Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı   
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)

İbn İshâk, İbn Hişâm, Siyer-Megâzî, İhtilâf

     

            İBN-İ İSHÂK            Yüksek Lisans  Emrah MERAL (12912714)

 

Doğum ve vefat tarihlerinde ihtilaf olsa da genelde Hicrî 80 ya da 85 (Miladî 699 veya 704) yılında Medine’de doğduğu kabul edilen İbn İshâk, İslâm tarihinde Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in (sav) hayatını kaleme alan ilk kişidir. Hicrî 151 (Miladî 768) yılında Bağdat’ta vefat eden İbn İshâk, Siyer alanındaki öncülüğünün yanı sıra, Peygamber Efendimizin Hadis’lerini toplamış ve rivayet etmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) ile ilgili olarak yazdığı kitabını bir insanlık tarihi şeklinde kaleme alan İbn İshâk, eserinin birinci bölümünde ilk insan ve peygamber Hazreti Adem’in (as) ve ondan sonra gelen peygamberler silsilesini anlatır.

 

Asıl adı Ebû Ab­dil­lâh Mu­ham­med b. lshak b. Ye­sâr b. Hı­yâr el-Mut­ta­li­bî el-Ku­re­şî el-Me­de­nî şek­lin­de­dir.

 

Ri­va­yet­le­re gö­re, İbn İs­hâk’ın de­de­si Irak’ın fet­hi es­na­sın­da esir alı­nan­lar ara­sın­da yer alır. Me­di­ne’ye gel­dik­le­rin­de ise İs­lam’ı ka­bul eder­ler. İbn İs­hak’ın ba­ba­sı İs­hâk ve am­ca­la­rı Mu­sa ve Ab­dur­rah­man ile kar­deş­le­ri Ömer ve Ebu Be­kir Me­di­ne’de baş­ta Ha­dis il­mi ol­mak üze­re ilim­le meş­gul olan kim­se­ler­di. İbn İs­hâk bu ya­kın­la­rıy­la bir­lik­te Me­di­ne’de­ki di­ğer ilim sa­hib­le­rin­den de, Ha­dis, si­yer-me­ğa­zi, ilm-i ne­seb, şi­ir ve Ey­ya­mu’l Arab (arab­la­rın gün­le­ri) alan­la­rın­da ders al­dı.

 

Sür­ya­ni­ce di­li­ni ne­re­de öğ­ren­di­ğin­de ih­ti­laf var ise de Tev­rat ve İn­cil’i Me­di­ne’de öğ­ren­di­ği ve eser­le­rin­de, Pey­gam­be­ri­miz­den ön­ce­ki de­vir­ler ile il­gi­li ola­rak Tev­rat ve İn­cil ile di­ğer Mu­se­vî ve Hris­ti­yan kay­nak­la­rı­nı kul­lan­dı­ğı gö­rü­lür. Me­di­ne dö­ne­min­de yak­la­şık 100 Sa­ha­be ço­cu­ğun­dan Ha­dis öğ­ren­di­ği ve ri­va­yet et­ti­ği be­lir­ti­lir.

 

Mı­sır’a gi­dip İs­ken­de­ri­ye’ye yer­leş­ti­ği sı­ra­da da Ha­dis il­mi ile meş­gul olur ve İmam Şa­fiî haz­ret­le­ri ile ta­nı­şır­lar. Eme­vî ida­re­si­ne ya­kın dur­ma­yan İbn İs­hâk Ab­ba­sî­le­rin iş­ba­şı­na gel­me­si son­ra­sın­da da Irak’a gi­der ve Ku­fe, Hi­re ve Rey gi­bi şe­hir­ler­de ika­met et­tik­ten son­ra Bağ­dat’a yer­le­şir. Bağ­dat’ta ve­fat eden İbn İs­hâk, Ebu Ha­ni­fe haz­ret­le­ri­nin ta­le­be­le­rin­den Ebu Yu­suf’a da ders ver­miş­tir.  

İbn İs­hâk ese­rin­de, özel­lik­le Ha­dis ve Pey­gam­ber Efen­di­mi­zin ha­ya­tı­na da­ir olan bö­lüm­ler­de kay­nak gös­ter­me­ye özen gös­te­rir­ken, Pey­gam­be­ri­miz ön­ce­si olan bö­lüm­le il­gi­li ola­rak çok ge­niş bil­gi ver­me­si­ne rağ­men kay­nak gös­ter­me­me­yi ter­cih et­me­miş­tir. İbn İs­hak’ın bu­na rağ­men, özel­lik­le, Pey­gam­be­ri­mi­zin İs­lam’a da­vet mek­tup­la­rı ile il­gi­li ola­rak gön­der­miş ol­du­ğu el­çi­le­re yap­tı­ğı ko­nuş­ma­lar hak­kın­da Ye­zid bin Ebu Ha­bib’den yap­tı­ğı ri­va­yet­le­ri doğ­ru­lat­mak için Me­di­ne’de­ki ha­dis âlim­le­rin­den İbn Şi­hab ez Züh­rî’ye mü­ra­ca­at ede­rek bun­la­rın doğ­ru­lu­ğu­nu te­yid et­ti­ği ri­va­yet edi­lir. Her ne ka­dar tar­tış­ma­lı da ol­sa, Ha­dis il­min­de de önem­li bir ye­ri bu­lu­nan İbn İs­hâk, Kur’an ayet­le­ri­nin iniş se­beb­le­ri­ni (Es­bab-ı Nu­zûl), Pey­gam­be­ri­mi­zin çe­şit­li ko­nu­la­ra da­ir ha­dis­le­ri­ni de ak­tar­dı­ğı bö­lü­mün­de bir kro­no­lo­jik sı­ra gö­zet­me­miş­tir. Yu­ka­rı­da­ki bah­si ge­çen Re­su­lul­lah’ın ha­ya­tı­na da­ir olan ta­rih an­la­tı­mın­da da kro­no­lo­jik sı­ra­yı tam ola­rak gö­zet­me­yen İbn İs­hâk, bu an­la­tım­la­rı­nı bu­na rağ­men düz­gün sı­ra­la­ma­ya da koy­muş du­rum­da­dır. Ese­rin­de, Mek­kî ve Me­de­nî (Mek­ke ya da Me­di­ne’de na­zil olan) Kur’an Sû­re­le­ri­ni de be­lir­ler­ken, ilk dö­nem Müs­lü­man­lar­la ka­bi­le­le­rin uzun uzun isim­le­ri­ni de sı­ra­la­mış du­rum­da­dır.

 

Da­ha son­ra­ki âlim­ler ta­ra­fın­dan kı­ya­sı­ya eleş­ti­ri­len ve en önem­li şa­ri­hi olan İbn Hi­şâm ta­ra­fın­dan da­hi kul­la­nıl­ma­yan bol şi­ir ve söz­le­ri de kul­la­nan İbn İs­hâk, Pey­gam­be­ri­mi­zin gaz­ve­le­ri ile il­gi­li usu­lün­de ise kro­no­lo­jik sı­ra­ya iti­bar et­miş, bu gaz­ve­le­rin sa­yı­sı­nı 27 ola­rak tes­bit ede­rek, Ayet ve Ha­dis yo­rum­la­rı yap­mış­tır. Gaz­ve­le­rin se­beb­le­ri, ka­tı­lan­lar ve yer­le­ri ile de ge­niş bil­gi­ler ver­miş­tir. Pey­gam­be­ri­mi­zin sa­vaş­la­rı­nı an­la­tan eser­le­re İbn İs­hâk’dan esin­le­ne­rek “Me­ğâ­zî” is­mi ve­ril­miş­tir. İbn İs­hâk’ın bah­se ko­nu olan bu en önem­li ese­ri “Sî­re­tu İbn İs­hâk, el- Müb­te­de ve’l Meb’as ve’l Me­ğâ­zî” adıy­la ta­nı­nır. Baş­ka eser­le­ri de ol­du­ğu söy­le­nen ve bun­lar ara­sın­da Ha­li­fe­ler dö­ne­mi­ni an­la­tan “Ki­tâ­bu’l-Hu­le­fâ ve­ya Ah­ba­ru’l Hu­le­fâ” (Ha­li­fe­ler Ki­ta­bı ve­ya Ha­li­fe­le­rin Ha­ber­le­ri) isim­li ki­ta­bın­dan bah­se­di­len İbn İs­hâk, bu ese­ri­ni Ab­ba­sî ha­li­fe­le­rin­den Abû Ca’fer el-Men­sûr’un is­te­ği üze­ri­ne yaz­mış­tır. İlk yaz­dı­ğı ese­rin uzun ol­ma­sı se­be­biy­le en az iki ke­re kı­sal­tıl­dı­ğı da ge­len ri­va­yet­ler ara­sın­da­dır.

 

         ESERLERİ

 

İbn İs­hâk si­yer ve me­ğa­zî ala­nın­da ne­re­dey­se is­tis­na­sız bir oto­ri­te ola­rak ka­bul edil­me­si­ne rağ­men ağır eleş­ti­ri­le­rin de mu­ha­ta­bı ol­muş­tur. Onun, aki­de bağ­la­mın­da Mu’te­zi­lî ve Şiî ol­du­ğu, si­ya­si an­lam­da da yi­ne Şi­î­le­ri des­tek­le­di­ği ile­ri sü­rül­müş bu yüz­den de Me­di­ne va­li­si ta­ra­fın­dan kır­baç­lat­tı­rıl­dı­ğı bil­di­ril­mek­te­dir.

 

Ha­dis ri­va­ye­tin­de­ki usu­lün­de kul­lan­dı­ğı iki usul de eleş­ti­ri­ye uğ­ra­mış­tır. Bun­lar­dan bir ta­ne­si, Ha­dis­le­ri ri­va­yet eder­ken ra­vi se­net­le­ri­ni at­la­yıp, ha­di­si ilk ri­va­yet eden ra­vi ile ri­va­yet­te bu­lun­ma­sı­dır. Eleş­ti­ri­ler­den bir di­ğe­ri de, Ya­hu­di, Hris­ti­yan ve­ya Me­cu­sî­ler­den yap­tık­la­rı ri­va­yet­le­ri açık­ça be­lirt­me­yip, Tev­rat eh­li, ilk ki­tap eh­lin­den kim­se­ler ya da acem­ler­den söz nak­le­den­ler ifa­de­le­ri ile kay­nak­la­rı­nı mu­al­lâk­ta bı­rak­mış ol­ma­sı­dır. Tev­rat ve İn­cil ter­cü­me­le­rin­den ay­nen ri­va­yet­ler ala­rak ak­tar­mış ol­ma­sı da eleş­ti­ri­ye mu­ha­tap ol­muş­tur.

 

Me­di­ne­li ha­dis alim­le­rin­den Hi­şam bin Ur­ve, İbn İs­hak’ın ka­rı­sın­dan ha­dis ri­va­ye­ti­ni uy­gun gör­me­yip, İbn İs­hâk’ı ya­lan­cı­lık­la suç­lar. Fa­kat İbn İs­hâk Hi­şam bin Ur­ve’den de ha­dis ri­va­yet eder.

 

Özel­lik­le ne­seb il­min­de İmam Ma­lik bin Enes ara­sın­da tar­tış­mış­lar, Ma­lik bin Enes İbn İs­hâk’ın Hay­ber, Be­ni Ku­ray­za ve Be­ni Na­dir gaz­ve­le­ri­ne iliş­kin ri­va­yet­le­ri­nin kay­na­ğı­nın, Ya­hu­di asıl­lı Müs­lü­man­lar ol­ma­sı­nı eleş­tir­miş­tir.

 

Eser­le­rin­de, doğ­ru olup ol­ma­dık­la­rı­na bak­mak­sı­zın bol­ca şi­ir kul­lan­ma­sı da eleş­ti­ri­le­rin ba­şın­da gel­mek­te­dir. Ken­di­sin­den son­ra ese­ri­ni şerh eden İbn Hi­şam da­hi bu şi­ir ri­va­yet­le­ri­nin bir kıs­mı­nı ka­bul et­me­ye­rek çı­kar­mak du­ru­mun­da kal­mış­tır. Mı­sır’da bu­lun­du­ğu sı­ra­da, İmam Şa­fiî ta­ra­fın­dan da bu yüz­den eleş­ti­ril­di­ği, an­cak da­ha son­ra İmam Şa­fiî ile dost ol­duk­la­rı da an­la­tıl­mak­ta­dır.

 

İbn İs­hâk, her tür­lü eleş­ti­ri­ye rağ­men ya­şa­dı­ğı dö­ne­min en önem­li Ha­dis âlim­le­rin­den bi­ri ola­rak ka­bul edil­miş­tir. Da­ha son­ra­ki Ha­dis der­le­yi­ci­le­rin­den olan Bu­ha­rî, Müs­lim, Ebu Da­vud, Tir­mi­zî, Ne­sa­î, İbn Mâ­ce ve Ah­med bin Han­bel gi­bi ha­dis oto­ri­te­le­ri İbn İs­hak’tan ha­dis ri­va­ye­tin­de bu­lu­nur­lar­ken, İbn İs­hâk’ın si­yer ve me­ğa­zi ko­nu­la­rı ha­ri­cin­de 17 bin ha­dis ri­va­yet et­ti­ği bil­di­ril­mek­te­dir. An­cak, bu sa­yı­nın, ha­dis­le­rin çe­şit­li yol­lar­dan ge­len se­net­le­ri­nin çok­lu­ğu ya da fark­lı­lı­ğı se­be­biy­le tek­rar edil­me­sin­den do­la­yı zor gö­rül­dü­ğü ger­çek­te ise ah­kâm ri­va­yet­le­ri­nin top­lam 1600–1700 ci­va­rın­da ol­du­ğu söy­len­mek­te­dir.

 

Her tür­lü eleş­ti­ri­ye rağ­men si­yer ve me­ğa­zî ala­nın­da­ki oto­ri­te­si red­de­di­le­me­yen İbn İs­hak ve­fat et­ti­ğin­de Bağ­dat’ta İmam Ebu Ha­ni­fe haz­ret­le­ri­nin ya­nı­na def­ne­dil­miş­tir.

 

 

 

İBN HİŞÂM (ö. 218/833) 


         Ebû Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûbel-Himyerî el-Meâfirî el-Basrî el-Mısrî. Basra'da doğdu. Birçok kaynakta Yemenli Himyer kabilesinin Meâfirî koluna mensup olduğu kaydedilmektedir.

es-Sîretü 'n-nebeviyye adlı eseriyle meşhur olan tarihçi,dil ve ensâb âlimi.  Zehebî ise onun Zühl kabilesinin Sedûs kolundan olduğunu, Ebû Saîd b. Yûnus'un zamanımıza intikal etmemiş olan Târîhu Mışr adlı kitabındaki rivayete dayanarak belirtir. İbn Hişâm tahsilini Basra'da tamamladı. Daha sonra Mısır'a gitti ve ölünceye kadar Fustat şehrinde yaşadı. Onun Basra'dan ne zaman ayrıldığı ve Mısır'a gitmeden önce tahsil için diğer ilim merkezlerine seyahat edip etmediği bilinmemektedir. 175 (791) yılında vefat eden Leys b. Sa'd ile görüşmüş olduğundan hareketle Mısır'a bu tarihten önce geldiği söylenebilir. Ancak İbn İshak'ın es-Sire'sini kendisine rivayet eden hocası Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî ile görüşmek üzere Kûfe'ye veya Bağdat'a gitmiş olmalıdır. İbn Hişâm 13 Rebîülâhir 218 (8 Mayıs 833) tarihinde Fustat'ta vefat etti. Bazı kaynaklarda 213'te (828) öldüğü nakledilir. Zehebî onun 218 (833) yılında vefat ettiğini, diğer tarihin Abdurrahman b. Abdullah es-Süheylî'nin vehmi olduğunu söyler.

Mısır'da İmam Şafiî ile Arap şiiri üzerinde sohbetlerde bulunan İbn Hişâm'ın önceleri onunla pek görüşmek istemediği, fakat görüştükten sonra dil, şiir ve ensâb ilmi konusunda derin bilgi sahibi olduğunu anlayarak kendisinden övgüyle söz ettiği bilinmektedir. İmam Şafiî de İbn Hişâm'ın dilde hüccet ve Arap dili konusunda iyi yetişmiş bir âlim olduğunu belirtmiştir.

İbn Hişâm kaynaklarda tarih, ahbâr, ensâb, şiir, nahiv ve lügat âlimi olarak tanıtılmakla birlikte hocaları, eserleri ve görüşleri hakkında bilgi bulunmamaktadır. İbn İshak'ın Sîretü İbn İshâk diye de bilinen Kitâbü'l-Mübtede' ve fi-mebas ve'l-meğâzısi’ni yeniden tertip eden İbn Hişâm şöhretini bu esere borçludur. Eseri hazırlarken İbn İshak'in en meşhur râvilerinden Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî'nin Kûfî- Bağdadî diye meşhur olan nüshasını esas alarak eseri kısaltmış, bu arada bazı ilâvelerde de bulunmuştur. Kitap zamanla onun adıyla (Sîretü İbn Hişâm, Tehzîbü İbn Hişâm) anılır olmuştur. Kıftî, Zehebî, İbn Kesîr, İbnü'l-İmâd, İbn Hallikân ve Sehâvî gibi müellifler, bu eseri Hz. Peygamber'in hayatına dair en sağlam ve en iyi siyer kitabı olarak kabul et­mişlerdir.

İbn Hişâm, İbn İshak'ın kitabını esas almakla birlikte onun aksine Kur'an'da temas edilmeyen ve Hz. Peygamberle ilgisi olmayan konulara, pek tanınmayan şairlerin şiirlerine, nezaket dışı bazı ifadelere ve hocası Bekkâî'nin güvenilir bulmadığı rivayetlere itibar etmediğini söyler. Müellif eserine aldığı bazı şiirlerin dilini ve veznini düzeltmiş, bazılarının nisbet edilen şahıslara ait olmadığını belirtmiş, bir kısmının kaynağını ve râvilerini zikretmiş, bazan da yeni şiirler ilâve etmiştir. İbn Hişâm'ın eserde yer alan âyet, hadis ve şiirlerdeki garîb kelimeleri açıklarken verdiği bilgiler, onun Arap dili ve edebiyatına vâkıf olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Kelimeleri şiirlerden deliller getirmek suretiyle açıklayan İbn Hişâm, ayrıca Ebû Ubeyde Ma'mer b. Müsennâ başta olmak üzere Yûnus b. Habîb, Ebû Muhriz Halef el-Ahmer, Ebû Zeyd el-Ensârî ve Hasan-ı Basrî gibi âlimlerden nakillerde bulunmuştur. Bazı tarihî bilgileri esere ilâve etmesi, birtakım kelimelerin okunuşunu belirtmesi ve şahısların nesepleriyle ilgili bilgileri ilâve etmesi, onun İbn İshak'ın eserine yaptığı diğer katkılar arasında sayılabilir. İbn Hişâm, esere yaptığı bu ilâveleri "kale İbn Hişâm" diye başlayan bir ibareyle göstermiştir.

Eserleri. 

1. es-Sîretü'n-nebeviyye (Sîretü İbn Hişâm, Sîretü Resülillâh). Hz. Peygamber'in hayatına dair tamamı zamanımıza intikal etmiş en eski kitaptır. İbn İshak'ın es-Sire'sinin farklı râviler tarafından nakledilen birçok nüshasının hiçbiri tam olarak günümüze gelmemiştir. İbn Hişâm'ın eseri ise daha çok Mısırlı râviler yoluyla diğer İslâm ülkelerine ulaştırılmıştır. Bunlardan bilhassa Muhammed b. Hasan el-Kattân, Abdürrahîm b. Abdullah el-Berkî ve kardeşi Ahmed el-Berkî'nin isimleri zikredilmelidir.

es-Sîretü'n-nebeviyye birçok defa basılmış, şerh ve ihtisar edilmiş, manzum hale getirilmiş ve çeşitli dillere çevrilmiştir. İlk baskısı Mısır'da yapılan kitabı Ferdinand Wüstenfeld tahkik ederek yayımlamıştır. Eserin ayrıca birçok tahkikli neşri yapılmış olup Mahmûd Seyyid Tahtâvî, Mustafa es-Sekkâ - İbrahim el-Ebyârî- Abdülhafîz eş-Şelebî, Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd, Muhammed Halîl Herrâs, Tâhâ Abdürraûf Sa'd; Muhammed Fehmî es-Sercânî, Ömer Abdüsselâm Tedmürî ve Mecdî Fethî es-Seyyid'in neşirleri bunlar arasında zikredilebilir. es-Sîretü'n-nebeviyye'ye dört ayrı şerh yazılmış olup bunların üçü basılmıştır. En geniş şerhi, Endülüslü muhaddis Abdurrahman b. Abdullah es-Süheylî (ö. 581/1185) tarafından er-Ravzü'l-ünüf fî şerhi's-Sîreti'n-nebeviyye li'bni Hişâm adıyla kaleme alınmıştır. İlk olarak Mısır'da basılan bu eser daha sonra Abdurrahman el-Vekîl tarafından da neşredilmiştir. Süheylî'nin şerhinin iki muhtasarı yapılmıştır. Bunların ilki Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî'nin Muhtaşarü'r-Ravzi'l-ünüf’ü, diğeri Ebü'l-Feth Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Mukbil el-Bilbîsî'nin el-İlmâm bi'r-Ravz ve Sîreti'bni Hişâm el-Mülakkab bi-Celâ'i'l-efkâr bi-sîreti'l-Muhtarı’dır. Vezîr el-Mağribî diye bilinen Ebü'l-Kâsım Hüseyin b. Ali b. Hüseyin (ö. 418/1027), İbn Hişâm'ın eserinin yeni ve sağlam bir rivayetini kaleme alırken bazı yerlerde kısa fakat değerli açıklamalar yapmıştır. Bu eseri Süheyl Zekkâr es-Sîretü'n-nebeviyye li'bni Hişâm bi-Şerhi'l-Vezîri'l-Mağribî adıyla yayımlamıştır. Diğer bir Endülüslü âlim olan Ebû Zer el-Husenî, es-Sîretü'n-nebeviyye'de geçen garîb kelimeleri açıklayan bir şerh yazmıştır. İbn Hişâm'ın eseri üzerine yazılmış şerhleri inceleyen Paul Brönnle, Die Commentatoren des ibn Ishaq und ihre Scholien adlı doktora tezinde Huşenî'nin eserini de tahkik etmiş ve bu şerhi daha sonra Âsârü'l-luğati'l-Arabiyye Şerhu's-Sîreti'n-nebeviyye adıyla yayımlamıştır. Eseri Hemmâm Saîd ve Muhammed b. Abdullah Ebû Suaylîk, ayrıca Abdülkerîm Halîfe el-İmlâ'ü'l-muhtasar fî şerhi ğarîbi's-Siyer adıyla yeniden tahkik ederek neşretmişlerdir. Bedreddin Mahmûd b. Ahmed el-Aynî'nin Keşfü'l-lisâm fî şerhi Sîreti İbn Hişâm adlı şerhi ise zamanımıza intikal etmemiştir. Arthur Schaade, Süheylî ve Ebû Zer el-Huşenî'nin şerhlerinde geçen Uhud Gazvesi'ne dair şiirlerin şerhini Kommentare von as-Suhaili und Abu Darr zu den Uhudgedichten adıyla ayrıca yayımlamıştır.

es-Sîretü'n-nebeviyye'nin çeşitli muhtasarları yazılmış olup birçoğu henüz yazma halindedir. Bunlardan, İbrahim b. Muhammed el-Murahhal eş-Şâfıî'nin 611 (1214) yılında yaptığı ez-Zahîre fî muhtasari's-Sîre ve İmâdüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. İbrahim el-Vâsıtî'nin 711'de (1311) kaleme aldığı Muhtasaru Sîreti İbn Hişâm önemlidir. Eserin bazı muhtasarları da basılmıştır. Abdüsselâm Muhammed Harun'un Tehzîbü Sîreti İbn Hişâm’ı Arif Erkan tarafından Hz. Muhammed'in Hayatı adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir. Muhammed Afîf ez-Zu'bî'nin ve Mısır'da bir heyetin yaptığı muhtasarlar yayımlanmıştır.

es-Sîretü'n-nebeviyyeyı Türkçe'ye ilk defa Sîret-i Resûlullah adıyla Aydınlı Eyyûb b. Halîl çevirmiş ve 12 Rebîülevvel 986 (19 Mayıs 1578) tarihinde şehzadeliği sırasında III. Murad'a takdim etmiştir. Yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulunan eser, Mes’ad Süveylim Ali eş-Şâmân tarafından Türk Edebiyatında Siyerler ve İbn Hişam'ın Siyer'inin Türkçe Tercü­mesi adıyla doktora tezi olarak neşre hazırlanmıştır. Sîretü İbn Hişâm’ın dört ciltlik Kahire neşrinin I. cildini İzzet Hasan ve Neşet Çağatay Hz. Muhammed'in Hayatı, II. cildini Yusuf Velişah Uralgiray aynı adla Türkçe'ye tercüme etmişlerdir. Eserin tamamını İslâm Tarihi Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi adıyla Hasan Ege Türkçe'ye çevirmiştir. Kitap ayrıca Gustav Weil tarafından Das Leben Muhammeds nach Muhammed b. Ishaq bearbeitet von Abdalmalik b. Hisam adıyla Almanca'ya, Abdülcelîl Sıddîki ve Gulâm Resul Mihr tarafından Sîretü'n-nebiyy-i Kâmil adıyla Urduca'ya tercüme edilmiştir. İbn Hişâm'ın, es-Sîretü’n-nebeviyye’ de geçen âyetlerdeki garîb kelimelere dair açıklamalarını İsmail Cerrahoğlu yayımlamıştır. 

2-Kitâbü't-Tîcân fî mülûki Himyer (et-Ticân li-marifeti mülüki'z-zaman fî ahbâri Kahtân). Eserin Vehb b. Münebbih'e ait olup İbn Hişâm tarafından rivayet edildiği ileri sürülmektedir. Güney Arabistan'la ilgili halk hikâyelerinin Tevrat ve İncil hikâyeleriyle karıştırılıp destanlaştırılmasından meydana gelen ve Himyer melikleri hakkında bilgi veren eserin tarihî bir değeri bulunmamaktadır. Kitap, İbn Hişâm'a nisbet edilerek FreitzKrenkow ve Abdülazîz el-Mekâlih tarafından neşredilmiştir. Süyûtî ve Kâtib Çelebi'nin Ensâbü Himyer ve mülûkühâ adıyla İbn Hişâm'a nisbet ettikleri kitap da muhtemelen bu eserdir.

İbn Hişâm'ın ayrıca İbn İshak'ın es-Sîre’sinde yer alan şiirlerdeki garîb kelimeleri açıklayan Kitâb fî şerhi mâ vakaa fî eşâris-Siyer mine'l-ğarîb adlı bir risalesi olduğu ileri sürülmektedir. Ancak onun böyle bir eserine başka kaynaklarda işaret edilmemiştir.

(T.D.V. İslam Ans. 20/71-73)             

Meğazi ve Siyer:

    Meğazi, Arapça savaş anlamındaki ‘’meğza’’ kelimesinin çoğuludur. Hz.Peygamber’in savaşlarını ve gazzelerini anlatan eserlere ‘’meğazi’’ denmiştir. Siyer ise ‘’sire’’ kelimesinin çoğulu olup yaşantı, adet ,hareket, davranış ve yol manalarına gelir.Siyer denilince Hz. Peygamberin hayatını tüm yönleriyle ele alan eserlerin ortak adıdır. Bu terimin, savaş, esirler ve ganimetler olmak üzere, devlet hukukunun alanına giren konuları için de kullanıldığı görülmüştür. Ayrıca fıkıh kitaplarında da bir bölümün adı olmuştur.

 İhtilaf:

Sözlükte; ‘geride kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındakihalf kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir.Terim olarak ihtilaf; ‘söz veya davranışta birinin tuttuğu yoldan başka bir yol tutmak’ demektir. Kur’an ve Hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda kullanılmıştır. İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne alınarak değerlendirilmiştir.

Fıkıh ilminde ihtilaf, ittifak ve icmanın mukabili bir kavram olarak kullanılmakta, Kur’an ve Sünnet’in temel ilkelerinde birleşen ilim adamlarının, ‘müctehidün fih’ denilen ictihada açık konularda muhtelif sebeplerle ayrı kanaatler benimsemesini ifade etmektedir. Kur’an’da yer alan, ihtilaf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel anlamdaki ayetleri göz önünde bulunduran müzeni, İshak el-Mesıli, Cahiz, Zahiriler, Şia ve Batıniler ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın emredildiğini savunmuşlardır. İhtilafın meşruiyetini savunanlara göre Kur’an’da müteşabih, müşterek ve mecazi lafızların varlığı insanların ihtilafına zemin hazırlamıştır. İhtilaf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkları kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve düşünme emredilmiş olup insanların farklı kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilafa düşmeleri kaçınılmazdır. İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile karşılanmıştır. Bu konularda ki ihtilaf ise hadis-i şerifin ifade ettiği gibi ümmete rahmet olmuştur.

 

 

 

 

                                      

 


Yorumlar - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2023-2024 Arşivi
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi