Kur'an ve İnsanın Anlam Arayışı   
"Oku-Düşün-Anla-Yaşa: Güncel değerleri yaşayarak öğrenip-üreterek hayata katıyorum!" Prof. Dr. Ahmet Nedim SERİNSU
    • İyilik yap,
      elinden geldiğince iyilik yap...
    • Mehmet SERİNSU (Şumnu 1925-Ankara 8.Eylül.2016 Perşembe)
    • Okuyacaksınız, okutacaksınız!
      Kürsüde, minberde, mektepte ve üniversitede.
      İlmin en büyük ibâdet olduğunu halka öğreteceksiniz.
    • Nurettin TOPÇU (1909-1975)
    • Küçük şey yoktur!
    • Kemal URAL (v. 30.Nisan.2016)
    • Her zaman en güzel eylemi (salih ameli) çıkarabilmek için çok çalışmak,
      ben’i bulup biz’i de keşfedip hep beraber yürüyebilmek
      ve hizmet edebilmek,
      istikbalin ikbal ışığı olmak
      ve memleketi ışığa boğacak gayreti yaşamak
      gerçek Ankara İlâhiyatlı olmak bu demek.
    • İnsanı insan kılan,
      onun bağlı bulunduğu değerler sistemidir.
    • Prof. Dr. Necati ÖNER (v. 2 Ocak 2019)
    • Yaşamak,
      hizmet etmek ve af dilemek için bir mühlettir.
    • Elbistanlı Dr. Rahmi ERAY (1918-1958)

TEFSİR TARİHİ

YÜKSEKLİSANS-12912776 / MÜCELLA TEKİN 

TEFSİR TARİHİ - DOÇ. DR. MUHSİN DEMİRCİ

Tefsir, Kur’an’ın dil bakımından tahlil edilmesiyle ve metnin anlaşılması için gerekli olan verilen bir araya getirilmesiyle gerçekleştirilen bir faaliyettir. Hicri ikinci asrın ikinci yarısında başlayıp başlayıp bugüne kadar devam edegelmiştir. Tedricen indirilen Kur’an vahyi, hitap ettiği toplumun ihtiyaçlarına cevap verirken sonsuzluk alemine uzanan çizgide fert ve cemiyetin muhtaç olduğu evrensel prensipleri koymuştur. Hz. Peygamber devrinde Kur’an’ı kitaben derleme mümkün olmamışsa da tilaveten derleme tam ve mükemmel bir şekilde gerçekleşmiştir. Hz. Ebu Bekir devrinde de kitaben derleme işi gerçekleştirilip, Hz. Osman döneminde kıraat farklılıklarını ortadan kaldıran bir biçimde çoğaltılması yapılmıştır.

TEFSİRİN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ VE GEREKLİLİĞİ

Tefsir kelimesinin etimolojik olarak bir şeyin üzerini açmak, açıklamak anlamında ‘fesr’ kelimesinden veya bu kelimenin taklib yöntemiyle oluşan aydınlatmak, ortaya çıkarmak anlamlarında ‘sefr’ köklerinden geldiği kabul edilir. Emin el-Huli ‘sefr’ kelimesinde maddi, zahiri bir keşif, ‘fesr’ kelimesinde manevi bir keşif var demektedir. Terim olarak ise; tefsiri Kur’an’ı anlamaya yönelik faaliyetler bütünü olarak değerlendirebiliriz. Hz. Peygamber döneminde, tefsir faaliyeti Kur’an’ın mübhemat, mugayyebat, müteşabihatlarının Hz. Peygamber tarafından açıklanmasıyla şifahi olarak vuku buluyordu. Tedvin dönemindeyse şifahi rivayetler derlenip toplanıp rivayet şeklini, zaman zaman da insanların kendi görüşlerini içeren bir şekilde dirayet şeklini almıştır. Tefsirin amacı insanlığın hidayeti için indirilen kitabı onun gayesine uygun bir biçimde açıklamak suretiyle insanın iki dünyadaki mutluluğunu temin etmektir. Tefsirde anlam yakınlığı olan kelimelerden te’vil, ‘evl’ kökünden tef’il babında bir mastardır, döndürmek, herhangi bir şeyi varacağı yere vardırmak manalarını ifade eder, terim olarak ise, meşru bir sebep veya delilden ötürü ayeti zahir manasından alıp, kendisinden önce veya sonraki ayete mutabık kitap ve sünnete uygun manalardan birine hamletmektir. İslam bilginlerinin çoğunluğuna göre nasslardan hüküm çıkarmada esas olan te’vile gitmemektir. Ama müşkil ve müteşabih ayetler te’vilin kaçınılmaz olduğu hallerdir. Te’vilin sahih olması için lafız, ihtimali olmayan bir anlamla te’vile zorlanmamalı, zahir manadan başka bir manaya çekilmesi ancak şeri bir delile dayandırılmalı, sahih ve sarih nasslara aykırı olmamalı, Kur’an ilimlerinden ve dil bilimlerinden ve belagat ilminden yararlanmalıdır. Tefsir ile te’vilin farkına gelince, tefsir Kur’an’ın ne dediğini, te’vil ise ne demek istediğini ortaya koyar. Tefsirle anlam yakınlığı olan ikinci kelime tercüme, terim olarak bir kelamın manasını diğer bir lisanda dengi bir tabirle aynen ifade etmektir. Tercüme, harf-i (nazmında ve tertibinde asla benzeme) ve tefsir-i olarak iki çeşittir. Üçüncü kelime meal ise, eksik ve hatalı tercüme anlamında bir kelime olarak Kur’an’ın tercümesinin tam olarak yapılamayacağı düşüncesi kastıyla kullanılan terimdir. Tefsir faaliyeti Hz. Peygamber döneminde anlaşılmayan ayetlerin açıklanması olarak başlamış ve daha sonra İslamın geniş bir coğrafyaya yayılmasıyla daha önce olmayan meseleler ortaya çıkınca ve bu farklı kültürlerdeki insanlar kendi yaşayış biçimlerini de Kur’an’a dayandırmaya kalkınca tefsir çalışmaları zorunlu olmuştur. Kur’ani nassları farklı yorumlamanın sebepleri kıraat ihtilafları, çok anlamlılık, ıtlak-takyid anlayışı, nasih-mensuh ihtimali, seleften farklı rivayetlerin gelmesi, mezhep taraftarlığı, tefsirde dirayet ve rivayet olgusudur.

TEFSİRİN DOĞUŞU VE TEDVİNİ

Hz. Peygamberin tefsiri bir program dahilinde ders veren bir öğretmen tarzında değil, bir takım vesilelerle gerçekleşiyordu ki şöyle sıralayabiliriz; ayet okuyarak, soru sorarak, sözü delillendirmek için ayet okuyarak, sahabilerin sorusuna cevap vererek. Hz. Peygamber Kur’an’ı mücmelin tebyini (ahkam, gayb, yaratılış, kader, kıyamet ve ahlaki konuları içeren ayetler), mübhemin tafsili, mutlakın takyidi, müşkilin tavzihi olarak gerçekleştirmiştir. Hz. Peygamberin Kur’an’dan tefsirinin miktarının bazı ayetlerle sınırlı olduğunu ilk kez dile getiren Gazzali ve Kur’an’ın tamamını içerdiğini ilk kez dile getiren İbn Teymiyye ve onlar gibi düşünenlerin yanı sıra Hz. Peygamberin ne Kur’an ayetlerinin pek azını tefsir ederek meydanı boş bıraktığını ne de tamamını tefsir ederek aklı dondurduğunu söyleyebiliriz. Kur’an karşısında sünnetin beyan ve teşri (Kur’an’da yer almayan konularda Hz. Peygamberin hüküm koyması) olarak iki fonksiyonu vardır. Sünnetin vahye dayalı olup olmadığı hususunda alimlerin çoğu çoğunlukla vahye, kısmen de ictihada dayalı olduğu görüşünü kabul etmektedirler. Kur’an vahyi için vahy-i metluv, sünnet için vahy-i gayri metluv tabirleri kullanılmıştır. Sahabenin tefsiri konusunda Kur’an’ın nüzul ortamını yaşayan sahabe anlayamadıklarını da Hz. Peygambere sorarak öğrendiklerinden tefsir konusunda Resulullah’tan sonra en güvenilir kaynak olmuştur. Ama rey ile tefsire gelince bir kısım sahabi bu şekil tefsire sıcak bakmamış bir kısmı da naklin bulunmadığı yerlerde kendi ictihadlarıyla Kur’an’ı tefsir cihetine gitmiştir. Sahabe tefsirinin merfu haberler niteliğindeki tefsiri bağlayıcı kabul edilmiş ama mevkuf durumundaki tefsiri ise tercih sebebi olmakla beraber bağlayıcı değildir. Sahabe döneminde tefsir, Kur’an’ın tamamını kapsamaz ve tedvin edilmemiştir. Sahabe tefsirde öne çıkanları; Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mesud, Ubey b. Ka’b, Hz. Ali’dir.

Abdullah b. Abbas, hicretten üç yıl kadar önce Mekke’de doğmuş, Hz. Peygamberin vefatında 13-15 yaşlarındaydı ve 70 yaşlarında Taif’te vefat etmiştir.

Abdullah b. Mesud, Hz. Ömer zamanında Kufe kadılığı yapmış, bu Hz. Osman zamanında da devam ederken azledilmesinden sonra Medine’ye dönmüş ve 60 yaşını geçkin bir durumdayken vefat etmiştir. Kufe’de tefsir okulunun temellerini atmıştır. Kendi özel mushafını vahiy nazil olurken yazmıştır.

Ubey b. Ka’b, Hz. Peygambere vahiy katipliği yapmıştır, Hz. Ömer’in hilafetinde vefat etmiştir. Tefsirdeki rivayetleri;1) Ebu Cafer er-Razi – er-Rebi b. Enes – Ebu’l Aliye – Ubey b. Ka’b, 2) Veki b. Cerrah – Süfyan b. Uyeyne – Abdullah b. Muhammed b. Ukayl – İbn Ubey b. Ka’b – Ubey b. Ka’b olarak gelmektedir.

Ali b. Ebi Talib, hicretten 22 yıl önce Mekke’de doğmuştur. Hicri 40 yılında vefat etmiştir, vahiy katipliği yapmıştır, güvenilir üç tariki, 1) Hişam b. Hasan el-Ezdi – Muhammed b. Sirin – Abide es-Selmani – Ali b. Ebi Talib 2) Abdullah b. Abdurrahman b. Ebi Hüseyin – Ebu’t-Tufeyl Amir b. Vasile el-Leysi – Ali b. Ebi Talib 3) ez-Zuhri – Ali b. Zeynelabidin – Hüseyin b. Ali – Ali b. Ebi Talib

Tabiun dönemi ise Hz. Peygamberi görememiş, sahabeye yetişebilmiş olanların dönemidir. Bu dönemde tefsirde medreseler oluşmuştur. 1) Mekke Medresesi; kurucusu Abdullah b. Abbas’tır. Arap şiirini tefsirde kullanmıştır. Talebeleri; Mücahid b. Cebr, İkrime, Said b. Cübeyr, Tavus b. Keysan, Ata b. Ebi Rabah. Mücahid akli tefsir uygulayanların ilki olarak kabul edilmektedir. 2) Medine Medresesi; Medine’nin en büyük alimlerinden olan Ubey b. Ka’b’ın öğrencileri; Ebu’l Aliye, Muhammed b. Ka’b el-Kurazi, Zeyd b. Eslem’dir. Rey ile tefsirde öne çıkan Zeyd b. Eslem’dir. 3) Kufe Medresesi; kurucusu Abdullah b. Mesud’dur. Onun medresesi rey medresesi olarak nitelendirilmiştir. Öğrencileri Alkame b. Kays, Mesruk b. Ecda, Esved b. Yezid, Mürretü’l-Hemedani, Amiru’ş-Şabi, el-Hasan el-Basri, Katade b. Diame. Tabiun döneminin müfessirlerinin çoğu mevalidendir, yani gayr-i Arap unsurlardandı. Böylelikle tefsire farklı sosyal çevre, din, dil ve kültür muhitinden anlayış ve yorum katmışlardı. Bu dönemde ictihadın boyutları genişlemiş, itikadi ve ameli mezheplerin temelleri atılmıştı. Bu dönemdeki tefsirler, kaynak değeri taşımaz, kaynak değeri taşır ve ittifak edilenler kaynak değeri taşır olarak değerlendirilmiştir. Bu dönemde Kur’an baştan sona tefsir edilmiş, kelimelerin izahına geniş geniş fıkhi açıklamalara, şiirle istişhad metoduna ve israiliyat haberlerine yer verilmiştir. Tefsirde tedvin bu dönemde gerçekleşmemiş ama medreselerle ekolleşme başlamış oldu. Tedvin; bir araya getirmek, toplamak anlamlarındadır. Tefsir ilk olarak hadis ilminin bir kolu olarak tedvin edilmiştir. Kur’an’ı bir bütün olarak baştan sona tefsir eden ilk şahıs Mukatil b. Süleyman’dır. Tedvin döneminin ilk tefsirlerinin ortak özellikleri dilbilimsel tefsirler olmalarıdır. Tefsir çeşitlerini iki ana başlıkta zikredebiliriz; mevzii ve mevzui tefsirler. Mevzii tefsir; müfessirin Kur’an’daki sure sıralamasını esas alarak her ayeti birer birer açıklamasıdır. İcmali tefsirde müfessir, ayetleri kelimeden hareket ederek literal bir okumayı esas alır, ilahi mesajın ne olduğunu tespit cihetine gitmez. Bu mevzii icmali tefsir iki yaklaşım ortaya çıkarır; sadece lafızları dikkate alan lafzi tefsir, lafızlardan yola çıkarak ilahi iradenin maksadını ortaya koymaya çalışan yorum eksenli tefsirdir.

Tahlili tefsirde; nakli ve ictihadi tefsir geleneği yerine göre geniş veya dar anlamda uygulanır, yani lafız ile anlam arasında hassas bir denge vardır.

Bunlar rivayet ve dirayet tefsirleridir.

Rivayet tefsirlerinin zayıf noktaları; uydurma rivayetlerin tefsire sokulması, rivayetlerin tahkiksiz ve senetsiz nakledilmesi, israiliyata yer vermesidir.

Meşhur rivayet müfessirleri ve tefsirleri; et-Taberi / Camiu’l Beyan (her ne kadar rivayet tefsiri arasında sayılırsa da kullandığı kaynaklarda hiçbirşey bulamazsa Arap dili bilgilerine dayanarak yorumlamaya çalışmasıyla, yapmış olduğu tenkid ve tercihlerde dirayet tefsiri özelliği taşır) el-Begavi / Mealimu’t-Tenzil, İbn Atiyye el-Endülüsi / el-Muharraru’l Veciz, İbnü’l Cevzi / Zadu’l-Mesir, İbn Kesir / Tefsiru’l Kur’ani’l-Azim, es-Suyuti / ed-Dürrü’l-mensur.

Dirayet Tefsiri; yalnızca rivayetlere bağlı kalmayıp, dil, edebiyat ve çeşitli ilimlere dayanılarak yapılan tefsirdir. Buna rey ve akli tefsir de denilir. Önce rivayet kaynaklarına başvurulur, buradan elde edilen bilgi akıl süzgecinden geçirilir. Buna ek olarak ilm-i mevhibeye de ihtiyaç duyulur.

Dirayet tefsirini; ictihadın zan manasına olması ve de ayet, hadis ve sahabe sözlerinden getirilen delillerle izin verilmemesini delil göstererek caiz görmeyenler vardır. Bu ayet, hadis ve sahabe sözlerinin bilgisiz insanlar için geçerli olduğunu ve Muaz b. Cebel örneğini de göz önüne alarak caiz görenler de vardır.

Dirayet tefsirinde, öncelikle lugat, sarf, nahiv, iştikak, beyan, bedii, meani, kıraat, usulu-d-din, usûl-i fıkıh, esbâb-ı nüzul, nesih-mensuh gibi ilimlerinin bilinmesi, ön yargılı olunmaması, Kur’an’da kullanılan Arapça’nın bugünkü Arapça olmadığının farkında olunması, kendi şahsı arzu ve isteklerine göre hareket edilmemesi, hususlarına riayet edilmelidir.

Dirayet tefsirlerinin öne çıkan isimleri; er-Razi / Mefatihu’l gayb, el-Beyzavi / Envaru’t-Tenzil (eleştirilen yanı surelerin faziletine dair uydurma hadisler içermesidir.), en-Nesefi / Medariku’t-Tenzil (Mutezili Zemahşeri’nin el-Keşşaf’ına karşılık yazılmıştır), eş-Şirbini / es-Siracu’l-Münir (tefsirinde surelerin faziletlerine dair hadis rivayetleri olmakla beraber bunların uydurma olanlarını bildirmiştir, Ebussuud Efendi / İrşadu’l akli-s-selim (surelerin fazileti ile ilgili nakiller bu tefsirde de vardır.) Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili (yoğun bir dirayet tefsiridir, kevni ayetlerde Kur’an’ı ilme değil, ilmi Kur’an’a mutabık kılmak gerektiğini söyler, kelami konularda fazla yoğunlaşmamış, mezhepçilik yapmamış, israiliyatı tercih etmemiştir, hadis tenkidinde aynı titizliği göstermemiştir.

Mevzui Tefsir; konulu tefsir de denilebilir. Kur’an’daki herhangi bir meseleyi -inanç, toplum, hayat, evren vb.- araştırma konusu yaparak değişik surelerde zikredilen nassları nüzul sırasına göre ele alıp usulüne uygun bir şekilde incelemek suretiyle onun pratik hayata uygunluğunu ortaya çıkarmaktır. Hz. Peygamberin uygulamış olduğu, Kur’an’ın Kur’an’la tefsiri metodunu çağrıştırır.

TARİHTEN GÜNÜMÜZE TEFSİR EKOLLERİ

1)      Mezhebi Tefsir Ekolü; Ehl-i sünnet dışındaki diğer mezheplerde ortaya çıkan Kur’an’ı görüşüne uydurmaya çalışan tefsirlerdir.

A)    Mutezile; Vâsıl b. Ata kurmuştur. Tamamen rastyonalist bir anlayıştan hareket eder. Akılla nakille çeliştiğinde akıl tercih edilir. Beş esas üzerinde dururlar; tevhid, adl, vaad-vaid, menzile-beynel menzileteyn, emr-i bi’l maruf nehy-i ani’l münker. Mutezile’nin meşhurları; el-İsfahani, Kadi Abdulcebbar, eş-Şerif el-Murteza, ez-Zemahşeri / el-Keşşaf (Kur’an’ın belagi ve mucizevi yönünü ortaya koyması açısından otorite kabul edilmiştir, israiliyat konusundaki titizliği, ahkamda mezhep taassubunun içine girmeyişi olumludur.)

B)     Şia; Hz. Peygamberden sonra Hz. Ali’yi ve soyunu halifeliğe layık görenlerin oluşturduğu topluluktur. Burada ele alınan Şia’nın İmamiyye / Caferiyye adıyla anılanıdır. Mezhebin inanç esaslarının başında gelen imamet anlayışı vahiy kurumunun devamı niteliğindedir yani imamın da peygamber gibi Allah tarafından bildirilmesi ve peygamberler gibi ismet sıfatına sahip olması söz konusudur. Böyle olunca da tefsirde de sadece imamların rivayetleri sahihtir. Görüşlerini Kur’an’a dayandırmak için Batıni te’villere çok yer vermişlerdir. Şia’nın meşhurları; el-Kummi, et-Tusi, et-Tabressi, el-Becahti, et-Tabatabai.

C)     Harici; Şia’ya karşı bir tepki olarak ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Kur’an’ın lafzına sıkı sıkıya sarılırlar. En meşhur tefsirci Muhammed b. Itfiyyiş’dir.

2)      İşari Tefsir Ekolü; yalnız tasavvuf erbabına açılan birtakım gizli anlamlar ve işaretler yoluyla Kur’an’ı açıklamaktır. Zühd ve takva hareketi gelişerek tasavvuf olmuştu. Onlara göre Kur’an’ın zahiri anlamının yanında Batıni bir anlamı da var. İlk temsilcileri; el-Hasan el-Basri, Caferi Sadık, Abdullah b. Mübarek. Öne çıkan isim es-Sülemi’dir. Gazzali’de gelişiminde önemli rol oynamış, Muhyiddin-i İbn Arabi ile de zirveye ulaşmıştır. Eleştirilerin temelinde zahiri anlamın tamamen yorum dışına atılıp ortaya konulan tefsiri delillendirecek sahih nakillerin bulunmasıdır.

3)      Fıkhi Tefsir Ekolü; ibadat, muamelat ve ukubatla ilgili ayetlerin izahları ve hükümleriyle ilgilenir. Meşhurları; eş-Şafii, et-Tahavi, el-Cassas, el-Kiya el-Harrasi ve Ebu Bekir İbnü’l Arabi’nin Ahkamu’l Kur’an’larıdır.

4)      İlmi Tefsir Ekolü; Bu ekole göre Kur’an insana aklın ilim yolunda kullanmayı öğütler ve bu, çağın telakkisine göre açıklanmalıdır. el-Gazzali ile sistemleşmiştir. Fahruddin er-Razi, el-Mürsi, ez-Zerkeşi, es-Suyuti öne çıkan isimlerdir. Katip Çelebi ve Erzurumlu İbrahim Hakkı da sonraki dönem isimlerdir. Tantavi Cevheri ile doruk noktasına ulaşmıştır. Emin el-Huli ve diğerlerine göre bilimsel verilerin sürekli değişikliğe uğraması yüzünden Kur’an’da varoldukları söylenemez. Böyle bir tefsir Kur’an’ın lugat ve belagatine de zarar verir.

5)      İctimai Tefsir Ekolü; çağın toplumsal sorunlarını nassların ışığı altında çözümlemektir. Kurucusu Muhammed Abduh’tur. Yöntemi mushaftan ayetleri okuyup açıklamaktan ibaretti. Yaşadığı dönemin akılla bilimin özdeşleştiği bir dönem olması hasebiyle Kur’an’ın da akla çok önem verdiği savunmasını yapmak zorunda kalmıştır. Ekolün diğer önemli isimleri, Reşid Rıza, Seyyit Kutub’tur. Akla verdiği önemle Modern Mutezile diye de adlandırabiliriz. Taklidi şiddetle eleştirip batıl saymasıyla, israiliyata karşı adeta savaş açmasıyla, mezhepçiliğe yer vermemesiyle olumlu karşılanmışlar, aklı nakle tercih etmeleriyle, Buhari ve Müslim’de rivayet edilen bir kısım hadisleri zayıf ve mevzu olarak nitelendirmeleriyle, aşırı te’vile giderek Kur’an bütünlüğüne zarar vermeleriyle eleştirilmişlerdir.

6)      Modernist Tefsir Ekolü; Vahyedilmiş bir inanç ve ameller pratiği olan Kur’an’ın bütün zamanlarda geçerli olduğunu iddia ederek onu yaşanılan dönemde uygun yöntemlerle açıklamaktır. Bu ekol klasik modernist olarak başlamıştır. Kurucuları Hintli olan Seyit Ahmet Han ve Emir Ali, Mısırlı Cemaleddin Afgani ve Muhammed Abduh’tur. Taklide karşı bir tavır söz konusudur. Tavırlarının arkasında onların dini, toplumsal hayattan uzaklaştırıp bireysel hayata indirgeme istekleri vardır.

Çağdaş modernist (tarihselci) tefsirin ilk temsilcisi Pakistanlı Fazlur-Rahman’dır. Diğer bir temsilcisi ise Fransız Garaudy’dır. Garaudy Kur’an evrenselleştirilemez demektedir. En radikal söyleme sahip olan Hasan Hanefi’dir. O, tarihselliği sadece vahyedilmiş metinlerin değil Allah hakkındaki tasavvurların da bir özelliği olarak görmektedir. Tarihselci modernistler ahkamın değişmesini talep etmiştir, örnek aldığı Batı kutsal metindeki akıldışı şeyleri aklileştirmeye çalışırken. Tarihselci bir yaklaşımla metne bağlı kalmadan Allah’ın maksadını tespit etmeye çalışmak Kur’an’ı devre dışı bırakmak anlamına gelebilir. Hükmün değişebilirliğini modernistler gibi zamanın değişmesine bağlı değil illetin değişmesine bağlamalıdır.


Yorumlar - Yorum Yaz
Ders Malzemeleri
Lütfen Kopyalamayınız!
2023-2024 Arşivi
2021-2022 Arşivi
2020-2021 Arşivi
2019-2020 Arşivi
2018-2019 Arşivi
2017-2018 Arşivi
2016-2017 Arşivi
2015-2016 Arşivi
2014-2015 Arşivi
2013-2014 Arşivi