz. Hz. Peygamber dönemi, Sahabe dönemi, Tâbiîn dönemidir ve daha sonrası.

Hz peygamber dönemi: 

Cahiliye döneminde gerçek manada hukuk sistemi yoktu. Daha sonra islamın gelmesiyle Fıkıh ilmi doğmuştur. Yani hz peygamber döneminde başladığını söylemek isabetli olur. Bu dönemde kuran kerimin ayetleri inmekte ve hükümler tedrici bir şekilde konuluyordu. Hz Muhammed mekke dönemindeki devam eden tebliğ faaliyetleri, daha çok inanç esaslarına ve ahlaki ilkelere dayanmaktadır. Mekke döneminde fıkhi hükümler çok nadirdir. Daha sonra medineye hicret edildikten sonra medine dönemi olarak geçer. Bu dönemde islami hükümleri teşri dönemidir. Fıkıh, yeni oluşmuş olan islam toplumunun temel esaslarını belirlemiştir. Oruç, Zekât ibadetler bu dönemde emredilmiştir. İçki, kumar, faiz gibi yasaklar gibi bu dönemde işlenmeye başlamıştır.

Hz. Peygamber dönemindeki fıkıh; teşri, kolaylık, tedric ve nesih ilkeleri etrafında şekillenmiştir.

Teşri, yeni hüküm koymak demektir. Hüküm koyma kaynağı Allah ve Resulüdür. Allah Teâlâ’nın Kur’an-ı Kerim’de hüküm bildirmediği konularda, Peygamberimiz Allah’ın emriyle hükümler koymuştur.

İslam dininde kolaylık esastır. konulan hükümlerde zorluk yoktur, herkesin yerine getirebilecek kapasitesine konulmuştur.

Tedrici prensip, on hükme varmak için aşama aşama, ara hükümler koyarak ve en son olarak asıl hükmü ortaya koymaya tedric denir. İçki bu şekilde üç aşamada yasaklanmıştır.

Nesih, daha önce konmuş bir hükmün yeni bir hükümle yürürlükten kaldırılmasıdır. Önceki hükmü kaldıran yeni hükme nâsih, kaldırılan hükme ise mensuh denir. Mesela hz peygamber ilk zamanlarda kabir ziyaretini yasaklamıştı. Daha sonra ziyarete izin vermişti ve önceki hükmünü kaldırmıştır. 

Sahabe dönemindeki fıkıh; Bu dönem hz peygamberin vefatından sonra hulefa i raşidin ve emevi döneminin ilk zamanlarını içine alır. Bu dönemde fakih sahabeler ve ictihad eden kişiler bulunuyordu. Sahabe, hata yapma korkusundan dolayı, kendi görüşleri ile içtihat yapmak yerine çoğunlukla şûra şeklinde içtihat yapmayı tercih etmişlerdir. Böyle yaparak sahabe icması ortaya çıkmıştır. Fakih sahabeler ve fetva veren sahabeler şunlardır;

Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Âişe, Hz. Zeyd b. Sâbit, Hz. Abdullah b. Ömer, Hz. Abdullah b. Mes’ûd, Hz. Abdullah b. Abbas, Hz. Übey b. Kâ‘b, Hz. Enes b. Mâlik, Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman, Hz. Ebû Hüreyre ve Hz. Ebus-Derda.

Tâbiîn dönemindeki fıkıh: Emeviler döneminin sonlarını teşkil eden bir dönemdir.. Bu dönemde Medine, Mekke, Basra, Kûfe, Şam ve Mısır’da sahabenin öğrencileri olan tâbiîn fakihler yetişti ve dinî hayata yön vermiştir. Fıkıh ilmi genişlemiş, büyük şehirlerde fıkıh meclisleri oluşmaya başlamıştır. Hoca ve bölge farklılığından dolayı ekoller/mezhepler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde iki fıkıh merkezi ön plana çıkmıştır: Medine ve Kufe. medenedekiler, daha çok hadis ve sahabelerin görüşleriyle fetva verdikleri için “ehli eser” olarak nitelendirilmiştir. Kufedekiler ise ağırlıklı olarak içtihat ile fetva verdikleri için “ehli rey”ı olarak nitelendirilir. Bu dönemde için yöntem oluşmaya başlıyor, fıkıh usulü doğuyor. 

Tabiîn döneminden sonra, müctehidler dönemi başlıyor. Bu döneme altın çağ olarak nitelendirebiliriz, çünkü fıkıh için canlılık söz konusudur, yeni problemlere çözümler üretiliyor. Toplumun liderliğini kabul ettiği fıkıh alimleri ön plana çıkıyor. tedvin ve ihtilaflar artmıştır. müzakere, münazaralar çoğalmıştır. öğrenciler mutlak müctehid olabiliyor kendi ekolünü kuracak kadar güçlü alimler yetişiyor imam Ebu Hanife ve İmam Malik gibi. Muçtehid döneminden sonra taklit dönemi gelmektedir. Taklit dönemi durgunluk dönemi olarak isimlendirebiliriz, çünkü bu dönemde fıkıh ilmi yavaşlıyor. Artık ictihadlar yapılmak istenmiyor, herkes kendi mezhebin arkasında kalıyor, mezhep taasubluğu çoğalıyor, ilimi faaliyetler ezbere dayalıdır, daha önce yazılan eserlerin şerhleri yazılıyor, pek yeni ürün ortaya çıkmıyor. 

 

Tefsir Tarihi:

Arapça olarak indirilen Kur’an Kerim Hz Peygamber tarafından anlaşılmış ve yol arkadaşlarına aktarılmıştır. Hz peygamber vahyedilen ayetleri zaman zaman beyan etmiştir.

Hz Muhammed’in nübüvvet ile ilgili üç temel görevi vardı: kendisine vahyedileni iletmek (tebliğ), açıklamak (tebyin) ve hüküm koymak (Teşri). Dolayısıyla Kur’an’ın Tefsiri bu dönemde Hz peygamber ile başladığını söyleyebiliriz. Çünkü birincisi ilk muhatab odur, en iyi ve en doğru şekilde açıklayacak kişide odur.

İkincisi Kur’an’ın diğer ilk muhatapları sahabilerdir. Onun ruhuna hakim olduklar halde, ayetleri derin bir şekilde anlamak için ve doğru şekilde tatbik etmek için zaman zaman Hz muhammedin tefsirine ihtiyaç duymuşlardı. Hz. peygamber de gerekli olduğunda ayetleri tefsir etmiştir. Yaptığı açıklamalarla ve davranışlarıyla Kur’an’ın okunmasını, üzerinde düşünülmesini, anlaşılmasını ve yaşanmasını sağlamıştı. Yani Hz peygamber hakkında yaşayan, canlı bir kur’an olarak nitelendirebiliriz.

Dolayısıyla Kur'an'ın tefsirinde ki yaklaşım hz peygamber merkezlidir. 

Kur’an, Hz peygambere sahabenin yaşadığı ortamda ve onların anladıkları dilde azar azar ayetleri iniyordu. Dolayısıyla ashabın çoğunluğu hangi ayetin nerede, nasıl, ne hakkında ve hangi sebeple indiğini biliyordu. Yani sahabeler ayetlerin indirilmesine sebep olan olayların içinde yaşıyorlardı. Kur’an’ın ilk muhatapları olarak sahabeler, kur’an’ın okunması, yazılması, ezberlenmesi, açıklanması, kavranması ve tatbik edilmesi hz muhammedin yürüttüğü  tüm faaliyetlere bizzat katılmışlardı. Bir ayet hakkında anlamadıkları zaman doğrudan hz Muhammede sorup dinliyorlardı. Bu şekilde ayetlerde kastedilen anlamları bilgiyi asıl kaynağından öğreniyorlardı. Bu şekilde de ayetlerin sebebi nuzulu ve hz Muhammedin onlara öğrettiği bütün bilgileri sonraki kuşaklara aktararak tefsir ilminin temelini atmışlardır. 

Tefsir ilmiyle ön plana çıkan sahabeler bunlardır. Ali b. Ebi Talip, Abdullah b. Mes’ud, Abdullah b. Abbas, Ubey b. Kâ’b, Ömer b. Hattab ve Hz. Aişe

Sahabe tefsirinin genel özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz: 

  1. Ayetlerin genel manasını vermekle yetinmişlerdir.

  2. Sahabe döneminde ahkâm ayetlerinden az sayıda hükümler çıkarılmıştır.

  3. Bu dönemde sebebi nüzule ağırlık verilmiştir. 

  4. Sadece kısa yorumlar yapılmıştır.

  5. Müteşabih ayetler üzerinde durmamışlardır. 

  6. Ayetlerin tefsirinde Peygamberimizin sünnetinden gördüklerini ve hadislerinden doğrudan duyduklarını aktarmışlardır.

Sahabeden sonra tefsir ilmi devam etmiştir, sahabeden öğrenen tabiinler, bu dönemde Hz peygamberle bizzat karşılaşmamış ve ayetlerin nazil olmasına şahitlik etmemişler, bu neden bu dönemde ayetleri yorumlarken daha fazla açıklama yapma ihtiyacı duymuşlar.

sahabe döneminde sınırlı bir şekilde ayetlerin tefsiri yapılmışken bu dönemde kuranın tamamı tefsir edilmeye başlanmıştır. sahabe döneminde sözlü olarak devam eden tefsir ilmi,  tabiin döneminde az da olsa sahifelere de yazılmıştır. Bu dönemde ki müfessirler ayetleri yorumunda rivayetlerin yanında da rey ve ictihad da kullanmaya başlamıştır. bu da farklı görüşlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Aynı şekilde farklı toplumlarla karşılaşmalar olunca farklı görüşlere zemin teşkil eden tefsir anlayışları yaygın olmaya başlamıştır. 

Nu dönemde arap olmayan ve sonradan müslüman olan mevali kısmı kuranın anlamak için tefsir hareketinde daha fazla rol almaya başlamıştır. İsraliyyat bu dönemde tefsirlerde yer almaya başlamıştır. Bu dönemde Mekke ve Kûfe gibi tefsir okulları yavaş yavaş oluşmaya başlamıştır. Mekke ekolünü temsil eden İbn Abbasın öğrencileri Said b. Cübayr, Mücahid ve İkrine gibi tabiînlerdir. Medine ekolü temsil eden ise Ubet b. ka’b’ın öğrecileri, Zeyd b. Eslem ve Muhammed b. Ka’b el kurazî gibi tabiîlerlerdir. Kufe ekolünü temsil eden İbn Mesud’un öğrencileri İbrahim en Nehaî, Muhammed B. Sirin ve Hasan el-Basrî gibi tabiînlerdir. Medine ve Mekke ekollü nakle (hadise) dayalı rivayet yöntemini esas alır. Kufe ekolü ise nakil yanında reye dayalı dirayet yöntemini kullanımı esas alır.

Tefsir tarihinde en önemli dönemlerden bir tanesi tedvin dönemidir. Toplamak, kaydetmek, yazıya geçirmek anlamın gelen tedvin; “rivayet yoluyla hafızadan hafızaya nakledilen ve farklı yazı malzemeleri üzerinde dağınık hâlde bulunan tefsirle ilgili kavl ve metinleri toplamak, tertipli bir şekilde yazıya geçirerek tefsir kitaplarını oluşturmak” anlamına gelir. Yani kur’an tefsiriyle ilgili rivayetlerin düzenli bir şekilde kitaplarda toplanmasıdır.

Tefsir faaliyetleri farklı aşamalardan geçmiştir. Bu aşamalar: Sözlü rivayet dönemi, kitabet dönemi, tedvin dönemi.

Sözlü rivayet dönemi, hz peygamberin ve sahabelerin dönemidir. bu dönemde sözlü kültür daha yaygındı, bu dönemde kuranla karışması ihtimali sebebiyle kur’an dışında genellikle başa bir şey yazılmamıştır.

kitabet dönemi, hz. Muhammed Dönemi’nde yazılmış az sayıdaki hadis sahifeleri ve muhaddisler tarafından ezberlenen hadisler çeşitli mecmualarda toplanmaya başlandı. Bu hadis mecmualarının bazı kısımları ayetlerin tefsirleri ile ilgili olduğundan hadis kitaplarında “kitabu’t-tefsir” olarak isimlendirilmiştir.. böyle olunca tefsir rivayetleri, hadis kitapları içerisinde de olsa bağımsız bölümler oluşmaya başladı. Yine bu dönemde Kur’an’daki lafızlar, başka dillerden Kur’an’a giren lafızlar, eş sesli ve eş anlamlı lafızlar üzerine araştırmalar yoğunlaşmıştır. Bunların bazısı da yazıldı. Bu döneme tefsirin kitabeti adı verilmiştir.

Tedvin dönemine gelince Tabiin döneminin sonlarında başlamıştır. Bu dönemde tefsir rivayetleri, hadis kitaplarının birer bölümü olmaktan çıkmıştır. Kur’an’ı baştan sona tefsir eden bağımsız tefsir çalışmaları kitapla halinde toplanmaya başlamıştır. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’i baştan sona tefsir eden ilk yazılı kitap, Mukâtil b. Süleyman tarafından yazılmış olan “Kitabu’t-Tefsiri’l- Kebir”idir. Mukâtil’in tefsirinde kelimelerin farklı anlamları, ilk dönem kıraat farklılıkları verilmiş, sebeb-i nüzul, tarihî haberler ve şahıs isimleri çokça aktarılmıştır.

Daha sonra yazılan tefsirler, kaynak ve yöntem bakımından çeşitlilik kazanmıştır. İki yöntem tefsirler vardır: Rivayet tefsirleri ve Dirayet Tefsirleri. Rivayet tefsirler, hz Peygamber ve sahabelerden rivayet edilen sözlerden ibaret idi. ilk dönem tefsirler bu şekilde ele alınmıştır kendi görüşlerine yer vermiyorlardı. Rivayet yönteminde ayetler tefsir edilince, önce konuyla ilgili başka bir ayet ile açıklanıyordu, ayet ile ayet olamayınca bu defa Hz peygamberin sünnetiyle açıklanıyordu. oda olmayınca sahabe sözleri ve bazen tabiîn sözleriyle tefsir edilirdi. özet olarak rivayet tefsirleri ayet, hadis, sahabe ve tabiin sözleri ile tefsir edilmiştir.

Bu rivayet tefsir şu bakımdan önemlidir. Hz. peygamberin ve Sahabelerin kur’an ayetlerini nasıl anladıklarını ve tatbik ektiklerini bizlere gösteriyor. 

Dirayet tefsirlere gelince: Dirayet sözlükte anlama, idrak ve kavrama anlamına gelmektedir. Daha önce gördüğümüz gibi ilk başta kuran rivetlere dayalı bir şekilde tefsir ediliyordu, daha sonra islam toplumun genişlemesiyle, yeni toprakların feth edilmesiyle,  yeni meselelerle karşılaşınca müfessirler rivayetle yetinmeyeceklerini fark ettiler. Rey ve ictihad da bulunmak zorunda kaldılar. Bu anlamda Kur’an tefsirinde hz peygamber ve ashabından gelen rivayetler dışında kendi görüş ve fikirlerini de aktaran akla dayalı bu yönteme “dirayet yöntemi” adı verildi. Bu yöntemle yazılan tefsirler de “dirayet tefsiri” olarak adlandırılmıştır. Dirayet tefsirler kategorisine giren tefsirler şu şekilde sıralayabiliriz; dilbilimsel tefsirler, kelamî tefsirler, Fıkhî tefsirler, İşarî tefsirler gibi.

 

Sonuç olarak ister tefsir olsun, ister fıkıh olsun, ister hadis olsun, bütün bu disiplinlerin ana kaynağı kur'an'ı kerimdir. hepsin kur'an'ın ruhundan beslenmiştir. Hz peygamber den sahabeler öğrenmiştir, sahabelerden tabiînler öğrenmiştir, tabiînlerden tebe-tabiîn öğrenmiştir ve burandan bize ilmi birikimler ulaşmıştır yani farklı disiplinler doğmuştur. Bütün bu disiplinlerin gayreti kur'an'ı Kerimi okumak, düşünmek, anlamak, ve en güzel şekilde yaşamaktır. Dolayısıyla biz bugün Kur'an'nı kerim okumak, üzerinde tefekkür, anlamak ve yaşamak isityorsak bilginin bütünüyle yani disiplinler arası yaklaşım ile değelerdirmek gerekiyor.

 

 
 

0 Yorum - Yorum Yaz


İsmail  Ateş       18040248

1. Dua eden kadın?

Hayatımzın içerisindeki anlamı bulmak, keşfetmek ve bu hayat meşgelesinde sığınacak bir liman bulmak.

2. Hangi bardak senin?

Hayata hangi pencereden bakıyoruz? Hayat bizim için yaşanılır bir şey mi yoksa uğrunda başkaları için mi görüyoruz hayatı?


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi