Zeynep Sarıtaş, 16070185
Tarih ile ilgili olan tarihsellik ve tarihselcilik kavramları; 18. yüzyıl ve 19. yüzyıllar arasında, aydınlanma ve modernitenin etkisi ile beraber geleneksel tarih anlayışından bütüncü bir modern tarih anlayışına doğru giden süreçte, tarih ilmi hakkındaki felsefi tartışmalar esnasında ortaya çıkmıştır. Bu kavramlar, anlam içeriği açısından Batı'nın özgü kültürüne aittir ve çok geniş anlam alanına sahiptir. Ancak bu kavramlar, kültür unsurlarının evrensel olması ve oluşum süreci açısından ortak kültür ile de etkileşim halindedir. Kavramların içerikleri; insan fıtratı, kavramın açıklık özelliği, her bir bireyin farklı anlama kabiliyeti ve farklı bakış açısının olması nedeniyle sürekli olarak değişmektedir. Bu kavramlar geçmişten günümüze pek çok farklı şekilde tarif edildikleri için ve kavram içerikleri de sürekli olarak değiştiği için anlam çerçeveleri yoğun, bulanık ve belirsizdir.
Tarihsellik, tarihselcilik ve tarihsicilik kavramları zaman zaman eş anlamlı gibi görülerek birbirlerinin yerine kullanılıyor olsa da aslında tarihselcilik kavramı bile kendi içerisinde; “felsefi (klasik) tarihselcilik” ve “epistemolojik (metodolojik) tarihselcilik” olarak ikiye ayrılmaktadır. Ayrıca tarihselcilik kavramına biraz daha detaylı bakıldığı zaman; tarihi süreç içerisinde zamanın ilerlemesi ve tarif eden kişilerin farklılaşması ile birlikte onlarca farklı tarihselcilik tarifi yapılmıştır. Dolayısıyla tarihsellikten söz etmek, tarihselcilikten söz etmek değildir. Tarihsellik kavramı; en genel anlamda, insanın imkan ve yetenekleri ile oluşan, yaşayarak elde ettiği tecrübelerinden edindiği bilginin bir boyutudur.
Hayatımızı anlamlandıran Kur'an-ı Kerim; anlaşılmaz, soyut, uzak değildir. Çünkü yegâne hidayet rehberimiz olan Kur'an-ı Kerim’in temel konusu insandır; vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır. İnsana ve topluluklara dair kıssalar ile mesaj verir, nüzul dönemindeki problemlere ve sorulara cevaplar verir aynı zamanda da Kur'an-ı Kerim-insan-hayat ilişkisini günümüzde ve gelecekte de devam ettirir. Tarihsel süreci dikkate alarak, nüzul sırasına göre Kur'an-ı Kerim'i okumak, Kur'an ile hayatını anlamlandırmak isteyen bireye, nüzul döneminde yaşananları daha iyi hissetmesi açısından yardımcı olur.
Sebeb-i nüzul rivayetlerini tarihsellik kavramı açısından değerlendirirken;
Rivayetleri orijinal tarih ve düşünülmüş tarih olarak sınıflandırmalı,
Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının tanımları, içerikleri ve özgü kültüre ait oldukları dikkate alınmalı,
Kavramlara yüklenilen anlamlar açıkça ifade edilmeli,
Kur'an-ı Kerim'in insan ve tabiat arasında organik bir ilişki gördüğü unutulmamalı,
Bilginin bütünlüğü disiplinlerarası çalışmak ilkelerinden hareketle; anlambilim, yorumbilim, dilbilim gibi beşerî ilimlerden yararlanılmalı,
Her zaman olduğu gibi Kur'an-ı Kerim'in bütünlüğü de göz önünde bulundurulmalıdır.
İLH-440 Tefsir Metinleri
Dersi Ödevi
Adı Soyadı: Muharrem
Metin Özbek, 17070167
Konu: Tarihsellikle ve Esbab-ı Nüzul kitabını;
1. ‘bilginin bütünlüğü’ ve
2. ‘disiplinler arası çalışmak’ zaviyesinden bakarak
3. ‘Tarihsellikten’ söz etmek neden ‘tarihselcilikten’
söz etmek değildir? veya aynı şey midir? sualine cevabınızı ödev sayfasına
kayıt ediniz.
Tarihsellik; insanın tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu
alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetlerinin
sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Hegel’e
göre Tarihsellik; geçmişte olup biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen
etkisini devam ettirmesi halidir. Diğer bir deyişle; o çağı yapan etkililiktir.
Tarihselliğin temel fikri; tabiat bilimleri ile beşeri bilimler, ne
sonuçlarının bilimsel geçerliliği ne de konuları bakımından farklıdırlar. Çünkü
aynı gerçeklik, disiplinlerden birinin konusu olabilir, fakat metotlarına
gelince ancak bu noktada birbirinden ayrılabilirler. Bir başka deyişle bilginin
bütünlüğünü vurgular, bilgi kavramı bir bütündür. Disiplinler ise bu bütünün
gerçekliğine çeşitli yönlerden ulaşmaya çalışırlar. Bütünü en iyi, kapsamlı ve
gerçeğe yakın anlamanın yolu da disiplinler arası çalışmaktan geçmektedir.
Tarihselcilik kavramının XVII. Yüzyıldan XX. Yüzyıla kadar çeşitli
yönleri ön plana çıkarılarak birçok tanımlaması yapılmıştır. Kavramın çeşitli
biçimlerini birleştirecek, birbirine ilişkilendirecek ve ona göreceli bir anlam
verecek ayrıcı özelliğini ortaya koyarak şu şekilde tanımlayabiliriz; bir şeyin
tabiatının yeter derecede anlaşılması ve değerinin yeteri kadar takdir
edilmesinin, o şeyi, işgal etiği yere ve gelişim süreci içerisinde oynadığı
role göre düşünmekle elde edilebileceğine inanmaktır. Burada Tarihselcilik
açıklama ve değerlendirme ile ilgili metodolojik bir inanç olarak da değerlendirilmiştir.
Tarihselciliğe
göre her olay, aşaması olduğu daha geniş bir sürece ve o süreçte oynadığı role
göre göz önüne alınarak anlaşılabilir. Sadece bu sürecin tabiatının anlaşılması
yoluyla bir kimse, somut olayları tam olarak anlayabilir ve değerlendirebilir.
Tarihsellik ve Tarihselcilik kavramları, Batı’da XVII. ve XIX.
Yüzyıllarda tabiat ilimleri ile beşeri ilimler arasındaki zıtlık, epistemolojik
bir çatışmaya dönüştüğünde ortaya çıkmış bir kavramdır.
Tarihsellik ve
Tarihselcilik kavramları Batı düşüncesinde ilimlerin tasnifi ile ilgili olarak,
beşeri ilimler-tabiat ilimleri ayırımı epistemolojik bir çatışmaya dönüştüğünde
ortaya çıkmış kavramlardır. Hâlbuki İslam, beşeri ilimler ile tabiat ilimleri
arasında organik bir ilişki görür. İnsanla tabiatı bir birinden ayırmaz.
Kâinattaki (kozmos) düzenin, ilâhi lütfun ve bereketin ihsanı olduğuna dikkat
çeker. Dolayısıyla kâinata, tabiata ve beşere bu açıdan bakmayan dünya
görüşleri ile ilgili olan tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının oluştuğu
fikri zemin ve süreç iyice bilinmeden anlam çevrelerine nüfuz edilemez.
Bu değerlendirmeler ışığında; Tarihsellik ve Tarihselcilik kavramlarının faklı anlamlara sahip olduklarını ifade edebiliriz. Tarihselcilere göre sosyal bilim ‘tarihten’ başka bir şey değildir. Tarihselcilik, dünyanın radikal olarak zamansal bir tarzda anlaşılması görüşüdür. Bir başka tanıma göre Tarihselcilik; insan hakkındaki bütün bilgi ve düşüncelerimizin tarihsel olduğu ve insanı ancak bu haliyle anlamak gerektiğini iddia eder. Metodolojik olarak Tarihselcilikte, tarih, ayrıcalıklı ve özgün (orijinal) kendi kendine geçerli bir araştırma yöntemi oluşturur. Diğer taraftan Tarihsellik ise; tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkında tecrübelerden elde ettiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir.
Tarihsellik ile
Esbabı nüzul aynı çatının altında iki farklı kolon gibidir. Sahabenin müfessir
kimliğinin öne çıkmasını sağlayan etken onların vahiy ortamına tastamam hakim
olmalarından kaynaklanmaktadır. Onların tefsirlerinin güçlü olmasının nedeni
vahiy öncesi ayetlerin sebeplerine tanıklık ve şahitlik etmeleridir. Nedene
hakim olmaları onların daha farklı bir sonuç elde etmelerine neden olmuştur.
Tarihsellik kavramı da yine insanın kendi yapıp etmeleri elde ettiği, kazandığı
tecrübelerinin bir sonucu doğan bir kavramdır. Her iki kavramın da ortak
noktası insanın kendi yapıp etmelerine tanıklık etmesidir.
Tarihsellik
kavramının seçikliği değişmez ama içeriği sürekli zaman mekana vs şartlara göre
değişir
Tarihsellik ve
tarihselcilik kavramları batı dünyasının bilginin kaynağı nedir? sorularının tartışıldığı eski orta ve yeni
çağ dönemlerin de batı dünyasının etkisi ile ortaya çıkmıştır. Bunun ile
birlikte bu iki kavramın kendi arasında ki bazı anlam kaymaları sağmaları ise
bu iki kavramın İslam düşüncesinde kullanılamamasını gerekli kılmıştır.
Filozoflar her
zaman tarihin kendisini oluşturan insanı bir birey olarak sübjektif bir şekilde
ele almışlardır. Esbabı nüzul ise indiği ortama, mekana şartlara ve zaman göre
daha genel mahiyette insanın yapıp etmelerini ele almıştır. Dolayısı ile
tarihsellik kavramını kullanmak demek bilgiyi geçmişte var olanı, insanın bir
değer olarak yapıp etmelerini dar bir
kaba sıkıştırmak demektir. Çünkü felsefenin oluşturduğu bu kavram insan- tabiat ilişkisi yine bilgi ve bilginin
kaynağı gibi konularda İslam ilke esaslarından daha farklı bir yaklaşım
sergilemektedir. İslam ise esbabı nüzul
yani vahiy ile insan ve tabiatı ortak olan vahiyde birleştirmektedir. Bu vb bir
çok nedenden hareket ile şunu söyleyebiliriz. Filozofların insan öznesini
merkeze alarak meydana getirdiği bu kavram İslam düşüncesinde kullanılamaz.
Çünkü vahyin oluşturduğu değer daha kuşatıcı ve
müvessadır.
Tarihsellik ile
Esbabı nüzul aynı çatının altında iki farklı kolon gibidir. Sahabenin müfessir
kimliğinin öne çıkmasını sağlayan etken onların vahiy ortamına tastamam hakim
olmalarından kaynaklanmaktadır. Onların tefsirlerinin güçlü olmasının nedeni
vahiy öncesi ayetlerin sebeplerine tanıklık ve şahitlik etmeleridir. Nedene
hakim olmaları onların daha farklı bir sonuç elde etmelerine neden olmuştur.
Tarihsellik kavramı da yine insanın kendi yapıp etmeleri elde ettiği, kazandığı
tecrübelerinin bir sonucu doğan bir kavramdır. Her iki kavramın da ortak
noktası insanın kendi yapıp etmelerine tanıklık etmesidir.
Tarihsellik
kavramının seçikliği değişmez ama içeriği sürekli zaman mekana vs şartlara göre
değişir
Tarihsellik ve
tarihselcilik kavramları batı dünyasının bilginin kaynağı nedir? sorularının tartışıldığı eski orta ve yeni
çağ dönemlerin de batı dünyasının etkisi ile ortaya çıkmıştır. Bunun ile
birlikte bu iki kavramın kendi arasında ki bazı anlam kaymaları sağmaları ise
bu iki kavramın İslam düşüncesinde kullanılamamasını gerekli kılmıştır.
Filozoflar her
zaman tarihin kendisini oluşturan insanı bir birey olarak sübjektif bir şekilde
ele almışlardır. Esbabı nüzul ise indiği ortama, mekana şartlara ve zaman göre
daha genel mahiyette insanın yapıp etmelerini ele almıştır. Dolayısı ile
tarihsellik kavramını kullanmak demek bilgiyi geçmişte var olanı, insanın bir
değer olarak yapıp etmelerini dar bir
kaba sıkıştırmak demektir. Çünkü felsefenin oluşturduğu bu kavram insan- tabiat ilişkisi yine bilgi ve bilginin
kaynağı gibi konularda İslam ilke esaslarından daha farklı bir yaklaşım
sergilemektedir. İslam ise esbabı nüzul
yani vahiy ile insan ve tabiatı ortak olan vahiyde birleştirmektedir. Bu vb bir
çok nedenden hareket ile şunu söyleyebiliriz. Filozofların insan öznesini
merkeze alarak meydana getirdiği bu kavram İslam düşüncesinde kullanılamaz.
Çünkü vahyin oluşturduğu değer daha kuşatıcı ve
müvessadır.