Eser dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmaya gayret eden
müslümanın, en temel kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’i nasıl anlayacağı, hangi
metot ve bağlamla değerlendireceği yani aklı ve kalbiyle okurken ayeti nasıl
anlayacağına yöntem önermekte ve bu yöntemi kişilere taşımaya çalışmaktadır.
Tabi bu eserden önce kesinlikle okunması ve tanışılması gereken bir okuma
listesi mevcuttur.
Kitabımız üç
farklı çalışmanın toplamından oluşmaktadır. Genel olarak Kur’an bağlamının
nasıl anlaşılabileceğine ilişkin açıklamalar, bilgiler ve öneriler getirir. Bu
bağlamda ilk çalışma Esbâb-ı Nüzûl ilminin tarihi, literatürdeki yeri, bu
konudaki rivayetler ve problemler, bu ilimle alakalı diğer ilimler ve genel
meseleler gibi konunun tüm yönlerini içeren, irdeleyen ve bütünsel bir bakışla
ele alıp aktarmaktadır. İkinci çalışma birinciye bir örnek bağlamında Sa’lebe
Kıssasıdır. Çalışmada kıssanın tesbiti, tahlili, tenkidi ve esbâb-ı nüzûl’e
olumsuz etkisi üzerinde durulmuştur. Böylece yeni ve daha dakik çalışmaların
gerekliliğini ve Kur’an’ın anlam zenginliğine etkisini ele almıştır. Son
çalışma ise batı düşüncesine ait tarihsellik ve tarihselcilik kavramları
çerçevesindedir. Çalışma kavramların kendisini, tarihini, çerçevesini ele
alarak Esbâb-ı Nüzûl ile ilişkilerini ele almaktadır. Bölüm kavram kargaşaları,
aktarımları ve toplumsal ve bireysel değerlendirmeleri noktasında önemli
ilşkiler kurar. Sonuç olarak Esbâb-ı Nüzûl’e bu kavramlar çerçevesinden yeni
bakış geliştirilmesini önerir.
Ayrıca bu kıymetli
eserleri telif eden hocalarımıza ve bilhassa bizlere önererek tanışmamızı
sağlayan Ahmet Nedim Serinsu hocama teşekkür ederim.
AYSUN VELİ / 20932723
“KUR’AN ve BAĞLAM” KİTABI
HAKKINDA KISA BİR DEĞERLENDİRME
Malum olduğu üzere Esbab-ı Nüzul,
Kur'an'ı Kerim'in soyut bir düşünce veya düşünce biçimi olarak
kalmadığının, aksine yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak bir hakikat, bir
hidayet rehberi olduğunun en büyük
delilidir. Binaenaleyh Kur'an'ı Kerim'in anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul'den
yararlanmak son derece tabiidir. Başta sahabiler, tabiiler ve tebe-i tabiiler
olmak üzere kadim ulema Esbab-ı Nüzul ilminden
yararlanmayı bir ilke addetmişerdir.
Aynı şekilde bu ilim, Kur'an-ı Kerim'in
anlaşılmasında başvurulması gerekli bir kaynak olarak asırlardır dikkate
alınarak önemini korumuştur. Ancak bu süreçte ortaya çıkan
"malumat çokluğu ve malumattaki sistemsizlik" gibi
problematik olgular ile karşılaşmakta kaçınılmazdır.
Değerlendirmekte olduğumuz bu eserde en
dikkat çekici nokta, esbab-ı nüzulden bahseden
eserlerde görülen ve her biri
diğerinden aktarılmış bulunan "esbab-ı nüzulün
faydaları"nı esas alan klasik bir araştırma yapılmamış aksine eserde takip
edilen metot, gösterilen yoldan gitmek yerine yitik bir yolu
aramak olmuştur. Bu sebeple Esbab- Nüzul ilmine yeni bir
yöntem olan;
1- Vakıasını tesbit
2- Onun tenkidi
3- Yeni bir yaklaşım
ile yönelmiş ve bu ilimden yararlanacak olan araştırmacılara da esbab-ı nüzul ve faydaları alanında bütüncül bir değerlendirme imkanı sunmuştur.
KURAN VE BAĞLAM KİTABINDAN
MÜLAHAZALARIM
Kur’an-ı Kerim Allah’ın, elçisi Hz.
Muhammed (s.a.v) ‘e indirdiği hem nüzul dönemindeki insanlara hem de zaman ve mekân
farkı gözetmeksizin tüm insanlığa hidayet rehberidir. Kur’an’ın bize yol gösterici
olması onu okuyup, düşünüp, anladıktan sonra hayata tatbik etmemiz ile
mümkündür.
Bir sözün anlaşılması için o sözün
kime kim tarafından ne zaman niçin söylendiğinin bilinmesi önemlidir. Aksi halde
sözü duyanlar arasında o sözün önünü arkasını kendi zihnindeki zann ile doldurarak
farklı anlamalar meydana gelebilir. Bu Allah sözü olan Kuran için de geçerlidir.
İşte Kuranın sübjektif olarak anlaşılmasının engellenmesinde inen vahyin nüzul ortamını
bilmek oldukça önemlidir.
Esbab-ı Nüzul ilmi Kur’anı tarihi bir
vesika olarak öğrenmek için değil Kuran’ın evrensel mesajını nasıl anlamamız ve
onu kendi yaşantılarımıza geçirirken geçmişte yaşananlardan Allah’ın tarihteki
o olaya nasıl müdahale ettiğini anlayarak, Yaratıcının bizi yönlendirdiği genel
geçer ilkelere kavuşmaktır.
Nuzül sebebinin bilinmesi siyak ve sibak
konusunun anlaşılması için de faydalıdır. Böylece ayetin-surenin bağlamı oluşmaktadır.
Esbab-ı nüzul insan yapıp etmeleri olması nedeniyle her insani fiilde olduğu gibi tarihsellik içermektedir. Her
çağdaki insani formlar yakalanacak benzer olaylara aynı ilkeler uygulanabilir.
Bu anlamda sebebi nuzül, orijinal yorum-orijinal tarihtir. Çünkü bunlar kuranın
soyut bir düşünce değil yaşanmış yaşanabilir bir hakikat olduğunu ortaya koyar.
Bir yandan da Esbab-ı Nuzülün bazı
sınırlılıkları vardır. Bunlardan biri, kuranın anlaşılmasında yorum
zenginliğini engellemesidir. Bu engelleme, her ayete bir sebep arama çabaları,
ayetin çeşitli yönlerinin tek nedene indirgenmesi ve ayetin nuzül dönemindeki
olaya sıkıştırılması şeklinde ortaya çıkabilir, kuranın evrensel hedefi olan Kur’an-insan-hayat
bütünleşmesini engellemesidir. Bir diğeri de konunun istismar
edilerek, mezhep hareketlerinde ve şahışların ebedileştirilmesinde kullanılmasıdır.
Esbabı Nüzul ilminde senetlerin hazfedilip sadece rivayetle yetinilmesi,
rivayet sigalarına dikkat edilmemesi, rivayetlerin tasnif edilmemiş olması ve tarih ilminden faydalanılmaması rivayetlerin
istismar edilmesine zemin hazırlamıştır. Bu sorun da yine hadis tenkidi metodolojisi
ile aşılabilir.
Tüm bunlarla birlikte Esbab-ı nuzül ilmi
kuranın anlaşılmasında çok önemli olan ilim dallarından birisidir. Hatta sahabiler
tefsiri , sebeb-i nuzülü bilmekle eş
değer görmüşlerdir. Esbabı nüzul bilgisi sahabeye müşahede ettikleri ortamda
insani yapıp etmelerinin sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümlerin
sebeplere bağlanması yeteneğini kazandırmıştır. Sahabenin ileri gelenleri de
dahil olmak üzere her ayetin nüzul sebebini bilme iddiasında bulunmamışlardır.
Bir insanın bunca geniş zaman diliminde muhtelif mekanlarda nazil olmuş
ayetlerin sebeplerini ihata etmesi elbette imkansızdır.
Nuzül ortamında meydana gelen bir hadise
veya Hz. Peygambere yöneltilen bir soruya vuku bulduğu günlerde bir veya birkaç
ayetin cevap vermek ve hükmü açıklamak için nazil olduğu, ortamı resmeden
hadiseye sebebi nuzül denir. Bir rivayete sebebi nüzul diyebilmemiz için ayetin
bir soru veya bir hadise akabinde inmiş olması şarttır.
Esbab-ı nuzül ancak sahih nakille bilinebilir. Esbab-ı nuzülü kayda
geçip nakleden ilk eserler hadis mecmualarıdır. Hadis kitaplarının tefsir
bölümlerinde bunlar zikredilmiştir. Amaç nuzül ortamındaki hadiseleri gelecek
nesle aktarmaktır.
Rivayetler 3 şekildedir.
1.Sahabilerden müsned-merfu olarak nakledilen rivayetler
2.Sahabinin müsned-merfu olmayan
rivayetleri : Tefsir rivayeti yerine geçer ve mevkuf olarak isimlendirilir.
Bunlara sahabenin sebeb-i nuzül değerlendirmesi diyebiliriz.
3 Sahabi ismi anılmadan Tabiundan gelen esbab-ı nuzül
rivayetleri ki bunlar “mürsel rivayetler” olarak adlandırılır
Sebep ifade etmede nass olan
kalıplar müsned-merfu olan ve nuzül ortamına ait olan sebeb-i nuzül
rivayetleridir. İkinci kısım, nass olmayan rivayetler ayetin manası kapsamına
giren, tefsir için söylenmiş ve nuzül ortamına dâhil olmayan mevkuf ve
mürsel rivayetlerdir.
Esbab-ı Nüzul
ilmi rivayete dayandığı için bu alanda iki önemli olgu karşımıza çıkmaktadır.
İlki malumatın çokluğu, ikincisi
malumatın sistematize edilmemiş olması.
İşte hocamız kitabında bu alanı yitik yol olarak tanımlıyor. Ve kitabında bu
konuya yoğunlaşıyor.
Malumatın çokluğu müfessirlerin bol
miktarda zayıf ve mevzu rivayeti eserlerinde kullanmalarıdır. Müfessirlerimizin
hadis bilgilerinin zayıf olması nedeniyle, zayıf, garip, münker ve israili birçok rivayet zikretmişlerdir. Bu nedenle
rivayetin tefsirde bulunması onun sahihliğine delalet etmez. Müfessirlerin bu
zayıf rivayetleri aktarmalarının sebebi, topladıkları bilgilerin yok olup gitme
endişeleridir. Bu nedenle her bilgiyi kitaplarına yazarak, gelecek nesle
aktarmayı düşünmüşlerdir. Böylece senedi zikretmiş olmakla sorumluluktan
kurtulduklarını düşünmüşlerdir. Bunların değerlendirilmesini de gelecek
nesillere bırakmışlardır.
Sebebi nuzül rivayetleri hadisçiler tarafından
da tenkit edilmiştir. Mesela Ahmet bin Hanbel “üç şeyin aslı yoktur; melahim,
megazi ve tefsir” demekle bu durumu tespit etmek istemiştir.
Hocamızın tavsiyesi ,tefsir
kitaplarındaki sebeb-i nuzül ile ilgili rivayetlerin hadis âlimlerinin ortaya
koyduğu hadis sened tenkidi yöntemleri ile sıkı bir elemeden geçirilmesidir.
Bunun için enstitü çalışması yapılmalı, bilgisayarlardan ve teknolojiden
yararlanılmalıdır.
Nuzül rivayetlerinin sistemli bir
şekilde değerlendirilmemesinden dolayı rivayetlerde ihtilafa düşülmesi,
umum-husus, teahhür ve teaddüd gibi problemler ortaya çıkmıştır. Nuzül
sebeplerinde ortaya çıkan ihitilaflar hadis tenkidi ile giderilebilir.
Sahabenin mevkuf olan tefsir için bildirdiği rivayetler müsned-merfu kabul
edilip sahih rivayet yerine konulamazlar. Aynı şekilde Tabiunun mürsel
rivayetleri de sahih nass olarak kabul edilemez.
Diğer bir problem senedsiz
rivayetlerdir. Müfessirlerimiz tefsirlerinde senedi kaldırmışlar ve senedsiz
rivayetler nakletmişlerdir. Bu tutum sonraları istismar edilmiş ve birçok
problem ortaya çıkmıştır.
Başka bir problem de rivayetlerin tasnifine
dikkat edilmemesidir. Çok sayıdaki rivayet birbiri ile ihtilaf etmektedir.
Hepsi geçerlilik iddiasındadır. Bu nedenle sağlıklı bir tasnife tabi
tutulmalıdır.
Kuranın anlaşılmasında sebeb-i nuzülün
yetersiz kaldığı başka bir alanda rivayeti umum değil husus ifade etmesidir.
Âlimlerimizin çoğunluğu “muteber olan, lafzın umumudur, sebebin hususu
değildir” kuralına tabi olmuşlardır.
Diğer bir konu bir ayet için bir
rivayetin bulunması nedeniyle taadüt ve taahür sorunudur. Bu sorunu çözmenin
yöntemi rivayet kalıplarının (siğalarının) tasnife tabi tutulmasıdır.
Başka bir eleştiri rivayetlerin bir
kısmında görülen tarihi gerçeklere aykırılık ve zaman bakımından
uygunsuzluktur. Bu sorunun çözülmesinde, tasnifin faydasının yanında tarih
ilminin verileri de çok büyük kolaylık sağlayacaktır. Böylece çelişkiler
giderilecektir.
Esbab-ı nuzül rivayetlerinin hadis usulü açısından da
değerlendirilmesi çok önemlidir. Bu konudaki ilkeleri şöyle özetleyebiliriz.
1. Bir rivayetin nass olması ve nuzül
ortamını ifade etmesi için müsned-merfu olması lazımdır.
2. Sahabenin sebeb-i nuzül
değerlendirmeleri nass değildir ve mevkuf olduğu unutulmamalıdır.
3. Tabiun’un esbab-ı nuzül
değerlendirmeleri de sahabeninkilerle aynıdır ve mürsel hükmündedir.
4. Rivayet tenkidi sened-metin bütünlüğü
çerçevesinde olmalıdır.
Bunların
dışında iki önemli ilke daha vardır. Bunlar “kuranın bütünlüğü ve siyak ve
sibakın göz önünde bulundurulmasıdır. Aslında kuranın bütünlüğü bütün yönleri
içermektedir. Cümle bütünlüğü, sure bütünlüğü, teşri bütünlüğü, tarih
bütünlüğü, siyak-sibak bütünlüğü… Zaten kuranın tertibi de nuzüle göre değil
kuranın bütünlüğüne göre yapılmıştır.
Yukarıdaki ilkeler
ışığında bakarsak Tevbe suresi 75. Ayetin sebebi nüzulü olarak meşhur olan
Salebe kıssası hakkında birçok şüphe ortaya çıkmaktadır. Bu olayın yaşanıp yaşanmaması
bir yana siyak- sibak açısından bakılınca ayetin nüzul sebebi olmaktan oldukça
uzaktır. Olayın özü, sa’labenin
zekâtının Hazreti Peygamber ve daha sonraki halifeler tarafından alınmayıp
reddedilmesidir. Başta söylenen ilkeler uygulandığı zaman bu rivayetin sahih
nass olmadığı ve dolayısı ile nuzül dönemine ait olmadığı görülecektir. Ancak
kuranın mana zenginliklerini anlaşılması ve benzer olaylar açısından
değerlendirilebilir ancak nass ifade etmez.
İbn Aşur’un da dediği gibi zayıf
rivayetlerin nakledilmesi konusunda hiçbir müfessir mazur görülemez. Çünkü
onlar bu rivayetleri nakletmekle sübut kazandırmışlar sıhhati hakkında herhangi
bir açıklamada bulunmadıklarından insanlar her ayetin nüzulüne bir hadisenin
sebep olduğu vehmine düşmüşlerdir. Oysa ki Kuranın nüzulü hükümlerinin teşriine
medar olan hadiselerle sınırlandırılamaz.
Sonuç olarak Kuranı Kerim’in anlaşılmasında esbabı nüzul rivayetlerinin
değerlendirilmesinde yeni bir usul takip edilmelidir. Böylece tefsir
kitaplarında kalmaya hakkı olmayan pek çok rivayet temizlenmiş olacak ve Kur’an-ı
Kerimdeki bir ayeti anlamak için tefsir kitaplarına bakan kimseler onlarla
karşılaşıp hiçbir esası olmayan haberlerle meşgul olmaktan kurtulacaklardır.
Kitabın sonunda Hocamız, tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının esbab-ı nüzul ile ilişkisini
değerlendirilirken bu kavramların Batı’nın özgü kültürüne ait olduğunun göz ardı
edilmemesi gerektiğini söyler.
Kur’an-ı Kerim insanın
tarihsel bir varlık olduğunu ve bunun da insanın varlık koşullarından biri
bulunduğunu belirtir. Aslolan, bu tarihsel yapıp-etmelerden, vahyin insanla ve
hayatla bu ilişkisinden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit
edebilmektir. Çünkü hayat şekilleri değişse dahi insan ve onun karakteri, bu
sebeple meydana gelen hadiseler, meseleler, sorular devam ediyor.
Esbab-ı nüzul, nüzul
ortamının tarihsel bir unsuru olarak Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl
temin edildiğinin somut örneklerini vermektedir yani Kur’an’ın yaşanabilir
olduğunu gösteriyor. İnsanın hedefi de zaten bu Kur’an-insan-hayat
bütünleşmesini gerçekleştirmektir.
Sena Uçar Taş/Yüksek Lisans/21912741
Kuran Ve Bağlam
Eser;
I.
Kitap:
“Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü”
II.
Kitap:
“Sa’lebe Kıssası”
III.
Kitap:
“Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul” olarak adlandırılan 3 bölüm şeklinde tasnif
edilmiştir.
I. Kitap: Kur’ân’ın Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzul’ün Rolü
Esbâb-ı Nüzûle
kaynak konumunda olan sahabilerden, nazil olan ayetlerin ne hakkında, kim
hakkında ve nerede nâzil olduğu bilgisine ulaşmaktayız. Bu sebeple önemine
binaen, kitap bu konu çerçevesinde hazırlanmıştır.
Birinci kitap
üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, “Kur’ân İlimleri ve Esbâb-ı Nüzûl
İlmi”dir. Burada öncelikle Ulumu’l-Kur’ân’dan, doğuşundan ve gelişiminden
bahsedilmiştir. Daha sonra bu ilimlerden biri olan Esbâb-ı Nüzûl ilminin tanımı
yapılır, doğuşu ve gelişimi hakkında bilgi verilerek Ulumu’l-Kur’ân arasındaki
konumuna vurgu yapılır. Hadis usûlü açısından Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri
incelenir ve ardından bu rivayetler tasnif edildikten sonra İslam kültür
tarihinde Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri değerlendirilir.
İkinci bölüm,
“Kur'ân-ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbâb-ı Nüzûl Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin
Sonuçları” başlığını taşır. Esbâb-ı Nüzûl’un Kur'ân-ı Kerim’in anlaşılmasında tek
başına yetersizliği ve rivayetlerinin getirdiği olumsuz sonuçlar incelenir.
Üçüncü bölümde, “Esbâb-ı Nüzûle Yeni Bir Yaklaşım” adıyla Esbâb-ı Nüzûl
rivayetleri yeniden bir değerlendirmeye tâbi tutulur.
İlgili
bölümlere genel bir değerlendirme yapılacak olursa, Hz. Peygamber ve takip eden
ilk dönemlerde Ulumu’l-Kur’an’a ihtiyaç duyulmamaktaydı. Tefsir ilminin
genişlemesi ile bu ihtiyaç ortaya çıktı. Zerkeşî (794/1391) ile birlikte
sistematik bir hal kazandı. Ulumu’l-Kur’an’dan biri olan Esbâb-ı Nüzûl ilmini
şöyle tanımlamak mümkündür: “Nüzûl ortamında meydana gelen bir hâdiseye veya
Hz. Peygamber’e yönetilmiş bir soruya, vuku bulduğu günlerde, bir veya daha
fazla ayetin, soruyu kapsayan nitelik ve özellikleri içermek, cevap vermek veya
hükmünü açıklamak üzere inmesine vesile teşkil eden ve vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden hâdisedir.” Esbâb-ı Nüzûl rivayetleri ilk defa hadis
eserlerinde kendine yer bulmuştur. Bu rivayetler, rivayet olması sebebiyle
yazıya geçirilene dek nakil yoluyla aktarılagelmiştir.
Esbâb-ı Nüzûl ilminin
Kur'ân-ı Kerim’i anlamada yetersiz kaldığı birtakım hususlar bulunmaktadır.
Bunlar şöyle gruplandırılabilir:
·
Rivayetler;
merfu, mürsel rivayetler, senedlerin hazfedilmesi, rivayetlerin tasnifine ve sigalarına
dikkat edilmemesi.
·
Umum-husus
·
Taaddüt-taahhür;
bir ayet için nüzul sebebi olarak birden fazla farklı rivayet ve olay
bulunması.
·
Tarih
ilmi
Esbâb-ı Nüzûl
rivayetlerini bağlayıcı olarak görmek yorum zenginliğine ve Kur’ân-İnsan-Hayat
bütünleşmesine engel teşkil edebilir. Ayrıca konu istismarına da yol açabilir.
Esbâb-ı Nüzûle
yeni bir yaklaşım başlığı altında, ilk olarak ihtiyacın sınırlarını
belirlenmesi gerekmektedir. Bu ilkeler genel olarak, Esbâb-ı Nüzûl
rivayetlerinin tamamının ihata edilmesinin mümkün olmayışı ve Esbâb-ı Nüzûlü
bilmeden de Kur'ân-ı Kerim’i anlamanın mümkünlüğüdür. Özelde ise, sebeb-i
nüzulü bilmenin durumun gereğini bilmek olduğu ve Kur'ân-ı Kerim’in zâhir
nasslarını mücmel nasslar konumuna getirme şüphesi ve Kur'ân-ı Kerim’in
anlaşılmasında esbâb-ı nüzule olan ihtiyacı ilk planda Kur’ân’ın belirlemesi
gerektiğidir. Bunların yanında Kur'ân-ı Kerim’in bütünlüğü dikkate alınmalı,
siyak-sibak ilişkisi göz önünde bulundurulmalıdır. Rivayetler tasnif edilmeli
ve tarih ilminden yararlanılmalıdır.
II. Kitap:
Sa’lebe Kıssası (Esbâb-ı Nüzûl’e Yeni Bir Yaklaşım)
Kitabın ilk
bölümünde Sa’lebe hadisine yer verilmiştir. İkinci bölümünde siret, ricâl ve
tarih kitaplarında kıssanın nasıl yer aldığı incelenmektedir. Üçüncü bölümde
hadis, dördüncü bölümde tefsir kitaplarında Sa’lebe kıssası ele alınmıştır. Son
bölümde ise esbâb-ı nüzule yeni bir yaklaşım ile bu kıssa yeniden
değerlendirilmiştir. Bu yaklaşıma göre senedin zayıflığı açısından ilk
yapılması gereken kıssanın hadis usulü açısından tenkid edilmesidir. İkinci
olarak birden fazla sebebi nüzul rivayetine yer verildiği için rivayetler
tasnif edilmelidir. Son olarak tarih kitaplarından yararlanılmalı ve Kur’âni
bütünlük, siyak-sibak bağlamında bu kıssa yeniden ele alınmalıdır.
III.
Kitap: Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl
Kitabın
girişinde tarihsellik kelimesinden bahsedilmiştir. Tarihsellik, felsefi bir
kavramdır. Kavram ise, düşünme faaliyetinin temel amacıdır. Tarihsellik, tarih
yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerle cereyan
eden zihni faaliyetler sonucunda ortaya çıkan düşüncelere işaret eder. Bu
bölümde batıya ait olan bu kavramla bir hesaplaşma yoluna gidilmiş ve kendi
kültür alanımızda bu kavramın nasıl kullanılabileceği irdelenmiştir.
“Tarihsellik
Kavramının Temellendirilmesi” bölümünde tarihsellik ve tarihselcilik
işlenmiştir. Tarihsellik ve tarihselcilik terimleri, Batı’da XVII. ve XIX.
yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşerî ilimler arasındaki zıtlığın epistemolojik
bir çatışmaya dönüşmesiyle ortaya çıkmıştır.
“Tarihsellik
ve Esbâb-ı Nüzûl” başlığı altında tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının
Batı’ya ait olması sebebiyle Batı kültüründen etkilenmesinin de kaçınılmazlığı
vurgulanmıştır. Kur'ân-ı Kerim’de insanlarla ilgili olaylara yer verilmiştir.
Bu sebeple de, tarih ve tarihsellikle de bağlantılıdır. İnsan tarihsel bir
varlık olduğuna göre, esbâb-ı nüzûlün tarihsellik kavramıyla ilgili olması
bunun doğal sonucudur. Esbâb-ı nüzulün tarihselliği; nüzûl ortamında olan
olaylar ve Kur'ân-ı Kerim ile insan ilişkisinin sonucunda verilmiş ilahi
cevaplardır.
Sonuç olarak,
Batıya ait kavramlar bilinçsizce, herhangi bir hesaplaşma olmadan
kullanılmamalıdır. Esbâb-ı Nüzûl ve tarihsellik kavramı arasındaki bağ
Kur’an’ın yaşanmış ve yaşanacak bir mahiyette olması ve insanın tarihle iç içe
olması gibi sebeplerle doğal bir bağdır.
Öncelikle eserin ilk
bölümünde Kur’an’ın anlaşılmasında esbabı nüzulün rolü, ikinci bölümde Sa’lebe
kıssası, üçüncü bölümde ise tarihsellik ve esbabı nüzul konuları ele
alınmaktadır. Sahabe Kur’an’ın inmesine bizzat şahit olmuştur. İnen ayetlerin
kimin hakkında ve niçin indiğini bu şekilde bilmekteydiler. Onun için esbab-ı
nüzul sahabe için çok önemli bir kaynaktır. Bu bilgiler rivayetler yoluyla bize
ulaşmıştır. Bu rivayetler hadislerde olduğu gibi sahih ve mevzu olarak
sınıflandırılmıştır. Onun için bu rivayetlerin titizlikle kullanması
gerekmektedir. Esbab-ı nüzul ile Kur’an daha iyi anlaşılmaktadır. Kur’an
evrenseldir, tarih, zaman ve kişiler ile sınırlandırılmamalıdır. Kur’an’ın bir
bütün olarak anlaşılması gerekir. Sadece şahıs ve zaman olarak Kur’an ele
alınırsa evrensellik bozulmuş ve Kur’an sadece indiği zamana hitap etmiş olur. Ayetin
hususi bir olay üzerine inmesi kapsamının umumi olmasına engel teşkil etmez.
Esbabı nüzul bize Kur’an-ı
anlamada yardımcı olsa da Kur’an’ı bütün olarak anlamak için, siyak ve sibak
ilişkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Anlaşılacağı üzere esbab-ı nüzul
tarih ile iç içedir ve akla tarihsellik kavramını getirmektedir. Nitekim
ayetlerin inme sebepleri olaylar ve şahıslar üzerinedir. Ancak tarihselcilik
Kur’an-ı evrensel boyutundan çıkarmak demektir. Bu tarihselci bakış açısı
Kur’an’ın kapsamını daraltmakta ve birçok ayeti evrenselliğinden
uzaklaştırmaktadır. Kur’an şahısları ve zamanı zikretmemektedir. Bu ise evrenselliğinin
göstergesidir. Örneğin Müddessir suresiyle alakalı esbab-ı nüzul rivayetlerine
bakıldığında, ayette hakkında bahsedilen şahsın Velid B. Muğire olduğu
söylenmektedir. İlgili ayetler umumi olarak Velid B. Muğire üzerinden onun gibi
düşünenlere de hitap etmektedir.
Sümeyye Canbaz
Tefsir Yüksek Lisans
Hadis Eserlerinde Tefsir Rivayetleri
“Kur’an ve Bağlam” Kitabına Dair Değerlendirme
Kur’an’ı anlamak maksadıyla yola çıkan her insanın karşılaştığı bir kavram vardır. Esbab-ı Nüzul..
Esbab-ı Nüzul, tefsir ve dahi birçok ilim alanında alimlerin başvurmaktan müstağni olamayacağı önemli bir bilgi dalıdır.Burada Esbab-ı Nüzul’den nasıl yararlanılacağı ve bu Rivayetleri nasıl ele almak gerektiği meselesi gündeme gelmektedir. Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu’nun kaleminden dökülen bu eser, Esbab-ı Nüzul kavramını tüm yönleriyle açıklamakta, bu ilmi yeni bir yaklaşımla ele almakta ve uygulamalı olarak nasıl kullanılacağını göstermektedir.
Eser üç ayrı çalışmanın bir araya gelmesiyle oluşmuştur. Birinci kitap ‘ Kuran’ın Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul’ünRolü’dür. Bu kitap üç ana bölümden oluşmaktadır. ‘Kur’an İlimleri ve Esbab-ı Nüzul İlmi’ adlı bölümde Kur’an ile ilgili ilimlerin doğuşu ve gelişimi ele alınmıştır. Bu gelişim esnasında kavramlaşan kelimelerin tahlili yapılmıştır. “Ulumu’l Kur’an, konusu her yönüyle Kur’an’ı Kerim olan, Kur’an’la ilgili veya Kur’an’ın içerdiği ilim ve araştırmalardan oluşan, Kur’an’ın en doğru şekilde anlaşılmasına yardımcı olmayı gaye edinen bilgi dalıdır.” Kur’an İlimler arasında Esbab-ı Nüzul’un ayrıcalıklı bir yeri vardır. Bu ilmi bilmek Kur’an’ı anlamakla bir tutulmuştur. İlk dönemde bu rivayetler hadis metinleri içerisinde yer almıştır. Fakat hadis rivayetlerine gösterilen özen ve ihtimam Esbab-ı Nüzul rivayetlerine gösterilmemiştir. Eser bu konuda ihtiyaç duyulan eksiklikleri açık bir şekilde ifade etmektedir.
İkinci bölüm olan ‘Kur’an’ı Kerim’in Anlaşılmasında Esbab-ı Nüzul Rivayetlerinin Değerlendirilmesinin Sonuçları’ kısmında İslam alimlerinin bu süreçte izledikleri yollar zikredilmiş fakat henüz sistemli bir metodun ilkeleriyle birlikte ortaya konmadığı tespit edilmiştir. Senedlerinhazfedilmesi rivayetlerin tasnifine dikkat etmeme, rivayet siğalarına dikkat göstermeme gibi durumlar zikredilmiştir. Bu sebeplerden kaynaklanan olumsuz sonuçlar tespit edilerek yeni bir bakış açısı önerilen üçüncü bölüme geçilmektedir.
‘Esbab-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım’ bölümünde Esbab-ı Nüzulden yararlanmada ihtiyacın sınırlarını belirleyen genel ve özel ilkelerden bahsedilmektedir. Ardından bu rivayetlerin hadis usulü açısından tenkidinin yapılması gerektiğinden söz edilmektedir. Rivayetler tenkitten sonra tasnif edilmesi gerektiğinden, esbab-ı nuzül rivayetleri ve tefsir için olan esbabı nüzul rivayetlerinden bahsedilmektedir. Tüm bu adımlarda Kur’an’ın bütünlüğü de göz ardı edilmemelidir. Siyak ve sibak meselesi göz önünde bulundurulmalıdır. Yeni yaklaşım önerisinde zikredilen her husus örneklendirmesiyle birlikte verilmiştir. Esbabı nüzulün nasıl bir kaynak olduğu ve nasıl kullanılacağı açıkça izah edilmiştir.
Eserin ikinci kitabı ‘Salebe Kıssası Esbab-ı Nüzul’e Yeni Bir Yaklaşım’’dır. Salebe hadisi zikredilmiş, rical ve tarih kitaplarında bu olayın nasıl değerlendirildiği izah edilmiştir. Hadis ve tefsir kitaplarında Salebe kıssasının ele alınış şekli gösterilmiştir. Rivayetler ışığında kıssanın anlaşılması pek de mümkün görünmemektedir. Ardından ilk kitapta bahsi geçen esbab-ı nüzule yeni bir yaklaşımla bu hadiseye nasıl yaklaşılabileceği gösterilmiştir. Öncelikle rivayetler tenkit edilmelidir. Ardından rivayetler tasnif edilmelidir. Bir esbab-ı nüzul rivayeti mi yoksa tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayeti mi olduğu tespit edilmelidir. Kur’an’ın bütünlük, siyak-sibak bağlamında değerlendirilmelidir. Bu şekilde rivayetler arasındaki çatışmalar ve zıtlıklar çözüme kavuşur ve Kur’an’ın mana zenginliği ortaya çıkar.
Eserin üçüncü kitabı olan ‘Tarihsellikle ve Esbab-ı Nüzul’ kısmında, tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, kendi içine doğdukları kültür ve sonradan dahil edildikleri kültür bağlamında açıklanmıştır. Kullanım çerçeveleri çizilmiştir. Ve doğup geliştikleri ortamda çok geniş bir anlam alanına sahip oldukları ortaya konulmuştur. Bu kavramlar içerisinde doğup geliştiği Batı kültüründen soyutlanarak düşünülmemelidir. Bu alanda yaşadığımız karmaşa bir dil karmaşasıdır.
Eser başı ve sonuyla Esbab-ı Nüzul’e dair kapsamlı bilgiler içermektedir. Örneklendirmelerle anlama eylemini teorikdenalıp pratiğe taşımaktadır. Hayata dahil edilebilen bilgi üretimini meydana getirmektedir. Kur’an’ın anlaşılmasında büyük bir katkısının olduğu muhakkaktır.
KURAN VE BAĞLAM ÜZERİNE…
Kur’an ilimlerinde yazılan eserlerin temel amacı insanın kendi dünyasında ayet ve sureler arasında var olan bağlamı göz önünde bulundurarak anlam arayışında kendisinden istenen okuma, düşünme, anlama, yaşama görevlerini yerine getirirken ufkunu açmak, yol göstermektir. Zira insani bir olgu olarak akıl kendisi, kâinat ve hayat hakkında sorular sormaya devam etmektedir. Bu sabiteye binaen Allah’ın bir lütfu olarak Kur’an indirilmiş, hz. Muhammed gönderilmiştir. Kur’an insanın sorularının cevaplandığı ilahi vahiydir ve kıyamete kadar da öyle kalacaktır. Kur’an’ın cevaplarının ve mesajlarının anlaşılması için ise daha ilk dönemden itibaren uygulanagelen metotlar bulunur. Tefsir ilminin olmazsa olmazı ise Esbab-ı Nüzul’dür. Yazar bu eseri ile Esbab-ı Nüzul’ün tefsir ilmindeki hassas önemini ortaya koymuştur. Esbab-ı Nüzul’ün anlamada kaynaklığı tartışılmaz olmasına rağmen zamanla ortaya çıkan bazı problemler Esbab-ı Nüzul’ün işlevinin yeni bir yaklaşımla ele alınması ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Zira “Esbab-ı Nüzül hakkında tasavvur, (zihinsel kurgulama, tasarım, representation) yoluyla konuşmak yasaklanmamıştır. Ancak sema ve müşahede olmaksızın “sebebi nüzulü budur” diyerek kabul (varlama, assentiment) yoluyla söz söylemek yasaklanmıştır.” s. 19. Kuran ve Bağlam bu prensibe dikkat çekmektedir. Aksi takdirde önlerine konulan fikri akımlar karşısında insanların duyarsızlığı koca bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır. Gereksiz bilgi içeren ve biriken malumat karşısında insan belki idrak etmeden, farkındalığın nezaret etmediği tercihler ile ya teklit edecek ya da yenilikçilik rüzgârında savrulacaktır. Her iki durum da yaşadığı hayatı açıklayan fikre ulaşamayacaktır. s. 381. Yazar eserde tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul ilişkisine işaret etmektedir. Salebi kıssasının analitik bu düzlemde değerlendirilmesi ile bir çeşit metodun sağlaması yapılmıştır. Tarihsellik tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde ettiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla tarihle alakalıdır… Kur’an’ı Kerim’in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. s.348.
Klasik ve modern bilgiler ve okumalar içeren eserin İmam hatip liselerinde ders kitabı olarak okutulması, Diyanet Eğitim Merkezlerinde müfredata dâhil edilmesi faydalı olacaktır.