Tarihsellik ve
tarihselcilik kavramları birbirinden farklı anlamalara sahip olduğu için
Tarihsel dediğimiz bir olgu ayı zamanda tarihselcidir diyemiyoruz. Fakat bu iki
kavramı birbirinden ayırt etmek ve pratikteki durumunu ortaya koyak için aynı
zamanda esbab-ı nüzulü de bilmek gerekmektedir. Bu yeni durumda esbab-ı nüzul
en genel anlamıyla ayetlerin iniş sebeplerini ifade etmek için kullanılan bir
kavramdır. Esbab-ı nuzül Kur’ân-ı Kerim’in nuzül ortamına ait bir gerçeklik
olarak, gerçekliğini o dönemde yaşamış olan Hz. Peygamber ve onun ashabından
almaktadır. Bu cümleden hareketle bir kısım ayetlerin Mekke ve Medine
sokaklarında yaşayan sahabelerin soruları, onların başlarından geçen olaylar,
yapılan yanlışların düzeltilmesi gerekçeleriyle inmiş olması esbab-ı nuzül
kavramıyla ifade edilmiş olacaktır. Fakat burada yaşanan olayların, sorulan
soruların sadece olayı yaşayan ya da soruyu soran açısından değerlendirilmesi
yanlış olacaktır. Olayların bu bakış açısıyla ele alınması ve ayetlerin
zaman-mekan-olay ve kişiye hasredilmesi tarihselci bakış açısının sonucu olarak
Kur’ân’ın evrensel mesajına aykırı görülmektedir. Elbette Kur’ân belli bir
dönemde, belirli bir topluluğa belirli bir süre zarfında peyderpey inmiştir.
Zaman zaman sorulan sorulara cevap da vermiştir. Bu anlamda Kur’ân tarihseldir.
Fakat buradaki tarihsellikten kasıt Kur’ân mesajının insanlara ulaştırılması
noktasında kendine özgü belirlemiş olduğu yöntemle ilgilidir. Mesajın doğası
gereği bir insan unsuruna hitap etmesi ve yaşayan nesil içerisinde varlığını
devam ettirmesi gerçeğinden hareketle mesaj kişilere bağlı kalamadan fakat
zaman zaman örneklik anlamında kişilerin yapıp etmelerine atıp yapacak şekilde
indiği nuzül ortamından kıyamete kadar geçerli olacak şekilde evrensel
olmasıyla alakalı bir tarihsellikten söz edilebilir.
Tarihsellik kavramı
açısından bakıldığında geçmiş dediğimiz gerçeklik alanı, asıl anlamını
şimdi-burada bize sunduğu ‘güç’ten alır. Bu gücün fark edilip geleceğe yönelik
olarak kullanılması ise yaratıcı düşünmeyi gerektirir. Bir diğer deyişle, ilk
elde tuhaf görünse de, tarih en köklü anlamını, geçmişin bize sunduğu
potansiyeli geleceğe yön vermek amacıyla şimdi-burada özgün olarak biçimlendirebilen
yaratıcı düşünce aracılığıyla ortaya çıkarır. Dolayısıyla tarih kavramı,
geçmişten daha çok gelecekle ilgilidir. Tarih, geçmişin geleceğe sürpriz
yapabilme yeteneğinin açığa çıkmasıdır. Tam da bu nedenle, tarihsellik kavramı,
şimdi-burada tarih yapabilme, tarihe yön verebilme eylemine işaret eder.
Geleceği yönlendirme gücünden yoksun, dolayısıyla, yalnızca kendisine işaret
eden bir geçmişin bize bıraktığı izler, tabir caizse, geçmişten bize
gönderilmiş ve uçucu mürekkeple yazılmış mektuba dönüşür. Ele aldığımız
şekliyle tarihsellik, geçmişin şimdi-burada geleceğe yönelik olarak sunduğu güç
ve imkanların farkına varma ve bunu orijinal bir üretime dönüştürebilme
hadisesi olarak, ‘ne’ sorusu değil, ‘nasıl’ sorusu eşliğinde anlaşılabilir.
Tarihsellik daima bir şeyin nasıl var olduğu ve nasıl var olabileceği sorusu
ile açığa çıkabilir.
Geçmiş, kendisini
şimdide tekrar ederek değil, farklılaştırarak ifşa ettiğinde tarihsellik
dediğimiz hadise açığa çıkar. Bu durum, tarihselci yaklaşım içinde kullanılan
‘tarihsel’ kelimesiyle tamamen zıtlık içindedir. Zira tarihselci yaklaşım, bir
şeyin belli bir dönem içinde neliğini, yani özdeşliğini, kısacası değişmez
(belirlenmiş) boyutunu ‘şu’ diye gösterilebilecek şekilde ele almak üzere
‘tarihsel’ kavramını kullanmaktadır. Dolayısıyla tarihselci yaklaşımda, bir
şeyin hep aynı şekilde bu veya şu formunda gösterilebilmesi ‘tarihsel’ kavramı
ile etiketlenir. Buna göre bir şeyin neliği, onun şu veya bu şeklinde
gösterilmesi ile aynı faaliyet alanına dahildir.
Oysa yukarıda ele
aldığımız şekliyle, tarihsellik, asla bir şeyin neliğinin onun şu veya bu
şeklinde belirlenmişliği ile özdeşleştirilemeyeceğine dikkat çeker. Zira bir
şeyin sahip olduğu güç veya imkân, onun farklı zaman dilimlerinde farklı
biçimlerde yeniden açığa çıkabileceğine işaret eder. Dolayısıyla bir şeyin
neliği, asla onun şimdi-burada şu ya da bu oluşuna bakarak nihai olarak
belirlenemez. Bu yüzden bizim yapabileceğimiz şey, onun geçmişte ve şimdi nasıl
ortaya çıktığını araştırmak ve gelecekte nasıl ortaya çıkabileceğine dair
tasarımlar geliştirebilmektir. Bu açıdan bakıldığında, ele aldığımız
tarihsellik kavramının evrensellikle ilişkisi, tarihselci yaklaşımlarda zorunlu
olarak ortaya çıkan yerellik-evrensellik ikilemi içinde anlaşılan
tarihsel-evrensel geriliminden farklıdır. Tarihselci yaklaşımda tarihsellik
kavramı, daha ziyade yerellik veya belli bir tarihsel dönemin bütünlüğü içinde
konumlandırılmışlık anlamında kullanıldığı için evrenselliğin zıddı olarak
görülmektedir. Buna karşın, bizim ele aldığımız şekliyle tarihsellik,
evrenselliğin zıttı değil, aksine onun (evrensel) ancak birbirinden farklı
tarihsel tecrübeler aracılığıyla yeniden üretildiğinde anlam kazanabildiğine
dikkat çeker.
Bizim ele aldığımız
şekliyle tarihsellik kavramı ise, geçmişten bize ulaşan bir şeyin güç veya
potansiyelinin geleceği yönlendirme sanatı içinde biçimlendirilmesini o şeyin
evrenselleşme süreci olarak kabul eder. Bu yüzden tarih veya gelenek dediğimiz
şey, varlıkların evrenselleşme sürecinin devamlılığı anlamına gelmektedir.
Mohammed
ALKHAYYAT
20912767