Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)


ÖDEV 6

MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLIMIDIR?

  Müfessir, sözlükte “açıklamak, beyan etmek, izhar etmek” anlamındaki fesr kökünün “tef‘îl” kalıbından (tefsîr) türeyen müfessir kelimesi “Kur’ân-ı Kerîm’i yorumlayan kimse” demektir.  Müfessir, Kısa ve anlaşılması güç bir metni açıklayan, açıklığa kavuşturan, metnin anlam ve amacı üstünde yorumda bulunan kimse demektir.


 
Kur’ân-ı Kerîm’e göre onu yorumlama yetkisi Allah’tan sonra Resûl-i Ekrem’e aittir. Nahl sûresinde (16/44) Resûlullah’a Kur’an’ı açıklama görevinin verildiği belirtilmiştir. Hz. Peygamber bazen âyetteki bir kapalılığa işaret eder, bazen âyetle ilişkili olarak sorulan bir soruya cevap verir, bazen de Kur’an’ı Kur’an’la tefsir ederdi. Resûl-i Ekrem’in Kur’an’ı tefsir edici mahiyette davranışlarda bulunduğuna dair örnekler vardır. Kısacası Hz. Muhammed (s.a.v.) Kur’ân’ı bizzat hayatına uygulayarak diğer insanlara yol gösterici olmuştur. Sahabeler, peygamberimizin sağlığında Kur’an’ı yorumlamak yerine ona başvurmuştur. Peygamberimizden sonra Kur’ân’ı açıklama görevi sahabîlere düşmüştür.  Başta Abdullah b. Abbas olmak üzere Übey b. Kâ‘b ve Abdullah b. Mes‘ûd sahabîler içindeki meşhur müfessirlerdir. Sahabîlerden sonra Kur’ân’ı açıklama görevi Tâbiîn dönemindeki alimlere onlardan sonra da Tebeu’t-tâbiîn alimlerine düşmüştür. Hz. Peygamber’in, Kur’an’ın tefsiri konusunda bilgisizce konuşanların cehennemle cezalandırılacağını ve Kur’an hakkında kendi re’yi ile söz söyleyenlerin isabet etseler bile hatalı olacakları bildirilmiştir. Buradan herkesin müfessir olamayacağını anlıyoruz.

Müfessirler Her Zaman Haklımıdır?

  Müfessirler her zaman haklı değildir; çünkü onlar da en nihayetinde insandır. İnsan; yanılabilir, yanlış şeyler yapabilir. Bunu göz önünde bulundurarak müfessirlerin yorumlarını incelemeli, müfessirlerin taşımaları gereken özelliklere sahip olup olmadıklarına bakmalıyız.

  Zerkeşî’ye göre de Kur’an’ı tefsir edecek kişi öncelikle geniş bilgiye ve takvâya sahip olmalı, şüpheli şeylerden kaçınmalı, günah sayılan işlerde ısrar etmemeli, kibirden ve dünya sevgisinden uzak bulunmalı ve tahkikî imana sahip olmalıdır. Ayrıca Resûl-i Ekrem’den ve sahâbeden gelen bilgilere başvurmalıdır. Bir müfessir, yukarıda saydığımız davranışların tam tersini yapıyorsa o müfessir her zaman haklıdır diyemeyiz.

  Süyûtî bir kişinin müfessir olabilmesi için ihtiyaç duyduğu ilimleri şöyle sıralar: Arapça bilgisi, sarf, nahiv vs. Kısacası bir kişinin müfessir olabilmesi için birçok alanda bilgi sahibi olması gerekir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Öncelikle bu haklılığı tartışbilmemiz için tefsir geleneğine bakmamız lazımdır. İlk olaral tefsir iki çeşit olduğu için bu soruyu sorduğumuzda hangi yöntemli tefsire ve hangi müfessirden söz ediyor olduğumuz çok önemli bir noktadır. İslam dininde bize aktarıldığı kadarıyla içtihat kapısı kapanmamıştır diye biliyoruz. Bu sebeple de rivayet usulünde kaleme alınmış olan rivayet müfessirlerini bu hassasiyetle okuyup bir yargıya varabiliriz ki benim bu konudaki yargım, ayetin ve hadisin çerçevesinden bariz bir uzaklık göstermediği sürece haksız olduğunu iddia edemeyiz. İkinci tefsir türü olan dirayet tefsirine gelecek olursak, bunu tür hakkında çok farklı değerlendirmelerde bulunabiliriz fakat benim daha çok dikkatimi çeken noktalar şunlardır; bu müfessirin dini hassasiyeti, bilgiyi anlamadaki yöntemi ve dini-siyasi yani düşünüşü hangi meyildedir. Çünkü dirayet yöntemi ile kaleme aldığı tefsir bu paradigmalar dahilinde kaleme alınacaktır ve sonuç olarak ortaya koymuş olduğu metni de ben okuduktan sonra İslami paradigmalar dahilinde değerlendirip haklı olup olmadığına kanaat getirebilirim.
Sonuç olarak, ne bütün müfessirlere haklı diyebiliriz ne de bütünüyle müfessirlere haksız diyebiliriz. Çok yönlü bir mantık yürütmeye tabi tutulacağı için ve kendileri de bir insan oldukları için her iki uçta da her zaman bazıları olacaktır. Problemi tek bir müfessir üzerinden bile somutlaştırırsak diyebiliriz ki, bir müfessirin bir metninde elle tutulur tefsirleri olabilirken aynı zamanda tutarsız veyahut daha doğru bir tabirle bağlamından uzak tefsirleri de olabilmektedir.
0 Yorum - Yorum Yaz


       Müfessir her zaman haklı mıdır?

Mufessir; “Kur’an-ı Kerim’i yorumlayan kimse” demektir.

       Kur’an’ı Kerim’e göre Kur’an’ı ilk yorumlama yetisi Allah ve Rasulüne aittir. Rasulün sağlığında ashap, Kur’an’ı yorumlamamış, ortaya çıkan problemlerin çözümü için Rasul’e başvurmuştur. Peygamberin vefatından sonra sahabiler karşılaştıkları problemleri peygamberden öğrendikleri şekilde çözmeye çalışırlar. Daha sonra tabiin devrinde müfessirlerin sayısı gittikçe çoğalır. Bu dönem müfessirleri Arap dilinin grameri üzerinde durur. Tefsirlerinde de kelime tahlilleri yaparak yorumlarını yazarlar. Rasul-i Ekrem’den ve sahabeden gelen rivayetleri öncelikle dikkate alıyorlar, Ehl-i kitaptan derledikleri bilgileri de kullanıyorlardı.

       İslam coğrafyasının genişlemesi tefsir ilminin seyrini de etkilemiştir. Tebeu’t-tabiin ve daha sonra gelenler kaynaktan uzaklaşılmış.

       Rasulullah’ın döneminden uzaklaştıkça farklı ırk ve dinlerden insanların Müslüman olmaları ve kendi kültürlerini bir şekilde dinin içine taşımaları, metin ve dil yapısının kavranamaması hata yapmlarına sebep olmuştur. Ön yargılarla Kur’an’a yaklaşmaları, kültürel, itikadi ve siyasi düşüncelerden ve mezheb taassuplarından kaynaklanan sebeplerle Kur’an’a bütüncül bir şekilde bakılamaması çeşitli yorum farklılıkları ve ihtilaflara sebep olmuştur. Ayrıca savundukları fikirlerini Kur’anla temellendirmek, onun desteğini kazanmak istemeleri hata yapmalarına sebep olmuştur. Kur’an’ı her ne kadar geçmişten gelen rivayet ve bilgi birikimiyle yorumlasalar da kendi anlayış ve düşüncelerini, yetiştikleri çevrenin kültürünü ve bağlı oldukları mezhep ve düşünce ekolünün ilkelerini de yorumlarına yansıtmışlardır.

       Müfessirlerin bilgi birikimi, zekâ ve kavrayışı, olaylara bakışı ve yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Ancak bu yorumun sınırsız yapılabileceği anlamına gelmez. Dini bir metni sınırlayan belirli kurallar vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olur.

       Kısaca müfessir beşer olması hasebiyle hata yapabilir. Bu yüzden her zaman haklı olmayabilir. İçinde yaşadığı ortamdan etkilenerek yanlış yorumlar yapabilir.

       Filiz Kılıç

18071560

Tefsir2 Bşubesi


0 Yorum - Yorum Yaz


   MELTEM NUR TÜRK 19070227 İLAHİYAT 2. SINIF/ B ŞUBESİ

   Müfessirler Kuran’ı rivayet ve bilgi birikimleri çerçevesinde yorumlamışlardır. Kendi anlayış ve düşüncelerini, yetiştikleri çevrenin kültürünü ve bağlı oldukları mezhep ve düşünce ekolünün ilkelerini de yorumlarına yansıtmışlardır. Müfessirin bilgi birikimi, zekâ ve kavrayışı, olaylara bakışı ve yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Ancak bu, yorumun sınırsız yapılabileceği anlamına gelmez. Dini bir metnin yorumunu sınırlayan belirli kurallar vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olabilmektedir. Müfessirin Kuran’ı tefsîr ederken riayet edeceği; lugat, iştikâk, sarf, nahiv, belâğat, kırâat, usûlu‟d-dîn, usûl-i fıkh, sebeb-i nüzul, nasih-mensuh, fıkıh, hadîs ve tarih bilgisi gibi hususlar ve bilgi birikimi vardır. Sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi ilimlere de vakıf olmalıdır. Bunların yanında müfessirin inancının Kuran’a ve sünnete uygunluğu, niyetinin halisane olması, ayetlerin inceliklerine vakıf olması ve hevasına göre konuşmaması gerekir. Yani müfessirin haklılığı ve hata yapmaması bunlarla ilişkilendirilebilir. Bir beşer olarak müfessirin de hata yapması, yanılması muhtemeldir. Bu yüzdendir ki ben müfessirin her zaman haklı olmayacağına inanıyorum.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


 

Müfessirler kuranı kendi anlayış kendi kapasitesine göre anladığını kuranın ne anlatmak istediğini bize açıklar müfessirin asıl kaynağı kuran ve hadislerdir. şimdi diyebiliriz ki kuran ve sünnet her zaman haklıdır. Evet öyledir de zaten ama müfessir kendi ilmine göre onlardan çıkarım yaptığı için bazı konuları tam kavrayamamış ne anlatmak istediğini görememiş olabilir .  yani Müfessirin  haklılığı kendi ilmine göre kapasitesine göre olduğu için her zaman haklıdır demek bence doğru olmaz ama şunu diyebilirizki haklı olmayı , doğru olmayı isteyenlerin başında müfessirlerin geldiğini söyleyebiliriz.   

FURKAN YILDIZ 19070251 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Barış Kizil 19071585 tefsir 2 B şubesi    

       Müfessir her zaman haklı mıdır?

Asıl konumuza girmeden önce,  Müfessirin sözlük ve ıstılah manalarına kısaca değinmekte fayda vardır kanaatindeyim.
Sözlükte “açıklamak, beyan etmek, izhar etmek” anlamındaki fesr kökünün “tef‘îl” kalıbından (tefsîr) türeyen müfessir kelimesi “Kur’ân-ı Kerîm’i yorumlayan kimse” demektir.
Müfessir, kişisel yetenek ve birikimlerini kelamı anlama uğrunda sergileyen ve derin çabası sonunda kelâmullahı anlayabilen, anladığını yeni bir ifade ile sunan veya başka bir dile aktaran (meâl) ya da geniş bir şekilde anlatan, çıkarımlarını kendi dili ile ifade eden kimsedir.

Kur’ân-ı Kerîm’e göre onu yorumlama yetkisi Allah’tan sonra Resûl-i Ekrem’e aittir.
Rasulullah'ın vefatından sonra bu görevi onun eğitiminden geçerek Kuran tefsiri alanında ehliyet kazanan sahabiler yapmaya çalışmıştır. Başta Abdullah b. Abbas olmak üzere Übey b. Ka'b ve Abdullah b. Mes'ud ashap içinde bilinen meşhur müfessirlerdir. Tabiin döneminde oluşan Mekke, Medine ve Irak (Kufe) tefsir mektepleri bu üç müfessirin çevresinde onların talebeleri tarafından şekillendirilmiştir. İslam coğrafyasının genişlemesi tefsir ilminin seyrini de etkilemiştir. Tebeu't-tabiin ve daha sonra gelenler kaynaktan uzaklaşmış olmaları sebebiyle Kuran'ın yorumlanması konusunda bazı yeni şartlarla karşı karşıya geldiler. Zamanla toplumların ilerlemesi ve teknolojinin gelişmesiyle müfessirin bilmesi gereken ilimler konusu her devirde güncelliğini korumuştur.

Müfessirlerin bilgi birikimi, zekâ ve kavrayışı, olaylara bakışı ve yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Ancak bu yorumun sınırsız yapılabileceği anlamına gelmez. Dini bir metni sınırlayan belirli kurallar vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olur.
Kısaca müfessir beşer olması hasebiyle hata yapabilir. Bu yüzden her zaman haklı olmayabilir. İçinde yaşadığı ortamdan etkilenerek yanlış yorumlar yapabilir.

0 Yorum - Yorum Yaz


                                    MÜFESSİRLER HER ZAMAN  HAKLI MIDIR ?

Müfessir Kimdir ?

Kuran-ı Kerim’ i açıklayan ve yorumlayan yani Tefsir işini yapan anlamında kullanılmaktadır. Bunu ilk olarak yapan Hz. Peygamberdir. Kendisine gelen bazı ayetlerle ilgili soruları cevaplamış ve açıklamalar yapmıştır. Daha sonra Ashab- ı Kiram dan bazıları da bu şekilde açıklamalar yapmışlardır.  Tefsir de Rivayet ve dirayet olarak bildiğimiz iki metod öne çıkmaktadır. İlki öncekilerin yaptıkları yorumları kullanmak diğeri ise Müfessir olan kişinin ilmi altyapısıyla yorumda bulunmasıdır. Genel olarak müfessirler her iki yöntemi de kullanmışlardır.

Müfessir Kuran-ı Kerim’i tefsir ederken bir çaba içerisindedir ama bunun neticesinde bu ayetin yorumu budur demez çünkü böyle bir iddiası yoktur. Onun yaptığı bir anlama çabasıdır. Kendi ilmi bulunduğu ortam ve şartlar bu yorumu etkilemektedir. Yaptığı yorumu daha sonra yeniden gözden geçirip değiştirebilir. O, Allah-u Teala’nın vahyinden anladıklarını söylemektedir. Kuran’ın anlaşılmasında bu da benim yorumum demektedir. Bazen yaptığı yorumlar daha doğru veya çok da doğru olmayan bir yorum olabilir ama bu bizlere farklı bakış açıları sunabilir. Bu Tefsir külliyatından yararlanmak isteyen bunu göz önünde bulundurur ve böylece daha doğru okumalar yapabilir.

 

Avni Can Özkan / 19070185 / Tefsir 2 B şubesi


0 Yorum - Yorum Yaz

Esra KILIÇ Ödev6    31.12.2021

 

Esra Kılıç 19070147

Müfessir her zaman haklımıdır?
      Müfessir derken Kuran-ı Kerim'i yorumlayan ve açıklayan bu alanda çalışan kimselere diyoruz. Kuran-ı Kerimi yorumlarken ki birikimleri, çalışmaları ve Arapçadan ne anladığı bu açıdan önemlidir. Arapçası yeterli olmayan ve yeterince araştırmada bulunmayan bir müfessirin açıklamaları doğru olmayacak ve yanlışa düşecektir. Ayrıca bir müfessirin bakış açısı, hayattaki ve dindeki değerleride bunu etkiler. Sonuç olarak bir konudaki araştırması yeterli ama bir diğerinde yetersizse müfessir yanlışa düşebilir.


0 Yorum - Yorum Yaz

19070060/ ESMA NUR BAKIŞ    31.12.2021

MÜFESSİRLER HER ZAMAN HAKLI MIDIR?

Kur'an-ı Kerim'i yorumlayan kimseye müfessir denir. Müfessirler, yaşadıkları çağın, bağrında yetiştikleri kültürün ve onun değer yargılarının izlerini taşırlar. Kur'an'ı anlamaya ve açıklamaya çalışan müfessir, içinde bulunduğu sosyo-kültürel yapının özelliklerini odak noktası yaparak Kur'an'a yönelirse Kur'an'ın bir bütün olarak kavranmasında eksiklik yaşar. Bütünlük nazar-ı itibara alınmayınca, hemen herkesin Kur'an'da kendi doğrularına dayanaklar bulması da son derece kolay olur. Kur'an'ın anlaşılmasında ve yorumlanmasında vazgeçilmez esaslardan biri ön yargıdan uzak durma ilkesidir. Çünkü hissi yaklaşımlarda kişiler önceden kabullendikleri sonuçlara ulaşacaklardır. O zaman gerçekler herkese göre değişecektir. Bu da Kur'an'ın rehber kitap olma özelliğini zedeler. Müfessir, Kur'an'ın bütünlüğünü göz ardı edip objektifliği koruyamazsa kendi yanında haklı olarak görülebilir. Lakin Kur'an'ı, ayet çerçevesi, siyak-sibak çerçevesi ve Kur'an'ın bütünlüğü çerçevesinde incelenmesi gerektiği bilgisinde olan biz tefsir talebeleri için müfessirler her zaman haklı değildir. Ki, insan her zaman her konuda haklı olamaz. Müfessir de insan olduğu için haklı değildir diye düşünüyorum.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


MERAL BÖCEK / 20070099

İLAHİYAT FAKÜLTESİ / TEFSİR II

2. SINIF

MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLI MIDIR?

Müfessir Ku’an’ı Kerim’i tefsir eden, açıklayan kimseleri ifade eden bir kavramdır. Tefsir Allah’ın kitabı değildir, insani bir edimdir, beşeri bir olgudur. Tarihteki her müfessir ve dolayısıyla tefsir mutlaka çeşitli faktörlerden etkilenmiştir. Hiçbir şeyden etkilenmeyen bir müfessir ve tefsir yoktur.

Tarihsel süreçte etkilenilen faktörler tefsire mezhep olarak yansımıştır. Mezhebi etkiler Sünni, Mutezile ve Şii kanadındaki tefsirler üzerinde etkili olmuştur. Örneğin, Zemahşeri Keşşaf adlı tefsirini Mutezile mezhebinin etkisi ile yazarken, Beydavi Envaru’t-tenzil tefsirini Ehli Sünnetin etkisi ile yazmıştır. Dolayısıyla müfessirler tefsirlerini yazarken sahip oldukları mezhebin etkisinde kalarak yazmışlardır. Günümüzde müfessir ve tefsir üzerinde etkili olan faktörler arasında siyasi, sosyal etkiler sayılabilmektedir.

Dolayısıyla müfessirin sahip olduğu mezhep, içerisinde bulunduğu siyasi ve sosyal yapı yaptığı tefsir üzerinde etkili olmuştur, bunun olmaması düşünülemez. Çünkü insan yaşadığı çevreden, coğrafyadan, iklimden, kültürden, içinde bulunduğu sosyal ortamdan, sahip olduğu ideolojiden etkilenen bir varlıktır. Bunu inkar etmek insanın doğasını inkar etmektir.

Sonuç olarak müfessir her zaman haklı değildir. Her zaman haklı olmak demek tek bir doğrunun olması demektir. Fakat açıkladığımız gibi tefsirde tek bir doğrudan bahsetmek mümkün değildir. Tek bir doğrunun olmadığı yerde her zaman haklı olmak da söz konusu olamaz. Kur’an’ın asaleti korunduğu sürece müfessirin tefsirini kendi mezhebine, kendi bakış açısına göre yazmasında bir sakınca yoktur, bu doğaldır, insan olmanın bir sonucudur. Bu çerçevede yapılan her tefsir, sunulan her bakış açısı bir zenginliktir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Mücahit FİDAN 19070116 (İLH205-B)

 

 

Sözlükte açıklamak anlamına gelen fesr kökünün tef'il kalıbından türeyen müfessir kelimesi "Kur'an-ı Kerim'i yorumlayan kimse" anlamına gelmektedir. Kur'an-i Kerim'e göre onu yorumlama yetkisi Allah'tan sonra Hz. Peygambere aittir. Nahl suresinde (16/44) Kur'an'ı açıklama görevinin Peygamberimize verildiği belirtilmiştir. Hz. Aişe'nin "Resulullah, Allah'ın kitabından Cebrail'in ona öğrettiği kadar tefsir ederdi" şeklindeki sözü onun tefsirlerinin hem ilahi kaynağa dayandığını hem de çok olmadığını gösterir. Resulullah'ın ahirete irtikalinden sonra bu görevi  onun eğitiminden geçerek Kur'an tefsiri alanında ehil olan sahabeler yapmaya çalışmıştır. Hz. Peygamber tefsir konusunda bilgisizce konuşanların cehennem ile cezalandırılacağını ve Kur'an hakkında kendi fikri ile söz söyleyenlerin isabet etseler dahi hatalı bir davranış sergilediklerini bildirmesi sahabe ve tabiin neslinin tefsir konusunda dikkatli davranmasına yol açmıştır. Tabiin döneminde bir hayli müfessir sayısı artmıştır. Bu dönemin müfessirleri aynı zamanda muhaddis ve dil alimi olduğundan tefsirlerinde bunun yansımaları yanında kendi anlayışlarını görmek mümkündür. Ragıp El İsfahani müfessirin şu ilimleri bilmeleri gerektiğini söylemiştir: Lafızlar, lafızların birbirleriyle münasebeti, lafızlara arız olan hükümler, kıraat, siyer ve rivayet, hadis ve sünnet, fıkıh usulü, fıkıh ve zühd, kelam, insanın bildiğiyle amel etmesi sonunda oluşan vehbi ilim. 

Ebu Hayyan el-Endelüsi'ye göre bu ilimler dil, sarf ve nahiv, beyan ve bedi, rivayet ve hadis, fıkıh usulü ve dil felsefesii, kelam ve kıraattir. Günümüzde müfessirlerin pozitif ve sosyal ilimleri de bilmesi gerektiği hususunda görüşler bulunmakla birlikte Şatıbi'nin asırlar önce buna karşı olumsuz tavır sergilediği bilinmektedir.

 

Sözgelimi müfessirlerin bilmesi gereken ilimler dahi ulemalar arasında farklılık sergilemiştir. Müfessirlerin de birer insan olduğunu asla unutmamak gerekir. Hatalı ve birbirleri arasında tefsir farklılıkları olabilir. Bir müfessirin her zaman haklı olduğu gibi bir sonuca asla varılamaz. Resulullah'ın döneminden uzaklaştıkça farklı ırk ve dinlerden insanların müslüman olmaları ve kendi kültürlerini bir şekilde din içine taşımaları ayrıca kültürel ve siyasi düşüncelerden ve mezhep taassubundan kaynaklanan sebepler bu ihtilafları arttırmıştır. Müfessirler Kur'an'ı her ne kadar geçmişten gelen rivayet ve bilgi birikimiyle yorumlasalar da kendi anlayış ve düşüncelerini, yetiştikleri çevrenin kültürünü ve bağlı oldukları mezhep ve düşünce ekolünün ilkelerini de yorumlarına yansıtmışlardır. Bu yorum farklılıkları Kur'an ve sünnetin ruhuna ve ilkelerine uygun olsa da bazen bunlara muhalif yorumlar da yapılmıştır. Müfessirin bilgi birikimi, zekası ve kavrayışı, olaylara bakışı ile yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Tabi bu yorumun sınırsız yapılabileceği anlamına da gelmez. Dini bir metnin yorumunu sınırlayan belli kural ve kaideler vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olur. Kur'an'ı yorumlamada ihtilaf çeşitlerini 2 sınıfa ayırabiliriz:

1-)İhtilaf-ı Mezmum: Çoğunluğa aykırı olan şazz görüşler.

2-)İhtilaf-ı Memduh: Dini metinlerin tabiatından kaynaklanan sebeplerdir.

 

Sonuç olarak Kur'an'ın indiği dönemden uzaklaştıkça müslümanlar farklı dil ve düşünce ve medeniyetlerle karşılaştıkça düşüncelerinde  büyük değişimler olmuştur. Aynı zamanda müfessirin yetiştiği kültürel çevre ve, anlayış farkı, bilgi ve tecrübesi, bunun yanında  olaylara yaklaşım tarzı farklı yorumların oluşmasında etkili olmuştur. Bu farklı yorumlar öyle bir noktaya varmıştır ki İslam düşünce dünyasında birbirlerini tekfir eden taban tabana zıt düşünceler oluşmuştur. Velhasıl kelam müfessir her zaman haklı olması mantıken imkansız bir anlayıştır.  


0 Yorum - Yorum Yaz


MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLI MIDIR?

GÜLSÜM TEKELİ – 19070215 – 2.SINIF B ŞUBESİ

Bence müfessirin haklı olup olmadığı dönemine göre değişebilir. Sahabe dönemindeki müfessirler tefsir yaparken bizzat Hz. Peygamber (SAV)’in açıklamalarıyla hareket ederken tabiin dönemindeki müfessirler rivayetlere göre tefsir yapmışlardır. Bu tefsirler sağlıklıdır, güvenilirdir. Daha sonraları ise İslam coğrafyası gitgide genişlediği için farklı toplumlardan insanlar da tefsir yapmaya başlamıştır. Zamanla müfessirler kendi bilgileriyle Kur’an’ı tefsir etmişlerdir. Aynı zamanda bilgilerinin yanında yaşamış oldukları toplumun özelliklerini, kültürünü, değerlerini, kendilerinin dahil oldukları grupların düşüncelerini tefsire yansıtmış olabilirler. Bütün bunların yanında ayrıyeten müfessirin düzgün bir şekilde tefsir yapabilmesi için Arap dilinin özelliklerini çok iyi bilmesi, dil bilgisi kurallarına hakim olması gerekir. Şöyle ki; böyle bir durumda sahabe ve tabiin döneminden sonra yapılan tefsirlerde müfessirin her zaman haklı olduğunu söylemenin doğru olmadığını düşünüyorum.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Beyza Sıkan, 19071567, İlahiyat Fakültesi, 2. Sınıf, B Şubesi

 

Müfessirler, muhtelif ilimleri bilir, bu bilgi birikimlerini baz alarak Kuran'ı yorumlamaya çalışırlar. Özellikle hadis, çoğu müfessirin dayandığı ve ilk müracaat ettiği ilimdir. Çünkü Kuran'da kastolunan şeyi en iyi şekilde bilen ve yeri geldiğinde onu açıklayan Peygamber efendimiz (s.a.v.)'dir. Bunun dışında Kuran'ı tefsir ederken Arap Dili ve Belağatı, Fıkıh gibi daha nice farklı ilimlere dayanır müfessirler. Unutulmamalıdır ki, her müfessir Kuran'ı sadece kendi bağlamında yorumlamıştır. Burada kastedilen şey, müfessirlerin farklı şartlarda ve zamanlarda yetişmeleri, dolayısıyla farklı kültürleri ve görüşleri benimsemiş olmaları ve sonuç olarak Kuran'a belli bir çerçeveden bakmaları. Haliyle o zaman müfessirlerin Kuran'a dair yaptıkları yorum -onlar her ne kadar da objektif olmaya çalışsa da- subjektiftir. Müfessirler kendi zamanının sorunlarına ve soru işaretlerine bir çözüm ve cevap arar, ve ayetlerin açıklamasında da bunun izleri görülür. Her müfessir sadece kendi kapasitesince yorumlayabilir Kuran'ı ve her biri doğru olduğuna inandığı şekilde onu açıklar. Netice itibariyle "müfessir her zaman haklıdır" demek mümkün değildir. Çünkü her müfessir kendine göre haklıdır. 

Bilinmelidir ki, insan bütün ilimlere aynı anda vakıf olamaz. Kişi birçok ilim hakkında bilgi sahibi olabilir, ama onun bütün alanlarda uzmanlaşmış olması imkansızdır. Bu sebepten bazı tefsirler dirayet, bazıları rivayet, bazıları belağat ağırlıklıdır ve buna daha başkaları de eklenebilir. Aryıca Kuran evrenseldir, ve her farklı bir devrin insanı onu okuduğunda ondan farklı anlamlar çıkarabilir. 

Tüm bunlara binaen şunlar söylenebilir: Müfessir her zaman haklı değildir. Her müfessir kendine göre haklıdır. Bu nedenledir ki, farklı görüşler ve mezhepler ortaya çıkmıştır. İnsan, sadece bir müfessirin belli bir tefsirini değil, birkaç müfessir ve tefsirden faydalanmalıdır. Belki de, günümüzde ilimler çok geliştiği ve bilgiler çok çoğaldığı için ve bir insan tek başına bu kadar ilme vakıf olamayacağı için, Kuran birçok veya tüm ilim dallarının uzmanlarından oluşan bir heyet ile tefsir edilmelidir, ki daha kapsamlı bir tefsir elde edilmiş olsun.


0 Yorum - Yorum Yaz

Ödev 6    01.01.2022

Ödev 6.
Müfessir Her Zaman Haklı Mıdır?
Cevap: Hayır, değildir. Sebebine gelecek olursak, müfessirler İslam dünyasının önemli bir alim kesimini oluştururlar. Nitekim onların amacı Allah rızası, dini hükümleri doğru bir şekilde açıklığa kavuşturmak ve insanlara yardımcı olabilmektir. Hiçbir müfessir de kasıtlı olarak hata yapmaz. Nitekim onlar için "şu kişi yanlıştır, bu dediği doğru değildir." demek yerine "o konuda hataya düşmüş" olduğunu ifade etmek daha doğrudur. Her insan bir fikir dünyasıdır. Her bir fikrin de kayıtsız doğru olması, imkansıza yakındır. Müfessirler de her fikirlerinde isabetli olmayabilirler. Özellikle hakkında fikir birliği bulunmayan bir konuda onlar yaptıkları çeşitli yorumlarda her zaman isabet etmiş değillerdir. Nitekim Hz. Muhammed'in açıklamadığı, çünkü sahabenin dilin inceliklerine hakim olmasından kaynaklı olarak açıklamaya gerek duymadığı hususlar mevcuttur. Sonraki dönemlerde İslam'ın yayılması ile birlikte zihinlerde soru işaretlerini gidermek de müfessirlere kalmıştır. Onların içinde bulunduğu her türlü durum da yorum yeteneklerine etki etmiştir. Fakat her insan kendi görüşü ile tefsir edebilme gibi bir kabiliyete sahip değildir. Benim fikrimce bu yorum kabiliyeti Allah tarafından onlara bahşedilmiş bir lütuftur. Onların hata etmesinin bile bir sevap, isabet etmelerinin iki sevap niteliğinde olduğunu dile getiren pek çok kişi vardır. Onların her zaman haklı olmayışları da art niyetten bağımsız olup, Allah rızasını kazanmak amaçlıdır.
Edanur KILINÇ
19070148 

0 Yorum - Yorum Yaz


19070154-AHMET KOÇOĞLU İLH205-B ŞUBESİ 2.SINIF
 
 Müfessir Her Zaman Haklı Mıdır?
Müfessirler, Kur‟an‟ı her ne kadar geçmişten gelen rivayet ve bilgi birikimiyle yorumlasalar da kendi anlayış ve düşüncelerini, yetiştikleri çevrenin kültürünü ve bağlı oldukları mezhep ve düşünce ekolünün ilkelerini de yorumlarına yansıtmışlardır. Bu yorum farklılıkları, Kur‟an ve sünnetin ruhuna ve ilkelerine uygun olsa da bazen bunlara muhalif yorumlar da yapılmıştır.
Müfessirin bilgi birikimi, zekâ ve kavrayışı, olaylara bakışı ve yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Ancak bu, yorumun sınırsız yapıla ileceği anlamına gelmez. Dini bir metnin yorumunu sınırlayan belirli kurallar vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olur. 

0 Yorum - Yorum Yaz


      Müfessir yaptığı tefsirle tefsir ilminin yöntemsel yaklaşımlarını yapan onu anlamlandıran kişidir.İlk olarak Hz.Muhammed ve okuma yazma bilmeyen sahabilerle başladığı bilinir.
 
         Kur'an ı Kerim Yüce Allah'ın ilahi kelamıdır muhatabını doğru ve gerçekliğe ulaştırmayı hedefler.Kur'an ı Kerim aşkın bir alemdan nazil olduğu için anlaşılması konusunda peygamber efendimiz döneminden itibaren bazı şartlar gerektirmiştir.Bu konuda gerekli çalışmalar tefsir ilmi içinde yapılmıştır tefsir ilmini ele alan müfessirler İslam düşüncesi boyunca önemli bir yer edinmiştir.
 
         Tefsir insanın gücü nispetinde manayı Allah'ın muradına delalet etmesi keşfetmek ve açıklamak için kullanılan bir bilim olması hasabiyle bunu yapan müfessirde insandır.Yani kökeni insan olan bir ilim ele alındığında yüzde yüz haklılık beklemek anlamsız kalır.
 
         Müfessirler her zaman haklı mıdır? Neye ve kime göre haklılığı öncelikle buna bakmak gerekiyor.Tefsir işiyle iştigal eden insanların Kur'anın inceliklerine ve Kur'anın dilene hakim olması gerekir. Eğer Arapçanın inceliklerini bilmiyor ve Kur'anın ne demek istediğini anlayamıyor ve anlatamıyorsa biz müfessir haklıdır diyemeyiz.Tabi ki sadece dil yönünden değerlendirmek de eksik kalır.Gelişen ve değiyen dünya şartları teknolojinin hakim olması tefsiri yapan müfessirin tefsirini sadece bu bilgiler ışığında değerlendirilmesi zaman, zemin,şartları dikkate almadan yapması sonucu anokronizm meydana gelir.Verilmek istenen anlam değişikliğe uğran bağlamından sapan örneğim; Kıyamet suresinin tefsirini yaparken önsanların parmak izlerki bile birbirinden farklıdır, diye bir anlam versek o zaman dönemin insanlarını günümüz koşullarında değerlendirmiş mananın dışına sapmış oluruz.
 
 
      Tefsiri,yapan müfessir objektiflikten uzak ve ele aldığı konuyu subjektif olarak değerlendiriyorsa yine haklılık payı vardır diyemeyiz.Tefsirlerdeki tutarsızlıklar kullanılan yöntemlerin dışına çıkmak ,tefsiri bilgi yığını haline getirip işlevinden uzaklaştırmak , rivayetleri dikkate almamak sadece dirayette takılı kalmak,uydurma,zayıf hadislere yer verip çokca İsrailiyat'ı kullanmak bir tefsiri tamamen başkalaştıracağı için müfessirin eleştirilmesine yol açacaktır.
 
      İslam,düşünce tarihi boyunca ilimlerle uğraşan alimler sürekli birbirlerini eleştirmişlerdir.Hayatın hiçbir evresinde %100 doğruluk diye bir kavram yoktur.Aristoteles: "Mutlak doğruya deneme yanılma yoluyla ulaşılacağını aslında mutlak iyiliğin mutedil(orta)olmakta bulunacağnı söyler.Biz de müfessirler için bu formülü uygulayabiliriz aslında bu nedenle müfessirler her zaman haklıdır diyemeyiz çünkü kimsenin doğrusu kimseye uymaz.Biz peygamberimiz devrinden beri gelen kuralları uygulayarak tefsir çalışması yaparsak Kur'an ı Kerimin bize vermek istediği anlamları doğru bir şekilde anlama noktasına bir adım daha yaklaşmış oluruz. 

0 Yorum - Yorum Yaz


Hasan DİLMEN 19070793 (İLH205-B)

 

 

Kur'an Allah-u Teala tarafından Peygamberimize vahyedilen bir kitaptır. Onda hiçbir çelişki ve ihtilaf yoktur. Ancak müfessirler kur'an'ı yorumlarken farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Şunu öncelikle ifade etmeliyiz ki Peygamberimizin görevi Kur'an'ı tebliğ etmek, açıklamak ve onunla hüküm vermektir. İnen ayetleri tebliğ etmekle kalmayıp açıklama ve uygulamasını da bizzat yapardı. Kur'an kendisini anlaşılması kolay bir kitap olarak tanımlamaktadır. (Kamer 32)

      Kur'an'ı doğru anlamamız için kulak vererek dinlememiz, tefekkür, tedebbür, tezekkür ve ta'akkul ederek okumamız gerekir. Kur'an'ı anlama ve yorumlamak için önce zihni hazırlık yani tedebbür ve tefekkür yapılmalıdır. Sonra anlama sistemli ve metodik hale getirilmelidir. Kur'an'ın mantukunu ve mefhumunu iyi kavramak gerekir. Kur'an'ın zahirini anlamak için mantık, dil, belağat, esbab-ı nüzul ilmi,  hadis, kıraat, tarih ve islam öncesi tarih ilimlerini bilmek gerekir.

       Kur'an'ın mefhumunu, deruni anlamını anlamak, lafzi/literal, iş'ari yorumlar yapabilmek için yorum ve içtihat bilgisi, ilm-i mevhibe, tasavvuf, kelam, felsefe, hukuk, sosyoloji ve sosyal bilimleri bilmek gerekir.

 

Müfessirler arasında yorum farklılıkları vardır. Çünkü yaşadıkları çevre olsun, fikirleri, düşünceleri farklılık gösterebilir. En nihayetinde onlar da birer beşerdir. Müfessir her zaman haklı olamaz. Çünkü bir müfessir A derken başka bir müfessir B diyebilir. Tüm iyi niyet ve çabaya rağmen bu farklılıklardan doğan farklı yorumların olması çok tabidir. Bu dini metinlere özgü durumdan kaynaklandığı gibi müfessirin kendsinden de kaynaklanabilir. Kasıtlı ve kötü niyetli bir durum olmadığı sürece metne sadık kalmak şartıyla iyi niyetle yapılan her yorum bir zenginlik olarak kabul edilmelidir. Bu farklılıkların ümmet-i Muhammed için bir kolaylık ve aynı zamanda bir rahmet kaynağı olduğu unutulmamalıdır. 


0 Yorum - Yorum Yaz

19072073 Nuray Er    01.01.2022

 Müfessir yaptığı tefsirle tefsir ilminin yöntemsel yaklaşımlarını yapan onu anlamlandıran kişidir.İlk olarak Hz.Muhammed ve okuma yazma bilmeyen sahabilerle başladığı bilinir.
 
         Kur'an ı Kerim Yüce Allah'ın ilahi kelamıdır muhatabını doğru ve gerçekliğe ulaştırmayı hedefler.Kur'an ı Kerim aşkın bir alemdan nazil olduğu için anlaşılması konusunda peygamber efendimiz döneminden itibaren bazı şartlar gerektirmiştir.Bu konuda gerekli çalışmalar tefsir ilmi içinde yapılmıştır tefsir ilmini ele alan müfessirler İslam düşüncesi boyunca önemli bir yer edinmiştir.
 
         Tefsir insanın gücü nispetinde manayı Allah'ın muradına delalet etmesi yönünden keşfetmek ve açıklamak için kullanılan bir bilim olması hasabiyle bunu yapan müfessirde insandır.Yani kökeni insan olan bir ilim ele alındığında yüzde yüz haklılık beklemek anlamsız kalır.
 
         Müfessirler her zaman haklı mıdır? Neye ve kime göre haklılığı öncelikle buna bakmak gerekiyor.Tefsir işiyle iştigal eden insanların Kur'anın inceliklerine ve Kur'anın dilene hakim olması gerekir. Eğer Arapçanın inceliklerini bilmiyor ve Kur'anın ne demek istediğini anlayamıyor ve anlatamıyorsa biz müfessir haklıdır diyemeyiz.Tabi ki sadece dil yönünden değerlendirmek de eksik kalır.Gelişen ve değiyen dünya şartları teknolojinin hakim olması tefsiri yapan müfessirin tefsirini sadece bu bilgiler ışığında değerlendirilmesi zaman, zemin,şartları dikkate almadan yapması sonucu anokronizm meydana gelir.Verilmek istenen anlam değişikliğe uğrar bağlamından sapar örneğin; Kıyamet suresinin tefsirini yaparken insanların parmak izleri bile birbirinden farklıdır, diye bir anlam versek o zaman dönemin insanlarını günümüz koşullarında değerlendirmiş mananın dışına sapmış oluruz.
 
 
      Tefsiri,yapan müfessir objektiflikten uzak ve ele aldığı konuyu subjektif olarak değerlendiriyorsa yine haklılık payı vardır diyemeyiz.Tefsirlerdeki tutarsızlıklar kullanılan yöntemlerin dışına çıkmak ,tefsiri bilgi yığını haline getirip işlevinden uzaklaştırmak , rivayetleri dikkate almamak sadece dirayette takılı kalmak,uydurma,zayıf hadislere yer verip çokca İsrailiyat'ı kullanmak bir tefsiri tamamen başkalaştıracağı için müfessirin eleştirilmesine yol açacaktır.
 
      İslam,düşünce tarihi boyunca ilimlerle uğraşan alimler sürekli birbirlerini eleştirmişlerdir.Hayatın hiçbir evresinde %100 doğruluk diye bir kavram yoktur.Aristoteles: "Mutlak doğruya deneme yanılma yoluyla ulaşılacağını aslında mutlak iyiliğin mutedil(orta)olmakta bulunacağnı söyler.Biz de müfessirler için bu formülü uygulayabiliriz aslında bu nedenle müfessirler her zaman haklıdır diyemeyiz çünkü kimsenin doğrusu kimseye uymaz.Biz peygamberimiz devrinden beri gelen kuralları uygulayarak tefsir çalışması yaparsak Kur'an ı Kerimin bize vermek istediği anlamları doğru bir şekilde anlama noktasına bir adım daha yaklaşmış oluruz. 

0 Yorum - Yorum Yaz


  

 ( Hazal AKBABA - Tesir 2B - 19070034 )

  Müfessirin Kuran'ı yorumu; onun bilgisine, konuya hakimliğine, Arapça seviyesine, konuya nasıl yaklaştığına... vb gibi durumlarına bağlıdır. Yoruma açık bir konuda, kapalı olarak ifade edilen, söz sanatlarının olduğu cümlelerde müfessirirn algılamasına göre faklı yorumlanmalar olabilir. Ya da bir konuyla ilgili farklı rivayetler varken müfessir bunlardan önce Kuran'a sonra kendi görüşüne uygun olanını, konuya daha uygun olanını seçebilir. Haklı olmak ya da olmamak konusu yoktur. Yoruma açık konularda istediği görüşte olabilir. Müfessirin görüşünü onaylayanlar olabileceği gibi onaylamayan farklı bit görüş beyan eden de olabilir. Müfessir doğal olarak her zaman herkese göre haklı görülmeyebilir. 


0 Yorum - Yorum Yaz



   Öncelikle müfesssir kelime anlamı olarak  "Kuranı yorumlayan kimse" demektir. Kuran-ı Kerim'e baktığımızda bu yorumlama yetkisi ilk olarak Allah-ü Teala ve Resulüne ait olduğunu görüyoruz. Peygamberin yaşadığı dönemde sahabe kuran'ı yorumlamamış, ortaya çıkan sorunlarda yetkili mercii olarak Efendimize başvurmuşlardır.Ve peygamberin vefatından sonra da onun kendilerine aktardığı biçimde sorunlarını çözmeye çalışmışlardır.Fakat daha sonrasına baktığımızda, müfessirlerin sayısının çoğaldığını ve daha çok Arap dili grameri üzerine yoğunlaştıklarını görüyoruz.
 
   İslam coğrafyasının sınırlarının genişlemesi, tefsir ilminin seyrini etkilemiş ve bu dönem müfessirleri tabiin ve sonrası ana kaynaktan uzaklaşmışlardır. Ve bu dönemden sonra uzaklaşmaktan kaynaklı, metnin dil ve yapısının aslına uygun olarak kavranamaması hata yapmalarına sebep olmuştur.Ön yargılı yaklaşımlar, kuran'a bütüncül bir bakış açısının olmaması, çeşitli yorum farklılklarına ve ihtilaflara sebep olmuştur.Çünkü, yorumlarında kendi anlayış ve düşüncelerini, yetişmiş oldukları çevrenin kültürünü ve bağlı oldukları mezhep ve ekollerin düşünce ve ilkelerini de yorumlarına yansıtmışlardır.
 
   Dolayısıyla müfessir, her zaman haklıdır diyemeyiz bu bir beşer olarak mümkün değildir. Çünkü, her müfessirin zekası,kavrayışı, bilgi birikimi, yaşamış olduğu kültürel ortam ve olaylara bakış açısı farklı olduğu için, bu da gayri ihtiyari farklılık arz eder ve müfessirin yorumuna ve izahına yansır. Ve müfessir yukarıda da değindiğimiz üzere, beşer olması hasebiyle hata yapması muhtemeldir. Ve bu yüzden her zaman haklı olmayabilir.
 
 
   Bütün bunların yanı sıra müfessirin niyetinin, inancının ve yorumunun halis olması, kuran ve sünnete uygunluğu, ayetlerin inceliklerine vakıf olması ve en önemlisi de hevasına göre yorum yapmaması önem arzetmektedir.Yani müfessirin hata yapma olasılığı bunlar ile ilişki içerisindedir. Dolayısyla yukarıda da zikrettiğimiz gibi beşer olduğu için, müfessirin yorum çabası sonucunda yanılabilmesi muhtemeldir ve müfessir her zaman haklı değildir, her müfessir sadece kendine göre haklıdır şeklinde ifade edebiliriz.
 
 
 
                                                                Dicle YOLDAŞ  B Şubesi
 
 

0 Yorum - Yorum Yaz


Mert ÇÖMEN / 18070077 / B

     Müfessirler de insan olduklarından her zaman haklı oldukları söylenemez. Müfessirlerimizin amacı Kuran ayetlerinin manalarını, mahiyetlerini açıklığa kavuşturup anlaşılmalarını sağlamaktır. Ancak Kuran-ı kerim çağları aşan, her zamanda tazeliğini koruyan bir kitap olduğundan dolayı bazı müfessirlerin görüşleri kendi çağlarının konjonktürel birikimiyle sınırlanıp günümüz için hatalı durumuna düşebilir(Dünyanın düz olduğu görüşünün savunulması gibi.). Bu sadece Kuran tefsiri için değil birçok alan için geçerlidir. Burada önemli olan ifade edilen şeylerin ne niyetle söylendiğidir. Eğer amaç doğruyu bulmaksa hatalar mazur görülebilir. Fakat fitne çıkarmaksa farklı muameleye tutulup tedbir alınır. 


0 Yorum - Yorum Yaz


Selma Ayaz

19070052

B ŞUBESİ

Müessir her zaman haklımıdır?

Hz. Peygamber’in, Kur’an’ın tefsiri konusunda bilgisizce konuşanların cehennemle cezalandırılacağını ve Kur’an hakkında kendi re’yi ile söz söyleyenlerin isabet etseler bile hatalı yolda bulunduğunu bildirmesi (Tirmizi, “Tefsir”, 1; Taberî, I, 71-73) Bu rivayet  sahabenin ve tabiin neslinin tefsir hususunda ihtiyatlı davranmasına yol açmıştır. Nitekim Hz. Ebû Bekir’e Abese süresinin 31. Âyetinin manasının sorulması üzerine, “Allah’ın kitabına dair bir şeyi kendi fikrime göre tefsir eder veya bilmediğim halde söylersem hangi yer beni üzerinde taşır, hangi sema beni gölgelendirir?” dediği rivayet edilmiştir (a.g.e., I, 72). 

Herkes müfessir olamaz, her işin bir ehli vardır. Eğer işler ehil olmayan kişilerin eline geçerse burda hatalar ortaya çıkar. Örneğin, Zerkeşî’ye göre de Kur’an’ı tefsir edecek kişi öncelikle geniş bilgiye ve takvâya sahip olmalı, şüpheli şeylerden kaçınmalı, günah sayılan işlerde ısrar etmemeli, kibirden ve dünya sevgisinden uzak bulunmalı ve tahkikî imana sahip olmalıdır. Ayrıca Resûl-i Ekrem’den ve sahabeden gelen bilgilere başvurmalıdır (el-Burhan, II, 153-164, 180-181). Süyûtî bir kişinin müfessir olabilmesi için ihtiyaç duyduğu ilimleri şöyle sıralar: Arapça bilgisi, sarf, nahiv, iştikak, meânî, bedî‘, beyân, kıraat, usûlü’d-din, fıkıh vb. İlimleri bilmesi gerektiğini söyler.

Zamanla  fetihlerin artması, arapça bilmeyenlerin sayısının artması tefsir ilminde yoğunluğa sebep olmuştur. Ayrıca  zaman ile mezhepler ortaya çıkmış, fen Bilimleri gibi ilimler artmıştır. Mezhep ve kelami tartışmaların ortaya çıkmasıyla bazı Müfessirler, Kuran’ı kendi savundukları  görüşlerini destekleyecek şekilde yorumlamışlardır.  Tefsirde yaptıkları taraftarlık, onların zayıf hadisleri bile tefsirde kullanmasına sebep olmuştur. Ayrıca ilimlerin ortaya çıkmasıyla tefsir ilmi, rivayet ve dirayet ilmi olarak ikiye ayrılmıştır. Dirayet tefsirinde Kuran’ı rivayet ile tefsirin yanında akli ilimlerle de tefsir etme yoluna gidilmiştir. Böylece tefsirde farklı açıklamalara da gidilmiştir. Hatta bazı Müfessirler Kuran’ın  sünnet ile tefsirini bile dikkate almamıştır. Mesela Kur’an’ın sünnet ile tefsirini dikkate almayan bir yorumcu, belli şartlarda hırsızın elinin kesilmesini emreden ayeti [9], “kökünden değil, iz bırakacak şekilde elini kesip kanatınız”, “hırsızların, hırsızlık yapma güçlerini ortadan kaldırınız, kesiniz, engelleyiniz” şeklinde yorumlayabilmiştir.[10] Tefsir usul ve Kaidelerini ve Kur’ân ilimlerini dikkate almayan, sırf Arap diline dayanan bu tür yorumlar, Kur’an’ın kimin kelâmı olduğunu, kime indiğini ve muhatabın kim olduğunu hiç dikkate almamıştır.

Muhammed Abduh ve Reşîd Rıza, Nisâ süresinin 1. Âyetinde bahsedilen, bütün insanların kendisinden yaratıldığı “tek nefsin” müphem bırakıldığını, bu sebeple kendilerinin de tefsirde bunu müphem bıraktıklarını söylerler. Eğer Avrupalı araştırmacıların söylediği her insan ırkının bir atası olduğu iddiası ispatlanırsa bu durumda bizim kitabımızı eleştirme imkânları olmayacağını, Tevrat’ın ise bu konuda sarih nassı olması sebebiyle tenkit edilebileceğini savunurlar. Yani Avrupalı araştırmacıların her ırkın ayrı bir atası olduğu teorisi ile âyeti tefsir ederek batılılar karşısında küçük düşmeme ve tenkide uğramama gayreti içine girmişlerdir.

Hâlbuki Nisâ ve  Hucurat surelerin de  insanların tek bir erkek ve dişiden yaratıldığının söylenmesi, sonra bütün insanlara “Âdemoğulları” diye hitap edilmesi ve Âdem ile eşi için “anne-babanız” denilmesi  Abduh ve Reşîd Rıza’nın görüşünün yanlışlığını ortaya koyan sarih naslardır. Günümüzde yapılan ilmî keşifleri son nokta olarak görmek veya bilimin teorilerini ispatlanmış gerçek bir bilgi gibi telakki etmek bazı müfessirleri bu tür hatalara sürükleyebilmektedir.

Kimsenin söylemediği, insanlara farklı ve câzip gelecek, böylece onların dikkatini çekecek şeyler söyleyerek şöhrete kavuşma arzusu da pek çok insanı yorumda hataya sevketmiştir. Yani müfessir her zaman haklı olmayabilir. Çünkü  bazı Müfessirler tefsir yaparken sadece Kuran’ın iyice anlaşılması için yapma amacında olmuşlar. Bazıları siyasi, kelami, mezhebi vb. Fikirlerini benimsemek amacına gitmişler. Bazıları sırf şöhret olmak, adını bu alanda duyurmak için tefsir yapmıştır. Bazıları Kur’an’ı modern dünyaya ayak uyduracak şekilde tefsir etmeye çalışmışlardır. Ve buna benzer amaçlarla tefsirler yazılmıştır. Her müfessir de tefsirinin kendi amacı çerçevesinde şekillendirmiştir. Kimisi bunu yaparken bir takım hatalar yapmış. Kimisi de bu konuda hata yapmaktan çok çekinmiştir.  Genel olarak müfessirlerimiz  haklı olmuş ancak, her zaman olduğu gibi bazı istisnalar hatalı tefsir ler yaparak haksız olabilmişlerdir. Ya da bazı Müfessirler bazı konularda zayıf bir görüşü veya rivayet benimseyerek haksız olabilmiştir. Dolayısıyla Müfessirler her zaman haklıdır diyemeyiz. Çünkü onlarda bir insan olduklarına göre onlarda yanılabilirler.

Sonuç olarak Kur’ân-ı Kerim kıyamete kadar gelecek bütün insanlara hitap ettiği için onun bir kısım ayetlerinin zamana göre yorumlanması kaçınılmazdır. Bunu yaparken hataya düşmemek için tefsir ilminin usûl ve kaideleriyle zamanın gereklerini bir noktada buluşturmak gerekmektedir. İnsanların zihninde Kur’ân ve İslâm hakkında şüpheler uyandırmak isteyen bazı kimseler kasıtlı olarak suiniyetle yanlış yorumlar yapmışlardır. Bununla da gayr-i Müslimlere hizmet etme, insanları İslâm’dan ve Kur’an’dan soğutma hedefini gütmüşlerdir.

 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

AHMET ERDOĞAN 19070111    01.01.2022


   Müfessir sözlükte anlaşılması güç şeyleri açıklayan kimse olarak geçmektedir.Yani müfessir kuranı tefsir eden ve onu açıklayan kimselerdir.

   Kuran'ı açıklayan ve tefsir eden aslında kuranın kendisidir kuran çeşitli karmaşık ayetleri başka surelerin ayetleri vasıtasıyla açıklamış ve kendi kendini tefsir etmiştir.Bununla beraber hz.Peygamber yaşadığı dönemin tek müfessiri olarak kuranın doğrudan muhatabı olma ve bizlere öğretme sıfatı ile kuranı açıklamıştır.Fakat Hz.Peygamber efendimizin vefatından sonra islam coğrafyası genişlemiş ve farklı kültürdeki insanlar da müslüman olmaya başlamıştır.Bu zamanlarda Kuran'ın bazı anlam kapalılığı olan ayetlerinin anlaşılması zorlanmış ve kuran tefsir edilmeye ihtiyaç duymuştur.Tefsiri yapan kişiler farklı coğrafyadan farklı kültürlerden ve farklı yaşantılardan olması sebebiyle farklı yorumlarda bulunmuşlardır ki bu da eşyanın tabiatına aykırı bir durum değildir.Yani Hz.Peygamber haricindeki müfessirler hata yapabilirler.Bu hataları çoğu zaman onların eksik bilgilerinden değil insani özelliklerindendir.Kısacası müfessir her zaman haklıdır asla hata yapmaz dersek hataya biz düşmüz oluruz.Müfessirlerimizin farklı yorumları bizim medeniyetimizin zenginliğini ve ihtişamını gösterir.Bu durum bizim yüzleşmemiz gereken konulardan biridir. 

                                    AHMET ERDOĞAN 19070111 


0 Yorum - Yorum Yaz


Tefsir kitaplarının yazılmasında çeşitli faktörlerden bahsedilebilir. Bu faktörler arasında rüyaların etkisi, eş dost veya emir sahiplerinin talebi, ilmi tartışmaların neticesi, yazma isteği, yıllarca tefsir dersi okutmuş olmak, hocasının tavsiyesi, sadaka-i cariye anlayışı, okuduklarından etkilenmek, halkın meselelerini vuzuha kavuşturma isteği, birisinin eserini beğenmek ve onun bir benzerini ya da daha iyisini yazmaya çalışmak, uzun uzun anlatılanları daha kısa bir şekilde toplayıp takdim etmek, Kur’ân’ı daha iyi anlamak veya “asrın idrakine” sunmaya çalışmak gibi birçok amilin varlığından bahsetmek mümkündür. Bazen ilim-siyaset ilişkisinin de tefsir yazımına etki ettiği gözlenmektedir. Bundan dolayıdır ki bir çıkar uğruna yapılmış bir faaliyet olarak da görülebir bu yüzden müfessirler her zaman haklı değillerdir.


0 Yorum - Yorum Yaz

Hüseyin BUDAK 19070078    01.01.2022

Müfessir Her Zaman Haklı Mıdır?

   Kur'an'ı iyi bir şekilde anlamak ve insanların da iyi bir şekilde anlamasını sağlamak için yapılan bu tefsir işi elbette çok kıymetli bir iştir ve bunu yapan müfessirler de takdiri hakeden kıymetli kişilerdir. 

   Müfessirlerin her zaman haklı olup olmadıkları konusuna gelirsek, müfessirler elbette belli bir seviyeye gelmiş bu ilimde mahir kimselerdir. Bu işi yaparkan dönemin kültürel, siyasal yapısı, siyak-sibak ilişkisi ve ayetlerin sebeb-i nüzulü gibi bir çok tekniğe ve veriye başvururlar. Bunlara başvurularak müfessirin ayet üzerinde haklı hüküm verme oranı artar. Bunları göz önüne aldığımızda haklı hüküm elbette verilebilir ve müfessir de haklı olabilir ve olduğu zamanlar da çok olmuştur ama haksız hüküm verme ihtimalleri de olmaz bir şey değildir çünkü müfessirler de nihayetinde insanlardır ve beşer şaşar. İnceledikleri ayeti ve sureyi dönemin şartlarını iyi bilmeyip ve yanlış yorumlayıp hatalara düşebilir, ayeti diğer ayetler ile doğru bir şekilde ilişkilendiremeyebilir. Bu da onu hatalı bir hükme sürükler.

   Tüm bunları göze alarak müfessir hata da yapmış olsa eğer niyeti salihse müfessir yine takdir edilmelidir ve kıymeti bilinmelidir. Çünkü müfessir İslam'a hizmet amacıyla gecesini gündüzüne katarak Kur'an'ı anlamaya çalışır ve bu iş takdir edilmeyi hak eder. 


0 Yorum - Yorum Yaz


Muhammed Ali Erdoğan/17521654742

İLH205-TEFSİR II 

MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLI MIDIR?

Bu konuya cevap vermeden önce Müfessir kavramını iyice anlamalı ve ona göre cevap verme gayreti içerisinde bulunmalıyız. Müfessir: Ku’an’ı Kerim’i tefsir eden, açıklayan kimseleri ifade eden bir kavram olmakla beraber tefsir ilminin yöntemsel yaklaşımlarını yapan ve onu anlamlandırma gayretinde bulunan kimsedir.

Tefsir direkt olarak Kur’an-ı Kerim’in yerini tutmamakla birlikte, onu anlama ve aktarma gayretinin bir ürünüdür. Bu yönüyle insani bir edim ve beşeri bir olgudur. Tarih ve yaşanmışlıkların müfessirlere dolayısıyla da tefsirlere etki etmemiş olması ise kaçınılmazdır. Bu tarihsel süreçte müfessiri ve tefsiri etkileyen en önemli faktör mezhep olarak karşımıza çıkmaktadır. Mezhepsel etkiler Sünni, Mutezili ve Şii’i kanadın tefsirler üzerinden kendi fikirlerini aktarma hususunda etkili olmuştur. Örneğin, Zemahşeri Keşşaf adlı tefsirini Mutezile mezhebinin etkisi ile yazarken, Beydavi Envaru’t-tenzil tefsirini Ehli Sünnetin etkisi ile yazmıştır. Günümüzde ise müfessir ve tefsir üzerinde etkili olan faktörler arasında siyasi, sosyal etkiler sayılabilmektedir.

Bu bağlamda müfessirin sahip olduğu mezhep, içerisinde bulunduğu siyasi ve sosyal yapı kaleme aldığı tefsir üzerinde etkili olmuştur, bunun olmaması düşünülemez. Çünkü insan yaşadığı çevreden, coğrafyadan, iklimden, kültürden, içinde bulunduğu sosyal ortamdan, sahip olduğu ideolojiden etkilenen bir varlıktır. Bunu inkâr etmek insanın doğasını inkar etmektir.

Sonuç olarak müfessir her zaman haklı olmadığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Kesin bir haklılık, tek bir doğrunun olmasını gerektirir. Ancak yukarıda açıklama gayretinde bulunduğumuz şekliyle tefsirde tek bir doğrudan bahsetmek mümkün değildir. Tek bir doğrunun olmadığı yerde de kesin bir haklılıktan bahsetmek dalalettir. Kur’an’ın asaleti korunduğu sürece müfessirin tefsirini kendi mezhebine, kendi bakış açısına göre yazmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Bu çerçevede yapılan her tefsir, sunulan her bakış açısı ise bir zenginliktir.


0 Yorum - Yorum Yaz

Müfessir    02.01.2022

Rabia Ayçiçek 19071590 (İLH205 B)

Ödev 6: Müfessir her zaman haklı mıdır?

Elbette bir müfessir her zaman haklı değildir. İnsan olmaklığımızla alakalı kusurlar, herkes için geçerlidir ve müfessirler de bu kusurlardan azade değildir. Tarihsel süreçte İslam’a hakkıyla hizmet eden, ilmiyle, irfanıyla, tecrübesiyle kıymetli eserleri bizlere bırakan alimlere hürmet ve şükran içerisinde olmalıyız. Fakat bu, her söylediklerini şeksiz şüphesiz doğru kabul etmemiz anlamına gelmemelidir.

Müfessirlerin, Kur’an’ı Kerim’i yorumlarken farklı görüşler ortaya koymaları pek tabiidir. Çünkü müfessirler çalışmalarında, her ne kadar rivayetleri dikkate alsalar da farklı görüş ve düşüncelerden, yaşadıkları dönemin siyasi ortamından ve güncel tartışma mevzularından etkilenmişlerdir. Nihayetinde insan, toplumsal hayatta çevresiyle etkileşim içinde olan duygusal bir varlıktır. Bilgi birikimi, zeka ve kavrayışı, olaylara bakışı kişiden kişiye farklılık gösterir.

Müfessirler de dahil, peygamberler dışındaki hiç kimse hatasız kabul edilemez. Böylesine fanatik bir yaklaşım bizi sıratı müstakimden uzaklaştırır. Bir Müslüman olarak, daima teyakkuzda olmalı ve akıl yürütme, kıyas yapma gibi yeteneklerimizi aktif tutmalıyız. Bir arının çeşitli çiçeklerden öz toplayıp, bal yapması gibi, ilim adına bir arayış içinde olmalı ve faydalı/doğru olan her bilgiye, çabaya hürmet gösterip, düşünce dünyamızı zenginleştirmeliyiz.

Her insan kendi şartları içerisinde, imkanları nispetinde ilim deryasından payını alır. Yine aynı şekilde kendi ölçülerinde de sorumlu tutulur.

Şüphesiz Kur’an’ı Kerim’i en doğru anlayan ve tefsir eden kişi sevgili Peygamberimiz olmuştur. Kaynaktan uzaklaştıkça, Kur’an’ı anlamak, açıklamak da zorlaşır hale gelmiştir. Müfessirlerin tamamen iyi niyetlerle ortaya koymuş oldukları çaba takdire şayandır. Her zaman haklı olmamakla birlikte üzerlerine düşen gayreti göstermişlerdir. Hazırcı bir anlayışla beklemek yerine, bu anlamlı çabalardan müstefid olmak da bizim ödevimizdir. Geçmişte ve günümüzde emeği geçen tüm ilim erbabına selam ve rahmet olsun.

 


0 Yorum - Yorum Yaz

Müfessir    02.01.2022

Rabia Ayçiçek 19071590 (İLH205 B)

Ödev 6: Müfessir her zaman haklı mıdır?

Elbette bir müfessir her zaman haklı değildir. İnsan olmaklığımızla alakalı kusurlar, herkes için geçerlidir ve müfessirler de bu kusurlardan azade değildir. Tarihsel süreçte İslam’a hakkıyla hizmet eden, ilmiyle, irfanıyla, tecrübesiyle kıymetli eserleri bizlere bırakan alimlere hürmet ve şükran içerisinde olmalıyız. Fakat bu, her söylediklerini şeksiz şüphesiz doğru kabul etmemiz anlamına gelmemelidir.

Müfessirlerin, Kur’an’ı Kerim’i yorumlarken farklı görüşler ortaya koymaları pek tabiidir. Çünkü müfessirler çalışmalarında, her ne kadar rivayetleri dikkate alsalar da farklı görüş ve düşüncelerden, yaşadıkları dönemin siyasi ortamından ve güncel tartışma mevzularından etkilenmişlerdir. Nihayetinde insan, toplumsal hayatta çevresiyle etkileşim içinde olan duygusal bir varlıktır. Bilgi birikimi, zeka ve kavrayışı, olaylara bakışı kişiden kişiye farklılık gösterir.

Müfessirler de dahil, peygamberler dışındaki hiç kimse hatasız kabul edilemez. Böylesine fanatik bir yaklaşım bizi sıratı müstakimden uzaklaştırır. Bir Müslüman olarak, daima teyakkuzda olmalı ve akıl yürütme, kıyas yapma gibi yeteneklerimizi aktif tutmalıyız. Bir arının çeşitli çiçeklerden öz toplayıp, bal yapması gibi, ilim adına bir arayış içinde olmalı ve faydalı/doğru olan her bilgiye, çabaya hürmet gösterip, düşünce dünyamızı zenginleştirmeliyiz.

Her insan kendi şartları içerisinde, imkanları nispetinde ilim deryasından payını alır. Yine aynı şekilde kendi ölçülerinde de sorumlu tutulur.

Şüphesiz Kur’an’ı Kerim’i en doğru anlayan ve tefsir eden kişi sevgili Peygamberimiz olmuştur. Kaynaktan uzaklaştıkça, Kur’an’ı anlamak, açıklamak da zorlaşır hale gelmiştir. Müfessirlerin tamamen iyi niyetlerle ortaya koymuş oldukları çaba takdire şayandır. Her zaman haklı olmamakla birlikte üzerlerine düşen gayreti göstermişlerdir. Hazırcı bir anlayışla beklemek yerine, bu anlamlı çabalardan müstefid olmak da bizim ödevimizdir. Geçmişte ve günümüzde emeği geçen tüm ilim erbabına selam ve rahmet olsun.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


Usame Göktaş /19070118/B şubesi

       Müfessir Her zaman Haklı mıdır ?

Her müfessirin ilmi birikimi , doğduğu coğrafya ve o coğrafyadaki fikri yapı , konuştukları dil farklıdır. Kur’an da ilk bakışta anlaşılacak bir metin bir kitap değildir. Bu farklılıklar ve Kur’an’ın taşıdığı ince ve derin anlam içeriği farklı anlam ve yorumların önünü açmaktadır. Bu sebepledir ki müfessirin her zaman haklı olması ihtimali bile olmaz. Lakin herkes kendi fikrine ve görüşüne sahiptir. Bu kişiye kendisince  ya da kabul gören çevre tarafından haklılık payı verebilir. Ancak yinede bu sadece kendisinin ve ürettiği fikir etrafında buluşanlar tarafında geçerlidir. Bu da zaten onların her zaman haklı olduklarını göstermez .

0 Yorum - Yorum Yaz


           ESMANUR TAŞKIN/ 19070214 , B/ ŞUBESİ

  MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLI MIDIR? 

 Bu konuyu Kuran'ın Bütünlüğü Üzerine adlı kitaba göre ele alacak olursak müfessir her zaman haklı değildir çünkü tefsir yapma işi çok önemlidir uyması gereken kurallar vardır ve kendi görüşlerinden ve etkilenmelerden uzak bir şekilde Kuranı kuran a göre , peygamberin tefsirine, sahabenin görüşüne , nüzul sebebine, tarihi kaynaklara arapça dil yapısı gibi etkenleri göz önüne alarak yapması gerekir.. Kutsal kitap Kuran'ı tefsir ederken çok dikkat edilmeli. Öncelikle  Kuran' ı Kuran' la tefsir etme çabasında olmalı çünkü Kuran apaçık bir kitaptır ve kendi içinde bir bütündür. Kuran'ı kendi bütünlüğü içerisinde incelemek üç yönden olur; siyak-sibak çerçevesi, ayet çerçevesi ve Kuran bütünlüğü çerçevesidir. Müfessirler zaman zaman bu üç konuyu ihmal etmişlerdir. Müfessirler bir konuyu ele alırken gerek diğer ayetlerden yaralanıp bunu belirtmemeleri olsun gerek  Kuran ı kendi bütünlüğü içerisinde ayrıntıya girmeyip bazı örnekler vermekle yetinmeleri Kuran'ın kendisiyle olan tefsirinin yeri, önemi ve mahiyeti konular yeterince ele alınmadığı için verilen eserler bu yönden eksik kalmıştır. Yahut kurani olmayan meseleleri  Kuran la çözmeye çalışmışlardır ama bu bir hatadır örneğin gayb konusu, Kuran insandan zaten bilinmeyene yani gayba iman etmesini istemiştir. Bilmekle iman etmenin farkıda buradan gelir. Müfessirlerin yaptığı bir başka hata ise Kuran'ı baştan sona bilinen tertibiyle tefsir etme geleneğidir bu Kuran'ın bir bütün olarak ele alınmasını bir ölçüde engellemiştir. Yani Kuran'ı tefsir ederken Kuran'ı gözardı etmeleri yahut bahsettiğim konularda dikkat etmemesi müfessirleri yanlışa düşürür buda yorumladıkları metinde hata yapmalarına sebep olur. Bu ise onları yerine göre haksız yapar.


0 Yorum - Yorum Yaz

Müfessir    02.01.2022

4) müfessirde aranan özellikler vardır. TABeri  bu konuda şöyle DER: müfessirde aranan ilk şart, inancının sağlam olması ve dinin esaslarına bağlı kalmasıdır.  Diye ifade etmiştir. müfessirin, Hazret-i Peygamber’den, Eshâb’ından ve tâbi’ûndan yapılan nakillere dayanması, sonradan ortaya çıkan uydurma haberlerden de uzak durması gerekir. Müfessirde olması gereken şartlardan biri de, doğru bir tefsir yapabilmesi için, kullandığı ifadelerin âyetin tefsirine uygun ifadeler olmasıdır. 
Müfessirin gayesi, dünya menfaatlarından uzak olduğu sürece, halisane olur. Bu şartlara ilâveten müfessir, âyetlerdeki muhtelif mânalara dikkat etmek suretiyle, irab kaidelerini de iyice bilmesi gerekir. Yaptığı tefsire uyarak, ister hakikat, ister mecâz olsun, dilin asli yapısından uzaklaşırsa, tefsiri geçer­siz olur.

MELİKE İKRA ÜNAL 
ÖĞRENCİ NO: 19070235


0 Yorum - Yorum Yaz


MÜFESSİRİN ANLAMINA BAKTIĞIMIZ ZAMAN ANLAŞILMASI GÜÇ BİR METNİ AÇIKLAYAN KİMSE VEYA TERİM OLARAK KURANI YORUMLAYAN KİMSE OLDUĞUNU GÖRÜRÜZ. ASLINDA BAKILIRSA KURANIN İLK MÜFESSİRİ KURANIN BİZZAT KENDİSİ OLMUŞTUR. DAHA SONRA PEYGAMBER EFENDİMİZ ASHABINA ANLAŞILMAYAN KISIMLARI AÇIKLAMA GAYRETİNDE BULUNMUŞLARDIR. DAHA SONRAKİ MÜFESSİRLERİMİZE GELİNCE ONLAR İNSAN OLMANIN DOĞAL BİR SONUCU OLARAK BULUNDUKLARI BELDELERDEN, KÜLTÜRLERDEN, BULUNDUKLARI ÇAĞDAN ÖZELLİKLE DE MENSUP OLDUĞU MEZHEPLERDEN OLDUKÇA ETKİLENMİŞLERDİR Kİ BU GAYET İNSANİ BİR DURUMDUR. MÜFESSİRLERİMİZ BULUNDUKLARI ÇAĞIN İHTİYACINI KARŞILAMA GAYRETİYLE KURANI YORUMLAMIŞ DEĞERLİ ŞAHISLARDIR. MÜFESSİRLER YERİNE VE ZAMANINA GÖRE HAKLI OLMUŞ KİŞİLERDİR AMA BU ELBETTE HER ZAMAN GEÇERLİ DEĞİLDİR. KUSURDAN UZAK OLAN SADECE ALLAHTIR. ÖRNEK VERECEK OLURSAK FAHREDDİN ER RAZİ TEFSİRİNDE DÜNYANIN YUVARLAK OLDUĞUNU KABUL EDER ANCAK ONUN DÖNDÜĞÜNÜ KABUL ETMEZ. DÖNEMİN BİLİMSEL GELİŞİMİNİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURURSAK BU SÖYLEMİ ELBETTE DOĞALDIR. ALLAH HEPİMİZE AKIL VERMİŞ VE BİZ BU AKIL VASITASI İLE FARKLI FARKLI GÖRÜŞLER İLERİ SÜRMEKTEYİZ. GÖRÜŞLERİMİZİN FARKLILIĞI VE ÇEŞİTLİLİĞİ BÜYÜK BİR ZENGİNLİKTİR. BU SEBEPLE EĞER TEFSİR OKUNACAKSA FARKLI FARKLI KAYNAKLAR OKUNMALI VE DÖNEMİN ŞARTLARI VE MÜFESSİRİN HAYATA DAİR BAKIŞ AÇISI MUTLAKA GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMALIDIR
0 Yorum - Yorum Yaz

Niyazi Cangir Ödev 6    02.01.2022

Niyazi Cangir No: 20070342, İLH 205 Tefsir II, Ödev: 6.

Müfessir Her Zaman Haklı mıdır?[1]

Düşünme ve iletişim kavramlar aracılığıyla gerçekleştiğinden öncelikle kullanılan kavramlar konusunda bir netliğin bulunması gerekir.

Müfessir kavramı, TDV İslam Ansiklopedisinde “ Kur’anı yorumlayan kimse” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımda, Maturidî ile literatüre giren tefsir ve te’vil ayrımı dikkate alınmamış görünmekle birlikte tevilin esas alındığı anlaşılmaktadır.

Soru başlığındaki “haklı olma” ifadesi müfessirin yorumlarında isabet etmesi, yanılmaması şeklinde bir anlamı çağrıştırmaktadır. Yanılma kelimesi sözlüklerde hem soyut hem de somut (davranışa yönelik) olarak tanımlanmaktadır. İlk boyutuyla anılan sözcük, “tanımayarak, niteliğini iyi anlamayarak aldanmak” şeklinde tanımlanmaktadır.

Aldanma yeteri kadar araştırma yapmamanın, konuya nüfuz edememenin yani bilgi eksikliğinin sonucu olabileceği gibi belirli bir kültür veya alt kültür içerisine doğmuş olmanın getirdiği ön kabul ve ön yargılardan da kaynaklanabilir.

Kur’anın yorumlanması anlamayı, bir şeyin neye işaret ettiğinin kavranmasını, gerektiren bir faaliyettir. Anlama eyleminde anlatan, anlayan, anlatılan ve anlam olmak üzere dört unsur bulunmaktadır. Anlama herhangi bir uyaran (mesaj, kitap, söz, yazı vb) ile karşılaşan kişinin şuurunda oluşan bir sonuçtur. Anlamanın gerçekleşmesi için ayrıca müşterek bir dilin olması, bağlamın ve anlamaya konu uyaranı gerektiren sebep ve maksadın bilinmesi gerekir. Tefsir için bunun anlamı vahyin indiği dönemdeki Arap dilinin, ortamın ve nüzul sebebinin bilinmesi anlamına gelmektedir. Öte yandan, anlama sürecinde bireysel özellikler kadar bu bireysel özellikler üzerinde etkili olan kültürden gelen özellikler de etkilidir.

Kur’anın yorumu sözkonusu olduğunda anlatanın (Cenab-ı Hak) muradının ne olduğunu doğrudan öğrenme imkânı yoktur. Bununla birlikte, Kur’anın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde ve vahyi tebliğ ve teybin ederek hayatına "en güzel örneklik” olarak yansıtan Hz. Peygamberden, O’nun arkadaşlarının söz ve uygulamalarından bazı çıkarımlarda bulunulabilir.

Kur’an metni (anlatılan), gerek bir önceki paragrafta değinilen durum gerekse de farklı yorumlara yol açıcı bir ifade tarzının ve yapısının olması nedeniyle, öznel anlama ve yorumlamalara elverişlidir. Konumuz açısından anlayan yani müfessirin öncelikli olduğu açıktır. Burada, anlama faaliyetinin nasıl gerçekleştiği üzerinde duran psikolojik ve sosyolojik (zihniyet ve kültür) açıklamalara değinmek çerçeveyi genişletmek ve amaçtan uzaklaşma olacağından, sadece bireysel özelliklerin önemli olduğunu tekrarlamakla yetinelim. Bununla birlikte, tefsir tarihi dikkate alındığında, mezhep ve meşrep farklılıklarının neden olduğu öznel anlamaların altının çizilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede Allah, Peygamber tasavvuru yanında Kur’an tasavvurunun belirleyici derecede önemli olduğu belirtilmelidir. Örneğin, Kur’anın bir hukuk (fıkıh) kitabı özelliğine sahip olduğunu düşünen müfessir ile böyle bir anlayışa sahip olmayan müfessirin yorumlarının aynı olmayacağı rahatlıkla tahmin edilebilir.

Yukarıda yapılan kısa açıklamalardan müfessirlerin öznel yorumlar yapabilecekleri, yorumlarında isabetin yanında bazen de yanılabilecekleri sonucuna ulaşılabilir. Nitekim tefsir tarihinde bunun sayısız örneklerini görmek mümkündür. Burada kritik soru isabet veya yanılmanın haklı ya da haksız olmak olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir. Haklı Olan kimse “davası, düşüncesi ve hareketi doğru ve adalete uygun olan”dır. Bu açıklama da sonuca ulaşmak için yeterli değildir. Zira Kur’anın yorumunda tüm ayetleri kapsayacak şekilde bir konsensüs beklemek mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. Aksine, düşünme faaliyetini dumura uğratacak böyle bir yaklaşım yerine farklı düşünme, anlama ve yorumlamaların teşvik edilmesi gerekir. Bir şartla ki niyet daima hakikati anlama olmalıdır. Nitekim müfessirlerimiz kendi yorumlarını aktardıktan sonra “en doğrusunu Allah bilir” demeyi bir ilke haline getirmişlerdir.

Allah’ın Kitabı önceden benimsenmiş fikirleri meşrulaştırma, onlara dayanak kılma aracı yapılmamalı, bu gibi yaklaşımlardan Allah’a sığınılmalıdır. Bu konuda içine doğduğumuz kültürden verili olarak alınan kabullerin farkında olunmalı ve mümkün olduğunca nesnel olunmaya çalışılmalıdır. Ayrıca, müfessir olma niteliklerini haiz olmadan kamuya açık yorum yapmaktan kaçınılmalıdır. Bu esaslara uyulduğu takdirde müfessir yanılmış olsa da, yaptığı işin doğruluğu anlamında, haklıdır.



[1] Aşağıdaki Kaynaklardan yararlanılmıştır.

Halis Albayrak, Tefsir Usulü.

Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük.


0 Yorum - Yorum Yaz


MÜFESSİR HR ZAMAN HAKLI MIDIR?    Tefsir ilmi çok geniş bir ilimdir bu ilmi iyi anlayabilmek Müfessirin Tefsir kitabına yansıtabilmesini sağlayabilmesi için gerek diğer ilimlerden gerek diğer Müfessirlerden yararlanması gerekir.Müfessir her zaman haklıdır diyemeyiz çünkü;bir rivayeti kendisine göre çevresine yorumlayabilir.Müfessir her zaman haklıdır diyebilmemiz için dış çevrenin herhangi bir baskısı altında kalmadan serbestçe yorumlarını da yansıttığı kendine özgü bir eser ortaya çıkarmışsa ya da şöyle diyebiliriz eserinde geçen bir hadise için bir sürü rivayet olmasına rağmen sadece birini isnad ediyorsa diğer rivayetleri göz önünde bulundurmayıp olayın kapsamının dışında tutuyorsa bu Müfessir'in haklılığını sorgulamak gerektiğini düşünüyorum.
0 Yorum - Yorum Yaz


Şeyma Nur YILMAZ/19070255/İLH205-B

 

MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLI MIDIR?

 

Müfessir, Kur’an üzerine yorum yapan Kur’an’ı açıklayan âlim kimse demektir. Yorum yapmak insanın hayatını nasıl anlamlandırdığının bir göstergesidir.

Allah-ü Teâlâ her insanı biyolojik ve ruhsal olarak birbirinden farklı yaratmış, dolayısıyla her insanın algılama kapasitesi ve dünyaya baktığı pencere birbirinden farklı olmuştur. Aynı zamanda insanlar yaşadığı toplumdan, karşılaştıkları fikir akımlarından, yaşadıkları zamanın düşünce ve bilgi birikimlerinden gezdikleri ülkelerin kültürlerinden ve daha bunun gibi birçok faktörden etkilenerek bunları sentezleyip kendi hayat anlamlarını ve hayata bakış açılarını oluşturmuşlardır. Yani aslında her bir müfessirin tanıma, tanıtma anlama, anlamlandırma yolları, üslubu, işlevi birbirinden farklıdır. Bu düşünce zenginliğidir. Kur’an’a her biri farklı veya benzer yorumlar getirmiştir. Allah’ın mucize kitabı olan Kur’an bize aslında tek bir şey anlatmaz birçok şey anlatır. Kimi insan hemen görür kimi ilk bakışta göremez. Müfessirin gayesi Kur’an’da açık ve gizli olarak verilmiş mesajları kendi bilgi birikimine göre yorumlamaktır. Yani her müfessir aynı yorumu yapmak zorunda değildir. Bu anlamda müfessirin Kur’an’da anlatılan asıl anlamın dışına çıkmadığı sürece haklı veya haksız olduğunu söylememiz mümkün değildir.


0 Yorum - Yorum Yaz


Müfessir kimdir? 

Müfessir; Kur'an'ın ayetlerini kendisine kadar gelen ilmi mirasla, kendi dirayetiyle ve gününün şartlarını göz önünde bulundurarak açıklayan İNSANDIR.

Müfessir her zaman haklı mıdır?

Her İNSAN biriciktir. Bu biriciklik, Kur'an üzerine, tek yegane yorumu imkansız kılar. Her müfessir, kendi zihinsel, duygusal ve bilişsek dünyası çerçevesinde Kur'an'ı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmıştır. 

İNSANIN; yaşadığı bölge, intisap ettiği hayat tarzı, ideolojisi, mezhebi vb. gibi koşullar Kur'an'ı anlamasında ve anlamlandırmasında önemli etkenlerdir.

Kur'an'ı ilk tefsir eden İNSAN, Hz. Muhammed(sav)'tir. Sahabeler Kur'an'ın inişine ve iniş sebeplerine şahit olmalarına rağmen onlar bile Kur'an'ı farklı yorumlayabilmişlerdir.

Müfessir, ayeti yorumlarken ayetlerin tarihi zeminini 'nesnellik ilkesine' bağlı kalarak iyi araştırması gerekir.

Müfessir, ayet tefsiri yaparken; ' x zaman önce gelmiş vahyi ben bugün nasıl anlayacağım? nasıl uygulayacağım? Bu vahiy benim dinamik yaşamıma ne katmakta? Vahiy mahsulu, Tanrı kelamı olan bu sözler, ilk muhataplarca nasıl anlaşılmış ve nasıl uygulanmaya konulmuş? x zaman önce inmiş olan Tanrının kelamının anlam küresi, şu anımın anlam küresinde ne yere sahiptir' gibi soruları göz önünde bulundurması elzemdir.

Müfessirler de İNSAN oldukları için yanılma payları vardır. Hayat dinamik, çağ değişiyor. İnsanlari toplumlar değişiyor. İnsanın dünüyle bugünü dahi aynı değil. Pekala, müfessirlerin de zamanına göre, çağına göre doğrulukları değişmiştir. Müfessir, Kur'an'ın indiği günden kendi gününe kadar gelen durumu, Kur'an'ın ilk muhtaplarınca anlaşılan anlam küresini göz önünde bulundurarak, kendi dirayetiyle, kendi çağına taşımaya çalışmıştır. Haliyle çağ değiştikçe, yorum da değişecektir. Ve müfessir kendi çağında haklıyken, gelinen durumda haksız duruma düşecektir. 


0 Yorum - Yorum Yaz


İlk olarak müfessir kelimesinin anlamına bakacak olursak müfessir`, belirli bir bilgi donanımı ile bazı şart ve özelliklere sahip olarak Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlayan ve açıklayan kişiye denir. Kur'ân-ı Kerîm'e göre onu yorumlama yetkisi Allah'tan sonra Resûl-i Ekrem'e aittir. Kıyâme sûresindeki (75/19), "Sonra şüphen olmasın ki onu açıklamak da bize aittir" ifadesinden Kur'an'ı yorumlama işinin Resûl-i Ekrem'e Allah tarafından öğretildiği anlaşılmaktadır. Kur'an-ı okuyan herkes onu anlamak üzere okumalıdır ancak bu konuda herkesin kapasitesi ve anlayış düzeyi eşit değildir. Allah Teâlâ Müslümanlara, Kur'ân âyetlerini, yanlışlığa düşmeden doğru bir şekilde anlayıp gereği gibi düşünmelerini emretmektedir. Bu çerçevede Cenab-ı Hak Nisâ sûresinin 82. âyetinde: "Halâ Kur'ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı" buyurmuştur.

Asıl konumuza dönecek olursak bana göre müfessirler her zaman haklı değillerdir en nihayetinde onlar da bir beşerdir. Bu yüzden her konuda her zaman isabet edememiş olabilirler. Aynı zamanda müfessirin bilgi birikimi, zekâ ve kavrayışı, olaylara bakışı ve yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Ancak bu, yorumun sınırsız yapılabileceği anlamına gelmez. Dini bir metnin yorumunu sınırlayan belirli kurallar vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olur. Bu bağlamda günümüze kadar yapılan Kur‟an yorumlarında çeşitli fırkaların kendi düşüncelerini ön plana çıkarma gayretleri aşırı yorumların yapılmasına sebep olmuştur.

Fatma Selen Kurt
19070159
Tefsir 2 B şubesi


0 Yorum - Yorum Yaz


Müfessir her zaman haklı mıdır?

Sözlükte "açıklamak, beyan etmek, izhar etmek" anlamındaki fesr kökünün "tef‘îl" kalıbından (tefsîr) türeyen müfessir kelimesi "Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlayan kimse" anlamına gelir. Müfessir, bir beşerdir, tefsir de beşeri bir kur'an'ı anlamlandırma çabasıdır.

Kur'an'ı tam anlamıyla doğru tefsir eden, hiç şüphe bulunmayan tek "müfessir" onu bize tebliğ etmekle görevli olan Allah rasulü (S.a.v)'dir. Onun dışında kuranı yorumlayan her beşerin şaşırdığı bir nokta olabilir. Müfessirler genel olarak belli başlı özellikleri taşıyan insanlar olmalarının yanında, en başta belirttiğimiz gibi insan olmaları onları yanıltabilir. Hatta buna direkt yanılmak demesek de, insanların mefhumları birbirlerinden farklı algılamaları ve yorumlamaları, birinin yorumunun diğerine göre yanlış olmasına yol açabilir. Bunun tarihteki en belirgin göstergesi mezhepler olsa gerekir.

Tıpkı diğer konularda olduğu gibi tefsirde ve tefsir hususunda dikkat edilmesi gerekenler konusunda da alimler arasında görüş farklılıkları olmuştur. Dolayısıyla müfessir her daim haklı değildir diyebiliriz.


0 Yorum - Yorum Yaz


Nuray Maraz
19070161- 2/B
Müfessir, Kuran'ı Kerim'i yorumlayarak insanların anlamasında yardımcı olan kişidir. Bir müfessir, Arap dilini çok İyi bilmelidir. Çünkü Kur'ân, Arapça olarak inmiş ve Arapların dili kullandıkları üsluplara riayet etmiştir. Nüzûl sebeplerini bilmelidir ki nüzul sebeplerini bilmek, anlamayı kolaylaştırdığı gibi, bazı durumlarda tercih edilecek mânâyı yakalayabilme hususunda da yönlendirici bir öneme sahiptir. Hz. Peygamber'in sünnetini iyi bilmelidir. Zira sünnet, Kur'ân'ın açıklayıcısıdır. Rasûlullah'ın fiil ve davranışları, Kur'ân'ın, pratik hayata aktarılmış şekildir. Kur'ân'a külli bir bakış açısıyla bakabilmelidir. Zirâ Kur'ân, zaman zaman ve hatta çoğunlukla kendi kendini tefsîr etmektedir. Dolayısıyla Kur'ân'ın tamamından haberi olmayan ve sadece ele aldığı âyete bakarak açıklama yapan kişi yapmakta olduğu işi eksik ve hatta yanlış yapmış olur. İçinde yaşadığı toplumu, toplumun sosyal meselelerini bilmelidir. Kur'ân'ı tefsîr etmekten maksat, topluma yol göstermek olduğuna göre, toplumun problemlerini bilmeyen bir kimsenin topluma yol göstermesi mümkün değildir. Keskin bir zekâ ve kuvvetli bir muhâkeme gücüne sahip olmalıdır. Ancak böyle bir özelliğe sahip olan bir ilim adamı insanlara faydalı olabilir. Müfessirin, dinî ilimlerin yanı sıra sosyoloji, psikoloji, târih gibi ilimleri de bilmesi gerekir. Zirâ tefsîr yaparken, zaman zaman bu bilgilere muhtaç olacaktır. Müfessirin tefsîr yaparken şahsî bir maksadı, maddî bir beklentisi olmamalıdır. Yorumlarını dünyevî birtakım çıkarlar doğrultusunda yapmamalıdır. Kur'ân'ın tefsîrini yapmada esas amaç "Allah rızası" olmalıdır. Bu haller üzerine hareket ederek, tefsir ilminde ilerliyor ise haksız olabilir demek çok doğru bir yargılama olmayacaktır. Yararlandığı ilimler üzerine, eksik denilebir. ‘'Müfessirlerin vardığı her sonuç doğru olmayabilir'' gibi yargılarda da bulunulabilir ki müfessirler de insan olduğu için böyle bir olasılık doğal olarak vardır. Ancak bir müfessiri değerlendirirken haksız diye nitelendirmenin doğru olmayacağı kanısına varılmıştır.

 


0 Yorum - Yorum Yaz


MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLIMIDIR?

AD:ZHENG WEI

ÖĞRENCI NUMARASI:18072061

ŞUBE:B

Müfessir (Arapça: 'مُفسر‎, mufassir, çoğulu: مفسرون‎, mufassirūn), tefsir ile uğraşan ilahiyatçılara verilen isim.

Kur'an ayetleri üzerinde yorum yapmanın ilk olarak Peygamber Muhammed ve okuma yazma bilen sahabiler tarafından başlatıldığı ifade edilir. Tefsirciler faaliyetlerini başlangıç emri olarak kabul ettikleri şu ayete dayandırırlar;

Hz. Peygamber’in âyetlerin ne kadarını tefsir ettiği hususu tartışmalıdır. Hz. Âişe’nin, “Resûlullah, Allah’ın kitabından Cibrîl’in ona öğrettiği kadar tefsir ederdi” şeklindeki sözü (Taberî, I, 79, 83) onun tefsirlerinin hem ilâhî kaynağa dayandığını hem çok olmadığını göstermektedir (tefsirle ilgili rivayetler içinde Resûl-i Ekrem’den gelenlerin oranı konusundaki değerlendirmeler için bk. Koç, s. 107). İbn Akīle el-Cevherü’l-manẓûm fi’t-tefsîr bi’l-merfûʿ min kelâmi seyyidi’l-mürselîn ve’l-maḥkûm adlı tefsirinde (Süleymaniye Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 58, 59, 60, 61, 62; Hekimoğlu Ali Paşa Camii, nr. 19 [967]) Hz. Peygamber’in bu nitelikteki söz ve fiilleriyle ilgili rivayetleri toplamıştır.

 

Ashap, Resûl-i Ekrem’in sağlığında Kur’an’ı yorumlamak yerine ortaya çıkan problemlerin halli için ona başvurmuştur. Resûlullah’ın vefatından sonra bu görevi onun eğitiminden geçerek Kur’an tefsiri alanında ehliyet kazanan sahâbîler yapmaya çalışmıştır. Başta Abdullah b. Abbas olmak üzere Übey b. Kâ‘b ve Abdullah b. Mes‘ûd ashap içinde bilinen meşhur müfessirlerdir (Mustafa Müslim, s. 64-164). Tâbiîn döneminde oluşan Mekke, Medine ve Irak (Kûfe) tefsir mektepleri bu üç müfessirin çevresinde onların talebeleri tarafından şekillendirilmiştir. İbn Abbas’ın müfessir olarak otoritesini ortaya koyan en önemli kriter ondan gelen rivayetlerin çokluğudur (İbn Ebû Hâtim’in ve Taberî’nin tefsirlerindeki rivayetler için bk. Berg, s. 142; Koç, s. 117). İmam Şâfiî, İbn Abbas’tan nakledilen rivayetlerin sayısının 100 kadar olduğunu söylemiş (Süyûtî, IV, 497), şöhretinden dolayı ona hadis isnat edildiğini ileri sürenler olmuştur (Abdülazîz b. Abdullah Humeydî, I, 25-30).

Dünyadaki değişimler nedeniyle Kuran'ın ince ve büyük manasına olan ihtiyaç özellikle vurgulanmakta ve müritler birer öğretmen olarak yetiştirilecektir.

Kutsal yazıları ezberlerken, aynı zamanda dönemlerinin kutsal kitap notlarının özelliklerini de taşır: Bazı yazılar intikal etmiş ve yazı notlarında yer almıştır. Bunun başlıca nedeni, aslen bir bilgin olmasıdır.

Abdullah bin Sairam ve diğerleri gibi Müslümanlar, klasik mesajlarını genellikle Kuran'da bahsedilenlerle aynı şekilde paylaşırlar.

Yaratılışın başlangıcı, gizem, evrenin kökeni, azizlerin hikayesi gibi bilgiler bağlantılıdır. Bu bilgi hakkında daha fazla bilgi edinin,

O dönemin kutsal kitap notları ve daha sonra öğrenciler kutsal yazıları not etmek için kutsal yazılardan birçok söylenti ödünç aldılar; notlar ağızdan ağza aktarıldı.

İbn Abbas'ın şerhlerini kaydeden Muzaşid gibi şerhin yeniden naklettiği birçok müfessir olmasına rağmen,

Ama bir bütün olarak hala ağızdan ağza yayılıyor, bu yüzden onu noktadan noktaya okumak ve sonra aktarmak mümkün değil; doktrin bitti.

şimdi.

Li ve Qadariyyah kadercilik karşıtlığına (Al-Qadariyyah) dahil olmuşlardı, bu yüzden onların kadercilik karşıtı düşünceleri yorumlarını etkiledi;

Kutsal yazıların bir bölümünü gören yazarlar, kendi kişisel görüşlerinden yorumda bulunmuşlar, birbirlerinin ayetleri hakkında konuşmuşlar, tüm kutsal yazılar hakkında yorum yapmışlardır.

Peygamberlerin ve talebelerinin şerh ettiği ayetleri şerh ettik ve onların tefsir etmedikleri şerhleri ​​şerh ettik, dolayısıyla nisbeten kapsamlıdır.

Yorumlanabilir "Kur'an" ayetleri; şerhler titizlikle anlatılmıştır.

Bu, gelecek nesillerin her bir aile hakkında ayrıntılı görüşler oluşturmasını, zayıf açıklamaları onaylamasını ve onaylamasını ve yarının açıklamalarında doğru olmasını sağlayacaktır. [8]130-131; [14]32

——33 Tarihsel verilere göre, uygulayıcılarına aktarılan kutsal kitap notlarının benzerlikleri ve kendine has özellikleri vardır. Yukarıdan genel açıklama (Mu Mu)

Açıklama ilkeleri, azizin kökenleri ve yöntemleri) ve daha sonra aşağıya (müritleri yeniden geçmek) ilkeleri, kökenleri ve yöntemleri aynı çizgidedir; farklı özellikler zaman, mekan ve toplumdaki değişiklikleri gösterir,

68

Müritlerin kutsal metinlerini ve yorumlarını sadece durumdaki değişikliklere göre yeniden iletmek katı açıklamalara neden olmaz ve ancak bu şekilde önceki ile sonrakini birbirine bağlayabilir ve temel alınacaktır.

Şerhilerin manevi eserlerinin incelenmesi ve şerhlerin gelişimi.

Dolayısıyla ne yorum yapanların hepsi haklı diyemeyiz, ne de yorum yapanların hepsi haksız diyemeyiz. Her zaman iki uç olacaktır, çünkü birçok nedene tabi olacaktır, çünkü onlar da insandır. Hatta sorunu bir yorumcu aracılığıyla somutlaştıracak olursak, yorumcu metnin pratik bir yorumuna sahip olsa da, onun da tutarsız bir yorumu, daha doğrusu bağlam dışı bir yorumu olabileceğini söyleyebiliriz.


0 Yorum - Yorum Yaz


Müfessir her zaman haklı mıdır? 
 Müfessir kelimesi Arapçada açıklamak, beyan etmek manasına gelen fesr kelimesinden türemiş Kur'an'ı yorumlayan açıklayan kimse manasında kullanılan sözcüktür. Kur'an'ı yorumlamak önce Allah'a sonrasında Resulüne ait bir yetkidir. Kur'an'ın yorumlanması işi Resulullah'a yine Allah tarafından öğretilmiştir. Peygamberimizin vefatından sonra bazı sahabeler de Kur'an tefsiri yapmışlardır onlardan sonra gelen nesillerin tefsir faaliyetleri bu sahabelerin tefsir metodları etrafında şekillenmiş ve zamanla ekolleşmiştir. Kur'an'ın tefsirinden ziyade delil olmadan tefsir edilmesine karşı peygamberimizin uyarıları vardır bu cihette Kur'an'ı herhangi bir delil olmaksızın tefsir etmek tehlikeli bulunmuştur. Müfessirin özellikle Arap dili başta olmak üzere hadis, siyer, fıkıh kelam ve kıraat gibi islami ilimlerin hepsine ekseriyetle vakıf olması gerekir. 
 Zikrettiğimiz bilgiler ışığında düşünecek olursak Allah ve Resulü haricinde kalan her bir müfessir için hata payı var diyebiliriz çünkü kusursuz olmak yalnız Allah için geçerlidir, Peygamberimiz de vahiy ile ilgili meselelerde kusursuzdur. Ama haricindeki müfessirler her ne kadar kemalata yakın bile olsalar hatalardan ari değillerdir her zaman haklı oldukları düşünülemez.  Ayrıca bir mesele hakkında birden fazla görüş de olabilir bu görüşlerin hepsinde haklılık payı olabilir ama müfessir görüşler arasında tercih yapar ve mutlaka bir noktada hakikatı kısmen de olsa terketmiş olur yahut ufak da olsa yanılmış olur bu sebeple müfessirin her zaman haklı olduğu söylenemez. Müfessirlerin tefsirleri mutlaka islami ve modern bilimler ışığında ele alınıp haklı mı haksız mı olduğuna bu çalışma sonucunda karar verilmelidir. Beyza Saraç 18070121 BŞubesi

0 Yorum - Yorum Yaz


AÜİF 19070068 Faruk Bayramoğlu İLH205 02.01.2022


Müfessir;

Kuran ayetlerini kendisine gelen ilimlerle, kendi hikmetiyle ve çağının şartlarını göz önünde bulundurarak açıklayan insandır.

Müfessir her zaman haklı mıdır? Her zaman benzersizdir. Bu eşsizlik, Kuran'ın eşsiz yorumunu imkânsız kılmaktadır, Kuran'ı kendi zihinsel, duygusal ve bilişsel dünyası çerçevesinde anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Yaşadığı bölge, yaşam tarzı, ideolojisi, mezhebi vb. Kur'an'ı anlama ve yorumlamada önemli faktörlerdir. Kuran'ın inişine ve iniş sebeplerine tanık olmalarına rağmen Kuran'ı farklı yorumlayabilirler. Ayeti yorumlarken, müfessir “nesnellik ilkesine” bağlı kalarak ayetlerin tarihsel bağlamını araştırmalıdır. Ayeti yorumlarken; "Uzun zaman önce gelen vahyi nasıl anlayacağım?" Bugün nasıl uygulayacağım? Bu keşif, canlı hayatıma ne katıyor? Vahyin ürünü olan bu sözler, Allah'ın kelamı, ilk alıcılar tarafından nasıl anlaşılmış ve pratiğe dökülmüştür? “Şu anki hafızam anlam alanında nasıl bir yer kaplıyor” gibi sorular sormak çok önemlidir. Hayat dinamik, yaş değişiyor. Toplumlar değişir. , insanın geçmişi ve bugünü bile aynı şey değildir.

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz

tefsir ödevi    02.01.2022

Mustafa BİLGİ 19070073 B ŞUBESİ

MÜFESSİR HERZAMAN HAKLI MIDIR?

Müfessir kelimesi sözlükte “açıklamak, beyan etmek, izhar etmek” anlamındaki fesr kökünün “tef‘îl” kalıbından (tefsîr) türeyen müfessir kelimesi “Kur’ân-ı Kerîm’i yorumlayan kimse” demektir.

Kur'an'ı Kerim'i tefsir etmek isteyen kimse, ayetlerin tefsirini önce Kur'an-ı Kerim'de arar. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de bir yerinde mücmel olarak geçen bir ayet, başka bir yerde tefsir edilmiştir. Eğer müfessir Kur'an'da bulamazsa Sünnette arar. Bu iki husus müfessirin doğru tefsir etmesine yardımcı olmakla birlikte haklılık payının da kesin olmasını sağlar.

 Ayrıca müfessir olan bir kişinin Arapçayı çok iyi bilmesi ,ve Arapçanın dilbilgisi kurallarına da hakim olması gerekmektedir.

Müfessirde aranan ilk şart inancının olması ve dinin esaslarına bağlı olması gerekmektedir. Bu kişiler tefsir ederken nefsi isteklerinden de uzak durması gerekmektedir. Bu şekilde tefsir eden kişinin haklılık payı da çok yüksektir. Müfessirin gayesi, dünya menfaatlerinden uzak olduğu sürece, halisane olur. Şayet dünyaya rağbet edecek olursa, yaptığı tefsir kendisini istediği gayeye ulaştıramayacağı gibi, yanlış bir amelde de bulunmuş olur.

 Müfessirin haklı olup olmadığı yaptığı tefsir eserlerinde uyması gereken hususlara ne kadar uyduğu ile alakalıdır.


0 Yorum - Yorum Yaz

Odev 6    02.01.2022

Muhammed Biçici 

Öğrenci numara : 19072055

müfessir, Kur’an’ı Kerim’i yorumlayan kişiye denmektedir. İlk müfessir Peygamber efendimizdir. Cebrail as. Öğrettiği kadar ayetleri açıklamaktadır. Daha sonrasında bazı sahabeleri tabiin, tebeii tabin diye devam etmektedir. 

Böyle olunca tabiki peygamber efendimiz harici diğer müfessirler bazı ayetlerde ikileme düşmüş olabilmişlerdir. Muhalif oldukları da olmuştur. Bazıları da zaman ve mekâna göre yorum yapmıştırlar. Bu demek ki her müfessirin yorumlaması her zaman haklı olduğu anlamına gelmemektedir. 


0 Yorum - Yorum Yaz


  Betül Sadioğlu 19070193 B şubesi 

        Kur'anı Kerim'i açıklama yetisi Kur'ana göre Allah'tan sonra Resul-i Ekrem'e aittir. Hz.Aişeden  rivayetle "Resul-i Ekrem kur'anı Kerim'i Cibril'in ona öğrettiği kadar tefsir ederdi ." Sözünden yola çıkarsak çok olmadığı görülür . Peygamberimizden sonra Kur'anı Kerim'i ona en yakın olanlar , sahabeler, tabiiler ve tebein tabiinler naklederek ve Peygamberimizin söz ve fiilinden örnek alarak devam ettirmişlerdir. Tüm dönemlerde bir çok müfessir bulunmuştur. Her dönemde ise bir müfessirin müceddid olması gerekiyor. 

      Hz. Peygamberin kur'anın tefsirikonusunda bilgisizce konuşanların cehennemle cezalandırılacağı ve kur'an hakkında kendi Re'yi ile söz söyleyenlerin isabet etseler dahi hatalı yolda bulunduğunu söylemesi üzerine müfessirler tefsir konusunda daha fazla dikkat etmişlerdir. Müfessirlerin Kur'anı Kerim'i iyi anlamaları ve ona bağlınolmaları gerekiyor . En kısa bir tefsiri dahi iyice ölçüp , araştırıp öyle sonuç vermeleri gerekiyor . Müfessirler de beşerdir illa hata oranları vardır ama bu hatalar ufak gramer,hareke , istifham ve taaccüp gibi yazım ve kelime kurallarına yönelik oluyor . Kur'anda bazı kelimeler bazı ayetlerde farklı anlamda kullanılsa dahi yazı ve kelime bakımından aynı olabiliyor ama bildirmek istedikleri anlam farklı oluyor . Bu yüzden müfessir hata konusunda dikkatli olmalı ve hata yapmamalıdır.


0 Yorum - Yorum Yaz


Dilhan Yavuz 19071583

Şube: B

Müfessir her zaman haklı mıdır? 

Bir müfessir her zaman haklı değildir, her müfessirin haklı olduğu yerler vardır, çünkü her müfessirin bakış açısı farklıdır, o yüzden her müfessirin bakış açışına göre haklı olduğu yerelleri vardır, ve ihtilaflı olan yorumları da olabilir. 


0 Yorum - Yorum Yaz


Özellikle müfessirler farklı coğrafyalarda yaşamış farklı toplumlardan çıkmıştır. Zamanla toplumların ilerlemesi ve teknolojinin gelişmesiyle müfessirin bilmesi gereken ilimler konusu her devirde güncelliğini korumuştur. .   Müfessir bazen çağına hitap eder.Bu sebebden ötürü müfessir eğer rivayet tefsircisiyse zaten nakletmektedir.Ama dirayet ise kendi rey ve görüşünü belirtebilir. Bundan dolayı öznel durumlardan ötürü müfessir kendince haklı olabilir.Elbette müfessirin ilmi birikimi ve tecrübesi doğrultusuyla ortaya yaptığı tefsir çıkar.Tabi ki yaptığı tefsirde yanlış veya hata olabilir.Eğer bilerek ve kastederek yapmadıysa bunda yargılama söz konusu değildir.Ama etkilendiği siyasi grup veya mezhebini haklı çıkarmak uğruna yaptıysa bu haksızlığına delalet eder.Eğer Allahın rızası için,müslümanların daha kolay Kur'an ı anlamaları için çaba sarfediyorsa haklı olmasına delalet eder.Nitekim Kur'an ı en iyi anlayan Resulullah (sav) olmuştur.Ardından sahabe ve tabiun işte müfessir bu yolu izleyerek yaptığı tefsir onu haklı çıkarır. 

 

 


0 Yorum - Yorum Yaz


   Yüce Rabbimiz biz anlayalım, hayatımıza yön verelim diye bizlere Kur'an'ı indirmiştir. Ancak onu anlayabilmek herkesin kolayca yapabileceği bir iş değildir. Belli bir eğitim almak gerekir. Bunun için bizler müfessirlere ihtiyaç duyarız. Müfessir: Kur'an-ı Kerim'i yorumlayan kimseye denir. Bu müfessirler belli eğitimler alırlar . Bu eğitimler sayesinde Kur'an'ı tefsir etmeyi öğrenirler. Onlar sayesinde bizler de kitabımızı daha iyi kavrar,öğrenir ve hayatımıza geçiririz.
   Müfessirler her zaman doğru tefsiri yap(a)mayabilirler. Aldıkları eğitimin yetersiz olabilmesi ya da etkilendikleri çevreler ve daha başka sebepler onları yanlış hükme varmaya itebilir. Bu gayet doğaldır ancak bunu en aza indirmeleri gerekir. Sonuçta onlar da bir insandır hataları olabilir, hataya düşebilirler. Yaptıkları işin zorluğu ve ehemmiyeti de gözden kaçmamalıdır.
ARZU BOZTAŞ
19070077
0 Yorum - Yorum Yaz


       MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLI MIDIR?

    İnsan dediğimiz varlık iradeli olan, tercih yapan bir varlıktır. Fakat irade dediğimiz nimetimiz de belli ölçüde bize hizmet eder. Her şeyimizin sınırlı olduğu  gibi aklımızla yaptığımız seçimlerde de bir konunun doğruluğunu,  yanlışlığını belli sınırlar çerçevesinde tespit edebiliriz. Tabii bizim burada ele alacağımız konunun baş kahramanları müfessirler olduğundan kendi aklımla veya herhangi sıradan bir insanın aklıyla onlarınkini  aynı kefeye koymak adil olmadığı gibi ilim, irfan, hikmet talebesi  olarakta saygısızlık, hürmetsizlık yapmış olurum. Çünkü evvela müfessir dediğimiz isim Yüce Kur' an' ın dili olan arapça, belağat, tefsir, hadis gibi ilimlerin ömürlük okuyucuları, bir ömrü ilim yolunda harcamış insanlar. Kur'an-ı Kerim' e hakim olan insanlar. Bu insanlar ki tevil yapabilme ilmine sahip insanlar. Yani yakın anlamlardan birini birine tercih eden insanlar, yorum yapan insanlar. Müfessirler her zaman haklımıdır sorusuna cevap olarak evet haklıdır diyecek olsam onların insan olma vasıflarındaki  benim cevabım çelişir. Müfessirler neticede insandır, yanlış anlayabilirler, hata yapabilirler, haklı olmayabilirler. Fakat müfessir dediğimiz kişilik ki zaten bunu bilir, ilmine güvenmez, Allah' a güvenir. Allah ona kafi gelir ve hatalardan Allah' a sığınır ve elbette mutlak doğruşüphesiz Yüce Allah' ın bildiğini ifade eder.

 İnşaAllah yanlış bir fikir beyan etmemişimdir.  


0 Yorum - Yorum Yaz

müfessir    03.01.2022

 Müfessirde aranan belli başlı özellikler vardır. Taberi bu hususta şöyle demiştir; Müfessirde aranan ilk şart, inancının sağlam olması ve dinin esaslarına bağlı kalmasıdır diye ifade etmiştir. Müfessir, sonradan uydurulan haberlere itibar etmemesi lazımdır. Şartlardan biri ise Müfessirin doğru tefsir yapabilmesi için, kullandığı tabirlerin ayetin tefsirine uygun tabirler olmasıdır.

Müfessir, dünya menfaatlerinden uzak durduğu müddetçe gayesi halis olur. Müfessirin, ayetlerdeki muhtelif manalara dikkat etmek suretiyle, irab kaidelerini de iyice bilmesi elzemdir. Yaptığı tefsire uyarak, ister mecaz, ister hakikat olsun, dilin asli yapısından ıraklaşırsa ,tefsiri geçersiz sayılır.


0 Yorum - Yorum Yaz


İnsan dünyayı anlama ve anlamlandırma uğraşını algılarından bağımsız gerçekleştiremez. İnsanın algılama şekli de çevresinden, ön kabullerinden, zihninden, bakış açısından bağımsız değildir. Böyle bir durumda her insan diğer insanlara aktardığı kendi algılayışlarıdır.

Müfessirler şüphesiz iyi niyetleri ile bu dünyaya bir şey bırakmak isteyen ve bırakılacak en güzel şey için uğraş veren kişilerdir. Çoğu hayatlarını Kur’an’ı anlamaya ve anlatmaya adamış değerli insanlardır. Fakat çabanın büyüklüğü ve değerli olması insanın tabiatının önüne geçemez. İnsanın tabiatında yanılmak vardır. Bu durumda müfessir yanılma payı olandır. 

Müfessir her zaman haklı olmayabilir fakat bu durum onun haklı olduğu durumlara da zeval getirmeyecektir. Allah hepsinden razı olsun.


0 Yorum - Yorum Yaz


Müfessir; Kur'anı kerimin manasını anlayıp,yorumlayan ve açıklayan din alimine denir.Müfessirler Kur'anı kerimi ilim kapasitesi,kavrayış derecesi,ilim dallarındaki ihtisasları,bilinç muhtevası,siyasi ve mezhebi kanaatleri gibi kişisel anlayış ve bilgi birikimleri ile açıklamışlardır.Kendi dilleriyle indiği ve inişinin sebeplerine şahid oldukları halde Sahabe’nin, onu anlama seviyeleri bile birbirinden farklıydı.

Sahabeler devri müfessirleri genel olarak tefsiri bizzat peygamberin açıklamalarıyla yaparken, ardından gelen tabiin devri müfessirleri bunları rivayet ederek tefsir yapmışlardır, daha sonra buna 'rivayet tefsiri' denmiştir.

Kur’an-ı Kerîm’e göre onu yorumlama yetkisi Allah’tan sonra Resûl-i Ekrem’e aittir. Zira bir meselenin halli konusunda Allah-Resûlullah-ilim sahibi üçlemesi muhtelif vesilelerle zikredilmiş, Nahl sûresinde 16/44 Resûlullah’a Kur’an’ı açıklama görevinin verildiği belirtilmiştir "İbrâhîm 14/4; en-Nahl 16/64".

 


0 Yorum - Yorum Yaz

müfessir    12.01.2022

Muhammed Erkan Asan - 19070051

 Müfessirde aranan belli başlı özellikler vardır. Taberi bu hususta şöyle demiştir; Müfessirde aranan ilk şart, inancının sağlam olması ve dinin esaslarına bağlı kalmasıdır diye ifade etmiştir. Müfessir, sonradan uydurulan haberlere itibar etmemesi lazımdır. Şartlardan biri ise Müfessirin doğru tefsir yapabilmesi için, kullandığı tabirlerin ayetin tefsirine uygun tabirler olmasıdır.

Müfessir, dünya menfaatlerinden uzak durduğu müddetçe gayesi halis olur. Müfessirin, ayetlerdeki muhtelif manalara dikkat etmek suretiyle, irab kaidelerini de iyice bilmesi elzemdir. Yaptığı tefsire uyarak, ister mecaz, ister hakikat olsun, dilin asli yapısından ıraklaşırsa ,tefsiri geçersiz sayılır.


0 Yorum - Yorum Yaz


Ayşenur Hastürk

17070109

B Şubesi

Müfessir haklılığını ispat etme zorunluluğu hissetmemelidir. Müfessirin aslı gayesi ilgili Kur’an ayetlerinin bizlere vermek istediği mesajı kendi zihinsel imkanları ve ictihadıyla gerçekleştirmeye çalışmaktır. Haklılık ortaya koymak veya kişisel görüş belirtmede ileriye gitmek müfessire gayesini ve neye aracılık ettiğini unutturabilir. Müfessir aracıdır, diğer Kur’an ayetleri peygamberlerin sünneti, diğer alimlerin görüşleri ve kendi birikimiyle bir fikir ortaya koymaya çalışır. Bu fikir kimi zaman doğru kimi zaman yanlış olabilir. Kişiye düşende farklı müfessirlerin tefsirlerini okuyarak kendi akli süzgecinden geçirmektir. 


0 Yorum - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi