Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


TEFSİR, HADİS VE İSLAM FIKIH USULLERİNİN BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE MÜTALA EDİLMESİ

Tuncay ALTINIŞIK

19952701

Bütünleşik Doktora

Teşekkür ederim. Derste müzakere edeceğiz.

TEFSİR USULÜ

Kurandaki ayetlerin hepsi aynı açıklıkta değildir. Bazılarının kolayca anlaşılmasının yanında bazılarının derin tetkik gerektirmesi söz konusudur. Bu nedenle ondaki sanat, sır, terkib vb. unsurların çözülmesi gerekmiştir. Bu noktada da karşımıza tefsir usulü çıkmıştır. Tefsir usulü de müfessirlerin Kur’an’dan nasıl istihraçlar yapacağını ve takip ettikleri yolları gösteren kâideler ve usuller mecmuasıdır. Kuranın muhtevası dikkate alındığında, tefsir usulünün diğer ilimlerin yardımına muhtaç olduğu bir gerçeklik olarak karşımızdadır.

Kuranın anlaşılması için usul ve kaidelerin teşekkülünün arka planında yer alan unsurların bilinmesi önem arz etmektedir. Bu manada Kuranın nazil olduğu toplumun, nuzül öncesi dönemdeki sosyo-antropolojik yapısının bilinmesi gerekliliktir.

Kuranın anlaşılmasını sağlayacak kaide ve usullerin ortaya konmasında Kuran tarihi ve ona ilişkin hususların bilinmesi gereklidir. Bu kapsamdan olarak müfessirin; Kur’an’ın anlamı, tarifi ve diğer isimleri, vahy, ayet, süre, Kur’an-ı kerimin yazı ile tespiti, cem'i ve teksiri, Kur’an’ın yedi harf üzerine nazil olması ve kıraâtı meselesi olmak üzere kuran tarihine ilişkin alanlarda bilgi sahibi olması, kanaatlerini olgunlaştırıp kendine has bir tutarlık içinde konulara yaklaşım sunması, tefsir anlayışını ortaya koyması beklenmektedir.

Kurandaki esaslar, düstürlar, umdeler ondan birçok bilim için istinbat yapılma imkânı sunmaktadır. Bu durum; Esbâbu'n-Nüzûl, Nâsih ve Mensûh, Muhkem ve Müteşâbih, el-Hurüfu'l-Mukatta'a, Fevâtihu's-Suver, Garibu'l-Kur'ân, Üslubu’l-Kur'ân, İ’câzu'l-Kur'ân, Aksâmu'l-Kur'ân, Kısasu'l-Kur'ân, Kur'ânı Kerimde Tekrarlar, Emsâlu'l-Kur'an, Hakikat ve Mecâz, Muşkilul-Kur'ân, Mücmel ve Mübeyyen, el-Vücüh ve'n-Nezâir, Müphemâtu'l-Kur'ân, Halku'l-Kur'ân Meselesi, Kur'ânı Kerimde Hitaplar, Kur'ânı Kerimde Sual ve Cevaplar, Fedâilu'l-Kur'ân, Tenâsüb ve Insicâm gibi Kuran tefsirine ve bünyesine ilişkin birçok ilim alanını doğurmuştur. Zikredilen ilim alanlarının tamamının bizatihi tefsir usulü veya tefsir ilmine ait olduğunu söylemek de pek mümkün değildir. Zira bunların bir kısmı kelam, fıkıh ve dil alanlarına ait bilgileri içermektedir. Müfessirin bu ilimlerde sahip olduğu bilgi, kendi tefsir anlayışı ve yetkinlikleri ile oluşturduğu görüş ve tercihler onun Kuranı tefsir ediş biçimini de doğrudan belirlemektedir.   

HADİS USULÜ

Birinci hicri asrın ortalarında, Müslümanlar arasında zuhur eden siyasi ihtilâflar, ikinci asırdan itibaren, akâide kadar varan sarsıntılara yol açacak boyutlara ulaşmıştır. İhtilafın tarafları, yeri geldiğinde görüşlerine uygun yeni hadisler uydurmaktan geri durmamıştır.

Kitap ve sünnete dayanan İslam akâidi için büyük bir tehlike söz konusu olunca, Peygamberin sünnetini tespit ve korumak için hadis râvileri ve isnâdlar üzerinde hassasiyetle durmak lüzumu hissedilmiştir.

İkinci asrın başlangıcından itibaren hadisler tedvin edilmeye başlanmış olsa da tedvinde hadis imamlarının göz önünde bulundurdukları usûl ve kâidelere ilişkin Mustalahu'l-Hadisin, ilk defa IV. asırda tedvin edildiği görülmektedir.

Sünnetin, lügat ve ıstılah manasının tespit edilmesi, çeşitlerinin ortaya konması ve dindeki yerinin belirlenmesi hadis usulü çalışmalarının temelini oluşturmaktadır. Hadis yazım faaliyetinin tarihine ilişkin bilgiler de bu alanda önemlidir. Yazım faaliyeti söz konusu olunca yazımın gerçekleştiği dilin yapısal özellikleri, yazım faaliyetinde bulunan ve bu işte meşhur kişilerin tespiti önemli hususlardandır.

Hadislerin peygamberimize dayanması esas olunca, sahabînin kim olduğu, bunların peygamberle birlikte zaman geçirme durumları,  sayıları, rivayet ettikleri hadislerin sayıları gibi konular hadis usulünde merkezi yer teşkil etmiştir. Aynı şekilde sahabî sonrası nesilleri ifade eden Tâbiin ve Etba'u't-tâbiin kavramları ve bunlara ilişkin hususlar hadis usulüne konu edilmiştir.

Hadis, rivayet merkezli olunca, rivayeti aktaran râvilerin hangi şartları haiz olması gerektiği en önemli konulardan biri olarak ele alınmıştır. Genel mükellefiyet şartları olan akil ve baliğ olmanın yanı sıra râvide, Müslüman olma, islama uygun bir yaşam tarzı ile bilinme, hafıza ve kayıt kapasitesinin yüksek oluşu diyebileceğimiz özel şartların da arandığı görülmektedir.

Hadis usulü ilminde en önemli konu olarak karşımıza cerh ve tadil çıkmaktadır. Zira hadislerin sahih ve sakimini, makbul ve merdudunu, tespit etmede onları rivayet edenlerin hal ve meşreplerinin tespit edilmesi esas alınmıştır. Bu yönüyle fıkhi açıdan, râvilerin cerh ve tadilinin, Müslümanlar üzerine farz olduğu şeklinde görüşler beyan edilmiştir.

Bu ilimde öne çıkan diğer bir alan tahammülü’l-hadis diye bilinen hadisleri alma yollarıdır. Bu noktada hadis toplama gayesi ile yapılan seyahatler önemli bir yer tutmaktadır. Bir hadis talebesinin, hadis rivayet eden bir râvi ile karşılaştığı zaman ondan hadisleri ne şekilde ve hangi yollarla almış olduğu incelenmiştir. Buna ilişkin olarak kuvvet derecesine göre sema, kıra'a, icaze, münâvele, mukâtebe, i'lâm, vasıyye, vicâde gibi yolların varlığı ortaya konmuştur. Bu kapsamda isnat konusu ele alınarak isnadın değeri, çeşitleri ve dindeki yeri gibi hususlar ortaya konmuştur.

Hadis diye nitelendirilen rivayetlerin itikat, kelam veya fıkha ilişkin kaynak, delil kabul edilmesi noktasında hadislerin bir taksime tabi tutulduğu görülmektedir. Genellikle mütevatir, sahih, hasen, zayıf şeklinde dörtlü taksim yapılmaktadır. Bunların çok ayrıntılı biçimde alt başlık ve çeşitlendirmelerinin de yapıldığı görülmektedir.

Hadis usulünün bir ilim olarak ortaya çıkışında hadis uydurma faaliyetlerinin rolüne değinilmişti. Bu ilim içerisinde mevzu hadisler olarak ıstılahlaştırılan uydurma rivayetler, hadis uydurma sebepleri, uydurulmuş rivayetleri bilme yolları gibi hususlar açığa kavuşturulmuştur.

 

Hadis usulü içinde nasıh ve mensuh, muhtelıfu'l-hadis, ılelu'l-hadis, râviler tarihi, râvilerin isim, künye ve lakapları gibi çeşitli meseleler de ele alınmıştır.

İSLÂM FIKIH USULÜ

Müçtehitlerin, her bir ameli meseleyi ilgilendiren delilleri tek tek inceleyip onlardan çıkardıkları hükümlere fıkıh dendiği dikkate alındığında, müçtehit diye nitelenen kişinin tafsili şer’i delillerden şer’i ameli hükümleri çıkarması, mutlaka kendisine yol gösterecek belli başlı kurallara ve prensiplere uymasını gerektirir.

Bu gerçek doğrultusunda müçtehitlerin hüküm istinbatında takip ettikleri metotları açıklamak üzere özel bir çalışma yapılmıştır. Bununla içtihat şartlarını taşıyanların karşılaşılan fıkhi olaylara hüküm bağlayabilmeleri ve içtihat şartlarını taşımayanların, müçtehitlerden nakledilen hükümleri gönül huzuru içinde kabullenmeleri amaçlanmıştır.

Hakkında ister özel nass bulunsun ister bulunmasın, delillerin ihtiva ettiği hükümleri kavrayabilmek için uygulanan ve delillerden hüküm çıkarılmasında yardımcı olan genel kuralları ortaya koyulmuştur. Bütün bu kurallara ve sözü edilen hususlarla ilgili incelemelere topluca “Usulu’l-fıkıh” adını verilmiştir.

Fıkıh usulü ilmi içinde birçok mesele incelenmiştir. Müçtehidin kim olduğu, sahip olması geren vasıflar, içtihada konu olabilen/olamayan hususlar, müçtehitlerin tabakaları vb. meselelerin incelendiği görülmektedir. Hüküm, delil, usulcünun faaliyet tarzı, fıkıh usulü alanında ortaya çıkan ekoller ortaya konulmuştur.

Fıkıh usulü içinde şeri hükümlerin delilleri önemli yer tutmaktadır. Kuranı Kerim “Kitâb" olarak daha çok mütevâtir olmayan kıraatin kaynak olarak kabul edilip edilemeyeceği, Kur’an’ın kısım kısım indirilmesinin hikmeti,  kitabın kaynak değeri ve kaynaklar arasındaki yeri, kitabın hükümlere delâleti, kitabın hükümleri açıklayışı, kitabın hükümleri açıklayış üslûbu gibi hükme medar olma yönleri ile incelenmiştir.

Sünnet de tanımı, çeşitleri, kaynak değeri, sünnetin çeşitlerinin delil kaynaklığında oluşturduğu durum, mezhep müçtehitlerinin yaklaşım farklılıkları ve bunların pratik sonuçları itibariyle incelenmiştir. İcma, imkânı, çeşitleri, kaynak değeri itibariyle ele alınmıştır. Kıyas, delil değeri, rükünleri ve rükünlerine ilişkin şartları açısından incelenmiştir. Mesalih-i mürsele, istihsan, örf, şer’u men kablena, sahabî kavli ve ıstıshab gibi deliller de fıkıh usulünün konusu içinde yer bulmuştur.

Fıkıh usulünde hüküm konusunun da merkezi yer edindiği görülmektedir. Burada da hüküm teklifi ve vad’i olmak üzere iki ana taksimle ele alınmaktadır.

Kaynaklardan hüküm çıkarma (istinbat) metotları da fıkıh usulünün ana konularındandır. Bu kapsamda hükme medar olacak lafız, çok yönlü olarak ele alınmıştır. Hükümlerin gayeleri, deliler arası tearuzun nasıl giderileceği, içtihat, taklit ve bunlara ilişkin meseleler bu ilim içinde incelenmiştir.      

 

                              

GENEL DEĞERLENDİRME

İslami ilimler dendiğinde ilk akla gelen ilimler, hiç şüphe yok ki tefsir, hadis ve fıkıhtır. Bu ilimlerin metodolojisini oluşturan tefsir usulü, hadis usulü ve fıkıh usulü incelendiğinde görülecektir ki, İslami bilgi bir bütündür ve çeşitli adlar altında ortaya çıkmış olan İslami ilimler bu bütünün ayrılmaz birer parçası ve farklı cephelerden görünümleridir. Her birinin ortaya çıkış amacı hakikati yansıtmaktır. Yani gayeleri ortaktır ve o gaye de insanları hakikatle buluşturmak, Kuranın anlaşılmasını sağlamaktır. Kuranı anlamak, sünneti tespit etmek veya hüküm ortaya koymakta rast geleliğe geçit vermemek, belirli bir ilmi alt yapıya sahip olmaksızın bu alanlarda ilmi faaliyet gösterilmesine engel olmak gibi faydalar sağladığı düşünülmektedir. Bununla birlikte her üç alanda da söylenecek sözün bittiği, yeni bir metodolojik değerlendirmeye gerek olmadığı gibi donukluk anlayışına yol açması gibi olumsuzlukları kayda değer görmekteyiz. Neticede âlimler kendi kültür, coğrafya, aldıkları eğitim, mensup oldukları mezhepten kop(a)madan dini anlamaya çalışmışlardır.      

KAYNAKÇA:

      Koçyiğit, Talât, Hadis Usulü, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1967.

      Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usulü, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1971.

      Dönmez, İbrahim Kâfi, İslam Hukuk İlminin Esasları(Usulu’l-Fıkh), Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993.


0 Yorum - Yorum Yaz


 

Mouna Baker 19922734   

Tefsir Doktora 1. sınıf  

 

TEFSİR, HADİS VE İSLAM FIKIH USULLERİNİN BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE BİR VİZYON EDİLMESİ

 

Kur'an’ın tefsiri, Hadis ve Fıkıh bilimlerinin tarihine bakarak, onu kutsanmış bir ağaç olarak görüyoruz. Kökleri, gökyüzünden uzanır ve dalları, Kur'an-ı Kerim denilen güçlü bir ağaç gövdesinden beslenen yeryüzüne asılır. Kökleri, Allah'ın yeryüzündeki insanları onurlandırdığı vahiy ve bilgisidir. Çünkü Tanrı bize, sonuncusu Kutsal Kur'an olan göksel kitapları gönderdi. Bu ağaç gövdesi Kuran'da tam olarak olgunlaşmış ve güçlü dinlerin hiyerarşisidir ve o temsil eder cennet ve yeryüzü arasındaki bağlantı. Ağaç dalları ve yaprakları, ihtiyacı olan herkese gölge verir. İnsana, ruhunu ve bedenini birlikte beslemesi için meyve verir. Bir kişi bu ağacı ne kadar gölgelerse, ruhu o kadar yükselir, kendini sakinleştirir ve göksel köklere bağlanır. Bir insan bu ağacın meyvelerinden ne kadar çok mutluluk, memnuniyet, canlılık, kararlılık, dürüstlük ve sevgi alırsa, fiziksel ve ruhsal enerjisi o kadar artar. Sonra insan, Tanrı'nın emrettiği ve onun  yeryüzünün halefi yaptığı için toprakları iyi, adalet ve barış için inşa etmeye gider.   Dünyanın inşa etme görevini yerine getirmek için, bir kişi, İslam'ın evi olan onu ve çocuklarını koruyan  bir ev inşa etmelidir.

İslam'ın evi nedir! Bir kişinin vahiy ağacının gölgesinden sonra ve meyvelerinden birini yedikten sonra girdiği bir evdir. O zaman, evi mükemmel bir şekilde inşa edebilecek. Evin girişi, vahiy ağacının önceden gölgelenmesini gerektirir, yani İslam'a girmeyi gerektirir. İslam Evi, Kur'an-ı Kerim'in temellerine sahiptir ve dört duvarı, Kur'ân’ın tefsiri, hadis, İslami fıkıh ve Tanrı için saf bir insan çabasıdır. İlk duvarın taşları, Esbâbu'n-Nüzûl, Nâsih ve Mensûh, Muhkem ve Müteşâbih, el-Hurüfu'l-Mukatta'a, Fevâtihu's-Suver, Garibu'l-Kur'ân, Üslubu’l-Kur'ân, İ’câzu'l-Kur'ân, Aksâmu'l-Kur'ân, Kısasu'l-Kur'ân, Kur'ânı Kerimde Tekrarlar, Emsâlu'l-Kur'an, Hakikat ve Mecâz, Muşkilul-Kur'ân, Mücmel ve Mübeyyen, el-Vücüh ve'n-Nezâir, Müphemâtu'l-Kur'ân, Halku'l-Kur'ân Meselesi dahil olmak üzere Tefsirin usulünü bilimini temsil eder. Söz konusu evin yapı taşları, tefsir, hadis ve fıkıh usulüleri ile tutarlı ve birbirleriyle ilişkilidir. Kuran'ın tefsir usulünü, evin inşa edildiği temel olan Noble Qur’an'ın anlayışından alınan, duvarı çatlamaya veya düşmeye karşı korur. İkinci duvara gelince, tefsir duvarına bağlı, onu destekleyen ve evin altyapısında paylaşan hadisin usulünü bilimi duvarıdır. Hadis bilgisinin yapı taşları arasında hadislerin sık, doğru, iyi ve zayıf arasında sınıflandırılması, el-cerh ve el- tadil bilimi, hadisi taşıma bilimi, sözlü olarak aktarma yöntemleri ya da okuma ya da kısalık, aktarım zincirinin bilgisi, atıf türleri, dinin değeri ve önemesi, hadisin tarihi ve ayetlerin nedenleri ile bağlantısı bulunmaktadır. İslam'ın evindeki üçüncü duvar fıkıh usulünüdir. Bu Kur'an ve Sünnet'ten alınan İslami hükümlere dayanan bir duvar. Taşları arasında, fıkıh alımlerın nitelikleri ve konuları, sınıfları, fıkıhın okulları, yasal delilleri, fikir birlikleri ve ölçümleri ile bunların unsurları ve koşulları ve kaynakları ile arzuları başlatılan dini hukukçuların içtihadı bulunmaktadır. Dördüncü duvar insan çabasıdır. Bu bilimler, onları anlamlandıran ve uygulayan kişi olmadan, hayatı olmayan maddeler olarak kalır. İnsan çabaları bile Kuran bilimlerinin tarihini korudu, bu bilimlerin kökenlerini besledi ve onları bugüne kadar korudu. İnsan çabalarının duvarında, bu geniş evrene bakan ve eve ışık getiren büyük bir pencere var. Pencereden, bir kişi bu evreni yaratmayı düşünerek engin evrene bakar. Aile üyelerini saran ilahi merhamet güneşi eve girer. Yağmur, rüzgar ve zaman fırtınalarından koruyan bu evin çatısına gelince, insan zihni ve ilahi rehberlikten oluşur. Yaratıcısının ve bu evrenin Yaratıcısının büyüklüğünü düşünen ve algılayan zihin, ilahi rehberlik tarafından yönlendirilir. Bu evde güzel bir nesil pencereden bakar ve daha sonra ebeveynlerinin evi gibi yeni bir ev inşa etmeye başlamak için psikolojik, zihinsel, manevi ve manevi yapısını güçlendirir.

Dünyanın kendisini, yaratıcısını ve bu evrendeki rolünü bilen bir insanlıkla bu şekilde gelişir. Çocuklar ve ebeveynler dünyayı iyileştirmek için çalışma zorluğundan uzaklaşmak istediklerinde, onları Tanrı'ya bağlayan ve ruhlarındaki ilahi enerjiyi besleyen ağaca yönelirler. Hayatın zorlukları ve zorluklarıyla yüzleşmede daha güçlüler ve dünyaya iyilik, adalet ve barışı yayma görevini uygulayabiliyorlar. Her Müslüman ve mümin, vahiy ağacından hayatının öğretilerini almalı ve bunları günlük yaşamında evinde, işinde, ruhunda, tüm insanlık ile ilişkilerinde ve ilişkilerinde uygulamalıdır, çünkü İslam tüm insanlar için bir merhamet olarak inmiştir.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Bayram Maraşlı

19922777

Dokrora

ESBAB-I NÜZUL

 

TEFSİR, HADİS VE İSLAM FIKIH USULLERİNİN BİLGİNİN BÜTÜNLÜĞÜ KAVRAMI ÇERÇEVESİNDE MÜTALA EDİLMESİ

Tefsir usulü:

Tefsir ilmi, Kur’ân’ın nüzulünden sonra ilk asırlarda neşet etmiş, ilk neslin ahirete irtihal etmesiyle birlikte tefsire olan ihtiyaç artmış ve bu ilim dalı gelişmiştir. İlk nesil, vahyi anlamakta herhangi bir sıkıntı çekmiyor, olası bir yanlış anlamada Efendimiz onlara doğru olanı gösteriyordu. Sahabe ve tabiun neslinin ahirete irtihal etmesiyle birlikte sonraki nesillerin vahiyle olan irtibatları kesilmiş ve vahyin anlaşılması için birtakım usuller şart koşulmuştur. Vahiyle doğrudan muhatap olan sonraki nesiller, ayetleri doğru bir biçimde anlayabilmek için ilk nesillerin aktarmış oldukları tarihi verilere/Esbab-ı nuzül, ayetlerin iniş yerleri ve tarihlerine/öncelik/sonralık-Nâsih-Mensûh, ayetlerdeki kelime veya cümlelerin barındırdığı sanatlara/Hakikat-Mecaz-Lugat vb. birtakım malumatlara ihtiyaç duymuşlardır. Vahyin anlaşılması için ileri sürülen bu vb. şartlar, Tefsir Usulü’nün müstakil bir ilim dalı haline gelmesini sağlamıştır.

Hadis usulü:

Sonraki nesiller vahyi anlamak için bu vb. verilere ek olarak peygamberin vahyi tebliğini, yaşantısını ve açıklamalarını ve önceki nesillerin vahyi anlama biçimlerini dikkate almak durumunda kalmışlardır. Dolayısıyla Efendimizin fiil, söz ve takrirlerini/hadis, onun hayatını/sîret ve sahabe/tabiun neslinin sözlerini/rivâyet dikkate almak suretiyle vahyi anlama çabası içerisine girmişlerdir. Ancak o dönemlerde yaşanan siyasi ve kültürel olaylar önceki nesillerin aktarmış olduğu rivayetlerin tespitini zorlaştırmıştır. Buna paralel olarak birtakım usul ve kaideler/Hadis Usulü çerçevesinde hadisler tespit edilmeye gayret edilmiştir. Sonraki nesiller hadislerin tespit ederken hadisin, adalet ve zabt yönünden sika olan bir raviden alınmasına ve muttasıl bir senetle efendimize ulaşmasına azami ölçüde gayret sarf etmişlerdir.

Fıkıh usulü:

İnsanoğlunun ictimaî hayat bağlamında oluşturduğu kültür, zaman ve coğrafyadan bağımsız olmadığı gibi zamanın ve coğrafyanın değişmesiyle paralele olarak değişmektedir.  Bu durum, sonraki nesillerin vahiyle olan ilişkilerini sorgulamayı ve hatta vahiyden -anlaşılmasından- bir daha uzaklaşmayı beraberinde getirmektedir. Sonraki nesiller bu vb. müşkilleri, vahyi hayata taşımanın garantörü olan fıkıh ile aşmışlardır. Dolayısıyla vahyi hayata tatbik etmenin esasları olan fıkhın usulünü ortaya koymuşlardır.

Toprakların genişlemesine paralel olarak artan Müslüman nüfus ve buna bağlı olarak değişen kültür neticesinde Müslümanlar, karşılaşmış oldukları müşküllere Kur’ân çerçevesinde bir çözüm arayışı içerisine girmişler. Bu çözümün keyfi olmayacağı aksine birtakım usul ve kaidelerle doğru bir sonuç elde edileceği gerçeği sonraki nesli usul ve kaide vaz etmeye sevk etmiştir. 

Değerlendirme:

Vahyi hayata taşıma çabası olan fıkıh ne tefsir ve usulünden ve ne de hadis ve usulünden müstağnidir. Keza tefsir, ne Fıkıh’ın anlama/yorumlamayla ilgili esaslarından müstağni olabilir, ne de Hadis ilminin, rivayetleri tespit için ortaya koyduğu usul ve esaslardan. Zira tarih boyunca bu ilimlerin temel dayanakları Kur’ân ve sünnet olmuştur. Aynı kaynaktan beslenen ve temel gayetleri aynı olan bu ilim dallarının birbirlerinden bağımsız olmaları, ortaya konan neticenin eksikliği sonucunu doğurur.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


ESMA UYSAL

DOKTORA -19922779

ESBABÜ’N-NÜZÜL II

 TEFSİR- FIKIH- HADİS TARİHİ MÜTAALASI ÖDEVİ

 

İLİM ALEMİNİN SAC AYAKLARI 

 

Öncelikle bir tarih mütalaası yapmak için önümüze her üç ilim dalının da genel tarihi seyrini bir tablosunu koymakta yara görüyorum. Bu sebeple aşağıda genel hatlarıyla buna değineceğim.

TEFSİR TARİHİ

-Peygamberin Tefsiri

  • Mücmelin Teybini
  • Müphemin Tafsili
  • Mutkakın Takyidi
  • Müşkilin Tavzihi

-Sahabe Tefsiri

  • Abdullah b. Abbas
  • Abdullah b. Mesud
  • Ubey b. Kab
  • Hz. Ali

-Tabiun Tefsir

·         Tefsir Medreseleri

·         Mekke Medresesi

·          Medine Medresesi

·         Kufe Medresesi

Tefsirin Tedvini

  • Tefsirin Hadisle Birlikte Tedvini
  • Tefsirin Müstakil Olarak Tedvini

 

HADİS İLMİNİN TARİHİ

 

·         Merhale-i hıfz Dönemi

Peygamber, Raşit halifeler, emeviler dönemi

·         Merhale-i tedvin Dönemi

H. 2. yy Ömer b. Abdülaziz dönemi

İlk hadisleri yazan İbni Şihab Ezzühri

·         Merhale-i tecridi Hadis-i nebevi

Merfu hadisler öne çıktı , müsnedler, kütübü sitte

·         Merhale-i tertip ve tezhip

H. 4. yy.dan günümüze

camiler, sünenler, şerhler, haşiyeler

FIKIH İLMİNİN TARİHİ

·         Asrı saadet

·         Hulefa-i raşidin

·         Tabiin- Emeviler

·         Altın çağ- mezheplerin kurumsallaşması

·         Sistematik Tasnif Dönemi

·         Şerh Dönemi

·         Kanunlaştırma Dönemi

·         20. Asır Yeniden Canlanma Dönemi

Genel olarak tarih seyrine baktığımızda her üç ilim dalının da birbiriyle paralel bir seyir izlediğini görmekteyiz.

 Ortaya çıkışları itibariyle- zamansal olarak- ve neşet ettikleri kaynak itibariyle hapsinin de temelinin asrısaadette oluştuğunu görmekteyiz. Zira hepsi de İslamın ortaya çıkmasıyla oluşmuş ilimlerdir.

 Asrı saadette peygamberimiz(sav) her açıdan bütün imlerin yegane tartışmasız temel güvenilir biricik otorite idi. Bu sebeple o bütün bu ilimlerin de biricik kaynağı olma vasfını taşımaktadır.

Tefsirin de, fıkhın da, hadisin de hiç şüphesiz ilk kaynağı bizzat kendisidir.

 Hadis onun söz fiil v ikrarlarının kayıt altına alınması ve anlaşılma ve açıklanma çabalarının tarihi bir seyri olarak ilim dalı olarak tarihini inşa ederken, fıkıh onun Allahın emir ve yasaklarını uygulama tebliğ ve irşat çalışmalarının tarihi seyrini inşa etmektedir. Ve tabi bütün bunlarla da eş zamanlı olarak Kur’an ayetlerini ne dediğine dair efendimizin anlayışı tefsir de ayrılmaz bir bütün olarak aynı tarih sarmalında kıymetli yerini almaktadır.

Her üç ilimde her bakımdan ne birbirinden bağımsız oluşmuştur ne de birbirinden bağımsız gelişmiştir.

O halde bu kadar iç içe geçmiş olan bu üçlü saç ayağının tam olarak anlamak için her üç ilminde eş zamanlı okunması anlaşılması yorumlanması gerekir. Aksi halde saç ayağının eksik olacağı ve istenilen hedefe ulaşılamayacağı aşikardır.

Tefsir ilk defa hadisler içinde derlenmeye başlanmıştır. Fıkhın il toplandığı yer yine hadis olduğunu görmekteyiz.  Hadis ise tefsirden ve fıkıhtan bağımsız olması düşünülemez.

Bütün bu ilimlerin tarihin okuduğum da şu durum beni hayrete düşürdü.

 İmam Şafi’nin Risalesi aslında bizim için yol ışığı niteliğinde zira hadis usulü tarihine baktığımız da Risale’yi ulumu-l hadise dair ilk kaidelerin yer aldığı eser olarak görürken fıkıh usulü açısından da ilk sistemli eser olarak görmekteyiz. Zira hepsini de hedefi Kur’an’ı anlamak ve yaşamak çabasıdır.

O halde şunu söyleyebiliriz ki bütün bu ilimler birbirinin birer parçası birbirinin açıklayıcısı ve birbirini tamamlayıcı olarak tarihi seyrini sürdürmektedir.

 O halde biz,- günümüzde Kur’an’ı oku- düşün-anla-yaşa ilkesini benimseyen kişi ne yapmalıdır?

 Bu sorunun cevabını da tarih bize vermektedir. Bu üç ilmin üç boyutunu da ihmal etmeksizin omuz omuza bilginin bütünlüğü ilkesinden yola çıkarak yol almaktır. Böyle yaptığımız takdirde bir netice elde edebiliriz aksi takdirde boşa kürek çekmemek işten bile değil.

 Saygılarımla..

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Mustafa Yılmaz; 19911780; Doktora

Tefsir Tarihi:
A.Tefsirin Konusu ve Amacı
Kuran’ın gerçeklerini ortaya çıkararak insanlığa hidayet yolunu açık ve net bir şekilde gösterip,dünya ve ahrette onların mutluluğunu sağlamaktır.

B.Tefsirin Gerekliliği
1)Hz.Peygamber’in ahirete irtihal etmesiyle sahabenin Kuran’ın anlamaya yönelik imkanlarının ortadan kalkmış olması
2)Kuran’ın bazı ıstılahlarıyla kelimelere yeni anlamlar kazandırması

3)Müteşabih ayetlerin olması
4)İsmi işaretler,ismi mevsuller ve zamirlerle işaret edilen şahısların müphem oluşu,zahiren birbiriyle çelişen müşkil nasların varlığı,kısa ifadelerin delaletlerinin açık olmaması yani mücmel ifadelerin yer alması
5)Kuran ‘ın şahsi ve toplumsal alanda hükümler koyması
6)Kuran’da yer alan mecaz,kinaye,istiare,teşbih gibi  sanatlar
7)Kevni (kozmolojik) ayetler
8)Kuran’da konuların dağınık bir şekilde her yerinde olması
9)Kuran’ın Arapça olarak gönderilmesi

TEFSİRDEKİ FARKLILIKLARIN SEBEPLERİ
Peygamberimiz’in vefatıyla beraber tefsirde  sıkıntıya düşülen konularda başta yine Kuran’a daha sonra Rasulullah’ın sünnetine başvuruyorlardı. Ancak bu ikisinde tefsirle ilgili malzemeye ulaşılmadığında sahabe rey ve ictihadla kastedilen manaya ulaşmaya çalışıyordu.Bunun sonucu olarak ashab devrinden itibaren tefsirde ihtilaflar başladı.
A.Kıraat İhtilafları
B.Çok Anlamlılık
C.Itlak-Takyid Anlayışı
D.Umum-Husus İhtilafı
E.Mensuh-Muhkem İhtimali
F.Seleften Farklı Rivayetlerin Gelmesi
G.Mezhep taraftarlığı
H.Tefsirde Dirayet ve Rivayet Olgusu

TEFSİRİN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
A. Hz.Peygamber’in Tefsiri
Bir yandan vahyedilen bölümleri okuyor diğer yandan manası açık olmayan hususları açıklayarak teybin ediyordu
Hz.Peygamber’in Kuran’ı Tefsir Yöntemi
a.Mücmelin Tebyini
b.Mübhemin Tafsili

c. Mutlakın Takyidi
d.Müşkilin Tavzihi

4.Sünnetin Kuran Karşısındaki Fonksiyonu ve Değeri

B. Sahabe Tefsiri
Kuranı baştan sona tefsir etmemişlerdir.Yaptıkları açıklamalar yalnız garip,mübhem,müşkil ve mücmel lafızlarla sınırlıydı.
Yöntemleri ayeti ayetle,sünnetle ve esbab-ı nüzul ile açıklamaktı.
Sahabeler arasında zaman zaman bir kısım ihtilaflar çıkmıştı ama bunlar tezat ihtilafı değil tenevvü ihtilafı idi.
Ahkam ayetlerini geniş bi tahlile tabi tutarak hüküm istinbatında bulunmamışlardır.
Henüz bu dönemde tefsir tedvin edilmemişti,beyanlar şifahi nakil yoluyla devam ediyordu.

C.Tabiun Tefsiri
Bazen son şık da olsa ehli kitap görüşlerine yer vermişlerdir.
Tefsir medreseleri açılmıştır.

-ihtilafların artması
-mensubu olduğu görüşü savunmak için Kuran’dan referans alma çabaları
-bir takım yanlış ve bozuk te’villerin ortaya çıkması

II.TEFSİRİN TEDVİNİ (Yazılı Nakil Dönemi)
Tebe-i tabiin döneminde yavaş yavaş tedvin asrına girilmiştir.
Tedvinin daha önce başlamama nedenleri :
Sahabelerin Kuran’dan başka bir şeyin yazımıyla meşgul olmamaları

Yazı malzemelerindeki zorluk ve sıkıntılar
ilk zamanlar tefsir müstakil kitap olabilecek kadar hacimli değildi. Muhaddisler hadisleri tedvin amaçlı beldeleri dolaşırken tefsirle ilgili merfu ve maktu haberleri toplamışlardır.

Fıkıh Tarihi:

I. FIKIH 

MÂNASI:

Bir şeyi en derininde anlamak ve kavramak ayrıca; söyleyenin maksadını da içine almasıdır.

Hz. Peygamber Devri

Bu devre icinde vahye dayanan teşri faaliyeti tamamlanmis ve sonraki devirlere temel teskil etmistir.

Mekke devrinde fikih hükümleri hem azdir, hem de umumi ve külli bir karakter arzetmektedir.

Medine devri; Medine islam devletinin yeni merkezi olmustur. Böylece bu genc devletin toplumsal hayatini ve siyasetini düzenleyen kaidelere ihtiyac vardi. Bu baglamda teşri bu alanlara yönelerek bir düzenleme ortaya koymustur.  Bu devrin fikhi özellikleri sunlardir:

a) Tedricilik:  Kur`an bir anda indirilmemistir. Islam`in binasi basamak basamak tamamlanirken daha kolayca anlasilmasi saglanmistir.

b) Kolaylik: Kur`an da Allah`in güclük cikarmak istemedigi, kolaylik ve hafiflik istedigi acikca ifade edilmistir. Rasulullah ( S.A.V) „Kolaylastirin, zorlastirmayin, sevdirin, nefret ettirmeyin“ buyurmustur.

c) Nesih: Nesih daha sonra gelen bir hükmün önceki hükmü kaldirmasi manasina gelmektedir. Nesih sünni cogunluk tarafindan kabul edilmistir.Suyuti gibi alimler nesih ayetlerin sayisini 20 ye cikarmistir. Fakat nesih ancak Rasulullah hayatta iken söz konusu olabilecek bir olaydir.

Hz. Peygamber ve Ashabin ictihadi

Rasulullah`in ictihad edip etmemesi tartisilmistir. Bazilarina göre onun dedigi hersey vahye dayanir ve böylece ictihada ihtiyac yoktur. Diger bir kisim alimlere göre ise Sünnetin bir kismi hem manasi hem de sözleri ile Rasulullaha aittir, yani onun ictihadidir.

Mesela: Bedir savasinda alinan esirlere yapilacak muamele hakkinda bir vahiy gelmemisti. Hz. Peygamber meseleyi ashabiyle istisare etti. Hz. Ebu Bekirin fidye karsiliginda serbest birakilmalari fikrini kabul etmistir. Fakat bu ictihadin hatali olduguna dair ayet inmistir.

Ashabin ictihadina dair misal: Yolculukta su bulamayan iki sahabi teyemmüm ederek namazlarini kildilar. Biraz gidip su bulunca, birisi abdest alip namazi yeniden kildi. digeri ise yeniden kilmadi. Rasulullah ise ikisinin tavrini tasvip etmistir.

HULEFA-I RASIDIN DEVRI:

Hüküm Kaynaklari:

Önce KURAN sonra SÜNNET ve bu ikisinde bulamazlar ise REY ICTIHADINA basvuruyorlardi,

Istisareye, Sura Ictihadina basvuruyorlar, ICMA

Bu devirde REY: Kitap ve Sünnetin aciklamadigi hükümleri, naslarin ve Islami prensiplerin isigi altinda hükme baglamaktir.

Istihsan, istislah, kiyas vb. metodlar bu devirde REY ismi altinda uygulaniyordu.

Sahabe devrinde Hüküm ve Ictihad PRENSIPLERI

Sahabe vardiklari hükümleri kesin telakki etmemis, Kuran ve Sunnete nisbet eylememis, Kuran ve Sünnete dayanan hükümlerden Ayirm konusunda son derece titizlik göstermislerdir.

EMEVİLER DEVRI

Emevilerin zamani icerde isyan ve karisiklarla mucadele, disarda ise yeni ulkeler fethetmekle gecmistir.

ABBASİLER DEVRINDE FIKIH:

Bu devirde fıkhın sâhası genislemis, fikih inkişaf etmistir.

 

 Hadisin Tarihi:

• İslamiyeti tebliğ etmeye başladığından itibaren Hz. Peygamberin özellikle dinle ilgili söz ve fiilleri müminler tarafından dikkatli bir şekilde izlenmiş, öğrenilmiş, uygulanmış ve başkalarına da aktarılmaya çalışılmıştır.

•  Kuran'da, Hz. Peygambere itaat ve onu örnek alma konusunda yapılan vurgu doğrultsunda Hz. Peygamberin arkadaşlarının ona samimi bir inançla bağlanmaları ve her konuda onu kendilerine örnek almaları amaca ulaşılmrası için yeterli olmuştur.

Hz. Peygamberin hadis yazımım yasakladığına dair yaygın bir rivayet kitaplarımızda yer almakla beraber, yapılan bazı araştırmalarda, bu rivayetin zayıf olduğu veya rivayet eden sahabinin görüşü olduğu halde yanlışlıkla Hz. Peygambere atfedildiği ifade edilmiştir.

• Hz. Peygamber devrinde bazı sahabiler, Hz. Peygamberden duyduklarını yazmışlar ve böylece ilk hadis belgeleri olarak bilinen hadis sahifeleri oluşmuştur. Ancak sistematik ve düzenli bir hadis yazımı bu dönemde görülmediği için hadislerin büyük çoğunluğu ezber yoluyla ve sözlü olarak bir sonraki nesle aktarılmıştır.

Hz. Peygamber hayattayken, sahabe karşılaştığı problemleri ona soruyor ve çözümlerini

öğreniyordu. Onların yeni dini hükümleri öğrenme yolundaki bu arzuları, hadis ve sünnetin çoğalıp gelişmesini sağladı.

Peygamberin vefaatıyla birlikte başlayan ikinci dönemde de sahabe hadis ve sünnet

çoğalıp gelişmesini sağladı.

•  Hz. Peygamberin vefaatıyla birlikte başlayan ikinci dönemde de sahabe hadis ve sünnet konusunda titiz davranmaya devam ettiler. Örneğin, Hz. Ömer. Hz. Peygamberinin söz ve uygulamalarının ehil olmayan kimselerce istismar edilmesini önlemek için gelişigüzel hadis rivayet edilmemesini istiyordu.

•  Hz. Peygamberinin vefaatından sonra onun eşi Hz. Aişe de birçok hadis rivayet etmiş, bazı sahabiler onun rivayetlerini yazmışlardır.

Tabiin döneminde Öncelikle hadis tedvininden bahsetmek gerekir. Tedvin, sözlü ve yazılı olarak nakledilen hadisleri bir araya toplama çabasıdır.

•  Hadislerin tedvininden sonra tasnif aşamasına geçilmiştir. Tasnif (sınıflandırma) daha önce karışık olarak bir araya getirilen (tedvin) hadislerin konularına veya ravilerine göre ayrılarak kilaplarda toplanmasıdır.

•  Hadislerin tasnifinde başka bir yöntem daha görülmektedir. Bu da hadisleri konularına göre değil, genellikle ilk ravilerine, yani sahabilere göre bir araya toplamaktır.

Sahabi ravılerce nakledilen rivayetlerin, konuları dikkate alınmaksızın, onların adlan altında toplanmasıyla oluşturulan hadis eserlerine 'müsned' adı verilir.

•  Hadis kitaplarının son şeklini aldığı hicri 3. miladi 9. asır hadis tasnifinin altın çağı olarak kabul etmektedir. Gerçektende daha sonra gelen alimlerce en güvenilir hadis kitapları olarak kabul edilen ve bu dönemde derlenen altı eser (el kutubu's-Sitte) günümüze kadar islami ilimlerin Kur'an'dan sonraki temel kaynaklan olmuştur.

Hadislerin şerhi önceleri, içlerinde yer alan. güncel dilde çok kullanılmayan bazı kelimelerin açıklanması şeklinde başlamış ve bu konuda özel sözlükler hazırlanmıştır. 

 

Genel Değerlendirme:

Bilim tarihine genel hatlarıyla baktığımızda geçmişte yaşamış ilim adamlarının, günümüzde olduğu gibi kendisini yalnızca tek bir alanda yetiştirip, sadece o alanda yetkin olmadığını müşahade ederiz. Bu alimler günümüzdekinin aksine, birçok alanda söz sahibi olacak kadar bilgi sahibi idiler.

Günümüz tasnifinde yer alan ilimlere baktığımızda, hiçbir ilmin diğerninden tamamen ayrı ve bağımsız bir özellik teşkil etmediğini fark ederiz. Tefsir, hadis ve fıkıh adeta iç içe gelişmiştir. aralarında kesin sınırlar yoktur. Her birinin doğuşu ve gelişimi birbiriyle etkileşim içindedir. Erken dönem tefsir usulü ve tarihi, hadisin önemli bir parçasıdır. Bunun en bariz örneğini hadis kitaplarımızdaki "tefsir rivayetleri" bölümünde görmekteyiz.

Fakat zamanla bu birliktelik ortadan kalkmış ve tedvin dönemi ile birlikte günümüz ilim tasnifi oluşmaya başlamıltır.

Gerek tefsir, gerek hadis, gerekse fıkıh tarihine baktığımızda bu ilimlerin önderleri aynı şahıslar olduğu dikkatlerimizi çekmektedir. Örneğin Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit, Muaz b. Cebel; kur'an, tefsir, kıraat, hadis ve fıkıh ilimlerinde söhret bulmuşlardır.

İslam dininde bilimler her ne kadar tefsir, hadis, kelam, fıkıh vb. gibi farklı alanlara ve branşlara ayrılsa da öz ve esas olarak aynı temele dayanmaktadırlar. İslamiyet içerisinde gelişen bütün ilimler kur'an'ı merkeze alarak, onun çerçevesinde, ona göre gelişmişleridr. Kur'an ilahi kökenli olması hasebiyle mü'minler için kesin bilgi ifade eder. 


0 Yorum - Yorum Yaz


HATİCE KAYA

19922729 DOKTORA

 

İslami İlimlerde Bilginin Bütünlüğü

Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim İslam dininin temeli ve doğal olarak İslami İlimlerin de temel kaynağıdır. Tefsir İlmi Kur’an’ın açıklaması mahiyetinde olduğundan doğrudan Kur’an’a dayanmakta, Hadis İlmi yaşayan Kur’an Hz. Muhammed (sav)’ in söz ve davranışlarını konu edindiğinden Kur’an ile çok yakın bir yerde durmakta, Kelam İlmi ise ulûhiyet, nübüvvet, meâd gibi inanca dair konularını temellendirmede Kur’an’ ı ana kaynak yapmaktadır. Elbette bu ilimler birbirinden kopuk ve bağımsız bilgi üretim sistemleri olarak düşünülemez. Hepsi birbiriyle kopmayacak sıkı bir ilişki içindedir.

Birbiriyle kopmayacak sıkı bir ilişki içinde olan İslami İlimlerin her biri farklı bir metotla farklı bir amaca hizmet ediyor olabilirler. Her ilim kendi amacına hizmet ederken farklı bir özellik gösteriyor olabilir. Örneğin Kelam ve Fıkıh İlimlerinin normatif özellikler taşıdığı, Tefsir İlminin ise deskriptif nitelikte olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bu farklılıklar bu ilimlerin, hangisinin önce ortaya çıktığı, hangisinin ne kadar faydalı olduğu gibi birbirleriyle adeta yarıştığı bir fazilet müsabakasına sokulmasını ve birbirinden ayrıştırılmasını gerektirmez. Nitekim bu ilimler birbirinin rakibi değil birbirinin tamamlayıcısıdır.

Hadis ilminin verilerinin yer almadığı bir tefsir ilimi düşünülebilir mi? Yahut Kur’an’ı anlamada Kelam İlmini es geçerek ne kadar sağlıklı sonuçlara ulaşılabilir? Peki ya tefsir ilmi -Kur’an’ın açıklamaları- olmadan Kelam ve Hadis İlimleri boşlukta kalmış olmazlar mı? Bunlara Arap filolojisi ve Tarih İlimlerini de eklediğimizde İslami İlimlerde Bilgiye bütüncül yaklaşmanın ne denli önemli olduğu apaçık görülecektir. Bu bütüncül yaklaşım yalnızca İslami İlimleri kapsamamakta; Kur’an’ı, Peygamberi, dolayısıyla İslam’ı anlamada psikoloji, sosyoloji, antropoloji, coğrafya, dil, tarih, siyaset gibi ilim dallarından istifadenin çok farklı bakış açıları oluşturacağı da bir vakıadır. O halde İslam’ı anlama ve yaşamanın ön şartı olan Kur’an’ı ve Peygamberi anlama çabalarında, tüm bu ilimler birbirinin verilerinden yararlanmalı, birbiriyle yarışarak değil birbirini tamamlayarak, özel manada kendi hedeflerine, genel manada İslam’ı anlama hedefine doğru ilerlemelidir.


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi