Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)

Ödev    08.04.2013

Kur'an ve Bağlam’ın üçüncü kitabı Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzul’ü mütalaanızın sonuçlarını maddeler halinde yazınız.

Hedef Tarih: 23 Nisan 2013



YÜKSEKLİSANS-12912776 / MÜCELLA TEKİN 

TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZUL

Tarihsellik, felsefeye ait bir kavramdır. Tarihsellik kavramı üzerinde de diğer kavramlarda olduğu gibi bir tanım kargaşası olup, felsefeciler tarafından bir tanım birliği yoktur. Bunun sebebi kavramların şu iki özelliğiyle alakalıdır; seçiklik ve açıklık özellikleri. Yani kavramın varolanın kendisi olan seçiklik özelliği değişmez, ama içerik demek olan açıklık özelliği ise zaman ve fertlere göre değişiklik gösterebilir. Bunu bir tarafa bırakıp çalışmanın amacı üzerinde durulacak olursa; tarihsellik kavramını esbâb-ı nüzul çerçevesinde ele alıp inceleyerek doğuşunu ve gelişimini ortaya koyup Batı kökenli bir kavramı kendi kültür alanımıza nasıl nakledeceğimiz ve kullanacağımıza dair ipuçlarını, o kavramın tarihsel ve kültürel serüveni içinde bulacağımız ve uygulayabileceğimizdir.

XVII. ve XIX. Yüzyıllar boyunca, insanlık ve tarih dünyasının bütününü kuşatan insanın tarihsel, kültürel ve toplumsal dünyası ile ilgili bilimleri içine alan beşeri ilimlerle tabiat ilimlerinin arasındaki zıtlık epistemolojik bir yapıya dönüştüğünde tarih ve tarihselcilik terimleri ilk olarak Almanya’da ortaya çıkmıştır. Beşeri ilimlerin tabiat ilimlerine önceliğini ilk vurgulayan da Vico olmuştur.

Tarihselliği felsefi anlamıyla ilk kullanan Hegel olmuştur. Ona göre tarihsellik geçmişte olup biten her şeyin geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi, sürekli tarihsel bir etkililiktir.

Dilthey’e göre tarihte mutlak bir anlam yoktur, her zaman değişip duran anlamlar çokluğu vardır.

E. H. Carr’a göre de tarihselcilerin tüm düşünce ve çabaları, geleceği önceden haber verebilmek amacıyla geçmişi yorumlamayı hedef alır.

Aydınlanma öncesi ve sonrası Batı kültürüne dayalı bu tanımlar ve diğerleri kendi kültür ortamlarından ilham almaktadır. Bu asrın ortalarından itibaren tabiat ilimlerindeki yeni keşifler, yeni teknolojilerin doğmasına sebep olunca beşeri ilimler felsefenin ana konusu olma özelliğini kaybetmiştir. Ama İslam kainata, tabiata, beşere tamamen farklı bir dünya görüşü ile bakmaktadır. Batı’ya ait tarihsellik tanımı kendini kuşatan kültürel ortamdan etkilenmektedir. Bu nedenle tam olarak başka kültüre çevirilemez olsa da bu kavramlar yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir. İnsan bir kavram üzerinde düşüncelerini açıklarken varolan hakkında bilgisini ifade eder. Kavram varolanın kütüğüdür, varolan tanındıkça kütüğe kaydedilen hükümler çoğalır, önceden kaydedilen bilgiler de değişebilir. Tarihsellik kavramı için de bu durum geçerlidir. Yani oluşum süreci olarak tarihsellik ortak kültüre, açıklık özelliği ile de özgü kültüre aittir.

Esbâb-ı nüzul ile tarihsellik kavramı arasında nasıl bir ilişki olduğuna gelince Kur’an insanı ana konu edinmekle tarihselliğini ortaya koymaktadır, çünkü insan varlık koşullarından biri olarak tarihsel bir varlıktır. İnsanı insan yapan bu varlık koşulları hep aynıdır. Nüzul asrı insanının varlık koşullarını yöneten ise Kur’anî değer duygusudur. Yani Kur’an tüm insani yapıp etmeleri ilahi bir mesajla oluşturmak ister. İşte bu yapıp etmeler nüzul ortamıdır. Yapıp etmeler şimdi içinde olup bitmez zamana yayılmıştır, şimdi yapıp etmeler için bir orta noktadır ve dün ile yarın arasında bağ kurar.

Tarihsellik kavramının tanımından hareketle; esbâb-ı nüzul, tarihsel olanın varlık biçimidir; esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımı isabetli değildir, çünkü Kur’an vahyi insanı ve varlık koşullarını onaylar ve onları geliştirmesine imkan sağlar; esbâb-ı nüzulü tarihsel koşulluluk olarak da tanımlamak mümkün değildir, Kur’an nüzul ortamının bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur’an gerçeğinin vücut bulması mümkün olmaz diye bir şey söz konusu olmaz. Esbâb-ı nüzul tarihsel olmakla tarihe bağımlı değildir, o orijinal bir yorum-orijinal tarihtir yani sahabe şahit oldukları olayları merfu-müsned bir şekilde aktarmaktadır, nüzul ortamına ait olmayan tefsir için yapılan rivayetlerle de düşünülmüş yorum-düşünülmüş tarihtir, Kur’an’a göre hayatın tarihsel gerçeği geçmiş, yaşanılan zaman ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahasıdır; esbâb-ı nüzul nüzul ortamında bilfiil vuku bulmuş hâdiseleri gösterdiğine göre gerçekten tarihsel olarak varolmuş bir olgudur.

Sonuç olarak, esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle Kur’an’ın soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi olmadığı vurgulanmalı, başka özgü kültürlere ait kavramları kullanırken kavramların tarihleri içerikleri ve kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalı, bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürler kullandıkları kavramları tarif etmelidirler.

Son söz olarak, esbâb-ı nüzul yani orijinal tarih Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermekte, düşünülmüş tarih ise orijinal tarihin içinde bulunulan mekan-zamana nasıl uyarlandığını yani Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu göstermektedir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Murat AYKAÇ /12912735/ Yüksek lisans 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

    Tarihsellik ve Esbâb-ı Nüzûl

                 Bu kavram ve benzerlerinde vurgulanmak istenen islam düşüncesi içerisinde değerlendirilirken geçirmiş oldukları tarihsel süreç ve mânâ sapmalarının göz önünde bulundurulmasının isabetli olacağı. Kur’ân’ı Kerim insana hidayeti rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih tarihsellik bağlamında temel karakteristliğini ortaya koymuş olmaktadır.[1] Esbâb-ı Nüzûl-Tarihsellik ilişkisine insanın tarihsel bir varlık oluşu bakımından mecburuyeti doğmaktadır.

                Başka “özgü” kültürlere ait kavramları kullanırken, kavramların tarihleri, içerikleri ve kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalıdır. Bu kavramları kullananilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benimsemeleri, hem de kullandıkları kavramı tarif etmeleri gerekir.

 

 

   İslam kültüründeki tarih anlayışı ile batı kültüründeki tarih anlayışlarının birbirinden beşeri bir ilim olarak tarihin iki ayrı  şekilde mutâlâsı olarak yararlanabilmek için ihtiyaç vardır. Tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalanmakta bu yaklaşımla mümkündür. Esbâb-ı Nüzûl rivayetleriyle yazılacak “orjinal tarih” nüzûl asrını en sahih şekilde izleme imkanı verecektir.

 Öte yandan batı düşüncesine, batı dünya görüşünü oluşturan fikri zemin ve serüüvene muttali olmak, bu kültüre ait kavramları İslam Kültürüne taşımamız için yeterli de değildir. İslamın kainata bakış açısı, devrin lisanı ve anlayışı üzere ortaya konmadıkça bu kavramları kendi kültürümüze mal edemeyiz, içselleştiremeyiz, kanaatindeyiz.

Bilgi çeşitleri aynı zamanda kültür unsurlarını teşkil eder. İnsanlar varolanların bilgisini onlara farklı açılardan bakarak, farklı medodlar kullanarak elde eder. Böylece bilgi türleri (din, felsefe, bilim, sanat, düzensiz bilgi) doğar.[2] İşte tarihsellik-esbab-ı nüzul ilişkisinde özellikle vurgulamaya çalıştığımız konu budur. Yani tarihsellik ve tarihselcilik kavramları , Batının özgü kültürüne ait kavramlardır.

Kur’an-ı Kerim insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı ana gaye edinmekle tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakterristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Çünkü insan her zaman geçmişe mâl olacak, bir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini yaşatarak kendini sürdürmeye, aynı zamanda, bu günü dünle doğrulamak için nereden geldiğini, kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır. Bir başka deyişle insan, tarihsel bir varlıktır ve bu insanın varlık koşullarında bir tanesidir. Bu sebepledir ki Kur’ân-ı Kerim’in her sûresinde mutlaka ya insan toplulukları ya da onlarla ilgili “olgular“ ve “olaylar“ anlatılır. Dolayısıyla Kur’ân, tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görmektedir.

Esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilşkisine bu noktada insanın tarihsel bir varlık oluşu bakımından yaklaşmak mecburiyeti doğmaktadır. Çünkü insanın yapıp-etmeleri şimdi içinde olup bitmez; onlar, zamanın boyutlarına yayılmışlardır. Zamanın boyutları ise uzayıp giden boyutlar deği, yapıp-etmelerle, onların ürünleriyle, olaylarla doludur. Bu içindir ki, insan tarihsel bir varlıktır. Eğer insan hayvan gibi yalnızca şimdi içinde yaşasaydı, o zaman insanın yapıp-etmeleriarasında bir süreklilik söz konusu olmayacaktı.Tarihsellik kavramının tanımıyla gelen anlamlar ışığında esbab-ı nüzülün tarihselliğine bakalım.

 

 

             Birinci anlam: Tarihsel olanın varlık biçimi, Kur’ân-ı Kerîm’in nüzul ortamına ait bir gerçeklik olrak gerçekliğinio dönemde yaşamış kişilerden (Hz. Peygamber ve Ashabı) ve onların yapıp etmeleri sonucu meydana gelen olaylardan almaktadır. Bunun mekan-zaman içinde olmuş, sahih rivayetle bize ulaşmış musned-merfû haberler olması sebebiyle elle tutulur gerçekliği vardır. Böyle düşündüğümüzde esbab-ı nüzûlü, tarihsel olanın varlık biçimi, tarihsel olanın niteliği olarak anlayabiliz.

           İkinci anlam: Zamana bağlılık, gelip geçicilik, Esbab-ı nüzûlün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımının isabetli olmayacağını düşünüyoruz. Esbab-ı nüzûl kıssalarının, Kur’ân mesajının kendine özgü insanî biçimleri olduğu göz ardı edilir. Halbuki Esbab-ı nüzûl kıssalarının bu nitelikleri, zamana bağlı, gelip geçici (tarihsel) niteliklerdir. Bu olgu, vahyin nüzûl asrı ve insanı için ne kadar gerçek ve geçerli ise, bugünün insanıda ve toplumu için de o kadar gerçek ve geçerlidir. Çünkü sebeb-i nüzûl ve inen âyet, insanın yapıp-etmeleriyle ilgilidir.

Üçüncü anlam: Tarihsellik koşulluk, tarihe bağlı olma, Esbab-ı nüzûlü tarihsel koşulluk, tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Esbab-ı nüzûl bilgisi, Kur’ân-ı Kerim’in nüzûl ortamının bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur’ân gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez. Esbab-ı nüzûlün tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağımlı olması da birbirinden farklı şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzûl dini bir fenomen olarak, hakikati, tarihsellikten bağımsız olan bir gerçek olak da düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzûl orjinal yorum-orjinal tarihtir.

Dördüncü anla: Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu , Esbab-ı nüzûl, Kur’ân-ı kerim’in nüzûl ortamının, bu ortamının akışının ve oluşumunun temel bir parçası olduğuna, nüzûl ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri gösterdiğine göre, gerçekten tarihsel olarak var olmuşbir olgudur.

Görüldüğü üzere esbab-ı nüzûl, mekan-zaman içinde vuku bulması, sahîh (musned-merfû) rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihseldir ve tarihsel gerçekliktir. Nüzûl ortamında cereyan eden hadiselerin, soruların karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık biçimidir.


 



[1]  Prof. Dr. Ahmet Nedim Serinsu, Kur’ân ve Bağlam, Şule Yayınları, s. 329

[2]  Necati Öner, “Kültür“, Felsefe Dünyası, sayı:2, (Aralık 1991),s. 3.


0 Yorum - Yorum Yaz


Samet YAMAN (12952752 - Birleşik Doktora)

Saadet Asrı'nda yaşayan ashab efendilerimiz vahyin inmesine sebep teşkil eden soru ve davranışlarıyla aktif rol oynamışlardır. Onların vahyin inmesine sebep olan her türlü davranışları aslında gelecek insan nesillerinin bir prototipi sayılabilir. Çünkü Kur'an'ın ebediliği bunu gerektirir. Kur'an o neslin uhdesinde daha sonraki nesiller için -belki bire bir reçeteler değil ama- ilkesel çözümler, evrensel kanunlar vaz etmiştir. Vahyin şümullü ve derinlemesine okunup üzerinde mesai harcanması halinde tüm insanlar için rehber olduğu anlaşılır. Öyleki Almanlar ve Rusların Kur'an'ı incelemek için devlet eliyle kendi ırklarından danışmanlar görevlendirdiklerini ve Müslüman olmadan, Kur'an'dan kendi problemlerine çareler-çözümler bulduklarını öğrenmiştim. Bir nimet kaliteliyse ondan herkes nasiplenmek ister. Almanların, Yusuf Kıssasından hareketle ter ve körlüğün tedavisi konusunda çalışmalar yaptığını, Rusların da bozulan aile yapılarıyla ilgili olarak yine Kur'an'dan çözümler bulduklarını öğrenmiştim. Ne kadar başarılı olurlar bilinmez lakin onlar birbiriyle uyum halinde olan iki ayet boyutuyla çift kanatlı olarak çalışmanın insanı başarıya ulaştırabileceğini keşfetmişler sanırım. "İnsanın aklına gelen herşeyin gerçekleşmesi mümkündür" sözü doğru mudur bilmem ama Kur'an'dan hareketle önemli buluşlara ufuk açılabilmesi mümkündür.

 Kur'an'daki kevni yasaları keşfetmek, kıssaları birer ders olarak okumak ecdadımızdan az sayıda alimlerimizin yaptığı uygulamalardı.  İbn Haldun devletlerin ömrünün yaklaşık olarak üç insan nesli olduğunu ayetlerden çıkarmıştır. Sosyolojik ve Tarihsel okumaları sonucunda önceden yapılan yanlışların tekrar yapılmamasının öğrenilmesi halinde bu sürenin daha çok uzayabileciğini ifade etmiştir. Kur'an Kıssaları bu noktada bizlere birer masal gibi değil de her biri birbirinden değerli örneklik ve sakınılması gereken modeller olarak Peygamberler ve helak olanlar şeklinde insanın varlık koşullarının her devirde aynı olması cihetiyle dersler vermektedir. Yine Kur'an'dan Sünnetullahı (Allah'ın kainata koyduğu yasalar) öğrenebilmekteyiz.

Sosyologların "toplumun değişmesi için çeyrek asırlık bir süre gerekir" görüşü Kur'an'ın 23 küsur yılda inip o asrın insanlarını tedricen değiştirmesi gerçeğiyle örtüşmektedir. Bu ecel kanunudur. Yani bir şey, vakti gelmeden olgunlaşmaz. işte bunun gibi evrensel yasaları (kevni ayetleri) Kur'ani ayetlerden ilham alarak bulabiliriz.

Kur'an Saadet Asrında ashab efendilerimize nasıl şifa olduysa şimdi bizlere de aynı o şekilde şifa olacaktır. Çünkü ashab efendilerimiz nasıl insan idiyse biz de aynı yaradılmış "insan"ız. Onların sebep olduğu nüzul ortamındaki gibi, insan, var oldukça Kur'an'ın muhatabı olmaya devam edecektir.



0 Yorum - Yorum Yaz

tefsir 3    24.04.2013

            KUR'AN NEDİR? III. BÖLÜM
      Bizi biz yapan değerlerimiz vardır. İnsan bu değerleri doğrultusunda hayatını anlamlandırır. Çünkü sergilediğimiz davranışlarımız, hedeflerimiz, amaçlarımız değerlerimiz ışığında gerçekleşir. İnsan değerleri doğrultusunda hayatını anlamlandırmayı üç şekilde gerçekleştirir. Amel ortaya koyarak, bir şeyi /kişiyi severek ve karşılıklı etkileşerek, musibetlere karşı sabrederek.
      İnsanlar yaşadıkları hayatta kendilerine bir hedef belirleyerek bu hedefe ulaşmayı kendilerine amaç edinmelidir. Hedeflerine ulaşmayı başaranlar fıtri yeteneklerini ve hayatta aradığı dengeyi keşfeder ve mutlu olur . Ama hedeflerini gerçekleştiremeyenler fıtri özelliklerini yok eder. Hayatta ki dengeyi bulamaz. Anlık haz ve heveslere yönelir. Hayattan zevk almaz, mutsuz olur. Bu da o kişiyi intihara kadar götürür.
      Değerlerimizin kaynağı, içinde yaşadığımız kültürdür. Çünkü kültür insanların var olanlar hakkında edindiği bilgidir. Bu bilgi doğrultusunda ortaya çıkan davranışlar ve ortaya koyulan eserler kültürün ürünüdür. Kültürün bir kısmı sadece bir millete aittir. Bir kısmı da bütün insanlığa aittir. Kültür bir bakıma insanın kendini gerçekleştirme sürecidir. İnsan sahip olduğu kültür doğrultusunda değerlerini oluşturur ve hayatını anlamlandırır. Eğer insan hayatını anlamlandırmamışsa dış dünya onun için tehlikeli ve çekilmez hal alır. Bu durumda olan insanlar fıtri tüm kabiliyetlerini köreltirler. İnsanın hayatını anlamlandırma sürecinde ona doğruyu yanlışı gösterecek bir rehbere ihtiyacı vardır. Bizim rehberimizde Hz. Muhammet'tir.
      Müslümanlar olarak bizim kültürümüzün temelinde Kur'an'ı kerim ve Hz. Muhammed vardır. Allah Kur'an'ı insana dünya-hayat-tabiat-evren karşısında takınacağı tavrı bilsin ve bütün varlıkla paylaşsın diye indirmiştir. Hz. Muhammed'i de indirilen bu kitabı yaşayarak insanlara rehber olması için göndermiştir. Hz. Muhammet Kur'an'ı okumuş , düşünmüş, anlamış ve hayatına geçirmiştir . Bu şekilde tüm insanlığa örnek olmuştur. İşte bizi biz yapan değerlerimiz olan Kur'an ve sünnet doğrultusunda yaşamalıyız. Ama günümüzde manevi olan bu değerlerimiz arka plana itilerek maddi değerler ön plana çıkarılmıştır.
      Bizi biz yapan asıl değerlerimiz doğrultusunda hareket edebilmemiz ve kalkınmamız için Kur'an ve örnek aldığımız Hz. Muhammed ile olan ilişkimizi bir temele oturtmamız gerekir. Kendimize, hayatımıza ve evrene bu temelden bakmamız gerekir. Bu da Kur'an ve hadise hayatımıza tam olarak katabilmemizle mümkün olur. Kur'an ve sünneti hayatına katan kişi grup veya kültürde bunların izleri görülür. Öyle ki evlerde bulunan tablolarda ve yapılan mimari eserlerde Kur'an ve hadisle ilgili motifleri görmek mümkündür. Bunun da en güzel örnekleri Osmanlı döneminde yapılan mimari eserlerde görülür.

TUĞBA KALAYCI İDKAB-2 11040181


0 Yorum - Yorum Yaz

tefsir 3    24.04.2013

            KUR'AN'IN BÜTÜLÜĞÜ ÜZERİNE III. BÖLÜM
      Kur'an-ı Kerimi tefsir etmede Kur'an kaynaklardan sadece birisidir. Kur'an'ı tefsir ederken Hz Peygamberin açıklamalarını sahabelerin açıklamalarını dikkate almak gerekir. Peygamberimizin sünneti Kur'an'ı anlamada ikinci kaynaktır. Sünnet Kur'an'ın şerhidir. Çünkü peygamberimiz sadece onu bize tebliğ etmekle kalmamış onu açıklama görevini de üstlenmiştir. Bu da ayetlerle kanıtlanmıştır. Bu yüzden Kur'an'ın tefsirinde Hz. Peygamberin açıklamalarını göz ardı etmek doğru değildir. Peygamberimizin gerek ashabın bazı Kur'an ayetleriyle ilgili sorularına cevap olarak gerekse de kendisinin lüzum gördüğü anda bir çok ayeti tefsir ettiği kaynaklarda vardır. O Kur'an'ın hepsini tefsir etmemiştir.
      Peygamberimizin Kur'an ile ilgili olan açıklamalarını iki grupta el alabiliriz.
      1) O'nun Kur'an ile ilgili bazı açıklamalarının üzerine ümmetten hiçbir kimse söz söyleyemez. söz söylenemeyen bu hususlar gaybi hususlar, ibadetler, muamelat ve ukba gibi konularla ilgili açıklamalardır. Örneğin Kur'an'da ‘'namazı ikame edin denilir'' ama kılınması istenen namazın hangi şekilde olacağını peygamberimizden başkası bilemez. Peygamberimizin diğer açıklamaları ise Kur'an'ın bazı ayetlerinin vermek istediği mesajı teyit eder türde olan açıklamalardır.
      2) Peygamberimizin etrafın da her seviyeden insan vardı sorulan sorulara herkesin seviyesine göre cevap vermek durumundaydı.
Peygamberimizin Kur'an'ın bazı ibareleri hakkındaki açıklamaları üzerine daha sonra gelen sahabe ve alimler söz söyleme imkanı bulabilmişlerdir. Kur'an'ı bir bütün olarak anlamaya çalışanlara peygamberimizin çalışmaları alt yapı oluşturmuştur.
      Yine Kur'an-ı Kerim'i tefsir ederken sahabelerin görüşlerin de başvurmak gerekir. Çünkü sahabeler Kur'an'ın indirildiği dönemde ve ayetlerin inmesine sebep teşkil eden olayların içinde bizzat yaşamışlardır. Bu yüzden onların Kur'an ile ilgili olan açıklamaları göz ardı edilemez. Kur'an'ı tefsir ederken sünneti ve sair kaynakları kaynak olarak kabul etmeyenler İslam içerisinde kayda değer bir şey teşkil edememişlerdir. Yine Kur'an'ı tefsir ederken indirildiği dönemin ve Arap dilinin tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.
      Kur'an'ın anlaşılmasında başvurulacak başlıca kaynaklar peygamber sünneti sahabe görüşleri ve tarihi kaynaklardır. Bunun dışında insanın her alanda ürettiği bilgi birikimi de Kur'an tefsirinin kaynaklarındandır. Çünkü Kur'an'daki mesajlar evrenseldir ve tüm döneme topluma zamana hitap eder. Bu yüzden o varlığın tüm yönlerini kuşatmıştır.

TUĞBA KALAYCI İDKAB-2 11040181


0 Yorum - Yorum Yaz

Kur'an ve Bağlam    25.04.2013

KUR’AN VE BAĞLAM

Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul

Ayşe KARAKAYA / 12912704 /  Yüksek Lisans

  • Tarih nedir? Tarihsellik nedir? soruları her felsefe sorusunda olduğu gibi prensip bakımından birçok cevabı olan sorulardır. Tarihsellik, birçok şekilde tarif edilmiş, her tarif onun bir yönünü açıklamıştır. Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, XVIII. ve XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminden ne anlaşılacağı konusundaki felsefi tartışmalar sürecinde ortaya çıkmıştır.
  • Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, önce Aydınlanma, sonra da Modernitenin oluşturduğu ortam ve şartlarda ortaya çıkmıştır ve bu iki dönemin temsil ettiği dünya görüşüyle uyum içinde olmuştur.
  • Dolayısıyla tarihsellik ve esbab-ı nüzul ilişkisi değerlendirilirken bu kavramın Batı’nın özgü kültürüne ait olduğu gözardı edilmemelidir.
  • Ancak insanın yaratılışı bakımından kültür unsurları evrensel olduğu için, tarihsellik ve tarihselcilik kavramları her ne kadar Batı’nın özgü kültürüne de ait olsa, ortak kültürle etkileşim halindedir.
  • İçeriği bakımından özgü kültüre, oluşum süreci bakımından ise ortak kültüre ait olan tarihsellik kavramının esbab-ı nüzul ile arasında nasıl bir ilişki kurulabilir sorusuna gelince; Kur’an-ı Kerim insanın tarihsel bir varlık olduğunu ve bunun da insanın varlık koşullarından biri bulunduğunu belirtir ve üslup olarak bütün insani yapıp-etmeleri ilahi mesajla oluşturmak ister. Nüzul asrında Kur’an’a muhatap olan insanlar, dünyevi hayatı sürdürüp gündelik işlerini görürken bu Kur’ani ilke işlevini yerine getirmiştir. Kur’an-insan-hayat ilişkisinde bu insani faaliyetlerin (yapıp-etmelerin) bir kısmı nüzul sebebi olabilmiştir.
  • Kur’an vahyinin tamamlanması ile vahiy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbab-ı nüzul olgusunun son bulması ise, Kur’an-insan-hayat münasebetinin kesildiği anlamına gelmez. Bilakis Kur’an bu ilişkinin devam edeceğini beyan etmektedir.
  • Esbab-ı nüzul tarihsel olarak Kur’an-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp-etmelerdir. Dolayısıyla her mekân ve zamanda benzeri insani yapıp-etmelerle temelde benzerlik gösterir. Aslolan, bu tarihsel yapıp-etmelerden, vahyin insanla ve hayatla bu ilişkisinden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tespit edebilmektir. Çünkü hayat şekilleri değişse dahi insan ve onun karakteri, bu sebeple meydana gelen hadiseler, meseleler, sorular devam ediyor.
  • Esbab-ı nüzul, nüzul ortamının tarihsel bir unsuru olarak Kur’an-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl temin edildiğinin somut örneklerini vermektedir. O halde yeni bir yaklaşımla orijinal tarih diyebileceğimiz esbab-ı nüzul rivayetleri bize Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini gösteriyor, düşünülmüş tarih diyebileceğimiz tefsir için yapılan esbab-ı nüzul rivayetleri ise orijinal tarihin içinde bulunulan mekân-zamana nasıl uyarlandığını yani Kur’an’ın yaşanabilir olduğunu gösteriyor. İnsanın hedefi de zaten bu Kur’an-insan-hayat bütünleşmesini gerçekleştirmektir.

0 Yorum - Yorum Yaz


Ramazan ÜNSAL (12912729) (ramazanriza@gmail.com)

TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZÜL

Tarihsellik kavramının ne olduğu üzerinde durulmuş ve tarihsellik kavramıyla terim arasındaki farka değinilmiştir. Tarihsellik kavram olduğuna göre kavram nedir sorusu üzerinde durulmuştur. Kavram insanî bir yapıp etme olarak düşünme faaliyetinin temel aracı olarak tanımlanmıştır. Bu itibarla kavram bir fikir ve bilgidir. İnsan fikirlerini dil ile ifade ettiği zaman kavram terim halini alır. Terim kavramın kendisi değildir; kavramı dil aracılığıyla anlatan bir dilsel simgedir.Tarihsellik ise; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve on­dan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır. Kavramda değişmeyen objektif/ kollektif bir özellik vardır. Bu, kavramın seçiklik özelli­ğidir. Kavramın seçikliği, bir varolanı (tarihsellik) diğer varolanlardan ayırır. Kavram, ferdin hayatı algılayışına / hayatı anlam-landırışına, yani dünya görüşüne (varolana bakış açısına) ve bir de alış kabiliyetine bağlıdır; hem fert­lere, hem zamana göre değişir. Bu, kavramın "açık­lık" özelliğidir. Tarihsellik kavramının mahiyeti/seçikliği yani diğer varolanlardan ayıran niteliği değişmemekte ama izlenimi / içeriği / açıklığı değişmektedir.Tarihsellik-esbâb-ı nüzul ilişkisinde, tarihsellik ve tarih­selcilik kavramlarının Batı'nın özgü kültürüne ait olduğudur. Tarihsellik ve tarihselcilik ve benze­ri kavramlar, her ne kadar "Batı'nın Özgü kültürüne ait kavramlarsa da yapıları gereği "ortak kültür’le etkileşim halindedir. Çünkü insanın yaratılışı bakı­mından kültür unsurları evrenseldir. Tarihsellik, bir kavram olarak oluşum süreci bakımından "ortak kültüre" aittir. An­lam içeriği dolayısıyla da "Özgü kültüre" ait bir kav­ramdır.Kur'ân-ı Kerîm'in temel konusunun "insan" oluşu ve insanı hidayete (doğru yola) iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağla­mında onun temel karakteristiğini ortaya koymak­tadır. Kur'ân, tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür. Bu sebeple hemen her sûrede ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgi "olgular" ve "olaylar" anlatılır.Kur'ân vahyi, nazil olduğu fikrî, sosyal ve manevî çevrede (Mekke'de olsun, Medine'de olsun) var olan- İnsanî birçok probleme,- İnsanların bu problemlerden kurtulmak ve ra­hatlamak arzularına cevap vermiştir. Çünkü Kiır'ân, toplumun dünya görüşünü, kavramlarını kısaca bü­tün insanî yapıp-etmeleri ilâhî mesajla oluşturmak ister. Yani Kur'ân, vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır.         Kur'ân vahyinin tamamlanması ile vahiy-insan münasebetinin bir bölümü olan esbab-ı nüzul olgusu son bulmuş olmaktadır. Bundan Kur'an-insan-hayat münasebetinin kesildiği anlamı çıkarılamaz. Tam aksine Kur'ân, bu ilişkinin devam edeceğini beyan etmektedir.         O halde esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişki­sine;1- Esbâb-ı nüzulün Kur’ân-ı Kerîm'in bütünlüğü içerisindeki yeri, Sahâbe'nin rivayetleriyle nakledilen nüzul orta­mına ait bu tür esbâb-ı nüzul rivayetleri Kur'ân-ı Kerîm'in anlaşılmasında "orijinal yorum" olarak de­ğerlendirilebilir. Yine bu rivayetler, Kur'ân'm anla­şılma sürecinde ve Kur'ân-ı Kerîm tarihinde "oriji­nal tarih" olarak adlandırılabilir.2- İnsanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır. Bu tür esbâb-ı nüzul rivayetleri, Kur'ân-ı Ke­rîm'in anlaşılma sürecinde ve Kur'ân tarihinde "dü­şünülmüş tarih" olarak değerlendirilebilir. "Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "oriji­nal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır.         Tarihsellik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğü'nde şöyle tanımlanmaktadır:1- Tarihsel olanın varlık biçimi. Tarihsel olanın varlık biçimi.Esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul ortamı­na ait bir gerçeklik olarak gerçekliğini o dönemde yaşamış kişilerden (Hz. Peygamber ve Ashabı) ve onların yapıp-etmeleri sonucu meydana gelen olay­lardan almaktadır. Mekân-zaman içinde olmuş, sahîh ri­vayetle bize ulaşmış musned-merfû haberler olması sebebiyle elle tutulur gerçekliği vardır. Esbâb-ı nüzulü, tarihsel olanın varlık biçimi, tarihsel olanın niteliği olarak anlayabiliriz. Yani nüzul ortamında ne gibi olaylar olmuş, sorular sorulmuş veya nasıl olmuş da bu âyet veya âyetler nazil olmuş sorularının karşılığı olarak algılayabiliriz.2- Zamana bağlılık, gelip geçicilik. Esbâb-ı nüzulün tarihselliği hakkında zamana bağlılık, gelip geçicilik tanımının isabetli değildir. Nüzule sebep teşkil eden kıssaların ve kahramanlarının yapıp-etmeleri zamana bağlı, gelmiş geçmiş (tarihsel) yapıp-etmelerdir. Ama bu anlayışla esbâb-ı nüzule yaklaşmak hatalı bir tavır olacaktır. çağımız insanı açısından bu gerçek, nüzul asrı insanı için neyi ifade ediyorsa onu ifade etmektedir. Çünkü Kur'ân vahyinin insanın varlık koşulları ile uyumlu olması, tevhid mesajını veya ilahî mesajdaki bütünlüğü gösterir. Ancak in­san, sorumluluğunu yerine getirmeli, bu ilahî mesajı kendi çağına taşımalıdır.3- Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma. (Ör. Tinin, törenin tarihselliği) Esbâb-ı nüzulü tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma olarak da tanımlamak mümkün değildir. Es­bâb-ı nüzul bilgisi, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul or­tamının temel bir parçası olabilir ama yokluğu halinde Kur'ân gerçeğinin vücut bulması mümkün olamaz diye bir şey de söz konusu edilemez4- Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. (Ör. İsa'nın tarihselliği) Esbâb-ı nüzul, Kur'ân-ı Kerîm'in nüzul or­tamının, bu ortamın akışının ve oluşumunun temel bir parçası olduğuna, nüzul ortamında bilfiil vuku bulan hadiseleri gösterdiğine göre, gerçekten tarih­sel olarak var olmuş bir olgudur.Kur'an-ı Kerîm'in tarih anlayışını bu şekilde özetledikten sonra konumuza dönelim. Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisine anılan bağlam­da baktığımızda, insanın varlık koşulu olarak tarih­sel bir varlık olması gerçeğini esbâb-ı nüzul alanına taşımamız gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü nerede ve ne zaman insanla karşılaşırsak orada onun "var­lık koşullan" ile karşılaşırız. Bu fenomenler insanın,- Bilen- Yapıp- eden,- Değerlerin sesini duyan,- Tavır takınan,- Önceden gören ve önceden belirleyen,- İsteyen,- Özgür hareketleri olan,- Tarihsel olan,- İdeleştiren (anlamı veren, değer gören)- Kendisini bir şeye veren,- Seven,- Çalışan,- Eğiten ve eğitilen,- Devlet kuran,- İnanan,- Sanat ve tekniğin yaratıcısı olan,- Konuşan,-  Biyo-psişik bir yapıya sahip olan bir varlık ol­duğunu gösteriyorlar. İnsanı insan yapan bu fenomenler bize, Kur'ân’ın Hz. Âdem’le başladığım bildirdiği insanın varlığının (being-mevcudiyet) hep aynı olduğunu gösteriyor.         Kur’an ve Bağlam kitabının Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzül konusunu yukarıdaki şekilde özetledikten sonra kendi mütalaamıza geçebiliriz. Ku’an’ın nuzül ortamı ve o ortamda meydana gelen olaylar, hz. Peygamberimizin vahyi söylemesi, söylerken ki jest ve mimikleri, ses tonu, muhatapların durumları, vahiye karşı takındıkları tutumlar, o andaki ruhi atmosfer bir kere yaşanmış, zaman ve mekanda gerçekleşmiştir. Dolayısıyla tarih içinde cereyan etmiş olaylar zinciridir. Sebeb-i nüzül rivayetleri orijinal tarihi oluşturmaktadır.         Kur’an bize Allah’tan bir mesaj ve Müslüman hayatını tanzim eden, rehberlik yapmak için indirilen bir kitaptır. Biz Müslümanlar olarak onunla sürekli iletişim içinde bulunmak zorundayız. Dolayısıyla da Kur’an’ı anlama çabasına girmeliyiz. Öyleyse nüzül ortamına sebeb-i nüzül rivayetleriyle ancak anlayabiliriz. Bunun için de sonradan gelenler olarak ilk durumu anlamaya çalışmalıyız. Kuranın indiği bağlamı anlama çalışmaları tefsiri oluşturmaktadır.         Bu anlama çalışmalarını avam insanlardan ziyade ilim adamları yapmak zorundadır. İlim adamları da bağlamı iyi anlayabilmek için bir tarih araştırması ve incelemesi yapmalıdır. Aslında yapılan iş özde bir tarih araştırmasıyken özelde tefsirdir. Tarihsellik kavramını yukarıda hocamız incelemiş ve yapılan tarihsellik tanımlarını esbab-ı nüzül açısından değerlendirmiş bazılarını kabul ederken bazı tanımları sebeb-i nüzül açısından zamana bağlılık gelip geçicilik, tarihsel koşulluluk tarihe bağlı olma tanımlarını karşılaştırmada doğru kabul edilmemiştir.         Tarihsellik ve esbab-ı nüzülde hocamızın tefsir rivayetlerini sınıflandırması açısından sebeb-i nüzül rivayetleri orijinal tarihi oluştururken, tefsir için sebeb-i nüzül rivayetleri de düşünülmüş tarihi oluşturmaktadır.                                                                            Saygılarımla…
0 Yorum - Yorum Yaz

Tarihsellik    09.05.2013

			TARİHSELLİK
Hikmet Kıratlı
12912709
Yüksek Lisans
      
        	Tarihsellik;insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı,tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ile ilğilidir.Dolayısıyla filozoflar,tarih üzerine zihinsel faliyette bulunurken, insanın reel olarak yaşadığı tarih üzerine tasarımlarından bir fikri, bir ideyi,bir bilğiyi dilsel bir simge olarak taihsellik kelimesiyle ifade etmişlerdir.
	  Esbab-ı nüzul, Kur'an-ı insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani yapıp etmelerdir.Dolayısıyla her mekan -zaman'da benzeri insani yapıp etmelerle temelde benzerlik gösterir.Aslolan bu tarihsel yapıp etmelerden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tesbit edebilmektir.Bundan daha önemlisi bunları eylem haline getirebilmektir.
	   Konfüçyüs'e sordular: “Bir memleketi yönetmeye çağrılsaydınız yapacagı-nız ilk iş ne olurdu ?” Konfüçyüs şöyle cevap verdi:”Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım.” Ve dinleyicilerin hayret dolu bakışları arasında sözlerine şöyle devam etti:”Dil kusurlu olursa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.Düşünce iyi anlatılmaz ise,yapılması gereken şeyler doğru yapılmaz. Ödev gereği gibi yapılmaz ise töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa,şaşkınlık içine düşen halk neyapacağını, işin nereye gideceğini bilemez. İşde bunun içindir ki
hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” (Kur'an ve Bağlam)


0 Yorum - Yorum Yaz

AHMET SAKCAK (88912701)    12.05.2013


Tarihsellik de tarih yapan bir varlık olarak insanın ,tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilğili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.Yani tarihsellik,insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı,tecrübe ettiği bir durumla,tarihle ilgilidir.Bir felsefi kavram olarak Tarihsellik Nedir?sorusuna herkesi tatmin edecek bir cevap vermek güçtür.Nitekim tarih felsefesi,epistemoloji,hermenöötik,linguistik gibi çeşitli alanlarla ilgisi olan bu kavramı,bu sahalarda çalışan ilim/düşünce adamlarından hemen hepsinin yeniden tarif etme teşebbüsü de bunu göstermektedir.

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının,XVII. yüzyıl ile XIX. yüzyıllar arasında tarih ilminin amacı,eyilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir.

Hegel'e göre tarihsellik kavramının iki anlamı vardır:

1.Anlam:Tarihsellik,geçmişte olup biten geçmişte kalmasına rağmen etkisini devam ettirmesi halidir.

2.Anlam:Tarihsellik,sürekli tarihsel bir etkililiktir.

Kur'an-ı Kerim insanı anakonu ve insana hidayet rehberi olmayı anagaye edinmekle tarih ve tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır.çünkü insan her zaman geçmişe mal olacak bir şimdinin kalıcı ve belirgin izlerini yaşatarak kendini sürdürmeye,aynı zamanda bu gününü dünle doğrulamak için nereden geldiğini,kendinden önce neler olduğunu bulmaya çalışan bir varlıktır. Bir başka deyişle insan tarihsel bir varlıktır ve bu,insanın varlık koşullarından bir tanesidir.

Bu sebepledir ki Kur'an-ı Kerim'in hemen her suresinde mutlaka ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili "olgular"ve"olaylar"anlatılır.Dolayısıyla Kur'an tarih ve tarihsel olanı ,geçmişi,yaşanılan zamanı ve geleceğiyle bir bütün halinde insanı faaliyet sahası olarak görmektedir.


0 Yorum - Yorum Yaz


İsrafil GÖK
Öğrenci No: (12952754)
Birleşik Doktora

                          Tarihsellik ve Esbab-ı Nüzul
-Kur'anda nesh konusu, felsefi bir kavram olan tarihsellik ve esbabı nuzül ilmi esasında birbiriyle ilintili konulardır. Felsefecilerin tarifinde anlaşamadıkları tarihsellik kavramı (historisizm) batı orijinli bir kavramdır. Bir çok kavramda olduğu gibi tarihsellik kavramı üzerinde de ülkemizde ilim erbabı arasında bir kafa karışıklığı anlam karmaşası devam etmektedir. Batılı kavramları kendi dilimize kültür alanımıza aktarırken kavramları içselleştirmemiz kültür hayatımıza katabilmemiz son derece önemlidir. Bunu yapabilmemiz için batı düşüncesi ve dünya görüşünün bu kavramları oluşturduğu fikri zemin ve süreçin bilinmesi lazımdır. Aksi halde kendimize mal edemeyiz. İslam tarihine baktığımızda alimlerimizin bunu yaptığını görürüz. Kültürün bir kısmı vardır ki, millete özgüdür yani o milletin zihniyetini damgasını taşır. Kültürün bir kısmı da bütün insanlığa hastır milletlerin ortak malı gibidir. Tarihsellik kavramı da Batı'nın özgü kültürüne ait bir kavramdır. Dolayısıyla başka bir dile kültüre tercümesi zor olan bir kavramdır.
Esbab-ı Nuzulle tarihsellik arasındaki ilişkiye gelince insan, tarihsel bir varlıktır. Kuranı kerim insanı ana konu ve insana hidayet rehberi olmayı gaye edinmekle tarihsellik bağlamında temel karakteristiğini ortaya koymuş olmaktadır. Esbabı nuzül tarihin bir döneminde saadet asrında yaşanan hadiseler üzerine ayetlerin tencimen 23 yıl süren bir tarih ve zaman diliminde nazil olması onun tarihle ilintili olduğunu göstermektedir. Kuran vahyinin insanın varlık koşulları ile uyumlu olması o günkü toplumun kültürel ahlaki siyasi ekonomik tavırlarını hiçe sayan bir yaklaşımla karşı çıkmamış olduğu Kuranın tarihle ne kadar bağlantılı olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Örneğin İslamda varlığı eleştirilen kölelik müessesini İslam bir çırpıda tamamen kaldıramamıştır ama kaldırmaya matuf hükümler koymuştur. Allahın vahyini mesajlarını melek aracılığıyla insanlığa ulaştırmak için yine bir beşeri insanı seçmiş olması da kuranın tarihi olduğu yönüne dikkatlerimizi çeker. Nüzul ortamında vuku bulan hadiselerin tarihselliği kadar İslam öncesinde yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerin varlığı da tarihsel bir olgu ve gerçekliktir. Mısırlı modernist Taha Hüseyin'in görüşlerinin aksine Kuranda anlatılan eski peygamberlerin kıssaları "ahsenel kasas" hayali ve ütopik yaşanmışlıklar değildir. Gerçekten tarihin bir döneminde yaşanmış tarihsel olaylardır.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki, esbabı nuzül zaman mekan içerisinde vuku bulması sahih müsned ve merfu rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihseldir ve tarihsel gerçekliktir. Esbabı nuzül ancak sahih nakille bilinebilir. Bu alanda ictihada ve imali fikir etmeye mahal yoktur. Bu türden rivayetler orijinal tarih olarak değerlendirilebilirken tefsir için olan rivayet ve değerlendirmeler ise düşünülmüş yorum olarak değerlendirilebilmesi mümkün görünmektedir. Tarihsellik kavramını kullanan ilim adamları ve düşünürlerin kullandıkları kavramı doğru şekilde tarif etmeleri gerekmektedir.


0 Yorum - Yorum Yaz

RECEP TURAN - 11912710    13.05.2013

C. TARİHSELLİK VE ESBÂB-I NÜZÛL İLİŞKİSİ

 

İnsanın akıl sahibi bir varlık olması dolayısıyla kesbettiği bilginin edinimi ve kullanımı tarihsel süreç içerisinde (bir bakıma) kültürün unsurlarını taşır. Bütün bilgi çeşitleri, hayatı anlama ve anlamlandırma faaliyeti içerisinde yer alır ve farklı fonksiyonları yerine getirir. Bilgi türlerinin kullanım sahası ve bütünüğü aynı zamanda kültür dediğimiz olguyu oluşturur. Bu kültürün bir kısmı sınırları belirli toplumlara/milletlere özgü karakter taşırken (özgü kültür) bir kısmı tüm insanlığa özgüdür (ortak kültür).

Tarihsellik bir kavram olarak oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir. Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre ait bir kavramdır. Aslında bu durum bütün kavramlar için reel bir durumdur.

 

Kur’an toplumun dünya görüşünü, kavramlarını yani tüm insanî faaliyetleri ilahi mesajla oluşturmak ister. işte hedef kitle yani Kur’an’ın ilk muhataplarının yapıp-etmeleri esbâb-ı nüzul olabilmektedir. Esbab-ı nüzul ve tarihsellik ilişkisine de insanın tarihsel bir valık olması açısından bakmalıyız. İnsanın bütün faaliyetleri de tarih dediğimiz olgu içerisinde meydana gelir. Yani tarih, insanın yapıp-etmelerinin toplamıdır.

 

Bu açıları değerlendirerek esbâb-ı nüzulün tarihselliğini anlamlandıralım:

Birinci anlam : Tarihsel olanın varlık biçimi

(Esbab-ı nüzul, gerçekliğini nüzul ortamında yaşanmış olylardan almaktadır).

İkinci anlam : Zamana bağlılık, gelip geçicilik

(Esbab-ı nüzul kıssaları tarihsel nitelik arzetse de sebep-nüzul-insan ilişkisi Kur’an’ın insanın varlık koşullarını gerçekleştirmesini sağlayan ilahi mesaj olduğunu göstermektedir).

Üçüncü anlam : Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma

(Esbab-ı nüzulun tarihsel bir gerçek olması ile onun tarihe bağlı olması farklı şeylerdir. Çünkü esbab-ı nüzul dini bir fenomen olarak hakikati, tarihten bağımsız bir gerçek olarak düşünülmelidir. Çünkü esbab-ı nüzul orjinal yorum-orjinal tarihtir).


0 Yorum - Yorum Yaz


MEHMET TAHİR PEKİM =12952702
Tarihselcilik sözcüğünün terim olarak ifade ettiği anlamlar dikkate alındığında;
1- Tarihsel olanın varlık biçimi,
2- Zamana bağlılık, gelip geçicilik,
3- Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma( törenin tarihselliği gibi.)
4- Bir şeyin gerçekten tarihsellik var olduğu olgusu ( ör;isa’nın tarihselliği)
İnsan da tarihsel bir varlık olduğuna göre onun yapıp etmelerinin sonucu oluşan esbab-ı nüzül ‘ün tarihsellik kavramı ile bir ilgisi mukakkak ki vardır. O da esbab-ı nüzül mekan- zaman içinde vuku bulması sahih(müsned mergü) rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihseldir ve tarihsel gerçekliktir. Nüzül ortamında cereyan eden hadislerin, soruların karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık biçimidir.
Esbab-ı nüzül ile tarihsellik kavramı arasında ortak kültür bağlamında ilişki kurulup kuran-ı kerim’in tarih ve tarihsellik bilgi alanındaki genel ilkeler zikredilmelidir.
Kura-ı kerim’in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete(doğru yolu) iletme rehberi olmaya ona gaye edinmeni, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karekteristiğini ortaya koymaktadır.
Bütün bu ilmi mütalalardan esbab-ı nüzül tarihsellik kavramına ilişkisine;
1- Esbab-ı nüzül’ün kuran-ı kerim’in bütünlüğü içerisindeki yeri
2- İnsanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır. Bunun için de esbab-ı nüzül rivayetlerinin esbab-ı nüzül’e yeni bir yaklaşım olarak tasnif edilmesi gerekmektedir.bu tasnifi şöyle verebiliriz;
 esbab-ı nüzül rivayetlerinin esbab-ı nüzül bilgisi islamın başlangıcından bu yana kuran-ı kerim’i anlama çabalarında göz ardı edilmesi mümkün olmayan bir ilim olagelmiştir.orijinal tarih (böyle yayılmış bir tarih) bize nüzül ortamının somur bir portresini verecek, bizzat yaşanmış olanı tasvir edecektir. Öyle bir hedef portresi ki insan, beşer olarak varlık şartları ne ise onu rica etmektedir.
 Tefsir için olan esbab-ı nüzül rivayetleri değerlendirmeleri düşünülmüş tarih bu tür esbab-ı nüzül rivayetleri kuran-ı kerim’in anlaşılması sürecinde be kuran tarihinde “düşünülmüş tarih” olarak değerlendirilebilir
0 Yorum - Yorum Yaz


MEHMET ZEKİ SERDAROĞLU{Öğrenci No:12952706)TARİHSELLİK PROBLEMİ VE ESBAB-I NUZÜL :Tarihsellik de tarih yapan bir varlık olarak insanın,tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan zihni faaliyetinin sonucu oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.Yani tarihsellik,insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı,tecrübe ettiği bir durumla,tarihle ilgilidir.Kavramın tarihsel süreci dikkate alındığında tarihselcilik,Batı düşüncesinin kartezyen dünya anlayışıyla kilitlenen zihinlere hermenötik metodla bir açılım getirme çabasıdır.İşte tarihselcilik-esbab-ı nuzül ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken husus tarihsellik ve tarihselcilik kavramları,Batı'nın özgü kültürüne ait kavramlardır.Batılı filozof, problemlere bakarken mensup olduğu milletin değer hükümlerinin etkisinde kalmış,kişiliğini içerisinde yetiştiği toplumda kazanmıştır.Bu anlamda tarihsellik ve tarihselcilik kavramları her ne kadar Batı'nın özgü kültürüne ait kavramlarsa da yapıları gereği ortak kültürle etkileşim halindedir.Bu açıdan bakıldığında tarihsellik kavramının İslam kültüründe kullanılmış olduğunu söyleyebiliriz.Tarihselcilik sözcüğünün terim olarak ifade ettiği anlamlar dikkate alındığında;(1)Tarihsel olanın varlık biçimi (2)Zamana bağlılık,gelip geçicilik (3)Tarihsel koşulluluk,tarihe bağlı olma(törenin tarihselliği gibi) (4)Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu(Örneğin Hz.İSA'nın tarihselliği gibi.)İnsanda tarihsel bir varlık olduğuna göre onun yapıp etmelerinin sonucu oluşan esbab-ı nuzülün, tarihsellik kavramı ile bir ilgisi muhakkak ki vardır.O'da esbab-ı nuzül,mekan-zaman içinde vuku bulması,sahih(müsned-merfu)rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihseldir ve tarihsel gerçekliktir.Nuzül ortamında cereyan eden hadiselerin,soruların karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık biçimidir. Esbab-ı nuzül ile tarihsellik kavramı arasında ortak kültür bağlamında ilişki kurulup Kur'an-ı Kerim'in tarih ve tarihsel bilgi alanındaki genel ilkeler zikredilmelidir. Kuran-ı Kerim'in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete(doğru yola)iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi,tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bütün bu ilmi mütalaalardan esbab-ı nuzül-tarihsellik kavramı ilişkisine;(1)Esbab-ı nuzülün Kur'an-ı Kerim içerisindeki yeri (2)İnsanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır. Bunu için de esbab-ı nuzül rivayetlerinin,esbab-ı nuzüle yeni bir yaklaşım olarak tasnif edilmesi gerekmektedir.(1)Esbab-ı nuzül rivayetleri:Orjinal tarih bize nuzül ortamının somut bir portesini verecek,bizzat yaşanmış olanı tasvir edecektir.Öyle bir hayat portresi ki insan,beşer olarak varlık şartları ne ise onu icra edecektir.(2)Tefsir için olan esbab-ı nuzül rivayetleri değerlendirmeleri:Düşünülmüş tarih olarak bu tür esbab-ı nuzül rivayetleri,Kur'an-ı Kerim'in anlaşılma sürecinde ve Kur'an tarihinde ''düşünülmüş tarih'' olarak değerlendirilebilir.
0 Yorum - Yorum Yaz


ABDULLAH TAYFUR NO:12952708 Tarihselcilik sözcüğünün terim olarak ifade ettiği anlamlar dikkate alındığında;(1)Tarihsel olanın varlık biçimi (2)Zamana bağlılık,gelip geçicilik (3)Tarihsel koşulluluk,tarihe bağlı olma(törenin tarihselliği gibi) (4)Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu(Örneğin Hz.İSA'nın tarihselliği gibi.)İnsanda tarihsel bir varlık olduğuna göre onun yapıp etmelerinin sonucu oluşan esbab-ı nuzülün, tarihsellik kavramı ile bir ilgisi muhakkak ki vardır.O'da esbab-ı nuzül,mekan-zaman içinde vuku bulması,sahih(müsned-merfu)rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihseldir ve tarihsel gerçekliktir.Nuzül ortamında cereyan eden hadiselerin,soruların karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık biçimidir. Esbab-ı nuzül ile tarihsellik kavramı arasında ortak kültür bağlamında ilişki kurulup Kur'an-ı Kerim'in tarih ve tarihsel bilgi alanındaki genel ilkeler zikredilmelidir. Kuran-ı Kerim'in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete(doğru yola)iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi,tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Bütün bu ilmi mütalaalardan esbab-ı nuzül-tarihsellik kavramı ilişkisine;(1)Esbab-ı nuzülün Kur'an-ı Kerim içerisindeki yeri (2)İnsanın tarihsel bir varlık olması bağlamında bakılmalıdır. Bunu için de esbab-ı nuzül rivayetlerinin,esbab-ı nuzüle yeni bir yaklaşım olarak tasnif edilmesi gerekmektedir.(1)Esbab-ı nuzül rivayetleri:Orjinal tarih bize nuzül ortamının somut bir portesini verecek,bizzat yaşanmış olanı tasvir edecektir.Öyle bir hayat portresi ki insan,beşer olarak varlık şartları ne ise onu icra edecektir.(2)Tefsir için olan esbab-ı nuzül rivayetleri değerlendirmeleri:Düşünülmüş tarih olarak bu tür esbab-ı nuzül rivayetleri,Kur'an-ı Kerim'in anlaşılma sürecinde ve Kur'an tarihinde ''düşünülmüş tarih'' olarak değerlendirilebilir.Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlam-bilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavram¬ları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleştirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabil¬memizin, anılan tavrın hakim olmasıyla mümkün olabileceği umulur.
Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki ta¬rih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışları¬nın birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır.
Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalan¬mak da bu yaklaşımla mümkündür.
"Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "oriji¬nal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bütün bunlar ise siyer-tarih yazımında insanî faaliyet ve davranışların/başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek; bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır.
0 Yorum - Yorum Yaz


HAMDULLAH KAYA Öğrenci No: 12912772
TARİHSELLİK VE ESBAB-I NUZÜL Tarihsellik kavramı Felsefe Terimleri Sözlüğünde şöyle tanımlanmaktadır:
1- Tarihsel olanın varlık biçimi.
2- Zamana bağlılık, gelip geçicilik.
3- Tarihsel koşulluluk, tarihe bağlı olma. (Ör. Tinin, törenin tarihselliği)
4- Bir şeyin gerçekten tarihsel olarak var olduğu olgusu. (Ör. isa'nın tarihselliği.) Tarihsellik sözcüğünün terim olarak ifade ettiği anlamlar bunlardır. Öte yandan
Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık ola¬rak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde et¬tiği bilginin bir boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir du¬rumla, tarihle ilgilidir. Aslında Tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, XVIII. ve XIX. yüzyıllar arasında "tarih" ilminden ne anla¬şılacağı konusundaki felsefi tartışmalar sürecinde ortaya çıkmıştır.
Batı'da tarih yazımına dini sebeblerle ilgi göste¬rilmemiş, Aydınlanma ile başlayan süreç içerisinde beşerî ilimler kavramı belirince, tarihi ve buna bağlı olarak tarih felsefesini bir problem olarak ele alma yönelişi başlamıştır.
Bu dönemde tabiat ilimlerinin başdondürücü gelişimi, modern çağın karakteristiği olan "yeni zih¬niyet ve yeni kozmos anlayışı"nı getirdi. Bu ise tabiat ilimleriyle beşeri ilimler arasındaki kopukluğu ve epistemolojik zıtlığı gösteriyordu.
Böylece tarihsellik ve tarihselcilik kavramları, önce Aydınlanma sonra da Modernite'nin oluşturdu¬ğu ortam ve şartlarda ortaya çıktı. Dolayısıyla tarihsellik ve tarihselcilik kavram¬ları kullanılmak istendiğinde bu vakıanın gözönüne alınması yerinde olacaktır.
Nihayetinde Batı düşüncesine ait bu kavramla¬rın tarih içerisinde geçirdikleri değişimin, belirli bir kültürün, dünya (varlık) anlayışının, paradigmanın ürünü olduğu unutulmamalıdır. Aksi halde böyle bir geçmişe sahip olmayan Müslüman şark'ta tarihsel¬lik -tarihselcilik problemi üzerinde tartışmanın tu¬tarlı bir zemini olmayacaktır.

Sonuç olarak:
1- Esbâb-ı nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde özellikle vurgulanması gereken konu, Kur'ân-ı Ke-rîm'in soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insanın öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberi olduğudur.
2- Başka "Özgü" kültürlere ait kavramları kul¬lanırken kavramların tarihleri, içerikleri ve kullananların dünya görüşleri gözönünde bulundurulmalıdır.
3- Bu kavramları kullanan ilim adamları ve düşünürlerimizin hem böylesi bir yaklaşımı benim¬semeleri hem de kullandıkları kavramı tarif et¬meleri gerekmektedir.
4- Hermenötik (yorumbilim), semantik (anlam-bilim), linguistik (dilbilim) gibi beşerî bilimlerden yararlanabilmemizin, bu alanlara ait yeni kavram¬ları özgü kültürümüze mal edebilmemizin, içselleştirebilmemizin, yani bu kavramları yaşayabil¬memizin, anılan tavrın hakim olmasıyla mümkün olabileceği umulur.
5- Böylesi bir yaklaşıma, İslâm kültüründeki ta¬rih anlayışı ile Batı kültüründeki tarih anlayışları¬nın birbirlerinden beşerî bir ilim olarak tarih'in iki ayrı şekilde mütalaası olarak yararlanabilmesi için de ihtiyaç vardır.
6- Esbâb-ı nüzul'den, tarihsel bir olgu olarak tarih-siyer yazımında en isabetli şekilde faydalan¬mak da bu yaklaşımla mümkündür.
"Esbâb-ı nüzul rivayetleri " ile yazılacak "oriji¬nal tarih", nüzul asrını en sahih şekilde izleme imkânı verecektir. "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri" ile yazılacak "düşünülmüş tarih" de çok sayıda insanî faaliyeti/başarıları, Kur'ân-ı Kerîm'i anlamak isteyen insanın bakış ufkuna sunacaktır. Bütün bunlar ise siyer-tarih yazımında insanî faaliyet ve davranışların/başarıların tarihini ortaya koyma, tespit etme imkânı verecek; bu da insanın varlık bilincine katkıda bulunacaktır.


0 Yorum - Yorum Yaz

Serkan Ateş (09070360)    14.05.2013

İHTİLAF

Sözlükte "geride kalmak ve biri diğeri­nin yerine geçmek" anlamındaki half kö­künden türer

İhtilaf ‘’ bir şeyin diğer bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık ‘’ gibi manalara gelir

Terim olarak ihtilaf, "söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak" demektir.

İnsan­ların doğuştan getirdiği tabii farklılıklar, ilmî ve felsefî görüş ayrılıkları, siyasî mu­halefet ve anlaşmazlıklar mevcuttur

Litera­türde kesbî ve gayri kesbî (tabii) olmak üzere iki farklı ihtilâf kavramından da söz edilir.

Yaratılıştan olması bakımından "tabii ihtilâf" diye de adlandırılabilecek olan cinsler ihtilâfı varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Kes­bî ihtilâfla fertler ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kastedilir.

Birçok âyette sözü edilen ihtilâf dinî inançlarla ilgili olup, bu tür ihtilâf­lara düşen insanlar arasında hüküm ver­meleri için peygamberlerin gönderildiği ifade edilmiştir. Peygam­berlerin açıklamalarından sonra hâlâ ih­tilâflarını sürdürenler ise birçok âyette kı­nanmıştır.

İslâm düşüncesinde dinî konulardaki ihtilâfın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhî hükümler  ol­mak üzere temelde İki farklı alan göz önü­ne alınarak değerlendirilmiştir.

Fıkıh ilminde ihtilâf icmâ ve ittifakın mukabili bir kavram olarak kullanılmak­ta, Kur'an ve Sünnet'in temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının, "müctehedün fîh" denilen içtihada açık konularda muh­telif sebeplerle ayrı kanaatler benimse­mesini ifade etmektedir.

Ashap Resûlullah döneminde bile içtihadı hükümlerde ihtilâf eder. ancak Hz. Peygamber'e müracaatla ihtilâflarını hallederlerdi.  Efendimizin vefatından sonra Sahabe, farklı ictihadları tenkit etmekle birlikte muhaliflerine karşı geniş bir tahammül ve hoşgörü sahibiydi; ortaya çı­kan yeni bazı meselelerde ihtilâf ettikleri halde her biri diğerinin muhalefetini kınamaksızın caiz görürdü.

Kur'an'da yer alan, ihtilâf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel an­lamdaki âyetleri göz önünde bulunduran Müzeni, İshakel Mevsılî, Câhiz, Zahirîler. Şîa ve Bâtınîler ihtilâfın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır

İhtilâfa karşı olanların önem­li bir kesimi ictihad neticesi farklı görüş­ler benimsenmiş olmasına değil deliller ortaya çıktıktan sonra İhtilâf halinin sür­dürülmesine karşıdırlar.

De­liller arasında tercihte bulunmak gibi se­beplerle ihtilâf edenlerden isabet eden iki, isabet edemeyen bir olmak üzere se­vap kazanır.

İhtilâfın meşruiyetini savunanlara göre Kur'an'da müteşâbih, müşterek ve me­cazi lafızların varlığı insanların ihtilâfına zemin hazırlamıştır.İhtilâf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkla­rı kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve dü­şünme emredilmiş olup insanların farklı kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilâfa düşmeleri kaçınılmazdır

 Hz. Peygamber'in Kur'an ve Sünnet'te cevabını bulamadıkları konularda sahabeye ver­diği ictihad izninin de ihtilâfa sebep ola­cağı gayet açıktır.

Tevhid ve Hz. Peygamber'e iman gibi dinin temeli sayılan konu­larda aykırı görüş belirtmenin, icmâ ger­çekleştikten sonra ona muhalefet etme­k yasaklanmıştır

Dinin fürû meselelerinde ihtilâf yasaklanmış değil­dir

Fıkhî konularda ihtilâfların sebeplerin­den bazıları şunlardır:

1.         1.Usul farklılığı

2.         2.Usulün meselelere tatbikindeki farklılık

3.         3. Hadisin ulaşıp ulaşmaması

4.         4.İçtihada dayalı hüküm verilmiş olan ko­nularda zamanla şartların değişmesi se­bebiyle müctehidlerin ictihadlarında de­ğişiklik olması

 ‘’ Ümmetimin İhtilafı rahmettir’’ (Hz.Muhammed)

 


0 Yorum - Yorum Yaz


    Yüksek Lisans  

    Emrah MERAL

     12912714

                         TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZÛL  

                  

Tarihsellik kavramı, tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde ettiği bilginin boyutunu ifade eder. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı durumla, tarihle ilgilidir.

Esbab-ı nüzul - tarihsellik kavramı ilişkisinde ifade edeceğimiz Esbab-ı nüzul, mekan-zaman içinde vuku bulması sahih (müsned-merfu) rivayetle bize ulaşmış olması sebebiyle tarihseldir ve tarihsel gerçekliktir. Nüzul ortamında cereyan eden hadiselerin, soruların karşılığı olarak da tarihsel olanın varlık biçimidir.

 Nüzul ortamındaki insani yapıp etmelerle her zaman-mekân da benzeri insan yapıp etmeleri benzerlik gösterir. Önemli olan bu ilkelerin tespitidir. Onları amel haline getirebilmektir. Sahabenin rivayetleri ile nüzul ortamına ait esbab-ı nüzul rivayetleri Kur’an ın anlaşılmasında orijinal yorum olarak değerlendirilebilir. Kur’an'ın anlaşılması sürecindeki tarihte ”orijinal tarih”  diye adlandırılır.

 

Sonuç olarak:

Esbab-ı nüzul tarihsellik kavramı ilişkisinde vurgulanması gereken konu, Kur’an ı Kerimi soyut bir düşünce veya düşünüş biçimi değil, yaşanmış, yaşanabilir ve yaşanacak insan öz niteliğiyle örtüşen bir hidayet rehberidir.

        Başka kültürlere ait kavramları kullanırken, kavramların tarihleri, içerikleri ve kullananların dünya görüşleri göz önünde bulundurulmalıdır.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Ramazan Koç-12912727

 Tarihsellik,her felsefi kavram gibi üzerinde tanım birliği olmayan  bir kavramdır.Dolayısıyla tarihsellik,birçok şekilde tarif edilmiş;her tarif onun bir yönünü açıklamıştır. Tarihsellik ,oluşum süreci bakımından ortak kültüre aittir.Anlam içeriği dolayısıyla da özgü kültüre aittir.Tarihsellik kavramı ve esbâb-ı nuzül arasında ortak kültür bağlamında nasıl bir ilişkiye olduğunu gelince Kur'an ı kerim'in temel konusu insan ve o insanı hidayete iletme rehberi olmayı amaç edinmesidir.kur'an, insanı tarihsel bir varlık olarak görür ve onun tarih ve tarihsellik bağlamında karakteristiğini ortaya koymayı hedefler.Kur'an ın nüzul ortamına dikkat edersek Mekke de olsun medinede olsun var olan birçok probleme ve insanların bu problemlerden kurtulma arzularına cevap vermiştir.Yani vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas almaktadır.Nüzul asrında muhatapların gündelik yapıp-etmelerinde kur'ani ilke işlevini yerine getirmiştir.Daha sonra vahyin tamamlanması ile esbâb-ı nüzul olgusu son bulmuş lakin kur'an –insan –hayat münasebeti devam etmiştir.binaenaleyh esbâb-ı nüzul, kur'an ın indirilişinin gerçek sebebi değildir.Kur'an-ı Kerîm'in ayet ve surelerinin tertibinin nüzul sebeplerine göre veya nüzul sırasına göre tarihsel yapılmamış olması da bu tezi teyid etmektedir.Bunun anlamı,kur'an'la varlığını anlamlandırmak isteyen herkes reel hayatın içinde kendisini doğrudan muhatap hissedebilecektir.Esbâb-ı nüzul –tarihsellik kavramı ilişkisiyle ilgili olarak diyebiliriz ki esbâb-ı nüzul'un kur'an'ın bütünlüğü içindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması nazarı dikkate alınmalıdır.Bunun için de Esbâb-ı nüzul rivayetlerinin,"esbâb-ı nüzul rivayetleri" ve "Tefsir için yapılan esbâb-ı nüzul rivayetleri değerlendirmeri"şeklinde sınıflandırılması büyük önem arzetmektedir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Yahya Özdil-Yüksek Lisans

 

Tarihsellik kavramı,tarih yapan bir varlık olarak insanın tarih hakkındaki tecrübelerden elde ettiği bilginin bir boyutunu ifade eder.Yani tarihsellik,insanın varlık şartlarından kaynaklanan, imkan ve yetenekleriyle bizzat yaşadığı,tecrübe ettiği bir durumla,tarihle ilgilidir.

Dolayısıyla tarihsellik,birçok şekilde tarif edilmiş;her tarif onun bir yönünü açıklamıştır.böyle olması da tabîdir.Çünkü her kavramın bir tarihi vardır.Bu tarih,gerektiğinde başka felsefî meselelerin içinden geçen veya çeşitli felsefi alanlara temas eden bir tarihtir.bu tarihsel ve kültürel serüveni göz ardı ederek tarihsellik kavramını anlamamız mümkün değildir.

Tarihsellik-esbâb-ı nüzul ilişkisinde özellikle vurgulanmak istenen tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının batı’nın özgü kültürüne ait olduğudur.

Tarihsellik ve tarihselcilik ve benzeri kavramlar,her ne kadar “batı’nın özgü kültürü”ne ait kavramlarsa da yapıları ortak kültürle etkileşim halindedir.Çünkü insanın yaratılışı bakımından kültür unsurları evrenseldir.Dolayısıyla insan,tarihsellik kavramı üzerine fikir beyan ederken bir var olan hakkında bilgisini ifade etmektedir.

Kur’an,tarih ve tarihsel olanı:geçmişi,yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür.O halde esbâb-ı nüzul-tarihsellik ilişkisine

1.   Esbâb-ı nüzulün Kur’an-ı kerim’in bütünlüğü içerisindeki yeri

2.   İnsanın tarihsel bir varlık olma bağlamında bakılmalıdır.

Esbâb-ı nüzul rivâyetleri:

Kur’an’ın anlaşılması sürecinde ve Kur’an-ı Kerim tarihinde orijinal tarih olarak adlandırılabilir.

Tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivâyetleri değerlendirmeleri: Kur’an’ın anlaşılması sürecinde ve Kur’an-ı Kerim tarihinde “düşünülmüş tarih”olarak değerlendirilebilir.[1]

O zaman görülecektir ki  esbâb-ı nüzul tarihsel olarak Kur’an-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insanî yapıp-etmelerdir.

Aslolan,bu tarihsel yapıp-etmelerden ,vahyin insanla ve hayatla bu ilişkisinden bugünün insan meselelerine yönelik ilkeleri tesbit edebilmektir.

Kur’an-ı Kerim’i kendisine hidayet rehberi edinen insan,nüzul sebeblerini ve onun tarihselliğini bu bağlamda değerlendirirse onu anlamada yeni boyutlar keşfedebilir.

 

 

 

 

 

                                                       



[1] .Tefsir için olan esbâb-ı nüzul rivâyetleri”nin örnekleri için bkz.A.N.Serinsu.a.g.e.. 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

Hatice KIRMACI 09070336    18.05.2013

 

İhtilaf kelimesi sözlükte, ''geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek'' anlamındaki half kökünden türeyen ihtilâf manasına gelir.  Mastar ve isim olarak ise, ''bir şeyin diğer bir şeyin peşinden gelmesi, gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, görüş ayrılığı, anlaşmazlık'' gibi manalara gelir.

Terim olarak ihtilâf, ''söz ve davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak'' demektir.

İhtilâf ve hil^f kelimeleri birbirlerine benzerler. Ancak aralarında ince bir fark vardır. İhtilâf, ''farklı bir görüşe sahip olma, farklı görüşlerden birini benimseme''anlamı taşır. Oysa hilâf, diğer görüşlere karşı bir tavır almayı ifade etmektedir. İhtilâf, maksat aynı olmakla birlikte, yöntemin farklı olmasıdır. Hilâf da ise, hem maksat hem de yöntem farklıdır. Bir başka tanım ise ihtilâf ve hilâf arasındaki farkı şu şekilde ifade etmektedir: delile dayanmayan aykırı görüş hilâf, delile dayanan aykırı görüş ise ihtilâftır.

 Yaratılıştan dolayı cinslerin ihtilâfları, varlıkların zatlarına ilişkin farklılıklardır. Bu tür ihtilâfın dünya ve âhiret dengesinin esasını teşkil ettiğini savunan alimlere göre, '' Ümmetimin ihtilâfı rahmettir'' hadisi, ümmetin fertlerinin ilimleri ve sanatlar konusunda farklı eğilimlere sahip olmalarını ifade eder.

Kur'ân-ı Kerîm'de mutlak anlamda zikredilen ihtilâf olumsuzdur. Dolayısıyla Kur'ân, buna karşı olarak birlik ve beraberliğe çağırmaktadır.

İslam düşüncesinde ihtilâf inanç konuları ve fıkhî konularda görünmektedir. İslam dünyasında, akaid konularında ve genel ilkelerde (külliyat) ihtilâf doğru karşılanmazken, buna karşın, fıkhî konulardaki alimlerin ihtilâfları müsamaha ile karşılanmıştır.

 

Fıkhî konulardaki ihtilâfların sebebi şunlardır:

1. Usul farklılığı: sarih bir nas bulunmaması halinde re'y, kıyas, istihsan, istislâh, örf gibi unsurların kaynak olup olamayacağı konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir.

2. Usulün meselelere tatbikindeki farklılık: aynı usul kullanılsa bile, bu usulün nasıl uygulanacağı konusunda alimler ihtilâf etmişlerdir.

3. Hadisin ulaşıp ulaşmaması konusu: hadislerin sıhhatı, konuyla ilgili birçok hadisin çelismesi, ihtilâflara sebep olmaktadır.

4. İctihada dayalı hüküm verilmiş olan konularda zamanla şartların değişmesi sebebiyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması, ihtilâfa sebep olmaktadır.
0 Yorum - Yorum Yaz


III. KİTAP

TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL

MUSTAFA MURAT BATMAN

12912713

 

·       Tarihsellik; tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihnî faaliyetinin sonucunda oluşan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.[1] Filozoflar tarihsellik kavramı üzerinde düşünmüşler ve bu kavramı tanımlamaya çalışmışlardır. Ancak bu kavramı tarif etmek isteyen her filozof kavrama kendi bakış açısını da yansıtması kaçınılmaz olduğu için kavramın kendine bakan bir yönüyle bir tanım yapmıştır. Dolayısıyla birçok tarihsellik tanımı ortaya çıkmıştır.

·       Bir kavramda açıklık ve seçiklik olmak üzere iki özellik bulunur. Açık bilgi, dikkatli bir zihne görünen ve belli olan bilgidir. Seçik bilgi ise, keskin ve başka bilgilerden ayrı bir bilgidir. Öyle ki, bu bilgide onu gerektiği gibi gözden geçirene açıkça görünenden başka bir şey bulunmaz.[2] Açıklık kavramdaki değişebilen bir içeriktir, zamana göre ve fertlere göre değişebilir. Ancak seçiklik, kavramın, her yerde herkese göre aynı olan, değişmez özelliğidir. Tarihsellik kavramının mahiyeti (seçikliği), yani diğer var olandan ayıran niteliği değişmemekte, ama içeriği (açıklığı) değişmektedir.[3]

·       Cabiri “Bir kişinin kendi kültür dili haricinde bir dilde araştırmaları sonucunda edindiği fikirlerini, o dili konuşan milletin düşüncesi olarak nitelemek mümkün müdür?” sorusuna cevap aramakta ve çeşitli örneklerle bu durumu tartışmaktadır. “Maxime Rodinson, Jack Birc, Hamilton Gibb…. gibi Arap olmayıp Arap düşüncesini, araştırmış incelemiş, analiz etmiş ve bu hususta kanaat bildiren bir şahsın gerçekten Arap düşüncesine vakıf olduğunu düşünebilir miyiz?” “Yahut Yunanların sorunlarıyla uğraşan Farabi’nin Arap düşüncesine vakıf olduğunu söyleyebilir miyiz?” Ona göre bu pek mümkün değildir. Çünkü “her düşünürün uyruğunun belirlediği örfî bir kural vardır”[4] ve kişiler bu kalıplara, kurallara, değerlere göre düşünür. Ona göre Doğunun Fikrini Tanımaya çalışıp bu uğurda araştırmalar yapan Batılılar “Doğuyu tanımak isteyen Batılılar” olarak, Batı Fikrini araştıran Doğulu ilim adamları da “Batıyla İlgili Araştırma Yapan Doğulular” kalacaklardır. Bir kültürün içinde düşünmek o kültürü tanımak değil, o kültürün bakış açısıyla, örfi kurallarıyla düşünebilmek demektir.

·       Bu yüzden tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarını da ortaya çıktığı kültürde, tarihte, insan yapısında incelememiz gereklidir. Aksi takdirde Müslümanlar, Batı’nın ‘kültürel özgünlük’ arz eden tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarını tam anlamıyla anlayamayacaktır. Çünkü bu kavramların Müslüman’ların ‘kültürel özgünlük’ alanlarında hiçbir karşılığı yoktur. Bu da etkileşimde bulunulan kültürü tanımadan onun kavramlarını kullanmaya yol açacak, dolayısıyla ortada (şu an yaşandığı gibi) büyük bir kargaşa meydana gelecektir. Buna bir de kavramın alındığı dil ile aktarıldığı dilin arasındaki uyumsuzluk eklendiğinde kargaşa daha da büyüyecektir. (Maalesef bu durumda yaşanmaktadır.)

·       Ancak bu kavramlar her ne kadar ‘kültürel özgünlük’ taşıyor, seçiklik ifade ediyorsalar da, açıklık özelliklerinin de bulunmasından ötürü, kavramların ortak kültür ile paylaştıkları hususlarda mevcuttur.

·       Kur’an-ı Kerim’in temel konusunun insan oluşu ve insanı hidayete (doğru yola) iletme rehberi olmayı ana gaye edinmesi, tarih ve tarihsellik bağlamında onun temel karakteristiğini ortaya koymaktadır. Kur’an tarih ve tarihsel olanı, geçmişi, yaşanılan zamanı ve geleceği ile bir bütün halinde insanın faaliyet sahası olarak görür. Bu sebeple hemen her surede ya insan ve insan toplulukları ya da onlarla ilgili olgular ve olaylar anlatılır.[5]

 

 

 

 

 



[1] Serinsu, age, s. 304.

[2] René Descartes, Felsefenin İlkeleri, çev. Mesut Akın, Say yay. , s. 78, 9. Baskı, İstanbul 2004.

[3] Serinsu, age, s. 305.

[4] Muhammed Âbid el-Cabiri, Arap-İslam Aklının Oluşumu, Çev. İbrahim Akbaba, s. 15, Kitabevi, İstanbul, Aralık 2001

[5] Serinsu, age, s. 348.


0 Yorum - Yorum Yaz

Rabia Genç 09070362    18.05.2013

İhtilaf Ayrı görüşe sahip olmak, görüş ayrılığı anlamına gelir. Kur’an-ı Kerimde birçok yerde geçmektedir. Terim olarak, söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak demektir. İhtilaf ve hilaf eş anlamlı olsalar da, aralarında çok ince bir ayrım vardır, ihtilaf: farklı bir görüşe sahip olma anlamına gelir yani burada karşı tarafa bir eylem söz konusu değildir. Burada maksat aynı olmakla birlikte yöntemin farklı olmasını ifade etmektedir. Ihtilaf delile dayanmaktadır.  Hilaf ise, bunun tersine var olan görüşlere karşı bir tavır sergilemektedir. Burada maksat ve yöntem tamamen birbirindn ayrıdır. Aynı zamanda hilaf delile dayanmamaktadır  ve aykırı bir görüştür.İslami literatürde ihtilaf terimi kapsamında pek çok konu ele alınmaktadır. Bunlardan bazıları, ilmi ve felsefi görüş ayrılıkları, siyasi muhalefetler gibi noktalardır. Literatürde 2 farklı ihtilaf kavramından söz edilir. -          Kesbi, yani 2 farklı görüşten birinin görüşünün diğerinkinin aksine toplanması demektir  .Burada fertler ve gruplar arasındaki görüş ayrılıkları kast edilir. Kur’an da ve hadislerde olumsuz anlamda kullanılmış, bu şekil ihtilaftan kaçınılmak emredilmiştir.-          Gayri kesbi, yani 2 şeyden birinin diğerin yerini tutmasının imkansız olmasıİslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşrutiyeti, inanç konuları ve fıkhi hükümleri kapsamaktadır. Burada örnek verecek olursak icma bir ihtilaf olgusudur. İslam tarihinde ashab resulullah döneminde bile icthadi hükümlerde ihtilaf eder, ancak hz. Peygamber’ e müracaat ederek ihtilaflarını hallederlerdi. Ehi sünnetin tersine şia ve Batıniler ihtilafın dinde yerinin olmadığını savunmuşlardır. Onlara göre dinde birlik emredilmektedir. Ancak bu fırkaların belirttiği gibi ihtilafın tamamı kötü olsaydı, şeriatın naslarda açıkca belirtilen ahkamında ihtilafın da caiz olmaması gerekirdi. Fıkhi konularda ihtilafın sebeplerini sıralayacak olursak, Usul faklılığı, mesela örfün kaynak olup olmaması, usulün meselelere tatbikinde farklılık, mesela helal ve haramın boyutu, Hadisin uzlaşıp uzlaşmaması, mesela az nakledilmiş hadisler gibi. İçtihada dayalı verilmiş olan konularda, zamanla şartların değişmesi sebebiyle müçtehitlerin içtihatlarında değişiklik olup olmaması dır.
0 Yorum - Yorum Yaz


 Yüksek Lisans 

 129 127 45 

 

  • Tarihsellik felsefe’ye ait bir kavram.
  • Tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkan ve yetenekleri ile bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir.
  • Her kavramın bir tarihi vardır.
  • Tarihsellik kavrami XVII. yüzyıl ortaya çıkmıştır.
  • Almanya’da ortaya çıkmıştır.
  •  
Amacı:·         Hayat’ın somut olarak idraki,·         Yasanın ve·         Halkın ruhunun keşfedilmesi. 

Tarihsellik konusunu halen zihnimde bir yerlere oturtamadığım için bu konu hakkında yukarıda ki bilgiler dışında bir bilgi aktarımı  yapmayacağım.


0 Yorum - Yorum Yaz


3.KİTAB: TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL

 

GİRİŞ:

            Tarihsellik nedir? : tarihselliği felsefeye ait bir kavram olarak bilmekteyiz. Tarihsellik kavramı tarihi yapan, yaşayan insanın tarih hakkındaki çeşitli tecrübelerinden elde ettiği bilginin bir yönünü teşkil eder. Yani tarihsellik, insanoğlunun geçmişte bizzat müşahede ettiği, yaşadığı olaylarla yani tarihle alakalıdır. Kavramlarda değişmeyen bir özellik vardır. O da seçiklik özelliğidir. Seçiklik kavramın mahiyetini ifade eder. Kavramın bir de değişen özelliği vardır. Bu özellik açıklık özelliğidir. Açıklık da kavramın içeriğini ifade eder. Tarihsellik kavramını felsefi bir problem kılan kavramın açıklık özelliğidir. Çünkü her düşünür tarihsellik kavramın içeriği hakkında kendi dünya görüşlerine göre fikir beyan etmişlerdir.

            Araştırmanın amacı ve metodu: çalışmanın amacı batı kültüründe doğmuş ve gelişmesini de bu ortamda tamamlamış tarihsellik kavramını esbab-ı nüzul çerçevesinde ele alıp böylece farklı kültürde büyüyen ve gelişen bir kavramın kendi kültürümüze ne şekilde nakledebileceğimizi göstermektir.

                                     I.      Tarihsellik kavramının temellendirilmesi:

Tarihsellik ve tarihselcilik kavramlarının 17. yüzyıl ile 19. yüzyıl arasında tarih ilminin amacı, eğilimleri ve araştırma araçları bakımından geçirdiği değişimler sürecinde ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Bu kavramı ilk dile getiren filozof vico’dur.

Bu bölümde tarihsellik kavramının kişilere göre ve zamana göre nasıl şekillendiği, temelinin nerde, nasıl, kimler tarafından atıldığı, filozofların bu kavramı ne şekilde tanımladıkları, birbirlerinin yaptığı tanımlara getirdikleri eleştirileri, bu tanımların doğruluk yanları, tanımı ele alırken kişilerin baktığı dünya görüşleri gibi bahisler uzun bir şekilde ele alınmaktadır.  

                                  II.      Tarihsellik ve esbab-ı nüzul:

Tarihsellik kavramının esbab-ı nüzulle ilgisini açıklamaya çalışırken önemle belirtilen durum, bu kavramın yani tarihsellik kavramının batının ÖZGÜ kültürüne ait bir terim olduğudur. Bu kavramın tanımını yapan filozoflar kendi özgü kültürlerinin büyük etkisi olan dünya bakışlarıyla bu kavramı ele almışlardır. Bu yüzden kavram başka kültürlere aynen aktarılırken bu husus dikkate alınmalıdır. Yoksa şuan bizim dilimizde yaşanıldığı gibi ortaya kavram kargaşası çıkacaktır. Bu kavram kargaşası ve zihniyet sorununun halledilebilmesinin yolu DİLden geçmektedir.

Bu kavram her ne kadar batının özgü kültürüne ait olsa da aslında tüm kavramlar gibi temeli ortak kültürden etkilenmektedir. Yani tarihsellik oluşum süreci bakımından tüm kavramlar gibi ortak kültüre aittir. Öbür taraftan içeriğinin oluşumu, konumlanması, tamamlanması bakımından da özgü kültüre aittir.

Burada yapılacak olanda ortak kültür bağlamında esbab-ı nüzulle tarihsellik arasındaki ilişkiyi açıklamak olacaktır.

Kuran’ın temel konusunun insan oluşu, onu tarihle doğal olarak bağlamaktadır. İnsanı hidayete iletmeyi ana gaye edinmesi tarih ve tarihsellik bağlamında Kuran’ın temel karakteristiğini ortaya koymaktadır.

Kuran sadece insanın tarihsel yönüne uygunluk gösteren bir kitap değildir. O, insan hayatının her yönüyle uyumlu ve onun hayat koşullarına her yönden cevap veren ilahi bir mesajdır.

Kuran, toplumun kültür yapısının ve olgularının vahiy temelli olmasını ve kendisine uygunluk göstermesini beklemektedir. Bu yüzden nüzul ortamında insanların karşılaştığı problemlere onları huzura kavuşturacak şekilde ve kafalarında oluşan soru işaretlerini silecek bir şekilde cevaplar vermiştir. Yani Kuran, vahiy-insan-hayat bütünlüğünü esas alır.

İşte esbab-ı nüzulü, doğrudan doğruya nüzul ortamını bize gösteren aracı deliller olarak tasvir edebiliriz. Kuran vahyinin tamamlanmasıyla vahiy-insan münasebetinin bir bölümünü oluşturan sebebi nüzul son bulmuştur. Bu durum Kuran’ın insan hayatına dahiliyetinin son bulduğu anlamına gelmemektedir. Çünkü Kuran’ın varlığı esbab-ı nüzule dayalı değildir. O, insan varlığındaki hayatiyetini devam ettirmektedir. Kuran’ın ayet ve surelerin iniş sırasına göre değil de ilahi bir plana göre sıralanmış olması da bu hususta önemli bir konudur.

Esbabı nüzul-tarihsellik ilişkisine doğru yaklaşılması için daha önce de detaylı bir şekilde ele alınan bir konu olan, esbabı nüzulün önerilen bir şekilde tasnifi gerekmektedir.

1-)esbab-ı nüzul rivayetleri: orijinal tarih

Sahabenin müsned- merfu bir şekilde naklettikleri sebebi nüzul rivayetleridir. Kuran’ın anlaşılmasında bu rivayetler orijinal yorum olarak yerini alır ve Kuran tarihinde de orijinal tarih adını alır. Böyle yazılmış olan tarih bize nüzul asrının gerçek bir tasvirini resmedecektir. Bu tarih öyle bir tarihtir ki; tefsircinin, fıkıhçının, tarihçinin kendi açısından baktığı nüzul ortamının değerlendirilmesinde hepsine geniş ufuklar açan Kuran-insan-hayat bütünlüğünü sağlayan bir tarihtir.

2-)tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri değerlendirmeleri: düşünülmüş tarih

Bu tür esbab-ı nüzul değerlendirmeleri âlimlerin olaylar hakkında esbab-ı nüzul değerlendirmeleri yapmalarıyla oluşmuş düşünülmüş yorumdur.

Esbab-ı nüzul bu değerlendirmelerden sonra görülecektir ki Kuran-insan ilişkisinin bir bölümünde oluşmuş insani fiillerdir. Bu fiiller insanın var olduğu her mekân ve zamanda kendini gösterecektir. Aslolan bu tarihi fiillerden günümüz insanın sorunları çerçevesinde ilkeler tespit edip onları hayatımıza geçirmeyi sağlamaktır. Bu insanın sorumluluğudur.

            SONUÇ:

            Sonuç olarak; esbab-ı nüzul-tarihsellik ilişkisinde önemle vurgulanması gereken Kuran’ın soyut bir düşünce ve düşünüş biçimi değil, hala hayatiyetini koruyan yaşanmış, yaşanmakta ve yaşanılacak bir hidayet rehberi olduğudur.

            Başka özgü kültürlere ait olan kavramların kullanılırken kavramların tarihleri ve içerikleri dikkat edilerek kullanılmalıdır.

            Bu kavramları kullanan bilim adamları ve düşünürlerimiz kavramı kullanırken kullandığı manayı belirtmelidirler, çünkü aksi halde toplumda kavram kargaşası oluşacaktır.

            Beşeri bilimlerden yararlanabilmemizin bu alanlara ait yeni kavramları içselleştirebilmemizin yani bu kavramları yaşayabilmemizin bahsettiğimiz tavrın takınılması ile mümkün olacağı umulmaktadır.

            Böyle bir yaklaşıma İslam kültüründeki tarih anlayışıyla batı kültüründe ki batı anlayışının tarihin farklı iki kolu olduğunu görmemiz açısından da ihtiyaç vardır.

            Esbab-ı nüzulden en verimli şekilde yararlanmakta bu önerdiğimiz yeni yaklaşımla mümkün olacaktır.

            Esbab-ı nüzul Kuran’ın anlaşılmasında tarihi açıdan da önemli bir olgudur. Bu sayede Kuran-insan-hayat bütünleşmesinin nasıl gerçekleşeceği konusunda derin bilgilere sahip olmuş olmaktayız. Esbab-ı nüzul bize aynı zamanda Kuran’ın yaşanabilirliğini gösteriyor.

            Böylece Kuran’ın anlaşılmasında esbab-ı nüzulün rolü konusuna bir de tarihsellik penceresinden bakmış olduk


0 Yorum - Yorum Yaz


TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL

YUSUF ÇINAR

12912761 

Tarihsellik bir çok tanımı bulunan bir kavramdır. Dolayısıyla günümüze kadar bir çok tanımı yapılmış felsefi bir kavram olması nedeniyle bütün yönleriyle incelenmesi çabası ortaya konmuştur. Tarihsellik aydınlanma çağı ve sonrasında modernitenin de etkisiyle bir çok ilmin ilgi alanına girmiştir. Tarihsellik kavramı tarih yapan bir varlık olarak insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden zihni faaliyetinin sonucunu oluşturan düşünce ve ondan doğan fikirlere işaret eden bir kavramdır.

Aslı itibariyle batıya ait olan bu kavram insanın yaratılışından dolayı mevcut olan ortak kültür sebebiyle İslam dünyasında da yerini almıştır. Tarihsellik anlam içeriği olarak özgü kültüre ait olsa da ortak kültürün nüvelerini barındıran ve zihni gelişim ve değişimlerle yeni anlamlar kazanacak bir kavramdır.

Esbab-ı nüzul ve tarihsellik arasındaki ilişkiye esbab-ı nüzulun Kur’an’ı Kerim’in anlam bütünlüğü içerisindeki yeri ve insanın tarihsel bir varlık olması bakımından bakılmalıdır. Bunun içinde tasnifimiz; esbab-ı nüzul rivayetleri (orijinal tarih) ve tefsir için olan esbab-ı nüzul rivayetleri (düşünülmüş tarih) açısından ele alınmalıdır.

Esbab-ı Nüzul rivayetleri bize nüzul ortamını teneffüs edebilme imkanı verecek, o ortamı tasvir edecektir. Tefsir için esbab-ı nüzul rivayetleri ise ayetle alakalı bizim zihnimize yol açabilecek nüveler, fikri çalışmalar ortaya koyacaktır.

Netice itibariyle;

Esbab-ı Nüzul-tarihsellik kavramı ilişkisinde dikkat edilmesi gereken Kur’an’ın soyut bir anlayış değil, yaşanmış ve yaşanacak olan insan fıtratına uygun bir yol gösterici olduğudur.

Başka kültürlere özgü kavramlarında ortak kültür vesilesiyle ele alınması sırasında kendi kültür ve anlayışımız ile hareket etme kabiliyeti kazanılması gerektiği

Esbab-ı nüzulden tarihsellik anlamında tarih siyer yazımında büyük fayda sağlanabileceğini müşahede etmekteyiz.
0 Yorum - Yorum Yaz


TARİHSELLİK VE ESBAB-I NÜZUL

Kavram bir fikirdir, bir bilgidir. İnsan bir fikri, bir bilgiyi de ancak bazı işaretleriyle yani dille ifade eder. Dile ifade ettiği zaman da, bir bilgi ve fikir yürüteceği işaret belirler. Bir kavram dille ifade edildiğinde terim adını alır.

Tarihsellik de tarihi yapan bir varlık olan insanın, tarih hakkında edindiği tecrübelerin ve bu alanla ilgili bütün durumların üzerinde cereyan eden bir kavramdır. Yani tarihsellik, insanın varlık şartlarından kaynaklanan imkân ve yetenekleriyle bizzat yaşadığı, tecrübe ettiği bir durumla, tarihle ilgilidir.

Hukukun, dilin, örf ve adetlerin muhtelif biçimleri kesinlikle ayrı varlığa sahip değillerdir. Bu biçimler ancak aynı tabiat içinde çözülmez bir tarzda birbirine bağlanmış, ancak tahlilinde ayrı özellikler ortaya çıkan, tekil güçleri ve faaliyetleridir. Bunları bir bütün haline getiren halkın ortak kanaat her türlü mümkün ve keyfi bir yaratılış düşüncesini tard eden, onların aynı zorunluluk hissidir. Bu zorunluluk kesinlikle mekanikçi değil, fakat canlı / yaşayan bir anlam içinde anlaşılmış olmak zorundadır.

Bütün bu bilgi çeşitleri ise hayatı anlamak ve anlamlandırmak için var olanlar hakkında bilgi verir. Her birinin tanıma, tanıtma, anlama, anlamlandırma yolları, metodu, üslubu, fonksiyonu farklıdır. İnsan; zamana, mekâna, ihtiyaca göre bunların birini kullanır. Bu bilgi türlerinin kullanımının bütünü, kültür denen şeyi meydana getirir. Kültürün bir kısmı onu inşa eden bir millete özgüdür. O milletin zihniyetini, damgasını taşır. Kültürün bir kısmı da bütün insanlığa hastır. Herhangi bir milletin damgasını taşımaz, milletlerin ortak malı gibidir.

İnsan tarihsellik kavramı üzerine beyan ederken, bir varolan hakkında bilgisini ifade etmektedir. Tarihsel olan ne ise onun hakkında hükümler vermektedir. Zihindeki diğer kavramlar arasında bağ kurarak bilgi aktarmakta, böylece bu kavrama nüfuz etmekte, yeni hükümleri zihnine bir kütüğe kaydeder gibi kaydetmektedir. Bu yüzden ‘tarihsellik’in anlam içeriği sürekli değişmektedir. O halde kavramın anlam çerçevesinin değişmesi insanın fıtratından, varoluş şartlarından ve kavramın mahiyetinden kaynaklanmaktadır.

Esbab-ı nüzulün de tarihsellik kavramı üzerinde değerlendirilmesi gerekmektedir. İnsanın varoluş şartları ve kavramın mahiyetine göre esbab-ı nüzul rivayetlerinin ve bu rivayetlerin değerlendirmesinin tarih süzgecinden geçirilmelsi gerklidir. İlahi Kelamdan anlaşılması murad edilenin hakkıyla anlaşılması Tefsir ilminin amacıdır. Zira 1400 yıl evvelki bir süreçte cereyan eden nüzul hadisesinin anlaşılması için Tefsir ilmi araç ilimleri de mutlak surette kullanmalıdır. 

Tarihselliğin iyi bir değerlendirme ile esbab-ı nüzul rivayetlerine yansıtılması bu ilmin amacına hizmet etmek olacaktır. Sürecin iyi anlaşılabilmesi için tarih ve tarihsellik kavramlarından uzak kalınmamalıdır. 


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi