Muharrem Metin ÖZBEK
17070167
İLH – 440 Tefsir Metinleri Dersi
1. Kur’an ve Bağlam Kitabım var, Kitap olarak bende mevcuttur. Kur’an ve Bağlam kitabının birinci bölümünü okudum.
İslam
coğrafyasında ve Müslüman bir aile ortamında dünyaya gelmiş, ilim ortamlarında,
bilginin bütünlüğü çerçevesinde gerekli bütün ilim dallarında
Hocalarının/Muallimlerinin eliyle eğitim ve öğretimden geçmiş ve bu süreçleri
başarıyla tamamlayarak, Hocalarından bir nevi yetkinlik belgesi olan icazetini
almış, doğup büyüdüğü tarih ve coğrafya, sosyo-kültürel ortamla oluşan bir
çevrede edinilen sağlam kişilik sahibi bir Âlim ve örnek insan profilini
Müfessir olarak tanımlıyoruz.
Kitabımızın
“F” Başlığı kapsamında: Tefsir Tarihi incelendiğinde müfessirlerin esbab-ı
nüzule tedvin çağından itibaren çok önem verdiklerini görmekteyiz. Bununla
birlikte; esbâb-ı nüzul ilmini inceleyen âlimlerimizin “metodik” açıdan
(kelimenin sözcük anlamı kast edilmektedir)
ayrıntılı bir şekilde tetkik edilmediğini de görmekteyiz. Âlimlerimizden
birinin önemle ele alıp, incelediği bir konuyu diğer bir âlimimiz hiç
değinmeden geçebilmiştir. Burada ana fikir olarak; esbab-ı nüzul ilminin ve
genel olarak Kur’an İlimlerinin ondan istifade etmek üzere yola çıkanlara en
faydalı ve ayrıntılı bir şeklide sunulması, ancak metodik yönlerinin ayrıntılı
bir şekilde ortaya konulmasıyla sağlanabileceğini belirtmek isterim. Müfessir
tanımına uygun bir çalışma ancak bu şekilde (yani yöntem, kapsam ve detay
açısından bütün inceliklerine sahip bir çalışma) gerçekleşebilirdi.
2. “Kimi Örnek Almalı” kitabım var, bende mevcut ve ilk haftadan itibaren okudum.
Kur’an insana; hayatının amacını, nasıl
olması gerektiğini ve başarılı olduğunu nasıl anlayacağını ilkeler halinde sunan
“vahiy kaynaklı bir mucize”dir.
Allah Teâlâ’nın insana birçok rahmeti
vardır; Hidayet rehberi Kur’an-ı Kerim’i göndermekle kalmamış, onun
öğretilerini hayatın içinde uygulamalı olarak göstermesi için Elçi’sini örnek
İnsan’ı göndermiştir. Bunların hepsi Yüce Allahın insana birer lütfudur.
Kur’an-ı
kerim; her çağın insanına hitap eden “Tevhid” temelli, evrensel bir mesajdır,
aynı zamanda “bir akli mucizedir”.
Bunun
için kimi örnek alıp izlemesi gerektiğini de bildirmiştir. Bütün bunlarda
dolayı Fatiha Suresine Ümmü’l-Kitab (Kitabın Özü) ismi verilmiştir. Kur’an’ın
içerdiği esaslar öz olarak Fatiha Suresinde mevcuttur. Övgü ve yüceltmeye layık
olan bir tek varlık olan Allah’tır. O’nun hâkimiyeti, tek mabut oluşu, kulluğun
ancak O’na yapılıp O’ndan yardım isteneceği, Fatiha Suresinde son derece özlü
olarak anlatılır. Fatiha Suresi aynı zamanda eşsiz güzellikte bir dua, bir
yakarıştır. Halin Rabbe, tek Yaratıcıya arz edilmesi ve O Yüce Yaratıcıdan aciz
mahlûkunun yaptığı talepleri içermektedir.
Kur’an-ı
Kerim’in içeriğini kapsayan üç ana konusu vardır:
1.
“Nasıl bir Tanrı” sorusuna cevap olan 1-4. Ayetlerde konu edinilen “İman”dır.
2.
“Tanımlanan ve İman ettiğin Tanrıya nasıl yöneleceksin” sorusuna cevap olarak
5. Ayette anlatılan “İbadet”
3.
“İman etmemin ve ibadetimin sonuçlarını kimlerle ve nasıl paylaşacağım”
sorusuna cevap olarak 6 ve 7. Ayetlerde anlatılan “Ahlak” konuları mevcuttur.
Tefsir tarihi boyunca
müfessirler esbab-ı nüzule gereken değeri göstermişlerdir. Bu çalışmalar
erken dönemde sahabenin nakilleriyle kendini göstermiştir. Fetihlerle beraber İslam toprakları
genişleyince yeni müslüman olan insanlar Kur’ân’ı daha iyi anlamak istemişler
ve bu konuda çaba sarf etmişlerdir.
İslam ile yeni tanışan bu insanlar Kur’ân’ın nüzul sürecine şahit olan
sahabeden pek çok bilgi almıştır. Sahabeler de bu insanlara hem Arap dilinin
inceliklerini hem de şahit oldukları nüzûl sürecini ve bu süreçte gerçekleşen
olayları nakletmişlerdir. Böylece esbab-ı nüzul ilmi, nakil geleneğiyle
başlamıştır. İlk dönemlerde hadis
mecmualarında yazılı geçen esbab-ı nüzul rivayetleri ilerleyen dönemlerde
tefsir ilminin müstakil bir disiplin haline gelmesiyle bu çalışmalarda da yer
almıştır. Shabeden sonraki tabiin nesli –tıpkı sahabe nesli gibi- esbab-ı
nüzule gereke ehemmiyeti göstermiş ve bu hususta sahabeden ne kadar nakil
rivayet varsa almaya çalışmışlardır. Sahabe ve tabiin neslindeki bu
müfessirler, hoca öğrenci ilişkisinin ilk halkasını oluşturmuşlar ve sonraki
nesillere de örnek olmuşlardır. Zira
tabiinden sonraki tebe-i tabiin nesli de tabiinden pek çok rivayet
nakletmiştir. İşte müfessir halkaları bu şekilde başlamıştır. Müfessirler
hocalarından aldıkları eğitimleri ve Kur’ân’a yapmış oldukları hizmetleri
öğrencilerine anlatmış ve bu silsile günümüze kadar böyle devam
etmiştir. Müfessir kimdir? Sorusuna
ise çevresi ve hocalarından almış olduğu etkileşimle Kur’ân’a hizmetkarlık
eden müslümanlar diyebiliriz. |
|
İslam dininin en önemli
kaynağı ve kutsal kitabı olan Kur’ân, “insan” için indirildiğini defalarca
farklı yerlerde zikretmektedir. Allah,
insanoğluna sadece bir kitap indirmekle kalmamış, ayrıca bu kitabı
yaşanabilir kılan, yaşayan ve öğreten bir peygamber de göndermiştir. Ayrıca
Allah, bize örnek insan olarak da Hz. Muhammed’i işaret etmiştir. Zira Hz.
Peygamberin ahlakı Kur’ân’dı. Kur’ân ahlakıyla ahlaklanmak için önec Kur’ân’ı
sonra Hz. Peygamber’i anlamak gerekmektedir. İşte Kur’ân Hz. Peygamber’in bu
başarısının reçetesini bizlere de sunmaktadır. Bu reçete kendisine
ümmü’l-Kuran denen Fatiha Suresidir. Zira bu sure Kur’ân’ın üç ana konusunu
ve insanın anlam arayışında olduğu üç konuyu da bu ihtivâ etmektedir. Bu üç
konu şunlardır: 1. İman: İnsan nasıl bir
Tanrı’ya iman ettiğini merak eder ve asırlardır bı soruya cevap arar. Bu
sorunun cevabı Fatiha Suresi’nin 1-4 ayetlerinde geçmektedir. 2. İbadet: İnsan, inandığı
bu ilaha nasıl bir şekilde ibadet edeceğini ve yöneleceğini bilemez. Bunun
için dinler arasında ibadet açısından pek çok farklılıklar vardır. İşte
Fatiha Suresi bunun cevabını 5. Ayette vermektedir. 3. Ahlak: İnsan “imanının
sonucunu kimlerle paylaşacağını ve bu iman bana nasıl yansır” sorusunu
sorarsa Fatiha Suresi bu soruya 6-7. Ayetlerde cevap vermektedir. İşte tüm bu ayetlerin
ilkelerine uyan Hz. Muhammed (sav) örnek alınması gereken zirve bir
şahsiyettir. |
|
el-Mâide
5/116-118
قَوْلُهُ
تَعَالَى: (وَإِذْ قالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنْتَ قُلْتَ
لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّي إِلهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ). اخْتُلِفَ فِي وَقْتِ هَذِهِ الْمَقَالَةِ فَقَالَ
قَتَادَةُ وابن جريج وأكثر المفسرين: إنما
يقال لَهُ هَذَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ. وَقَالَ السُّدِّيُّ وَقُطْرُبُ. قَالَ لَهُ
ذَلِكَ حِينَ رَفَعَهُ إِلَى السَّمَاءِ وَقَالَتْ النَّصَارَى فِيهِ مَا قَالَتْ،
وَاحْتَجُّوا بِقَوْلِهِ:" إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبادُكَ"]
المائدة: 118] فَإِنَّ" إِذْ" فِي كَلَامِ الْعَرَبِ لِمَا مَضَى. وَالْأَوَّلُ أَصَحُّ يَدُلُّ عَلَيْهِ مَا قَبْلَهُ
مِنْ قوله:" يَوْمَ يَجْمَعُ اللَّهُ الرُّسُلَ"] المائدة: 109] الآية
وَمَا بَعْدَهُ" هَذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ"]
المائدة: 119]. وَعَلَى هَذَا تَكُونُ" إِذْ" بِمَعْنَى"
إِذَا" كَقَوْلِهِ تعالى:" وَلَوْ تَرى إِذْ فَزِعُوا" «1»] سبأ: 51]
أَيْ إِذَا فَزِعُوا. وَقَالَ أَبُو النَّجْمِ:
ثُمَّ
جَزَاهُ اللَّهُ عَنِّي إِذْ جَزَى ... جَنَّاتِ عَدْنٍ في السموات الْعُلَا
Ayetin meali şu şekildedir:
Allah, “Ey Meryem oğlu İsa!
İnsanlara sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin’
dedin?” buyurduğu zaman o şu cevabı verir. “Haşa! Seni tenzih ederim. Hakkım
olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim şüphesiz sen onu
bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, ama ben senin zatında olanı bilmem.
Gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin.
Kurtubî bu konuda ihtilafın
olduğunu söylemiştir.
Katade, İbn Ceric bu konuda
şöyle demiştir:
Müfessirlerin çoğunluğuna
göre Kıyamet gününde ona şöyle denir: “
Ona gökyüzüne yükseltildiği vakit
Hristiyanlar bu konuda “biz demedik” dedi.
“Şayet onlara azab edersen,
onlar da senin kulundur.”
“İz” kelimesi
açıklanmıştır. Burada “iz” Arap kelamında geçmişe işaret ediyor. İlk ve
en doğru anlamı, öncesindeki bir olaya işaret ediyor.
“O gün Allah peygamberleri
toplar” ayetine işaret eder.
Bu tefsir bölümünde Kurtubî âyetleri hem Kur'ân hem de Arap
dilinden faydalanarak tefsir etmiştir. Burada ayetin
başındaki “iz” kelimesi açıklanmıştır. “İz” kelimesi “iza” olursa mananın
değişeceği zikredilmiştir. Bu iki kelimenin farkına vurgu yapılmıştır.
Zeynep Sarıtaş, 16070185
Kur'an ve Bağlam kitabım, kitap olarak var. 1. Kitabını yani sayfa 250’ye kadar okudum.
Kimi Örnek Almalı kitabım, kitap olarak var. Tamamını okudum.
Müfessir Kimdir? Müfessir alim ve örnek bir insandır.
İslam Kültür tarihinde esbabı nüzul rivayetlerinin değerlendirilmesine genel bir bakış başlığında, esbab-ı nüzul rivayetlerini metodik açıdan değerlendirmeye neden tabi tutmak gerektiği izah edilmiştir. Hz. Peygamberimiz (sas) döneminde yalnızca onun tefsir izahları yeterli olmuştur sahabe döneminde ise tefsir, Hz. Peygamberimizin (sas) yaptığı yorumlardan ve sahabenin içtihatları ile yaptıkları yorumlardan oluşmuştur. Fethedilen bölgeler ile beraber İslam coğrafyası genişleyince, Kur'an'ı tefsir daha fazla ihtiyaç haline gelmiştir ve böylece öncelikle sahabe sonra da tabiiler, tefsir faaliyetinde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler, her çağın aktüel bilgisi eklenerek günümüze kadar gelmiştir.
Esbab-ı nüzul rivayetleri ilk olarak hadis mecmualarında kayda geçirilmiştir. Megazi ve melahim kitaplarında fazla miktarda zayıf ve mevzu rivayet bulunmaktadır ve bu rivayetlerin bir kısmı da alimlerimiz tarafından tefsir kitaplarını alınmıştır. Ancak alimlerimizin bir rivayeti eserlerine almış olması o rivayetin sıhhatine delil olarak gösterilemez. Çünkü onlar savcıların bir davayı araştırırken bütün bilgileri ve delilleri toplaması ve saklaması gibi, Hz. Peygamberimizden (sas) bu yana bize ulaşan tüm haberleri toplayıp saklamak istemişlerdir. Dolayısıyla rivayetlerin hadis usulü açısından tenkide tabi tutulması gerekmektedir. Müfessir, eserinde yer vereceği esbabı nüzul rivayetlerini senet ve metin tenkidi yoluyla değerlendirmesi gereken alimdir.
Kimi örnek almalı?
Kur'an-ı Kerim'in insanı; inanarak ve değerlerin sesini duyarak hayatına anlam verir, din ve dünya bütünlüğünü gözeterek eylemlerde bulunur, ibadet eder; ahlaki değerleri kendi kişiliğinde ve tarihte gerçekleştirir. Bunları yapabilmek için ise bilgi gereklidir. Kur'an-ı Kerim insanı önemli varlık olarak değil; emanet ve hilafet bilinci ile varoluşunu gerçekleştiren “değerli varlık” olarak görmek ister.
Fatiha Suresinde geçen “doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna…” o yolda ilerleyebilmemiz için Kur'an-ı Kerim'in ahlakı ile ahlaklanmış olan Hz. Peygamberimiz (sas) en güzel örnektir. Kur'an-ı Kerim'deki yüksek ahlaki değerlerin hepsi Hz. Peygamberimiz (sas)’de mevcuttu, büyük bir ahlak sahibiydi ve vahiy öncesindeki hayatında da yüksek ahlaki değerleriyle tanınan ve bu değerlerini korumuş olan bir insandı. Birinci dereceden yani Allah rızasına erişen Allah ehlinden olabilmemiz için, Hz. Peygamberimizi (sas) örnek almalıyız.
Kurtubi Tefsiri
Soruda yer alan ayette, Kurtubi Maide Suresi 116. ayette geçen “Allah, “Ey Meryem oğlu Îsâ! İnsanlara sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin’ dedin?” buyurduğu zaman…” sözünü Yüce Allah'ın ne zaman söylendiği hakkında ihtilaflar, farklı görüşler olduğunu söylemektedir. Müfessirlerin çoğuna göre Yüce Allah bu sözü Hz. İsa'ya kıyamet gününde söyleyecektir. Bazı müfessirlere göre ise Yüce Allah Hz. İsa'ya bu sözü onu semaya yükselttiği esnada söylemiştir. Ancak ilk görüş daha uygundur. Buna delil olarak Maide Suresi 109. ayet getirilir. Sebe Suresi 51. ayetinde de korku geldiği zaman ifadesi aslında korku geleceği zaman demektir. Ebu’n Necm de Yüksek sema'larda Adn cennetleri ile mükafatlandırılacağı zaman örneğini vermiştir. Yani özet olarak, Kurtubi gelecek zamanı geçmiş zaman (mazi) ile ifade etmek belagatını anlatmıştır...
Kur’an ve
Bağlam kitabın varmı? Kitap veya
PDFmi? Bu kitabını
okudunmu? Kitap olarak var. Birinci kitap
bölümünden okudum sadece henüz devamını okuyamadım. Kimi Örnek
Almalı kitabın varmı? Kitap veya PDFmi? Bu kitabını
okudunmu? |
Kitabım var. Kitap
şeklinde. Birkaç yeri atlamak kaydıyla okudum. |
|
Bu başlığa göre müfessiri tanımlamak gerekirse diğer özelliklerinin yanında esbabı nuzulü bilecek seviyede kendisini geliştirmiş olandır. Yani ayetlerin iniş sebeplerini bilen, araştıran, bunlar için çaba sarfeden, hatta ilim yolculuğuna çıkan,bunlara göre tefsir yapan kişidir diyebiliriz. |
|
Peygamber aleyhisselam nasıl müminlerin lideri ve önderi ise fatiha suresi de bir anlamda kuranın özeti gibidir. Zaten bu konuda bazı hadisler mevcuttur. O sure ki bütün namazlarda okunan bir suredir. Bu surenin anlamına bakılacak olursa bunu hayatımıza tatbik ettiğimiz oranda dini doğru anlamş ve yaşamış oluruz. Bu sure de tıpkı diğer sureler gibi insanlar için indirilmiştir. Hayatta amacının ne olduğunu bilmeyen insan fatiha suresinde bir anlam arayışına tutulabilir. Her kavim için nasıl ki bir mürşit varsa Fatiha da en önemli mürşitlerden biri olabilir. Onu rehber edindiğimizde bizi aydınlatacak ve yol gösterecektir.
|
ا
Bu konuda bazı ihtilaflar
olduğundan bahsediliyor. Bazıları bunun kıyamet günü olacağını savunmuştur.
Bazıları ise Allah onu (İsa)as göğe
yükseltirken söyledi demiştir. Hristiyanlar bu konuda çok şeyler demişler. İsa as “Şayet onlara azap edersen,
şüphesiz onlar senin kullarındır. Eğer onları affedersen, hiç kuşku yok sen hem
izzet hem hikmet sahibisin.”
Kısacası bu ayetlerden ve metinden
anladıklarım şunlar. Hristiyanlar İsa peygambere tanrılık, ilahlık vasfı
verdiler. Ayette de İsa aleyhisselema bunun sorulacağından yani bunu onlara sen
mi emrettin veya söyledin diye soruluyor. İsa aleyhisselam da “Ben onlara ancak
senin bana emrettiklerini söyledim; ‘Benim de rabbim sizin de rabbiniz olan
Allah’a kulluk edin’ dedim. İçlerinde bulunduğum sürece onların yaptıklarına
tanık idim. Fakat sen beni vefat ettirdikten sonra onların halini bilip gören
sadece sensin. Sen her şeye şahitsin.” diyor. Tartışma konusu ise bu konuşmanın ne zaman
olduğuyla ilgilir.
Ubeydullah çakır 19071593 |
|
Tefsir tarihi boyunca
müfessirler esbab-ı nüzule gereken değeri göstermişlerdir. Bu çalışmalar
erken dönemde sahabenin nakilleriyle kendini göstermiştir. Fetihlerle beraber İslam toprakları
genişleyince yeni müslüman olan insanlar Kur’ân’ı daha iyi anlamak istemişler
ve bu konuda çaba sarf etmişlerdir.
İslam ile yeni tanışan bu insanlar Kur’ân’ın nüzul sürecine şahit olan
sahabeden pek çok bilgi almıştır. Sahabeler de bu insanlara hem Arap dilinin
inceliklerini hem de şahit oldukları nüzûl sürecini ve bu süreçte gerçekleşen
olayları nakletmişlerdir. Böylece esbab-ı nüzul ilmi, nakil geleneğiyle
başlamıştır. İlk dönemlerde hadis
mecmualarında yazılı geçen esbab-ı nüzul rivayetleri ilerleyen dönemlerde
tefsir ilminin müstakil bir disiplin haline gelmesiyle bu çalışmalarda da yer
almıştır. Shabeden sonraki tabiin nesli –tıpkı sahabe nesli gibi- esbab-ı
nüzule gereke ehemmiyeti göstermiş ve bu hususta sahabeden ne kadar nakil
rivayet varsa almaya çalışmışlardır. Sahabe ve tabiin neslindeki bu
müfessirler, hoca öğrenci ilişkisinin ilk halkasını oluşturmuşlar ve sonraki
nesillere de örnek olmuşlardır. Zira
tabiinden sonraki tebe-i tabiin nesli de tabiinden pek çok rivayet
nakletmiştir. İşte müfessir halkaları bu şekilde başlamıştır. Müfessirler
hocalarından aldıkları eğitimleri ve Kur’ân’a yapmış oldukları hizmetleri
öğrencilerine anlatmış ve bu silsile günümüze kadar böyle devam
etmiştir. Müfessir kimdir? Sorusuna
ise çevresi ve hocalarından almış olduğu etkileşimle Kur’ân’a hizmetkarlık
eden müslümanlar diyebiliriz. |
|
İslam dininin en önemli
kaynağı ve kutsal kitabı olan Kur’ân, “insan” için indirildiğini defalarca
farklı yerlerde zikretmektedir. Allah,
insanoğluna sadece bir kitap indirmekle kalmamış, ayrıca bu kitabı
yaşanabilir kılan, yaşayan ve öğreten bir peygamber de göndermiştir. Ayrıca
Allah, bize örnek insan olarak da Hz. Muhammed’i işaret etmiştir. Zira Hz.
Peygamberin ahlakı Kur’ân’dı. Kur’ân ahlakıyla ahlaklanmak için önec Kur’ân’ı
sonra Hz. Peygamber’i anlamak gerekmektedir. İşte Kur’ân Hz. Peygamber’in bu
başarısının reçetesini bizlere de sunmaktadır. Bu reçete kendisine
ümmü’l-Kuran denen Fatiha Suresidir. Zira bu sure Kur’ân’ın üç ana konusunu
ve insanın anlam arayışında olduğu üç konuyu da bu ihtivâ etmektedir. Bu üç
konu şunlardır: 1. İman: İnsan nasıl bir
Tanrı’ya iman ettiğini merak eder ve asırlardır bı soruya cevap arar. Bu
sorunun cevabı Fatiha Suresi’nin 1-4 ayetlerinde geçmektedir. 2. İbadet: İnsan, inandığı
bu ilaha nasıl bir şekilde ibadet edeceğini ve yöneleceğini bilemez. Bunun
için dinler arasında ibadet açısından pek çok farklılıklar vardır. İşte
Fatiha Suresi bunun cevabını 5. Ayette vermektedir. 3. Ahlak: İnsan “imanının
sonucunu kimlerle paylaşacağını ve bu iman bana nasıl yansır” sorusunu
sorarsa Fatiha Suresi bu soruya 6-7. Ayetlerde cevap vermektedir. İşte tüm bu ayetlerin
ilkelerine uyan Hz. Muhammed (sav) örnek alınması gereken zirve bir
şahsiyettir. |
|
el-Mâide
5/116-118
قَوْلُهُ
تَعَالَى: (وَإِذْ قالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنْتَ قُلْتَ
لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّي إِلهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ). اخْتُلِفَ فِي وَقْتِ هَذِهِ الْمَقَالَةِ فَقَالَ
قَتَادَةُ وابن جريج وأكثر المفسرين: إنما
يقال لَهُ هَذَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ. وَقَالَ السُّدِّيُّ وَقُطْرُبُ. قَالَ لَهُ
ذَلِكَ حِينَ رَفَعَهُ إِلَى السَّمَاءِ وَقَالَتْ النَّصَارَى فِيهِ مَا قَالَتْ،
وَاحْتَجُّوا بِقَوْلِهِ:" إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبادُكَ"]
المائدة: 118] فَإِنَّ" إِذْ" فِي كَلَامِ الْعَرَبِ لِمَا مَضَى. وَالْأَوَّلُ أَصَحُّ يَدُلُّ عَلَيْهِ مَا قَبْلَهُ
مِنْ قوله:" يَوْمَ يَجْمَعُ اللَّهُ الرُّسُلَ"] المائدة: 109] الآية
وَمَا بَعْدَهُ" هَذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ"]
المائدة: 119]. وَعَلَى هَذَا تَكُونُ" إِذْ" بِمَعْنَى"
إِذَا" كَقَوْلِهِ تعالى:" وَلَوْ تَرى إِذْ فَزِعُوا" «1»] سبأ: 51]
أَيْ إِذَا فَزِعُوا. وَقَالَ أَبُو النَّجْمِ:
ثُمَّ
جَزَاهُ اللَّهُ عَنِّي إِذْ جَزَى ... جَنَّاتِ عَدْنٍ في السموات الْعُلَا
Ayetin meali şu şekildedir:
Allah, “Ey Meryem oğlu İsa!
İnsanlara sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin’
dedin?” buyurduğu zaman o şu cevabı verir. “Haşa! Seni tenzih ederim. Hakkım
olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim şüphesiz sen onu
bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, ama ben senin zatında olanı bilmem.
Gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin.
Kurtubî bu konuda ihtilafın
olduğunu söylemiştir.
Katade, İbn Ceric bu konuda
şöyle demiştir:
Müfessirlerin çoğunluğuna
göre Kıyamet gününde ona şöyle denir: “
Ona gökyüzüne yükseltildiği vakit
Hristiyanlar bu konuda “biz demedik” dedi.
“Şayet onlara azab edersen,
onlar da senin kulundur.”
“İz” kelimesi
açıklanmıştır. Burada “iz” Arap kelamında geçmişe işaret ediyor. İlk ve
en doğru anlamı, öncesindeki bir olaya işaret ediyor.
“O gün Allah peygamberleri
toplar” ayetine işaret eder.
Bu tefsir bölümünde Arap
diliyle tefsir vardır. Burada ayetin
başındaki “iz” kelimesi açıklanmıştır. “İz” kelimesi “iza” olursa mananın
değişeceği zikredilmiştir. Bu iki kelimenin farkına vurgu yapılmıştır.
mikail öztürk Öğr. Nu.:19071017 Kur’an ve
Bağlam kitabın varmı? Kitap veya
PDFmi? Bu kitabını
okudunmu? Okudum /Kitap Kimi Örnek
Almalı kitabın varmı? Kitap veya PDFmi? Bu kitabını
okudunmu? Okudum /kitap |
|
|
Müfessir adete bir gök kuşağı gibi kendisinde birden fazla
renk barından alim ve önder kimlik sahibidir. Kimlik sahibi diyorum nedeni
ise bizler bir müfessiri sadece okuğumuz kitaplara bağlı olarak yada o
kitapların bağlamında düşünüyor ve anlamlandırıyoruz. Halbuki bir müfessirin kendisini
müfessir olarak var edebilmesinde bir çok etken rol oynamıştır. Örneğin
Ailesi’nin yaşam dünyası, inanç dünyası, sosyo- kültürel dünyası, coğrafi
yapısı gibi bir çok etken müfessirin daha ilk hayatında zihin dünyasının inşasında
etkili olmaya başlıyor. Yine hocaları müfessirin talebeliğinden itibaren
oluşumuna kadar zihnin de hangi fikir ve düşüncelerin meyvesini vereceği
hocalarından etkilenmelerine onlardan aldıkları bilgiyi işlemelerine
bağlıdır. Yine çevre de müfessirin oluşumunda etkilidir. Bunun ile birlikte
müfessirin tefisir ilmi kabileyeti haricinde hattatlık, şairlik, fıkıh gibi
bir çok alan da yetişmiş ve yetiştirilmiş zengin bir kimlik sahibi
olabiliyorlar. Buradan hareketle şunu söyleyebiliyoruz ki müfessirler hangi
ilmi kabileyete daha yakın iseler tefsirlerine bunu da resmediyorlar. Bir
müfessirin tefsirine baktığımız zaman onun hangi ilmi tedrisattan ağırlık ile
geçtiği, hangi hocasının görüşünden etkilendiği, hangi ilmi konular üzerinde
ağırlık ile durduğunun resmini çizebiliriz. Örneğin Taberi dirayet tefisir
metodu ile eserini kaleme aldığı için rivayetten daha çok kendi görüş ve
açıklamalarına yer vererek kendi görüşlerinin kendisinden sonra hakim
olmasını istemiştir. Müfessirin en önemli özelliği bir silsile sebebi ile
hocalarından aldıkları bilgileri kendilerinden sonra ya aktarma hevesinde
olmaları olmuştur. Onlar da kendileri gibi öğrenci yetiştirme hevesinde
olmuşlardır. Yani Müfessir kimdir? diye sorduğumuzda müfessir aynı zaman da
kendisi gibi yetiştirdiği, bilgilerini aktardığı öğrencileri olan kişidir. Bu
onların gözden kaçırdığımız özelliklerindendir. Kuranı
kerimin daha iyi anlaşılması için efendimizden sonra ki dönemde sahabe bir
çok girişimde bulunmuş ve hocaları olan efendimizden öğrendiklerini
talebelerine rivayet -nakil ile aktarmış ve öğretmişlerdir. Kuranın
anlaşılması için ulema tefsir ilminde bir takım yöntem ve teknikler
geliştirmişlerdir. Bunlardan en önemlisi ise Esbabı nüzul ilmidir. Müfessirlerin Esbabı nüzul ilmi ile anlama
derinlik katmalarının tek sebebi ise Kuranı kerimin tefsirini ve anlaşılmasını
kolaylaştırmak. Tefsir
ilmi ile meşgul olan kimse Kuran ilimlerinden yararlanmak mecburiyetindedir. Esababı
nüzul bilgisi sahabeye müşahede ettikleri ortamda insani-yapıp etmelerin
sonucunda inen ayet ve o ayetle gelen hükümlerin sebeplere bağlanması
yeteneğini kazandırmıştır. Bunun anlamı onların Kuranı kerim ilmini onu
hayata tatbik etme usulü ile birlikte öğrenmiş olmalarıdır. Bu açıdan esbabı
nüzul onlar için çok önemli görülmüştür. Esbabı nüzul vahyin nazil olduğu
ortamı resmeden bir olguydu. Bu nedenle müfessir kimdir? Sorusunun diğer bir
cevabını Esbabı nüzul ilmini iyi bilen alim olarak tanımlamak doğru olur.
Onlara göre Esbabı nüzul ilmini bilen Kuranı kerimi de bilmiş olmaktaydı. Bu
nedenle sahabe ve öğrencileri olan tabi ve sonrası müfessir kimliklerini
Esbabı nüzul ilmi ile inşa etmişlerdir. |
“Onu örnek almak eylemle olur” |
Fatiha suresi muhteviyatı sebebi ile insan da bir bilinç
meydana getirmek ister. Ben kimim ? neden varım? Kendimi nasıl var etmeliyim?
Şeklindeki sorulara cevap verir. Adeta insanın varoluş felsefesini nasıl ve
hangi yolları izleyerek gerçekleştireceği bilincini verir. Fatiha Kuran-ı
Kerim’in anahtarıdır. Kapıyı açan anahtardır, anahtar olmadan girilmeyeceği
gibi fatiha olmadan da Kuran kerim olmayacaktır, anlaşılmayacaktır, insan
kendini var edemeyecektir. Fatiha suresi 6-7 ayetlere kadar bilgi yani teorik
olarak insana kendisini yaratan ve onun sahip olduğu özellikleri anlatırken .
son ayetlerde ise bilginin eylem ile karşılık bulduğunu görüyoruz. “BİLGİ= EYLEM”” fatiha suresi kısaca bu
şekilde izah etmek daha doğrudur. 6-7
ayetler de kimi örnek almalıyım- kimi örnek almamalıyım, yanlış ben-doğru ben
sorularının cevabı vardır. 6-7.
Ayetleri bu bağlamda değerlendirdiğimiz takdirde “Kimi örnek almalı?” isimli
kitab ile ortak paydada birleşmiş oluyor. bilgi ile insan zihni inşa
edildikten sonra artık eylem safhasına örnekler gösterilerek geçilmesi
istenmektedir. Karakterimizi inşa ederken “Nimetine erdirdiklerinin yoluna”
diye örnek olarak gösterilen iyi
insanları örnek almamız, onların oluşturduğu “doğru beni” oluşturmamız
istenmektedir. Hz peygamberin hayatı da bu nokta da benim için “doğru ben”in
oluşması için bir örnektir. Yine 7. Ayetin devamında ise “gazaba uğramışların yoluna
değil” ifadesi ile örnek alınmaması gereken, yanlış benler, yanlış bizlere,
yanlış onlara işaret vardır. Sonuç olarak Kuran ve efendimizin hayatının özü
bilgi= eylem üzerine inşa edilmiştir. Kuranın öğretisi de efendimizin
öğretisi de bilginin eyleme geçirilmesi ve bu eyleminde salih amel değeri
kazanması yani iç dünyamız ile dış dünyamızın bir denge içerisinde yürümesi
gerekmektedir. Kuran ve efendimiz bizden bunu ister. |
el-Mâide
5/116-118
قَوْلُهُ
تَعَالَى: (وَإِذْ قالَ اللَّهُ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ أَأَنْتَ قُلْتَ
لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّي إِلهَيْنِ مِنْ دُونِ اللَّهِ). اخْتُلِفَ فِي وَقْتِ هَذِهِ الْمَقَالَةِ فَقَالَ
قَتَادَةُ وابن جريج وأكثر المفسرين: إنما
يقال لَهُ هَذَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ. وَقَالَ السُّدِّيُّ وَقُطْرُبُ. قَالَ لَهُ
ذَلِكَ حِينَ رَفَعَهُ إِلَى السَّمَاءِ وَقَالَتْ النَّصَارَى فِيهِ مَا قَالَتْ،
وَاحْتَجُّوا بِقَوْلِهِ:" إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبادُكَ"]
المائدة: 118] فَإِنَّ" إِذْ" فِي كَلَامِ الْعَرَبِ لِمَا مَضَى. وَالْأَوَّلُ أَصَحُّ يَدُلُّ عَلَيْهِ مَا قَبْلَهُ
مِنْ قوله:" يَوْمَ يَجْمَعُ اللَّهُ الرُّسُلَ"] المائدة: 109] الآية
وَمَا بَعْدَهُ" هَذَا يَوْمُ يَنْفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ"]
المائدة: 119]. وَعَلَى هَذَا تَكُونُ" إِذْ" بِمَعْنَى"
إِذَا" كَقَوْلِهِ تعالى:" وَلَوْ تَرى إِذْ فَزِعُوا" «1»] سبأ:
51] أَيْ إِذَا فَزِعُوا. وَقَالَ أَبُو النَّجْمِ:
ثُمَّ
جَزَاهُ اللَّهُ عَنِّي إِذْ جَزَى ... جَنَّاتِ عَدْنٍ في السموات الْعُلَا
Kurtubi Hz “İlimde derya” olarak nitelenen bir
müfessirdir. Bunun ile birlikte fıkıh, hadis, kıraat gibi diğer alanlarda da
söz sahibi bir müfessirdir. Kurtubinin iki önemli sözü vardır;
1. Kitabımda görüşleri onları söyleyenlere, hadisleri
de onları derleyenlere isnat etmeyi şart gördüm.
2. Sözü söyleyenine izafe etmek ilmin bereketidir.
Buradan anlıyoruz
ki Kurtubi hz. İsnat ilmine çok değer veren bir müfessir. İsnat ilmine önem
vermesinin nedeni ise tefsirinde aldığı rivayetlerin yada nakil ettiği
bilgilerin güvenilirliğini gözler önüne sermektir. Bu saye de ise kendi
tefsirinin de değeri artmış oldu.
Yukarı daki metinde
görüldüğü üzere , هَذِهِ الْمَقَالَةِ
( Hz Allah’ın İsa peygambere söylemiş olduğun sözün konumu hakkında farklı görüşlerin
olduğunu söylemekte) daha sonrasında ise قَتَادَةُ
وابن جريج وأكثر المفسرين bu konu hakkında ki görüşlerini “kıyamet
günü” olduğunu söylemiş ve bu görüşü kimlerin söylediğini ismen zikretmiştir.
Yine devamında ise farklı görüş olarak وَقَالَ
السُّدِّيُّ وَقُطْرُبُ
şeklinde isnat kullanarak rivayetlerin yorumların sahiplerini
zikretmiştir.
Yine farklı olarak
bu konu hakkında ki farklı açıklamaları söyledikten sonra kendi görüşünü
söylüyor ve kendisininde esah olan birinci görüşü savunanlar tarafında olduğunu
söylüyor.