İBN-İ İSHÂK Yüksek Lisans Emrah MERAL (12912714)
Doğum ve vefat
tarihlerinde ihtilaf olsa da genelde Hicrî 80 ya da 85 (Miladî 699 veya 704)
yılında Medine’de doğduğu kabul edilen İbn İshâk, İslâm tarihinde Peygamber
Efendimiz Hazreti Muhammed’in (sav) hayatını kaleme alan ilk kişidir. Hicrî 151
(Miladî 768) yılında Bağdat’ta vefat eden İbn İshâk, Siyer alanındaki
öncülüğünün yanı sıra, Peygamber Efendimizin Hadis’lerini toplamış ve rivayet etmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) ile ilgili olarak yazdığı kitabını bir insanlık
tarihi şeklinde kaleme alan İbn İshâk, eserinin birinci bölümünde ilk insan ve
peygamber Hazreti Adem’in (as) ve ondan sonra gelen peygamberler silsilesini
anlatır.
Asıl adı Ebû Abdillâh
Muhammed b. lshak b. Yesâr b. Hıyâr el-Muttalibî el-Kureşî el-Medenî
şeklindedir.
Rivayetlere göre,
İbn İshâk’ın dedesi Irak’ın fethi esnasında esir alınanlar arasında
yer alır. Medine’ye geldiklerinde ise İslam’ı kabul ederler. İbn İshak’ın
babası İshâk ve amcaları Musa ve Abdurrahman ile kardeşleri Ömer
ve Ebu Bekir Medine’de başta Hadis ilmi olmak üzere ilimle meşgul
olan kimselerdi. İbn İshâk bu yakınlarıyla birlikte Medine’deki diğer
ilim sahiblerinden de, Hadis, siyer-meğazi, ilm-i neseb, şiir ve Eyyamu’l
Arab (arabların günleri) alanlarında ders aldı.
Süryanice dilini
nerede öğrendiğinde ihtilaf var ise de Tevrat ve İncil’i Medine’de
öğrendiği ve eserlerinde, Peygamberimizden önceki devirler ile
ilgili olarak Tevrat ve İncil ile diğer Musevî ve Hristiyan kaynaklarını
kullandığı görülür. Medine döneminde yaklaşık 100 Sahabe çocuğundan
Hadis öğrendiği ve rivayet ettiği belirtilir.
Mısır’a gidip İskenderiye’ye
yerleştiği sırada da Hadis ilmi ile meşgul olur ve İmam Şafiî hazretleri
ile tanışırlar. Emevî idaresine yakın durmayan İbn İshâk Abbasîlerin
işbaşına gelmesi sonrasında da Irak’a gider ve Kufe, Hire ve Rey gibi
şehirlerde ikamet ettikten sonra Bağdat’a yerleşir. Bağdat’ta vefat
eden İbn İshâk, Ebu Hanife hazretlerinin talebelerinden Ebu Yusuf’a
da ders vermiştir.
İbn İshâk eserinde,
özellikle Hadis ve Peygamber Efendimizin hayatına dair olan bölümlerde
kaynak göstermeye özen gösterirken, Peygamberimiz öncesi olan bölümle
ilgili olarak çok geniş bilgi vermesine rağmen kaynak göstermemeyi
tercih etmemiştir. İbn İshak’ın buna rağmen, özellikle, Peygamberimizin
İslam’a davet mektupları ile ilgili olarak göndermiş olduğu elçilere
yaptığı konuşmalar hakkında Yezid bin Ebu Habib’den yaptığı rivayetleri
doğrulatmak için Medine’deki hadis âlimlerinden İbn Şihab ez Zührî’ye
müracaat ederek bunların doğruluğunu teyid ettiği rivayet edilir.
Her ne kadar tartışmalı da olsa, Hadis ilminde de önemli bir yeri bulunan
İbn İshâk, Kur’an ayetlerinin iniş sebeblerini (Esbab-ı Nuzûl), Peygamberimizin
çeşitli konulara dair hadislerini de aktardığı bölümünde bir
kronolojik sıra gözetmemiştir. Yukarıdaki bahsi geçen Resulullah’ın
hayatına dair olan tarih anlatımında da kronolojik sırayı tam olarak
gözetmeyen İbn İshâk, bu anlatımlarını buna rağmen düzgün sıralamaya
da koymuş durumdadır. Eserinde, Mekkî ve Medenî (Mekke ya da Medine’de
nazil olan) Kur’an Sûrelerini de belirlerken, ilk dönem Müslümanlarla
kabilelerin uzun uzun isimlerini de sıralamış durumdadır.
Daha sonraki âlimler
tarafından kıyasıya eleştirilen ve en önemli şarihi olan İbn Hişâm
tarafından dahi kullanılmayan bol şiir ve sözleri de kullanan İbn
İshâk, Peygamberimizin gazveleri ile ilgili usulünde ise kronolojik
sıraya itibar etmiş, bu gazvelerin sayısını 27 olarak tesbit ederek,
Ayet ve Hadis yorumları yapmıştır. Gazvelerin sebebleri, katılanlar
ve yerleri ile de geniş bilgiler vermiştir. Peygamberimizin savaşlarını
anlatan eserlere İbn İshâk’dan esinlenerek “Meğâzî” ismi verilmiştir.
İbn İshâk’ın bahse konu olan bu en önemli eseri “Sîretu İbn İshâk, el-
Mübtede ve’l Meb’as ve’l Meğâzî” adıyla tanınır. Başka eserleri de olduğu
söylenen ve bunlar arasında Halifeler dönemini anlatan “Kitâbu’l-Hulefâ
veya Ahbaru’l Hulefâ” (Halifeler Kitabı veya Halifelerin Haberleri)
isimli kitabından bahsedilen İbn İshâk, bu eserini Abbasî halifelerinden
Abû Ca’fer el-Mensûr’un isteği üzerine yazmıştır. İlk yazdığı eserin
uzun olması sebebiyle en az iki kere kısaltıldığı da gelen rivayetler
arasındadır.
ESERLERİ
İbn İshâk siyer ve meğazî
alanında neredeyse istisnasız bir otorite olarak kabul edilmesine
rağmen ağır eleştirilerin de muhatabı olmuştur. Onun, akide bağlamında
Mu’tezilî ve Şiî olduğu, siyasi anlamda da yine Şiîleri desteklediği
ileri sürülmüş bu yüzden de Medine valisi tarafından kırbaçlattırıldığı
bildirilmektedir.
Hadis rivayetindeki
usulünde kullandığı iki usul de eleştiriye uğramıştır. Bunlardan
bir tanesi, Hadisleri rivayet ederken ravi senetlerini atlayıp,
hadisi ilk rivayet eden ravi ile rivayette bulunmasıdır. Eleştirilerden
bir diğeri de, Yahudi, Hristiyan veya Mecusîlerden yaptıkları rivayetleri
açıkça belirtmeyip, Tevrat ehli, ilk kitap ehlinden kimseler ya da
acemlerden söz nakledenler ifadeleri ile kaynaklarını muallâkta
bırakmış olmasıdır. Tevrat ve İncil tercümelerinden aynen rivayetler
alarak aktarmış olması da eleştiriye muhatap olmuştur.
Medineli hadis alimlerinden
Hişam bin Urve, İbn İshak’ın karısından hadis rivayetini uygun görmeyip,
İbn İshâk’ı yalancılıkla suçlar. Fakat İbn İshâk Hişam bin Urve’den
de hadis rivayet eder.
Özellikle neseb ilminde
İmam Malik bin Enes arasında tartışmışlar, Malik bin Enes İbn İshâk’ın
Hayber, Beni Kurayza ve Beni Nadir gazvelerine ilişkin rivayetlerinin
kaynağının, Yahudi asıllı Müslümanlar olmasını eleştirmiştir.
Eserlerinde, doğru
olup olmadıklarına bakmaksızın bolca şiir kullanması da eleştirilerin
başında gelmektedir. Kendisinden sonra eserini şerh eden İbn Hişam
dahi bu şiir rivayetlerinin bir kısmını kabul etmeyerek çıkarmak
durumunda kalmıştır. Mısır’da bulunduğu sırada, İmam Şafiî tarafından
da bu yüzden eleştirildiği, ancak daha sonra İmam Şafiî ile dost oldukları
da anlatılmaktadır.
İbn İshâk, her türlü
eleştiriye rağmen yaşadığı dönemin en önemli Hadis âlimlerinden
biri olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki Hadis derleyicilerinden
olan Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesaî, İbn Mâce ve Ahmed bin
Hanbel gibi hadis otoriteleri İbn İshak’tan hadis rivayetinde bulunurlarken,
İbn İshâk’ın siyer ve meğazi konuları haricinde 17 bin hadis rivayet
ettiği bildirilmektedir. Ancak, bu sayının, hadislerin çeşitli
yollardan gelen senetlerinin çokluğu ya da farklılığı sebebiyle
tekrar edilmesinden dolayı zor görüldüğü gerçekte ise ahkâm rivayetlerinin
toplam 1600–1700 civarında olduğu söylenmektedir.
Her türlü eleştiriye
rağmen siyer ve meğazî alanındaki otoritesi reddedilemeyen İbn
İshak vefat ettiğinde Bağdat’ta İmam Ebu Hanife hazretlerinin yanına
defnedilmiştir.
İBN HİŞÂM (ö. 218/833)
Ebû
Muhammed Cemâlüddîn Abdülmelik b. Hişâm b. Eyyûbel-Himyerî el-Meâfirî el-Basrî
el-Mısrî. Basra'da doğdu. Birçok kaynakta Yemenli Himyer kabilesinin Meâfirî
koluna mensup olduğu kaydedilmektedir.
es-Sîretü 'n-nebeviyye adlı eseriyle meşhur olan tarihçi,dil
ve ensâb âlimi. Zehebî ise onun
Zühl kabilesinin Sedûs kolundan olduğunu, Ebû Saîd b. Yûnus'un zamanımıza
intikal etmemiş olan Târîhu Mışr adlı kitabındaki rivayete dayanarak belirtir.
İbn Hişâm tahsilini Basra'da tamamladı. Daha sonra Mısır'a gitti ve ölünceye
kadar Fustat şehrinde yaşadı. Onun Basra'dan ne zaman ayrıldığı ve Mısır'a
gitmeden önce tahsil için diğer ilim merkezlerine seyahat edip etmediği
bilinmemektedir. 175 (791) yılında vefat eden Leys b. Sa'd ile görüşmüş
olduğundan hareketle Mısır'a bu tarihten önce geldiği söylenebilir. Ancak İbn
İshak'ın es-Sire'sini kendisine rivayet eden hocası Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî
ile görüşmek üzere Kûfe'ye veya Bağdat'a gitmiş olmalıdır. İbn Hişâm 13
Rebîülâhir 218 (8 Mayıs 833) tarihinde Fustat'ta vefat etti. Bazı kaynaklarda
213'te (828) öldüğü nakledilir. Zehebî onun 218 (833) yılında vefat ettiğini,
diğer tarihin Abdurrahman b. Abdullah es-Süheylî'nin vehmi olduğunu söyler.
Mısır'da İmam Şafiî ile Arap şiiri üzerinde sohbetlerde
bulunan İbn Hişâm'ın önceleri onunla pek görüşmek istemediği, fakat görüştükten
sonra dil, şiir ve ensâb ilmi konusunda derin bilgi sahibi olduğunu anlayarak kendisinden
övgüyle söz ettiği bilinmektedir. İmam Şafiî de İbn Hişâm'ın dilde hüccet ve
Arap dili konusunda iyi yetişmiş bir âlim olduğunu belirtmiştir.
İbn Hişâm kaynaklarda tarih, ahbâr, ensâb, şiir, nahiv ve
lügat âlimi olarak tanıtılmakla birlikte hocaları, eserleri ve görüşleri
hakkında bilgi bulunmamaktadır. İbn İshak'ın Sîretü İbn İshâk diye de bilinen
Kitâbü'l-Mübtede' ve fi-mebas ve'l-meğâzısi’ni yeniden tertip eden İbn Hişâm
şöhretini bu esere borçludur. Eseri hazırlarken İbn İshak'in en meşhur râvilerinden
Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî'nin Kûfî- Bağdadî diye meşhur olan nüshasını esas
alarak eseri kısaltmış, bu arada bazı ilâvelerde de bulunmuştur. Kitap zamanla
onun adıyla (Sîretü İbn Hişâm, Tehzîbü İbn Hişâm) anılır olmuştur. Kıftî,
Zehebî, İbn Kesîr, İbnü'l-İmâd, İbn Hallikân ve Sehâvî gibi müellifler, bu
eseri Hz. Peygamber'in hayatına dair en sağlam ve en iyi siyer kitabı olarak
kabul etmişlerdir.
İbn Hişâm, İbn İshak'ın kitabını esas almakla birlikte onun
aksine Kur'an'da temas edilmeyen ve Hz. Peygamberle ilgisi olmayan konulara,
pek tanınmayan şairlerin şiirlerine, nezaket dışı bazı ifadelere ve hocası
Bekkâî'nin güvenilir bulmadığı rivayetlere itibar etmediğini söyler. Müellif
eserine aldığı bazı şiirlerin dilini ve veznini düzeltmiş, bazılarının nisbet
edilen şahıslara ait olmadığını belirtmiş, bir kısmının kaynağını ve râvilerini
zikretmiş, bazan da yeni şiirler ilâve etmiştir. İbn Hişâm'ın eserde yer alan
âyet, hadis ve şiirlerdeki garîb kelimeleri açıklarken verdiği bilgiler, onun
Arap dili ve edebiyatına vâkıf olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Kelimeleri şiirlerden deliller getirmek suretiyle açıklayan İbn Hişâm, ayrıca
Ebû Ubeyde Ma'mer b. Müsennâ başta olmak üzere Yûnus b. Habîb, Ebû Muhriz Halef
el-Ahmer, Ebû Zeyd el-Ensârî ve Hasan-ı Basrî gibi âlimlerden nakillerde
bulunmuştur. Bazı tarihî bilgileri esere ilâve etmesi, birtakım kelimelerin
okunuşunu belirtmesi ve şahısların nesepleriyle ilgili bilgileri ilâve etmesi,
onun İbn İshak'ın eserine yaptığı diğer katkılar arasında sayılabilir. İbn
Hişâm, esere yaptığı bu ilâveleri "kale İbn Hişâm" diye başlayan bir
ibareyle göstermiştir.
Eserleri.
1. es-Sîretü'n-nebeviyye (Sîretü İbn Hişâm, Sîretü
Resülillâh).
Hz. Peygamber'in hayatına dair tamamı zamanımıza intikal etmiş en eski
kitaptır. İbn İshak'ın es-Sire'sinin farklı râviler tarafından nakledilen
birçok nüshasının hiçbiri tam olarak günümüze gelmemiştir. İbn Hişâm'ın eseri
ise daha çok Mısırlı râviler yoluyla diğer İslâm ülkelerine ulaştırılmıştır.
Bunlardan bilhassa Muhammed b. Hasan el-Kattân, Abdürrahîm b. Abdullah el-Berkî
ve kardeşi Ahmed el-Berkî'nin isimleri zikredilmelidir.
es-Sîretü'n-nebeviyye birçok defa basılmış, şerh ve ihtisar
edilmiş, manzum hale getirilmiş ve çeşitli dillere çevrilmiştir. İlk baskısı
Mısır'da yapılan kitabı Ferdinand Wüstenfeld tahkik ederek yayımlamıştır.
Eserin ayrıca birçok tahkikli neşri yapılmış olup Mahmûd Seyyid Tahtâvî,
Mustafa es-Sekkâ - İbrahim el-Ebyârî- Abdülhafîz eş-Şelebî, Muhammed Muhyiddin
Abdülhamîd, Muhammed Halîl Herrâs, Tâhâ Abdürraûf Sa'd; Muhammed Fehmî
es-Sercânî, Ömer Abdüsselâm Tedmürî ve Mecdî Fethî es-Seyyid'in neşirleri
bunlar arasında zikredilebilir. es-Sîretü'n-nebeviyye'ye dört ayrı şerh yazılmış
olup bunların üçü basılmıştır. En geniş şerhi, Endülüslü muhaddis Abdurrahman
b. Abdullah es-Süheylî (ö. 581/1185) tarafından er-Ravzü'l-ünüf fî
şerhi's-Sîreti'n-nebeviyye li'bni Hişâm adıyla kaleme alınmıştır. İlk olarak
Mısır'da basılan bu eser daha sonra Abdurrahman el-Vekîl tarafından da
neşredilmiştir. Süheylî'nin şerhinin iki muhtasarı yapılmıştır. Bunların ilki
Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî'nin Muhtaşarü'r-Ravzi'l-ünüf’ü, diğeri
Ebü'l-Feth Muhammed b. İbrahim b. Muhammed b. Mukbil el-Bilbîsî'nin el-İlmâm
bi'r-Ravz ve Sîreti'bni Hişâm el-Mülakkab bi-Celâ'i'l-efkâr
bi-sîreti'l-Muhtarı’dır. Vezîr el-Mağribî diye bilinen Ebü'l-Kâsım Hüseyin b.
Ali b. Hüseyin (ö. 418/1027), İbn Hişâm'ın eserinin yeni ve sağlam bir
rivayetini kaleme alırken bazı yerlerde kısa fakat değerli açıklamalar
yapmıştır. Bu eseri Süheyl Zekkâr es-Sîretü'n-nebeviyye li'bni Hişâm
bi-Şerhi'l-Vezîri'l-Mağribî adıyla yayımlamıştır. Diğer bir Endülüslü âlim olan
Ebû Zer el-Husenî, es-Sîretü'n-nebeviyye'de geçen garîb kelimeleri açıklayan
bir şerh yazmıştır. İbn Hişâm'ın eseri üzerine yazılmış şerhleri inceleyen Paul
Brönnle, Die Commentatoren des ibn Ishaq und ihre Scholien adlı doktora tezinde
Huşenî'nin eserini de tahkik etmiş ve bu şerhi daha sonra
Âsârü'l-luğati'l-Arabiyye Şerhu's-Sîreti'n-nebeviyye adıyla yayımlamıştır.
Eseri Hemmâm Saîd ve Muhammed b. Abdullah Ebû Suaylîk, ayrıca Abdülkerîm Halîfe
el-İmlâ'ü'l-muhtasar fî şerhi ğarîbi's-Siyer adıyla yeniden tahkik ederek
neşretmişlerdir. Bedreddin Mahmûd b. Ahmed el-Aynî'nin Keşfü'l-lisâm fî şerhi
Sîreti İbn Hişâm adlı şerhi ise zamanımıza intikal etmemiştir. Arthur Schaade,
Süheylî ve Ebû Zer el-Huşenî'nin şerhlerinde geçen Uhud Gazvesi'ne dair
şiirlerin şerhini Kommentare von as-Suhaili und Abu Darr zu den Uhudgedichten
adıyla ayrıca yayımlamıştır.
es-Sîretü'n-nebeviyye'nin çeşitli muhtasarları yazılmış olup
birçoğu henüz yazma halindedir. Bunlardan, İbrahim b. Muhammed el-Murahhal
eş-Şâfıî'nin 611 (1214) yılında yaptığı ez-Zahîre fî muhtasari's-Sîre ve
İmâdüddin Ebü'l-Abbas Ahmed b. İbrahim el-Vâsıtî'nin 711'de (1311) kaleme
aldığı Muhtasaru Sîreti İbn Hişâm önemlidir. Eserin bazı muhtasarları da
basılmıştır. Abdüsselâm Muhammed Harun'un Tehzîbü Sîreti İbn Hişâm’ı Arif Erkan
tarafından Hz. Muhammed'in Hayatı adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir. Muhammed Afîf
ez-Zu'bî'nin ve Mısır'da bir heyetin yaptığı muhtasarlar yayımlanmıştır.
es-Sîretü'n-nebeviyyeyı Türkçe'ye ilk defa Sîret-i Resûlullah
adıyla Aydınlı Eyyûb b. Halîl çevirmiş ve 12 Rebîülevvel 986 (19 Mayıs 1578)
tarihinde şehzadeliği sırasında III. Murad'a takdim etmiştir. Yazma nüshası
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulunan eser, Mes’ad Süveylim Ali
eş-Şâmân tarafından Türk Edebiyatında Siyerler ve İbn Hişam'ın Siyer'inin
Türkçe Tercümesi adıyla doktora tezi olarak neşre hazırlanmıştır. Sîretü İbn
Hişâm’ın dört ciltlik Kahire neşrinin I. cildini İzzet Hasan ve Neşet Çağatay
Hz. Muhammed'in Hayatı, II. cildini Yusuf Velişah Uralgiray aynı adla Türkçe'ye
tercüme etmişlerdir. Eserin tamamını İslâm Tarihi Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi
adıyla Hasan Ege Türkçe'ye çevirmiştir. Kitap ayrıca Gustav Weil tarafından Das
Leben Muhammeds nach Muhammed b. Ishaq bearbeitet von Abdalmalik b. Hisam
adıyla Almanca'ya, Abdülcelîl Sıddîki ve Gulâm Resul Mihr tarafından
Sîretü'n-nebiyy-i Kâmil adıyla Urduca'ya tercüme edilmiştir. İbn Hişâm'ın,
es-Sîretü’n-nebeviyye’ de geçen âyetlerdeki garîb kelimelere dair
açıklamalarını İsmail Cerrahoğlu yayımlamıştır.
2-Kitâbü't-Tîcân fî mülûki Himyer (et-Ticân
li-marifeti mülüki'z-zaman fî ahbâri Kahtân). Eserin Vehb b. Münebbih'e ait olup İbn Hişâm tarafından rivayet
edildiği ileri sürülmektedir. Güney Arabistan'la ilgili halk hikâyelerinin
Tevrat ve İncil hikâyeleriyle karıştırılıp destanlaştırılmasından meydana gelen
ve Himyer melikleri hakkında bilgi veren eserin tarihî bir değeri
bulunmamaktadır. Kitap, İbn Hişâm'a nisbet edilerek FreitzKrenkow ve Abdülazîz
el-Mekâlih tarafından neşredilmiştir. Süyûtî ve Kâtib Çelebi'nin Ensâbü Himyer
ve mülûkühâ adıyla İbn Hişâm'a nisbet ettikleri kitap da muhtemelen bu eserdir.
İbn Hişâm'ın ayrıca İbn İshak'ın es-Sîre’sinde
yer alan şiirlerdeki garîb kelimeleri açıklayan Kitâb fî şerhi mâ vakaa fî
eşâris-Siyer mine'l-ğarîb adlı bir risalesi olduğu ileri sürülmektedir. Ancak
onun böyle bir eserine başka kaynaklarda işaret edilmemiştir.
(T.D.V. İslam Ans. 20/71-73)
Meğazi ve
Siyer:
Meğazi,
Arapça savaş anlamındaki ‘’meğza’’ kelimesinin çoğuludur. Hz.Peygamber’in
savaşlarını ve gazzelerini anlatan eserlere ‘’meğazi’’ denmiştir. Siyer ise
‘’sire’’ kelimesinin çoğulu olup yaşantı, adet ,hareket, davranış ve yol
manalarına gelir.Siyer denilince Hz. Peygamberin hayatını tüm yönleriyle ele
alan eserlerin ortak adıdır. Bu terimin, savaş, esirler ve ganimetler olmak
üzere, devlet hukukunun alanına giren konuları için de kullanıldığı
görülmüştür. Ayrıca fıkıh kitaplarında da bir bölümün adı olmuştur.
İhtilaf:
Sözlükte; ‘geride
kalmak ve biri diğerinin yerine geçmek’ anlamındakihalf kökünden türeyen ihtilaf, masdar ve isim olarak ‘bir
şeyin peşinden gelmesi gidip gelmek, ayrı görüşe sahip olmak, çekişmek, karşı
gelmek, eşit olmamak vb. manalara gelir.Terim olarak ihtilaf; ‘söz veya davranışta birinin tuttuğu
yoldan başka bir yol tutmak’ demektir. Kur’an
ve Hadislerde ihtilaf kelimesi mutlak olarak zikredildiğinde olumsuz anlamda
kullanılmıştır. İslam düşüncesinde dini konulardaki ihtilafın meşruiyeti inanç
konuları ve fıkhi hükümler olmak üzere temelde iki farklı alan göz önüne
alınarak değerlendirilmiştir.
Fıkıh ilminde ihtilaf, ittifak ve icmanın
mukabili bir kavram olarak kullanılmakta, Kur’an ve Sünnet’in temel ilkelerinde
birleşen ilim adamlarının, ‘müctehidün fih’ denilen ictihada açık konularda
muhtelif sebeplerle ayrı kanaatler benimsemesini ifade etmektedir. Kur’an’da
yer alan, ihtilaf ve tefrikaya düşmeyi kötüleyen genel anlamdaki ayetleri göz
önünde bulunduran müzeni, İshak el-Mesıli, Cahiz, Zahiriler, Şia ve Batıniler
ihtilafın dinde yeri bulunmadığını, aksine uzlaşmanın ve birlik olmanın
emredildiğini savunmuşlardır. İhtilafın meşruiyetini savunanlara göre Kur’an’da
müteşabih, müşterek ve mecazi lafızların varlığı insanların ihtilafına zemin
hazırlamıştır. İhtilaf gayri meşru olsaydı bu tür ifadeler yerine daha açıkları
kullanılırdı. Ayrıca aklı kullanma ve düşünme emredilmiş olup insanların farklı
kapasitelere sahip bulunmaları sebebiyle ihtilafa düşmeleri kaçınılmazdır.
İslam’da usul konularında ve genel ilkelerde ihtilaf doğru karşılanmazken fıkhi
konularda müctehidler arasında ortaya çıkan görüş ayrılıkları müsamaha ile
karşılanmıştır. Bu konularda ki ihtilaf ise hadis-i şerifin ifade ettiği gibi ümmete
rahmet olmuştur.