Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


 

OSMAN ÇATAL  

22922712

TEFSİR DOKTORA 2022-2023

 

            TEFSİR -FIKIH VE HADİS TARİHİNİN VE USULLERİNİN BERABER DEĞERLENDİRİLMESİNİN ÖNEMİ          

            Tefsir tarihi, Hz. Peygamber’den başlayarak sahabe, tabiin ve sonraki dönem tefsirlerini ve bu dönemlerde yapılmış tefsir ve müfessirleri incelemektedir. Hadis tarihi ise yine Hz. Peygamber’den başlamakta daha sonra rivayet ve ravileri ve bu alanda yazılmış eserleri incelemektedir.  Yine Fıkıh Tarihi de doğrudan Kur’an ve Hz. Peygamber as ile başlayarak hüküm istinbat yöntemleri, bu alanda oluşan sistematikler ve ortaya çıkan eser ve müelliflerini araştırmaktadır. Görüldüğü gibi Tefsir tarihini inceleyen bir araştırmacının Hadis tarihinden ya da ayet ve hadislerde ifade edilen hükümlerin hayata tatbikini ele alan Fıkıh tarihinden bağımsız ve ilgisiz olamayacağı çok aşikardır.

           Özellikle ilk dönem tefsirleri, tefsir faaliyetlerini aktarmayı temel amaç olarak edinmişlerdi. Zira ilk dönemde hususan İbn Abbas’tan gelen rivayetler genellikle Kur’an’ın manasını anlama çabasının bir sonucu olarak görülmektedir. Örneğin Taberi, tefsirini doğrudan rivayetlere dayandırmaktadır. Yine İbn Teymiyye, Hz. Peygamberin bütün söz ve uygulamalarını tefsir kapsamında görmektedir. Bununla birlikte Buhari, Tırmizi gibi muhaddislerin tefsir için ayrı bölümler hazırlamaları aynı şekilde düşünmediklerini göstermektedir.

           Tefsir tarihi, Hz. Peygamber’in, sahabenin ayetlerin anlaşılması ile ilgili sorularına verilen cevaplar ya da bizzat Hz. Peygamberin ayetleri doğrudan izahı ile başlamıştır, diyebiliriz. Bu sorulara dikkat edildiğinde, abdest alırken başa mesh etmenin hükmü ile ilgili, orucun başlama ve bitiş vakitleri ile ilgili ya da namaz vakitleri veya bazı namaz isimlerinin tayini gibi, hac ve hac ile ilgili hükümler ve çeşitli haram ve helaller ile ilgili konulardan olduğunu müşahede edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında aynı zamanda bu soruların ve cevapların fıkıh tarihinin de başlangıcı olduğunu, rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira bu sorular ve cevapları, fıkıh ilminin temel konuları olduğunu görebiliriz. Hz. Peygamber’e ait bu rivayetlerin sahabe, tabiin ve sonraki dönem ravileri ile bizlere aktarıldığını ve bu ravi ve rivayetlerin tahkik edilmesi zorunluluğu da yine hadis tarihinin bilinmesini zorunlu kılmaktadır.

         Yine ilk tefsir ilimleri ya da Kur’an ilimleri, Hadis ilmi çerçevesinde ele alınmış ya da hadis kitaplarında tefsir bölümlerine yer verilmiştir. Yine fıkıh alanında verilen eserler, pek çok ayetin tefsirine doğal olarak yer vermişlerdir. Nitekim Fıkıh ilmi Kur’an ahkamının hayata tatbikinden ibaret bir ilim dalı olmak hasebiyle birbiriyle yakından ilgili olma durumundadır.

          Hadis usulü, bu alanın en temel terminolojisini ve bu alana ait rivayet usullerini ifade eden ilimdir. Diğer adı Müstelehatü’l-hadistir. İlk önceleri hadis ravilerinin adalet ve zabt yönünden irdelenmesi ve rivayetlerin Hz. Peygambere ulaşıp ulaşmaması ile ilgilenen ilim dalı olarak bilinmekle birlikte daha sonraları ravi ve rivayetlerin kabul edilebilir ya da kabul edilemez oluşlarını izah eden ilim olarak anlaşılmıştır. Bu anlamda hadis usulü, hadislerin sonraki nesillere doğru ve sağlam bir şekilde ulaşmasının temel ilkelerini ortaya koyan, zayıf olanla olmayanı ayıran ölçütleri belirleyen ve bununla ilgili terimlerden bahseden ilimdir. Hadis rivayetlerinin kendi alanına özgü çeşitli terimleri esasları ve kuralları açıklayan bir literatür ortaya çıkmıştır. Bu çalışmaların amacı Hakim en-Nisaburi’nin ifade ettiği gibi bid’aların çoğalması, insanların sünnete ait haberlerle ilgili yeterli ve sağlam bilgiye sahip olmamalarıdır.

          Fıkıh usulü ise dini hükümlere kaynaklık eden ve meşruiyet kazandıran delilleri araştırmaya ve bu delillerden hüküm çıkarmanın ilkelerine denmektedir. Buradan yola çıkarak hüküm ve hüküm çıkarmakla ilgili müçtehidin kaynak ve yöntem bilgisine de bu ad verilir. Zamanla fıkhi kaynak ve yöntem ve anlayışlarının sistemleşmesi ile belli sistematikler oluşmuş ve bu sistematikler belli bir odak oluşturmuştur. Bilindiği üzere bu alanda en önemli ilk iki kaynak ittifakla Kuran ve sünnet olmuştur. İlk kaynakla ilgili önemli bir ihtilaf bulunmamakla birlikte gerek birinci kaynağı anlama çabası ve bu alanda süregelen tartışmalar gerekse ikinci kaynak olan sünnetle ilgili yani Hz. Peygamber’e nisbet edilen söz ve davranışların gerçekten ona ait olup olmaması meselesi ve gerekse sahabe ve tabiinin söz ve uygulamaları ile ilgili konular Tefsir usulü ve hadis usulünü beraber mütalaa etmek zorunluluğunu getirmiştir.

         Tefsir usulü ise “Kur’ân’ın anlaşılması maksadıyla bir takım ilke ve esasların belirlenip bu ilke ve esaslar üzerinden gidilerek Kur’ân ayetlerinin tefsir edilmesine yardımcı olan ilimdir. Her disiplinin olduğu gibi Kur’ân’ı anlayabilmenin de kendine özgü bir usülü vardır. İslam literatüründe bu ilim dalı, Tefsir usülü adıyla bilinmektedir. Tefsir usülü, Kur’ân’ı anlamak için takip edilmesi gerekli olan yol ve yöntemleri öğretir.

          Kavramlarla ilgili ıstılahi tanımlamalardan anlaşılacağı üzere fıkıhla ilgili temel kaynak olan Kur’an’ın anlaşılmasında ve sağlıklı hüküm istinbatında tefsir usulü ile ilgili ilkelere müracaat ve bu alandaki ilimlere vukufiyet hayati önemdedir. Zira doğru anlaşılamayan bir metinden doğru hüküm çıkartılamaz. Aynı şekilde ikinci kaynak olan sözlü sünnet ve uygulamaların doğru seçilmesi ve anlaşılması da hadis usulü ile alana vakıf olmayı zorunlu kılmaktadır. Hadis usulünü bilmek, hem tefsir alanında peygamber as, sahabe ve tabiinin görüşlerini bilmek yine kıraat farklılıkları, nasih ve mensuhu, sebebi nüzulü öğrenmek, ayetleri doğru anlamak için gereklilik olup bunun da hadis usulünü bilmeye mütevakkıf olduğu açıktır.  Zira ayeti anlarken hangi rivayetin ne mertebede doğru olduğunun tahkiki gerekir. Kuranın anlaşılması ve ondan hüküm istinbatı onu anlamaya yönelik temel ilke ve yöntemleri bilmeye, Kuranı doğru anlamak ise Kuranın ilk müfessirleri olan başta peygamber as ve sahabeden gelen rivayetleri doğru seçmeye ve güvenilirliklerini araştırmaya bağlıdır. Zira Kuranın hayata tatbiki hususu, onu hayata tatbik edenlerin anlayış ve uygulamalarını anlamadan tam olarak ve her zaman mümkün olmayabilir. Görüldüğü gibi bu üç usül ilmi birbiri ile yakından ilgili olup birbirlerini bütünlemektedir.

              Tefsir usulü alanında çalışan bir araştırmacının, ayetin izahında ayetin ifade ettiği hükme işaret etmemesi imkan dahilinde olmadığı gibi fıkıh usulü ile ilgili araştırma yapan bir araştırmacının ayetlerin anlaşılması için gereken ilke ve yöntemleri bilmemesi son derece yadırgatıcıdır. Yine bu mana ve manadan  çıkan hükümleri nakleden ravi ve rivayetleri araştırmak için hadis usulüne müracaat etmek gerekecektir.

              Sonuç olarak her üç alan, birbirinden bağımsız olmadıkları gibi birbirinin mütemmimi hatta bir cüz’ü olarak nitelemek mümkün olabilir. Nitekim İslam tarihinin ilk dönemlerinde bu ilimler beraber mütalaa edilmiş ve pek çok ilim adamı her üç alanda da eserler ortaya koymuşlardır. Buna göre bu ilimlerin tarihini ve usullerini bütüncül bir bakış açısıyla değerlendirmek, daha doğru bir perspektif sunacaktır. Kaynakları, temel amacı, başlangıcı aynı olan bu üç alanın ürettikleri eserlere ve müelliflerine ait tarihi mirasın ve temel ilkelerini artaya koyan usullerini beraber incelenmesi yararlı olmanın dışında, zorunluluk olarak görülmelidir.

      


 


0 Yorum - Yorum Yaz


           İslami ilimleri, Hz. Peygamber döneminden itibaren incelemeye başladığımızda bugünkü tefsir,hadis,fıkıh ve diğer ilimlerin hepsi bir arada tedris edildiğini görmekteyiz. Hz. peygamber Allah'tan aldığı mesajları insanlara tebliğ etmiş bunun yanında anlaşılmayan meselelere açıklık getirmiştir. Hz. Peygamber sahabeyi bu anlayış üzerine yetiştirmiştir. Bu minvalde Yemen'e İslam'ı anlatması için gönderdiği Muaz b Cebel'e orada nasıl hükmedeceğini sormuştur. Muaz bu soruya cevap olarak ilk önce Kur'an'a göre hükmedeceğini, orada bulamadığında sünnete göre hükmedeceğini, sünnette de bulamadığında kendi ictihadıyla hükmedeceğini bildirmiştir. Hz. Peygamber, Muaz'ın bu cevabına tebessüm ederek yanıtlamış ve ona doğru hükmetmesi için dua etmiştir.

         Tefsir tarihi ilmi, Hz. Peygamber'den başlamak suretiyle bu alanda Kur'an'ın açıklamasına dair yapılmış olan gayretleri, kitapları, müfessirleri inceleyen disiplindir. Bu sebeple Hz. Peygamber'in Kur'an'a dair ifadelerini daha sonra sahabe ve tabiinden itibaren günümüze kadar yapılmış çalışmaları nakletmektedir. Hadis tarihi ilmi ise Hz. Peygamber'in sözleri,fiilleri ve takrirlerini tespit etmek için muhaddislerin yaptıkları çalışmaları inceleyen ilim dalıdır. Fıkıh tarihi ise Hz. Peygamber'in ictihadlarını, sahabenin görüşlerini ve daha sonra hicri 2 yy ortalarından itibaren oluşmaya başlayan mezheplerin ahkama dair beyanlarını nakleden ilim dalıdır.

         Girişte zikrettiğimiz üzere tefsir,hadis ve fıkıh ilimleri sahabe döneminde birbiri içinde mütalaa edilen ilimlerdi. O dönemin İslami ilimlerin ruhuna örnek olarak Abdullah ibn Abbas hakkında Ubeydullah b Abdillah şöyle demiştir: İbn Abbas tefsiri, hadisi, fıkıhı, Arap şiirini, Tevrat ve İncil'i bilen alim bir sahabedir. Tefsir tarihi kitapları onun Mekke tefsir ekolünün kurucu alimi olarak nakletmiştir. Hz. Peygamber ise Allah'ım dinde onu fakih kıl ve tevilini öğret diye dua etmiştir. Aynı şekilde muhaddisler İbn Abbas'ı muksirun içerisinde zikrederek onun 1700 hadis naklettiğini ifade etmiştir. el-Hallaf, "Teşri islam Tarihi" adlı kitabında Mekke'de fıkıh ilminde temayüz eden sahabiler arasında ilk onu dile getirmiştir.

         Hz. Peygamber'in hanımı olan Hz. Aişe'nin islami ilimler noktasında İbn Abbas gibi alim bir sahabe olduğunu göstermektedir. İsmail Çalışkan hocanın "Tefsir Tarihi" adlı çalışmasında verdiği bilgiye göre Buhari'nin "Sahih" kitabının Tefsir bölümünde 457 rivayetin 42'si Hz Aişe'ye ait olduğunu belirtmiştir. Bu da yüzde 10'a karşılık gelmektedir. Aynı şekilde muhaddisler Hz. Aişe'yi muksirun içerisinde mutalaa etmektedir. Fıkıh konularında, özellikle kadınlarla ilgili mevzularda kadın sahabiler Hz. Aişe'nin ictihadlarına başvurdukları nakledilmektedir.

         Bir diğer sahabe olarak Abdullah ibn Mesud'u zikredebiliriz. O, Kufe ekolünün kurucularından sayılmaktadır. Hz. Ömer döneminde feth edilen Irak şehrine, halifenin isteği üzerine İbn Mesud oraya gönderilmiştir. İlmi faaliyetlere başlayan İbn Mesud zamanla bölgeyi ilim havzası haline getirmiştir. İbn Mesud kendine ait mushafı bulunmaktadır. Bunun yanında Kur'an tefsirinde akla önem veren sahabelerdendir. İbn Mesud altıncı müslüman olan sahabe olduğu için uzun bir müddet Hz. Peygamber ile yaşamış onun sünnetine vakıf olmuştur. Fıkıh konusunda da akla ve reye önem veren sahabe olması dolayısıyla ileride teşekkül edecek olan Hanefi mezhebinin tohumlarını atmıştır. 

        İslami ilimlerin tek vücut halinde olması noktasında sahabeden sonraki dönemlere baktığımızda aynı anlayış üzere devam ettiği görülmektedir. Hicri 1. asrın ortalarından itibaren tedvin edilen hadis ilmi kitaplarında tefsir bölümü açılmış, tefsir kitaplarında ise hadis rivayetleri görülmektedir.  Buhari kitabına tefsir bölümü koyarak Kur'an ayetlerinin açıklanmasına katkı sağlamak istemiştir. Bu anlayışın devamı olarak hadis mecmualarından sayılan sünnen, feraiz kitapları hadis kaynakları olarak telakki edilmesinin yanında fakihlerin de istifade ettiği kaynaklardandır. İmam Malik "Muvatta" adlı eserinde Hz. Peygamber'in hadislerini toplamış, sahabe ictihadlarına ve Medine ameline dikkat göstererek kitabında yer vermiştir.

         Sonuç olarak Hz. Peygamber döneminden itibaren İslam ilimleri tek vücut halinde başlamıştır. Bu ilimler daha sonra tefsir,hadis,fıkıh vs diye ayrılmıştır. Ancak her ne kadar farklı isimler altında incelenmekle birlikte ulema disiplinler arası çalışma yaparak bütüncül bir anlayışa sahip olmuşlardır. Bugün islami ilimlerde yapılan çalışmaların ilk dönem alimlerinin metodunu kullanarak İslam'ı yorumlaması izahtan varestedir.

         

 

  


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi