Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


KUR’AN’DA MUCİZE “KORONA VİRÜSÜ” VE “VEBA”, “AIDS” KELİMELERİ

Haberlerde Çin’i saran Korona virüsünün hızla yayıldığına ilişkin haberleri izliyorduk. Kur’an’da Allah’ın her şeyi açıkladığı hatırıma getirildi ve Kur’an’da bu kelimeyi aratmak istedim. Gördüğüm ayetlerin hikmetli mesajları karşısında ellerimi defalarca hayretle dizime vurdum ve Allah’ı yücelttim. O geleceği ve her şeyi bilen, çok adil ve hikmetli olandır.

…Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. (Kuran 6:38)

Allah’u Teala, Kur’an’ın mucizevi ve her şeyden bahseden yüce bir kitap olduğunu ilan etmiştir. Allah böyle derken; dünyayı ve tüm insanlığı eşi görülmemiş şekilde evlerine hapseden ve şimdiden ekonomileri çökerten KORONA / KOVİD isimli virüsün, “Kur’an’da işaret edilerek yada üstü kapalı halde bile yoktur” demek, Allah’a ve Kur’an’a atılmış bir iftira olsa gerektir.

Sizler de COVID ( Kaf, Vav, Nun) yada “KAF, RA, NUN “(Arapça KORONA yazılışı) harflerinin Kur’an’da yan yana geldiği yerleri arayın. Meallerde elbette “KORONA” yazmamaktadır ve yazması da beklenemez. Çünkü bu hem yeni bir kelimedir hem de belki açıkça yazsa, küffar ona bu ismi vermeyecekti. Ayetlerin asıl ve bilinen manalarını temel olarak kabul ediyoruz ve bu manalar değişsin demiyoruz. Ancak bu harflerin içinde yer aldığı ayetlerin;  virüsü ve bu günümüzü adeta bir mucize gibi anlattığını görünce aşağıda ayetleri sıralamak istedik. Bir tane bile cennetliklerden bahseden ayette geçse idi, bu çalışmamızı yok sayardık. Ama tümü, bağlanmış, ateş içinde, engellere hapsedilmiş, kimsenin kurtaramayacağı insanlardan bahsedilmektedir. Gördüğümüz bu bilgiyi gizlemek Kur’an’a ihanetti.

Yeni eklendi: Kur’an’da ayrıca “KOVİD” kelimesini de araştırdım ve aynı muhteşem mucizeyi gördüm. Lütfen bu linkten inceleyiniz.

https://www.erdemcetinkaya.com/kuranda-kovid-kelimesi-mucize/

KUR’AN’DA “KORONA (KAF, RA, NUN )” HARFLERİNİN YAN YANA GELDİĞİ YERLERİ İNCELEYELİM

Arapça’da KORONA; kaf, ra ve nun ile yazılır.

قرن

Bu kelimeyi Kur’an’da aratınca şu 15 ayete ulaşırız.

HELAK EDİLENLER

En’âm  6/6

الم يروا كم اهلكنا من قبلهم من قرن مكناهم في

Görmediler mi helak ettik nice kabileyi korona’dan…

Kur’an, dünyanın tüm milletlerine ve tüm dillere hitap eden bir harf sistemi ile yazılmıştır. Onda sesli harfler bulunmaz. Böylece farklı anlamlarda yorumlanarak bir ayet, birden çok anlama ulaşılabilir.

Not: Bazıları ahmakça bir yaklaşımla “ayetleri yanlış okuyorsunuz” demektedir. Onlar, Kur’an’ın orjinalinde hareke ve noktalar olmadığını bilmiyorlar. Ayrıca elbette biz de klasik okunuşunu da kabul ediyoruz. Yaptığımız iş, Kur’an’ın asıl manasını kabul ederek; bu harflerin anlamlı şekilde bir araya gelişinin başka bir mucizeyi ortaya çıkarışını göstermektedir.

En’âm  6/6  Görmediler mi onlardan önce nice nesilleri helak ettik ki onlara, yeryüzünde size vermediğimiz imkanları, kudretleri vermiş, onları yeryüzüne yerleştirmiştik, üstlerine bol bol yağmur yağdırmıştık, ayaklarını bastıkları yerlerden ırmaklar akıtmıştık, fakat sonra suçları yüzünden helak ettik onları ve onlardan sonra da başka başka nesiller meydana getirdik.

Bu ayetin ilk cümlesindeki “karn” yani “nesil” kelimesi içinde geçmektedir. İlk cümle helak edilen insanları anlatmaktadır ve bunun onların suçları yüzünden yapıldığı anlatılır.

 1449 yılına işaretle

“YAKINLAŞTIRILIRLAR” VE “ZİNCİRLENİRLER”

İbrahim  14/49

وترى المجرمين يومئذ مقرنين في الاصفاد

Veterâ-lmucrimîne yevme-iżin (mukarranîne) mu-korana -ne fî-l-asfâd(i)

Görürsün suçluları o gün korona’lı ve bezler içinde.

Burada ise “KORONA” kelimesinin harfleri “yakınlaşmış; mukarranîne” kelimesinin içine gizlenmiştir. “Al asfad” yani “bezler” kelimesini sözlüklerden incelediğimizde “bağ”, “bezler”, “kelepçeler” kelimelerine ulaşırız. “Tutsak etmek, bağlamak” anlamları da vardır. Google Translate en yakın “bezler” kelimesini önermektedir. “Tutsak” olarak da çevrilse, “bezler” olarak da çevrilse muazzam bir anlama sahiptir. Tüm Çin, evlerinde tutsak ve ağızlarına virüsü engellemeye çalışan bezler bağlamış halde beklemektedir.  Adeta bir hapis içinde sonlarına dair korku içindedirler.

Ayetin sayı nosu 1449 yılını verir. İslami takvime göre 1441 yılındayız. Bu yıldan 7-8 yıl sonrasına kadar uzanan bir kargaşa ve helak döneminde miyiz? Yorum sizin.

ZULKARNEYN ZULMEDENLERE AZAP EDİYOR

Kehf  18/83

ويسٔلونك عن ذي القرنين قل ساتلوا عليكم منه ذكرا

Veyes-elûneke ‘an żî-lkarneyn(i)(s) kul seetlû ‘aleykum minhu żikrâ(n)

Bu ayette korona Zülkarneyn (AS.) kelimesi içinde geçiyor. Bakalım Allah ona ne diyor?

Kehf  18/86

لقرنين اما ان تعذب واما ان تتخذ فيهم حسنا

Hattâ iżâ beleġa maġribe-şşemsi vecedehâ taġrubu fî ‘aynin hami-etin vevecede ‘indehâ kavmâ(en)(k) kulnâ yâżâ-lkarneyni immâ en tu’ażżibe ve-immâ en tetteḣiże fîhim husnâ(n)

Dedik ki: Ey Zülkarneyn, istersen azaplandırırsın bunları, istersen iyilik edersin onlara…Dedi ki: Zulmedeni azaplandırırız, sonra da Rabbinin tapısına götürülür de Rabbi, onu şiddetli bir azaba uğratır.

Kehf  18/94 Dediler ki: “Ey Zu’l-Karneyn, gerçekten Ye’cüc ve Me’cüc yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için sana vergi ödeyelim mi?”

Yine “KORONA” geçen bu ayette Çinlileri seddin arkasında tutup, onların dışarı çıkmasını engelleyecek bir engel yapılmasından bahsedilmesi şaşırtıcıdır.

 Meryem  19/74

وكم اهلكنا قبلهم من قرن هم احسن اثاثا ورءيا

Onlardan önce nice nesiller helak ettik ki mal bakımından da daha güzel mallara sahipti onlar, gösteriş bakımından da.

 Mü’minûn  23/31

Sonra onların ardından, başka bir nesil meydana getirdik.

ثم انشأنا من بعدهم قرنا اخرين

 

SIKIŞIK -KORONALI BİR YERDE ÖLMEYİ DİLERLER

Furkân  25/13

واذا القوا منها مكانا ضيقا مقرنين دعوا هنالك ثبورا

Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık (KORONALI) bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.

Ve-iżâ ulkû minhâ mekânen dayyikan mu-korona-ne de’av hunâlike śubûrâ(n)

 

EVLERİNİZDE OTURUN

Ahzâb  33/33

وقرن في بيوتكن ولا تبرجن تبرج الجاهلية الاولى

Ve KORANA fî buyûtikunne velâ teberracne teberruce-lcâhiliyyeti-l-ûlâ

KORONA içinde oturun evlerinizde, burçlar içinde ilk cahiller gibi…

 

Sâd  38/3

كم اهلكنا من قبلهم من قرن فنادوا ولات حين مناص

Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik. Feryat ettiler ama kurtuluş vakti değildi.

 

BAĞLARLA BAĞLANMIŞLAR

Sâd  38/38

واخرين مقرنين في الاصفاد

Ve âḣarîne mu-korana-ne fî-l-asfâd(i)

Ve bir başka kısmı da bukağılarla bağlanmıştı.

Fil asfad; “Bağlar-bukağılar” manasına gelmektedir.

Mu korana: Koranalanmış, demektir. (Klasik okunuşta mukarranîne diye okunur ve birbirine bağlanmış demektir)

 

Fussilet  41/25

وقيضنا لهم قرناء فزينوا لهم ما بين ايديهم وما خلفهم و

Ve kayyadnâ lehum KORONA-E fezeyyenû lehum mâ beyne eydîhim vemâ

Biz onlara birtakım yakınlar (KORONA) musallat ettik. Onlar, kendilerine önlerindekini ve arkalarındakini süslü gösterdiler. Kendilerinden önce geçmiş olan cin ve insan toplulukları içinde (uygulanan) söz, onlar için de hak oldu. Çünkü onlar hüsrana uğrayanlardı.

 

Zuhruf  43/13

لتستوا على ظهوره ثم تذكروا نعمة ربكم اذا استويتم عليه وتقولوا سبحان الذي سخر لنا هذا وما كنا له مقرنين

O, bütün çiftleri yaratan ve gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var edendir. Ki sırtlarına binesiniz, sonra onlara bindiğiniz zaman, Rabbinizin verdiği nimeti anasınız ve şöyle diyesiniz: “Emrimiz altına almaya gücümüz yetmediği halde, bunları bize musahhar eden Allah, münezzeh ve yücedir.”

 

ÜLKELERİ DOLAŞIP SARMIŞLAR

Kâf  50/36

Onlardan önce nice nesilleri helak ettik ki onlar bunlardan daha güçlüydüler. Ülkeleri dolaşmışlardı. (Ama) kaçacak bir yer var mı?

وكم اهلكنا قبلهم من قرن هم اشد منهم بطشا فنقبوا في البلاد هل من محيص

 (Dipnot: Erdem Çetinkıyameta’nın binlerce kişiyi İslam dinine çeken, tüm dünyada milyonlarca kez izlenen mucizeler belgeseni)

 

Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd ve âlemlere rahmet olarak gönderilen peygambere, ailesine ve ashabına salât ve selâm olsun, daha sonra;

BİRİNCİSİ:

Bu bulaşıcı vebalar ve virüsler Allah'u Teala'nın takdirinden ve kudretini, istediği kişileri en zayıf ordusuyla helak etmesini gösteren kesin delillerdendir, (Allah'ın ordularını ancak O bilir) (Müddesir 31).

O vebalar Allah'ın Müslüman ve gayrimüslimlerden istediği kişiye isabet ettirdiği ve istediği kişileri de onunla edeplendirdiği vebalardır. Fakat o vebaya yakalan mümin ve ona sabreden kişiye şehid sevabı vardır.

İmam Buhari sahihinde rivayet etti:

Âişe radıyallahu anhâ'dan rivâyet edildiğine göre, kendisi Resûlullah'a (s.a.v) tâun hastalığını sormuş, o da şöyle haber vermiştir: “Tâun hastalığı, Allah Teâlâ'nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü'minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah'tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir” rivayet etti.

İKİNCİSİ:

Şüphesiz İslam dini bize iki şeyi vacip ediyor:

1) Allah'a hakkıyla tevekkül etmek, her şeyin Allah'ın takdiri ve kudreti atında olduğuna (inanmak) ve (Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyecektir.) (Tevbe:51)

2) İkinci durum ise, sebeplere tutunmak/dayanmak, o sebeplerden korunma, tedavi, karantina ve tüm yetkili sağlık otoritelerinin gerekli kıldığı önlemlerdir. Bu da Hz Ömer'in Şam'a veba hastalığının girdiğini bildikten sonra Şam'a girmeyi yasaklama duruşunu açıklıyor. Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a.), ona “Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?” diye sorduğunda Hz. Ömer (r.a.) “Evet, Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz” dedi.

İşte bu "Terazi Fıkhı"nın gerçeğidir. (Terazinin) bir kefesi (sağ kanat) Allah'a olan güçlü iman üzere kurulur. Terazinin ikinci kefesi (sol kanat) ise bütün meşru sebeplere tutunma üzere kurulur, çünkü bunu emreden Allah-u Teâlâ'dır.

ÜÇÜNCÜSÜ:

Şüphesiz Ta'un bilinen bir hastalıktır. Dilcilerin de anlattığı gibi (Ta'un) genel olan salgınlardandır. (Dilcilerin) başında gelen Halil b. Ahmed “Veba, Ta'un'dur” der.

Veba, genel olan bütün hastalıklara (denilir). Ne zaman (bir yerin) hastalığı çok olursa "Salgın yeri/ülkesi" denilir.

DÖRDÜNCÜSÜ:

Bu vebaların azap olduğundan hiçbir şüphe yoktur. Daha doğrusu Allah onu gökten inen bir azap olarak isimlendirmiştir. Zira "Ricz" lafzı Kur'an'ı Kerim'de on defa tekrarlanmıştır. Bu yerlerden biri, Sebe süresinin 5'inci ayetinde Allah mealen şöyle buyurmaktadır: "Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışırcasına uğraşanlar için de en kötüsünden elem verici bir azap vardır."

Yani, Allah'ın ayetlerini iptal etmek için bütün çabalarıyla çalışan bu inatçı zalimler, ayetleri aciz bırakabilmeye güç yetireceklerini, onların üzerine galip olacaklarını zannediyorlar ve Allah'ın kudretini geçmeyi istiyorlar. İşte onlara acı verici bir azap vardır. Bazıları, 'ricz' lafzını dünya ve ahiretteki acı verici genel vebalar ile açıklamışlardır.

“AZAP İNDİĞİNDE ZALİMLERİN DIŞINDAKİLERİ DE KAPSAR”

Bununla birlikte azap, indiği zaman zalimlerin dışındakileri de kapsaması sünnettüllahtandır (Allah'ın kanunu). Çünkü Allah Teâlâ, Enfal Suresi'nin 25'inci ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır: "Öyle bir azaptan sakının ki sizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz."

Aynı zamanda vebalar da yayıldığı zaman; zalim, kâfir ve mümin arasında fark bırakmaması da sünettüllahtandır. Hatta müminlerin şer'i, tıbbi ve akli tüm sebeplere tutunmaları gerekir. Bu yüzden mümin her halelerde Allaha itaat etmeli, çünkü azap Müslümanların asiliklerden inebilmektedir.

BEŞİNCİSİ:

İslam dini, salgın hastalığı (öldürücü virüsler) ortaya çıktığında bir takım önemli talimatları vacip kılmıştır.

Karantina: Yani, Ta'un veya salgın hastalığının girdiği ülkeden/şehirden çıkmanın ve girmenin caiz olmadığıdır. İmam Müslim'in sahihine göre Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: "Ta'un (bulaşıcı hastalık) Allah'u Teâla'nın kullarından bazı insanları müptela kıldığı azap işaretidir, o halde bir yere bulaştığını/girdiğini duyduğunuzda oraya girmeyin ve ne zaman olduğunuz yere girmişse/bulaşmışsa ondan kaçmayın."

Selef âlimlerimiz bu karantina hakkında bazı hikmetler zikretmiştir, o (hikmetler):

Hastalığın yayılmaması için dışarı çıkmanın önlenmesi gerekir. Aksi halde başkalarına eziyet etmeye sebep olur ve başkalarına eziyet ettiği için günahkâr olur. Peygamber (sav) buyuruyor ki: "Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur." (İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta, Akdıye, 31.)

İnsanların başkalarına ne dininde, ne bedeninde, ne aklında, ne malında, ne de hiçbir şeyde zarar vermeye sebep olması caiz değildir. Başkalarına verilen zarar, ister maddi olsun isterse manevi. Selef âlimleri enfeksiyonun yayılmasına neden olan kişilerin yasaklanmasını vurguladılar. Kendisini tehlikeye veya helaka/ölüme neden olan şeye atmanın haram olduğu için bulaşıcı hastalığın olduğu bölgeye girişin önlenmesi gerekir. Çünkü bedeni, sağlığı ve zihni koruma şeriatın en önemli amaçlarındandır.

O vebayı (virüsü) taşıyan kişilerin soluğunu koklamamak, tüm tıbbi koruma araçları ile tedavi olan kişiler dışında enfeksiyon korkusundan dolayı hastalara yakın olmamak, zira Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Aslandan kaçar gibi de cüzamlıdan kaç.”

(Yukarıda belirtilen hadis) "Hastalığın (kendiliğinden) bulaşması da yoktur" hadisiyle çelişmiyor. Çünkü o hadisle kastedilen şudur: “Cahiliye halkının düşündüğü şekilde bulaşıcı hastalığın fiilini Allah'ın dışına nisbet etmesi değildir.”

Bu durumlar kendiliğinden ve doğası gereğiyle bulaşır. Bu, inanç, Allah'a iman ve ortak koşmama terazisindendir. Bulaşıcı hastalıklardan kaçmaya gelince; o, Allah-u Teala'nın takdiri ile etkili olan sebepler terazisindendir, bu manayı vurgulayan başka sahih bir hadis ise şöyledir: "Hasta eden/hastalık bulaştıran kimse sağlıklı/hasta olmayan kimsenin yanına hazır olmasın/gelmesin."

Endişe ve telaş etmeksizin durumu Allah'a havale ederek ve hakkıyla Allah'a tevekkül ederek, dikkat, tedbir ve helak eden sebeplere maruz kalmamak zorunluluğunu (elden bırakmamak gerekir.)

İbn-i Esir "El-Kamil fi-Tarih" adlı eserinde şunu zikretmiştir: "Âmvas şehrinde Müslümanlara Ta'un hastalığı isabet ettiğinde Âmr bin el-Âs onlarla dağlara çıkardı. Onları gruplara ayırdı ve birbirine karışmalarını yasakladı. Ta'un hastalığı bulaşan kişiler şehid olana kadar, o gruplarla dağlarda kaldı. Sonra geri kalan kimselerle şehire döndü." İşte bu da, o zaman mevcut olan karantinadır.

KİŞİ TEDBİRİNİ ALMALI, TOPLUM ve DEVELT ÇABALAMALIDIR

Bu alanda İslam dininin en önemli talimatları; kişinin kendisini tedavi etmesi (tedbirini alması anlamında) ve toplum ile devletin bu hastalıkların tedavisi için bütün imkânlarını kullanması ve çabalamasıdır. Kendisini o hastalıklardan tedavi etmeyen kimseler "Çağdaş Tıbbi Meseleler Fıkhı" adlı eserimizde zikrettiğimiz birçok açık delile göre günahkârdır.

İslam'ın talimatlarından biri de bu virüse yakalan kişilerin, hastalığa yakalandıklarını açıklamalarıdır. Öyle ki; bu vebanın kendisine isabet ettiğini hisseden ya da salgın hastalığın olduğu çevrede olup sonra mecburi olarak çıkan herkesin yetkili idarelere içinde olduğu durumu söylemesi gerekir. Bunu gizlediğinde iki günah işlemiş olur:

1-Yalan, gizleme, aldatma günahı
2-Başkalarına zarar verme ve bulaşıcı hastalığı yayma günahı

O hastalığı gizleyen kişiden dolayı her kime bu hastalık isabet ederse onun günah ve düşmanlık miktarı katlanır. Peygamber (s.a.v) buyuruyor ki: "Müslüman o dur ki; Müslümanların onun dilinden ve elinden sağlam kaldığı (emin olduğu) kişidir" Gerçek Müslüman, kendisi için istediğini kardeşi için de isteyen ve kendisi için istemediğini kardeşi için de istemeyendir.

HASTALIKTAN KORKMANIN HÜKMÜ

ALTINCISI:

Bulaşmaktan ve bu hastalıklardan korkmak;

İslam fıtrat dinidir. Bunun için İslam dini, kişi Allah'ın yegane yaratıcı olduğuna inandığı sürece bu ve benzeri hastalıklardan korkması yasaklamaz. Her bir şey için bir sebep kılınmıştır. 

Hafız Münavi buyuruyor ki: "Vücudumuz için hastalık ve illetlerden dolayı cüzamlı kişiden korkmak da bunlardandır."

Hadiste de belirtildiği gibi "Aslandan kaçar gibi cüzamlıdan kaç." هذا على سبيل أخذ الحيطة  

, الخوف الذي يجعلني آخذ بالاحتياط الذي يبعد المرض عني     

فالنبي صلى الله عليه وآله وسلم كان يتعوذ بالله تعالى من المرض والبرص والجنون والجذام وسيئ الاسقام

 وهذا لا حرج فيه.... ولا أظن ذلك يعد خوفا من النبي صلى الله عليه وآله وسلم وإنما لتعليم الأمة

  وكان إذا خاف قوما قال اللهم إنا ندرأ بك في نحورهم ونعوذ بك من شرورهم

: فالخوف الذي لا يخرجنا عن دائرة الإيمان بالله تعالى وعن حدود الشرع فلا حرج فيه.....

وقد قال النبي صلى الله عليه وآله وسلم لا طيرة ولا عدوى

الطيرة هي التشاؤم

والعدوى يعني أن يعتقد المرء أن العدوى ليست بقدر الله.... بل ينبغي أن يعتقد أن كل شيئ مقدر وبإذن الله وهذا لا ينافي أخذه بالأسباب فيما يتوقع ضرره في العادة

Nefisleri, cisimleri, azaları, malları ve ırzları bozgunculuğa yol açan sebeplerden korumak ve tedbirler almak, Allah’a hakkıyla tevekkül etmek, her şeyin Allah'ın takdiri ve kudreti atında olduğuna (inanmak) ve Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmeyeceğine inanmak vaciptir.

TEDBİRİN VACİPLİĞİNE DELİL

İbn-i Mace'nin Sünen'inde rivayet ettiği hadis, bu hastalıklardan korkmanın meşruluğuna belki de vacipliğine delalet eden sebeplerdendir: “Sekif heyetinde cüzamlı bir adam vardı. Peygamber (s.a.v) ona elçi göndererek ‘Dön, seninle biatlaştık' dedi."

Ayrıca de yemeklerin ve içeceklerin onları bozan her şeyden korunmasına, kapların kapatılmasına, üstü açık yemeklerin üstünün kapatılmasına ve korunmasına, maskegiyilmesi, tedavinin vacipliğine, elleri ve ağızları yıkamaya ve yollarda, ağaçların altında, etkisi başka kişilere ulaşan yerlere işemenin ve dışkılamanın haramlığına delalet eden birçok hadis tedbir ve dikkat etmenin vacipliğine delalet eder.
Bu din, iç ve dış temizliğin dinidir, ayette belirtildiği gibi: "Elbiseni temiz tut."

Allah'u Teâla buyuruyor ki: "Şüphesiz Allah tövbe edenleri ve temizlenenleri seviyor” İşte bunun için İslam dini abdeste, boy abdestine, evlerin, avluların ve dışındakilerin temizliğine önem veriyor.

Bunlardan biri de Müslim'in Ebû Zerr'den rivayet ettiği hadistir. Ebû Zerr'in dediğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin iyi ve kötü amelleri bana gösterildi. (Gelip geçenleri rahatsız eden) eziyetlerin yollardan kaldırılmasını iyi ameller arasında, mescitlerde temizlenmeden bırakılan balgamın da kötü ameller arasında olduğunu gördüm."

BAZI FARZLARI ve VACİPLERİ TERK ETMEK

YEDİNCİSİ:

Bu veba hastalığından dolayı terk etmesi caiz olan şeyler:

Hiç şüphesiz ki Allah-u Teâlâ dinin, canın ve diğerlerinin korunmasını (akıl, mal ve nesil) ve gelişmesini kendi yasasının en önemli amaçlarından kılmıştır. Bu yüzden asıl olan, her iki meseleyi birlikte ve uyumlu bir şekilde ihtilaf olmadan sürdürmektir. Bedenimiz, aklımız ve diğerlerini koruma ihtiyacının üzerimize zorunlu olmasının yanı sıra, dini görevlerimizi de yerine getirmemiz gerekir. Bununla birlikte bazen görevleri tam yapmada sorun meydana gelebilir. İşte tamda burada Allah'ın lütfu, kullarına olan merhameti, zayıf oldukları için onun yardımı gelir. Bundan dolayı ya bazı ibadetlerin bırakılmasında müsamaha eder ya da farz veya vacip olanlardan vazgeçer. Zorlama anında küfürle telaffuz etme ruhsatı bu kısımdandır. Allah-u Teâlâ bununla ilgili Nahl süresinin 106'ncı ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır: "Kalbi imanla dolu olduğu halde dinden dönmeye zorlanan hariç."

Bu ve diğer ayeti kerimelerden ve peygamber efendimizin hayatından çıkarılır ki, korku; şartlar yerinde olduğunda bazı farzları ve vacipleri terk etmede makbul bir özür olur.

Bizim konumuzla alakalı olan aşağıda belirtilenlerdir:

CUMA ve CEMAAT NAMAZI TERK ETMEK İÇİN KORKU MAKUL BİR SEBEPTİR, SÖZ KONUSU KORKU 3 ŞEKİLDE İFADE EDİLEBİLİR

Namaz kılan kişilerin arasında bu vebanın yayılma korkusu için Cuma ve cemaatin terki; Fıkıhçılarımız, Cuma ve cemaat namazlarını terk etmek için korkunun makbul özürlerden olduğunu zikretmişler. Korku üç kısımdır:

a) Kişi, kendisinin helak olmasına, bedenin bazısının yok olmasına, kendisine saldırılmasına, kendisine eziyet edici bir darbe vurulmasına, kaçırılmasına, esir olmasına veya yırtıcı hayvanların saldırısına maruz kalmasına yönelik korku duyması. Bu halde, bu gibi durumlara maruz kaldığı camilere gitmeyi terk edebilir.

b)
 Cuma veya cemaat namazını eda etmeye gittiğinde malını kaybetmesinden korkması, hatta fıkıhçılar, kişinin yırtıcı hayvanlarının onun bineğini yemesinden veya ona benzer şeylerden dolayı cumayı terk edebileceğini söylemişler.

c) Kişinin ailesi ve çocukları üzerine korkmasıdır, evinde çocuk olup da bakacak kimsenin bulunmaması, o da çocuğuna eziyet veren şeye maruz kalmasından korkması veya şayet ki cuma namazını kıldığında o bulunmadığı vakitte akrabasına yardım etmeksizin şehadet kelimesini telkin etmeksizin akrabasının ölmesi ve buna benzer durumlar gibi...

CUMA NAMAZI HANGİ DURUMDA VACİPTİR?

Muteber deliller, cuma namazının vacipliğini insanların nefislerine, ailelerine ve mallarına zarar olmamasına bağlı olduğunu sağlamıştır. Allah'u Teâlâ'nın şu sözü: "(Allah), dinde sizin üzerinize hiçbir zorluk kılmamıştır" ve şu sözü de: "Allah size kolaylığı ister, size zorluğu istemez" bu kısımdandır.

İbn-i Kudame diyor ki “Peygamber'in (s.a.v) ‘Kim müezzini duyup da ona tabi olmaktan bir özür alıkoymazsa…” sözü üzerine sahabe dedi ki: “Özür nedir?” Peygamber (sav) buyurdu: "Korku veya hastalıktır.” Korkan kimse Cuma namazını ve cemaati terk etmede mazur görülür.

Geçen bilgilere binaen, "Corona hastalığı veya Covid-19" gibi bulaşıcı hastalıklar yayıldığında cuma ve cemaat namazını terk etmek caizdir. Çünkü o korkutucudur. Fakat bu da kuru bir vehim olmamakla korkunun bulunmasına bağlıdır. Çünkü vacibin terki ancak zannın üstün gelmesiyle, yetki sahipleri ve uzman kişilerin talebiyle caizdir.

CAMİLERİ KİLİTLEMEK CAİZ MİDİR ya da HANGİ DURUMDA CAİZ OLUR?

Camileri kilitlemeye gelince; bana göre vebanın yayılması ve yetkili makamlardan bunun hakkında bir emir yayınlamanın dışında caiz değildir. Fakat kapatılması için buradaki ölçü, hükümet veya sağlık yetkililerin okulları veya camileri kapatma emirlerinin yayınlamasıyladır. O zaman, kendisinde vebanın yayılma korkusu olan şehirlerin ve bölgelerin camileri ve o şehirlerde kapatma emri yayınlanan camileri de kapatılması caizdir. Okulları ve camileri kapatılmayan geri kalan bölgelere gelince, camileri ve okulları açık olması vaciptir.

HAC ve UMRENİN YASAKLANMASI


Bu vebadan dolayı Hac ve umreyi yasaklamak:

Bildiğim kadarıyla tarih, hac farizasını mutlak bir şekilde Ta'un ve benzeri vebalardan dolayı durdurduğunu kaydetmemiştir. Fakat bazı ülkelerde bazı zamanlarda Ta'un ve vebadan dolayı Hac farizasına ara verilebilmektedir

Hatta İbn-i Kesir "El-Bidaye ve El-Nihaye" eserinde Hicri 357 yılının olaylarını şöyle ifade ediyor: "Mekke'de ukde hastalığı (Ta'un) yayıldı. Birçok kimse o hastalıktan dolayı öldü. Ayrıca Mekke'de olan hacıların develeri de yolda susuzluktan öldü. Onlardan az kişi dışında Mekke'ye varmadılar hatta hacdan sonra onlardan Mekke'ye ulaşan çoğu kişi de vefat etti."

AĞIR BASAN GÖRÜŞ YASALAMANIN CAİZ OLDUĞU YÖNÜNDEDİR

Fakat ağır basan görüş; izdihamdan dolayı hacılara veya bazılarına bu vebanın isabet edip (yetkili uzman kişilerin aracılığıyla) kesin olarak veya şüphe üstünlüğünün mevcut olmasıyla veba yayıldığında geçici olarak bozgunculuğu def edecek miktarda hac ve umreyi yasaklamak caizdir. Fıkıhçılar, yol korkusu olduğunda Haccı terk etmenin caiz olduğuna ittifak etmişlerdir. Hatta (Haccı) yapabilme gücü ancak güvenlik ve emniyet sağlandığında olur.

Bundan dolayı, bulaşıcı hastalıklar; hastalığın bulunması, hac ve umreden dolayı yayılmasından oluşan korku, şüphenin ağır basmasına kaim olmasıyla hac ve umreyi terk etmek için mubah özürlerden sayılır. Bu da yasaklamaya nispeten, doktorlardan uzman kişilerin takdir ettiği ve onun hakkında Suudi Arabistan krallığının yayınladığı karardır. Takdir, Hac ve Umreyi yasaklama, her ülkedeki uzman kişilerdedir.

SEKİZİNCİ:

Dualar ve Allah'a Yalvarma:

Müslüman kişilerin, bulaşıcı hastalıklar bulunduğunda istenilen tıbbi tedaviyi almakla altta gelen duaları çok yapması müstehaptır:

• (De ki: Allah'ın bize yazdığı şeyin dışında hiçbir şey bize isabet etmez, O bizim mevlamızdır, müminler Allah'a tevekkül etsinler).

• (İsmi anıldığında, yerde ve gökteki hiçbir şeyin zarar vermeyeceği, her şeyi işiten ve bilen Allah'ın adıyla (derse, ona hiçbir şey zarar veremez), bu duayı üç kere veya daha fazla söylemek, hadiste de geldiği gibi: "Kim geçen duayı akşam üç defa okursa sabahlayana kadar ansızın olan hiçbir musibet ona isabet etmez ve her kim sabah bu duayı üç kere okursa akşamlayana kadar ansızın olan hiçbir musibet ona isabet etmez."

•(Ben, yarattıklarının şerrinden bütün (mükemmel) kelimeleriyle Allah'a sığınıyorum.) Sahih bir hadiste gelmiştir ki bu duayı okuduğun da "O şey sana zarar vermezdi" (Yani, yarattıkların şerleri sana zarar vermezdi) buyurdu.

• İhlas ve Muavvizzeteyn sürelerini sabah ve akşam vakitlerinde üç kere okumak, onların müstehap olmasında sabit hadisler gelmiştir.

• (Allah'ım! Dünyada ve ahirette senden afiyet/sıhhat istiyorum, Allah'ım! Dinimde, dünyamda, ailemde ve malımda senden bağışlanma ve afiyet istiyorum. Allah'ım! Ayıplarımı ört, güzelliğimi/korkaklığımı emin kıl. Allah'ım! Önümden, arkamdan, sağımdan, solumdan ve üstümden beni koru ve altımdan suikast ile öldürülmekten azametine sığınırım.)

• (Senden başka ilâh yoktur. Sen her türlü noksanlıktan, eşi-ortağı olmaktan uzaksın. Şüphesiz ben kendine yazık edenlerden oldum.) Bu dua hakkında varid olan hadis: "Herhangi bir şeyde Müslüman kimse bu duayla dua ederse duası kabul olunur."

• (Allah'ım, verdiğin nimetlerin gitmesinden, verdiğin sağlığın değişmesinden, ansızın cezalandırmandan ve gazabını gerektirecek her şeyden sana sığınırım.)

• (Allah'ım! Alaca hastalığından, aklımı yitirmekten, cüzzamdan ve (diğer) kötü hastalıklardan sana sığınırım.)
Kur'an'ı Kerim'in okumasını, zikir, tesbih ve peygamber efendimiz ve onun aile ve ashabına salavatları çok yapmak. Durum bundan ibaret Allah daha iyi bilir.

* Dünya Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Ali Muhyiddin el-Karadaği'nin Hicri 1441 yılı Recep ayında (Şubat 2020) kaleme aldığı salgın hastalıklara ilişkin makaleyi Yakup Uçar, Arapçasından tercüme etti.

 

'Müslüman sadece kendisi için değil, çevresi için de hassas davranandır…”

 

Korona virüs salgını sebebiyle çevremizdeki insanların yaşam hakkına saygılı olmalıyız. Müslüman kendi canını nasıl koruyorsa çevresindeki insanların da canını öyle koruması gerekir. Müslümanlar sadece kendisi için değil çevresi için de hassas davranmalıdır. Müslüman bu duyarlılığa sahip olan insandır. Müslüman diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kişidir. Müslümanlar olarak çevremize karşı sorumluluklarımız var. Salgın ortamında daha duyarlı yaklaşmamız gerekir. Ailemizin ve çevremizin korunması hususunda üzerimize düşen sorumluluğu üstlenmek bir Müslüman olarak vazifemizdir.

 “Asıl dindarlık, salgının baş gösterdiği bu ortamda kul hakkına girmemek için cemaate gelmemektir…”

 Toplumsal olarak herkesin iştirak ettiği tedbirlere uymamak kul hakkına girmektir. Salgının bertaraf edilmesi için alınan tedbirlere en fazla riayet etmesi gereken Müslümanlar olmalıdır. Mümin kişi bu tedbirlere, en fazla uyan olmalıdır. Gençlere ve çocuklara örnek olmalıdır. Bu örnek davranışı ben Mümin kardeşlerimizden bekliyorum.

 

Öte yandan, cenaze namazının kılınması için vakit namazlarını beklemenin de şart olmadığını ifade eden Keleş, cenaze namazının korona virüs salgını devam ettiği süre boyunca tedbirli bir şekilde kılınması gerektiği uyarısında bulundu.

 

“Salgın zamanında ürünlerin olduğundan yüksek fiyata satılması Müslüman şuuruna yakışmaz…”

 

Korona virüs salgınının yaşandığı günlerde, fırsatçıların dezenfektan ürünlerini ve birtakım gıdaları fahiş fiyatlarla satmak Mümin şuuruna yakışmaz. Müslüman bencil olamaz. Bırakın karaborsacılık, fırsatçılık yapmayı, Müminin tam hayır yapma zamanıdır. Başkalarına yardım etme, yardımlaşma, kendisi kadar başkalarını da düşünme zamanıdır. Müslüman, her şeyden önce güzel ahlak sahibi olan insandır. Güzel ahlak da en az kendisi kadar başkasını düşünmeyi gerektiren bir tutum ve davranıştır. 

 

Zor zamanda ihtiyaç duyulan malzemeleri insanlarla paylaşmak, paylaşma bilincine sahip olmak önemlidir ve 'Müslüman şuuru' budur. Bu anlayış İslam'ın sadaka olarak nitelendirdiği, kulun imanındaki sadakatini gösteren anlayıştır. 

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi