ÖDEV 6
MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLIMIDIR?
Müfessir, sözlükte “açıklamak, beyan etmek,
izhar etmek” anlamındaki fesr kökünün “tef‘îl” kalıbından (tefsîr) türeyen
müfessir kelimesi “Kur’ân-ı Kerîm’i yorumlayan kimse” demektir. Müfessir,
Kısa ve anlaşılması güç bir metni açıklayan, açıklığa kavuşturan, metnin anlam
ve amacı üstünde yorumda bulunan kimse demektir.
Kur’ân-ı Kerîm’e göre
onu yorumlama yetkisi Allah’tan sonra Resûl-i Ekrem’e aittir. Nahl
sûresinde (16/44) Resûlullah’a Kur’an’ı açıklama görevinin verildiği
belirtilmiştir. Hz. Peygamber bazen âyetteki bir kapalılığa işaret eder, bazen
âyetle ilişkili olarak sorulan bir soruya cevap verir, bazen de Kur’an’ı
Kur’an’la tefsir ederdi. Resûl-i Ekrem’in Kur’an’ı tefsir edici mahiyette
davranışlarda bulunduğuna dair örnekler vardır. Kısacası Hz. Muhammed (s.a.v.)
Kur’ân’ı bizzat hayatına uygulayarak diğer insanlara yol gösterici olmuştur. Sahabeler,
peygamberimizin sağlığında Kur’an’ı yorumlamak yerine ona başvurmuştur.
Peygamberimizden sonra Kur’ân’ı açıklama görevi sahabîlere düşmüştür.
Başta Abdullah b. Abbas olmak üzere Übey b. Kâ‘b ve Abdullah b. Mes‘ûd
sahabîler içindeki meşhur müfessirlerdir. Sahabîlerden sonra Kur’ân’ı açıklama
görevi Tâbiîn dönemindeki alimlere onlardan sonra da Tebeu’t-tâbiîn alimlerine
düşmüştür. Hz. Peygamber’in, Kur’an’ın tefsiri konusunda bilgisizce
konuşanların cehennemle cezalandırılacağını ve Kur’an hakkında kendi re’yi ile
söz söyleyenlerin isabet etseler bile hatalı olacakları bildirilmiştir. Buradan
herkesin müfessir olamayacağını anlıyoruz.
Müfessirler Her Zaman Haklımıdır?
Müfessirler her zaman haklı değildir; çünkü
onlar da en nihayetinde insandır. İnsan; yanılabilir, yanlış şeyler yapabilir.
Bunu göz önünde bulundurarak müfessirlerin yorumlarını incelemeli,
müfessirlerin taşımaları gereken özelliklere sahip olup olmadıklarına
bakmalıyız.
Zerkeşî’ye göre de Kur’an’ı tefsir
edecek kişi öncelikle geniş bilgiye ve takvâya sahip olmalı, şüpheli şeylerden
kaçınmalı, günah sayılan işlerde ısrar etmemeli, kibirden ve dünya sevgisinden
uzak bulunmalı ve tahkikî imana sahip olmalıdır. Ayrıca Resûl-i Ekrem’den ve
sahâbeden gelen bilgilere başvurmalıdır. Bir müfessir, yukarıda saydığımız
davranışların tam tersini yapıyorsa o müfessir her zaman haklıdır diyemeyiz.
Süyûtî bir kişinin müfessir
olabilmesi için ihtiyaç duyduğu ilimleri şöyle sıralar: Arapça bilgisi, sarf,
nahiv vs. Kısacası bir kişinin müfessir olabilmesi için birçok alanda bilgi
sahibi olması gerekir.
Müfessir her zaman haklı mıdır?
Mufessir;
“Kur’an-ı Kerim’i yorumlayan kimse” demektir.
Kur’an’ı Kerim’e göre Kur’an’ı ilk
yorumlama yetisi Allah ve Rasulüne aittir. Rasulün sağlığında ashap, Kur’an’ı
yorumlamamış, ortaya çıkan problemlerin çözümü için Rasul’e başvurmuştur.
Peygamberin vefatından sonra sahabiler karşılaştıkları problemleri peygamberden
öğrendikleri şekilde çözmeye çalışırlar. Daha sonra tabiin devrinde müfessirlerin
sayısı gittikçe çoğalır. Bu dönem müfessirleri Arap dilinin grameri üzerinde
durur. Tefsirlerinde de kelime tahlilleri yaparak yorumlarını yazarlar. Rasul-i
Ekrem’den ve sahabeden gelen rivayetleri öncelikle dikkate alıyorlar, Ehl-i
kitaptan derledikleri bilgileri de kullanıyorlardı.
İslam coğrafyasının genişlemesi tefsir
ilminin seyrini de etkilemiştir. Tebeu’t-tabiin ve daha sonra gelenler
kaynaktan uzaklaşılmış.
Rasulullah’ın döneminden uzaklaştıkça
farklı ırk ve dinlerden insanların Müslüman olmaları ve kendi kültürlerini bir
şekilde dinin içine taşımaları, metin ve dil yapısının kavranamaması hata
yapmlarına sebep olmuştur. Ön yargılarla Kur’an’a yaklaşmaları, kültürel,
itikadi ve siyasi düşüncelerden ve mezheb taassuplarından kaynaklanan
sebeplerle Kur’an’a bütüncül bir şekilde bakılamaması çeşitli yorum farklılıkları
ve ihtilaflara sebep olmuştur. Ayrıca savundukları fikirlerini Kur’anla
temellendirmek, onun desteğini kazanmak istemeleri hata yapmalarına sebep
olmuştur. Kur’an’ı her ne kadar geçmişten gelen rivayet ve bilgi birikimiyle
yorumlasalar da kendi anlayış ve düşüncelerini, yetiştikleri çevrenin kültürünü
ve bağlı oldukları mezhep ve düşünce ekolünün ilkelerini de yorumlarına
yansıtmışlardır.
Müfessirlerin bilgi birikimi, zekâ ve
kavrayışı, olaylara bakışı ve yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki
ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Ancak bu yorumun
sınırsız yapılabileceği anlamına gelmez. Dini bir metni sınırlayan belirli
kurallar vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olur.
Kısaca müfessir beşer olması hasebiyle
hata yapabilir. Bu yüzden her zaman haklı olmayabilir. İçinde yaşadığı ortamdan
etkilenerek yanlış yorumlar yapabilir.
Filiz Kılıç
18071560
Tefsir2
Bşubesi
MELTEM NUR TÜRK 19070227 İLAHİYAT 2. SINIF/ B ŞUBESİ
Müfessirler Kuran’ı rivayet ve bilgi birikimleri çerçevesinde yorumlamışlardır. Kendi anlayış ve düşüncelerini, yetiştikleri çevrenin kültürünü ve bağlı oldukları mezhep ve düşünce ekolünün ilkelerini de yorumlarına yansıtmışlardır. Müfessirin bilgi birikimi, zekâ ve kavrayışı, olaylara bakışı ve yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Ancak bu, yorumun sınırsız yapılabileceği anlamına gelmez. Dini bir metnin yorumunu sınırlayan belirli kurallar vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olabilmektedir. Müfessirin Kuran’ı tefsîr ederken riayet edeceği; lugat, iştikâk, sarf, nahiv, belâğat, kırâat, usûlu‟d-dîn, usûl-i fıkh, sebeb-i nüzul, nasih-mensuh, fıkıh, hadîs ve tarih bilgisi gibi hususlar ve bilgi birikimi vardır. Sosyoloji, psikoloji, felsefe gibi ilimlere de vakıf olmalıdır. Bunların yanında müfessirin inancının Kuran’a ve sünnete uygunluğu, niyetinin halisane olması, ayetlerin inceliklerine vakıf olması ve hevasına göre konuşmaması gerekir. Yani müfessirin haklılığı ve hata yapmaması bunlarla ilişkilendirilebilir. Bir beşer olarak müfessirin de hata yapması, yanılması muhtemeldir. Bu yüzdendir ki ben müfessirin her zaman haklı olmayacağına inanıyorum.
Müfessirler kuranı kendi anlayış kendi kapasitesine göre anladığını kuranın ne anlatmak istediğini bize açıklar müfessirin asıl kaynağı kuran ve hadislerdir. şimdi diyebiliriz ki kuran ve sünnet her zaman haklıdır. Evet öyledir de zaten ama müfessir kendi ilmine göre onlardan çıkarım yaptığı için bazı konuları tam kavrayamamış ne anlatmak istediğini görememiş olabilir . yani Müfessirin haklılığı kendi ilmine göre kapasitesine göre olduğu için her zaman haklıdır demek bence doğru olmaz ama şunu diyebilirizki haklı olmayı , doğru olmayı isteyenlerin başında müfessirlerin geldiğini söyleyebiliriz.
FURKAN YILDIZ 19070251
MÜFESSİRLER HER ZAMAN HAKLI MIDIR ?
Müfessir
Kimdir ?
Kuran-ı
Kerim’ i açıklayan ve yorumlayan yani Tefsir işini yapan anlamında kullanılmaktadır.
Bunu ilk olarak yapan Hz. Peygamberdir. Kendisine gelen bazı ayetlerle ilgili soruları
cevaplamış ve açıklamalar yapmıştır. Daha sonra Ashab- ı Kiram dan bazıları da bu
şekilde açıklamalar yapmışlardır. Tefsir
de Rivayet ve dirayet olarak bildiğimiz iki metod öne çıkmaktadır. İlki
öncekilerin yaptıkları yorumları kullanmak diğeri ise Müfessir olan kişinin
ilmi altyapısıyla yorumda bulunmasıdır. Genel olarak müfessirler her iki yöntemi
de kullanmışlardır.
Müfessir
Kuran-ı Kerim’i tefsir ederken bir çaba içerisindedir ama bunun neticesinde bu
ayetin yorumu budur demez çünkü böyle bir iddiası yoktur. Onun yaptığı bir
anlama çabasıdır. Kendi ilmi bulunduğu ortam ve şartlar bu yorumu
etkilemektedir. Yaptığı yorumu daha sonra yeniden gözden geçirip
değiştirebilir. O, Allah-u Teala’nın vahyinden anladıklarını söylemektedir. Kuran’ın
anlaşılmasında bu da benim yorumum demektedir. Bazen yaptığı yorumlar daha
doğru veya çok da doğru olmayan bir yorum olabilir ama bu bizlere farklı bakış
açıları sunabilir. Bu Tefsir külliyatından yararlanmak isteyen bunu göz önünde
bulundurur ve böylece daha doğru okumalar yapabilir.
Avni Can
Özkan / 19070185 / Tefsir 2 B şubesi
Esra Kılıç 19070147
Müfessir her zaman haklımıdır?
Müfessir derken Kuran-ı Kerim'i yorumlayan ve açıklayan bu alanda çalışan kimselere diyoruz. Kuran-ı Kerimi yorumlarken ki birikimleri, çalışmaları ve Arapçadan ne anladığı bu açıdan önemlidir. Arapçası yeterli olmayan ve yeterince araştırmada bulunmayan bir müfessirin açıklamaları doğru olmayacak ve yanlışa düşecektir. Ayrıca bir müfessirin bakış açısı, hayattaki ve dindeki değerleride bunu etkiler. Sonuç olarak bir konudaki araştırması yeterli ama bir diğerinde yetersizse müfessir yanlışa düşebilir.
Kur'an-ı Kerim'i yorumlayan kimseye müfessir denir. Müfessirler, yaşadıkları çağın, bağrında yetiştikleri kültürün ve onun değer yargılarının izlerini taşırlar. Kur'an'ı anlamaya ve açıklamaya çalışan müfessir, içinde bulunduğu sosyo-kültürel yapının özelliklerini odak noktası yaparak Kur'an'a yönelirse Kur'an'ın bir bütün olarak kavranmasında eksiklik yaşar. Bütünlük nazar-ı itibara alınmayınca, hemen herkesin Kur'an'da kendi doğrularına dayanaklar bulması da son derece kolay olur. Kur'an'ın anlaşılmasında ve yorumlanmasında vazgeçilmez esaslardan biri ön yargıdan uzak durma ilkesidir. Çünkü hissi yaklaşımlarda kişiler önceden kabullendikleri sonuçlara ulaşacaklardır. O zaman gerçekler herkese göre değişecektir. Bu da Kur'an'ın rehber kitap olma özelliğini zedeler. Müfessir, Kur'an'ın bütünlüğünü göz ardı edip objektifliği koruyamazsa kendi yanında haklı olarak görülebilir. Lakin Kur'an'ı, ayet çerçevesi, siyak-sibak çerçevesi ve Kur'an'ın bütünlüğü çerçevesinde incelenmesi gerektiği bilgisinde olan biz tefsir talebeleri için müfessirler her zaman haklı değildir. Ki, insan her zaman her konuda haklı olamaz. Müfessir de insan olduğu için haklı değildir diye düşünüyorum.
MERAL
BÖCEK / 20070099
İLAHİYAT
FAKÜLTESİ / TEFSİR II
2.
SINIF
MÜFESSİR
HER ZAMAN HAKLI MIDIR?
Müfessir
Ku’an’ı Kerim’i tefsir eden, açıklayan kimseleri ifade eden bir kavramdır. Tefsir
Allah’ın kitabı değildir, insani bir edimdir, beşeri bir olgudur. Tarihteki her
müfessir ve dolayısıyla tefsir mutlaka çeşitli faktörlerden etkilenmiştir. Hiçbir
şeyden etkilenmeyen bir müfessir ve tefsir yoktur.
Tarihsel
süreçte etkilenilen faktörler tefsire mezhep olarak yansımıştır. Mezhebi etkiler
Sünni, Mutezile ve Şii kanadındaki tefsirler üzerinde etkili olmuştur. Örneğin,
Zemahşeri Keşşaf adlı tefsirini Mutezile mezhebinin etkisi ile yazarken,
Beydavi Envaru’t-tenzil tefsirini Ehli Sünnetin etkisi ile yazmıştır. Dolayısıyla
müfessirler tefsirlerini yazarken sahip oldukları mezhebin etkisinde kalarak
yazmışlardır. Günümüzde müfessir ve tefsir üzerinde etkili olan faktörler
arasında siyasi, sosyal etkiler sayılabilmektedir.
Dolayısıyla
müfessirin sahip olduğu mezhep, içerisinde bulunduğu siyasi ve sosyal yapı
yaptığı tefsir üzerinde etkili olmuştur, bunun olmaması düşünülemez. Çünkü
insan yaşadığı çevreden, coğrafyadan, iklimden, kültürden, içinde bulunduğu sosyal
ortamdan, sahip olduğu ideolojiden etkilenen bir varlıktır. Bunu inkar etmek
insanın doğasını inkar etmektir.
Sonuç
olarak müfessir her zaman haklı değildir. Her zaman haklı olmak demek tek bir
doğrunun olması demektir. Fakat açıkladığımız gibi tefsirde tek bir doğrudan
bahsetmek mümkün değildir. Tek bir doğrunun olmadığı yerde her zaman haklı
olmak da söz konusu olamaz. Kur’an’ın asaleti korunduğu sürece müfessirin tefsirini
kendi mezhebine, kendi bakış açısına göre yazmasında bir sakınca yoktur, bu doğaldır, insan olmanın bir sonucudur. Bu çerçevede yapılan
her tefsir, sunulan her bakış açısı bir zenginliktir.
Mücahit FİDAN 19070116 (İLH205-B)
Sözlükte açıklamak anlamına gelen fesr kökünün tef'il kalıbından türeyen müfessir kelimesi "Kur'an-ı Kerim'i yorumlayan kimse" anlamına gelmektedir. Kur'an-i Kerim'e göre onu yorumlama yetkisi Allah'tan sonra Hz. Peygambere aittir. Nahl suresinde (16/44) Kur'an'ı açıklama görevinin Peygamberimize verildiği belirtilmiştir. Hz. Aişe'nin "Resulullah, Allah'ın kitabından Cebrail'in ona öğrettiği kadar tefsir ederdi" şeklindeki sözü onun tefsirlerinin hem ilahi kaynağa dayandığını hem de çok olmadığını gösterir. Resulullah'ın ahirete irtikalinden sonra bu görevi onun eğitiminden geçerek Kur'an tefsiri alanında ehil olan sahabeler yapmaya çalışmıştır. Hz. Peygamber tefsir konusunda bilgisizce konuşanların cehennem ile cezalandırılacağını ve Kur'an hakkında kendi fikri ile söz söyleyenlerin isabet etseler dahi hatalı bir davranış sergilediklerini bildirmesi sahabe ve tabiin neslinin tefsir konusunda dikkatli davranmasına yol açmıştır. Tabiin döneminde bir hayli müfessir sayısı artmıştır. Bu dönemin müfessirleri aynı zamanda muhaddis ve dil alimi olduğundan tefsirlerinde bunun yansımaları yanında kendi anlayışlarını görmek mümkündür. Ragıp El İsfahani müfessirin şu ilimleri bilmeleri gerektiğini söylemiştir: Lafızlar, lafızların birbirleriyle münasebeti, lafızlara arız olan hükümler, kıraat, siyer ve rivayet, hadis ve sünnet, fıkıh usulü, fıkıh ve zühd, kelam, insanın bildiğiyle amel etmesi sonunda oluşan vehbi ilim.
Ebu Hayyan el-Endelüsi'ye göre bu ilimler dil, sarf ve nahiv, beyan ve bedi, rivayet ve hadis, fıkıh usulü ve dil felsefesii, kelam ve kıraattir. Günümüzde müfessirlerin pozitif ve sosyal ilimleri de bilmesi gerektiği hususunda görüşler bulunmakla birlikte Şatıbi'nin asırlar önce buna karşı olumsuz tavır sergilediği bilinmektedir.
Sözgelimi müfessirlerin bilmesi gereken ilimler dahi ulemalar arasında farklılık sergilemiştir. Müfessirlerin de birer insan olduğunu asla unutmamak gerekir. Hatalı ve birbirleri arasında tefsir farklılıkları olabilir. Bir müfessirin her zaman haklı olduğu gibi bir sonuca asla varılamaz. Resulullah'ın döneminden uzaklaştıkça farklı ırk ve dinlerden insanların müslüman olmaları ve kendi kültürlerini bir şekilde din içine taşımaları ayrıca kültürel ve siyasi düşüncelerden ve mezhep taassubundan kaynaklanan sebepler bu ihtilafları arttırmıştır. Müfessirler Kur'an'ı her ne kadar geçmişten gelen rivayet ve bilgi birikimiyle yorumlasalar da kendi anlayış ve düşüncelerini, yetiştikleri çevrenin kültürünü ve bağlı oldukları mezhep ve düşünce ekolünün ilkelerini de yorumlarına yansıtmışlardır. Bu yorum farklılıkları Kur'an ve sünnetin ruhuna ve ilkelerine uygun olsa da bazen bunlara muhalif yorumlar da yapılmıştır. Müfessirin bilgi birikimi, zekası ve kavrayışı, olaylara bakışı ile yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Tabi bu yorumun sınırsız yapılabileceği anlamına da gelmez. Dini bir metnin yorumunu sınırlayan belli kural ve kaideler vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olur. Kur'an'ı yorumlamada ihtilaf çeşitlerini 2 sınıfa ayırabiliriz:
1-)İhtilaf-ı Mezmum: Çoğunluğa aykırı olan şazz görüşler.
2-)İhtilaf-ı Memduh: Dini metinlerin tabiatından kaynaklanan sebeplerdir.
Sonuç olarak Kur'an'ın indiği dönemden uzaklaştıkça müslümanlar farklı dil ve düşünce ve medeniyetlerle karşılaştıkça düşüncelerinde büyük değişimler olmuştur. Aynı zamanda müfessirin yetiştiği kültürel çevre ve, anlayış farkı, bilgi ve tecrübesi, bunun yanında olaylara yaklaşım tarzı farklı yorumların oluşmasında etkili olmuştur. Bu farklı yorumlar öyle bir noktaya varmıştır ki İslam düşünce dünyasında birbirlerini tekfir eden taban tabana zıt düşünceler oluşmuştur. Velhasıl kelam müfessir her zaman haklı olması mantıken imkansız bir anlayıştır.
MÜFESSİR
HER ZAMAN HAKLI MIDIR?
GÜLSÜM
TEKELİ – 19070215 – 2.SINIF B ŞUBESİ
Bence müfessirin haklı olup olmadığı dönemine göre
değişebilir. Sahabe dönemindeki müfessirler tefsir yaparken bizzat Hz.
Peygamber (SAV)’in açıklamalarıyla hareket ederken tabiin dönemindeki
müfessirler rivayetlere göre tefsir yapmışlardır. Bu tefsirler sağlıklıdır,
güvenilirdir. Daha sonraları ise İslam coğrafyası gitgide genişlediği için
farklı toplumlardan insanlar da tefsir yapmaya başlamıştır. Zamanla müfessirler
kendi bilgileriyle Kur’an’ı tefsir etmişlerdir. Aynı zamanda bilgilerinin
yanında yaşamış oldukları toplumun özelliklerini, kültürünü, değerlerini,
kendilerinin dahil oldukları grupların düşüncelerini tefsire yansıtmış olabilirler.
Bütün bunların yanında ayrıyeten müfessirin düzgün bir şekilde tefsir
yapabilmesi için Arap dilinin özelliklerini çok iyi bilmesi, dil bilgisi
kurallarına hakim olması gerekir. Şöyle ki; böyle bir durumda sahabe ve tabiin
döneminden sonra yapılan tefsirlerde müfessirin her zaman haklı olduğunu
söylemenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Beyza Sıkan, 19071567, İlahiyat Fakültesi, 2. Sınıf, B Şubesi
Müfessirler, muhtelif ilimleri bilir, bu bilgi birikimlerini baz alarak Kuran'ı yorumlamaya çalışırlar. Özellikle hadis, çoğu müfessirin dayandığı ve ilk müracaat ettiği ilimdir. Çünkü Kuran'da kastolunan şeyi en iyi şekilde bilen ve yeri geldiğinde onu açıklayan Peygamber efendimiz (s.a.v.)'dir. Bunun dışında Kuran'ı tefsir ederken Arap Dili ve Belağatı, Fıkıh gibi daha nice farklı ilimlere dayanır müfessirler. Unutulmamalıdır ki, her müfessir Kuran'ı sadece kendi bağlamında yorumlamıştır. Burada kastedilen şey, müfessirlerin farklı şartlarda ve zamanlarda yetişmeleri, dolayısıyla farklı kültürleri ve görüşleri benimsemiş olmaları ve sonuç olarak Kuran'a belli bir çerçeveden bakmaları. Haliyle o zaman müfessirlerin Kuran'a dair yaptıkları yorum -onlar her ne kadar da objektif olmaya çalışsa da- subjektiftir. Müfessirler kendi zamanının sorunlarına ve soru işaretlerine bir çözüm ve cevap arar, ve ayetlerin açıklamasında da bunun izleri görülür. Her müfessir sadece kendi kapasitesince yorumlayabilir Kuran'ı ve her biri doğru olduğuna inandığı şekilde onu açıklar. Netice itibariyle "müfessir her zaman haklıdır" demek mümkün değildir. Çünkü her müfessir kendine göre haklıdır.
Bilinmelidir ki, insan bütün ilimlere aynı anda vakıf olamaz. Kişi birçok ilim hakkında bilgi sahibi olabilir, ama onun bütün alanlarda uzmanlaşmış olması imkansızdır. Bu sebepten bazı tefsirler dirayet, bazıları rivayet, bazıları belağat ağırlıklıdır ve buna daha başkaları de eklenebilir. Aryıca Kuran evrenseldir, ve her farklı bir devrin insanı onu okuduğunda ondan farklı anlamlar çıkarabilir.
Tüm bunlara binaen şunlar söylenebilir: Müfessir her zaman haklı değildir. Her müfessir kendine göre haklıdır. Bu nedenledir ki, farklı görüşler ve mezhepler ortaya çıkmıştır. İnsan, sadece bir müfessirin belli bir tefsirini değil, birkaç müfessir ve tefsirden faydalanmalıdır. Belki de, günümüzde ilimler çok geliştiği ve bilgiler çok çoğaldığı için ve bir insan tek başına bu kadar ilme vakıf olamayacağı için, Kuran birçok veya tüm ilim dallarının uzmanlarından oluşan bir heyet ile tefsir edilmelidir, ki daha kapsamlı bir tefsir elde edilmiş olsun.
Hasan DİLMEN 19070793 (İLH205-B)
Kur'an Allah-u Teala tarafından Peygamberimize vahyedilen bir kitaptır. Onda hiçbir çelişki ve ihtilaf yoktur. Ancak müfessirler kur'an'ı yorumlarken farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Şunu öncelikle ifade etmeliyiz ki Peygamberimizin görevi Kur'an'ı tebliğ etmek, açıklamak ve onunla hüküm vermektir. İnen ayetleri tebliğ etmekle kalmayıp açıklama ve uygulamasını da bizzat yapardı. Kur'an kendisini anlaşılması kolay bir kitap olarak tanımlamaktadır. (Kamer 32)
Kur'an'ı doğru anlamamız için kulak vererek dinlememiz, tefekkür, tedebbür, tezekkür ve ta'akkul ederek okumamız gerekir. Kur'an'ı anlama ve yorumlamak için önce zihni hazırlık yani tedebbür ve tefekkür yapılmalıdır. Sonra anlama sistemli ve metodik hale getirilmelidir. Kur'an'ın mantukunu ve mefhumunu iyi kavramak gerekir. Kur'an'ın zahirini anlamak için mantık, dil, belağat, esbab-ı nüzul ilmi, hadis, kıraat, tarih ve islam öncesi tarih ilimlerini bilmek gerekir.
Kur'an'ın mefhumunu, deruni anlamını anlamak, lafzi/literal, iş'ari yorumlar yapabilmek için yorum ve içtihat bilgisi, ilm-i mevhibe, tasavvuf, kelam, felsefe, hukuk, sosyoloji ve sosyal bilimleri bilmek gerekir.
Müfessirler arasında yorum farklılıkları vardır. Çünkü yaşadıkları çevre olsun, fikirleri, düşünceleri farklılık gösterebilir. En nihayetinde onlar da birer beşerdir. Müfessir her zaman haklı olamaz. Çünkü bir müfessir A derken başka bir müfessir B diyebilir. Tüm iyi niyet ve çabaya rağmen bu farklılıklardan doğan farklı yorumların olması çok tabidir. Bu dini metinlere özgü durumdan kaynaklandığı gibi müfessirin kendsinden de kaynaklanabilir. Kasıtlı ve kötü niyetli bir durum olmadığı sürece metne sadık kalmak şartıyla iyi niyetle yapılan her yorum bir zenginlik olarak kabul edilmelidir. Bu farklılıkların ümmet-i Muhammed için bir kolaylık ve aynı zamanda bir rahmet kaynağı olduğu unutulmamalıdır.
( Hazal AKBABA - Tesir 2B - 19070034 )
Müfessirin Kuran'ı yorumu; onun bilgisine, konuya hakimliğine, Arapça seviyesine, konuya nasıl yaklaştığına... vb gibi durumlarına bağlıdır. Yoruma açık bir konuda, kapalı olarak ifade edilen, söz sanatlarının olduğu cümlelerde müfessirirn algılamasına göre faklı yorumlanmalar olabilir. Ya da bir konuyla ilgili farklı rivayetler varken müfessir bunlardan önce Kuran'a sonra kendi görüşüne uygun olanını, konuya daha uygun olanını seçebilir. Haklı olmak ya da olmamak konusu yoktur. Yoruma açık konularda istediği görüşte olabilir. Müfessirin görüşünü onaylayanlar olabileceği gibi onaylamayan farklı bit görüş beyan eden de olabilir. Müfessir doğal olarak her zaman herkese göre haklı görülmeyebilir.
Mert ÇÖMEN / 18070077 / B
Müfessirler de insan olduklarından her zaman haklı oldukları söylenemez. Müfessirlerimizin amacı Kuran ayetlerinin manalarını, mahiyetlerini açıklığa kavuşturup anlaşılmalarını sağlamaktır. Ancak Kuran-ı kerim çağları aşan, her zamanda tazeliğini koruyan bir kitap olduğundan dolayı bazı müfessirlerin görüşleri kendi çağlarının konjonktürel birikimiyle sınırlanıp günümüz için hatalı durumuna düşebilir(Dünyanın düz olduğu görüşünün savunulması gibi.). Bu sadece Kuran tefsiri için değil birçok alan için geçerlidir. Burada önemli olan ifade edilen şeylerin ne niyetle söylendiğidir. Eğer amaç doğruyu bulmaksa hatalar mazur görülebilir. Fakat fitne çıkarmaksa farklı muameleye tutulup tedbir alınır.
Selma Ayaz
19070052
B ŞUBESİ
Müessir her zaman haklımıdır?
Hz.
Peygamber’in, Kur’an’ın tefsiri konusunda bilgisizce konuşanların cehennemle
cezalandırılacağını ve Kur’an hakkında kendi re’yi ile söz söyleyenlerin isabet
etseler bile hatalı yolda bulunduğunu bildirmesi (Tirmizi, “Tefsir”, 1; Taberî,
I, 71-73) Bu rivayet sahabenin ve tabiin
neslinin tefsir hususunda ihtiyatlı davranmasına yol açmıştır. Nitekim Hz. Ebû
Bekir’e Abese süresinin 31. Âyetinin manasının sorulması üzerine, “Allah’ın
kitabına dair bir şeyi kendi fikrime göre tefsir eder veya bilmediğim halde
söylersem hangi yer beni üzerinde taşır, hangi sema beni gölgelendirir?” dediği
rivayet edilmiştir (a.g.e., I, 72).
Herkes
müfessir olamaz, her işin bir ehli vardır. Eğer işler ehil olmayan kişilerin
eline geçerse burda hatalar ortaya çıkar. Örneğin, Zerkeşî’ye göre de Kur’an’ı
tefsir edecek kişi öncelikle geniş bilgiye ve takvâya sahip olmalı, şüpheli
şeylerden kaçınmalı, günah sayılan işlerde ısrar etmemeli, kibirden ve dünya
sevgisinden uzak bulunmalı ve tahkikî imana sahip olmalıdır. Ayrıca Resûl-i
Ekrem’den ve sahabeden gelen bilgilere başvurmalıdır (el-Burhan, II, 153-164,
180-181). Süyûtî bir kişinin müfessir olabilmesi için ihtiyaç duyduğu ilimleri
şöyle sıralar: Arapça bilgisi, sarf, nahiv, iştikak, meânî, bedî‘, beyân,
kıraat, usûlü’d-din, fıkıh vb. İlimleri bilmesi gerektiğini söyler.
Zamanla fetihlerin artması, arapça bilmeyenlerin
sayısının artması tefsir ilminde yoğunluğa sebep olmuştur. Ayrıca zaman ile mezhepler ortaya çıkmış, fen
Bilimleri gibi ilimler artmıştır. Mezhep ve kelami tartışmaların ortaya
çıkmasıyla bazı Müfessirler, Kuran’ı kendi savundukları görüşlerini destekleyecek şekilde
yorumlamışlardır. Tefsirde yaptıkları
taraftarlık, onların zayıf hadisleri bile tefsirde kullanmasına sebep olmuştur.
Ayrıca ilimlerin ortaya çıkmasıyla tefsir ilmi, rivayet ve dirayet ilmi olarak
ikiye ayrılmıştır. Dirayet tefsirinde Kuran’ı rivayet ile tefsirin yanında akli
ilimlerle de tefsir etme yoluna gidilmiştir. Böylece tefsirde farklı
açıklamalara da gidilmiştir. Hatta bazı Müfessirler Kuran’ın sünnet ile tefsirini bile dikkate almamıştır.
Mesela Kur’an’ın sünnet ile tefsirini dikkate almayan bir yorumcu, belli
şartlarda hırsızın elinin kesilmesini emreden ayeti [9], “kökünden değil, iz
bırakacak şekilde elini kesip kanatınız”, “hırsızların, hırsızlık yapma
güçlerini ortadan kaldırınız, kesiniz, engelleyiniz” şeklinde
yorumlayabilmiştir.[10] Tefsir usul ve Kaidelerini ve Kur’ân ilimlerini dikkate
almayan, sırf Arap diline dayanan bu tür yorumlar, Kur’an’ın kimin kelâmı
olduğunu, kime indiğini ve muhatabın kim olduğunu hiç dikkate almamıştır.
Muhammed
Abduh ve Reşîd Rıza, Nisâ süresinin 1. Âyetinde bahsedilen, bütün insanların
kendisinden yaratıldığı “tek nefsin” müphem bırakıldığını, bu sebeple
kendilerinin de tefsirde bunu müphem bıraktıklarını söylerler. Eğer Avrupalı
araştırmacıların söylediği her insan ırkının bir atası olduğu iddiası
ispatlanırsa bu durumda bizim kitabımızı eleştirme imkânları olmayacağını,
Tevrat’ın ise bu konuda sarih nassı olması sebebiyle tenkit edilebileceğini
savunurlar. Yani Avrupalı araştırmacıların her ırkın ayrı bir atası olduğu
teorisi ile âyeti tefsir ederek batılılar karşısında küçük düşmeme ve tenkide
uğramama gayreti içine girmişlerdir.
Hâlbuki Nisâ
ve Hucurat surelerin de insanların tek bir erkek ve dişiden yaratıldığının
söylenmesi, sonra bütün insanlara “Âdemoğulları” diye hitap edilmesi ve Âdem
ile eşi için “anne-babanız” denilmesi Abduh
ve Reşîd Rıza’nın görüşünün yanlışlığını ortaya koyan sarih naslardır.
Günümüzde yapılan ilmî keşifleri son nokta olarak görmek veya bilimin
teorilerini ispatlanmış gerçek bir bilgi gibi telakki etmek bazı müfessirleri
bu tür hatalara sürükleyebilmektedir.
Kimsenin
söylemediği, insanlara farklı ve câzip gelecek, böylece onların dikkatini
çekecek şeyler söyleyerek şöhrete kavuşma arzusu da pek çok insanı yorumda
hataya sevketmiştir. Yani müfessir her zaman haklı olmayabilir. Çünkü bazı Müfessirler tefsir yaparken sadece
Kuran’ın iyice anlaşılması için yapma amacında olmuşlar. Bazıları siyasi,
kelami, mezhebi vb. Fikirlerini benimsemek amacına gitmişler. Bazıları sırf
şöhret olmak, adını bu alanda duyurmak için tefsir yapmıştır. Bazıları Kur’an’ı
modern dünyaya ayak uyduracak şekilde tefsir etmeye çalışmışlardır. Ve buna
benzer amaçlarla tefsirler yazılmıştır. Her müfessir de tefsirinin kendi amacı
çerçevesinde şekillendirmiştir. Kimisi bunu yaparken bir takım hatalar yapmış.
Kimisi de bu konuda hata yapmaktan çok çekinmiştir. Genel olarak müfessirlerimiz haklı olmuş ancak, her zaman olduğu gibi bazı
istisnalar hatalı tefsir ler yaparak haksız olabilmişlerdir. Ya da bazı
Müfessirler bazı konularda zayıf bir görüşü veya rivayet benimseyerek haksız
olabilmiştir. Dolayısıyla Müfessirler her zaman haklıdır diyemeyiz. Çünkü
onlarda bir insan olduklarına göre onlarda yanılabilirler.
Sonuç olarak
Kur’ân-ı Kerim kıyamete kadar gelecek bütün insanlara hitap ettiği için onun
bir kısım ayetlerinin zamana göre yorumlanması kaçınılmazdır. Bunu yaparken
hataya düşmemek için tefsir ilminin usûl ve kaideleriyle zamanın gereklerini
bir noktada buluşturmak gerekmektedir. İnsanların zihninde Kur’ân ve İslâm
hakkında şüpheler uyandırmak isteyen bazı kimseler kasıtlı olarak suiniyetle
yanlış yorumlar yapmışlardır. Bununla da gayr-i Müslimlere hizmet etme,
insanları İslâm’dan ve Kur’an’dan soğutma hedefini gütmüşlerdir.
Müfessir sözlükte anlaşılması güç şeyleri açıklayan kimse olarak geçmektedir.Yani müfessir kuranı tefsir eden ve onu açıklayan kimselerdir.
Kuran'ı açıklayan ve tefsir eden aslında kuranın kendisidir kuran çeşitli karmaşık ayetleri başka surelerin ayetleri vasıtasıyla açıklamış ve kendi kendini tefsir etmiştir.Bununla beraber hz.Peygamber yaşadığı dönemin tek müfessiri olarak kuranın doğrudan muhatabı olma ve bizlere öğretme sıfatı ile kuranı açıklamıştır.Fakat Hz.Peygamber efendimizin vefatından sonra islam coğrafyası genişlemiş ve farklı kültürdeki insanlar da müslüman olmaya başlamıştır.Bu zamanlarda Kuran'ın bazı anlam kapalılığı olan ayetlerinin anlaşılması zorlanmış ve kuran tefsir edilmeye ihtiyaç duymuştur.Tefsiri yapan kişiler farklı coğrafyadan farklı kültürlerden ve farklı yaşantılardan olması sebebiyle farklı yorumlarda bulunmuşlardır ki bu da eşyanın tabiatına aykırı bir durum değildir.Yani Hz.Peygamber haricindeki müfessirler hata yapabilirler.Bu hataları çoğu zaman onların eksik bilgilerinden değil insani özelliklerindendir.Kısacası müfessir her zaman haklıdır asla hata yapmaz dersek hataya biz düşmüz oluruz.Müfessirlerimizin farklı yorumları bizim medeniyetimizin zenginliğini ve ihtişamını gösterir.Bu durum bizim yüzleşmemiz gereken konulardan biridir.
AHMET ERDOĞAN 19070111
Tefsir kitaplarının yazılmasında çeşitli faktörlerden bahsedilebilir. Bu faktörler arasında rüyaların etkisi, eş dost veya emir sahiplerinin talebi, ilmi tartışmaların neticesi, yazma isteği, yıllarca tefsir dersi okutmuş olmak, hocasının tavsiyesi, sadaka-i cariye anlayışı, okuduklarından etkilenmek, halkın meselelerini vuzuha kavuşturma isteği, birisinin eserini beğenmek ve onun bir benzerini ya da daha iyisini yazmaya çalışmak, uzun uzun anlatılanları daha kısa bir şekilde toplayıp takdim etmek, Kur’ân’ı daha iyi anlamak veya “asrın idrakine” sunmaya çalışmak gibi birçok amilin varlığından bahsetmek mümkündür. Bazen ilim-siyaset ilişkisinin de tefsir yazımına etki ettiği gözlenmektedir. Bundan dolayıdır ki bir çıkar uğruna yapılmış bir faaliyet olarak da görülebir bu yüzden müfessirler her zaman haklı değillerdir.
Müfessir Her Zaman Haklı Mıdır?
Kur'an'ı iyi bir şekilde anlamak ve insanların da iyi bir şekilde anlamasını sağlamak için yapılan bu tefsir işi elbette çok kıymetli bir iştir ve bunu yapan müfessirler de takdiri hakeden kıymetli kişilerdir.
Müfessirlerin her zaman haklı olup olmadıkları konusuna gelirsek, müfessirler elbette belli bir seviyeye gelmiş bu ilimde mahir kimselerdir. Bu işi yaparkan dönemin kültürel, siyasal yapısı, siyak-sibak ilişkisi ve ayetlerin sebeb-i nüzulü gibi bir çok tekniğe ve veriye başvururlar. Bunlara başvurularak müfessirin ayet üzerinde haklı hüküm verme oranı artar. Bunları göz önüne aldığımızda haklı hüküm elbette verilebilir ve müfessir de haklı olabilir ve olduğu zamanlar da çok olmuştur ama haksız hüküm verme ihtimalleri de olmaz bir şey değildir çünkü müfessirler de nihayetinde insanlardır ve beşer şaşar. İnceledikleri ayeti ve sureyi dönemin şartlarını iyi bilmeyip ve yanlış yorumlayıp hatalara düşebilir, ayeti diğer ayetler ile doğru bir şekilde ilişkilendiremeyebilir. Bu da onu hatalı bir hükme sürükler.
Tüm bunları göze alarak müfessir hata da yapmış olsa eğer niyeti salihse müfessir yine takdir edilmelidir ve kıymeti bilinmelidir. Çünkü müfessir İslam'a hizmet amacıyla gecesini gündüzüne katarak Kur'an'ı anlamaya çalışır ve bu iş takdir edilmeyi hak eder.
Muhammed Ali Erdoğan/17521654742
İLH205-TEFSİR II
MÜFESSİR HER ZAMAN
HAKLI MIDIR?
Bu konuya cevap
vermeden önce Müfessir kavramını iyice anlamalı ve ona göre cevap verme gayreti
içerisinde bulunmalıyız. Müfessir: Ku’an’ı Kerim’i tefsir eden, açıklayan
kimseleri ifade eden bir kavram olmakla beraber tefsir ilminin yöntemsel
yaklaşımlarını yapan ve onu anlamlandırma gayretinde bulunan kimsedir.
Tefsir direkt olarak
Kur’an-ı Kerim’in yerini tutmamakla birlikte, onu anlama ve aktarma gayretinin
bir ürünüdür. Bu yönüyle insani bir edim ve beşeri bir olgudur. Tarih ve
yaşanmışlıkların müfessirlere dolayısıyla da tefsirlere etki etmemiş olması ise
kaçınılmazdır. Bu tarihsel süreçte müfessiri ve tefsiri etkileyen en önemli faktör
mezhep olarak karşımıza çıkmaktadır. Mezhepsel etkiler Sünni, Mutezili ve Şii’i
kanadın tefsirler üzerinden kendi fikirlerini aktarma hususunda etkili
olmuştur. Örneğin, Zemahşeri Keşşaf adlı tefsirini Mutezile mezhebinin etkisi
ile yazarken, Beydavi Envaru’t-tenzil tefsirini Ehli Sünnetin etkisi ile
yazmıştır. Günümüzde ise müfessir ve tefsir üzerinde etkili olan faktörler
arasında siyasi, sosyal etkiler sayılabilmektedir.
Bu bağlamda müfessirin
sahip olduğu mezhep, içerisinde bulunduğu siyasi ve sosyal yapı kaleme aldığı
tefsir üzerinde etkili olmuştur, bunun olmaması düşünülemez. Çünkü insan
yaşadığı çevreden, coğrafyadan, iklimden, kültürden, içinde bulunduğu sosyal
ortamdan, sahip olduğu ideolojiden etkilenen bir varlıktır. Bunu inkâr etmek
insanın doğasını inkar etmektir.
Sonuç olarak müfessir
her zaman haklı olmadığını söylememiz yanlış olmayacaktır. Kesin bir haklılık,
tek bir doğrunun olmasını gerektirir. Ancak yukarıda açıklama gayretinde
bulunduğumuz şekliyle tefsirde tek bir doğrudan bahsetmek mümkün değildir. Tek
bir doğrunun olmadığı yerde de kesin bir haklılıktan bahsetmek dalalettir.
Kur’an’ın asaleti korunduğu sürece müfessirin tefsirini kendi mezhebine, kendi
bakış açısına göre yazmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Bu çerçevede yapılan
her tefsir, sunulan her bakış açısı ise bir zenginliktir.
Rabia Ayçiçek 19071590 (İLH205 B)
Ödev 6: Müfessir her zaman haklı mıdır?
Elbette bir
müfessir her zaman haklı değildir. İnsan olmaklığımızla alakalı kusurlar,
herkes için geçerlidir ve müfessirler de bu kusurlardan azade değildir.
Tarihsel süreçte İslam’a hakkıyla hizmet eden, ilmiyle, irfanıyla, tecrübesiyle
kıymetli eserleri bizlere bırakan alimlere hürmet ve şükran içerisinde
olmalıyız. Fakat bu, her söylediklerini şeksiz şüphesiz doğru kabul etmemiz anlamına
gelmemelidir.
Müfessirlerin,
Kur’an’ı Kerim’i yorumlarken farklı görüşler ortaya koymaları pek tabiidir.
Çünkü müfessirler çalışmalarında, her ne kadar rivayetleri dikkate alsalar da
farklı görüş ve düşüncelerden, yaşadıkları dönemin siyasi ortamından ve güncel
tartışma mevzularından etkilenmişlerdir. Nihayetinde insan, toplumsal hayatta
çevresiyle etkileşim içinde olan duygusal bir varlıktır. Bilgi birikimi, zeka
ve kavrayışı, olaylara bakışı kişiden kişiye farklılık gösterir.
Müfessirler de
dahil, peygamberler dışındaki hiç kimse hatasız kabul edilemez. Böylesine
fanatik bir yaklaşım bizi sıratı müstakimden uzaklaştırır. Bir Müslüman olarak,
daima teyakkuzda olmalı ve akıl yürütme, kıyas yapma gibi yeteneklerimizi aktif
tutmalıyız. Bir arının çeşitli çiçeklerden öz toplayıp, bal yapması gibi, ilim
adına bir arayış içinde olmalı ve faydalı/doğru olan her bilgiye, çabaya hürmet
gösterip, düşünce dünyamızı zenginleştirmeliyiz.
Her insan kendi
şartları içerisinde, imkanları nispetinde ilim deryasından payını alır. Yine
aynı şekilde kendi ölçülerinde de sorumlu tutulur.
Şüphesiz
Kur’an’ı Kerim’i en doğru anlayan ve tefsir eden kişi sevgili Peygamberimiz olmuştur.
Kaynaktan uzaklaştıkça, Kur’an’ı anlamak, açıklamak da zorlaşır hale gelmiştir.
Müfessirlerin tamamen iyi niyetlerle ortaya koymuş oldukları çaba takdire
şayandır. Her zaman haklı olmamakla birlikte üzerlerine düşen gayreti
göstermişlerdir. Hazırcı bir anlayışla beklemek yerine, bu anlamlı çabalardan
müstefid olmak da bizim ödevimizdir. Geçmişte ve günümüzde emeği geçen tüm ilim
erbabına selam ve rahmet olsun.
Rabia Ayçiçek 19071590 (İLH205 B)
Ödev 6: Müfessir her zaman haklı mıdır?
Elbette bir
müfessir her zaman haklı değildir. İnsan olmaklığımızla alakalı kusurlar,
herkes için geçerlidir ve müfessirler de bu kusurlardan azade değildir.
Tarihsel süreçte İslam’a hakkıyla hizmet eden, ilmiyle, irfanıyla, tecrübesiyle
kıymetli eserleri bizlere bırakan alimlere hürmet ve şükran içerisinde
olmalıyız. Fakat bu, her söylediklerini şeksiz şüphesiz doğru kabul etmemiz anlamına
gelmemelidir.
Müfessirlerin,
Kur’an’ı Kerim’i yorumlarken farklı görüşler ortaya koymaları pek tabiidir.
Çünkü müfessirler çalışmalarında, her ne kadar rivayetleri dikkate alsalar da
farklı görüş ve düşüncelerden, yaşadıkları dönemin siyasi ortamından ve güncel
tartışma mevzularından etkilenmişlerdir. Nihayetinde insan, toplumsal hayatta
çevresiyle etkileşim içinde olan duygusal bir varlıktır. Bilgi birikimi, zeka
ve kavrayışı, olaylara bakışı kişiden kişiye farklılık gösterir.
Müfessirler de
dahil, peygamberler dışındaki hiç kimse hatasız kabul edilemez. Böylesine
fanatik bir yaklaşım bizi sıratı müstakimden uzaklaştırır. Bir Müslüman olarak,
daima teyakkuzda olmalı ve akıl yürütme, kıyas yapma gibi yeteneklerimizi aktif
tutmalıyız. Bir arının çeşitli çiçeklerden öz toplayıp, bal yapması gibi, ilim
adına bir arayış içinde olmalı ve faydalı/doğru olan her bilgiye, çabaya hürmet
gösterip, düşünce dünyamızı zenginleştirmeliyiz.
Her insan kendi
şartları içerisinde, imkanları nispetinde ilim deryasından payını alır. Yine
aynı şekilde kendi ölçülerinde de sorumlu tutulur.
Şüphesiz
Kur’an’ı Kerim’i en doğru anlayan ve tefsir eden kişi sevgili Peygamberimiz olmuştur.
Kaynaktan uzaklaştıkça, Kur’an’ı anlamak, açıklamak da zorlaşır hale gelmiştir.
Müfessirlerin tamamen iyi niyetlerle ortaya koymuş oldukları çaba takdire
şayandır. Her zaman haklı olmamakla birlikte üzerlerine düşen gayreti
göstermişlerdir. Hazırcı bir anlayışla beklemek yerine, bu anlamlı çabalardan
müstefid olmak da bizim ödevimizdir. Geçmişte ve günümüzde emeği geçen tüm ilim
erbabına selam ve rahmet olsun.
ESMANUR TAŞKIN/ 19070214 , B/ ŞUBESİ
MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLI MIDIR?
Bu konuyu Kuran'ın Bütünlüğü Üzerine adlı kitaba göre ele alacak olursak müfessir her zaman haklı değildir çünkü tefsir yapma işi çok önemlidir uyması gereken kurallar vardır ve kendi görüşlerinden ve etkilenmelerden uzak bir şekilde Kuranı kuran a göre , peygamberin tefsirine, sahabenin görüşüne , nüzul sebebine, tarihi kaynaklara arapça dil yapısı gibi etkenleri göz önüne alarak yapması gerekir.. Kutsal kitap Kuran'ı tefsir ederken çok dikkat edilmeli. Öncelikle Kuran' ı Kuran' la tefsir etme çabasında olmalı çünkü Kuran apaçık bir kitaptır ve kendi içinde bir bütündür. Kuran'ı kendi bütünlüğü içerisinde incelemek üç yönden olur; siyak-sibak çerçevesi, ayet çerçevesi ve Kuran bütünlüğü çerçevesidir. Müfessirler zaman zaman bu üç konuyu ihmal etmişlerdir. Müfessirler bir konuyu ele alırken gerek diğer ayetlerden yaralanıp bunu belirtmemeleri olsun gerek Kuran ı kendi bütünlüğü içerisinde ayrıntıya girmeyip bazı örnekler vermekle yetinmeleri Kuran'ın kendisiyle olan tefsirinin yeri, önemi ve mahiyeti konular yeterince ele alınmadığı için verilen eserler bu yönden eksik kalmıştır. Yahut kurani olmayan meseleleri Kuran la çözmeye çalışmışlardır ama bu bir hatadır örneğin gayb konusu, Kuran insandan zaten bilinmeyene yani gayba iman etmesini istemiştir. Bilmekle iman etmenin farkıda buradan gelir. Müfessirlerin yaptığı bir başka hata ise Kuran'ı baştan sona bilinen tertibiyle tefsir etme geleneğidir bu Kuran'ın bir bütün olarak ele alınmasını bir ölçüde engellemiştir. Yani Kuran'ı tefsir ederken Kuran'ı gözardı etmeleri yahut bahsettiğim konularda dikkat etmemesi müfessirleri yanlışa düşürür buda yorumladıkları metinde hata yapmalarına sebep olur. Bu ise onları yerine göre haksız yapar.
Niyazi
Cangir No: 20070342, İLH 205 Tefsir II, Ödev: 6.
Müfessir Her Zaman
Haklı mıdır?[1]
Düşünme ve iletişim kavramlar aracılığıyla gerçekleştiğinden öncelikle kullanılan kavramlar konusunda bir netliğin bulunması gerekir.
Müfessir kavramı, TDV İslam Ansiklopedisinde “ Kur’anı yorumlayan kimse” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımda, Maturidî ile literatüre giren tefsir ve te’vil ayrımı dikkate alınmamış görünmekle birlikte tevilin esas alındığı anlaşılmaktadır.
Soru başlığındaki “haklı olma” ifadesi müfessirin yorumlarında isabet etmesi, yanılmaması şeklinde bir anlamı çağrıştırmaktadır. Yanılma kelimesi sözlüklerde hem soyut hem de somut (davranışa yönelik) olarak tanımlanmaktadır. İlk boyutuyla anılan sözcük, “tanımayarak, niteliğini iyi anlamayarak aldanmak” şeklinde tanımlanmaktadır.
Aldanma yeteri kadar araştırma yapmamanın, konuya nüfuz edememenin yani bilgi eksikliğinin sonucu olabileceği gibi belirli bir kültür veya alt kültür içerisine doğmuş olmanın getirdiği ön kabul ve ön yargılardan da kaynaklanabilir.
Kur’anın yorumlanması anlamayı, bir şeyin neye işaret ettiğinin kavranmasını, gerektiren bir faaliyettir. Anlama eyleminde anlatan, anlayan, anlatılan ve anlam olmak üzere dört unsur bulunmaktadır. Anlama herhangi bir uyaran (mesaj, kitap, söz, yazı vb) ile karşılaşan kişinin şuurunda oluşan bir sonuçtur. Anlamanın gerçekleşmesi için ayrıca müşterek bir dilin olması, bağlamın ve anlamaya konu uyaranı gerektiren sebep ve maksadın bilinmesi gerekir. Tefsir için bunun anlamı vahyin indiği dönemdeki Arap dilinin, ortamın ve nüzul sebebinin bilinmesi anlamına gelmektedir. Öte yandan, anlama sürecinde bireysel özellikler kadar bu bireysel özellikler üzerinde etkili olan kültürden gelen özellikler de etkilidir.
Kur’anın yorumu sözkonusu olduğunda anlatanın (Cenab-ı Hak) muradının ne olduğunu doğrudan öğrenme imkânı yoktur. Bununla birlikte, Kur’anın bütünlüğü ilkesi çerçevesinde ve vahyi tebliğ ve teybin ederek hayatına "en güzel örneklik” olarak yansıtan Hz. Peygamberden, O’nun arkadaşlarının söz ve uygulamalarından bazı çıkarımlarda bulunulabilir.
Kur’an metni (anlatılan), gerek bir önceki paragrafta değinilen durum gerekse de farklı yorumlara yol açıcı bir ifade tarzının ve yapısının olması nedeniyle, öznel anlama ve yorumlamalara elverişlidir. Konumuz açısından anlayan yani müfessirin öncelikli olduğu açıktır. Burada, anlama faaliyetinin nasıl gerçekleştiği üzerinde duran psikolojik ve sosyolojik (zihniyet ve kültür) açıklamalara değinmek çerçeveyi genişletmek ve amaçtan uzaklaşma olacağından, sadece bireysel özelliklerin önemli olduğunu tekrarlamakla yetinelim. Bununla birlikte, tefsir tarihi dikkate alındığında, mezhep ve meşrep farklılıklarının neden olduğu öznel anlamaların altının çizilmesi gerekmektedir. Bu çerçevede Allah, Peygamber tasavvuru yanında Kur’an tasavvurunun belirleyici derecede önemli olduğu belirtilmelidir. Örneğin, Kur’anın bir hukuk (fıkıh) kitabı özelliğine sahip olduğunu düşünen müfessir ile böyle bir anlayışa sahip olmayan müfessirin yorumlarının aynı olmayacağı rahatlıkla tahmin edilebilir.
Yukarıda yapılan kısa açıklamalardan müfessirlerin öznel yorumlar yapabilecekleri, yorumlarında isabetin yanında bazen de yanılabilecekleri sonucuna ulaşılabilir. Nitekim tefsir tarihinde bunun sayısız örneklerini görmek mümkündür. Burada kritik soru isabet veya yanılmanın haklı ya da haksız olmak olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir. Haklı Olan kimse “davası, düşüncesi ve hareketi doğru ve adalete uygun olan”dır. Bu açıklama da sonuca ulaşmak için yeterli değildir. Zira Kur’anın yorumunda tüm ayetleri kapsayacak şekilde bir konsensüs beklemek mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. Aksine, düşünme faaliyetini dumura uğratacak böyle bir yaklaşım yerine farklı düşünme, anlama ve yorumlamaların teşvik edilmesi gerekir. Bir şartla ki niyet daima hakikati anlama olmalıdır. Nitekim müfessirlerimiz kendi yorumlarını aktardıktan sonra “en doğrusunu Allah bilir” demeyi bir ilke haline getirmişlerdir.
Allah’ın Kitabı önceden benimsenmiş fikirleri meşrulaştırma, onlara dayanak kılma aracı yapılmamalı, bu gibi yaklaşımlardan Allah’a sığınılmalıdır. Bu konuda içine doğduğumuz kültürden verili olarak alınan kabullerin farkında olunmalı ve mümkün olduğunca nesnel olunmaya çalışılmalıdır. Ayrıca, müfessir olma niteliklerini haiz olmadan kamuya açık yorum yapmaktan kaçınılmalıdır. Bu esaslara uyulduğu takdirde müfessir yanılmış olsa da, yaptığı işin doğruluğu anlamında, haklıdır.
[1] Aşağıdaki Kaynaklardan yararlanılmıştır.
Halis Albayrak, Tefsir Usulü.
Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük.
Şeyma Nur YILMAZ/19070255/İLH205-B
MÜFESSİR
HER ZAMAN HAKLI MIDIR?
Müfessir, Kur’an üzerine yorum yapan Kur’an’ı açıklayan âlim kimse
demektir. Yorum yapmak insanın hayatını nasıl anlamlandırdığının bir
göstergesidir.
Allah-ü Teâlâ her insanı biyolojik ve ruhsal olarak birbirinden farklı
yaratmış, dolayısıyla her insanın algılama kapasitesi ve dünyaya baktığı
pencere birbirinden farklı olmuştur. Aynı zamanda insanlar yaşadığı toplumdan,
karşılaştıkları fikir akımlarından, yaşadıkları zamanın düşünce ve bilgi
birikimlerinden gezdikleri ülkelerin kültürlerinden ve daha bunun gibi birçok
faktörden etkilenerek bunları sentezleyip kendi hayat anlamlarını ve hayata
bakış açılarını oluşturmuşlardır. Yani aslında her bir müfessirin tanıma,
tanıtma anlama, anlamlandırma yolları, üslubu, işlevi birbirinden farklıdır. Bu
düşünce zenginliğidir. Kur’an’a her biri farklı veya benzer yorumlar
getirmiştir. Allah’ın mucize kitabı olan Kur’an bize aslında tek bir şey
anlatmaz birçok şey anlatır. Kimi insan hemen görür kimi ilk bakışta göremez.
Müfessirin gayesi Kur’an’da açık ve gizli olarak verilmiş mesajları kendi bilgi
birikimine göre yorumlamaktır. Yani her müfessir aynı yorumu yapmak zorunda
değildir. Bu anlamda müfessirin Kur’an’da anlatılan asıl anlamın dışına
çıkmadığı sürece haklı veya haksız olduğunu söylememiz mümkün değildir.
Müfessir kimdir?
Müfessir; Kur'an'ın ayetlerini kendisine kadar gelen ilmi mirasla, kendi dirayetiyle ve gününün şartlarını göz önünde bulundurarak açıklayan İNSANDIR.
Müfessir her zaman haklı mıdır?
Her İNSAN biriciktir. Bu biriciklik, Kur'an üzerine, tek yegane yorumu imkansız kılar. Her müfessir, kendi zihinsel, duygusal ve bilişsek dünyası çerçevesinde Kur'an'ı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmıştır.
İNSANIN; yaşadığı bölge, intisap ettiği hayat tarzı, ideolojisi, mezhebi vb. gibi koşullar Kur'an'ı anlamasında ve anlamlandırmasında önemli etkenlerdir.
Kur'an'ı ilk tefsir eden İNSAN, Hz. Muhammed(sav)'tir. Sahabeler Kur'an'ın inişine ve iniş sebeplerine şahit olmalarına rağmen onlar bile Kur'an'ı farklı yorumlayabilmişlerdir.
Müfessir, ayeti yorumlarken ayetlerin tarihi zeminini 'nesnellik ilkesine' bağlı kalarak iyi araştırması gerekir.
Müfessir, ayet tefsiri yaparken; ' x zaman önce gelmiş vahyi ben bugün nasıl anlayacağım? nasıl uygulayacağım? Bu vahiy benim dinamik yaşamıma ne katmakta? Vahiy mahsulu, Tanrı kelamı olan bu sözler, ilk muhataplarca nasıl anlaşılmış ve nasıl uygulanmaya konulmuş? x zaman önce inmiş olan Tanrının kelamının anlam küresi, şu anımın anlam küresinde ne yere sahiptir' gibi soruları göz önünde bulundurması elzemdir.
Müfessirler de İNSAN oldukları için yanılma payları vardır. Hayat dinamik, çağ değişiyor. İnsanlari toplumlar değişiyor. İnsanın dünüyle bugünü dahi aynı değil. Pekala, müfessirlerin de zamanına göre, çağına göre doğrulukları değişmiştir. Müfessir, Kur'an'ın indiği günden kendi gününe kadar gelen durumu, Kur'an'ın ilk muhtaplarınca anlaşılan anlam küresini göz önünde bulundurarak, kendi dirayetiyle, kendi çağına taşımaya çalışmıştır. Haliyle çağ değiştikçe, yorum da değişecektir. Ve müfessir kendi çağında haklıyken, gelinen durumda haksız duruma düşecektir.
İlk olarak müfessir kelimesinin anlamına bakacak olursak müfessir`, belirli bir bilgi donanımı ile bazı şart ve özelliklere sahip olarak Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlayan ve açıklayan kişiye denir. Kur'ân-ı Kerîm'e göre onu yorumlama yetkisi Allah'tan sonra Resûl-i Ekrem'e aittir. Kıyâme sûresindeki (75/19), "Sonra şüphen olmasın ki onu açıklamak da bize aittir" ifadesinden Kur'an'ı yorumlama işinin Resûl-i Ekrem'e Allah tarafından öğretildiği anlaşılmaktadır. Kur'an-ı okuyan herkes onu anlamak üzere okumalıdır ancak bu konuda herkesin kapasitesi ve anlayış düzeyi eşit değildir. Allah Teâlâ Müslümanlara, Kur'ân âyetlerini, yanlışlığa düşmeden doğru bir şekilde anlayıp gereği gibi düşünmelerini emretmektedir. Bu çerçevede Cenab-ı Hak Nisâ sûresinin 82. âyetinde: "Halâ Kur'ân üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından gelmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulurlardı" buyurmuştur.
Asıl konumuza dönecek olursak bana göre müfessirler her zaman haklı değillerdir en nihayetinde onlar da bir beşerdir. Bu yüzden her konuda her zaman isabet edememiş olabilirler. Aynı zamanda müfessirin bilgi birikimi, zekâ ve kavrayışı, olaylara bakışı ve yaşadığı kültürel ortam metnin yorumuna etki ettiği için yorum müfessire göre farklılık arz etmektedir. Ancak bu, yorumun sınırsız yapılabileceği anlamına gelmez. Dini bir metnin yorumunu sınırlayan belirli kurallar vardır. Müfessir bu kurallara uymadığında yorumu hatalı olur. Bu bağlamda günümüze kadar yapılan Kur‟an yorumlarında çeşitli fırkaların kendi düşüncelerini ön plana çıkarma gayretleri aşırı yorumların yapılmasına sebep olmuştur.
Fatma Selen Kurt
19070159
Tefsir 2 B şubesi
Sözlükte "açıklamak, beyan etmek, izhar etmek" anlamındaki fesr kökünün "tef‘îl" kalıbından (tefsîr) türeyen müfessir kelimesi "Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlayan kimse" anlamına gelir. Müfessir, bir beşerdir, tefsir de beşeri bir kur'an'ı anlamlandırma çabasıdır.
Kur'an'ı tam anlamıyla doğru tefsir eden, hiç şüphe bulunmayan tek "müfessir" onu bize tebliğ etmekle görevli olan Allah rasulü (S.a.v)'dir. Onun dışında kuranı yorumlayan her beşerin şaşırdığı bir nokta olabilir. Müfessirler genel olarak belli başlı özellikleri taşıyan insanlar olmalarının yanında, en başta belirttiğimiz gibi insan olmaları onları yanıltabilir. Hatta buna direkt yanılmak demesek de, insanların mefhumları birbirlerinden farklı algılamaları ve yorumlamaları, birinin yorumunun diğerine göre yanlış olmasına yol açabilir. Bunun tarihteki en belirgin göstergesi mezhepler olsa gerekir.
Tıpkı diğer konularda olduğu gibi tefsirde ve tefsir hususunda dikkat edilmesi gerekenler konusunda da alimler arasında görüş farklılıkları olmuştur. Dolayısıyla müfessir her daim haklı değildir diyebiliriz.
MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLIMIDIR?
AD:ZHENG WEI
ÖĞRENCI NUMARASI:18072061
ŞUBE:B
Müfessir (Arapça: 'مُفسر, mufassir, çoğulu: مفسرون, mufassirūn), tefsir ile uğraşan ilahiyatçılara verilen isim.
Kur'an ayetleri üzerinde yorum yapmanın ilk olarak Peygamber Muhammed ve okuma yazma bilen sahabiler tarafından başlatıldığı ifade edilir. Tefsirciler faaliyetlerini başlangıç emri olarak kabul ettikleri şu ayete dayandırırlar;
Hz. Peygamber’in âyetlerin ne kadarını tefsir ettiği hususu tartışmalıdır. Hz. Âişe’nin, “Resûlullah, Allah’ın kitabından Cibrîl’in ona öğrettiği kadar tefsir ederdi” şeklindeki sözü (Taberî, I, 79, 83) onun tefsirlerinin hem ilâhî kaynağa dayandığını hem çok olmadığını göstermektedir (tefsirle ilgili rivayetler içinde Resûl-i Ekrem’den gelenlerin oranı konusundaki değerlendirmeler için bk. Koç, s. 107). İbn Akīle el-Cevherü’l-manẓûm fi’t-tefsîr bi’l-merfûʿ min kelâmi seyyidi’l-mürselîn ve’l-maḥkûm adlı tefsirinde (Süleymaniye Ktp., Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 58, 59, 60, 61, 62; Hekimoğlu Ali Paşa Camii, nr. 19 [967]) Hz. Peygamber’in bu nitelikteki söz ve fiilleriyle ilgili rivayetleri toplamıştır.
Ashap, Resûl-i Ekrem’in sağlığında Kur’an’ı yorumlamak yerine ortaya çıkan problemlerin halli için ona başvurmuştur. Resûlullah’ın vefatından sonra bu görevi onun eğitiminden geçerek Kur’an tefsiri alanında ehliyet kazanan sahâbîler yapmaya çalışmıştır. Başta Abdullah b. Abbas olmak üzere Übey b. Kâ‘b ve Abdullah b. Mes‘ûd ashap içinde bilinen meşhur müfessirlerdir (Mustafa Müslim, s. 64-164). Tâbiîn döneminde oluşan Mekke, Medine ve Irak (Kûfe) tefsir mektepleri bu üç müfessirin çevresinde onların talebeleri tarafından şekillendirilmiştir. İbn Abbas’ın müfessir olarak otoritesini ortaya koyan en önemli kriter ondan gelen rivayetlerin çokluğudur (İbn Ebû Hâtim’in ve Taberî’nin tefsirlerindeki rivayetler için bk. Berg, s. 142; Koç, s. 117). İmam Şâfiî, İbn Abbas’tan nakledilen rivayetlerin sayısının 100 kadar olduğunu söylemiş (Süyûtî, IV, 497), şöhretinden dolayı ona hadis isnat edildiğini ileri sürenler olmuştur (Abdülazîz b. Abdullah Humeydî, I, 25-30).
Dünyadaki değişimler nedeniyle Kuran'ın ince ve büyük manasına olan ihtiyaç özellikle vurgulanmakta ve müritler birer öğretmen olarak yetiştirilecektir.
Kutsal yazıları ezberlerken, aynı zamanda dönemlerinin kutsal kitap notlarının özelliklerini de taşır: Bazı yazılar intikal etmiş ve yazı notlarında yer almıştır. Bunun başlıca nedeni, aslen bir bilgin olmasıdır.
Abdullah bin Sairam ve diğerleri gibi Müslümanlar, klasik mesajlarını genellikle Kuran'da bahsedilenlerle aynı şekilde paylaşırlar.
Yaratılışın başlangıcı, gizem, evrenin kökeni, azizlerin hikayesi gibi bilgiler bağlantılıdır. Bu bilgi hakkında daha fazla bilgi edinin,
O dönemin kutsal kitap notları ve daha sonra öğrenciler kutsal yazıları not etmek için kutsal yazılardan birçok söylenti ödünç aldılar; notlar ağızdan ağza aktarıldı.
İbn Abbas'ın şerhlerini kaydeden Muzaşid gibi şerhin yeniden naklettiği birçok müfessir olmasına rağmen,
Ama bir bütün olarak hala ağızdan ağza yayılıyor, bu yüzden onu noktadan noktaya okumak ve sonra aktarmak mümkün değil; doktrin bitti.
şimdi.
Li ve Qadariyyah kadercilik karşıtlığına (Al-Qadariyyah) dahil olmuşlardı, bu yüzden onların kadercilik karşıtı düşünceleri yorumlarını etkiledi;
Kutsal yazıların bir bölümünü gören yazarlar, kendi kişisel görüşlerinden yorumda bulunmuşlar, birbirlerinin ayetleri hakkında konuşmuşlar, tüm kutsal yazılar hakkında yorum yapmışlardır.
Peygamberlerin ve talebelerinin şerh ettiği ayetleri şerh ettik ve onların tefsir etmedikleri şerhleri şerh ettik, dolayısıyla nisbeten kapsamlıdır.
Yorumlanabilir "Kur'an" ayetleri; şerhler titizlikle anlatılmıştır.
Bu, gelecek nesillerin her bir aile hakkında ayrıntılı görüşler oluşturmasını, zayıf açıklamaları onaylamasını ve onaylamasını ve yarının açıklamalarında doğru olmasını sağlayacaktır. [8]130-131; [14]32
——33 Tarihsel verilere göre, uygulayıcılarına aktarılan kutsal kitap notlarının benzerlikleri ve kendine has özellikleri vardır. Yukarıdan genel açıklama (Mu Mu)
Açıklama ilkeleri, azizin kökenleri ve yöntemleri) ve daha sonra aşağıya (müritleri yeniden geçmek) ilkeleri, kökenleri ve yöntemleri aynı çizgidedir; farklı özellikler zaman, mekan ve toplumdaki değişiklikleri gösterir,
68
Müritlerin kutsal metinlerini ve yorumlarını sadece durumdaki değişikliklere göre yeniden iletmek katı açıklamalara neden olmaz ve ancak bu şekilde önceki ile sonrakini birbirine bağlayabilir ve temel alınacaktır.
Şerhilerin manevi eserlerinin incelenmesi ve şerhlerin gelişimi.
Dolayısıyla ne yorum yapanların hepsi haklı diyemeyiz, ne de yorum yapanların hepsi haksız diyemeyiz. Her zaman iki uç olacaktır, çünkü birçok nedene tabi olacaktır, çünkü onlar da insandır. Hatta sorunu bir yorumcu aracılığıyla somutlaştıracak olursak, yorumcu metnin pratik bir yorumuna sahip olsa da, onun da tutarsız bir yorumu, daha doğrusu bağlam dışı bir yorumu olabileceğini söyleyebiliriz.
AÜİF 19070068 Faruk Bayramoğlu İLH205
02.01.2022
Müfessir;
Kuran
ayetlerini kendisine gelen ilimlerle,
kendi hikmetiyle ve çağının şartlarını göz önünde
bulundurarak açıklayan insandır.
Müfessir her zaman haklı mıdır? Her zaman benzersizdir. Bu eşsizlik, Kuran'ın eşsiz yorumunu
imkânsız kılmaktadır, Kuran'ı
kendi zihinsel, duygusal ve bilişsel
dünyası çerçevesinde anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmıştır. Yaşadığı bölge, yaşam tarzı, ideolojisi, mezhebi vb. Kur'an'ı anlama
ve yorumlamada önemli faktörlerdir. Kuran'ın inişine ve iniş
sebeplerine tanık olmalarına
rağmen Kuran'ı farklı yorumlayabilirler. Ayeti yorumlarken,
müfessir “nesnellik ilkesine” bağlı kalarak ayetlerin tarihsel bağlamını araştırmalıdır. Ayeti yorumlarken;
"Uzun zaman önce gelen
vahyi nasıl anlayacağım?" Bugün
nasıl uygulayacağım? Bu keşif, canlı hayatıma ne katıyor? Vahyin ürünü olan bu sözler, Allah'ın kelamı, ilk alıcılar
tarafından nasıl anlaşılmış ve pratiğe
dökülmüştür? “Şu anki hafızam anlam alanında nasıl bir yer kaplıyor” gibi sorular sormak çok önemlidir. Hayat
dinamik, yaş değişiyor.
Toplumlar değişir. , insanın geçmişi ve
bugünü bile aynı şey değildir.
Mustafa BİLGİ 19070073 B ŞUBESİ
MÜFESSİR HERZAMAN HAKLI MIDIR?
Müfessir kelimesi sözlükte “açıklamak, beyan etmek, izhar
etmek” anlamındaki fesr kökünün “tef‘îl” kalıbından (tefsîr) türeyen müfessir
kelimesi “Kur’ân-ı Kerîm’i yorumlayan kimse” demektir.
Kur'an'ı Kerim'i tefsir etmek isteyen kimse, ayetlerin
tefsirini önce Kur'an-ı Kerim'de arar. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de bir yerinde
mücmel olarak geçen bir ayet, başka bir yerde tefsir edilmiştir. Eğer müfessir
Kur'an'da bulamazsa Sünnette arar. Bu iki husus müfessirin doğru tefsir
etmesine yardımcı olmakla birlikte haklılık payının da kesin olmasını sağlar.
Ayrıca müfessir olan bir kişinin Arapçayı çok iyi bilmesi ,ve Arapçanın dilbilgisi kurallarına da hakim olması gerekmektedir.
Müfessirde aranan ilk şart inancının olması ve dinin esaslarına bağlı olması gerekmektedir. Bu kişiler tefsir ederken nefsi isteklerinden de uzak durması gerekmektedir. Bu şekilde tefsir eden kişinin haklılık payı da çok yüksektir. Müfessirin gayesi, dünya menfaatlerinden uzak olduğu sürece, halisane olur. Şayet dünyaya rağbet edecek olursa, yaptığı tefsir kendisini istediği gayeye ulaştıramayacağı gibi, yanlış bir amelde de bulunmuş olur.
Müfessirin haklı olup
olmadığı yaptığı tefsir eserlerinde uyması gereken hususlara ne kadar uyduğu ile
alakalıdır.
Muhammed Biçici
Öğrenci numara : 19072055
müfessir, Kur’an’ı Kerim’i yorumlayan kişiye denmektedir. İlk müfessir Peygamber efendimizdir. Cebrail as. Öğrettiği kadar ayetleri açıklamaktadır. Daha sonrasında bazı sahabeleri tabiin, tebeii tabin diye devam etmektedir.
Böyle olunca tabiki peygamber efendimiz harici diğer müfessirler bazı ayetlerde ikileme düşmüş olabilmişlerdir. Muhalif oldukları da olmuştur. Bazıları da zaman ve mekâna göre yorum yapmıştırlar. Bu demek ki her müfessirin yorumlaması her zaman haklı olduğu anlamına gelmemektedir.
Betül Sadioğlu 19070193 B şubesi
Kur'anı Kerim'i açıklama yetisi Kur'ana göre Allah'tan sonra Resul-i Ekrem'e aittir. Hz.Aişeden rivayetle "Resul-i Ekrem kur'anı Kerim'i Cibril'in ona öğrettiği kadar tefsir ederdi ." Sözünden yola çıkarsak çok olmadığı görülür . Peygamberimizden sonra Kur'anı Kerim'i ona en yakın olanlar , sahabeler, tabiiler ve tebein tabiinler naklederek ve Peygamberimizin söz ve fiilinden örnek alarak devam ettirmişlerdir. Tüm dönemlerde bir çok müfessir bulunmuştur. Her dönemde ise bir müfessirin müceddid olması gerekiyor.
Hz. Peygamberin kur'anın tefsirikonusunda bilgisizce konuşanların cehennemle cezalandırılacağı ve kur'an hakkında kendi Re'yi ile söz söyleyenlerin isabet etseler dahi hatalı yolda bulunduğunu söylemesi üzerine müfessirler tefsir konusunda daha fazla dikkat etmişlerdir. Müfessirlerin Kur'anı Kerim'i iyi anlamaları ve ona bağlınolmaları gerekiyor . En kısa bir tefsiri dahi iyice ölçüp , araştırıp öyle sonuç vermeleri gerekiyor . Müfessirler de beşerdir illa hata oranları vardır ama bu hatalar ufak gramer,hareke , istifham ve taaccüp gibi yazım ve kelime kurallarına yönelik oluyor . Kur'anda bazı kelimeler bazı ayetlerde farklı anlamda kullanılsa dahi yazı ve kelime bakımından aynı olabiliyor ama bildirmek istedikleri anlam farklı oluyor . Bu yüzden müfessir hata konusunda dikkatli olmalı ve hata yapmamalıdır.
Dilhan Yavuz 19071583
Şube: B
Müfessir her zaman haklı mıdır?
Bir müfessir her zaman haklı değildir, her müfessirin haklı olduğu yerler vardır, çünkü her müfessirin bakış açısı farklıdır, o yüzden her müfessirin bakış açışına göre haklı olduğu yerelleri vardır, ve ihtilaflı olan yorumları da olabilir.
Özellikle müfessirler farklı coğrafyalarda yaşamış farklı toplumlardan çıkmıştır. Zamanla toplumların ilerlemesi ve teknolojinin gelişmesiyle müfessirin bilmesi gereken ilimler konusu her devirde güncelliğini korumuştur. . Müfessir bazen çağına hitap eder.Bu sebebden ötürü müfessir eğer rivayet tefsircisiyse zaten nakletmektedir.Ama dirayet ise kendi rey ve görüşünü belirtebilir. Bundan dolayı öznel durumlardan ötürü müfessir kendince haklı olabilir.Elbette müfessirin ilmi birikimi ve tecrübesi doğrultusuyla ortaya yaptığı tefsir çıkar.Tabi ki yaptığı tefsirde yanlış veya hata olabilir.Eğer bilerek ve kastederek yapmadıysa bunda yargılama söz konusu değildir.Ama etkilendiği siyasi grup veya mezhebini haklı çıkarmak uğruna yaptıysa bu haksızlığına delalet eder.Eğer Allahın rızası için,müslümanların daha kolay Kur'an ı anlamaları için çaba sarfediyorsa haklı olmasına delalet eder.Nitekim Kur'an ı en iyi anlayan Resulullah (sav) olmuştur.Ardından sahabe ve tabiun işte müfessir bu yolu izleyerek yaptığı tefsir onu haklı çıkarır.
MÜFESSİR HER ZAMAN HAKLI MIDIR?
İnsan dediğimiz varlık iradeli olan, tercih yapan bir varlıktır. Fakat irade dediğimiz nimetimiz de belli ölçüde bize hizmet eder. Her şeyimizin sınırlı olduğu gibi aklımızla yaptığımız seçimlerde de bir konunun doğruluğunu, yanlışlığını belli sınırlar çerçevesinde tespit edebiliriz. Tabii bizim burada ele alacağımız konunun baş kahramanları müfessirler olduğundan kendi aklımla veya herhangi sıradan bir insanın aklıyla onlarınkini aynı kefeye koymak adil olmadığı gibi ilim, irfan, hikmet talebesi olarakta saygısızlık, hürmetsizlık yapmış olurum. Çünkü evvela müfessir dediğimiz isim Yüce Kur' an' ın dili olan arapça, belağat, tefsir, hadis gibi ilimlerin ömürlük okuyucuları, bir ömrü ilim yolunda harcamış insanlar. Kur'an-ı Kerim' e hakim olan insanlar. Bu insanlar ki tevil yapabilme ilmine sahip insanlar. Yani yakın anlamlardan birini birine tercih eden insanlar, yorum yapan insanlar. Müfessirler her zaman haklımıdır sorusuna cevap olarak evet haklıdır diyecek olsam onların insan olma vasıflarındaki benim cevabım çelişir. Müfessirler neticede insandır, yanlış anlayabilirler, hata yapabilirler, haklı olmayabilirler. Fakat müfessir dediğimiz kişilik ki zaten bunu bilir, ilmine güvenmez, Allah' a güvenir. Allah ona kafi gelir ve hatalardan Allah' a sığınır ve elbette mutlak doğruşüphesiz Yüce Allah' ın bildiğini ifade eder.
İnşaAllah yanlış bir fikir beyan etmemişimdir.
Müfessirde aranan belli başlı özellikler vardır.
Taberi bu hususta şöyle demiştir; Müfessirde aranan ilk şart, inancının sağlam
olması ve dinin esaslarına bağlı kalmasıdır diye ifade etmiştir. Müfessir, sonradan
uydurulan haberlere itibar etmemesi lazımdır. Şartlardan biri ise Müfessirin
doğru tefsir yapabilmesi için, kullandığı tabirlerin ayetin tefsirine uygun
tabirler olmasıdır.
Müfessir, dünya menfaatlerinden
uzak durduğu müddetçe gayesi halis olur. Müfessirin, ayetlerdeki muhtelif
manalara dikkat etmek suretiyle, irab kaidelerini de iyice bilmesi elzemdir.
Yaptığı tefsire uyarak, ister mecaz, ister hakikat olsun, dilin asli yapısından
ıraklaşırsa ,tefsiri geçersiz sayılır.
İnsan dünyayı anlama ve anlamlandırma uğraşını algılarından bağımsız gerçekleştiremez. İnsanın algılama şekli de çevresinden, ön kabullerinden, zihninden, bakış açısından bağımsız değildir. Böyle bir durumda her insan diğer insanlara aktardığı kendi algılayışlarıdır.
Müfessirler şüphesiz iyi niyetleri ile bu dünyaya bir şey bırakmak isteyen ve bırakılacak en güzel şey için uğraş veren kişilerdir. Çoğu hayatlarını Kur’an’ı anlamaya ve anlatmaya adamış değerli insanlardır. Fakat çabanın büyüklüğü ve değerli olması insanın tabiatının önüne geçemez. İnsanın tabiatında yanılmak vardır. Bu durumda müfessir yanılma payı olandır.
Müfessir her zaman haklı olmayabilir fakat bu durum onun
haklı olduğu durumlara da zeval getirmeyecektir. Allah hepsinden razı olsun.
Müfessir; Kur'anı kerimin manasını anlayıp,yorumlayan ve açıklayan din alimine denir.Müfessirler Kur'anı kerimi ilim kapasitesi,kavrayış derecesi,ilim dallarındaki ihtisasları,bilinç muhtevası,siyasi ve mezhebi kanaatleri gibi kişisel anlayış ve bilgi birikimleri ile açıklamışlardır.Kendi dilleriyle indiği ve inişinin sebeplerine şahid oldukları halde Sahabe’nin, onu anlama seviyeleri bile birbirinden farklıydı.
Sahabeler devri müfessirleri genel olarak tefsiri bizzat peygamberin açıklamalarıyla yaparken, ardından gelen tabiin devri müfessirleri bunları rivayet ederek tefsir yapmışlardır, daha sonra buna 'rivayet tefsiri' denmiştir.
Kur’an-ı Kerîm’e göre onu yorumlama yetkisi Allah’tan sonra Resûl-i Ekrem’e aittir. Zira bir meselenin halli konusunda Allah-Resûlullah-ilim sahibi üçlemesi muhtelif vesilelerle zikredilmiş, Nahl sûresinde 16/44 Resûlullah’a Kur’an’ı açıklama görevinin verildiği belirtilmiştir "İbrâhîm 14/4; en-Nahl 16/64".
Muhammed Erkan Asan - 19070051
Müfessirde aranan
belli başlı özellikler vardır. Taberi bu hususta şöyle demiştir; Müfessirde
aranan ilk şart, inancının sağlam olması ve dinin esaslarına bağlı kalmasıdır
diye ifade etmiştir. Müfessir, sonradan uydurulan haberlere itibar etmemesi
lazımdır. Şartlardan biri ise Müfessirin doğru tefsir yapabilmesi için,
kullandığı tabirlerin ayetin tefsirine uygun tabirler olmasıdır.
Müfessir, dünya menfaatlerinden uzak
durduğu müddetçe gayesi halis olur. Müfessirin, ayetlerdeki muhtelif manalara
dikkat etmek suretiyle, irab kaidelerini de iyice bilmesi elzemdir. Yaptığı
tefsire uyarak, ister mecaz, ister hakikat olsun, dilin asli yapısından
ıraklaşırsa ,tefsiri geçersiz sayılır.
Ayşenur Hastürk
17070109
B Şubesi
Müfessir haklılığını ispat etme zorunluluğu hissetmemelidir. Müfessirin aslı gayesi ilgili Kur’an ayetlerinin bizlere vermek istediği mesajı kendi zihinsel imkanları ve ictihadıyla gerçekleştirmeye çalışmaktır. Haklılık ortaya koymak veya kişisel görüş belirtmede ileriye gitmek müfessire gayesini ve neye aracılık ettiğini unutturabilir. Müfessir aracıdır, diğer Kur’an ayetleri peygamberlerin sünneti, diğer alimlerin görüşleri ve kendi birikimiyle bir fikir ortaya koymaya çalışır. Bu fikir kimi zaman doğru kimi zaman yanlış olabilir. Kişiye düşende farklı müfessirlerin tefsirlerini okuyarak kendi akli süzgecinden geçirmektir.